hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HANİF MÜSLÜMANLIK > Kuran Merkezli ve Allah odaklı iman!

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 4. June 2014, 11:30 AM   #11
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Çıkarımlarınıza dayanak yapılan Bakara 30-34 . âyetleri birlikte görelim.

30Ve bir zaman Rabbin, doğadaki güçlere, “Şüphesiz Ben, yeryüzünde bir halîfe getiren Zatım” demişti. Doğadaki güçler, “Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi yapacaksın? Oysa biz, Senin övgünle birlikte tüm noksanlıklardan arındırıyoruz ve Senin tertemiz; her türlü kötülük ve eksiklikten uzak olduğunu haykırıyoruz” demişlerdi. Senin Rabbin, “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri çok iyi bilirim” demişti.
31Ve senin Rabbin, Âdem'e o isimlerin tümünü öğretti. Sonra hepsini doğadaki güçlere sundu ve “Hadi, haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz” dedi.
32Doğadaki güçler, dediler ki: “Sen her türlü noksanlıktan arınıksın! Senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz Sen, en iyi bilenin, en iyi yasa koyanın ta kendisisin.”
33Senin Rabbin dedi ki: “Ey Âdem! Haber ver onlara, onların adlarını.” Sonra da Âdem onlara, onların adlarını haber verince, senin Rabbin, “Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin görülmeyenini, duyulmayanını, sezilmeyenini, geçmişi, geleceği bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim” dedi.

Bu âyet grubunda, insanların evrendeki konumuna ilişkin temsîlî bir açıklama yapılmakta; insanın ilk yaratılışı değil, dünyadaki bilgilenme ve güçlenme süreci anlatılmaktadır. Bu açıklamalar, temsîlî anlatım tekniğiyle canlı bir piyes sahnesi gibi sunulmuştur. Bir sahne, sahnede de aktörler [Allah, melekler ve Âdem] vardır, aralarında konuşuyorlar.
Bu bölüm iki sahneden oluşuyor:
SAHNE 1
Allah:
-- Ben yeryüzünde bir halîfe kılıcıyım [yapacağım].
Melekler:
-- Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi kılacaksın [yapacaksın]. Oysa biz, Seni överek tesbîh ediyor ve Seni takdîs ediyoruz.
Allah:
-- Ben sizin bilmediğiniz şeyleri çok iyi bilirim.
Allah Âdem'i, bilgilenme sürecinden geçirmiş, ona eşyayı ve isimlerini tanıtmıştır. İsim, müsemmayı [adı taşıyan varlığı] ifade eder. Demek oluyor ki Allah, Âdem'in aklını-fikrini, zekasını geliştirmiş, o da varlıkları tanımış ve onların özelliklerine göre birer isim vermiştir. Varlıkların isimleri, anlam ve ses itibariyle varlıkların özelliklerine göre verilir. Meselâ; taş, kaya, demir (aslı, temur'dur), çelik gibi isimler, bir yandan onların sertlik özelliğini ifade ederken, diğer yandan da sert harflerle [seslerle] telaffuz edilmiştir. “Yağ” ise, yumuşak bir varlık olduğundan yumuşak seslerle isimlendirilmiştir. İnsanlığın diline kazandırılan yeni isimlerin tümü, o varlığın özelliğine uygun olarak verilmektedir. Varlığın özelliği bilinmediği takdirde, varlığa verilen isim uygun düşmeyecektir. Artık, insan türü [Âdem] bilgili, bilgilenen bir konumdadır. Bu sürecin ne kadar zaman aldığı Kur’ân'da bildirilmemiştir. Bu süreç belki yüzbinlerce, belki milyonlarca yıl sürmüştür. Bu bilgilenme, daha evvel “Rûh üfürme olarak açıklanmıştı.
SAHNE 2
Allah, Meleklere:
-- Hadi, haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz.
Melekler:
-- Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin! Senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz Sen, en iyi bilenin, en iyi yasa koyanın ta kendisisin.
Allah:
-- Ey Âdem! Haber ver onlara; onların adlarını.
Âdem, hepsinin ismini bildirir.
Allah:
-- Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin gaybını bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim.
Sahne burada kapanır.
Pasajın doğru anlaşılması için öncelikle خليفة [halîfe] sözcüğünün iyi bilinmesi gerekir. Halîfe, “birinin ardından onun yerine gelen, geçen” demektir. Bununla ilgili geniş açıklama Sâd sûresi'nin sonunda mevcuttur. Buradan, insanlardan evvel dünyaya egemen olan bazı varlıklar olduğu anlaşılıyor. Allah onların egemenliğini sona erdirip onların yerine insanı dünyaya egemen kılmıştır.
Âyetlerden açıkça anlaşıldığına göre insan, bilgilenmezden evvel yeryüzünde kan döken ve fesat çıkaran bir yaratık konumundaymış. Bu demektir ki bilgiden uzaklaştığında insan yine kan döken ve fesat çıkaran bir varlık konumuna dönmektedir.
Âdem'in bilgilenmesi, başka âyetlerde, “Âdem'e rûh üfürülmesi” olarak geçer. Rûhun üfürülmesi hakkında detaylı bilgi daha evvel verilmişti. Meleklerde bilgilenme istidadı yoktur, zira Allah onları robotvari yaratmıştır. Dolayısıyla onlar, yaratılış programı çerçevesinde varlıklarını sürdürürler.
Buradaki meleklerin –ki ملك[milk] kökünden türemiştir– “doğal güçler” olduğunu unutmayalım. Melek kavramı ile ilgili detaylı bilgi birçok yerde verilmişti.
Bu uzun açıklamanın kilit noktası,

Ruh = Bilgi
Ruh üfleme = Kısmi bilgi verme
Adem = Kısmen bilgilendirilmiş insan
Melek = Tabiat güçleri

tanımları. Bu da güzel bir açıklama, neden olmasın. Benim ricam bu tanımları yapan Kuran ayetleri varsa belirtmeniz. Eğer bunlar tekamülde daha yeni kardeşler için birer örtme ise (ki olabilir), daha eski kardeşler için bu örtmeleri kaldıran ayetler de olmak zorunda. Bu ayetleri bulmadığım sürece Kuran'ın ruh dediği benim için ruh olarak, melek dediği de melek olarak kalır.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 4. June 2014, 12:43 PM   #12
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Âyetleri bağlamında görelim:

29Hani Biz gizli ajanlardan Kur’ân'ı dinlemek isteyen bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, Kur’ân'a hazır oldukları zaman, “Susun!” dediler. Sonra Kur’ân'ı dinleyince de birer uyarıcı olarak toplumlarına döndüler.
30-32Onlar: “Ey toplumumuz! Şüphesiz biz Mûsâ'dan sonra indirilen ve sadece içinde konu edilenleri tasdik eden, hakka ve dosdoğru yola kılavuz olan bir kitap dinledik. Ey toplumumuz! Allah'ın davetçisine karşılık verin ve O'na iman edin ki, Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azaptan kurtarsın. Her kim Allah'ın davetçisine karşılık vermezsee, bilsin ki, yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Onun için Allah'ın astlarından yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın kimseler de yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içerisindedirler” dediler.

Cinn suresinde kendi istekleriyle Kur’an dinledikleri bildirilen “yabancılar” konusuna bu ayetlerde de kısaca değinilmiştir. Sözü edilen bu “yabancılar”, dinledikleri Kur’an’dan etkilenmişler ve ülkelerine dönünce de kabul ettikleri hak ve hakikati kendi toplumlarına bildirmişlerdir. Ayetler gayet açık olup herhangi bir izahı gerektirmemektedir.

Burada konu edilen cinler ile ilgili olarak klasik kaynaklarda akıl almaz hikâyeler yer almaktadır. Kısaca hatırlatmak gerekirse, burada konu edilen “cinden bir grup”, Yesrib’den Mekke’ye gelerek gizlice Resulullah ile görüşüp ondan Kur’an dinleyen, sonra da Akabe görüşmelerinin ve hicretin zeminini hazırlayan Yesriblilerdir [Medinelilerdir]. Bu Medineli grubun 30–32. ayetlerde yer alan konuşmasının detayı da yine Cinn suresindedir. Bu nedenle, o konuşmanın mealini vermekle yetiniyor, ayetlerin tahlilinin oradan okunmasını öneriyoruz.

(Cinn/1-15)

1-2De ki: Bana vahyedildi ki, şüphesiz yabancılardan bir grup Kur’ân dinleyip de: “Şüphesiz biz, rüşde kılavuzluk eden hayret verici bir Kur’ân dinledik. Bundan dolayı, biz ona iman ettik ve Rabbimize hiçbir şeyi asla ortak koşmayacağız. 3Gerçek şu ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O, bir dişi arkadaş ve de bir çocuk edinmemiştir.
4Ve hiç şüphesiz “bizim aklı ermez”, Allah üzerine saçma sapan şeyler söylüyormuş. 5Doğrusu biz, bildik-bilmedik her kişinin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceğine inanıyorduk.
6Gerçekten de insten; çok iyi tanıdığımız kimselerden bazı kimseler, cinden; tanımadığımız yabancı kimselerden bazı kişilere sığınırlar idi. Böylece de, o yabancı kimseler, onların azgınlıklarını, ahmaklıklarını artırırlardı.
7Gerçekten de onlar sizin inandığınız gibi, Allah'ın asla kimseyi peygamber göndermeyeceğine/ diriltmeyeceğine inanmışlardı.
8Ve gerçekten biz göğe dokunduk da onu kuvvetli bekçiler ve parlak alevlerle doldurulmuş bulduk. 9Ve hiç şüphesiz ki biz gökten duyum almak için oturulan yerlere oturur idik. Peki, şimdi her kim duyum almak için uğraşsa, kendine, gözetleyen parlak bir alev buluyor. 10Biz de, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir doğruluk mu diledi bilmiyoruz.
11Şüphesiz bizler; bizlerden bir kısmı sâlihlerdendir, bizden bazıları da bunun aşağısındandır. Biz, çeşit çeşit yollarda idik.
12Ve kesinlikle, Allah'ı yeryüzünde asla âciz bırakamayacağımızı, kaçmakla da O'nu asla âciz bırakamayacağımızı iyice anladık. 13Ve biz o kılavuzu/ Kur’ân'ı dinlediğimizde ona iman ettik. Onun için kim Rabbine inanırsa, o hakkının eksik verilmesinden ve haksızlığa uğramaktan/ aptal yerine konmaktan, kendisine aşırı yük yüklenilmesinden korkmaz.
14Ve gerçekten bizim durumumuz ise; Müslümanlar bizdendir, yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar da bizdendir. Ama kimler Müslüman olduysa, işte onlar doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi arayanlardır. 15Ama inanç konusunda yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara gelince, onlar da cehennem için odun olmuşlardır” demişlerdir."

Lütfen Rahman suresindeki âyetin orijinaline de bakınız. Meallerini konu bütünlüğü içerisinde görelim.
Rahman;14-16

14,15O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.
16Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?

Bu âyetlerde maddesel ve enerjik varlıkların yaratılışına değinilirken, aynı zamanda insanın maddî yapısı ve enerjik yapısına da işaret edilmektedir. İnsanın madde yapısı; el-ayak, göz-kulak, et-kemik vs. olarak görünen bedensel yapısıdır. Bir de insanın, akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs. gibi enerjik yapısı vardır. Böyle bir varlık, ancak Allah tarafından yaratılabilir ve bu hiç kimse tarafından yalanlanamaz.
Burası da aynı yapı içinde işliyor:

Cin =

Ahkaf 26, Cinn 1: Başka yerden gelen yabancı insanlar
Cinn 6: Tanımadığımız yabancı insanlar
Ahkaf 29: Gizli ajanlar
Rahman 15: Görünmez varlıklar, güçler (bu ayet için akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs.)

Dediğim gibi, neden olmasın. Benim sorum, bu tanımları/eşleştirmeleri yapan Kuran ayetleri var mı.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Lütfen Rahman suresindeki âyetin orijinaline de bakınız. Meallerini konu bütünlüğü içerisinde görelim.
Rahman;14-16

14,15O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.
16Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?

Bu âyetlerde maddesel ve enerjik varlıkların yaratılışına değinilirken, aynı zamanda insanın maddî yapısı ve enerjik yapısına da işaret edilmektedir. İnsanın madde yapısı; el-ayak, göz-kulak, et-kemik vs. olarak görünen bedensel yapısıdır. Bir de insanın, akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs. gibi enerjik yapısı vardır. Böyle bir varlık, ancak Allah tarafından yaratılabilir ve bu hiç kimse tarafından yalanlanamaz.
Altını çizdiğim üzere, Rahman 15 yorumunuzda dikkatimi çeken...

Enerjinin bir varlık olduğunu ve bir bilinç (akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs.) olduğunu kabul etmeniz.

Tanımınızda insan, bir beden (el-ayak, göz-kulak, et-kemik vs) deki, bir bilinç oluşturan bir enerjiden oluşuyor.

Yani Rahman 15 'de, aramızdaki fark... Kuran'ın ruh dediğine sizin "ruh" dememeniz ama "akıl, zeka, dikkat, düşünme yetisi vs. oluşturan bir enerji varlığı" demenize iniyor. Oysa bu, zaten ruhun tanımı.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 4. June 2014, 01:12 PM   #13
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kehf Suresinin 50. âyetini bağlı olduğu Âyetlerin bütünlüğü içerisinde değerlendirelim.

50Ve hani Biz doğal güçlere, “Âdem'e boyun eğip teslimiyet gösterin” demiştik de İblis/ düşünce yetisi dışında hepsi boyun eğip teslimiyet gösterdi. İblis, görünmez varlıklardandı/ enerjidendi. Sonra da kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, Benim astlarımdan onu ve onun soyunu yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için ne kötü bir değiştirmedir bu!
51Ben onları, göklerin ve yeryüzünün oluşturuluşuna ve kendilerinin oluşturuşuna şâhit tutmadım ve Ben hiçbir zaman saptıranları yardımcı edinmiş değilim.
52Ve o gün Allah: “Yanlış olarak inandığınız Benim ortaklarımı hadi çağırın” der. Sonra onlar da onları çağırdılar da onlar kendilerine cevap vermediler. Ve Biz, onların arasına ateşten bir engel koymuşuzdur.
53Ve günahkârlar ateşi görmüşler de artık kendilerinin ona düşeceklerine kesin inanmışlardır. Ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamadılar.

Bu ayet grubunda kısaca insanın yaratılış özelliği, insanın aldanış noktaları ve Rabbimizin bu konudaki uyarışları nakledilmiştir. 50. ayetin birinci bölümü ile ilgili detay daha evvel Sad ve Ta Ha surelerinde verilmiştir Lütfen sitemizden ilgili surelerin ilgili kısımlarına bakınız.

İnsanı en çok aldatan, sapmasına, şirk koşmasına neden olan İblis’tir. Ona karşı daima tedbirli olunmalıdır. Onun akla getirdiği ham düşünceler, ölçmeden, tartmadan [tefekkür etmeden] kesinlikle uygulamaya konmamalıdır. Hele hele çıkar için şirke bulaşmamalıdır. Şirk koşulan kişi ve nesnelerin Allah ile bir bağı yoktur.
52. ayetteki “Ve Biz, onların arasına ateşten bir engel kılmışızdır” ifadesiyle müşriklerin ve onların şirk koştuğu şeylerin bir birinden ayrı tutulacakları mesajı verilmektedir.

(Yunus/28, 29)
28,29Ve hepsini toplayacağımız, sonra da o ortak koşanlar için “Yerlerinize! Siz ve ortaklarınız!” diyeceğimiz gün, artık kesinlikle aralarını iyice açacağız ve onların ortakları, “Siz sadece bize tapmıyordunuz ki! Şimdi bizim aramızda ve sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. Biz sizin kulluğunuzdan kesinlikle bilgisizdik/ duyarsızdık” diyecekler.

(En’am/22-24)
22Ve o gün hepsini toplayacağız. Sonra Biz, ortak koşan kimselere: “Hani nerede o gerçeğe aykırı olarak inandığınız ortaklarınız?” diyeceğiz. 23Sonra, onların ateşlere atılmaları, “Rabbimiz, Allah'a kasem olsun ki ‘Biz ortak koşanlardan değildik’ demekten başka bir şey değildi.”
24Bak, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler! O uydurdukları şeyler de kendilerinden ayrılıp kayboldu.

(En’am/94)
94Ve andolsun ki siz, sizi ilk defa oluşturduğumuz zamanki gibi yapayalnız/ teker teker Bize geldiniz ve size verdiğimiz şeyleri arkanızda bıraktınız. Ve içinizde kendilerinin ortaklar olduğuna inandığınız sözde destekçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz. Andolsun aranızda kesilme/kopukluk olmuş ve yanlış inandığınız şeyler kaybolmuştur.

(Ahkaf/5, 6)
5Ve Allah'ın astlarından kıyâmet gününe kadar kendisine hiçbir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Üstelik tapılan kimseler, o kimselerin yalvarışlarından habersizler de.
6İnsanlar bir araya toplandığı zaman da taptıkları kimseler kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını kabul etmeyenler idiler.

(Meryem/81,82)
81Ve onlar, kendileri için bir güç, şan, şeref olsun diye Allah'ın astlarından ilâhlar edindiler.
82Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O edindikleri ilâhlar, onların kulluklarını kabul etmeyecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır.
Bakara suresinin âyetine birlikte bakalım.

35Ve Biz, “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette iskân ediniz/burayı yurt tutunuz, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol nasiplenin ve şu girift şeye yaklaşmayın; mal/altın-gümüş tutkunu olmayın, yoksa kendi benliğine haksızlık edenlerden olursunuz” dedik.
36Bunun üzerine şeytân; İblis/düşünce yetisi onları oradan kaydırdı, içinde bulundukları ortamdan çıkardı. Ve Biz, “Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir yararlanma vardır” dedik.

Bu âyetlerde ise, temsîlî olarak insanın çıkar tutkusu açıklanıp bunun törpülenmesi istenmektedir.
36. âyetteki, Birbirinize düşman olarak inin ifadesinden, “mal, mülk, biriktirme, yağma, yığma tutkunuz yüzünden düşmanlaşarak, seviyesiz bir hayat sürün” neticesi çıkmaktadır. Zira mal düşkünü olanlar, kendi aralarında düşmanlaşırlar ve bulundukları konumu kaybedip kötü duruma düşerler.
Burada da...

İblis = düşünme yetisi (daha doğrusu, düşünme yetisinin iyi kullanılmaması)

tanımına/eşleştirmesine işaret eden ayet var mı.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Âyetteki, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir yararlanma vardır ifadesiyle de, insanın yaşamı süresince ve öldükten sonra hücrelerinin yok olmayacağı” bilgisi verilmektedir.
Bu âyetlerin benzerleri, A‘râf (11-27) ve Tâ-Hâ (115-123) sûrelerinde yer almıştır.
"İnsanın yaşamı süresince öldükten sonra hücreler yok olmaz" ifadesi neyi anlatıyor? Hücreler ölüm anından itibaren (oksijen yokluğu sebebiyle) yıkılmaya başlar ve 100 yıl içinde kemikler dahi çözülür (mumyalaşma/mumyalama hariç) .

Benim için madde aleminden yararlanmadaki belirli bir vakit 1.000 yıl:

İş ve oluşu gökten yere1 doğru çekip çevirir; sonra o O'na yükselip çıkar3: Bir günde ki, süresi, sizin saymakta olduğunuz günlerden bin yıla denktir2.” Secde 5, Hac 47
İki alemli tekamül… 1- Madde alemi bölümü, 2- Bin yıl gibi bir süre alacak şekilde, 3- Tamamlanır.

Yemin olsun, biz Nuh’u1 toplumuna gönderdik de o onların arasında2 bin yıldan3 elli yıl eksik kaldı4.” Ankebut 14
1- Olgun ruhlar, 2- Tekamülün madde alemdeki, 3- Bin yıllık süresinin, 4- Sonuna yaklaşmış olanlar.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 6. June 2014, 09:03 PM   #14
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, Değerli Ozkanates Kardeşim,

Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor.


26Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler. (Fussilet; 26)

Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.


Yargılarınıza dayanak yaptığınız âyetlerden biri olan A'raf 22 ye bakalım.

"Fedellahüma biğurur* felemma zâkaş şecerete bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima min verekıl cenneti, ve nadahüma Rabbühüma elem enheküma an tilkümeş şecereti ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvün mübiyn"

Klâsik eserlerde ileri sürülen “yasak ağaçtan yedi de avret yerleri açığa çıktı, avret yerleri açığa çıkınca da incir yapraklarıyla onları örtmeye çalıştı” anlayışı, Kur’ân'ın ifadelerine aykırıdır. Çünkü âyetin teknik yapısı buna izin vermez.

Âyete göre, Âdem ve eşi ağaçtan/maldan tadınca iki olay meydana gelmiştir: Önce çirkinlikleri (kötülükleri) ortaya çıkmış, sonra da tekasür hastalığına yakalanarak biriktirmeye başlamışlar, tadını aldıkları bütün süslerin kendilerinin olmasını istemişlerdir.

Âyetin bildirdiğine göre Âdem ve eşi, İblis'in vesvesesini, iğvasını, ölçüp biçmeden (tefekkür etmeden) uygulamış ve içlerinde gizli olan çirkinlikleri, yani istenmeyen, sevilmeyen huyları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan ilk çirkinlik ise “istifçilik”tir.

Bu âyetten bir kısmını alarak:
"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı.” Araf 22,
diye belirttiğiniz cümlede çirkin yerleri diye çevrilen sözcük "sev'ete" dir.

Bu âyette geçen ve yanlış meallendirilen bazı sözcükleri tahkik etmek gerekir.


Sev’ete” sözcüğü; “çirkinlikler” demektir ve “sue” sözcüğünden türemiştir. “Her türlü kötü, çirkin şeyi yapmak” anlamındaki “sue” sözcüğünün bu anlam ekseninde olan birçok türevi vardır. Meselâ, “seyyie” sözcüğü, “hasene” sözcüğünün karşıt anlamı olarak kullanılır. Dolayısıyla bu kökten türemiş olan “sev’ete” sözcüğü de, her türlü çirkin iş, söz ve durumu ifade eder. Arapların bu sözcüğü cinsel organlar için kullanmaları da, yaşadıkları toplumda çoklukla bu organların kötülüğe sebep olması sebebiyledir. “Sev’ete” sözcüğü ayrıca “ceset” için de kullanılır. Zira ruh bedenden çıkınca, beden çürüyüp kokmakta, yani çirkinleşmektedir. (Lisan ül Arab, c: 4, s:434-436)

Maide suresinde geçen “sev’ete” sözcüğü “ceset” için kullanılmıştır:

Maide; 31: "Derken Allah hemen ona sev’ete ahıhi (kardeşinin kötülüklerini/ cesedini) nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da sev’ete ehıy (kardeşlimin kötülüklerini / kardeşimin cesedini) gömmekten âciz miyim ben?” dedi. Sonra da pişman olanlardan oldu."

Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz. Buradaki “sev’ete” sözcüğüyle, insana ilham edilmiş olup, çeşitli etkilerle dışa vuran kötü huylar (fücur) kastedilmiştir:

Şems; 8: -ki O, ona fücurunu ve takvasını ilham etti- (ant olsun ki,)


Çirkinliklerin, “insana ilham edilmiş fücur” olduğu gerçeği ortaya çıkınca, “çirkinliklerin kendilerinden gizli kalması”ndan da; bu fücurun, durağan bir özellikte olduğu ve bir etkiye tepki olarak dışa vurulmasına kadar insanın kendisinden bile gizli kaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim 22. ayette görüleceği gibi, Âdem de, yasağı dinlemeyerek verdiği tepkiden sonra, içinde saklı olan fücurun dışa vurması sonucu bencil, haris birisi olup çıkacaktır.

"varaku'l-cennet=cennet yaprağı" Ağaç yaprağı” ve/veya “kitap yaprağı” olarak meşhurlaşmış olan الورق[varak] sözcüğü;

Arap dilbilimcilerinden Cevherî'ye göre, “gümüşlerden yapılma ve develerden meydana gelme mal varlığı”
İbn-i Sîde'ye göre, “koyun ve develerden meydana gelen mal varlığı” (Lisânü'l-Arab; c. 9, s. 277, 280.)

Râgıb'a göre, “kitap ve ağaç yaprağından başka, ağaçtaki yaprağın çokluğuna benzetilerek ‘çok mal’ için de varak tabiri kullanılır.
(el-Müfredât; s. 520, “Verk” mad.)

Ebû Ubeyde'ye göre, “gümüş ve her türlü canlı hayvan”; Ebû Sa‘îd'e göre, “basılmış gümüş” [gümüş para] anlamlarına gelmektedir.
Tâcü'l-Arûs; c. 13, s. 476-480.

Bu açıklamalara göre, âyetteki "varaku'l-cennet=cennet yaprağı" ifadesi, “insana haz veren para, mal, mülk ve çeşitli nimetler” anlamına gelmektedir ki Rabbimiz bunların neler olduğunu başka bir âyette bildirmiştir:

14Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, insanlara süslü/çekici kılındı. Bunlar, basit dünya hayatının kazanımıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer Kendi katında olandır.
(Âl-i İmrân/14)

"zevk, “lezzet alma, hoşa gitme"; bir şeyin tadını almak, tadına varmak, bir şeyin müptelâsı olmak” demektir. Bu şey, iyi bir şey olabileceği gibi, çirkin bir şey de olabilir. Bir şeyin tadını almak ağız yoluyla olabileceği gibi başka yollarla da olabilir. Kur’ân'ın birçok âyetinde azabın-belanın tam içerisine düşme de zevk sözcüğüyle ifade edilir.

Esas anlamı bu olmasına rağmen sözcük genellikle “dil ucuyla tatma” anlamında anlaşılmaktadır. Hâlbuki esas anlamı “iliklere işleyecek ölçüde hissetmek” demektir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’ân'da 60 kez yer almış ve “nimetlerin veya cezanın azıcık dokunup geçivermesi” olarak değil de “gerçekten, iyice yaşanması” anlamında kullanılmıştır.

Burada da Âdem ve eşinin konu edilen ağaçtan [altından, gümüşten, deveden, arpadan, buğdaydan ve hurmadan] basitçe tatmayıp onun iyice tadına vardıkları, müptelâsı [tutkunu] oldukları anlaşılmaktadır. Zaten Tâ-Hâ/121'de bu durum, zâka [tadına vardılar] sözcüğü yerine, ekele [yediler] sözcüğü ile dile getirilmiştir.


Âdem ve eşi, Kur’ân'da "varaku'l-cennet" olarak adlandırılmış olan “iğreti yaşamın faydalarını sağlayan şeyler”e dadanmışlar ve bu tarz süsleri üst üste koyarak (bütün süsleri bir araya toplayarak) üzerlerine almışlardır (yaşamlarının ayrılmaz parçası hâline getirmişlerdir).

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 8. June 2014, 08:04 PM   #15
Fers
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2012
Mesajlar: 304
Tesekkür: 0
59 Mesajina 91 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
Fers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud ofFers has much to be proud of
Standart

araf/11
ve lekad halaknaaKUM summe savvernaaKUM.../ tasarlanıp sonra biçimlendirilenler...
hicr/26
ve le kad halaknel insaane min salsaalin min hamein mesnuun.../ kuru balçık, şekillendirilmiş kurumuş balçıktan tasarlanan insan...
hicr/29
fe izaa "sevveytuHU ve nefahtu fiiHİ min ruuhii" fekauu leHU saacidiin.../ biçimlendirme ve ruh üfleniş...

tarık/5
fel yenzuril insaanu mimme hulık.../ insan nasıl tasarlandığına baksın...
tarık/6
hulika "min maain daafik".../ "atılan sudan" tasarlandı...

atılan sudan halk edilen/ tasarlanan insan...


secde/7
ellezii ahsene kulle şey’in halakaHU...ve bedee halkal insaani "min tiin".../

en iyi halde..."nemli topraktan" yoktan tasarlanan insan...

secde/8
summe ceale neslehu "min sulaaletin min maain mehiin".../ tasarımdan sonra neslini "meni akıntısından, hakir bir sudan" devam ettiren...

tasarlanıp biçimlendirilenler, kuru balçıktan, şekillendirilmiş kuru balçıktan tasarlanan insan,
meni akıntısından, atılan sudan tasarlanan insan/meni ile döllenmiş yumurta/zigot/nemli topraktan tasarlanıp biçimlendirilen...
adem...


ali imran/59
inne mesele iisaa indallaahi ke meseli aadem../ allah a göre isa durumu adem durumu gibi...
halakahu min "turaabin" summe kaale lehu kun fe yekuun.../ "kuru topraktan" tasarlanan sonra ol denilip olan...

isanın durumu adem gibi, sadece gibi,
nemli topraktan tasarlanan, tasarlanıp ruh üflenilen...
ve kuru topraktan tasarlanıp "kun" emri devreye sokulan...


maide/110
ve iz tahluku minet tiini ke hey’etit tayri bi iznii fe tenfuhu fiihaa fe tekuunu tayran bi iznii.../

meryem oğlu isa aldığı izin ile nemli topraktan tasarladığı kuş gibi şekle yeni bir izin ile üfleyerek tasarlandığı şekle dönüştürebiliyor,
aldığı izn ile tiinden halk edebilip içine de üfleyebiliyor ama "bedii" değil...
bu kuş için tekamül hikayeleri üretilmiş midir acep, o da halk edildi/tasarlandı, üflendi...


sad/26
yaa davuudu innaa cealnaake haliifeten fiil ardı fahkum beynen naasi bil hakkı ve laa tettebiil hevaa.../
davud seni arza halife atayacağız, nas arasında hak ile hükmet ama hevana uyma...

davud da arza halife atanmış ama ne melekler laf üretmiş ne adem-havvacılar ne de tekamülcüler...


bakara/30
ve iz kaale rabbuke lil melaaiketi "innii caailun fiil ardı haliifeh".../ "arzda halef atayacağım"...
kaaluu "e tec’alu fiihaa men yufsidu fiihaa ve yesfikud dimaa".../ "kan döken bozguncuyu mu atayacaksın"..
ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek.../ biz seni övüp yüceltip hürmet ediyoruz...
kaale innii a’lemu maa laa taa’lemuun.../ bilmediklerinizi ben bilirim...

melekler atanan hakkında bilgi sahibiler, atananın "kan döken bozguncu" olduğunu dillendiriyorlar ve kendileride övüp yücelten miş...
nedendir bu tavırları, onlar sanki atanan halefin selefleri, sanki o ana kadar arzda hükm sürenler, sanki haleflerini alçaltıp kendilerini övüyorlar, neden arkadaş...
buna karşılık halef atayan ne yaptığını iyi bildiğini bildiriyor...

bakara/31
ve alleme aademel esmaae kullehaa.../ isimlerin tümünü ademe öğretti...
summe aradahum alel melaaiketi.../ sonra meleklere sundu...
fe kaale enbiuunii bi esmaai haaulaai in kuntum sadikiin.../ hadi haber verin bana isimleri, sözü doğrular iseniz...

30 uncu ayette kendilerini övüp halefe bozguncu kan döken diyebilen selef modundakiler iddialarında haklıysalar talebe cevap verebilecekler...

bakara/32
kaaluu subhaaneke laa ilme lenaa illaa maa allemtenaa.../ sen subhan, bize öğrettiğin dışında bize ilm yok...
inneke entel aliimul hakiim.../ sen bilen ve hakim...

cevap veremediler...

bakara/33
kaale yaa aademu enbi’hum bi esmaaihim.../ haber ver onlara isimlerini adem...
fe lemmaa enbeehum bi esmaaihim.../ isimleri haber verir...
kaale e lem ekul lekum innii a’lemu gaybes semaavaati vel ardı.../ yerin göğün gayblerini bilenim...
ve a’lemu maa tubduune ve maa kuntum tektumuun.../ açıkladığınızı, gizlediğinizi bilen...

adem onların yapamadıklarını yapan,
haleflerini atayan, bilip bilmeden soru soran seleflerin söyleyip söylemediklerini daha önce beyan ettiği gibi daha iyi/gerçeği bilen ...

bakara/34
ve iz kulnaa lil melaaiketiscuduu li aademe.../ meleklere/selef modundakilere denilen, "boyun eğin "ademe"..."
fe seceduu illaa ibliise, ebaa vestekbere ve kaane minel kaafiriin.../ iblis haricindekiler boyun eğerken o büyüklendi ve inkarcılardan oldu..

ademe secdede birden fazla selef modunda melek ve iblis hariç, direnip büyüklenince inkarcılar sınıfına geçen iblis bir melek...

isra/61
ve iz kulnaa lil melaaiketiscuduu li aademe fe seceduu.../ meleklere ademe boyun eğin dendiğinde boyun eğerler...
...illaa ibliis kaale e escudu li men halakte tiinaa.../ iblis hariç, nemli topraktan tasarlanana mı boyun eğecek...


araf/10
ve lekad mekkennaakum fiil ardı.../ yeryüzünün mekan edilişi...
araf/11
ve lekad halaknaaKUM summe savvernaaKUM.../ tasarlanıp sonra biçimlendirilenler...
fe seceduu illaa ibliise.../ iblis haricindekiler boyun eğer...
lem yekun mines saacidiine.../ o boyun eğenlerden olmadı...

kehf/50
fe seceduu illaa ibliise, kaane minel cinni fe feseka an emri rabbihi.../

bir melek olan iblis boyun eğmeyip cinler safına katılır, efendisinin buyruğundan sapanlardan olur ...

e fe tettehızunehu ve zurriyyetehuu evliyaae min duunii.../ onu ve neslini benden başka veliler mi edindiniz...
ve hum lekum aduvvun.../ size düşmanlar...

sad/74
illaa ibliise, istekbere ve kaane minel kaafiriine.../ kibirlendi/büyüklendi ve inkarcılardan oldu...
sad/75
estekberte em kunte minel aaliine../ kibirlendin/büyüklendin yücelerden mi oldun...

boyun eğip kabullenenler ve kibirlenen inkarcılar, iki grup...

iblis; melek, halefi, nemli topraktan tasarlanana boyun eğmeyi kabullenmeyen/boyun eğmeyen selef, cinler safında, rabbin buyruğundan sapkın, rab yerine edinilen veli, düşman,
kibirlenen/büyüklenen/kendini yücelerden sanan inkarcı...



kaf/3
e izaa mitnaa ve kunnaa "turaabaa" zaalike rec’un baiidun.../ toprak olduktantan sonraki dönüşü uzak görenler...
vakıa/47
ve kaanuu yekuuluune e izaa mitnaa ve kunnaa "turaaben" ve izaa men e innaaa le meb’uusuun.../ toprak ve kemik olduktan sonraki dirilişe şaşırma..

"meryem oğlu isanın tasarladığı kuşun ham maddesine" karıştıktan sonraki dönüşe/dirilişe şaşanlar..
Fers isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. June 2014, 07:20 AM   #16
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun aleyküm, Değerli Ozkanates Kardeşim,

Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor.


26Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler. (Fussilet; 26)

Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.
Halil kardeşim, müslümanların her farklı görüşteki birbirlerini "dini bozuk kafir" diye nitelemeleri, hem sosyal dokunun iliklerine işlemiş arındırılamaz bir huy, hem de nefsin bitip tükenmeyen oyunlarından, cilvelerinden sadece biri. Bugüne kadar temas ettiğim yerlerde, ilimde ileriler dahil, farklısına denk gelmedim.

Neyse ki Kuran bize sevgiden bir zırh temin etmektedir ki, ümmetin bu bitmez tükenmez yargılama enerjisine teslim düşmüyoruz:

"Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim. İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının! Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.” Muminun 51-53
Artık daha açık nasıl yazılır. Resullerin ümmeti tek ama o resullerin tekipçileri, o "resuller ümmeti"ni parçalıyor. Bunun göstergesi de... her parçalayanın/hizbin... yalnız kendi elindekiyle sevinip övünmesi.

Peki bu yanlış mı, elbette hayır, "resuller ümmeti" olmayanların, hizip ümmetleri olmaları Allah'ın bir dilemesinden gayrısı değil:
"Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz.” Nahl 93
Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir.
Rabbinin rahmet ettikleri müstesna.
” Hud 118

Şimdi de bakalım, bu çekişme halinin yol haritası ne:
"O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, "Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.” Hud 119
İşte bu, kesin gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.” Sad 64

Şu da güzele klavuzlananların yol haritası:
"Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."" Bakara 136
Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah herşeye güç yetirendir.” Bakara 128

O halde artık anlıyoruz, Kuran'ın inananlarına alaycılığı bile yakıştıramamasını:
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Özbenliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.” Hucurat 11

O halde kişiye düşen...
Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız.” Bakara 272
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. June 2014, 08:38 AM   #17
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
... Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.
"Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz." Hicr 9

Bir ilahi plana inananlar, öncelikle o ilahi plana güvenmeliler: http://hanifler.com/showthread.php?t=3517

.

Konu ozkanates tarafından (9. June 2014 Saat 08:43 AM ) değiştirilmiştir.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. June 2014, 12:03 PM   #18
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Yargılarınıza dayanak yaptığınız âyetlerden biri olan A'raf 22 ye bakalım.

"Fedellahüma biğurur* felemma zâkaş şecerete bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima min verekıl cenneti, ve nadahüma Rabbühüma elem enheküma an tilkümeş şecereti ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvün mübiyn"

Klâsik eserlerde ileri sürülen “yasak ağaçtan yedi de avret yerleri açığa çıktı, avret yerleri açığa çıkınca da incir yapraklarıyla onları örtmeye çalıştı” anlayışı, Kur’ân'ın ifadelerine aykırıdır. Çünkü âyetin teknik yapısı buna izin vermez.
Sebebi açıklanmadıkça... altını çizdiğim "ayetin teknik yapısı" ifadesi (belagat sanatı/ilmi ifadeleri gibi), ayete anlaşılmazlık katarak yorumu dokunulmaz kılmakla sınırlıdır.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Âyete göre, Âdem ve eşi ağaçtan/maldan tadınca iki olay meydana gelmiştir: Önce çirkinlikleri (kötülükleri) ortaya çıkmış, sonra da tekasür hastalığına yakalanarak biriktirmeye başlamışlar, tadını aldıkları bütün süslerin kendilerinin olmasını istemişlerdir.

Âyetin bildirdiğine göre Âdem ve eşi, İblis'in vesvesesini, iğvasını, ölçüp biçmeden (tefekkür etmeden) uygulamış ve içlerinde gizli olan çirkinlikleri, yani istenmeyen, sevilmeyen huyları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan ilk çirkinlik ise “istifçilik”tir.
Bu yorumlar, daha önce bahsettiğimiz,

Ruh = Bilgi
Ruh üfleme = Kısmi bilgi verme
Adem = Kısmen bilgilendirilmiş insan
İnsan = Bilgilendirilmemiş/cahil insan
Melek = Tabiat güçleri
İblis = düşünme yetisi (daha doğrusu, düşünme yetisinin iyi kullanılmaması)
Cin = Başka yerden gelen yabancı insanlar, tanımadığımız yabancı insanlar, gizli ajanlar, görünmez varlıklar, güçler

... yorumlarından türetilmiş yorumlar. O halde bir adım geriye giderek, yukarıda listesini verdiğim ilk yorumların yaslandığı tanımları yapan Kuran ayetlerini sormam gerek. Bu ayetlerin olmaması durumu, "ben Kuran'ı böyle anlıyorum" demektir; ki bu da izah edildiği üzere, tüm tekamül kademelerinin yaptığıdır/metodojisidir (her birine verdiğim haklılığı bu yoruma da verir, bunu da kabul ederim).

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu âyetten bir kısmını alarak:
"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı.” Araf 22,
diye belirttiğiniz cümlede...
Çalışmamın şu anki halinde ayetin devamı var, ayetin tamamına göre bir anlam eksikliği varsa lütfen belirtin:

"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı1. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar2.” Araf 22, Taha 121
1- Üreme organlarının kendilerine açılması... cinsiyetsiz ruhların, cinsiyetli bedenlere bağlanması.
2- Bedeni örtme, giyinme. Daha önce giyinmiyorlardı çünkü madde bedenleri yoktu.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sev’ete” sözcüğü; “çirkinlikler” demektir ve “sue” sözcüğünden türemiştir. “Her türlü kötü, çirkin şeyi yapmak” anlamındaki “sue” sözcüğünün bu anlam ekseninde olan birçok türevi vardır. Meselâ, “seyyie” sözcüğü, “hasene” sözcüğünün karşıt anlamı olarak kullanılır. Dolayısıyla bu kökten türemiş olan “sev’ete” sözcüğü de, her türlü çirkin iş, söz ve durumu ifade eder. Arapların bu sözcüğü cinsel organlar için kullanmaları da, yaşadıkları toplumda çoklukla bu organların kötülüğe sebep olması sebebiyledir. “Sev’ete” sözcüğü ayrıca “ceset” için de kullanılır. Zira ruh bedenden çıkınca, beden çürüyüp kokmakta, yani çirkinleşmektedir. (Lisan ül Arab, c: 4, s:434-436)
Mistik metinler, bir kaç yüz sayfada evren bilgilerini aktardıkları için, kullandıkları dil/ifade son derece yoğun ve iç içe anlamlar ile yüklü olmak zorunda. Konuya şu şekilde de bakabiliriz ki, yazıldıkları dil de (örn. Arapça) daha en baştan bu amaca uygun inşa edilir. Bu durumda eşsesliler, eşanlamlılar vs. de dilin zorluğu değil, mistik metinlerin bizzat aracı: "Allah, sözün/hadisin en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili mânalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir." Zümer 23. Böylece farklı tekamül kademeleri için farklı anlamlar, iç içe verilebilir: "Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemdir (kesindir) ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihdir (benzeşmelidir)." Ali İmran 7

Ayete dönersek, "çirkinlikler", hem çirkinlik hem cinsel organ anlamında. Yani ikisi de doğru. Metnimde, sizin bahsettiğiniz çirkinlikler/kötülükler anlamını zaten vermiştim: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir." Ahzab 72. Ve verdiğim ikinci "cinsel organ" anlamı da doğru. Ruh (adem) cinsel organlara (bedene) sahip olunca madde alemde tekamüle başladı ve tekamül bu zalim/cahil/kötülük halinden başladı. Görüldüğü üzere, çelişen hiç bir durum yok.

Üstelik bu kelime seçimi keyfi de değil. Madde bedeni anlatmak için hangi kelimeyi kullansak (beden, el, ayak, kol, göz vs.), ruh bedeni bilmediğimiz için hepsi ruh bedende de olabilecekti. Oysa üreme ihtiyacı madde bedene aittir. Dolayısıyla ruh beden ile madde bedeni birbirinden ayırmanın mutlak yolu (enerji ve madde kelimelerini kullanmayacaksak), üreme organlarıdır (ruhlar üremez, yaratılır).

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz.
Ceset kelimesinin de, bedenle yakından ilişkili bir kelime olması dikkat çekiyor. Ama benim dil bilgim buraya kadar.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz.
İlk olarak, "insanın en güzel halde yaratıldığı" bilgisiyle, "cinsel organların çoklukla kötülüğe sebep oldukları" bilgisi farklı tekamül düzlemlerine ait bilgiler. Yani söylendikleri kişiler ve durumlar farklı. Siz burada aynı apartmanın iki katını karşı karşıya getirip bunlardan birinin olmadığı sonucunu üretiyorsunuz. Oysa Kuran'da insan için sert ifadeler var ve epeyce var. Bunlarda "ben seni en güzel halinde yarattım, o yüzden bu sözlere layık değilsin" demez, çünkü ana fikir "herkese onun kendi anladığı dilden konuşmak, hitap etmek"tir.

İkinci olarak, Kuran cinselliğin kendisi konusunda da pek çok uyarılar yapar, Arapça'dan bahsettiğiniz "muhtemel kötü sonuçlara" değinir, yaptırım dahi uygular. Dolayısıyla cinsel organlara "çirkinlik" kelimesi kullanmasında ve "dikkat edilmesi gereken bu unsurlara/eğilimlere" dikkat çekmesinde kendi mantığı içinde bir engel yok.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
......
Âdem ve eşi, Kur’ân'da "varaku'l-cennet" olarak adlandırılmış olan “iğreti yaşamın faydalarını sağlayan şeyler”e dadanmışlar ve bu tarz süsleri üst üste koyarak (bütün süsleri bir araya toplayarak) üzerlerine almışlardır (yaşamlarının ayrılmaz parçası hâline getirmişlerdir).
Önceki yorumlardan üretilen yorumları atlayarak sonucu aldım. Benim nezdimde son derece doğru. İnsandaki hırs boyutunu ve bundan sıyrılma boyutunu anlatıyorsunuz. Bu konuya ayrılmış ayetleri ben de zaten vereceğim. Benim itirazım, Kuran'daki pek çok boyutu, teke indirip herşeyi bununla açıklamanız. Kuran buna müsade eder çünkü her bir ayette tüm boyutlar zaten mevcut. Dolayısıyla özellikle bir boyutu ararsanız, o boyutu her ayette mutlaka bulursunuz. Her tekamül kademesinin kendi Kuran anlayışından bu kadar emin olması ve diğer kardeşlerini yargılamaktaki rahatlığı da buradan gelmekte.

Sufizm'in kurucu teorisyenlerinden İbn Arabi:

"İnsan bilinci sonlu olduğu için, sonsuz olanı kavrayamaz, imgeleyemez. Bu sebeple, zihninde onun bir imgesini oluşturur. Sonra bu imgeye aşık olur. Aşka düştüğünden, diğer insanların imgelerinin, aynı sonsuzun farklı imgeleri olduğunu göremez, onlara düşman kesilir. Gönül arifi ise, kendisini bir imge ile sınırlamaz, her imgede o aynı sonsuzu görür, hepsini öğrenmek ister ve hepsini bir ve tek olarak sever."
.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ozkanates Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Araştıran (11. June 2014)
Alt 11. June 2014, 03:25 PM   #19
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın özkanateş.

Üzerinden "dehr"ler geçip de "hücre"den bu güne ulaşmış, yani hem beyinsel, hem vücutsal tekâmül etmiş, "öbür dünyada" da tekamüle devam edecek bir insan olarak, devam etmanizi istesem......
Lütfen.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Konu galipyetkin tarafından (11. June 2014 Saat 03:53 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. June 2014, 01:57 PM   #20
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
56 Mesajina 69 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 20
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Fers Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
araf/11
ve lekad halaknaaKUM summe savvernaaKUM.../ tasarlanıp sonra biçimlendirilenler...
hicr/26
ve le kad halaknel insaane min salsaalin min hamein mesnuun.../ kuru balçık, şekillendirilmiş kurumuş balçıktan tasarlanan insan...
hicr/29
fe izaa "sevveytuHU ve nefahtu fiiHİ min ruuhii" fekauu leHU saacidiin.../ biçimlendirme ve ruh üfleniş...

tarık/5
fel yenzuril insaanu mimme hulık.../ insan nasıl tasarlandığına baksın...
tarık/6
hulika "min maain daafik".../ "atılan sudan" tasarlandı...
atılan sudan halk edilen/ tasarlanan insan...

secde/7
ellezii ahsene kulle şey’in halakaHU...ve bedee halkal insaani "min tiin".../
en iyi halde..."nemli topraktan" yoktan tasarlanan insan...

secde/8
summe ceale neslehu "min sulaaletin min maain mehiin".../ tasarımdan sonra neslini "meni akıntısından, hakir bir sudan" devam ettiren...
tasarlanıp biçimlendirilenler, kuru balçıktan, şekillendirilmiş kuru balçıktan tasarlanan insan,
Bir farklılık belirtmediğinize bakarak buraya kadar aynı anlamlarda olduğumuzu tahmin ediyorum.

Alıntı:
Fers Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
secde/8
summe ceale neslehu "min sulaaletin min maain mehiin".../ tasarımdan sonra neslini "meni akıntısından, hakir bir sudan" devam ettiren...
tasarlanıp biçimlendirilenler, kuru balçıktan, şekillendirilmiş kuru balçıktan tasarlanan insan,
meni akıntısından, atılan sudan tasarlanan insan/meni ile döllenmiş yumurta/zigot/nemli topraktan tasarlanıp biçimlendirilen...
adem...
Kırmızı ile belirttiğim yer ise ayete ve sureye sizin eklemeniz.

Çamurdan yaratılan beden = homo sapines.
Allah'dan üflenen ruh = Adem.
İnsan = Beden (homo sapiens) + ruh (adem)

Kuran'da buna uyumsuz bir ifade biliyorsanız, paylaşmanızı rica ederim.

Alıntı:
Fers Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
ali imran/59
inne mesele iisaa indallaahi ke meseli aadem../ allah a göre isa durumu adem durumu gibi...
halakahu min "turaabin" summe kaale lehu kun fe yekuun.../ "kuru topraktan" tasarlanan sonra ol denilip olan...
isanın durumu adem gibi, sadece gibi,
nemli topraktan tasarlanan, tasarlanıp ruh üflenilen...
ve kuru topraktan tasarlanıp "kun" emri devreye sokulan...

maide/110
ve iz tahluku minet tiini ke hey’etit tayri bi iznii fe tenfuhu fiihaa fe tekuunu tayran bi iznii.../
meryem oğlu isa aldığı izin ile nemli topraktan tasarladığı kuş gibi şekle yeni bir izin ile üfleyerek tasarlandığı şekle dönüştürebiliyor,
aldığı izn ile tiinden halk edebilip içine de üfleyebiliyor ama "bedii" değil...
bu kuş için tekamül hikayeleri üretilmiş midir acep, o da halk edildi/tasarlandı, üflendi...
"gibi" edatı ile Adem ve İsa arasında kurulan ilgi, babasız olmaları.
Adem bir babadan doğmadı, Tanrı'dan bir ruh olarak yaratıldı.
İsa, kendisinin Tanrıdan bir ruh olduğunu kavrayan ilk insan.
Bu yüzden Tanrı'dan bir ruh olmanın anlatımı, sembol ismi.

Bedenlerimizdeki ruhlar, bedenlenmemiş ruhlar "gibi"ler.
Çünkü aynılar, babasızlar... onlar üremez, yaratılırlar.

Bahsettiğin kuş vb. mucizeler, bu bilgiyi paylaşmak için.
Allah'dan ruhlar olarak Allah'ın isim ve sıfatlarına sahibiz.
İsa'nın mucizeleri, bu isim ve sıfatları göstermek için.

Bu konu bir kez izah edildikten sonra, artık kapatılıyor.
Kuran, her tür mucize ve doğa üstü olayla arasına kalın bir çizgi çiziyor.
Muhammed babasız doğmadı, bir kuşa hayat vermedi, hiç bir mucize göstermedi.
Çünkü İsa'dan itibaren mucizeyi artık biliyoruz: Biz/evren.

1- Tâ, Sîn, Mîm.
2- İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın ayetleri...
3- Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin.
4- Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır.
Yani mucize indirilmedi.
5- O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.
6- Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.
Ve indirilmeyecek.
7- Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.
8- Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.
Çünkü mucize gördüğümüz her şey. Ve bunu görebilmemiz.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
adem, cin, iblis, kuranda, melek, ruhun, tanımı, şeytan


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:34 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam