hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE NECM NECM KUR'AN'IN TÜRKÇE MEALİ Hakkı YILMAZ > MEAL HAKKINDAKİ AÇIKLAMALAR

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 3. March 2013, 11:34 PM   #1
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Ve Mealcilerimiz Hakkinda

http://www.kuranmealleri.net/mealciler den alintidir.

Hakki Yilmaz ve Ihsan Eliacik hakkinda bir yazi bulamadim henüz.




Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk (d. 1951), Türk ilahiyat profesörü, hukukçu, yazar, eski milletvekili.

Yaşar Nuri Öztürk, Bayburtlu bir anne ile Trabzonlu bir babanın çocuğu olarak Trabzon’un Sürmene ilçesinde doğup büyüdü. İlk eğitimini babasından Kur’an okuyarak aldı ve 9 yaşında hafız oldu. On yıllık klasik medrese eğitiminden sonra hukuk ve ilahiyat tahsilini tamamladı. 12 yıl imamlık ve vaizlik yaptıktan sonra, üniversiteye tekrar dönerek 1980 yılında “İslam Felsefesi” konulu doktorasını tamamladı ve 1986 yılında aynı dalda doçent oldu. Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Afrika ülkeleri, ABD, Güney Kore ve Japonya’da kendi alanı ile ilgili akademik araştırmalar yapan Öztürk, ayrıca Fransa’da Grenoble Üniversitesi’nde çalıştı. New York’ta “İslam Düşüncesi ve Çağdaş Sufi Düşünce” dersleri okuttu. Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca dillerinde çeşitli çalışmaları bulunan Yaşar Nuri Öztürk, 1978 ve 1982′de “Türkiye Milli Kültür Vakfı” ödülünü kazandı.

Yurtdışında ve yurtiçinde pek çok yerde İslam zihniyeti, insan ve insan hakları konularında konferanslar verdi. Türkiye’de Kur’an’a dönüş hareketinin öncüsü olan ve Time Dergisinin gerçekleştirdiği “20. Yüzyılın En Önemli Kişileri” listesinde kamuoyunca belirlenen yüz isim arasında ilk 10 arasına giren Yaşar Nuri Öztürk [1] aynı zamanda da, Türk üniversitelerinde öğretim üyesi ve dekan olarak 26 yıl görevde bulundu.ABD- New York’ta (The Theological Seminary of Barrytown) bir yıl misafir profesör olarak “İslam Düşüncesi” dersleri okuttu. Aynı süre içinde, The World Scripture’ın İslam bölümünün hazırlanışında görev aldı. Büyük çoğunluğu İslâmiyet hakkında elliye yakın kitabı vardır. Özellikle onun “Kur’an’daki İslâm” adlı ansiklopedi vasfındaki kitabı, Yaşar Nuri Öztürk tarafından çoğu konferansında telkin edilmektedir.

“Kur’an’ın Yorum Katılmamış İlk Türkçe Çevrisi”ni yapan bilim adamı olarak da anılır. 1993-2003 yılları arasında 126 baskı yapan bu çeviri, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin En Çok Baskı Yapan Kitabı” sayılmaktadır.

Yaşar Nuri Öztürk, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. CHP’den istifasının ardından 16 Şubat 2005 tarihinde Halkın Yükselişi Partisi’ni kurdu. Halen, HYP genel başkanlık görevini sürdürmektedir.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013), Miralay (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:35 PM   #2
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Süleyman Ateş

Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Süleyman Ateş, 31 Ocak 1933 tarihinde Elazığ ili merkez Tadım Köyünde doğdu. Babası, İbrahim Ağa, Annesi de Behiye Hanım'dır. Ümmi, fakat son derece dindar olan babası, oğlunu dini tahsil için köy hocasına verdi.
On yaşında hıfzını tamamlayan Dr. Süleyman Ateş, Elazığ alimlerinden, Tabur İmamlığından emekli Hacı Muharrem Kösetürkmen Efendi'den Arapça dersleri aldı.


1951 yılında Erzurum'da Hacı Faruk Bey ve Erzurum Müftüsü Solokzade Sadık Efendi'nin derslerine devam etti.
1953 yılında dışardan ilkokulu bitirerek Elazığ İmam-Hatip Okulu'na girdi. Bir yandan okula devam ederken, diğer taraftan da Hacı Muharrem
Efendi'den özel dersler aldı. Bu okulun her sınıfını iftihar ve birincilikle geçen Ateş, 1960 yılı Haziran döneminde İmam-Hatip Okulu'nu, aynı yılın Eylül döneminde de Elazığ Lisesi'ni bitirip Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne girdi. Talebeliği sırasında Ankara İkişerefeli ve İbadullah Camilerinde dört yıl İmam-Hatiplik yaptı.


1964 yılında İlahiyat Fakültesini birincilikle bitiren Ateş, kısa bir dönem İmam-Hatip Okulunda öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin 1965 yılında açtığı asistanlık sınavını kazanarak Tefsir Kürsüsünde asistan oldu. 1968 yılında Pekiyi derece ile Doktor olan Ateş, askerlik görevini tamamladıktan sonra aynı kürsüde görevine devam ederken, Irak ve Mısırda araştırma yaptı. 1973 yılında "Üniversite doçenti" oldu.


16 Nisan 1976 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına atanan Ateş 1978 yılında fakültedeki görevine dönerek, 1979 yılında Profesör oldu. 1979 yılında Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi'nde sahasında araştırma yaptı. Prof. Ateş, daha sonra izinli olarak gittiği Suudi Arabistan Riyad İmam Muhammed Üniversitesi ve Cezayir Emir Abdulkadir Üniversitesi'nde Tefsir ve Tasavvuf derslerini okuttu. Yurda dönüşünde Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslami İlimler Bölüm Başkanlığı'na getirildi.


Telif, terceme, edisyonkritik olmak üzere altmışı aşkın eser vermiş olan Süleyman Ateş'in "Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri" adlı 12 ciltlik eseri yirmi yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Sırrî mahlası ile şiirlerde yazan Ateş, Temmuz 1995 tarihinden beri İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Temel İslami İlimler Bölüm Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013), Miralay (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:35 PM   #3
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Şaban Piriş

1965 Yılında Kayseri Hisarcık Beldesinde doğdu. İlk okulu Kayseri’de Orta ve Liseyi Kayseri İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Bakırköy İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. İlkokuldan itibaren kendisini ‘İslami Eğitim’ alanında ‘gönüllü’ olarak yetiştirmeye gayret etti. İmam Hatip yıllarında Abdulaziz Beki ve Abdullah Saraçoğlu hocalardan ders aldı, özel gayreti ile Arapça öğrendi.

İmam Hatip müfredatı dışında kendini bu alanda geliştirmeye çalıştı. 1985’te Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’de iki yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden1991 yılında mezun oldu. Milli Eğitim’e bağlı resmi ve özel okullarda
öğretmenliğe devam ederken aynı zamanda Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü’nde bir süre Mastır çalışması yaptı (1995).


İlk kitabı ‘Kur’an Işığında Müslüman’ hem Türkiye’de hem de yurt dışında defalarca basıldı (1989). 1991 Yılında Hanif Yayıncılığı kurdu ve
‘Kur’an Okulu’ tefsir projesinin çalışmalarına başladı.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013), Miralay (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:36 PM   #4
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Ömer Nasuhi Bilmen


Türkiye Cumhuriyetinin beşinci Diyanet İşleri Başkanı olan, zamanının değerli din alimlerinden Ömer Nasuhi BİLMEN, 1882 yılında Erzurum'da
doğdu. İlk tahsiline Ahmediye Medresesi müderrisi Abdürrezzak İlmî ile Erzurum Müftüsü Müderris Hüseyin Raki Efendilerden okuyarak başladı.
1908 yılında İstanbul'a gelen BİLMEN, Fatih Dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi'nin desrlerine devam etti ve icazet aldı. Daha sonra
Medreset'ül Kuzat'a girdi. Burada dört yıl hukuk tahsil etti. 1912 yılında açılan ruus imtihanını da kazandı.


Fatih dersiamları arasına katıldı.
Fatih Camiinde, Sahın Medresesinde ve Dar-uş-Şafaka'da dersler veren ve kısa bir zaman içerisinde istidat ve kabiliyeti ile kendisini tanıtan Ö.Nasuhi BİLMEN, ayrıca İstanbul İmam-Hatip Okulu ve Yüksek İslâm Enstitüsü'nde usul-i fıkıh ve ilm-i kelam dersleri okuttu. Temyiz Mahkemesi Şer'iyye Dairesi Mümeyyizliğinde de bulundu. 1941 yılında seçimle İstanbul Müftülüğüne tayin oldu.


30 Haziran 1960 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına getirilen Ömer Nasuhi BİLMEN, bir yıl kadar sonra emekliye ayrıldı ve 13 Ekim 1971 tarihinde Hakkın rahmetine kavuştu.

Dini konularda yazdığı eserleri ile haklı bir ün yapan Ömer Nasuhi BİLMEN'in başlıca eserleri olan "Hukuk-u İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye kamûsu", "Kur'an-ı Kerim'in Meâl-i Âlisi ve Tefsiri" ile "Büyük İslâm İlmihali" yanında yayınlanmış ve yayınlanmamış pek çok eseri bulunmaktadır.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013), Miralay (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:37 PM   #5
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Muhammed Esed

Muhammed Esed, 1900 yılında, Doğu Galiçya'nın Lvov şehrinde, Yahudi bir ailenin üç çocuğun ortancası olarak dünyaya geldi. Baba tarafından
dedesi Czemowitz'de, matematik ve fizikte uzmanlığı olan ve astronomiye de ilgisi bulunan satranç ustası bir hahamdı. Babası ise ailenin muhalefetine rağmen fen tahsili yapmak istiyordu. Fakat malı darlık ancak hukuk tahsili yapmasına ve avukat olmasına imkan vermiş ve evlendikten sonra Lvov'a yerleşmişti. Esed, burada hem şehir hayatını hem de anne tarafından dedesinin malikanesinde köy hayatını yaşadı ve
mutlu bir çocukluk geçirdi.


Babası gerçekleştiremediği fen tahsilinin ıstırabını bilimsel yayınları izleyerek hafifletmeye çalışıyor ve oğlunun kendi yapamadığını gerçekleştirmesini istiyordu. Oysa o tarihe, şiire, Polonya ve Alman edebiyatına ilgi duyuyordu. Esed de aile geleneği icabı evde özel dini eğitim gördü. On üç yaşlarında İbraniceyi su gibi okuyor ve akıcı bir dille konuşabiliyordu. Tevrat, Mişna, Gemara, Talmud okuyor ve Aramice de anlıyordu.


1914 yılı sonlarına doğru o sıralarda oturmakta oldukları Viyana'da, yaşı tutmadığı halde okuldan kaçarak gösterişli yapısına güvenerek başka bir adla Avusturya ordusuna asker yazıldı. Fakat ailesi onu buldu ve geri getirdi. Dört yıl sonra ise normal yoldan asker olduysa da devrim patlak verince Avusturya İmparatorluğu çöktü ve savaş da sona erdi.


Savaştan sonra Viyana Üniversitesinde iki yıl sanat tarihi ve felsefe okudu. Fakat bunu kendine uygun bulmayan Esed, gazeteci olmak istiyordu. Babası ile fikir ayrılığı anlaşmazlıkla sonuçlanınca, annesinin de ölümünden bir yıl sonra 1920'de Viyana'yı terk ederek Prag'a, oradan da Berlin'e gitti. Edebiyat çevrelerinde dolaştı, film yönetmeni asistanlığı, senaristlik yaptı.


1921 yılı sonbaharında United Telegraph adlı ajansta muhaberat servisinde telefon görevlisi olarak işe girdi. Bir süre sonra Berlin'e Rusya'daki sefalet için gizlice yardım toplamaya gelmiş olan Madam Gorky ile bir röpörtaj yapmaya ve bunu kimsenin haberi olmadan ajansının bültenlerine geçmeye muvaffak olunca telefon görevliliğinden gerçek muhabirliğe geçti.


1922 yılında, Kudüs'te oturan küçük dayısı psikiyatrist Dorian'dan bir davet alınca, çoğu zamanki gibi anı bir kararla Ajans'tan ayrılıp, gemiyle Karadeniz üzerinden İskenderiye'ye, oradan da trenle Kudüs'e gitti. O yıl Kudüs'ten birçok gazeteyle yazışma sonucu Frankfurter Allgemeine Zeitung'un Yakın Doğu muhabiri oldu. Sonra Kahire'ye gitti.


1923 yazında tekrar Kudüs'e döndü. Muhtemelen bu yıl Siyonist önder Chaim Weizmann ile tartıştı ve siyonizme karşı çıktı. Siyonist idealleri temelsiz ve gayri ahlaki buluyordu. Amman'a gitti, Emir Abdullah'la ve danışmanı filozof Rıza Tevfik'le tanıştı. Buradan İstanbul'a gitmek isterken bütün resmi evrakını kaybedince, yaya olarak Şam'a gitti. Sonbaharda Bursa, İstanbul, Sofra, Belgrad üzerinden Frankfurt'a döndü. Berlin'e gidiş gelişlerinde ileride kendisiyle evleneceği, sezgileri güçlü ve yüksek dul bayan Elsa ile tanıştı. Bu arada ilk gezi izlenimlerinden oluşan kitap Unromantisches Morgenland adıyla yayımlandı.


1924 baharında Frankfurter Zeitung tarafından bu kez daha iyi şartlarla yeniden Doğu'ya gönderildi. Port Said üzerinden Kahire'ye geldi, el Ezher şeyhi Mustafa el-Merağı ile tanıştı ve uzun sohbetlerde bulundu. Yaz başında Kahire'den ayrılarak yeniden Ürdün'e gitti. Birkaç kez daha Şam'a, Trablus'a, Beyrut'a gitti geldi. Halep'ten Deyr ez-ZGr'a giderken ileriki yıllarda dostu ve seyahat rehberi olacak olan Kuzey Arabistan'ın Şammar kabilesinden Zeyd .b. Ğanim ile tanıştı. İran'a, Kürdistan'a, Afganistan'a gitti.


1926'da kış sonuna doğru Herat'tan ayrılarak Merv, Semerkant, Buhara, Taşkent üzerinden Moskova'ya gitti, sonra Avrupa'ya döndü. Elsa'yı ikna etti ve onunla evlendi. Gazete'den ayrılarak yeni gazetelerle anlaştı; bir müddet Berlin'e yerleştiler. Jeopolitik Akademisinde daha önce verdiği seri konferanslara devam etti.


Bu yılın sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu müşahede etti. Duyduğu sarsıntıyla bunu yanındaki Elsa'ya açtı. Elsa şaşkınlıkla "Bir cehennem azabı çekiyorlar sanki... Acaba kendileri bunun farkındalar mı?" cevabıyla onu tasdik etti. Esed bu acıları ve ıstırapları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağlar. Eve döndüklerinde masada açık kalmış MushaPı gördü. Kapatıp kaldırmak için uzandığında gözü Tekâsür suresine ilişti. Birden surenin o gün metroda yaşadıklarının tam bir yankısı olduğunu hissetti ve şunları düşündü: "Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır: ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadar ... ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa Vurmamıştı. ... İnsanların boyunlarına binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor ve uzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyordu onları. ... Ne kadar hikmetli olursa olsun bir insan, yirminci yüzyıla özgü bu acılı koşuyu kendiliğinden bilemez. Böylesine hakim bir perdeden, böylesine apaçık bir üslupla dile getiremezdi. Hayır Kur'an'da konuşan, Muhammed (S.A.V.)'in sesinden daha güçlü, daha yüksek bir sesli ve bütün
zamanları aşarak ulaşıyordu insan kulağına..."


Esed, bu olaydan kısa bir süre sonra Elsa ile birlikte müslüman olduğunu açıkladı. Böylece on dokuz yaşlarındayken görüp çoktan unutmuş olduğu bir rüya tecelli etmişti: Bu rüyada Esed, içinde bulunduğu bir metro treninin yeraltından çıktıktan sonra saplandığı sonsuz ufuklu bir batakta, az ötede çökmüş duran ve kendisini beklediğini hissettiği, yüzü örtülü kısa kollu harmanili binicisi olan bir devenin terkisine binerek, saat, gün, ay, kısaca zaman kavramını yitirecek kadar uzun bir yolculuk sonunda, yakmayan fakat kör edici parlaklıktaki bir beyaz ışığa vardığını görmüş ve tasvir edilemez ahenkteki bir sesin 'Burası Batının en uç şehri' dediğini işitmişti. Yıllar sonra, rüyasındaki binicinin Hz. Peygamber, ışığın kavuştuğu, işittiği sözlerin ise Batıdaki hayatının sona ereceğinin habercisi olduğu tefsiriyle karşılaşacaktır.


Esed, 1927 Ocak'ında bir kez daha, ama bu sefer Elsa ve onun altı yaşındaki oğlu ile beraber yola çıktı. Daha o günden bunun dönüşü olmayan bir yolculuk olduğunu hissetmişti. Deniz yoluyla Cidde'ye oradan da Mekke'ye hacca gittiler. Vardıktan dokuz gün sonra Elsa, bilinmeyen bir hastalıktan öldü ve Mekke mezarlığına gömüldü. Aynı yıl Kral Abdülaziz ile tanıştı. Bir müddet sonra Zeyd'i yanına çağırdı. Bu arada yeniden evlendi ve Medine'ye yerleşip, tarih ve tefsir çalıştı. Fakat hiçbir zaman evde sürekli kalmadı, Zeyd'le Arabistan'da pek çok seyahatler yaptı. Şeyh Sunusî ile tanıştı, Libya bağımsızlık savaşına katılmak için yola çıktı, fakat Ömer el-Muhtar'a yetişemedi. 1932 yılı Arabistan'daki hayatının sonu oldu. 1942 yılında babası ve kız kardeşi toplama kampında öldüler.


Pakistan'a gitti, Cinnah ve İkbal'le tanıştı; 1947'de Pakistan Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Dairesi başkanı ve İslamî Tecdit Kurumu üyesi oldu, çalışmalarda ve araştırmalarda bulundu.


1952 yılı başlarında yirmi beş yıllık ayrılıktan sonra Pakistan'ı Birleşmiş Milletler'de temsil etmek üzere New York'a gitti. Kısa süre sonra bu vazifesinden ayrıldı ve Mekke'ye Giden Yol adlı hatıratını ve seyahatnamesini yazdı ve neşretti. Daha sonraki yıllarını elinizdeki bu meali hazırlamaya hasretti. 1992 yılında İspanya'da vefat etti.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013), Miralay (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:39 PM   #6
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart

Elmalılı Hamdi Yazır

Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hicri 1294 Miladi 1877 yılında Antalya'nın Elmalılı kazasında doğdu. Babası Numan Efendi, aslen Burdur'un Gölhisar kazası Yazır köyü halkındandır. Numan Efendi, küçük yaşta Yazır köyünden çıkıp Elmalı'ya gelmiş, orada okumuş ve "Şer'iye Mahkemesi" başkâtibi
olmuştur. Hamdi Efendi'nin annesi, Elmalı âlimlerinden Mehmet Efendi'nin kızı Fatma Hanım'dır.


İlkokulu ve bugünkü ortaokula denk sayılan Rüşdiye'yi Elmalı'da bitiren Hamdi Efendi, 1892 yılında, dayısı hoca Mustafa Sarılar ile birlikte İstanbul'a gelmiş ve devrinin âlimlerinden Kayserili Mahmud Hamdi Efendi'den ders almıştır. İstanbul'daki diğer tanınmış hocaların da derslerine devam ettikten sonra, 1906 yılında "Bayezit dersiâmı" olarak icâzet almıştır. Aynı yıl yapılan seçimlerde Antalya Mebusu olmuş ve II. Meşrutiyet'in bu ilk meclisinde, özellikle 1876 "Kanun-i Esâsi"sinin değiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.


1909 yılında Mülkiye Mektebi'nde Ahkâm-ı Evkâf ve Arâzî dersleri okutmuş ve yine aynı yıllarda Mekteb-i Kuzâtta "Fıkıh" dersleri vermiştir. Daha sonra Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye (Şeyhü'l-İslâmlığa bağlı Yüksek Müşavere Heyeti) üyeliğine ve bir müddet sonra da başkanlığına tayin edilmiştir. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Evkaf Nazırlığı'nda bulunmuş ve bu sırada Âyan Meclisi üyesi olmuştur.


Cumhuriyetin ilânı sırasında Mütehassısîn medresesinde mantık müderrisi idi. Medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilmiş, ilmî tetkik ve araştırmalarına devam etmiştir.Yirmi yıl kadar devam eden bu uzlet (yalnızlık) devresi, "Hak Dini Kur'an Dili" adındaki Türkçe tefsiri hazırlamasına imkân vermiştir. Tefsire başlamadan önce Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa'nın teşviki ile "Büyük İslâm Hukuku Kâmusu" ile meşgul bulunuyordu. Bu eserle birkaç yıl meşgul olduktan sonra yarım bırakmış ve tefsiri yazmaya başlamıştır.

Âyan üyeliğinin son yıllarında Fransızca'dan tercümeye başladığı bir felsefe tarihi kitabını tamamlayarak ilave ettiği önemli bir dibace (önsöz) ve
diğer haşiyelerle birlikte "Metalib ve Mezahib" adıyla bastırmıştır.

Hamdi Efendi, ayrıca devrinin güzel sanatlarından olan hat ve mûsikî ile de ilgilenmiştir. Özellikle "Nesih" ve "Sülüs" yazılarda iyi bir hattat idi. Aynı zamanda hâfız olduğu için alaturka mûsikînin çeşitli makamlarıyla ciddi bir şekilde meşgul olmuştur.

Hamdi Efendi, 27 Mayıs 1942'de İstanbul Erenköy'de vefat etmiştir.


ESERLERİ:
Basılmış Olanlar:
Hak Dini Kur'an Dili, Metalib ve Mezahib, İrşadü'l Ahlâf fî Ahkâmi'l-Evkâf.
Basılmamış Olanlar:
Usûl-i Fıkıh'a ait bir eseri, Sûrîmantığa ait bir eseri, yarım vaziyette bir hukuk kâmusu, eksik dir divanı.

Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın bunlardan başka; Sırat-ı Mûstakîm, Sebîlü'r-Reşad ve Beyanü'l-Hak mecmualarında devamlı yazıları çıkmış, aynı zamanda devrinin günlük gazetelerinde de ilmî makaleler yazmıştır.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013), Miralay (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:40 PM   #7
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Tan bir Halk Cocugu : EDIP YÜKSEL

Edip Yüksel

1957 yılında Bitlis'in Norşin (Göroymak) ilçesinde, herkes gibi ağlayarak dünyaya geldim. Anam şeyh Masum Mutlu'nun kızı, babam ise ünlü Molla Sadreddin (Istanbul'a göç ettikten sonra, Sadrettin Hoca). Doğduğum ilçe, yaşayanlarından çok ölüleriyle ünlü bir merkezdi. "Marqad-a Hazret," yani Hazret'in Türbesi olarak bilinen puthane Eyüp Sultan puthanesi kadar popüler olmamasina rağmen, türbedeki kemiklerin zürriyeti olan dayılarımın Bitlis vilayetindeki politik, sosyal ve ekonomik gücünü kutsallaştırmada önemli bir sembolik role sahipti . . .
Bir şeyh torunu olarak, dayılarımın Kürtçe "dest-pe" (el-ayak) olarak tanımladığı köylülerin çocuklarından farklı yetiştim. Ne var ki karpuz kabuklarından yaptığım arabaları ve kamyon diye bindiğim Kulongo yaylasının volkanik kayalarını unutamıyorum hala.

Sekiz yaşındayken İstanbul'a göçtük. Babam, Türkçe'yi çabuk öğrenmemiz için evde sıkıyönetim ilan edip Kürtçe konuşmayı yasaklayınca ne olduysa gariban anneme oldu. Okuma-yazma bilmeyen zavallı annem Türkçe'yi öğrenemediği gibi Kürtçe'yi de unuttu. Sonunda, annem Kürtçe ve Türkçe karışımı yeni bir dil (Kütürkçe!) konuşmaya başladı. Kendisini galiba bizden başka anlayan yoktu. Zaten başkasının anlamasına pek ihtiyacı da yoktu; zira, annem evden hemen hemen hiç dışarı çıkmazdı. Çıksa bile ne değişirdi. Kütürkçe konuşan peçeli-çarşaflı annem hem fiziksel ve hem de zihinsel olarak ömür boyu güneşsiz bir zindana mahkumdu. Ne yazık ki, Şafii hazretlerinin mezhebi yoluyla Allah adına uygulanan bu mahkumiyeti benimsemişti artık.

Babam beni İstanbul İmam-Hatip Lisesine verdi. Yetmiş-seksen kişilik sınıflarda bir kısmı psikopat veya paranoyak olan hocaların terörü altında ders talim ediyorduk. Ezberciliği bir türlü benimsemediğim için beni Kuran dersinden her yıl ikmale bırakan Müzekka hocanın bir kez bile gülümsediğine tanık olmadım. İmam veya müezzin olmaya hiç niyetim yoktu.

Daha orta sondayken fizik ve kimya derslerine aşırı ilgi duymaya başladım. Evin depo olarak kullandığımız bir odasını laboratuvara çevirdim. Defalarca sigorta patlatmama rağmen demir çubuklara kablo sardıktan sonra prize takıp mıknatıslar yaptım. Motor ve jeneratorler imal ettim. Hatta tahtadan filim oynatıcı bir projeksiyon makinası yaptım. Bu arada, kendi kendime kendi kendine çalışan bir makine icad etmenin yollarını düşündüm. Jenerator ile motorun eksenlerini birleştirdikten sonra ilk hareketi verirsem diye umutlanıyordum. Bu makinanın Devr-i Daim olarak bilindiğini ve yapılmasının mümkün olmadığını öğrenince ayaklarım yere bastı. Daha sonra, Milli Nizam Partisi'yle laik devlete karşı cihat ilan eden Erbakan bana meslek konusunda kutup yıldızı oldu. Ben de onun gibi makina mühendisi olacak ve vatanı masonlardan, hainlerden kurtaracaktım.

Orta Doğu Teknik Üniversitesine 7'nci olarak girdim. Devletten burs almama rağmen Milli Selamet Partisinin gençlik örgütü Akıncılar teşkilatının üssü olan bir yurda girince derslerime çalışacağıma sokaklara yazı yazmaya, bildiriler yazıp dağıtmaya, sex filimleri oynatan komşu sinemanın camlarını kırmaya, protesto mitingleri düzenlemeye, polis ile köşe kapmaca oynamaya verdim kendimi. Etkinlikleri altındaki yurtlarda kalan temiz kalpli üniversite öğrencilerini kendileri için gece gündüz bedava çalışmaya teşvik eden politikacıları kahraman bildim. Akıncılar örgütünün Ankara şubesinde ve genel merkezinde aktif bir eleman oldum.

O günün ODTÜ'sünü tamamıyla kontrol altında bulunduran silahlı sol örgütlerinin despot tavırlarını sınıfta eleştirme saflığını gösterdim. Öğrenci temsilcisi olduğum Ankara Cebeci'deki 300 kişilik Milli Gençlik Vakfı yurdunun önündeki caddede afiş aşan bir grup solcunun yanına sokularak yurdun yüz metre sağına ve soluna afiş asmamalarını nazikçe rica edince çevirile çevirile dövüldüm, kurşunlandım. Bu arada, sağcıların egemen olduğu semtlerde bildiri dağıttığım için onlardan da nasibimi aldım ve postu zor kurtardım. Konya belediye secimlerinde, Elazığlı bir Akıncının bana verdiği kullanmasını bilmediğim tabancayla sandık başında kovboyluk yaparken yakalanıp hapishaneye girdim. Belediye başkanı seçilen Keçeciler'in bana ve arkadaşıma hergün gönderdiği kızarmış tavuk ve bir kilo baklavayı koğuştaki cinayet ve soygun gibi suçlardan mahkum
olanlarla paylaştım. (O bir aylık sürede bir romanı dolduracak kadar ilginç olaylar yaşadım).

1979 yılında tekrar sınavlara girerek ilk tercihim olan Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesine girdim. Ne var ki, o günün gençliğini birbirine can düşmanı yapan kaosundan kurtulamadım. Beni öldürmek isteyen sağ ve sol örgütlerin düzenlediği bir çok süikast eylemine rağmen yaşadım. Ne var ki bana çok benzeyen bir arkadaşım solcular tarafından sokak ortasında öldürüldü, bana hedeflenen ateşlere muhatap olan bir arkadaşım yaralandı, beni Kartal 2'nci Zırhlı Tugayı Cezaevinde öldürmek isteyen bir sağcı militan yanlışlıkla bir arkadaşımı ciğerinden şişledi.

1978 yılında, 50-60 lise öğrencisini o günkü politik amaçlarım doğrultusunda eğitmek ve kullanmak amacıyla örgütledim. Fatih Camisinin etrafını saran kubbeli Vakıflar Yurdunun büyük bir odasını bu örgütün kütüphanesi olarak kullandım. Kaderin ilginç bir cilvesi olarak bu grubu FT/19 olarak adlandırdım. Akıncılar teşkilatının ünlü lideri kardeşim Metin Yüksel Cuma namazından sonra Fatih camisinden çıkarken sağcı militanlarca
avluda şehit edildi. Bu acı olay sonucu kendimi tümüyle o günün gençlik kavgasına adadım. Beni yıldırmak isteyen polis ve asker tarafından sürekli rahatsız edildim. Sekiz-dokuz kez askeri tutukevlerinde göz altına alındım. Günlerce, haftalarca beton tabanlı hücrelerde yattım. İşkencelere muhatap oldum. 1979 ve 1980 yılları polis ve askerle saklambaç oynamakla geçti.

Bu arada Iran'daki sözde Islam devrimini kopya etmenin hayallerini kurdum. Nihayet, 1980 yılının ilkbaharında Pasdaran'ın (Devrim Muhafızlarının) lideri tarafından gizlice İran'a davet edildim. İki haftalık ziyaretim boyunca devrimin ileri gelen liderleriyle görüştürüldüm. İran topraklarında Türkiye'ye yönelik yayın yapacak bir radyo istasyonu gibi kültürel yardımlar beklerken Türkiyeli Akıncıların Iran topraklarında silahlı eğitimi görmesi önerisine muhatap oldum. Türkiye'ye döndükten sonra benimle irtibata geçen bir İranlı'nın Türkiye'deki askeri tesisler hakkında
malumat toplamamı istemesi beni iyice rahatsız etti. Beni casusluk gibi sinsi ve hain bir iş için kullanmaya çalışmalarını yadırgadım.

1980 yılının Ağustos ayında, Gençlik ve Spor Bakanlığının Çanakkale'deki tesislerinde düzenlenen Dünya İslam Gençlik Konferansına katıldım. İki
hafta kadar süren bu konferans Müslüman Kardeşler örgütü tarafından düzenleniyordu. Kırkı aşkın ülkeden gençlerin katıldığı bu konferansta
Güney Afrikadaki İslam Propaganda Merkezi'nin lideri Ahmet Deedat tarafından verilen seminer benim müthiş ilgimi çekti: Kuran'daki 19 Mucizesi. Kurucusu olduğum örgütümün ismi olan 19 rakamının Kuran'daki bir matematiksel sistemin kodu olması ve eğer doğruysa böyle bir olayın felsefi boyutlarının müthiş olacağı gerçeği karşısında heyecanlandım.

Konferanstan bir hafta sonra, 11 Eylül 1980 gecesi, Fatih sokaklarında, Müslüman Kardeşler teşkilatına üye olan Mısırlı ve Suriyeli arkadaşlarla
dolaşırken, beni arayan polis tarafından göz altına alındım. Karakoldayken askeri bir darbe olduğunu öğrendim. Tevhit ve Hicret dergilerinde çıkan laikliğe aykırı yazılarımdan dolay yargılandım. Avukatımın "yorum yapalım kurtaralım" teklifini "tükürdüğümü yutmam" diyerek tersledim ve yarım saat boyunca Selimiye'deki sıkıyönetim mahkemesinde düşünce ve inanç özgürlüğü konusunda nutuk çektim (savunduğum "şeriatın" düşünce ve özgürlüğün amansız düşmanı olduğunu hiç düşünmeden!). Sıkıyönetim hakimleri 163'üncü maddeden 6 yıl hapse mahkum ederek beni yanıtladılar. Toplam dört yıl süren hapishane hayatımı burada özetlemem mümkün değil. (1986 yılında bu konuda Kitap Dergisinde yapılan bir söyleşi "Kitap Okumanın Zararları" adlı kitabımda yayınlanmıştır). Siyasi suçlardan hüküm giymiş kişilere yüksek öğrenimi yasaklayan YÖK kararından da payımı aldım.

Sakıncalı piyade olarak yaptığım bir buçuk yıllık askerlik dönemi de apayrı bir macera. Hayatımın en önemli olaylarından birisini askerdeyken 1 Temmuz 1986'da yaşadım. Amerika'daki Dr. Reşad Halife ile sürdürdüğüm mektuplu tartışmaların sonunda nihayet o gece "dini yalnızca Allah'a has kılmaya" karar verdim. Hadis ve Sünnet denilen ortaçağ Arap kültürü ve öğretilerini Kuran'a ortak koşmaktan vazgeçtim.

1987 yılında, geleneksel-mezhepçi İslam'a olan ilk eleştirilerimi "İlginç Sorular-2" kitabıyla yayımladım. Kitapları yıllarca "best seller" olan ve dinci
kitle tarafından bir kahraman olarak bilinen genç bir yazarın bu cüreti bağışlanmadı. Sünnetçi-müslüman bir dergi önce babamın hakaret dolu bir eleştirisini yayımladı. Bunu daha sonra diğer mezhepçi yazarlar izledi. Kısa sürede kendimi müthiş bir saldırı karşısında yalnız buldum. Hakaretleri tehditler izledi. Dost bildiklerim düşman oluvermişti. Entellektüel geçinen yazar arkadaşlarım tarafından bile aforoz edildim. Kitaplarımın dağıtımı durduruldu. Kitaplarım kitapçılardan toplattırıldı. Bana yöneltilen eleştirilere verdiğim cevaplar hiç bir dergi ve gazetede yayımlanmadı. Hatta kendi imkanlarımla yayımladığım "Sakıncalı Yazılar" adlı kitabımın ilk baskısı matbaadan çalındı. Haftalık popüler bir derginin kapak konusu olduktan sonra kendimi tarikatçı ve mezhepçi gazetelerin manşetlerinde din adamları tarafından "mürted" olarak ilan edilir buldum. Hadisçi-Sünnetçi dinin terminolojisine göre "mürted" ilan edilmenin "ölüm fermanı" ile eş anlamlı olduğunu çok iyi biliyordum. Sonunda, Allah'in izni ve yardımıyla 1989 yılında Amerika'ya hicret etme imkanı buldum.

Amerika'da bulunduğum süre içinde, Türkiye'de YÖK'lenen Yüksek Öğrenimimi devam ettirmeye karar verdim. Lise'yi dışardan bitirerek Arizona Üniversitesine girdim. İki bölümü, Felsefe ve Yakın Doğu Bilimleri bölümlerini iftiharla bitirdim. Bu arada Arizona'daki liselerde part-time öğretmenlik, üniversite'de belleticilik ve assitanlık yaptım. Kuran'dan başka dini kaynakları reddederek İslam'da reform hareketini destekleyen Renaissance Institute, International Community of Submitters ve The Monotheist Productions için İnglizce kitaplar ve makaleler yazdım. Boston'daki Massathusetts Universitesinde baslattığım Eleştirel ve Yaratıcı Düşünme master programını ailevi nedenlerle kesmek zorunda
kaldım. 1998 yılında Arizona Üniversitesi Hukuk Fakültesinden hukuk dalında doktora aldım. İran asıllı Amerikalı bir diet (gıda) uzmanıyla evliyim. Oğlum Yahya ve Metin, üç dilin (İnglizce, Farsça ve Türkçe) konuşulduğu bir evde yetişiyorlar. Oğlum Yahya şu anda birkaç alanda ben geçmiş durumda: kompüter oyunlarını benden daha iyi biliyor, "roller blade" ile hockey oynayabiliyor, piyanoyu benden daha iyi çalıyor, klarnet ve violin dersleri aliyor, İnglizce'yi Amerikan şivesi ile konuşabiliyor ve beni pek yakında satrançta yeneceğine inanıyor. Küçük oğlum Metin'in marifetlerini ise yakında göreceğiz. En güzeli, her iki oğlum hanımla birlikte kıldığımız namazlara arada bir seve seve katılıyorlar ve özgürce düşünebilmenin ve korkmadan herşeyi soruşturabilmenin ve eleştirmenin keyfini yaşıyorlar. Darısı tüm çocukların başına. . .
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013)
Alt 3. March 2013, 11:42 PM   #8
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Bir türlü ISINAMADIM

Mustafa İslamoğlu

28 Ekim 1960 Develi’de doğdu. İlk ve orta eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Aynı dönemde babasından klasik usulde Sarf-Nahiv okudu. Yüksek
İslam Enstütüsü’nde başladığı yüksek öğrenimini Ezher Üniversitesi Şeri’a İslamiyye Fakültesi’nde sürdürdü.



Edebi ürünlerini Mavera (1980) ve Aylık Dergi (1982-1989) ve Dergah’ta yayımladı. İlk makaleleri Milli Gazete (1980) ve Yeni Devir’de (1982-83) çıktı. Üniversiteler arası şiir yarışması 1. ve 2.lik ödüllerini aldı.

Şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, Aylık Dergi Yayınları arasından 1987’de çıktı. Değişik coğrafyalardan İslami hareket önderleriyle yaptığı
söyleşiler Eksen Yayınları tarafından Öncülerle Konuşmalar adıyla kitaplaştırıldı (1989).

Kahire’de eğitim için bulunduğu yıllarda bir yandan İslami araştırmalarda bulundu, bir yandan da dersler verdi. İlk araştırma ürünü olan İmamlar ve Sultanlar isimli çalışmasını burada kaleme aldı (1990). Yine ilk deneme eseri Yürek Devleti de bu dönemde yayımlandı. Aynı dönemde Safinaz Kazım’ın fî Mes’eti’s-Süfur ve’l-Hicab adlı eserini Kadının Özgürlüğü adıyla Türkçe’ye kazandırdı (1990). İlk cildini Kahire’de diğer ciltlerini döndükten sonra Türkiye’de kaleme aldığı Anadolu İslami Hareketleri (şimdiki adı: İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi) serisini peşi peşine yayımladı (1991-1993). Bu serinin ilk cildini Hasan Ali Beyyumi ile birlikte Arapça’ya çevirdi. Bu çeviri Daru’z-Zehra tarafından Cuzuru’l-Hareketi’l-İslamiyye fi Türkiye adıyla yayımlandı (Kahire-1994).

Bir araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü adlı eseri 1994’te okuruyla buluştu. Seminer notlarından oluşanTavsiyeler I-II adlı eserler de bu yıllarda yayımlandı (1995, 1998).

Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirleri Ya-sîn adıyla yayımladı (1991). Daha sonra tüm şiirlerini Divan adlı kitabında topladı (1996). Kahire’de verdiği tefsir derslerini, bir “konulu tefsir” örneği olan Adayış Risalesi’nde bir araya getirdi (1992).

1992 yılının Ekim ayında Kahire dönüşü başlattığı tefsir dersleri 15 yıldan beri devam etmektedir. Aynı dersler www.tefsirdersi.com adlı siteden canlı olarak yayımlanmaktaydı. Yine 1998 yılında başlayan Tefsiru’l-Kur’an Te’vilu’l-furkan adlı görüntülü ve sesli (DVD, Video, Audio) tefsir projesi 2008 yılında tamamlanmış oldu.

Görüntülü tefsir projesi ile başlayan Gerekçeli Meal adı verilen Kur’an’ın Türkçe tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle eş zamanlı olarak yürümekte ve birlikte tamamlandı.

Yazar, kimilerinde halen yazmaya devam ettiği Yeni Şafak, Anadolu’da Vakit, Akit, Selam, Aylık Dergi, Ribat, Meydan gibi gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerini Makalat, Şafak Yazıları, Dağarcık, Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin Işığında isimleriyle kitaplaştı. Kendisiyle yapılan söyleşiler Söyleşiler I ve Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla yayımlandı.

Hükümlü olarak bulunduğu Gölcük ve Ankara cezaevlerinde çok zor şartlar altında Yahudi asıllı oryantalist Ignaz Goldziher’in De Richtungen der
İslamichen Koranauslegung adlı eserini, Arapça tercümesinden Türkçe’ye çevirdi. 1997 yılında Human Rights Watch Helmann-Hammet 1997 ödülünü aldı.

II. Uluslararası Fetih Sempozyumu’nda sunduğu tebliğ Yürek Fethi adıyla kitaplaştı (1997). Mekke’de kaleme aldığı Hac Risalesi 1998’de yayımlandı. Aralık 2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses getiren eseri Üç Muhammed’i yayımladı. Amerika/Atlanta’da verdiği seminerler Hayatın Yeniden İnşası İçin (2001) adıyla yayımlandı. Bunu Ne Yapmalı-Nasıl Yapmalı-Kiminle Yapmalı (2002) adlı eseri takip etti. Yazar, 1983 yılında kaleme aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını 2002’de yayımladı. Allah: Tanımak-Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış son kitabıdır. Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü eseri bulunmaktadır.

Kitaplarından bazıları Arapça, Almanca, İngilizce, Kürtçe, Romanca, Bulgarca, Arnavutça’ya çevrilip yayımlanmıştır.

Yazar evli ve beş çocuk babasıdır.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (4. March 2013)
Alt 27. May 2013, 04:10 PM   #9
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Bir Okuyucuya Sunulan Cevaptan: Hakki Yilmaz

Bizi tanımak istemişiniz, teşekkür ederim. 1949 yılında Anadolunun küçük bir köyünde doğmuşum. Konya, Beyşehir, Kayabaşı. Okuma yazma bilmeyen bir aile çocuğuyum. İlk dini öğrenimimi Kur’an kurslarında yaptım. Sonra İmam hatip vs. 15 yaşımda beni va’z etmem için kürsüye çıkardılar. İzmir, Antalya gibi illerde Fahri vaizlik yaptım. Yedi yaşımdan bu yana Kur’an elimde ve gönlümdedir. Dini dersler ve Arapça öğrettim. Ticaretle uğraşarak nafakamı temin ettim, dinden para kazanmadım. Dinden geçinenler ile de hiç barışık olmadım.

Mezhep fıkıhlarını ezberledim. Sonra da Kur’an ile sağlamak zorunda kaldım. Sağlama yapmaya çalışınca gözüm gönlüm açıldı. Şimdi hep Kur’an çalışıyorum. Bunu da herkes ile paylaşmaya uğraşıyorum. Yaşadığım ilde her türlü mezhep ve meşrep sahipleri bizi tanırlar.
“Din Adına Toplumdaki Yanlışlar”, Miraç Risalesi”, “Sorular, Cevaplar 1”, “Kur’ân’daki Namaz”, “Evlilik Rehberi” ve “Takva, Evliya Risalesi” çalışmalarımız yayınlandı. Şimdi de “İşte Kur’an” adıyla Kur’an’ımızın nüzul sırasına göre meal ve tebyinini (başkaları tefsir diyorlar) (10 cilt) yapmaya çalışıyorum. Birinci cildi gördüğünüzü sanıyorum. İnşallah ikinci cilt de birkaç ay içinde yayınlanacak. Çalışmalarımızı www.istekuran.com adresinde yayınlamaya çalışıyorum.


Yazınızda “Hocam!” gibi ifadeler yer almış. “Kardeşim!” demeniz bizi mutlu eder bilmenizi isterim.Bu bahis herhalde yeter.


*** Ben de bundan sonra Hakki Yilmaz Kardesim diye hitapta bulunacagim
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (27. May 2013)
Alt 3. June 2013, 12:03 PM   #10
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Berlinden sonsuz selamlar

Degerli Hakki Yilmaz Kardesimize buradan tüm kalbimle sonsuz tesekkürlerimi sunuyorum. Son derece mutlu oldugumu bilmenizi istedim.

Allah kendisinden razi olsun.

Almanya ya adresime göndermis oldugu degerli kitaplarinin yanisira 2 cilt halinde NÜZUL SIRASINA GÖRE NECM NECM KUR'AN'IN TÜRKCE MEALI elime bugün gecmis bulunuyor.

Ben bugüne kadar böyle asil bir servis görmedim. Rabbim kendisinide kat kat mükafatlandirsin emeklerinin karsiliginda.

Degerli Hakki Yillmaz Kardesimize tekrar candan tesekkürlerimi sunarken, siz degerleri kardeslerimizin sayesinde bu siteden ulasabildigim tüm degerli bilgiler dolayisiyla da sizleri en samimi bir sekilde selamlar ve tesekkürlerimi sunarim.

Yüce Allah Celle ve Celaluhu cümlenizden razi olsun.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Derin Düşünce (6. June 2013), dost1 (3. June 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
hakkinda, mealcilerimiz


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:05 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam