hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HADİS ve SÜNNET > Kuran Işığında Sünnet

 
 
Seçenekler Stil
Alt 18. May 2009, 12:54 AM   #1
hasyetullah
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 77
Tesekkür: 13
24 Mesajina 33 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
hasyetullah will become famous soon enoughhasyetullah will become famous soon enough
Standart sahabenin sünnet anlayışı

sahabedeki sünnet anlayışları

selam kardeşlerim yazının anlaşırlılığı için aralarda numarlar ile kastedilenin ne olduğu anlatıldığı ve bende bunu pdf den aktardıım için böle olmuştur yazı bilinen sünnetin analaşırlılığına ilişkin ne reddiyeci nede tahkiki tekkiki nede tenkidden ödün vermeden dile getirlimiş önemli bir çalışmadır

Sünneti Anlama Ve Yorumlamada Sahabîlerin Farkl Davra-
nışlar na Baz Örnekler
Sami AHİN

Özet
Hz. Peygamber’in sünnet ve hadisleri bağlayıcı olan ve bağlayıcı ol-
mayan olmak üzere iki kategoride değerlendirilmektedir. Bağlayıcı
olanlar farklı derecelerde olmakta ve sünnetin büyük bir kısmını oluş-
turmaktadır. Bağlayıcı olmayanlar ise onun beşerî ihtiyaçlardan dolayı
yaptıkları, yaşadığı toplumun örf, adet ve gelenekleri gereği yerine
getirdikleri ve ona mahsus fiiller olmak üzere çeşitlilik arz etmektedir.
Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde olduğu gibi onun vefatından son-
ra da sünnetin bağlayıcı olanlarıyla olmayanlarını anlamak ve bunları
birbirinden ayırmak konusunda bazı problemler yaşanmıştır. Bu tür
problemlerin örneğini gönümüzde de görmek mümkündür.
Anahtar kelimeler: Sünnet, model, yanlış anlama.

Giriş

Hz. Peygamber’in söylediği sözleri, yaptığı fiilleri ve çeşitli şe-
kildeki tavır ve davranışları, sahabe tarafından farklı biçimlerde
algılanıp anlaşıldığı ve her sahabînin kendi anlayışına göre yorum-
layıp değerlendirdiği görülmektedir. Sahabede görülen bütün farklı

Yrd.Doç.Dr., Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

([email protected])

anlayışların hepsine yer vermek şüphesiz geniş ve kapsamlı çalış-
malar gerektirmektedir. Bu nedenle makalede Hz. Peygamber’in
hayatında veya vefatından sonra sahabîlerin bir kısmının önemli
gördüğümüz onun bir kaç fiil ve davranışlarını nasıl anladığını orta-
ya koymak için üç hususta bazı örnekleri verilecek ve bu örnekler
etrafında bir takım değerlendirmeler yapılacaktır. Bu üç hususun
birincisi, Hz. Peygamber’in kendisinin herhangi bir sakınca görme-
den yaptığı halde bazılarının bundan kaçınmaya çalışmalarıdır.
İkincisi, Hz. Peygamber’in kendisine mahsus olarak yaptığı bir ta-
kım fiilleri, insanlardan yapmamaları yönündeki telkinlerine rağ-
men bazı kişilerin ısrarla bu fiili yapmaya çalışmalarıdır. Üçüncüsü
ise, Hz. Peygamber’in beşerî ihtiyaçtan veya yaşadığı toplumun
âdeti gereği yaptığı şeylerde sahabeden bazılarının ona uymaya
çalışmasıdır.

Sünnet Ve Hadisleri Anlay p Yorumlamak

İslam’ın ikinci temel kaynağı olarak kabul edilen sünnet ve ha-
dislerin doğru ve sağlıklı bir biçimde anlaşılıp yorumlanması ve
değerlendirilmesi, hemen her dönemin önemli meseleleri arasında
yer almıştır. Hz. Peygamber’in söylediği bir sözün ne maksatla söy-
lediğinin veya yaptığı bir fiilin ne amaca dönük yaptığının tespit
edilmeye çalışılması, bu meselenin anlaşılmasında önemli rol oy-
namıştır. Söylenen sözün, işlenen fiilin veya davranışın lafzî ve
şeklî manasıyla mı, yoksa bunların arkasında yatan maksat ve ilke-
ye mi dönük olduğunu tespit etmek zor meseleler arasında yer
almıştır. Bu zor meseleyi anlamaya çalışmak ilk nesil ile başlamış,
daha sonra da asırlar boyu devam etmiştir. Dolayısıyla Hz. Pey-
gamberin sünnet ve hadisini anlayıp kavrama arzusu her dönem
için canlılığını korumuştur.

Hadisleri ezberlemek veya kayda geçirmekle birlikte onların
anlaşılıp idrak edilmesi de gerekmektedir. Zeyd b. Sâbit’in Hz.
Peygamber’den rivâyet ettiği şu hadis buna açıkça işaret etmekte-
dir: “Benim sözlerimi işitip ezberleyerek anladıktan sonra başkala-
rına aynen aktaranın Allah yüzünü güldürsün. Alim olmayan nice
bilgi taşıyıcısı vardır. Nice bilgi taşıyıcısı, bunu kendinden daha bil-
gin olan kimselere aktarır.”1 Hadisin sözlerinde gerek bilgiyi taşıyan

gerekse onu alan kişilerin anlayış farklılığının olabileceği açıkça
görülmektedir. Hz. Peygamber, işitilen sözlerin veya yapılan fiillerin
her fertte farklı faklıtezahür edeceğini belirttiği başka hadislere de
rastlamak mümkündür. Nitekim bir hadisinde Hz. Peygamber, ken-
disine verilen ilim ve hidayeti bereketli bir yağmura benzetmiştir.
Bu bilgi ve hidayeti anlayıp kavrayanları, öğrenip öğretenleri, anla-

1 Tirmizî, Sünen, ilim, 7, h.no: 2656-2658; Ebu Davud. Sünen, ilim, 10, h.no:

3660; İbn Mâce, Sünen, mukaddime, 18, h.no: 230-231, 236.

Sünneti Anlama ve Yorumlamada Sahabîlerin Farklı Davranışlarına..Örnekler * 271

yıp açıklayanları, bu yağmurla yeşerip semere veren verimli topra-
ğa, kendisinden aldığı bilgiyi sadece ezberleyip anlamayanları da
yağmurun suyunu katmanlarına alıp bırakmayan ve hiçbir bitki
vermeyen verimsiz toprağa benzetmiştir.2 Bu nedenle Hz. Pey-

gamber’in sünnet ve hadislerini öğrenip anlamak bütün Müslüman-
ların görevi haline gelmiştir.

Bunun bilincinde olan sahabe de Hz. Peygamber’in sünnetini
takip etmeye başlamışlar ve onu anlayıp yorumlamaya çalışmışlar-
dır. Onlar bu anlayış ve yorumlarında bazen maksadı yakalayama-
mışlardır. Mesela Resulullah bir gün namaz kılarken ayakkabılarını
çıkartarak sol yanına koymuş, bunu gören sahabîler de aynıdavra-
nışı sergilemiştir. Namazı kıldıktan sonra oradaki bulunanlara
ayakkabılarını neden çıkarttıklarını sormuş, onlar bunun üzerine
‘sen çıkarttığın için biz de çıkarttık’ demişlerdir. Allah’ın elçisi de
Cebrail’in kendisine gelip ayakkabısında pislik bulunduğunu haber
vermesi üzerine böyle bir şey yaptığını ifade etmiştir.3 Bu da saha-

benin yorumlarının maksattan farklıolabileceğini ortaya koymakta-
dır.

Kişilerde kendini gösteren bu tür farklı anlayışların oluşması,
muhataptan kaynaklanabileceği gibi sözün dilsel özelliklerinden
veya sözü nakleden râvîden de kaynaklanabilmektedir.4

Bütün bunlar göstermiştir ki; Hz. Peygamber henüz hayatta
iken bile söylediği bazısözleri veya yaptığı bazıfiilleri, sahabe tara-
fından farklı biçimlerde anlaşılıp yorumlanmıştır. Bunun en iyi ör-
neğini Benî Kurayza hadisesinde görmek mümkündür. Hz. Pey-
gamber’in Hendek savaşından sonra sahabeye dönük söylediği
‘ikindi namazı Benî Kurayza’dan başka bir yerde kılınmasın’ sözünü
bazı sahabîler zahiri şeklinde anlamış ve ikindi namazını Benî
Kurayza yurduna varıncaya kadar kılmamış, dolayısıyla yatsıdan
sonra kılmışlar, bazıları ise bu sözden Hz. Peygamber’in kararlılığı
ve acele edilmesi gerektiği şeklinde mecazi bir anlam çıkartarak
ikindi namazlarınıyolda kılmışlardır.5

Sahabe Aras ndaki Sünnet ve Hadise Yönelik Farkl Eği-
limler

Sahabenin birlikte hareket ettiği davranışlar olduğu gibi farklı

2 Ahmed, Müsned, IV, 399; Buharî, Sahih, ilim, 20. Mehmet Görmez, Sünnet ve

Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Ankara,
1997, s.45.
3 Ahmed, Müsned, III, 20, 92; Ebu Davud. Sünen, salât, 88, h.no: 650; Dârimî,

Sünen, salât, 103, h.no: 1385.
4 M. Görmez, Metodoloji Sorunu, s.44.
5 İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, 1955, Mısır, III-IV, 234-5; Müslim, Sahih,

cihad, 23, h.no:1770.

272 * Sami ŞAH N

şekillerde tavır sergiledikleri de olmuştur. Her biri birer insan olan
sahabîler, dinleme, zabt ve hıfz, anlama, kavrama ve muhakeme
güçleri bakımından aynı seviyede olmadıkları gibi, yetişme tarzı,
mizaç, zevk, kabiliyet vb. yönlerden de birbirlerinden farklı karak-
terlere sahiptirler. Bunların tabiî sonucu olarak da, herhangi bir
hadîs veya hâdise karşısında, iki sahabînin tavrı, hatta baba ile
oğlunun, karı ile kocanın, dahası, Hz. Peygamber’in hanımları ara-
sında yaklaşım farklılığı olabilmiştir. Aynı şekilde okuma, anlama
ve yorumlamada gençler ile yaşlılar arasındaki yaş ve tecrübe far-
kı, Hz. Peygamber ile sohbet sürelerindeki farklılık, dil, kültür, çev-
re ve köken farkı gibi değişik etkenler; onların Hz. Peygamber’e
bakış açılarınıve sonuçta peygamber telakkilerini farklılaştırabildiği
gibi, sünnetleri tespit çabalarında da değişik eğilimler göstermele-
rine yol açmıştır.6

Hz. Peygamber’in sünnet ve hadislerini alıp uygulamada saha-
be tarafından sergilenen farklıyaklaşımları genel olarak iki katego-
ride ele almak mümkündür.7

Birinci kategori: Lafız-mana rivâyet-dirâyet ilişkisi açısından,
lafza ve rivâyete öncelik tanıyan, hadisleri anlamada lafızcı, sünneti
anlamada şekilci davrananlar bu kategoride yer alırlar. Abdullah b.
Ömer, Ebu Hureyre, Abdullah b. Amr b. el-Âs ve Ebu Zer el-Gıfarî
gibi sahabiler bu eğilimde olmuştur. Bunlara göre, söylenen sözün
kaynağı, yapılan işin bağlayıcı olup olmadığı ve ne derece örneklik
teşkil ettiği araştırmaya dahi lüzum görülmemiştir. Dolayısıyla Hz.
Peygamber’in her davranışını sünnet, her fiilini tatbik etmeye te-
mayül göstermişlerdir.8

İkinci kategori: Bu kategoride yer alanlar ise, Hz. Peygam-
ber’in ne dediğinden çok ne demek istediğini araştıran, duyulan
her rivâyeti olduğu gibi kabul etmeyen, her davranışısünnet olarak
görmeyenlerdir. Bu gruptaki sahabîler, istinbat ve fıkıh melekesini
elden bırakmadan hadisleri, Kuran ve İslam’ın temel ilkeleri doğrul-
tusunda anlaşılmasına özen göstermişlerdir. Hz. Aişe, Hz. Ömer,
Abdullah b. Mesud ve Abdullah b. Abbas gibi sahabiler bu görüşe
sahip olanların başında gelirler.9

Ancak sahabenin rivâyet ve dirayet yönleri gözetilerek mu-
haddis ve fakih olmak üzere iki kategoride ele alınmasının yeterli
olmadığını, sünnete yönelik sahabenin zahirî, fıkhî ve ictihadî ol-

6 Bünyamin Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, Ankara, 1999, s. 151.
7 Serahsî, Usûl, İstanbul, 1984, I, 338-339; Abdulmecid Mahmud Abdulmecid, el-

İtticahatu’l-Fıkhıyye ınde Ashabi’l-Hadis, Kahire, 1399/1979, s.147; M.
Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 46-7.
8 M. Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 46.
9 M. Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 47.

mak üzere üç temayülden bahsetmenin daha doğru olacağını ileri
sürenler de olmuştur. Bu görüşü göre, müctehid sahabîler, hem
ictihadî hem de fıkhî yaklaşımlar sergileyebilirken, fıkhî yaklaşımla-
rıyla bilinen fakih sahabîlerin, öncekiler gibi yeni meselelere
ictihatlarıyla çözümler ürettiklerini söylemek oldukça zordur. Zira
fakih sahabîler, daha çok Hz. Peygamber’in talimat ve tatbikatlarını
anlama ve yorumlama ile yetinmişlerdir.10

Aslında sünnet ve hadise dönük sahabe arasındaki yaklaşımla-
rın üç kategoride incelenmesinin daha doğru olacağını ifade eden
bu görüş, yukarıda belirtilen iki kategorinin birincisini aynen kabul
etmekle birlikte, ikinci kategorinin de kendi arasında ikiye ayrılma-
sını öngörmüştür. Kanaatimize göre böyle üçlü bir ayrımın yapıl-
masıda mümkündür.

Sahabe, Hz. Peygamber’e her zaman sorup öğrenebileceğin-
den dolayı yanlış anlaşılmaları kısa sürede düzeltebilme imkanına
sahipti. Ancak Hz. Peygamber’in vefatından sonra, anladıklarını
doğrultma ve test etme imkanından mahrum kalmış, yanlış anla-
şılmaları düzeltmek için ya Peygamber’in yanında çok kalmış fakih
arkadaşlarına veya Peygamber’in eşlerine sorarak öğrenme yolunu
seçmişlerdi.11

Sünnet ve Hadisin Anlaş lmas ve Yorumlanmas na Olan
İhtiyaç

Sünnet ve hadis konusundaki inceleme ve araştırmalar daha
çok onun tanımı, konumu, mahiyeti, anlaşılması ve yorumlanması
gibi hususların etrafında yoğunlaşmaktadır. Sünnet ve hadisle ilgili
bu hususların her birinin ayrı bir değer ve öneme sahip olmasıyla
birlikte ortaya konulan ilmî malzemenin anlaşılması ve yorumlan-
ması diğer hususların yanında daha büyük bir önem taşımaktadır.
Çünkü sünnet ve hadis ilminin nihaî maksadı, nakledilen rivâyetleri
çeşitli yöntemler uygulamak suretiyle teorik mahiyetini ortaya
koymak ve hayata aktarmak suretiyle de onun pratik mahiyetini
göstermektir.

Sünnet ve hadislerin anlaşılması, geçmişe nispeten günümüz-
de kendisini daha çok hissettiren bir problem olarak karşımıza çık-
maktadır.12 Son yıllardaki düşünce ve toplum alanlarındaki yaşa-

nan hızlı gelişmeler bunun en başlıca sebeplerindendir. Toplumsal

10 B. Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 151-152.
11 M. Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 46.
12 Sünnet ve hadisin sağlıklı anlaşılması yönünde ciddi ilmi çalışmalara günümüzde

rastlamak mümkündür. Bunlardan bazıları şunlardır: Mehmet Görmez, Sünnet
ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Ankara, 1997;
Mehmet Emin Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, Ankara, 1998; Bünyamin
Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, Ankara, 1999.

74 * Sami ŞAH N

yapı İslam’ın ilk yıllarından Osmanlı devletinin sonlarına kadar Hz.
Peygamber döneminden pek farklı değildi. Geçmişteki bu devri
kısaca tarım veya ziraat toplumu olarak nitelendirmek mümkün-
dür. Bundan dolayı Hz. Peygamber’in öğretilerini aynen benimse-
mekle, sünneti hayata geçirmek genellikle mümkün olabiliyordu.
Karşılaşılan yeni problemlerin çözümü ise Fıkıh Usûlünde başvuru-
lan “Kıyas”, “İstihsan” veya kamu yararı anlamına gelen“maslahat”
gibi yöntemler devreye sokularak çözümleniyordu. Asırlar geçtikçe
klasik yöntemlerin giderek ihtiyaca cevap veremediği hususlar söz
konusu oluyordu. Bu hususu fark eden âtıbî (790/1388) gibi alim-
ler, ictihad alanındaki durgunluğun aşılması için yeni bir usûl anla-
yışının tesis edilmesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Bu yeni usûl
anlayışı, nasların lafızlarının analizi ve bu lafızlardan hüküm çıkar-
ma veya nas olmayan konularda kıyas yapma yerine, şeriatın ge-
nel ilkelerine, maksat ve amaçlarına dayanması gerekiyordu.13

İşaret edilen bu durgunluk, sonraki asırlarda bazılarının ictihad
kapısını kapandığı iddiasıyla daha ciddi bir duruma bürünmüştür.14

Bu sahadaki tıkanmanın başlıca sebebi, halen yaygın biçimde
uygulanan klasik yöntemlerin şekilci-lafızcı ve parçacı karakteridir.
Buna ilaveten sünnetin oluştuğu toplumsal şartların göz ardı edil-
mesi, hadislerin sebeb-i vürûdu ile siyak ve sibakının gözden uzak
tutulması da sünnetin sağlıklı biçimde anlaşılmasına engel olan
kusurlar arasında yer almaktadır.15

Sünnetin anlaşılmasındaki bu engellerin ortadan kaldırılması
ancak şekil-lafıza takılmadan bunların altında yatan ilke, amaç ve
değerleri, yani özü yakalamayı esas almak, hem hadislerin kendi
içinde bütünlüğünü hem de Kuran ile sünnet bütünlüğünü göz
önünde bulundurmak ve sünnetin meydana geldiği tarihi çerçeveyi
dikkate almakla mümkün olabilir. Bunlara ilaveten sosyal bilimler-
deki çağdaş anlama yöntemlerinden de yararlanmayı da ihmal et-
memek gerekmektedir.16

Sünnet ve Hadisin Bağlay c l k Bak m ndan Taksimi

Hz. Peygamber’in sünneti konusu birçok ilim adamı tarafından
incelenerek tasnif ve taksim edilmeye çalışılmış, bağlayıcılık açısın-
dan gruplandırılmaya tabi tutulmuştur. İbn Kuteybe( 276/889),
sünneti üç kısma ayırmış, birinci ve ikinci kısımların bağlayıcı oldu-
ğunu, üçüncü kısmın ise bağlayıcı olmadığını belirtmiştir. Birinci
kısmın, Cebrail’in Allahtan Hz. Peygamber’e getirdiklerinden oluş-

13 Muhammed Abid el-Câbirî, Çağda Arap-İslam Dü üncesinde Yeniden Yapı-

lanma (Trc.: Ali İhsan Pala, Mehmet irin Çıkar), Ankara, 2001, s. 51-53.
14 Hayri Kırbaşoğlu, İslam Dü üncesinde Sünnet, Ankara, 1993, s.20-21.
15 H. Kırbaşoğlu, İslam Dü üncesinde Sünnet, s. 22.
16 H. Kırbaşoğlu, İslam Dü üncesinde Sünnet, s. 22.

tuğunu, ikinci kısmı, Allah’ın peygamberine sünnet kılması için yet-
ki verdiği hususlardan meydana geldiğini ifade etmiştir. Bu kısımda
Allah, Hz. Peygamber’e illet ve mazeretine göre istediğine izin
vermede reyini kullanmasını emretmiştir. Üçüncü kısım ise, Hz.
Peygamber’in adab maksadıyla sünnet kıldığı şeylerden müteşek-
kildir. Bu üçüncü kısımdaki sünnetler yapılırsa sevap kazanılacağı-
nı, terk edilirse -inşaallah- herhangi bir günahın söz konusu olma-
yacağınısöylemiştir.17

İbn Hıbbân (354/965), Sahih’inin girişinde et-Tekâsîm ve’l-
envâ’ ismini verdiği kısımda hadisleri, Hz. Peygamber’in emirleri,
yasakları, verdiği haberler, mübah kıldıkları ve fiilleri olmak üzere
beş ana bölüme ayırmıştır. Bu beş bölümün her birine ait pek çok
alt başlıklar oluşturarak toplam 400 tür meydana getirmiş ve bunu
daha da genişletebileceğini ifade etmiştir.18

ah Veliyullah ed-Dihlevî (1176/1762), hadisleri bağlayıcılık
bakımından iki gruba ayırmış, birincinin genel olarak bağlayıcıözel-
liği olan ‘risalet (peygamberlik) görevinin tebliği’ kategorisini oluş-
turduğunu, ikincinin ise, bağlayıcı niteliği olmayan ve herhangi bir
dinî amacı bulunmayan hususlardan meydana geldiğini ifade etmiş-
tir. Ahiret hayatı ve melekut alemine dair hadislere, ibadetlerle
ilgili hükümlere ve onları belirleyici hadislere birinci grupta yer ve-
rirken, Hz. Peygamber’in beşer olarak yaptıklarını, tarım ve hay-
vancılıkla ilgili dünyevî işleri, tıp alanındaki söyledikleri, adet kabi-
linden yerine getirdikleri, kişi veya güne mahsus bazı cüz’î masla-
hatları ikinci gruba dahil etmiştir. Ayrıca her iki grubu da ilgilendirir
nitelikte olan hususların varlığına da temas etmiştir.19

Çağdaş müelliflerden Muhammed et-Tahir b. Âşur, Hz. Pey-
gamber’in sünnetini bağlayıcılık bakımından tasnif etmiş ve bunları
on iki kategoride irdelemiştir. Bunları şöyle sıralamıştır: 1-Teşrî
(yasama), 2-Fetva, 3-Yargı, 4-Devlet başkanlığı, 5-İyiye teşvik, 6-
Arabuluculuk, 7-Fikir danışanlara yol gösterme, 8-Nasihat, 9-
İnsanları mükemmele yönlendirme, 10-Yüce hakikatleri telkin, 11-
Terbiye etmek, 12-Yaratılış icabı ve beşeri ihtiyaç gereği yaptıkları
hususlardır.20

17 İbn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, Beyrut, 1415/1995, s.180-184.
18 İbn Hıbbân, el-İhsan fî Takrîbi Sahihi İbn Hıbbân, Beyrut, 1408/1988, I, 105-

149.
19 ah Veliyyullah ed-Dihlevî, Huccetu’l-lahi’l-Baliğa, Beyrut, 1413/1992, I, 371-

373.
20 Muhammed et-Tahir b. Âşur, Mekasidu’ -Şeriati’l-İslamiyye, (Thk.: Muh. et-

Tahir el-Misâvî), Ürdün, 1421/2001, s.212-230.

276 * Sami ŞAH N

Sünnetin Anlaş lmas nda Karş laş lan Problemlere Baz
Örnekler

Sünnet kavramı bir sınıflandırmaya tâbi tutulması durumunda
onun farklı derecelerde de olsa bağlayıcı olma özelliği taşımasıyla
birlikte bazı hususların ise bağlayıcılık özelliği bulunmadığı bir ger-
çektir. Bu iki kısmı, yani, bağlayıcıolanları bağlayıcıolmayanlardan
ayırmak suretiyle belirleme gayreti asırlar boyunca ulemanın özel-
likle de sünnet-hadis ilmiyle meşgul olanların uğraşıları arasında
olmuştur. Sünnetin bağlayıcı kısmı için sünnet-i hüda, bağlayıcı
olmayan kısmı için ise sünnet-i zevaid tabirleri kullanılmıştır. Teşrî
bir değere sahip olan ve sünnetin bağlayıcı kısmını oluşturan sün-
net-i hüda, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin çoğunluğunu oluş-
turmaktadır.21

Sünnetin bağlayıcı kısmını oluşturan sünnet-i hüda bağlayıcılık
açısından bir düzeyde olmayıp farklı derecelerde bulunmaktadır.
Bunların bir kısmı en üst derecede, bir kısmı orta derecede bir kıs-
mı da düşük derecede bağlayıcılık özelliği taşımaktadır. Bu nedenle
bize kadar intikal eden Hz. Peygamber’in söz fiil ve davranışların-
dan bağlayıcı olanları farz, vacip, müstehap, mübah gibi farklı dü-
zeylerde kendini göstermektedir.22

Öte yandan bağlayıcı niteliği olmayan sünnet-i zevaid ise, Hz.
Peygamber’in bir insan olarak yaptıklarından, yaşadığı çevre itiba-
riyle yaşayıp yansıttığı hicaz bölgesinin örf, adet gelenek ve göre-
neklerinden ve ona has olan bir takım özelliklerden oluşmaktadır.
Uykusu geldiğinde uyuması, acıktığında yemek yemesi, yöresel
kıyafet giymesi, yaşadığı toplumun bir parçası olarak o toplumun
İslam inancına muhalif olmayan adetlerini yerine getirmesi, ayrıca
zekat ve sadakanın kendisine ve ailesine haram oluşu, miras bı-
rakmaması, visal orucu tutması ve daha başka örneklerinin verile-
bileceği bir çok husus bu kabildendir. Bu hususlarda kendisine
uyulması gerekmediğini bizzat Hz. Peygamber’in kendisi pek çok
vesilelerle ifade etmiştir. Ne var ki Peygamberin ikaz ve uyarılarına
her zaman uyulduğu söylenemez. Hatta o hayatta iken bile onun
ikaz ve uyarılarına uymayan sahabîlere rastlamak mümkündür. Bu
durumun örnekleri bazı rivayetlerde açıkça görülmektedir.

Sahabîlerden Örnekler

Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadiste onun şöyle dediği belir-

21 Daha geniş bilgi için bkz. Talat Sakallı, “Hüdaî Sünnet-Zevâid Sünnet Ayrımı”,

Hadisin Dünü-Bugünü ve Geleceği Sempozyumu, 14-15 Ekim 1993, Sam-
sun, s. 39-57.
22 Sünnetin bağlayıcılık yönünden kısımları hakkında geniş bilgi için bkz. Talat Sa-

kallı, “Sünnet’in Bağlayıcı1ık Açısından Taksimi”. S.D.Ü. İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Isparta, 1995, II, s. 39-103.

Sünneti Anlama ve Yorumlamada Sahabîlerin Farklı Davranışlarına..Örnekler * 277

tilmiştir: “Hz. Peygamber izin/ ruhsat verilen bir şeyi yapmış, an-
cak bir grup bundan kaçınmıştır. Bu durumu haber alan Resulullah
(s) Allah’a hamd ettikten sonra şunları söylemiştir: Bazı insanlara
ne oluyor da benim yaptığım bir şeyi yapmaktan kaçınıyorlar. Al-
lah’a yemin olsun ki, ben Allah’ı en iyi bileniniz ve onun cezalan-
dırmasından en çok korkanınızım.”23 Yine bu hususla ilgili olarak

Hz. Aişe’nin şu sözleri nakledilmiştir: “Hz. Peygamber insanlara
emrettiğinde onların güçlerinin yeteceği amelleri emrederdi. Dedi-
ler ki: Sen bizim gibi değilsin ey Allah’ın elçisi. Allah senin gelmiş
geçmiş günahlarını affetmiştir. Hz. Peygamber bu söze kızgınlığı
yüzünden belli olacak şekilde kızmış sonra da şunları söylemiştir:
Allah’ın cezalandırmasından en fazla korkan ve onu en çok bileniniz
benim.”24

Bu hadislerde Hz Peygamber’in yapıp da bazı sahabîlerin bun-
dan kaçınma durumu anlatılmıştır. Bu olaydan her ne kadar ruhsat
verilen ve Hz. Peygamber’in yaptığı şeyin ne olduğundan bahse-
dilmese de sahabîlerin yaptıklarının doğru olmadığı vurgulanmıştır.
Böylesi düşüncelere sahip olan daha başka sahabîlere ve daha
başka olaylara rastlamak mümkündür. Hadis kaynaklarında bunun
birçok örnekleri mevcuttur. Konunun daha iyi belirginleşmesi açı-
sından şu örneği vermemiz yerinde olacaktır: “Adamın birisi rama-
zanda oruçlu iken karısını öpmüş, bundan dolayı da vicdanen çok
rahatsız olup üzülmüştü. Başından geçen bu durumu sorup öğren-
mek üzere hanımını Hz. Peygamber’e göndermiş, o da onun eşle-
rinden Ümmü Seleme’ye gidip durumu anlatmıştır. Ümmü Seleme,
kadına Resullullah’ın oruçluyken eşini öptüğünü bildirmiş, kadın
kocasına gelerek bu bilgiyi aktarmıştır. Adam sorusuna cevap ala-
madığı düşüncesiyle rahatsızlığı daha da artmış ve şunları söyle-
miştir: Biz Resulullah gibi değiliz. Allah dilediği şeyi peygamberine
mübah kılar. Adamın karısı, Ümmü Seleme’ye tekrar gittiğinde
onun yanında Hz. Peygamber’i de görmüştür. Allah’ın elçisi, kadının
niçin geldiğini sormuş, Ümmü Seleme de durumu anlatmıştır. Bu-
nun üzerine Resulullah şöyle demiştir: benim böyle yaptığımı söy-
lemedin mi? Ümmü Seleme de zaten öyle söylediğini ifade etmişti.
Kadın kocasına giderek durumu bildirmiş, ancak adamın rahatsızlığı
ve kaygısı bir kat daha artmıştır. ‘Biz Resulullah gibi değiliz. Allah
dilediği şeyi peygamberine mübah kılar’ sözünü yenilemiştir. Bunu
duyan Hz. Peygamber kızmış ve şunları söylemiştir: Allah’a yemin
olsun ki, Allah’ın cezalandırmasından en fazla korkanınız ve Allah’ın
koyduğu sınırlarıen çok bileniniz benim.”25

23 Buharî, Sahih, İstanbul, 1992, i’tisam, 5, (VIII, 145).
24 Buharî, Sahih, iman, 13, (I, 10).
25 Malik, Muvatta, İstanbul, 1992, sıyam, 5, H.No: 13, (s. 291-2).

Yukarıdaki hadiste Hz. Peygamber’in yaptığı bir fiilin ona mah-
sus ve onun farklı olduğu düşüncesiyle fiili yapmaktan imtina edil-
diği anlatılmaktadır. İşte Hz. Peygamber bunun yanlışlığını ifade
etmek için, ‘ben Allah’ın cezalandırmasından en fazla korkanınız ve
Allah’ın koyduğu sınırları en çok bileniniz benim’ sözünü söylemiş-
tir. İnsanın ulaşabileceği en üst takva ve mertebeye ulaşmış olan
Hz. Peygamber bir şey yapmışsa, takva ve derece itibariyle daha
düşük seviyede olan birinin bunu yapmak istememesi elbette ki
yanlış bir davranış biçimidir. Halbuki Hz. Peygamber’in Ümmü Se-
leme dışında başka hanımlarıyla da aynıfiili gerçekleştirdiği rivayet
edilmiştir. Hz. Aişe’den nakledilen şu söz bu hususa işaret etmek-
tedir: “Resulullah (s.a.v) oruçlu iken bazı eşlerini öperdi.” Hz. Aişe
bu sözden sonra da gülmüştür.26 Hz. Aişe’nin söylediği sözden son-

ra gülmesi, Hz. Peygamber’in oruçlu iken öptüğü eşinin kendisi
olduğunu göstermektedir. Bu hadislere istinaden Hz Peygamber’in
oruçlu iken hem Ümmü Seleme’yi hem de Aişe’yi öptüğü anlaşıl-
maktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in oruçlu iken eşlerini öptüğünü
ifade eden başka pek çok hadis, aralarında Aişe, Hafsa, Ümmü
Seleme gibi peygamber eşlerinin de bulunduğu birçok sahabîden
nakledilmiştir.27

Oruçlu kişinin eşini öpmesinden dolayı orucunun bozulup bo-
zulmayacağı meselesi, günümüzde olduğu gibi sahabe döneminde
de merek edilen bir husus olduğu anlaşılmaktadır. Sahabeden
Ömer b. Ebî Seleme ile Hz. Peygamber arasıda geçen şu diyalog bu
hususa işaret etmektedir: “Ömer b. Ebî Seleme, Resulullah’a ‘oruç-
lu öpebilir mi?’ şeklinde bir soru sormuş, Hz. Peygamber de Ümmü
Seleme’yi kastederek ‘ona sor’ demiştir. Bunun üzerine Ümmü Se-
leme, Hz. Peygamber’in oruçluyken bunu yaptığını bildirmiştir.
Bundan sonra Ömer b. Ebî Seleme şöyle demiştir: Ey Allah’ın elçisi!
Allah senin gelmiş ve geçmiş günahını affetmiştir. Hz. Peygamber
ise onun bu sözüne mukabil şunları söylemiştir: Allah’a yemin ol-
sun ki, Allah’ın cezalandırmasından en çok korkanınız ve onun
emirlerine karşı gelmekten en fazla sakınanız benim.”28

Ömer b. Ebî Seleme’nin sözlerinden, onun oruçlu iken öpme
durumunun Resulullah için farklı hüküm, Müslümanlar için farklı bir
hüküm gerekir düşüncesinde olduğu, ayrıca bu fiilin Hz. Peygam-

26 Malik, Muvatta, sıyam, 5, H.No: 14, s.292. Ayrıca bkz. Buharî, Sahih, savm, 24,

(II, 333); Müslim, Sahih, İstanbul, 1992, sıyam, 62 (I, 776).
27 Buharî, Sahih, savm, 23, 24, (II, 233); Müslim, Sahih, sıyam, 12, h.no: 62 –

74, (I, 776-9); Ebu Davud, Sünen, İstanbul, 1992, savm, 34, h.no: 2382-5,
(II, 778-780); Tirmizî, Sünen, İstanbul, 1992, savm, 31-2, h.no: 727-9, (III,
106-7); İbn Mâce, Sünen, İstanbul, 1992, sıyam, h.no: 1683-5, 1687, (I, 537-
8).
28 Müslim, Sahih, sıyam, 12, H.no: 74, (I, 779).

ber’e mahsus olabileceği fikrine kapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak
Hz. Peygamber, onun bu düşüncesinin yanlışlığına işaret etmek
için, kendisinin Allah’ın emirlerini en iyi şekilde yerine getiren ve
yasaklarından kaçan biri olduğuna dikkat çekerek bir şeyin yasak
olmasına rağmen kendisinin nasıl olur da yapabileceği düşüncesine
kapılmanın yanlışlığını ifade etmiştir. Hadis kaynaklarında geçen bu
tür rivayetlerden sonra Hz. Peygamber’in yasak olan bir şeyi işle-
yebileceği insanın aklına gelebilir mi diye düşünmeden edemiyor.
Ancak bu husustaki rivayet edilen hadislerin mevcudiyeti böyle
düşüncelere de açık olmak ve onları da hesaba katmak gerektiğini
göstermiştir.

Bazı sahabîlerin başka meselelerde de Hz. Peygamber’in yaşa-
dığı dönemde onun ikaz ve uyarılarını tam olarak anlayamadıkları
görülmektedir. Visal29 bunun iyi bir örneğini teşkil etmektedir. Visal

hususunda Hz. Peygamber’in nehyi olmasına rağmen bazı
sahabîlerin peygamberle birlikte visale devam ettikleri rivayet
edilmektedir. Bu husustaki nakledilen hadislerin hemen hepsinde
Hz. Peygamber bir taraftan kendisinin visal yaptığı, diğer taraftan
Müslümanların visal yapmasına izin vermediği belirtilmiştir. Bu du-
rumu anlatan rivâyet şöyle nakledilmiştir: “Resulullah, bazı
sahabîleri kendisiyle birlikte visal yaptığınıgörünce ‘visal yapmayın’
diyerek onları uyarmıştır. Onlar da, ‘ama sen visal yapıyorsun’ de-
yince bunun üzerine o şunları söylemiştir: Ben sizin gibi değilim.
Rabbim beni geceleyin yedirip içirir. Hz. Peygamber’in bu sözüne
rağmen onlar visalden vazgeçmemiştir. Allah’ın elçisi onlarla birlik-
te visale iki gün veya iki gece devam etmiştir. Bayram hilalini gör-
dükten sonra Hz. Peygamber onlarıvisalden vazgeçirmek için şöyle
demiştir: Eğer hilalin görünmesi gecikseydi visali daha da uzata-
caktım.”30

Hz. Peygamber kendisi dışında hiç kimsenin visal yapmasını is-
tememiş, ancak sahabeden bazıları ısrarla onunla beraber visal
yapmaya devam etmişlerdir. Allah’ın elçisi de bu işi terk etmeleri
için visal günlerini çoğaltarak onların takat yetiremeyecek şekilde
usanarak bırakmalarını ve bu şekilde de bundan ders çıkarıp ibret
almalarını murat etmiştir.

Bazı insanlar, birbirinden olumsuz etkilenerek Hz. Peygam-
ber’in söz ve fiillerinin kendileri için ölçü/örnek olamayacağını dü-

29 Visal, iki veya daha fazla gün iftar etmeden sahurda da bir şeyler yiyip içmeden

oruç tutmak demektir.
30 Buharî, Sahih, i’tisam, 5, (VIII,144); Aynı tür rivâyetler için ayrıca bkz.: Buharî,

Sahih, savm, 20, (II, 232), 48, (II, 242), 49, (II, 243); hudud, 42, (VIII, 32);
temennî, 9, (VIII, 131-2); Müslim, Sahih, sıyam, 11, h.no: 57-61, (I, 774-6);
Ebu Davud, Sünen, savm, 25, H.no: 2360-1, (II, 776-7), 30, h.no: 2374, (II,
774; Tirmizî, Sünen, savm, 62, h.no: 778, (III, 148).

şünmüşler ve visal olayındaki gibi hataya düşmüşlerdir. Bunun ör-
neğini Enes b. Malik’in rivâyet ettiği şu hadiste görmek mümkün-
dür: “Üç kişi Hz. Peygamber’in eşlerinin evine gelerek Resulullah’ın
ibadetleri nasıl yaptığını sorarlar. Öğrenince de bunu az bularak
şöyle derler: ‘Allah’ın elçisi yanında biz kimiz ki? Onun gelmiş geç-
miş günahları affolunmuştur.’ İçlerinden birisi ‘Ben bundan böyle
geceleri sürekli namaz kılacağım.’, diğeri ‘Ben aralıksız oruç tuta-
cağım.’, üçüncüsü ise ‘Ben de kadınlardan uzak durup hiç evlen-
meyeceğim’ demiştir. Bu söylenenlerden haberdar olduktan sonra
Hz. Peygamber şunları söylemiştir: öyle şöyle söyleyenler sizler
misiniz? Halbuki Allah’ın cezalandırmasından en çok korkanınız ve
onun emirlerine karşı gelmekten en fazla sakınanız benim. Ama
ben bazı günler oruç tutar bazı günlerde tutmam, bazı geceler na-
maz kılar bazılarında uyurum ve ben kadınlarla evlenirim. Kim be-
nin sünnetimden (yolumdan) ayrılırsa benden değildir.”31

Verilen hadislerde de görüldüğü üzere Hz. Peygamber hayatta
iken bile onun yaptığı bazı fiillerin maksadına uygun şekilde yapıl-
ması gerektiği hususu bazıları tarafından gereği gibi anlaşılama-
mıştır. Bu fikre sahip olanlar, Hz. Peygamber’in günahlarının affe-
dilmiş olmasını ileri sürerek, kendilerini onunla bir tutmayıp dini
yaşamada aynı kategoriye girmedikleri düşüncesiyle hareket et-
mişler, ulaşılamaz biri olarak görmüşlerdir. Bunlar Allah’ın elçisinin
hangi söz ve fiillerinin kendileri için modellik teşkil ettiği, hangileri
Müslümanları bağlayan hangileri ise bağlayıcı olmayan özellik taşı-
dığı hususunu tam ve net olarak ayıramamışlardır. Hz. Peygam-
ber’in söylediği veya uyguladığı bazı hususları sadece kendisini
bağlayıcı özellik taşıyan ve ona mahsus fiiller olarak görüp Müslü-
manların tabi olduğu hükümlerden farklı olarak ele almışlardır.

Hz. Peygamber’in Vefat ndan Sonra Davranış Biçim Ör-
nekleri

Bazı sahabîlerin sünnetin mahiyetini tam olarak anlayamadık-
ları ve bir ayırıma gidemediklerine dair örnekler sadece Hz. Pey-
gamber hayatta iken vuku bulmamış, onun vefatından sonra da
bazı sahabîlerin sünnetin Müslümanları bağlayıcı olanları ile bağla-
yıcı olmayanları ayırmadan hepsinin taklit edilmesi gerektiği dü-
şüncesiyle hareket ettiklerini rivayetlerden anlamaktayız.32 Bu hu-

susun en belirgin örneklerini hadis ve sünnetin anlaşılmasında akıl

31 Buharî, Sahih, nikah, 1, (VI,116); Müslim, Sahih, nikah, H.no: 5 (II, 1020).
32 Hz. Peygamberi yanlış anlamayla ilgili daha başka ve farklı örnekler için bkz.:

Mehmet Said Hatipoğlu, “Hz. Peygamber’i Yanlış anlama Tezahürleri”, sl. Arşt.
Der., I (1986), s. 5-11; İsmail Hakkı Ünal, “”Seçmeci ve Eleştirel Yaklaşım veya
Hz. Peygamber’i anlamak”, isl. Arş. Der., X(1997), s.42-58; Zekeriya Güler,
“Hadislerin Anlaşılmasında Rivayet –Dirayet Bütünlüğü”, LAM Arş. Derg., C.I, s.
2(1996), s.113-131.

ve mantık yürütmeden çok meselelere duygusal yaklaşarak sevgi
boyutunu ön plana çıkartan Abdullah b. Ömer’in ve Ebu Hureyre
gibi sahabîlerin bazı tavırlarında görmek mümkündür. Hadis kay-
naklarında geçen bazı rivâyetlere göre, Abdullah b. Ömer hac veya
umreden sonra Medine’ye geri dönerken daha önceden Hz. Pey-
gamber’in de konakladığı ve namaz kıldığı Zü’l-Huleyfe33 bölgesin-

de yer alan bir vadide mutlaka konaklarmış ve bu fiilin bizzat
Resulullah tarafından yapıldığını belirtmek suretiyle, orada konak-
lamasının sebebini açıklamaya çalışmıştır.34

Abdullah b. Ömer’in Hz. Peygamber’i her yönüyle taklit ettiğini
gösteren bir örneği de şu hadiste görmekteyiz: Üsame b. Zeyd’in
bildirdiğine göre, Hz. Peygamber, haccederken Arafat’tan ayrılıp
Müzdelife’ye doğru giderken eş-Şi’b35 denilen yere uğramış, tuvalet

ihtiyacını giderip abdest aldıktan sonra hareket etmiş, namazları
Müzdelife’ye vardıktan sonra kılmıştı. Abdullah b. Ömer de Hz.
Peygamber’in yaptığı hareketleri aynen yapabilmek için eş-Şi’b’e
uğrar, hiç gerekli değilken bile tuvalet ihtiyacı gideriyormuş gibi
harekette bulunur, abdestini alır ama namazını orada kılmaz, daha
ileride (Müzdelife’de) kılarmış.36

Her şeyde Hz. Peygamber’i örnek almaya çalışan İbn Ömer,
yolculuk esnasında konaklama yerlerinde bile ona uyulması gerek-
tiğini düşünmektedir. Böyle düşündüğünü gösteren bir örneği yu-
karıdaki rivayette gördük. İşte bunun başka bir örneğini de el-
Muhassab37 denilen yerde konaklama hususunda görmek müm-

kündür. Bu hususla ilgili rivâyetlerde şöyle geçmektedir: “Abdullah
b. Ömer, el-Muhassab’da öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını
kılar, hafif bir uykudan sonra Mekke’ye giderek Kabe’yi tavaf eder-
di.38 Hz. Peygamber’in de böyle yaptığını belirtirdi.39 Ebu Hureyre

de İbn Ömer gibi orada Hz. Peygamber’in konakladığını belirterek
bunu yapmanın bir sünnet olduğuna dair düşüncesini ifade etmiş-

33 Zü’l-Huleyfe, Medine Mekke yolunun 30. km.sinde bulunan bir yerleşim birimidir.

Ayrıca Medine’den hac veya umre için ihrama girecekleri mîkat mahallinin baş-
langıç noktasıdır.
34 Malik, Muvatta, hac, 69, h.no: 206, s. 405; Buharî, Sahih, hac, 148, (II, 197);

Müslim, Sahih, hac, 77, H.no:430-4, (I, 981).
35 eş- i’b, Arafat ile Müzdelife arasında bulunan fakat Müzdelife’ye daha yakın olan

bir yerin ismidir. (Buharî, Sahih, hac, 93).
36 Buharî, Sahih, hac, 93, (II, 176).
37 el-Muhassab, Mekke ile Mina arasında ama Mina’ya daha yakın olan bir yerin

ismidir. O ayrıca el-Hasbe, el-Ebtah, el-Bathâ, Hayfu Benî Kinane ve el-Hayf gibi
isimlerle de anılmaktadır. (Muvatta, hac, 69, H.no: 206, s. 405, dipnot; Müslim,
hac, 59 h.no: 338-345, I, 951, dipnot; İbn Hacer, Fethu’l-bârî, Beyrut, ts., III,
509, 590).
38 Malik, Muvatta, hac, 69, H.no: 207, s. 405.
39 Buharî, Sahih, hac, 148, (II, 197).

282 * Sami ŞAH N

tir.40 Ancak Hz. Aişe ve Abdullah b. Abbas, bu husustaki İbn Ömer

ve Ebu Hureyre’nin görüşüne itiraz ederek orada konaklamanın
sünnet olmadığı vurgusunu yapmışlardır. Ayrıca Hz. Peygamber’in,
hacdan sonra Medine’ye dönüş yolculuğunda kolaylık olacağını dü-
şündüğü için o yerde konakladığını belirtmişlerdir.41 Bu hususta

Ebu Rafi’in rivâyet ettiği hadis Hz. Aişe ve İbn Abbas’ın görüşünü
destekler mahiyettedir. Ebu Rafi’ Mina’dan ayrıldıktan sonra el-
Ebtah (el-Muhassab)’da konaklamayı Hz. Peygamber’in emretme-
diğini, Resulullah’a ait çadırın kendisi tarafından oraya kurulduğu-
nu, onun da buna itiraz etmeden gelip yerleştiğini söylemiştir.42

Hz. Peygamber’in yolculuk yaparken mola vermek üzere ko-
nakladığı yerlerde Müslümanların konaklamadan geçip gitmelerinin
caiz olmadığını düşünen sadece Abdullah b. Ömer değildir. Maliki
mezhebinin kurucusu olan İmam Malik (179/795) de bu hususta
İbn Ömer ile aynı fikri paylaşmaktadır. Malik, Muvatta isimli ese-
rinde geçen Hz. Peygamber’in Zü’l-huleyfe’deki el-Bathâ denilen
yerde konakladığıve namaz kıldığı, Abdullah b. Ömer’in de aynısını
yaptığı şeklindeki rivâyeti naklettikten sonra şöyle bir değerlendir-
mede bulunmuştur: “Hacdan dönen kişinin konaklama yerine uğ-
rayıp namaz kılmadan geçmesi yakışık almaz. ayet kişi oraya uğ-
radığında her hangi bir namaz vakti değilse orada vakit girinceye
kadar beklesin sonra da nasıl kolayına geliyorsa öylece namazı
kılsın. Çünkü bize ulaştığına göre Hz. Peygamber orada konakla-
mış, Abdullah b. Ömer de (konaklamak için) devesini çökertmiş-
tir.”43

Malik’in yukarıdaki rivayetten hareketle yaptığı bu değerlen-
dirmeden, Hz. Peygamber’in konakladığı yerlerde konaklamanın,
uyulması istenen fiili bir sünnet olarak algıladığı anlaşılmaktadır.
Halbuki sahabeden Hz. Aişe ve Abdullah b. Abbas’tan gelen rivâ-
yetlerde Malik’in görüşünün aksine bir durum söz konusu olduğunu
yukarıda görmüştük. Onlardan nakledilen rivâyetlerde Hz. Pey-
gamber’in söz konusu yerlerde konaklamasının tamamen beşeri
ihtiyaçlardan doğan bir durum olduğu vurgulanmakta ve bunun
uyulmasıgereken bir sünnet olmadığı ifade edilmektedir.44

Hz. Peygamber’in konakladığı yerde konaklamak gerekmediği
konusunda Hz. Aişe ve Abdullah b. Abbas’ın görüşlerine benzer ve
onları teyid eder mahiyette bir görüşü de İmam Muhammed b. el-
Hasen eş- eybânî (189/791) söylemiştir. İmam Muhammed, hac

40 Müslim, Sahih, hac, 59 h.no: 343-345.
41 Buharî, Sahih, hac, 147; Müslim, Sahih, hac, 59 h.no: 339-341.
42 Müslim, Sahih, hac, 59 h.no: 342.
43 Malik, Muvatta, hac, 69, h.no: , s. 405.
44 Buharî, Sahih, hac, 147, (II, 196-7).

Sünneti Anlama ve Yorumlamada Sahabîlerin Farklı Davranışlarına..Örnekler * 283

dönüşünde Mekke’den Medine’ye doğru giderken Zü’l-Huleyfe deni-
len yerin Ares ismindeki bir vâdide konaklama konusunu anlatırken
şunları söylemiştir: “Hz. Peygamber’in Ares denilen yerde konakla-
dığı, Abdullah b. Ömer’in de aynı şeyi yaptığı bize ulaşmıştır. Bu
bize göre, olmazsa olmaz türünden, mutlaka uyulması gereken bir
görev değildir. Bu olay, Hz. Peygamber’in Mekke yolundaki konak-
laması gibidir. Nitekim Hz. Peygamber sadece bir yerde değil pek
çok yerde konaklamıştır. Ancak bize ulaştığına göre İbn Ömer, Hz.
Peygamber’in konakladığı bu yerleri araştırıp oralarda konaklamış-
tır. Diğer yerlerde olduğu gibi Ares’te konaklama konusunda da Hz.
Peygamber’e tabi olmuştur. İbn Ömer’in bunu insanların uyması
gerekli bir davranış olarak görmediği görüşündeyiz. Eğer bu bir
gereklilik olsaydı Allah’ın Resulü ve ashabı bu hususta fiilden daha
açık bir söz söylerlerdi. Ta ki insanlar (bunun gerekliliğini) fiil dı-
şında sözlü bir ifadeyle anlasınlar.”45 Burada İmam Muhammed,

Hz. Peygamber’in konaklama eyleminin muhtemelen beşerî ihtiyaç-
lardan ya da yolculuğa çıkanların çoğunun uğrak yeri olmasından
dolayı yaptığını, dolayısıyla bağlayıcılık özelliği bulunmadığını ifade
etmektedir.

Hz. Peygamber’in fiil ve davranışlarına dönük İbn Ömer’in şe-
kilci davranış sergilediğine dair daha başka örneklere de rastlamak
mümkündür. Mesela yolculuk yaparken devesiyle bir yerde dönüp
dolaşan İbn Ömer’e bunu niçin yaptığı sorulmuş, o da ‘bunu neden
yaptığımı ben de bilmiyorum, ancak Resulullah’ın böyle yaptığını
gördüğüm için ben de yaptım’ şeklinde bir cevap vermiştir.46

İbn Abdilberr’in İbn Ömer’e atfederek naklettiği şu rivâyet ko-
nunun başka bir örneğini teşkil etmektedir. Hz. Peygamber, sefer
halindeyken namazın kasredilmesini bir ruhsat olarak emretmiştir.
Buna istinaden İbn Ömer, seferde namazı kasretmeyip tam kılan
kişinin sünnete muhalefet ettiğinden dolayı kafir olacağını ifade
etmiştir.47

İbn Ömer’in şekilci anlayışını gösteren, kadınların camilere gi-
dip gidemeyeceği konusunda oğlu ile arasında geçen bir tartışmayı
anlatan son bir örnekle bu hususu tamamlamaya çalışalım. İbn
Ömer, kendisinin de düşüncesinin aynıolduğunu belirtmek amacıy-
la hanımların camilere gitmelerine izin verilmesi ve buna engel
olunmaması hususundaki Hz. Peygamber’in sözünü nakletmiştir.
Ancak oğlu Bilal bu hususta onundan farklı düşünmektedir. Ona

45 eybânî, Kitabu’l-Hucce alâ Ehli’l-Medine, Beyrut, 1983, (II, 475-477).
46 Kâdî Iyâd, e -Şifâ bi Tarifi Hukuki’l-Mustafa, (Thk.: Hüseyn Abdulhamid Nîl),

Beyrut, 1415/1995, (II, 20).
47 İbn Abdilber, Camiu Beyani’l-İlm ve Fadlih, (Thk.: Ebu’l-Eşbâl ez-Züheyrî),

S.Arabistan, 1414/1994, (II, 1207, h.no: 2372).

284 * Sami ŞAH N

göre, Hz. Peygamber döneminde camilere kadınların gitmeleri
mümkün olabilmekte iken onların yaşadığı devirde durum değiş-
miştir. Gerekçesi ise, o dönemdeki kadınlar camiye gitmeleri du-
rumunda orayı mutlaka fitne fücur yerine çevirmeleridir. Oğlunun
engelleyici bu fikrine kızan İbn Ömer, Allah’ın elçisinin sözüne hiç-
bir şekilde itiraz etmeden ve karşı çıkmadan uyulması gerektiğini
ifade etmiştir. 48

Yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz konuyla ilgili araştırılması
durumunda daha fazla rivâyet ve hadise rastlamak mümkün olabi-
lir. Ancak sınırlı sayıda verdiğimiz bu örnekler bile, bize, Hz. Pey-
gamber’in sözleri, fiilleri ve davranışlarının gerek Resulullah hayat-
ta iken gerekse vefatından sonra sahabe tarafından farklı biçimler-
de algılanıp anlaşıldığını ve yorumlandığını göstermesi için yeterli-
dir.

Günümüze Yans malar

Günümüzde bazı insanların da Hz. Peygamber’in sünneti hak-
kında aynı anlayışın devamı olabilecek mahiyette bir takım yanlış
inanış ve davranışlarda bulunduğunu görmekteyiz. Hz. Peygam-
ber’in ibadet hayatını öğrendikten sonra onları az bularak ‘biraz da
takva olmak lazım’ fikrine kapılan ve bu düşüncesini ifade eden
insanlara rastlamak mümkündür. Peygamberin ibadetini az bulup
daha fazla takva olmak gerektiği fikrine sahip insanların mevcudi-
yeti sünnetin ve onu anlamanın önemini bir kat daha artırmaktadır.
Ayrıca hangi zamanda olursa olsun, ister eski isterse yeni, her dö-
nem için sünnetin iyi anlatılmasıve anlaşılmasıgerekmektedir. Zira
sünnet-hadisin Hz. Peygamber’in kendisinin ortaya koyduğu şek-
linden ve maksadından sapmalar her hangi bir zamanla ilgili değil-
dir. Bu yüzden Kurân’a ve sünnete rağmen Müslümanlığın olmaya-
cağını anlatmak ve açıklamak ilim adamlarının her zaman görevleri
arasındadır.

Hz. Peygamber’in elinde bir asa ile gezdiğini belirterek kendi-
sinin de ona tabi olduğunu düşünerek aynıtavrısergileyen insanla-
ra da rastlanmaktadır. Ayrıca toplumdan farklı olarak bazı kıyafet-
leri giymeleri ve bunu da Resulullah’ın giydiği giysiler zannederek
sünneti böylece yaşadıklarıdüşüncesinde olanlar da mevcuttur.

Otomobilin icat edildiği ve insanların kullanımına sunulduğu
dönemlerde bazı insanların Hz. Peygamber’in bu vasıtaya binmedi-
ği tezini ileri sürerek bidat olarak görmüşve kullanmayı reddetmiş-
lerdir. Aynı düşünceyle bazı ev eşyalarının kullanımının Resulullah

48 Abdurrazzak, Musannef, (thk. Habiburrahman el-Âzamî) Beyrut, 1390/1970,

(III, 147, h.no: 5107-8); Müslim, Sahih, salat, h.no:140; Tirmizî, Sünen, salat,
400, hno: 570.

Sünneti Anlama ve Yorumlamada Sahabîlerin Farklı Davranışlarına..Örnekler * 285

kullanmadığı gerekçesiyle bidat sayıp evdeki eşyaları dışarı atan
insanlara rastlanmaktadır. Bazıları ise Hz. Peygamber’in taşla taha-
ret yaptığı gerekçesiyle yaşadığı apartman dairesinde tahareti taş-
larla yapmışlardır. Bu husustaki örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz günümüz insanlarının bu
tür davranış biçimlerinin temelinde Hz. Peygamber’e uymak yat-
maktadır. Bu davranışlarını sünneti işlemek veya yaşamak maksa-
dıyla yerine getirmektedirler. Ancak bu fiil ve davranışların Hz.
Peygamber’in hangi amaçla yaptığını araştırmadan, bağlayıcı olup
olmadığını hesaba katmadan yapılmaktadır. Halbuki Hz. Peygam-
ber’in de bir insan olması hasebiyle onun da tabi ihtiyaçlarının ola-
bileceği, yaşadığı toplumun adet ve geleneklerine uygun hareket
edebileceği, dolayısıyla onun yaşadığı dönemdeki şartlara göre
davrandığı hesaba katılmadan sünnet ve hadise yaklaşımın eksik
veya yanlış olacağı bilinmelidir.

Sonuç

Sünnet ve hadisleri anlaşılıp yorumlanması, hemen her dö-
nemde kendisini hissettiren bir problem olarak karşımıza çıkmak-
tadır. Bu problemin çözümünde gerek sahabe, gerek tabiiler, ge-
rekse daha sonrakilerde görülen anlayışve yorum farklılıkları oldu-
ğu göze çarpmaktadır. Bunu da her dönemin şartlarının değişkenli-
ğine, insanların zeka seviyelerine, yetiştiği muhitin, kültürünün, örf
ve adetinin değişik ve farklı şekillerde tezahür edebileceğine bağ-
lamak mümkündür. Bunun yanı sıra sünnet ve hadisleri anlamada
takip edilen usuller de anlayış farklılıklarının ortaya çıkmasına ne-
den olabilmektedir.

Nitekim bir taraftan sahabeden bazıları Hz. Peygamber’in söz,
fiil ve davranış biçimlerine şekil ile lafzı ön plana çıkartarak zahirî
yaklaşırken, öte taraftan bazıları da fıkıh ve istinbat melekesiyle
söz ve fiillerin altında yatan mana, ilke, amaç ve hikmeti ortaya
koymaya çalışan, dolayısıyla Resulullah’ın her yaptığı işi sünnet
kategorisinde telakki etmeyi daha uygun görmüşlerdir.

Sünnet ve hadislerin bağlayıcılık açısından ele alınıp taksimi
yapıldığında sünnet-i hüda ve sünnet-i zevaid olmak üzere iki ka-
tegori olarak değerlendirmek mümkündür. Sünnet-i hüda olarak
değerlendirilenler bağlayıcı, zevaid olarak değerlendirilenler ise
bağlayıcı özellik taşımamaktadır. Bu yüzden Hz. Peygamber’in
risalet gereği yaptıklarına bağlayıcı olarak bakılmalı, ancak beşerî
ihtiyacı için yaptığıveya yaşadığıtoplumun örf ve adeti gereği işle-
diği yahut da sadece ona mahsus fiilleri bağlayıcı kabul edilmeme-
lidir. Ayrıca bağlayıcı olanların aynı düzeyde bağlayıcılık özelliği

286 * Sami ŞAH N

taşımadığı, farklı derecelerde olduğunu da unutmamak gerekmek-
tedir.

Çağımızdaki gelişmeler Hz. Peygamber ve sahabe dönemine
göre bir hayli değiştiğinden sünnet ve hadis malzemesinin bu deği-
şen hal ve şartlar göz önünde bulundurularak yeniden yorumlan-
ması gerekmektedir. Günümüz insanının sünnet ve hadisleri yanlış
anlamaya meydan vermeden daha iyi anlayabilmesi ve kavraya-
bilmesi için ayrıntılı ve açıklayıcı daha fazla ilmi çalışmalara gerek
duyulmaktadır.
__________________
De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur'an Allah katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse(inkar), o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?"( fussilet suresi 52.ayet)
hasyetullah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
anlayışı, sahabenin, sünnet


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:55 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam