hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > DUA > Dua > Tevbe

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 14. December 2015, 11:41 AM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Ekonomik ve sosyal yönden tevbe-2

Tevbesizlik.

Eski Mısır'dan Yunan’a ve oradan da bütün Avrupa’ya ve Atlantik ülkelerine miras kalan, sınıflı ve eşitliksiz yapılanmaları ile zulüm sistemidir.
Kavramın bize uyarısı ise, bunu daha da acımasız hale getirenlerin Avrupalı ve Ari ırkı olduğudur. Gerek iç hukuktaki aristokratlık ve aristokrasiden medet ummak serap görmekten başka bir şey olmayıp, gerekse Avrupalıya bel bağlayıp ondan yardım ve destek ummak, hele dostluk beklemek, dost olunmasını istemek, barış içinde yaşamayı ummak budalalıktır. Çünkü Aristokrasi varlığını rekabet, kavga ve savaşlara borçludur. Sistem böyle kaldıkça, ülke ve dünya barışı vaatleri yalan, bu vaatlere inanmak ise ahmaklıktır.
Neden aristokrasiden medet umulur, destek,dostluk beklenir ki .
Bir müslüman düşük seviyede olamaz ki!

Bütün bunların tersidir İslam.
Çünkü o, sulh ve barıştır.
Atatürk "yurtta sulh, cihanda sulh" prensibini yeterli iş-gücü yanında sermayenin de bulunmaması nedeniyle "karma ekonomi" sistemi üzerine kurmuştu

Sulhun temel şartı ise, 'hami mahmi'(koruyan- korunan-torpil) sistemlerini terk edip, mülkte iştirak içinde birbirine yardım etmektir. Böylece, hem iç barış korunur, hem evrensel barış, hem de evrensel hukuka uyulduğu için Medeni olunmuş olur. Din de zaten budur.

Hak ve batıl din arasındaki en önemli ayraç, onun sosyo-ekonomi-politiğidir. O ikilem üzere ise, ulûhiyet inancı da parçalıdır. Vahdet bir bütündür. Sosyo- ekonomi-politik de parçalı ise, Allah inancında da mutlaka öyledir. Açığı ile gizlisi ile farkında olsa da, olmasa da öyledir. Çünkü bir kalpte birbirine zıt iki sevgi olamaz.

Hemen hatırlatalım ki, Aristokrasinin her türü vasıflı hırsızlıktır. Umut verip oyalayarak mülkte iştirak içinde yardımlaşma muhsinliğini(iyiliğini) ört-pas ettiği gibi, mal çoğaltıp muhtaçlara azını vermesi de hırsızlıktır. Yine serbest piyasa ekonomisi gereği iş adamlarının vergilerinin azaltılması ve teşviki de tevbesizliktir.

Kapitalist sistem ve tüm sınıflı sistemler böyledir. Çoğunu kendisine ayırır, azını sözde zekât, sadaka veya sosyal demokrasi yutturmacası ile verir. Eşitlikten nefret eder. İşte bu "arı kovanı toplumunun (sürüsünün)", sınıflı toplumunun karakteristik vasfıdır ve hırsızlıktır. Yalancılıktır. Tövbe etmemekte ısrar etmektir.

Birilerini imkânsızlaştırmak ve güçlü ve imkânlı olunması nedeni ile çokça toplamak, çalmaktır. Çünkü üretim yerleri, teknolojisi ve araçlarının çoğu veya tamamı onun elindedir. Bunun için kolayca çok mal toplar. Bu ise Evrensel hukuk açısından hırsızlıktır. Bu işleri terk etmedikçe istiğfar etmesi(Allah'tan af dilemesi) durumu değiştirmez. İstiğfara değer kazandıran şey, yukarıdan beri açıkladığımız işlerin terk edilmesi ve tam dayanışmalı sistemde itidal ve kavam üzere, zorunlu geçimliğe razı olarak yaşamaya başlamak gerekir.

Gerek Nahl süresinin 71. ve gerekse Mu'minun suresinin 4. ayetine aykırı davranarak zenginleşmek hem yalancılık, hem hırsızlık ve hem de İHANETTİR. Hem insanlara, hem de Allah’a ihanet ve iftiradır. Bu Aristokratlar güruhu güya toplumun yükünü yükleneceklerini taahhüt ederler, aslında topluma yük olur ve ağırlıklarını onların üzerine verir abanırlar. Yeryüzünde ağırlık kazanmak, ağır olmak da zaten budur.

Bütün bunlar, haktan ve hak yoldan irtirdattır(geri dönüş).
Allah’a ve Allah yoluna dönmek ise, gerçek tövbedir.
Mülkte iştirak içinde takvada zirveye tırmanmak “Ali İmran”a dâhil olmaktır. Budur gerçek tövbe. Yani manastıra, havraya, Mescid El Haram üzere yaşamaya dönüştür ki bu Kuran'da "istikamet üzere olmak, müstakim olmak"tır. Bu mümkün değilse, kazancından I’yalinin(Birlikte yaşayan ailenin) ihtiyacı haricinde kalan her kuruşu infak etmeyi aksatmadan uygular hale gelinince, istiğfar eylemle desteklenerek kul haklarından arınılmış olur ki, istiğfarda kalmayıp da, tevbe etmiş olmak budur.
Yine Kuran'da “Ali Firavun” geçer ki, bu müşterek mülk statüsünde yardımlaşmaktan “Firar etmek ve kibirlenmektir”. Bu da, Kuran'da kullanılmaktadır. Birincisi, hak olan dini, kollektivizmin yaşandığı Manastır yaşam biçimini benimsememek. İkincisi ise kibirlilere mahsus firari olmak, sorumluluktan mülkte iştirak statüsünde yardımlaşmaktan kaytarıp kaçmaktır. Onun için, şimdi geldiğimiz “Âl” kavramı, böyle mühim bir kavramdır. Onu “İmran ailesi veya Firavun ailesi” olarak mânâlandırıp geçiştirmek büyük kusurdur.

Kuran'da ki mesajı iyi anlamak için, kavramın uzak ve yakın anlamlarını iyice ortaya koymak gerekir. Kuran'da geçen "Ali İmran" kavramını biz, "İmran ailesi" olarak tefsir eder geçersek, çok şey kaybetmiş ve hak dinin sosyo-ekonomi-politiğini hiç anlamamış oluruz. Bunun yanında diğer anlamlarını da ortaya koymak gerekir. Bu bir dönmedir. Dönülen şeye göre mânâ kazanır. Yoksa "Ali imran"a, "İmran ailesi", "Ali Firavun"a, "Firavun ailesi" der geçersek, Kuran nimetini israf etmiş oluruz. Ali Firavun kavramı Tabi ki Firavun ailesi; bunun yanında “Firavun” taraftarları anlamına gelir. Bunun yanında da serap görenler ve hayal vadedenler anlamına da gelir.
Bunun yanında da kollektivizmden “Şahsiliğe” dönenler ve hak din sosyo ekonomi politiğini terk edip, insana değil, mala iyi bakanlar anlamına gelir. Firar-Avn kelimesi ile birlikte ele alındığında ise, kibirliler anlamına gelir. Bundan başka, muavenetten(yardımdan) kaçıp firar edenler anlamına gelir. Bu ise Aristokratlaşmaktır. Nitekim yukarıda gördük ki, Vali, reis, başkan olmak, idare edip hükmetme tutkusu bulunmak anlamına gelir. Dahası, maddi terakkide (gelişmede), yani mülkleşip tahakküm etmekte ısrarlı olanlar. Gerek yönetimde, gerek özel müteşebbis olmakta gerekse her türlü eşrafiyetle donanımlı olanlar anlamına gelir.

Ali imran'da da bir şeyden dönülmüştür. Ama bu dönüş tövbenin bihakkın uygulanmasıdır. Onlar sınıflı toplum yapılanmasından buraya dönmüşler ve eşitlik sistemini kurmuşlardır. Onlar mala değil, insana değer vermektedirler. Hakkı, kişilerin şahsında ve onların yönetiminde, üretiminde değil, mürüvvette ve kollektif yönetip, kollektif üretmekte aramaktadırlar. Onlar üretim sahalarını, rızık kaynaklarını ve üretim olgusunu şahsileştirmezler. Aksine onları, kollektivist bir anlayışla yerine getirip “İştirak halinde mülk esasına göre yardımlaştıklarından” ümran ehlidirler. "Manastır, havra kollektivizmi" üzere yaşarlar. Onlar gerçeğin bilgisine vâkıf(sahip) ve sözün en güzelini uygularlar. İşte bu yaşam biçimine onlar, “Ekumussalate ve Atüzzekat “ derler. Kimsenin hakkı üzerlerinde kalmaz. Çünkü artanın tümünü topluma iade ederler. İşte açık hava namazı budur. Musalli olmak da budur. Allah için Musalli olmak ve gerçek hürriyet de budur. Allah dışında kimseye ve hiçbir nesneye kul olmamak, başkalarını kul edinmemek. Allah’ın izin verdiği hürriyet budur. Tıpkı Kevser süresinde belirtildiği gibi. İşte Meryem böyle bir manastır/havra yaşam ve ubudiyet biçimi içinde büyüdüğü için “İmran veya Ümran kızı “ (manastır kızı veya manastır ehlinden) ismini almıştır.

Özetle; "Ali imran" kavramı bize, mülkte yarıştan dönüp, hayırda yarışıp öne geçmeye dönenleri anlatır.
Firar-Avn ise hayırda yarışmaktan dönüp, kibirlerine kapılarak şahsiliği seçenler ile muavenet ve onun en güzeli olan iştirak halinde mülkiyette yardımlaşmaktan firar edenleri anlatır.
Nitekim Kuran’ın Enfal süresi 54 ayette şahsi teşebbüsün ( monarşi, aristokrasi, oligarşi v.s) nasıl cezalandırıldığını anlatmaktadır. Gerçekten Allah, tarih boyu hep sosyo ekonomik suç işleyen zorbalardan başkasını cezalandırmamıştır. Bunlar, üretim araçlarını kollektif kullanımdan çıkartıp, şahsileştirenlerdir. Böylece kazanmada eşit donanımlı olma ilkesini bozmuş olurlar. Teknoloji ve üretim araçları faydalı şeylerdir. Ancak kollektif kullanıldıkları müddetçe böyledir. Özelleştirilmeleri ise haksızlık ve zulümdür. “Âli Firavun” alet kullanarak işleri de Doğruluktan çıkarırlar. İnsanın kendisini yönetmesi, bizzat üretmesi, kendi işini yapması(adalet) ilkelerinin tümünü bozmaktadırlar. Çünkü sahibini semirten ve semiz kılan, başkalarını açlık ve perişanlığa sevkeden hep üretim araçları malikliğidir.

Selam ona İsa, bu hali igva(baştan çıkma) sayar ve yalnızca günlük rızkını ister. İki günlük rızkı bile igva sayar. O kusur ve ayıptan arınıp, Kamil insan olmayı dualarına kattığı için, zaten ismi İsa (Kamil insan) konulmuştur. Genelde İncilin kavramsal içlem ve kaplamı, özelde ise Nasr süresinin derin anlamı vesilesi ile girilen bu analizden bir özeteme ile çıkalım. Şöyle ki;

İslam siyaset adamları ki, bunların çoğu aristokrat olup, sınıflı toplumun devamı için örgütlenmişler ve hak din öncesi alışkanlıkları olan, bireysel, sınıfsal v.s refah içinde yaşama alışkanlıklarını sürdürmek ve şûrâyı mülk devlete dönüştürmek için, istilalarla, güya dine taraftar katmışlardır. Bu katılanların ise, “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun elçisi ve kuludur” cümlesini söylemelerini kâfi bulmuşlardır. Oysa Nasr süresi bizi uyarmaktadır. Böyle bir zaman diliminde, şeklen dine kitleler halinde gireceklerdir. İşte bu anda, onları gereği gibi Hamd ve tespih edenler şekline dönüştürün, tövbe etmelerini (Aristokrasiden dönüp Ali imran üzere yaşamı benimsemek) sağlayın emridir. Bunun açtık ve içeriğini bir nebze anlattık.
Şimdi ise “İstiğfar” kavramını biraz açalım. Nedir bu Gafare olayı? İnsan “Örtücülüğe devam ettikçe”, acaba Allah onun günah ve kusurlarını örter mi? Yoksa insan öncelikle ağırlıklarından kurtulup hafifleyerek, örttüklerini, saklayıp biriktirdiklerini topluma iade edip itidal seviyesine düştükten sonra mı, Allah ona mağfiret( suçunu örtmek) eder.

Bu sorunun cevabını bulmaya çalışacağız. Başkalarının şahsına karşı yaptığı kusurları affeden(örten) kimsenin Allah da kusurlarını örter. Ama başkalarının muhtaç olduğu şeyleri elinde tutup “Örten, üzerini kapakla kapatan v.s” kimsenin kusurlarını Allah örtmez. Yani başkalarının şahsına olan kusurlarını örtenin kusurlarını, Allah da örter, ama başkalarının muhtaç olduğu şeyleri zimmetine tutup ta, geniş dirlik içinde yaşayan mülk şehveti içindekilerin kusurunu örtmez. Yani bu ikinci halde ihtiyaç duyulan şeyleri örtenin suçu ve günahını Allah açar, örtmez (Mağfiret etmez), aksine onu yargılar ve cezalandırır.
Rızık ve nimetleri örtmemek ise, gerçek anlamda tövbedir. Nasr süresi işte bu gerçeği ortaya koyuyor. Dine dâhil olanların, bol dirlik içinde yaşayanlara, başkalarının rızkını daraltmış olanların ıslah edilip "itidal seviyesine" indirilmelerini emrediyor.
Yoksa :"canım işte şahadet getirdi, mescide de devam ediyor, ramazan orucunu da tutuyor, halis muhlis Müslüman, niçin müstevli olmasına(hükmetmesine, etkisi altına almasına) karışalım; zenginden zarar mı gelir." saçmalığına düşmememizi bize öğretiyor. Tövbeyi (hakların iadesi ve borçların ödenmesi ile itidal seviyesinde bir hayat sürmeye) bir ön şart yapmış ki İtidal ve Kavam üzere yaşayalım. Ama maalesef aç gözlü genişlemecilerin dinmek bilmeyen mülk hırsı ile genişleyip imparatorluklar haline gelinmiş ve dinin sosyo-ekonomi politiğinden tavizler verilerek cahiliye dönemi sosyo ekonomi politik hak dine monte edilmiştir.

Diğer tövbe yazısı da şurada: http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3436


Adalet ve Rahmet sitesinden.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (7. January 2021 Saat 02:47 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (14. December 2015)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ekonomik, sosyal, tevbe2, yönden

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:22 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam