hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an > Kuranla ilgili kavramlar

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 28. December 2010, 12:26 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart A'raf bir yer adı mıdır? A'raf Ashabı kimlerdir?

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

A’râf” sözcüğü, “ef’al” kalıbında “cem’-i kıllet” olup, “urf” sözcüğünün çoğuludur. Sözcüğün çoğul olması; anlamının (sözcüğün anlamı neyse onun) 3 ilâ 10 adet arasında olduğunu gösterir. “A’râf ile ilgili inanışların" hiç birinde bu husus dikkate alınmamış; “tepe”, “burç”, ve “ara bölge” denilip geçilmiştir. Hâlbuki en azından bu ifadelerin o eserlerde; “tepeler”, “burçlar”, “bölgeler” şeklinde yer alması gerekmekteydi. Lisan ül Arab’ta, “a’râf” için yakıştırılan bu gibi anlamların dil bilimciler tarafından değil, tefsirciler (!) tarafından ortaya atıldığı belirtilmiştir. (İbn-i Menzur, Lisan-ül Arab; c:6, s:198)


"عرف Urf" sözcüğü; "bilgi (ilim, irfan / iyiyi kötüyü, eğriyi doğruyu ayırabilme özelliği)" demektir ve genel olarak bu anlamda kullanılır.

"örf, maruf" gibi sözcükler de bu anlam ekseninde olan sözcüklerdir. Ancak, "urf", sözcüğünün esas anlamı ise; "kum yığını, yerden yüksek olan yer, yığın, yığıntı" demektir. Arapların horozun ibiği ile atın yelesine "urf" demeleri, sözcüğün bu anlamına göredir. (İbn-i Menzur, Lisan-ül Arab; c:6, s:198)

Biz, “urf” sözcüğünün anlamı hakkında Mürselat suresinde yaptığımız; sözcüğün “vaz’ (ilk)” anlamı ile “isti’mal (kullanılan)” anlamının birleştirilmesi yolundaki öneriyi burada da yapıyor ve sözcüğün “bilgi yığını (bilgi kümeleri, bilgi öbekleri) hâlinde gönderilmiş Kur’an ayetleri” olarak anlaşılması durumunda, konunun doğru anlaşılacağını düşünüyoruz.

Ashab-ı a’râf
“A’râf” ve “urf” sözcükleri ile ilgili olarak yaptığımız açıklamalara göre denilebilir ki “ashab-ı a’râf”; “Bu dünyada az seviyede de olsa, Kur’an hakkında bilgi sahibi olan, Kur’an necmlerini bilen kimselerdir.”

Bu kimseler, sahip oldukları Kur’an bilgisiyle kimin cennetlik, kimin cehennemlik olduğunu bilebilirler. Bize göre, Kur’an’dan en az on necm öğrenmiş olan insanlar, başkaca bir sosyal bilgiye, tahsile gerek kalmadan, kişilerin yaşam tarzlarına bakarak cennetlikler ile cehennemlikleri ayırt edebilirler. İşte, cennet ashabı ile ateş ashabının konuşmaları arasına açılan parantezde verilen mesaj budur.

Simalarından tanımak

Simalarından” demek; “alâmetlerinden” demektir. Bu alâmetler de “müminlik-müttekilik”, “kâfirlik-facirlik” gibi yaşam tarzlarıdır. İşte bu ölçüleri bilen herkes, çevresindeki insanların hangisinin cennetlik, hangisinin cehennemlik olduğunu ayırt edebilir durumdadır.

Meal ve tefsirlerde (!) “sima” sözcüğünün, bu ayetle birlikte başka ayetlerde de (Bakara; 273, Muhammed; 30, Rahman; 41) “yüzlerinden”, “yüz çizgilerinden” veya “yüzlerindeki alâmetlerden” diye çevrilmiş olduğu görülmektedir.

Oysa “sima” sözcüğü sadece; “alâmet, gösterge, eser, belirti” demek olup, “yüz, çehre” anlamına gelen sözcük ise; “vech” sözcüğüdür. Dolayısıyla, çevirilerde görülen “yüzdeki alâmet/ belirti” ifadesinin karşılığı da; “sima-ül vech”tir.

Kanaatimize göre sözcüğün anlamı, Fetih suresinin 29. ayetindeki “simahüm fi vücuhihim (alâmetleri, secde eserinden, yüzlerindedir)” ifadesiyle karıştırılmaktadır. Hâlbuki Fetih suresinin 29. ayetinde her iki sözcük (“sima” ve “vech”), öz anlamlarıyla ayrı ayrı zikredilmiştir.

Diğer taraftan, bazı tefsircilerin (!), Âl-i Imran suresinin 106, 107. ve Zümer suresinin 60. ayetlerinde açıklanan, ahirette bazılarının yüzlerinin beyaz, bazılarının ise siyah oluşunu, bu ayetin tefsirinde kullanmaları çok yanlıştır ve yine “sima” sözcüğünün yanlış anlamlandırılmasından kaynaklanmaktadır.

Henüz cennete girmeyip cennet umanlar

A'raf;46. ayette sözü edilen “cenneti umup da henüz girmemiş olan cennet ashabı”, “ashab-ı a’râf” değildir. Çünkü bu nitelik, “ashab-ı a’râf”ın çevresinde bulunan ve yaşam tarzlarındaki alâmetler sayesinde “ashab-ı a’râf” tarafından cennetlik oldukları anlaşılarak, kendilerine selâm verilen kimselerin niteliğidir.

Zaten ayetin ifadesi de, onların (gerek “ashab-ı a’râf”ın gerekse “cenneti umup da henüz girmemiş olanlar”ın), henüz ölmemiş, dünyada yaşayan insanlar olduklarının açık-seçik bir beyanıdır.


Bu açıklamalardan sonra A'raf;46, 47. ayetlerin takdiri şu şekilde yapılabilir:
Kur’an’dan azıcık bilgili insanlar, çevrelerindeki insanlara bakıp yaşam tarzlarından, yani mümin, mütteki oluşlarından cennetlik olduklarını kavrayınca onlara imrenirler ve “Selâm size / ne mutlu size” diye hayranlıklarını dile getirirler.

Yine bu az bilgili insanlar, çevrelerine bakıp, bazı insanların da yaşam tarzlarından, yani kâfirlik ve facirliklerinden dolayı cehennemlik olduklarını öğreniverince, onlar gibi olmamak için dua ederler.
A'raf;48 ve 49. ayetler de “ashab-ı a’râf”ın, cehennemlik olarak gördükleri insanları uyarma gayretlerini dile getirmektedir.

A'raf;49. ayet, meal ve tefsircilerin (!) ekserisinin çözemedikleri veya çözmedikleri bir ayettir. Çoğunluk, bu ayet üzerinde dirayet göstermeyerek, kendisinden öncekilerin yazdığını aynen kabul etmiş ve ayeti anlatabilmek için de “Girin cennete, size kaygı yoktur, üzülmeyeceksiniz de!” ibaresinin önüne arkasına parantezlerle birçok ifade yamamak durumunda kalmışlardır.

Parantezli ifadelerin çokluğu ve anlam olarak birbirinden farklılığı kimseyi tatmin etmediği gibi, üstelik de konuyla ilgili birçok yanlış anlayışa sebep olmuştur.
Bize göre 49. ayetteki “Girin cennete, size kaygı yoktur, üzülmeyeceksiniz de!” cümlesi, ayetteki “rahmetine” ifadesinden “bedel” yapıldığı takdirde (teknik olarak buna herhangi bir engel yoktur), ortada anlaşılmayacak bir şey kalmaz ve anlam da bizim verdiğimiz anlam olur.


Bu ifade ile belirtilen, Rabbimizin cennete girdirdiklerine orada korkusuz ve üzüntüsüz bir yaşam sunacağı vaadi, yani “Allah’ın rahmeti”, konumuz olan pasajda bulunan A'raf;35. ayetten başka şu ayetlerde de zikredilmiştir: Bakara; 112, 262, 274, 277, Âl-i Imran; 195, 170, Nisa; 13, 57, 122, 124, Maide; 12, 69, En’âm; 48, Yunus; 62, Zühruf; 68, 70, Ahkaf; 13, Meryem; 60, Mümin; 40, Ya Sin; 26, 27, Nahl; 32, Hicr; 46, Kaf; 34, Fecr; 29, Enbiya; 86, Ankebut; 9, Hacc; 14, Muhammed; 12, Fetih; 5, 17, 25, Saff; 12, Tahrim; 8, Teğabün; 9, Talak; 11, Mücadele; 22.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen ALlah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Araştıran (14. April 2013), hiiic (28. December 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
adı, araf, ashab, ashabı, belirti, bir, cennet, cennetlik, ilim irfan, islam, kimlerdir, kuran, mıdır, necm, sima, vech, yer, öbek


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:43 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam