hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Makaleler

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 28. April 2011, 11:07 AM   #1
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart Dinin Afyon Yüzü (Güzel bir makale)

DİNİN AFYON YÜZÜ

Alıntıdır. Çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.


Böyle başlıklı bir yazıyı ancak Marksist/ateist birisi yazar; “Ne yapıyor bu adam?” diyeceksiniz…
Belki bazıları öküz altında buzağı arayarak “kutsala saldırı” sanacak…
Hayır!
Dikkat edin “Din afyondur!” demiyorum. “Dinin afyon yüzü” olduğundan bahsediyorum. Afyon yüzden kastım ise saf dinde değil; mensuplarının din algısında ortaya çıkandır. Benim gördüğüm dinin en temel kavramı olan “Allah”ın dindarın zihninde rahatlıkla afyona dönüşebildiğidir. Bunun sebebi “Allah” kavramının doğrudan kendisi midir, yoksa onu algılayan zihin midir? Bu nedenle “Dinin afyon yüzü” ile içeriden yüzleşmenin ateistlere bırakılmayacak kadar önemli olduğunu düşünmekteyim…
Evet, bütün dinlerde olduğu gibi, dünyanın gelmiş geçmiş en aydınlık, en gerçekçi dininde bile, malesef, Akif’in tabiri ile “çehre-i memsuh” (çirkin, karanlık bir yüz) oluşturulmuş durumda…

Saf dinlerin asla yalan söylemeyeceğine inanırım. Ama onlar da zamanla yeryüzünün tozuna toprağına bulanırlar ve mensuplarının elinde afyona dönüştürülerek tanınamayacak hele getirilirler. Bununla hesaplaşmak, en çok da, bu dinlerin samimi bağlılarına düşer.

***

Dünyada en çok istismar edilen kavram hiç şüpheniz olmasın “Allah”…

Şu söz doğrudur: İyi bir insana kötü bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı şunu öldürmeni istiyor, farz” deyin, göreceksiniz gözünü kırpmadan yapacaktır…

Şu söz de doğrudur: Kötü bir insana iyi bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı bunu yapma diyor, haram” deyin, göreceksiniz yapmaya eli varmayacaktır…

Özellikle birinci halde dinin “afyon” yüzünü görürsünüz.

“Afyon” uyuşturmak demek olduğuna göre, insani açıdan bu, zihni uyuşturan, donduran, çalışmaz hale getiren şey demek oluyor. “Allah” kavramının dinin afyon yüzünde tam da bu işlevi gördüğünü görüyoruz.

***

Örneğin:

Deniyor ki: Kayadan nasıl deve çıkar? Bugün bunun bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Deniyor ki: İsa evin bacasından nasıl göğe çıkar? Bunun bugün bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Deniyor ki: Bir insanı ateş nasıl yakmaz? Bunun bugün bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…

Görüyoruz ki burada “Allah” kavramı “iman etmek” adı altında “afyon” işlevi görmektedir.

Ne tarihten, ne hayattan, ne tabiattan, ne edebiyattan delil getirme, araştırma gereği duymuyor. Hatta Allah’ın kavli ayetini (Kur’an metnini) okuma gereği bile duymuyor. Dikkatle okusa orada öyle denmediğini görecek. Kevnî ayet (tarih, hayat ve tabiat) ile test etme ihtiyacı hele hiç hissetmiyor.

Tam bir Hristıyan imanı: “Önce iman et sonra düşünürsün! Absürd ama inanıyorum. Zaten din dediğin de budur!”

***

Kanımca bu Kur’an imanı değildir! Bu iman değil afyondur!

Kur’an imanı, içinde akıl olan, düşünce olan, şüphelerden, sorulardan, arayışlardan, acı çekmelerden geçerek oluşur. Canlıdır, dinamiktir. İman şu an bilfiil yaşayan, hareket halinde olandır. İnip çıkan, artıp eksilen, yeni ve taze olandır.

İtikat ise imanın külüdür. Donmuş kurallardır. Dogmatik eski akaidlerdir. İman işaret edilen yöne, itikat ise işaret parmağına yoğunlaşır. İman yaşayan hayattan, canlı tabiattan, aklın ve vicdanın uyanışından fışkırandır. İtikat ise donup kalmış olandır.

İmanın 73 şubesi vardır, en küçüğü yoldaki taşı kaldırmaktır. Yani içinde insan, hayat ve tabiat olan şeydir iman. İtikat ise 73 maddeli bir deklarasyondur; eskilerin donmuş söz yığınıdır. En küçüğü de mesh üzerine mesh haktır, inkar eden kafirdir der.

***

Şu halde, İslam’da imanın hangi köke dayandığını iyi anlamalıyız.

Hiç şüphesiz bu “Allah ve ahiret günü”dür.

Buna, aklın soruları, vicdanın sızlaması ve gönlün taşması ile ulaşılır. İman bu güvene ulaşmış dinginlikten doğan taşma, coşkunluk ve heyecanın adıdır. Taşmanın, coşmanın ve heyecanın olmadığı yerde iman da yoktur. İman hiç heyecansız olabilir mi?

Demek ki dindara heyecan veren esas muharrik Allah ve kıyamet olayıdır. Bunların ise tarihte, hayatta ve tabiatta doğrudan karşılığı yoktur. Çünkü dış dünyada görünür birer “nesne” değildirler. Bilakis sürekli varoluş, vicdani bir arayış ve gerçekleşmesi beklenen umutturlar. Bunun için serazat bir imanın (taşmanın, coşmanın, heyecanın) konusudurlar. Dindarın gönül dünyasından pınarlardan fışkıran sular gibi taşıp gelirler.

Tarihte, hayatta ve tabiatta karşılığı olan nesnel şeyler ise bilginin konusudur. Perde gerisine (verai’l-hicab) inersen yani araştırırsan, incelersen, derinliklerine dalarsan bilgisine ulaşır, ne olduğunu anlarsın.

Ama Allah’ı ve ahiret gününü araştırsan da künhüne vakıf olamazsın. Allah’ı ancak yapıp ettiklerinden yani eserinden tanırsın. Bunun için İslam dil, tarih ve kültür evreninde İlmullah (Allah bilgisi/teoloji) denmemiş de Ma’rifetullah (Allah’ı tanıma) denmiş…

Demek ki Allah’a sanki görmüşcesine (ihsan), ahirete de sanki gidip gelmişcesine (yakîn) iman etmeliyiz. Müslümana taşmayı, coşmayı ve heyecanı işte bu ikisi (ihsan ve yakîn) verir. İslam’da imanın kökleri bunlar olmak icap eder.

***

Bu nedenle, Kur’an’ın tabiri caizse “şok” iddiası kıyamet iddiasıdır.

İddiasıdır diyorum çünkü bunun ispatı ile uğraşmak söz konusu olamaz. Allah’a ve ahiret gününe imanın bilimsel ispatı olmaz. Bunun için “şok” iddiadır yani imana konu olan, ispatı veya gayr-i ispatı mümkün olmayan iman esasıdır.

Şok iddia şudur: Ölüler dirilecek! Hesap ve mizan kurulacak! Cennet ve cehennem olacak! Bütün bunları Allah yapacak!

İlginçtir, bugün daha çok “ateistlerce” sorgulanan bu şok iddia ile ilgili en esaslı soruları peygamberlerin sorduğunu görüyoruz:

Hz. Musa: “Bana kendini göster!” (A’raf; 7/143).

Hz. İbrahim: “Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster!” (Bakara; 2/260)

Bugün bu tür soruları Müslüman zihin soramıyor. “Neden?”, “Niçin?”, “Nasıl?” sorularını “Şeytanca sorular” olarak görüyor. İmanı zayıf olmanın göstergesi sanıyor.

Halbuki ilk soruyu da melekler sormuştu: “Kan dökecek ve fesat çıkaracak birisini mi yaratacaksın?” (Bakara; 2/30)

Oysa bu sorularla bize, inkarın değil imanın yolu gösteriliyor. Bize çelik gibi imana bu tür soru ve sorgularla ulaşabileceğimiz gösterilmek isteniyor.

Öyle ya, iman ile ilgili tartışmalar bu ikisi (Allah ve kıyamet) etrafında dönmüyor mu?

Diyorlar ki: Allah nerede, hani göremiyoruz?

Diyorlar ki: Ölüler dirilecekmiş! Şu toz toprak olmuş kemik yığınları tekrar dirilecek öyle mi?

Peygamber de diyor ki: Ben ğaybı bilemem, meleğim de demiyorum. Fakat inanın, zaman bu Kitabı haklı çıkaracak. Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.

***

Demek ki Kur’an’da kalbin eylemi olan iman fiilinin konusu Allah ve ahiret (kıyamet) günüdür. Geri kalan ne kadar konu varsa hepsi imanın değil; bilginin konusudur.

Onun için “Ne yani olamaz mı, Allah’ın kudretinden şüphen mi var?” argümanı yalnızca burada kullanılır. Nesnesi tarih, hayat ve tabiat olan konularda da aynı argümanı kullanırsan işte “Allah” kavramı orada afyona dönüşür. İnsan zihninin tarihi, hayatı ve tabiatı kendi yalın gerçekliği içinde anlamasına engel olur. Tarihin, hayatın ve tabiatın “ne ise o şekilde” anlaşılmasına engel olan, olup bitenin içine girmemize, ona nüfuz etmemize imkan vermeyen ve bizi gerçekliğin doğasına yabancılaştıran bir fenomen haline gelir.

Demek ki ne Salih’in devesi, ne İbrahim’in ateşe atılması, ne Süleyman’ın karıncaları, ne Ashab-ı Kehf’in üç yüz yıl uyuması, ne Musa’nın denizi yarması, ne İsa’nın ölüleri diriltmesi, ne de Peygamberimizin ayı yarması vs. imanın konusu değildir!

Tamamen tarihin, hayatın, tabiatın ve bunları anlamamızı sağlayacak bilginin, belgenin, deneyin, kanıtın, araştırmanın, incelemenin konusudur. Ne dendiği üzerinde iyi çalış, tarihe, hayata, tabiata git ne olduğunu anlayacaksın. Zaten diğerlerine gitmeye bile lüzum kalmadan, daha metin üzerinde bunların hiç birisinin öyle sanıldığı gibi olmadığını göreceksin. Okumayı bilmemekten, ne dendiğini anlamamaktan, bilgiden korkmaktan, dahası “Ne yani olamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?” argümanını yanlış yerde kullanmaktan kaynaklanan kör bir “itikatın” sürüp gittiğini göreceksin.

Görülüyor ki “Ne yani ‘Allah’ yapamaz mı?” argümanı, burada, Müslüman zihni uyuşturan, tarihe, hayata ve tabiata yabancılaşmasına neden olan bir afyona dönüşmüş oluyor. Allah’ın her şeyi yapabilirliği, buradan girerek Müslüman zihnin her şeye inanabilirliğine dönüşüyor. Bu durumda “Müslüman kimdir? denince akla gelen “Gerçek’e (Hakk’a) teslim olan” değil; “Allah” deyince her şeye teslim oluveren oluyor. Gerçekte “orada” ne olup olmadığının hiçbir önemi kalmıyor. Böyle işleyen bir zihnin araştırma yapması, bilginin, belgenin, delilin, kanıtın peşine düşmesi mümkün değildir. İslam dünyası bu yüzdendir ki uyuşmuş, donmuş vaziyettedir.

“Allah” ile uyanan bir dünya, “Allah” ile uyuyan bir dünya haline gelmiştir.

İşte buna dinin öteki yüzü diyoruz.

Demek ki, kişiye bir şeyi inandırmak istiyorsanız, önce hikmetinden sual olunmaz, kudreti sonsuz, dilediğini istediği gibi yapan, keyfemayeşa bir Allah anlayışını benimseteceksiniz. Sonra, “Kudretinden şüphen mi var, hikmetinden sual mi ediyorsun, neyi dilerse onu yapar, onu da öyle yapmış işte..” diyeceksiniz. Böyle böyle inandıramayacağınız, kabul ettiremeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.

İşte bu da dinin afyon yüzü oluyor.

***

Halbuki Kur’an’da “Allah” kavramının tam tersi bir işlev gördüğünü görüyoruz.

“Akletmez misiniz, düşünmez misiniz, neden aklınızı kullanmıyorsunuz, aklını kullanmayanı Allah zillet (pislik) içinde bırakır , ya onlar yanıldılar ise?” vs. diyerek onlarca yerde tutulmuş akılları işletmeye ve donmuş vicdanları açmaya çağırır.

Müslümanlar bunların hep inkarcılar için söylendiğini sanır. Öyle ya bir kez iman ettik mi bunlara ne gerek var. O imanla bütün her şeyi açıklarız. Sıkıştığın her yerde “Allah’ın kudretinden şüphen mi var, imanın yok mu?” de yeter.

Oysa imanın 73 şube olması, bunun da en küçüğünün “yoldan bir taşı kaldırmak” gibi daima eyleme, amele, hayata, sokağa dönük yüzü olması gibi, bir zihin eylemi olan “anlama faaliyetinin” de otuz aşaması var. Bunların tamamı da insanoğlunun tarihi, hayatı ve tabiatı anlama ve kavrama faaliyetini ifade eder. Kur’an’da gözünü yumarak inanma (mit/mythos) yoktur. Tam tersi gözünü, kulağını, kalbini tarihe, hayata ve tabiata açarak gerçeğin peşine düşme vardır. Gözleri kör, kulakları sağır ve kalplerine mühür vurulmuş olanları, ellerini (eyd), gözlerini (ebsar) ve gönüllerini (fuad) harekete geçirmeyerek uyuşturup donduranları Allah hayvandan daha aşağı yerine koyar.

Kur’an insanın idrak faaliyetine “derin kavrayış ve bilgelik” (hikmet) diyor. Türkçe’de algı, akıl, anlama, beyin, bilinç, feraset, havsala, irfan, izan, kafa, kavrayış, sağduyu, şuur, us, zeka, zihin dediğimiz şeydir.

Bu faaliyetinin otuz aşamasından en önemlilerini şunlar: Fark etmek, ispat yolunu araştırmaksızın idrak etmek (şuur), idrak edilecek şeyin manasını resmetmek (tasavvur), resmedilen şeyi zihinde korumak (hıfz), hıfzedilmiş olan şeyi unuttuktan sonra zihne geri döndürmek, hatırlamak (zikr), sözü anlamak (fehm), sözün maksadını anlamak (fıkh), sebep-sonuç sürecini izlemek, sebebi sonuca, sonucu sebebe bağlamak (akıl), maksat ve öncüllerden hareketle bilmek (dirayet), bilgi kazanma gücü (zihin), mevcut olandan hareketle mevcut olmayana geçiş (fikr), arka planı düşünmek (tedebbür), çabucak kestirme (zeka), duyuların kaybolmasından sonra geriye kalan şekil (hayal), düşünmeksizin bir anda hâsıl olan bilgi (bedihe), görünen gerçeği görünmeyen konusunda delil olarak getirmek (feraset), iç görü, kalp gözü (basiret), içses, iç buluş, (vecd)…

Bunların hepsine birden süzülmüş bilgi, bilgelik (hikmet) deniliyor. Şu halde bir kişiye hikmet verilmesi, kişinin bu melekelerini çalıştırması, işletmesi, harekete geçirmesi sonucu elde ettiği “derin anlayış ve bilgelik” demek oluyor. Demek ki Arap’ın “deveye/ata gem vurma” manasında kullandığı hikmet, bu durumda insanoğlunu gemleyici, yanlış işler yapmasını önleyici, suça ve günaha kaymaktan ve sorumsuzca yaşamaktan kurtarıcı, medeni bir insan haline getirici “gemler” olmaktadır. İşte bu gemlere Kur’an süzülmüş bilgi, bilgelik (hikme) diyor. Bu, bir insanda yukarıdaki anlama süreçlerinin tümü birden çalıştırıldığında gerçek anlamıyla ortaya çıkıyor. Aksi halde insan “gemi azıya almış at” gibi kontrolden çıkıyor…

Kur’an otuza yakın kavramla yüzlerce yerde bizden ısrarla ve boyuna bunları istiyor.

Böyle bir Allah hiç afyon olur mu?

O Allah ki Olimpos dağında oturan Yunan Tanrısı Zeus gibi, bilgiyi kendisinden çaldığı için insanı (Prometeus) Kafkas dağlarında akbabalara yem ederek cezalandıran değil; bilgiyi yani bilme yeteneğini/eşyaya isim koyma kabiliyetini insana (Adem’e) yaratılıştan bizzat kendisi lütfedendir. Üstelik bunu kullanacak aklını işletmediği için de insana kızandır.

Onun için Kur’an kendisine “zikr” der. Yani verileni/lütfedileni hatırlatma…

Peygamberler yaptıklarına “inzar” der. Yani verileni/lütfedileni (aklı ve vicdanı) derin uykulardan uyandırma, uyanışa çağırma…

Nedense bunları hep inkarcılara yönelik anlarız. “Ben zaten iman etmişim, bunlar bana hitap etmiyor” diye düşünürüz. Oysa iman sandığımız şey eskilerin “itikat” dediği donmuş kelime hisarlarından başka bir şey değildir.

Kanımca, Kur’an’daki akletme çağrılarının tümü, bugün için, doğrudan doğruya İslam dünyasına hitap etmektedir. Tümüne öncelikle, evveliyetle ve behemehal biz iman iddiasında olan ve fakat gerçekte kör bir itikat sahibi olmaktan ötesi olmayanlar muhatabız.

Çünkü kurtulmuşluk vehmi içindeyiz, uyarıları kendimize yönelik anlamıyoruz. Bir zamanların Yahudilerine dönmüşüz. İşte görüyorsunuz, şu an Allah bizi pisliğin, zilletin içinde bırakmış debelenip durmaktayız.

***

Demek ki Ali Şeriati’nin dediği gibi dini ikiye ayırmamız gerekiyor: Halkların vicdanı olan din, halkların afyonu olan din…

Kanımca buna İslam da dahildir.

Bugün İslam’ın Emevî yüzü İkbal’in tabiri ile 590 yıldır, Akif’in tabiri ile “700 küsür yıllık kitaplarla avarelik ederek” Müslüman halkları iyiden iyiye afyonlamış bulunuyor.

Müslümanın aklını, vicdanını, beynini, zihnini uyuşturmuş ve işlemez hale getirmiş bulunuyor…

İnsanlık acı ve ızdıraplarının başkaldıran sesi olarak doğmuş bir din, insanlık acı ve ızdıraplarını “kader” diyerek bastırmanın aracına haline getirilmiş…

“Zülme isyan” olarak doğmuş bir din, “ulu’l-emre itaat” adı altında zulme rızanın, harâmîye biatın telkin aracı olmuş…

“Haksızlığa itiraz”nın soylu sesi olan bir din, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanların yalaka yuvasına dönmüş…

“Hiçbir ücret istemiyorum” diyerek saf bir yürek temizliği ile başlayan bir din, pazarların en büyüğü, sektörlerin en kârlısı haline gelmiş… Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu din pazarlarına meta yapılmış…

“Kölelere özgürlük” (fekku raqabe) diye doğmuş bir din, insanları köleleştirmenin vasıtası haline gelmiş…

“Aklını kullanmayan pisliğe batar” diyen bir dinin mensupları, insanlık liginde akıl tutulmasının şampiyonu haline gelmiş, “vahiy” adına akıl düşmanlığının kalesine dönüşmüş… Güya diğerleri de vahye karşı aklın yıkılmaz kalesi!?

Sağlığında müşriklerin bütün mucize isteklerini ısrarla reddeden, “Bende de sizin gibi bir beşerim” diyen peygambere, ölümünden sonra müşrikler ne istediyse hepsi yaptırılmış… Açın bakın “700 yıldır âverelik edip durduğumuz âsâr” bunlarla dolu…

***

Şahsen ben bütün bunlarda en etkili silahın hep “Allah” sihirli sözcüğü olduğunu gördüm: “Ne yani ‘Allah’ yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?”

Oysa, Allah yapacağını yapmış, kudretini göstermiş, görmüyor muyuz? Kafamızı kaldıralım da bakalım, ayette (Mülk; 4) geçtiği gibi yorulup o kudret ve görkem karşısında aciz kaldığımızı göreceğiz. Yaşayan mucize bu işte! Ama biz bakmıyoruz, görmüyoruz…

“Yaşayan Gerçek” gözümüzü yaşartmıyor ama ömrümüz “ölü menkıbelere” ağlamakla geçiyor. Biz yaşayana, gerçeğe, hayata, tabiata kör olmuşuz. Gözlerimiz var görmüyor, kulaklarımız var duymuyor. Geçmiş çağlarda yaşıyoruz, hatta geçmişe tapıyoruz, ölü seviciliği yapıyoruz. Ruhlardan , ölülerden medet umuyoruz. Ölülerin, cinlerin, perilerin dünyası bizim dini dünyamız. Gerçeğin, hayatın, tabiatın dünyası değil…

Peygamberimizin “İyi bakın, ibret alın, işte Allah’ın apaçık ayeti!” diye işaret ederek gösterdiği gökteki ay -elân, şimdi, şu anda, hem de her gece- bizim de tepemizde… Mu’min ellerce tıpkı onun yaptığı gibi işaret edilip gösterilmeyi mahzun mahzun bekliyor. Biz bu yaşayan ayeti görmüyoruz da, kandil gecelerinde vaizin “yarıldı, bölündü” ölü anlatılarını “Alaaddin’in sihirli lambası” ve “Uçan halı” tadında, üstelik şekerleme yapa yapa nasılda dinliyoruz?

İlkbaharda açan çiçek, sonbaharda dökülen yaprak, toprağın kokusu, göğün mavisi, suyun sesi, güneşın ışıltısı, ayın parıltısı nicedir bizi etkilemiyor. Doğayı dinlemiyoruz, oradan gelen sesleri duymuyoruz. Oysa Allah oradan her dem insanlıkla konuşuyor. Öyle ya naturalizm, sekülarizm olur!

Buradan iman mı çıkar, sanat mı, yaratıcılık mı, estetik mi? Ne?

Alıştık, alıştırıldık, “gerçek” bizi sıkıyor. Uçmak, uzaklaşmak, gerçeklerden kaçmak istiyoruz. Oysa Allah beşerle gerçeklikten uçmalar kaçmalar yoluyla değil; gerçekliğin tâ derunundan (perde gerisinden) konuşur. Biz muhtaç olduğumuzdan kaçmaktayız. Akıl ve bilgi ortaya çıktıkça dinimizin gerileyeceğini sanıyoruz. Oysa akıl ve bilgi ortaya çıktıkça gerileyecek olan “tapınak dinleri”dir; gerçek hayat dini değil…

Çünkü aklı veren Allah…

Esmayı (bilgi üretmeyi, eşyaya isim koyma yeteneğini) Adem’e veren Allah…

Adem’e (bize) akıl ve vicdan koyan Allah! İnsana oradan her dem seslenen Allah!

Onun için Cenâb-ı Hakk (Büyük, Yüce Gerçek) insan zihninin afyonu olamaz!

Gerçeğin ta kendisi olan dini de (dinu’l-hakk) halkları uyuşturma rolü göremez!

Gerçeği bilmeye ve anlamaya yarayacak aklı ve vicdanı insanoğluna kendisi veren Allah, nasıl insan zihnini uyuşturan bir afyona dönüşür? Olabilemez! Bu, varlık ve oluş tabiatına tamamen terstir. Burada bir yanlışlık var…

Adam çıkmış televizyondan “ölü din” anlatıyor. Üstelik bunun için de milyarlarca dolar para alıyor. Manzaraya bakınız: Önce kocaman harflerle zoom: “Cinler ne yerdi? Azz sonra…” Arkasından kameraya çarpraz bakarak, genizden gelen sesle, fon eşliğinde ve ekolu sesle cevap: Cinler tezek yerdi (!)… Öyle ya “Allah”ın kudretinden şüphen mi var (!).

Gel de Akif’i hatırlama:

“Allah” de ne istiyorsan becer.

Oh ne iyi, ne ala, ne şeker.”

Ey millet-i merhume! İşte bu dinin afyon yüzüdür! Uyuşturuluyorsunuz, aklınız, zihniniz çalınıyor, hayvandan bile aşağı hale sokuluyorsunuz!

Bu din afyon olsun diye gelmedi!

Kisra’nın karşısına dikilen sahabenin diliyle: Dinlerin zulmünden/afyonundan insanlığı kurtarmak için geldi! Sonra keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü kendisi afyon haline geldi ha?

Öyleyse bu ne hazin bir tükeniş?
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 7 Kisi:
Anonymous (30. April 2011), Barış (28. April 2011), Derin Düşünce (29. April 2011), dost1 (28. April 2011), hiiic (28. April 2011), pramid (30. April 2011)
Alt 29. April 2011, 05:51 AM   #2
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

İhsan Hocamız yine güzel bir yazı yazmıs. Velakin bazı noktalarda sapla samanı birbirine karıstırmıs. Mucizeler konusunu afyon din betimlemesi ile acıklamıs ki buna asla ve asla katılmam mumkun degildir. Herkes İhsan hoca gibi anlamak zorunda degildir. Örnegin; Kayadan deve cıkmasını bizzat devenin kayadan cıkması olarak anlayan ile, o devenin baska manaya geldigini dusunurek anlayan arasında, İman konusunda hic bir fark yoktur.

Kissalar ve mucizeler gercekten anlatıldıgı gibi vuku bulmus mudur yada bizzat anlatıldıgı gibi mi vaki olmustur Bilmiyoruz.? Evet işin aslı gercekten bilmiyoruz. Bunu bilmek ve gercekten boyledir demek icin, tum zamanları zamanda yolculuk yaparak gezme zorunlulugumuz vardır. Bunu yapana kadarda bizim anlayıslarımız sadece iddia ve yorum olmaktan oteye gecmeyecektir.! Bu kıssalarda anlatılanlar, vuku bulmus mudur, buldu ise ne sekilde vuku bulmusdur, biz bunu her halukarda Rabbimize havale ederiz. Biz tefekkur etmeli, akletmeli, anlama gayreti icinde olmalıyız. Bizce aslolan, kuranda anlatilan bu kissalardan cikarilacak asıl mesaj ve gayelerdir. Bizim uzerimize bizzat taalluk eden, bizi ilgilendiren asil is budur. Vakilik bizi bizzat ilgilendirmez. Konun icerigine takılıpta hayır kayadan deve cıkmaz, ates adamı yakmaz, sunnete aykırı diyerek, inanmıs insanların dimaglarını zorlamak gereksizdir. Sonucta ne turlu anlarsa anlasın kul asıl gayeyi bilir. Asıl Gaye Allahtır. Ondan hasyet duymak, ona saygı duymak ve onun bilincinde bir yasam surmektir. Bu kissalar ve mucizelerde anlatilan meseler nasil olursa olsun, nihayetinde cikaracagimiz mesaj ve gaye asla degismeyecektir. Kurandan; her asir ve millet, her fert kendi mesajini kendisi cikaracaktir.

Evet ben bir deve bir kayadan nasıl cıkar sorusunu sorabilirim, ates bir adamı nasıl yakmaz diyebilirim. Yada isa goge nasıl yukselir, bir insan balıgın karnında nasıl yasar sorularını sorabilirim. Bunun uzerine felsefe yapar isabetli sorular sorar ve uzerine tefekkur edebilirim. Ama evdeki annem, teyzem, kapı komsum yaslı ninem, dagdaki coban kardesim, bagdaki sulluman kardesim bu soruları sorma ihtiyacı duymaz. O kalbten baglanmıstır Allaha ve gayesi sadece rızai ilahidir. Heyhatt! İhsan hocanın yazıları belli bir seviyenin ustundeki insanlaradır. Boyle anlamanın afyon ile alakası yoktur. Afyon din betimlemesi bu konu haric dogrudur. Katılmadıgım tek hususta budur.

Evet! Din toplumların afyonudur. İnsanlık tarihi boyunca dinin olmadıgı bir devir olmamıstır. Ve din Her zaman stotukoyu korumak isteyenlerin emellerine alet edilmistir. Merhum seriatinin dedigi gibi, marksistler, tarihciler, bilimadamları dogru soylemistir. Din halk yıgınlarının afyonudur. Tarih boyunca kufur ile din hic bir zaman karsı karsıya gelmemistir. Bilakis din dine karsı savas acmıstır. Aynı sekilde sirk dinin temsilcileri Müsrikler aramızda gezmektedir. Onlar namaz kılar, oruc tutar, kurban keser, hac eder, hatta cihad eder. Kimi zaman siyasetcidirler, kimi zaman bir tarikatın lideri. Namaz kılan abdest alan, hacc eden, kurban kesen, cihat eden bu sirk dinlerine karsı, peygamberlerin mucadelesinin anlamını kavramalıyız. Ancak bu konu ile kıssaları okundugu gibi anlasılması meselesini aynı kefeye koyamazsınız. Koymamalısınız. Mazaallah. Tek itirazım bunadır.

Soruyorum size, bu kıssaları resul nasıl anladı? Sahabe nasıl anladı? Bizler gibi mi? Yoksa anladıkları ile mi yetindiler. Gaye amac, erek neydi bu kıssalarda. İster gercekten olsun ister olmasın. Kuran sadece bir hatırlatma bir öğüttür. Ögüdünü alın bu kafi.

Tamam Kurani anlamaya calismali ve mukayeseli okumalar yapmaliyiz. Tek alimin soylemlerine takilip taasuba kapilmadan, kim ne söylüyor, kim hangi veriyi ortaya koyuyor kulak kesilmeliyiz. Bu konuda hemfikirim... Ancak asla bir diğerinin imanını yanlıs gormeden. Sirk yoksa isin icinde sorun yoktur. İsterse kayadan deve cıksın o deveyi kessinler, isterse kayadan cıkan deve servete tekabul etsin insanlar serveti kessinler. İster Balıgın karnıdaki yunus olsun, isterse bilmem hangi kralın zindanında yunus olsun ne farkeder.

Kınayageldiklerimize benzememek icin ince bir cizgi var. Allah korusun

Muhabbetle
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.

Konu Derin Düşünce tarafından (29. April 2011 Saat 06:25 AM ) değiştirilmiştir.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (30. April 2011), gerçek hanif (29. April 2011), Miralay (29. April 2011)
Alt 29. April 2011, 08:06 AM   #3
gerçek hanif
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2011
Mesajlar: 117
Tesekkür: 145
77 Mesajina 151 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
gerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud of
Standart

İyi bir yorum yapmışsın piiir.
İhsan efendiye göre Yaratma kudretini Allah (c.c) Dünya'yı var ederken kullanmış.Gerisi hikaye.Allah'ın Bilmem kaç bin yıldır yaratma gücü ortadan kalkmış.Demekki onun inandığı Allah Ölmüş.!
gerçek hanif isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 29. April 2011, 09:12 AM   #4
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

Piiirim sana da tam olarak katılamayacagım. Ancak ben katılmıyorsam beni baglayıcıdır. Çünkü kesinlik arzetmeyen konularda tefekkurden baska malzememiz yok. Oncelikle yukarıdaki yazımda İhsan hocaya cephe alıdıgımı dusunmeyiniz. Tum kitapları bende mevcut olup tum makalelerini takip ederim. Kendisinin ilmine ve emeklerine saygı duyuyorum. Ayrıca kalbim kendisine karsı sıcaktır. Kendime ornek kabul ettigim sahıslardan biridir. Velakin boyle olması katı bir taassubla onun her yorumunu hatasız kabul etmemi pesi sıra getirmez. Ben elestirmez isem onu, sen elestirmezsen beni, diğeri elestirmez seni hak ile muhabbet ile; bu gercekler nasıl cıkar gun yuzune.

Allaha gore evreni ilk yarattıgı ile suan arasında zaman farkı yoktur. İlk gün bugundur ve yarındır. Hepsi o gundur suandır. Bizler bizim zorunlu tutuldugumuz zaman kavramının icine Allahı kattıgımız icin her an farklı bir an algısı ile karsı karsıyayız. Evet besere gore acıklamak gerekirse, Allah maddeyi yarattı ve onu nasıl olursa olsun belki bir buyuk patlama ile belki direk suan hali hazırda oldugu gibi sekillendirdi. Ve bu dinamikler, beser olan bizim zaman anlayısımıza gore Kader/ölcu ile degismezlik yasası mukabilince sure gelmektedir.

Yani Allahın birkacbin yıldır yaratma gucu diye bir kavramı yoktur Piiir. Bu kavram zamanla ve mekanla sınırlı insan algısı icinde vardır. Allaha nispet etmek gerekirse bu fiili an hep bu andır. Bu benim izahımdır. Dogrusunu Allah bilir

Muhabbetle.
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.

Konu Derin Düşünce tarafından (29. April 2011 Saat 09:20 AM ) değiştirilmiştir.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (30. April 2011), Barış (2. May 2011), gerçek hanif (29. April 2011), Miralay (29. April 2011)
Alt 29. April 2011, 10:07 AM   #5
gerçek hanif
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2011
Mesajlar: 117
Tesekkür: 145
77 Mesajina 151 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
gerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud of
Standart

selam Pirrr

Enfâl-31 - Ve kendilerine her ne zaman ayetlerimiz ulaştırılsa, "Biz (bütün bunları) önceden de işitmiştik," derlerdi, "istesek, şüphesiz, biz (kendimiz) de bu tür sözler düzebiliriz: eski zamanlara dair masallardan başka bir şey değil, bunlar!"
Her nasılsa İhsan hocanın ;" günümüzde mucizenin karşılığı yok." ozaman mucize diye bir şey olmamışsa Hz Muhammed (s.a.a) Tevrattan ve israliyattan ne kadar menkıbe varsa kur'ana eklemiş mi oluyor ? devamında da Tefsir yapanlarında Hz peygamberin yolundan gittiği görülmüyor mu ?
gerçek hanif isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
gerçek hanif Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Derin Düşünce (29. April 2011)
Alt 29. April 2011, 12:02 PM   #6
Derin Düşünce
Uzman Üye
 
Derin Düşünce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2011
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 120
Tesekkür: 413
79 Mesajina 268 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Derin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud ofDerin Düşünce has much to be proud of
Standart

Pirim su konuda hemfikir olmalıyız. Mucize kavramı bilindigi uzere aciz bırakan anlamına geliyor, ve Kuranda mucize diye bir kavram gecmiyor. O ifadenin yerine (apacık deliller / ayatulbeyyinat ) kelimesi geciyor. Elbette Kuran kıssalarını Yahudiliğin ve bir kehanet dini olan Hrıstıyanlığın etkisinden kurtararak, bir "söz, akıl ve vicdan" kriterleri ile yeniden ele almak gerekmektedir. Bunun için kapsamlı çalışmalar yapılmasınada şiddetle ihtiyaç vardır. Dönemin kendi etkin tarihini, tanrı algısını, devlet yapısını, imparatorluk ve din telakkisini, teolojisini, jeopolitiğini, donemin simgelerini, yazma nüshalarını ve arkeolojik buluntularını iyice kritik etmek gerekir. Üzerine araştırma yapmadan hemen açıp Tevrattan nakiller yapmak dogru olmaz.

Bu kitabın bir amacı var. Bu kitap bize dogru ile yanlısı gosteriyor, bir ögüt bir hatırlatma. Kendisine uyanlar icin sifa ve kurtulus kaynagı. Üzerinde cok spekülasyon yapılıyor. Dogaldır cunku Allah; her okuyanın aynısını anlamasını istese idi, herkesin aynı seyi anlayacagı bir kitap gonderirdi. Goruluyor ki o bunu arzu etmedi. Herkes yasadıgı tarihe, cografyaya, kültüre, cevreye, egitimine gore farklı anlamlar cıkarmaktadır. Kimi musrikler ile ilgili ayeti okdugunda o devrin musriklerini dusunur, kimi o ayeti bulundugu cevredeki durumuna yorar, kimi ayeti ev halkı ile sınırlı tutar. Kuran direk kisinin yasantısına sesleniyor. Direk bana sesleniyor. Tabi ben senin gibi anlamayacagım. Diğeride benim gibi anlamayacak. Hem kitaba caglar ustu diyeceksiniz, hemde onu entegrizme alet edeceksiniz, olmaz boyle bir sey. Sınırları keskin cizgilerle cizilmis Ahkamın dısında kisiler nasıl anlıyorsa anlasın dogrudur. Kimsenin imanına mana bulmam ben. Benim itirazımın ozu Afyon din kavramı ile kastedilenin icine, kuran kıssalarını oldugu gibi anlayanlarında sokulmasıdır. Bunun dısında itirazım yoktur.

Yine İhsan hocanın yaklasımıyla konuya acıklık getireyim. Cunku tam burada kendisine tamamen katılıyorum, Asagı yukarı gorusu söyle idi :
Alıntı:

"Havarîler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbinden bize gökten bir sofra indirmesini isteyebilir misin?" diye sormuşlardı da " Eğer inanmış iseniz Allah'ın öfkesini çekmekten sakının" diye cevaplamıştı. Onlar "Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz tatmin olsun da senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona tanıklık yapanlardan olalım" demişlerdi. Bunun üzerine Meryem oğlu İsa "Allahım! Ey bizim yegane Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir. Bizim için, bütün zamanlar boyunca bir ziyafet ve kudretinden bir işaret olsun. Bizleri rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın" demişti. Allah da "BEN ONU SİZE İNDİRİP DURMAKTAYIM. Artık bundan sonra içinizden kim kâfirlik ederse ona dünyada hiç kimseye vermeyeceğim bir azap ile karşılık veririm." demişti." (5/112-115).


Bak mucize isteyenlere asıl mucizenin ne oldugu acıkca beyan ediliyor. Siz gökten sofra indirilmesini istiyorsunuz. Oysa Allah zaten sürekli olarak o sofrayı indirip durmakta… Yeryüzünden biten bitkiler, akan sular, ağaçlar, meyveler, tarlalardan çıkardığınız ürünler, değirmenlerde öğüttünüz unlar hepsi ne ile oluyor sanıyorsunuz? Gökten inen su olmasa, ekip biçtiğiniz toprak, ısındığınız ateş, soluduğunuz hava olmasa, bunlarla ürünler yetişmese ne ile doyacaksınız? Bütün bu rızıklar, Allah'ın tabiat sofrasında zaten sizin için üretilip duruluyor. Tabiatı sizin için sofra kılan, sizi onunla besleyip yaşatan zaten Allah değil midir? İşte bu bütün zamanlar boyunca Allah'tan size inen bir ziyafettir, kudretinin nişanesidir. Şimdi bunu görmeyip hangi mantıkla gökten tepsi içinde sofra indirilmesini bekliyorsunuz?" şeklinde olur.

Mucize güneşin tutulması değil, güneşin bizzat kendisidir.
Mucize ayın yarılması değil, ayın bizzat kendisidir.
Mucize yıldızlardan fal bakmak değil, yıldızların bizzat kendisidir.
Neden başımızı kaldırıp her gün doğan güneşe, her gece görünen mehtaba, her mahtablı geceyi süsleyen yıldızlara bakmıyoruz?
Mucize gösterilip duruluyor, görmüyor muyuz?
"Ne var ki bunlarda, hiçbir şey göremiyoruz, her şey gayet normal. Olağandışılık yok mu olağandışılık?" mı diyorsunuz?
Eğer derinden bakabilsek, sadece bakmayıp görebilsek, Hz. Peygamber'in dediği gibi vallahi az güler çok ağlardık.
Mucize, kehanet, sır, gizem, tütsü, tılsım mı arıyorsunuz?

"Karşılarında okunup duran, sevgi ve merhamet kaynağı kitabı sana indirmemiz yetmedi mi?" (29/51)


Muhabbetle.
__________________
Rabbim! ilmimizi, anlayışımızı, imanımızi ve sıdk üzere yakinimizi çoğalt! Rabbim! gerçeğe erdirdikten sonra kalplerimizi o gerçekten saptırma; bize indinden rahmet bağışla; kesinlikle sen sonsuz bağışlarda bulunansın. Rabbim! Dünyada ve ahirette sen bizim velimizsin. Bizim canımızi müslüman olarak al ve bizi iyilere kat. Rabbim! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında en iyi sen hükmedersin. Rabbimiz bizi, suan üzerinde bulundugumuzdan daha doğru olana ulaştır.

Konu Derin Düşünce tarafından (29. April 2011 Saat 12:40 PM ) değiştirilmiştir.
Derin Düşünce isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Derin Düşünce Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Anonymous (30. April 2011), Barış (2. May 2011), Miralay (29. April 2011)
Alt 29. April 2011, 03:12 PM   #7
gerçek hanif
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2011
Mesajlar: 117
Tesekkür: 145
77 Mesajina 151 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
gerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud of
Standart

sevgili Piirrr

İhsan hocanın yazılarını bende okur,çoğunuda beğenirim.Kur'an kıssalarını çok hafife alıyor.kitapta geçen 14 kıssayı sanki kendisinin dışında herkezin menkıbe olarak anladığını zannediyor.Ona göre bizler kıssadan ders çıkarmıyor adeta dedekorkut masalı , zaloğlu rüstem,malkoçoğlu destanı gibi okuyup öyle iman ettiğimizi zannediyor.
Kur'an kıssalarını mucize görmeyen onların karşılığının hayatta olmadığını söyleyen ihsan hoca acaba bunu yapmakla okuyucularının kafalarına şüphe tohumu atmış olmuyor mu ?Kur'anı felsefe kitabı haline getirmiş olmuyor mu ? Bence bunun altında belirli çevrelere karşı duyulan kompleks yatıyor.Sırf onlara yaranmak için bu tür yazıların son yüz yılda yazıldığını sıkça görüyoruz.vesselam.piiiirr.
gerçek hanif isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 29. April 2011, 03:28 PM   #8
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Ancak gözden kaçırmanız gereken şeyler var...

Kuranda; yanmayan adamları, balık karnında yaşayan peygamberleri, uzayı-miracı gezen turistleri, cincilikle uğraşan hükümdarları, suyunu ekmeğini taştan sopayla vurup vurup çıkaranları, gökten üzerlerine helva reçel yağanları, boğaza köprü niyetine yarılmış deniz yapanları, ay bölenleri, uçanları kaçanları v.s.

okuyup okuyup da pikaçu gibi camdan atlayan çocuğun hali ne olacak?
???
okuyup okuyupta, anladığı gibi Allaha tevekkül ve güven duyup işini ona teslim edip sonucunda yere çakılan kulun hali ne olacak?

____________
iki doğru birbiriyle asla çelişmez. "Galileo"
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (2. May 2011), Miralay (29. April 2011)
Alt 29. April 2011, 05:11 PM   #9
gerçek hanif
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2011
Mesajlar: 117
Tesekkür: 145
77 Mesajina 151 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
gerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud ofgerçek hanif has much to be proud of
Standart

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ancak gözden kaçırmanız gereken şeyler var...

Kuranda; yanmayan adamları, balık karnında yaşayan peygamberleri, uzayı-miracı gezen turistleri, cincilikle uğraşan hükümdarları, suyunu ekmeğini taştan sopayla vurup vurup çıkaranları, gökten üzerlerine helva reçel yağanları, boğaza köprü niyetine yarılmış deniz yapanları, ay bölenleri, uçanları kaçanları v.s.

okuyup okuyup da pikaçu gibi camdan atlayan çocuğun hali ne olacak?
???
okuyup okuyupta, anladığı gibi Allaha tevekkül ve güven duyup işini ona teslim edip sonucunda yere çakılan kulun hali ne olacak?

____________
iki doğru birbiriyle asla çelişmez. "Galileo"
İbrahim peygamberin yanıp yanmadığını ne ben gördüm ne başkası.Ama yanmamışsa yada yanmışsa benim buna inanmam bana ne kaybettirecek.Niye kompleks duyayımki.Kime karşı duyacağım ? Zaten ehli kitap bunlar saçmalıktır demiyor.Bunları eleştirenler nedense hep ateistler .Ehli kitap dışında olanlar.
Balık karnında bir peygamberin yaşadığını çocuğuma anlatsam yada öyle öğrense bunun neresi saçma!İslam coğrafyasının sorunu bu mu ?Müslümanların başına ne geliyorsa kur'andaki kıssaları mucize olarak telakki ettiğinden mi bu haldeler.
Ama miraçta peygamber yarıştırmanın, Allah ile namaz pazarlığı yapmanın ,üfürükçülüğün,muskacılığın ,Din tüccarlığı yapmanın aklı başında kimse savunucusuda olmamalı.

Boğaza çılgın kanal projesi ise olsa olsa istanbul boğazının her iki yakasında da oturan para babalarına hizmet etmek olsa gerek.Bu para baronlarının yalılarının yakınından geçen devasa kimyasal tankerler uykularını kaçırıyor olsa gerek.Şatolarına ,saraylarına çarpmasından ödleri kopuyor.Başka bir yerden kanal açılsada bu baronlar eski boğazda bundan böyle tekne,yat,yelken vs. sefaları yapsa.Yalısının karşısında kontrasında viskisini yudumlasa.Boğazın keyfini sürseler.selam ve dua ile.
gerçek hanif isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
gerçek hanif Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Derin Düşünce (30. April 2011)
Alt 29. April 2011, 08:50 PM   #10
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Kuranda ibrahim peygamberi alevli ateşe attıkları yazmaz. Hayatını yakmak istedikleri yazar.
Ancak uydurma rivayete göre mancınıkla ...... tamamen müslümanları sindirmek için hazırlanmış bir tuzaktır bu saçma ve uydurma hadise..


Aynı ibare, "savaş için ateş yakmak" da geçer. Onlar ne zaman savaş için ateş yaksa Allah onu söndürüverir. = İbrahimi ateşe atalım...


Uydurma rivayeterden kurtulmadığımız müttetçe ne kuranı anlayabiliriz ne de hakikati.


Hani böyle inandım ne zararı var diyorsunuz ya hani;; madem öyle inandınız, savaşta oturup bekleyin Allah sizi kurtaracak ya(!) ... Evi ateşe verirlerse çoluk çocuk oturun... sonrada diyinki Allah söndürsün.

Ama israil oğulları Musadan daha fazlasını istemişti,,, allahla sen git savaş biz oturacağız demişlerdi...

Allah güzel yapıyoruz sanıpta bizi ateşe atan pisliklerden korusun bizi...

----------------------------------------

Balık karnında yaşayan adamı da çocuğa anlatırsanız ve inandırırsanız (kandırırsanız) o çocuktan daha ne hayır beklersiniz? Ama en başa döndük, metinde yazılanlara,,, Allah dilerse yapamaz mı? hımmm... Doğanın kanunlarını bilimi red etmek Allahın bizzat koyduğu kanunları red etmektir,, Kuran ancak bir öğüttür o da akıl sahiplerinin düşünüp anlaması için.

O kısasada çıkarılacak çok ders vardır, belki hadise dahi yaşanmadı, ama önemli olan karanlıklarca, umutsuzluklar ve aç gözlülüklerle yutulmuş amaçsız/gayesiz peygamberin üzüntüsünden tevbe etmesi sonucu kalbideki kilidin açılması ve dünyayı basiret gözleriyle görüp hidayete ermesidir. Allah bizide o kullardan eylesin.
------------------------------------------


Lütfen saçma rivayetler ışığında tefsirlenmeye daha doğrusu üzeri kapatılmaya çalışılmış, İslamı ve müslümanları gıkı çıkmadan yolunacak kaz haline sokmaya çalışan şu pisliklere ne olur ne olacak ben bu şekil inanırsam demeyin. İşin gerçekleri var, ve bunlar su götürmez gerçekler..


Allah bu kitapta çelişki bulamazsınız diyor,,, oysaki ;

Zâriyât 8
Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.



eskisi gibi inanmış memet amcanın yada dağdaki çobanın hesabı Allaha kalmış... Ama yeryüzünü gezerseniz göreceksiniz ki, rivayetlerde yazan gibi inanan toplumlarda bir hayır yok...

Konu hiiic tarafından (29. April 2011 Saat 09:00 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (30. April 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
afyon, bir, dinin, güzel, makale, yüzü


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:56 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam