hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Başlıklara Uymayan Konular

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 24. October 2009, 12:34 AM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Platon

PLATON



Sokrates’inde en iyi şekilde yansıtıldığını eserlerinden anladığımız Platon, İ.Ö 428–427 yılları arasında Yunanistan da doğdu. Zamanının emperyalist ileri gelen devletlerinden olan Atina göstermelik demokrasisi ile büyüdü. Sınıflı toplumun bütün şiddetiyle devam ettiği bu yerde, soylular sınıfı siyasal, sosyal, ekonomik ve hatta askeri etkinliği ile mazluma fırsat vermeyen bir acımasızlık içersinde idi. Platon’un soylu bir aileden geldiği ve hatta birçok tiranla akrabalığı bulunan bir aileden geldiği de söylenmektedir. Bize gerekli olan ise, Platonun kendi görüşleri, fikirleri ve ahlakıdır. Eğer kendisi tiranlık veya göstermelik demokrasi taraftarı olsa ve içinde bulunulan gayrı adil durumdan rahatsız olmasa idi, her halde o yönde kendisine bir makam ve mevki arardı. Ama o, insanların insanlaşması, hakikati bilmesi ve yapması yolunda gerçek bir aydının yapması gerekeni yaptı. İnsanlar çoğunlukla, bilgisiz ve erdemden uzaktı. Yanlış bilgilendirme ise, hiçbir şey bilmemekten de kötü idi. Çünkü onun kafasındaki akla, mantığa ve evrensel hakikatlere aykırı fikirleri sökmek, yenisini ekmekten de çok zordu. Bunun için Platon daki bilge Sokrates, bunun en sağlıklı yolunu bulmuştu. Bu ise, bilgilerimizin denetlenmesi idi. Bunu, kişi kendisi yaparak, akla çelişkili geleni tek tek ayıklıyordu.


Böylece, hakikati arama ihtiyacı bile duymayan, yanlış bilgilerle mutlu ve sofistlerin istismarına açık insanın, mevcut bilgisinden şüphe duyması ve böylece sorgulamaya yönelim, bilgilerinin çürükleri ile sağlamlarının ayıklanmasına ihtiyaç duyar hale getirilmesi ile hakikate ulaşılabileceğini gösterdi. İnsana, bilim olarak verilmesi gerekenin başında gelen şey, akıl etme alışkanlığı ve giderek prensibi kazandırmaktır. Bu ise, bir şeyi hakikati ile birlikte kavramaktı. Onun hayalini gölgesini değil, gerçeğini algılayıp kavramaktı. Bunun için neden, niçin, nasıl gibi sorular sorup cevaplar bulması ve bu cevapların birbiriyle çelişmemesi gerekir. Bunun yolu ise, insanın kendi kendisine sorular sorup, buna yine aklın kanunları belirlenmiş düşünme metotlarına uyarak uygun cevaplar aramalı idi.



Platon’un diyalogları ve oradaki bilge insan tipi Sokrates’tir. Diyaloglar, hem kendi kendine soru sorup cevap arama eğilimi olan, ama neyi nasıl sorup, nasıl cevaplar bulması gerektiğini bilmeyenler için kılavuz, hem de sanısını hakki bilgi zannedenlere ve bundan rahatsızlık duyup arayışa gerek duymayanları, buna ihtiyaç duyacak hale getirmek için, onları mahcup ederek bilgiye yönlendirmektir. Bu mümkün bile olmasa, en azından eski bildiğini zannettiklerinden şüphe duymasını temin etmek, çelişkilerin farkına vardırmaktır. Böylece, hakiki bilginin sevilmesi eğilimi kazandırmak amacının yanında ve ötesinde, insanların fikir ayrılıklarının sebep olduğu yaşam ve sistem uyuşmazlıklarının tartışarak, müzakere edilerek sonuca ulaştırılması yüksek amacına da hizmet edilmiş olunmaktadır.

Bilgi kirliliği üç yerde önemli tahribatlar yapmakta idi. Birisi siyaset alanında, diğeri ise din istismarı alanında. Bir diğeri ise adiliye de. Yunanistan bir sözde demokrasi uygulamakta idi. Demokrasi halk yönetimi idi. Ama ne kadar halkçı idi sorusunun cevabına, tam bir halkçı idi denilemez. O tiranlığa ve zenginler yönetimine(oligarşiye-Plutokrasiye) ve aristokrasiye tepki olarak doğmuştu. Ama, eğer kendi kendini yönettiği farz edilen halk, hakikat bilgisinden uzak ise, onun kendisini yönetmesi ve yönetim kadrolarına koyduklarını, hak ve adalet açısından denetlemesi mümkün değildir. Hele de, üstün ve evrensel hukuk normlarına dayalı ve istikrar kazanmış idealist bir anayasası yoksa felaket olur. Çünkü söze inanan ve arka plana geçmeyi bilemeyen, bilgelikten uzak kitlelerin istismarı her zaman mümkündür. Çünkü demokrasi de siyaset yapanların tamamına yakını, kendilerini halk yardakçısı politikalardan kurtaramaz ve siyaset bir karşılıklı çıkar alışverişine dönüşür. Burada istismar, Krallıktan daha fazladır. Nitekim Kral bir vasıttır.( aradaki, Tarafların orta yerinde duran). Yani ortada bulunan adamdır. Kimin ortasında? Fakir ve sıradan halkla, zenginler sınıfı veya güzsüzle güçlü arasında… Zenginler sınıfına çok yakın durması ve sistemi onun tamamen yararına işler duruma getirmesi hususunda bazı çekinceleri vardır. Bunun için olabildiğince ortada durmak, yani taraf tutmamak zorundadır. Tutarsa da, bunu halk sınıfının açık adaletsizlik sayacağı ve karşı duracağı kerteye getirmemek zorundadır. Çünkü o da iktidarının devamının, azda olsa adil olması veya adil görünmesi koşuluna bağlı olduğunu bilir. Bunun için doğru görünmeye çalışacaktır.

Kötü ve göstermelik bir demokraside dahi kendini yönetme hakkı halka aittir. Bu kulağa hoş gelse de, gerçekte böyle olmadığı, eski Yunan’dan bu güne kadar izlenmiştir. Halk, yönetim kendisinin zannı ile tiranlık ve krallıkta olduğu gibi kötü sisteme karşı çıkma gereği duymaz. Çünkü kendisini yönettiği kanısındadır. Bunun için de, çokça ihanete ve istismara uğrar. Doğrudan demokrasi uygulamaları her zaman mümkün değildir. Bunun içinde halk temsilciler seçer. Bu temsilciler ise, hem sözlerinde durmaz, hem de sistemi halkın lehine işletmekten ziyade, yine güçlüler lehinde işletirler. Veya sistemleri anti kollektif olduğu için, tüccarlara imtiyaz tanımak zorundadırlar.

Çünkü ekonomiyi özelleştirme ile ellerine verilen ve halkın başka alternatifi kalmayınca, kodamanlar bunu fırsat bilir ve vergi muafiyetinden tutunuz da, çeşitli arpalıklar, gedikler gibi imtiyazları koparma gayreti içersine girerler ve ekonomi oların elinde olduğu, toplum onların eline baktığı için de, sistem onların lehine işlemesinin devamı yolunda istedikleri tavizleri kopartırlar.. Fırsatı ganimet bilir, karşılığını kat kat alma yoluna girerler. Bu ise nitelik açısından plutokrasidir. Demokrasi dışı bir sistemde, buna karşı koymak için insanlar daha çabuk tahrik oldukları halde, Demokrasi de kendisi istiyor ve yönetiyormuş kanısında olduğu için tepkisi daha geç ve hafiftir. Verilen gösteri hürriyeti de onun gerilimini düşürmek için bir çaredir hâkim sınıflar için.

Demek ki, salt zenginler yönetimi denilen Oligarşi-Plutokrasi sistemine zenginler yönetimi olarak bakmak yanlış ve eksiktir. İsmi demokrasi olmasına rağmen, oligarşiden daha çok zenginler yönetimi Liberalist demokrasinin kendisinde mevcuttur. Çünkü burada kriter teorik olarak zenginin yönetici olması ve yöneticilik mesleğiyle iştigal etmesi değildir.. Sistemin kimin lehine işlediğidir sonucu belirleyen ve sistemi tercih edilir veya ret edilir kılan..Gerçek ve hakiki demokrasi ise, sınıfsız toplumların mülkte iştirak üzerine oluşturdukları hakiki halk yönetimidir. Halkın tümünün lehine olması ancak bu şekilde mümkündür.



Demek ki bilgelikten uzak halkı, hem siyaset, hem de din açısından istismar etmek gayet kolaydır. Çünkü hizipler arasında rekabet olup, herkes kendi partilisiyle al gülüm-ver gülüm yapar. Sağlıklı bir sistem ise, onun bilinçlenmesi, bilgelik kazanması ile mümkündür. Bu ise zor bir iştir. Demek ki doğru çözüm, ideal anayasalar ve ideal sistemlerdir. Yani gerçek manada bir adil düzen. Bunun için ise, Platon bir asli kurucu iktidar düşünmüştür. Bu ise, en doğru modeldir. Çünkü bu aşama atlanarak, cahiller takımının kollektivizm adına hareket etmesinin hiçte adaleti ayakta tutacak sonuç vermediği ve kısa zaman sonra tekrar kapitalizme döndüğü asrımızda görülmüştür. Çünkü hakiki demokrasinin sağlıklı işleyişi de, insanların sömürülmemesi de, halkın uyanık bekçiliği ile mümkündür. Gerçek iyiyi, gerçek güzeli ve gerçek iyilik, gerek güzelliği tanımayan ve tercih edecek erdemi olmayan bir toplum, ne isabetli bir seçim yapabilir, ne de sistemi denetleyebilir. Tarif ve tanımı yapılmış ve üzerinde mutabık kalınmış kavramlardır sağlıklı ilişkiler yumağını oluşturmuş toplumsal barış için önemli olan. Demek ki sofistlerin kavramlara verdiği kasıtlı anlamlar, içi boşaltılmış kavramların düzeltilip hakikilerinin konulması görevi bilgelerin verdiği düşünme yasalarıyla mümkün olur. Bu ise bizi lehçe bilime ve diyalektik düşünme yönteminin bilincinde olmaya götürür.


Sınıflaşmaya açık bırakılan toplum, öncelikle yönetenleri örnek alarak farklılık peşinde olur. Sonra da toplumdaki güçlülere özenerek ideallerinden vaz geçer. Çünkü pirim yapan ve takdir gören farklılıktır. Buna ulaşmak için ise, her yol meşrudur inancına kapılır. Zaten soylular ve zenginler yönetim için seçilmiş olanları güç ve cazibeleri ile her zaman halkın aleyhinde, kendi lehlerinde yasalar çıkarmaya zorlar ve mecbur bırakırlar. Çoğu yönetici onların varsıllığına hayran ve onlara derin saygı duymaktadır. Çünkü hastalıklı toplumlarda bu, neredeyse bütün toplumun zaafıdır. Buna Kuran, Karun kıssasıyla şahittir. Zenginlik ve bunun sergilenmesi ihtişamdır. Bu ise, bilgeliği olmayan ve çokta erdemli olmayan çoğunluk tarafından hayran kalınan şeydir. Bu hayranlık ise insanları ihtişamlı olmaya sevk eder.



Platonu demokrasiyi savunmadığı yolunda eksik bulanlar, onu demokrasi sevmez gibi göstermeye çalışmışlar, ama onu anlamaya çalışmamışlardır. Eğer, göstermelik Demokraside gerçekten halk kendi faydasına karar almış olsa idi, ismi halk meclisi olan kurumun onayıyla Sokrates ölüme mahkûm olur muydu? Onun ölüm cezası bu sözde halk meclisinde onaylanmadı mı? Demek ki, demagojiye ve istismara elverişli ve hâkim sınıfların farkını halkın seviyesine inerek eşitlemeyen sözde demokrasi, bu yönüyle Krallıktan daha çok istismara açıktır. İstibdadın siyasi müstebitinin yerine, ekonomik müstebitler başta olmak üzere, her alanda bir azınlık müstebitleri kümeleşmesi oluşmuştur. Çünkü güçlüler lehine yönetme adaletsizliği devam etmekte, halk ise hala kendini kendisi yönetiyor psikolojik yanılgısı ile tepki göstermezler. Buradan çıkartılacak en önemli sonuç şudur.


Kimin tarafından yönetildiğiniz önemlidir ama hangi yasalarla yönetildiğiniz daha da önemlidir. Bir başka deyişle, tek kişinin veya çok kişinin veya halkın tamamının kendisi yönetmesi, eğer yasalar gerçek anlamda adil ve herkesin müşterek faydasını eşit oranda gözetir değil ise, hiçbir işe yaramaz. Çünkü istibdat yöneten kişinin sayısı açısından tek kişi yönetimde bulunduğu için değil, görüşünde ve düşüncesinde tekelleştiği ve kendi fikrini ve keyfi davranışını kimsenin görüşünü almadan, rızasına başvurmadan dayattığı için istibdat ismini almıştır. Tiranlık ta bu yönü ile çok kötüdür. Ama Kapitalizmin de tiranları vardır. Bunlar sistemin kendi sınıfları lehine çalıştırılan bir mutlu azınlıktır. Göstermelik Demokraside gerçekten yönetenler onlardır. Tabi ki sınıfsız ve hakikisin de değil, Liberalist ve göstermelik olanın da. Buradan çıkan üç önemli sonuç vardır. Mülkün üç unsurunun da iştirak halinde kullanılmayan siyasi sistem ne olursa olsun, hem yöneten, hem de yönetilen kesimin mutlaka gerçeğin bilgisine hakkı ile vâkıf, yani bilgelikten pay almış, hem de hakikatin bilgisini ahlakına (dışa dönük davranışlarına) yansıtacak kadar doğru olması gerekmektedir.



İkinci olarak, Devlet doğruluk üzere yapılanmalı, mülk iştirak halinde olmalı ve böylece doymazlık ve ihtiyaçtan fazla mülk edinmek yasaklanmalıdır ki, mülk şehveti fitne olmaktan çıkartılsın. Bunun öncelikle zihinden sökülüp atılması için de, erdem olan şeylerin doğru bilgisi ve erdemli davranışın hem toplum tarafından, hem ilahi adalet tarafından beğenilen ve yüceltilen değer olduğu öğretilsin. Üçüncü önemli sonuç ise, yasalar, idealizmi kuracak yeterlilikte, iyiliği teşvik eden, kötülüğe geçit vermeyen nitelikte olsun. Platon eserleri işte bu üç amaca hizmet edecek şekilde kaleme alınmıştır. Diyaloglar ile, insan aklının zanna dayanan bilgilerden arındırılarak, hakki bilgiye kavuşması ve bilge olması, erdemsizliğin ve bir hakikati olmayan öteki Yunan tanrılarının da fiilleri arasında gösterilmesin den arındırılıp, gerçek iyi, gerçek güzelin varlığını ortaya koyarak, insanların Meleküt âleminden ideal örneklerini bilmesi ve onu severek benimsemesinin, Allah tarafından sevilmeye vesile olacakları yönünde motivize edilmeleri için, aklın çalıştırılmasının metodolojisinin ortaya konulması işlenmiştir. Platon olaylara bu pencereden bakmıştır. İdeal sistemine ise evrensel mizandaki istikrarı delil göstermektedir. “Gökteki” adalet ve mizan üzere olan ideal sistem bilinmeden, Homeros ve benzerlerinin şiirlerinde tanımlanan ve insanları güzel ahlaka davet etmede örnek olmak yerine, insanımsı zaaflar taşıyan “tanrıcıklar” inancı verilmesine son verilip, yok edilmeden, insanları güzel ahlak üzere motive etmek asla mümkün değildir görüşü işlenmiştir.

Burada çok önemli bir husus da Platon’un orantılı adalet anlayışının sosyal ve ekonomik alanda olmadığı, burada mutlak eşitlik yanlısı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak siyasi alanda mutlak eşitliğe itirazi kayıtları vardır. Buda seçmen bazında değil, yönetici bazında bir itirazdır. Bunu sırası gelince yine detaylandıracağız. Şu kadarını belirtelim ki, Platon yaptığı bu ayrımda haklıdır. İnsanların hayatlarını ve istikballerini emanet edecekleri yöneticilerde bilgelik ve erdem araması en doğal ve haklı bir seçimidir. Göstermelik demokratlar bunu hazmedememektedirler. Platon’un anlaşılmasında en hatalı değerlendirme bu alandadır. Platon her alanda mutlak eşitliği kabul ettiği ve savunduğu halde, bazı hak tanımazlar onu orantılı adaleti savunuyor olarak değerlendirip, ekonomik eşitsizliklerine kılıf bulmaya çalışırlar. Tekrar vurgulayalım ki, Platon’un orantılı adalet tezi sadece toplumu yönetecek kimselerde ilim ve fazilet ehli olması kriteridir. Yoksa ekonomik ve sosyal eşitsizliğe yorumlanacak hiçbir unsur ihtiva etmemektedir. Sorun ise, Aristokrat kavramının çift anlama gelmesindedir. Yani ekâbirler kendilerinin faziletli olduğunu iddia edip, bu özelliğin huyda değil soyda, nüfuzlu olmakta, servet sahibi olmakta ve bunlarda bulunduğunu haksız olarak iddia ederken, kıst üzere adaleti benimsemiş eşitlikçi medeni toplumların bir anlamda Fityan ehlinin kendilerinin seçkin olduğunu, çünkü asaletin soyda değil huyda olduğunu haklı olarak savunmalarından doğan karmaşadır. Seçileceklerde fazilet aranması şartından ürken bazı demokratların endişesi de buradadır. Onlar Aristokrat kavramına asilzadeler, meleler olarak tek anlam verdiklerinden veya böylelerinin kendilerini ehil görüp yönetime musallat olacaklarından korktukları için seçilecek olanda, seçmenden farklı olarak bilge ve erdemli(Faziletli) olma şartının aranmasının istismar edilmesinden endişe duymuş olacakları kanısındayım.


İşte Orpheus’la İ.Ö. 1000’li yıllarda başlayan bu hakikat arayışı ve onun insanlara öğretilmesi aydınlık yolu, Sokrates öncesi bilgelerden bazıları ile ve bilhassa uygulamalı öğretisi ile Pythagoras’ça sahneye konulmuş, Sokrates’le halka indirilmiş, Platon’la bilimsel sistematiği yapılmış olan bilgelik ve erdem sevgisi Hakk’a ve adalete yönelişin birinci ayağıdır. Balığın baştan koktuğunu bilen Platon, öncelikle yönetici kadroda, seçileceklerde belli nitelikler aramaktadır. Keşke bu günümüz Demokrasisinde de olsa idi. Herkesin kendi işini yapması olarak ilkeleştirdiği bu kural tam demokrasinin icabıdır. Seçme hakkı herkese, ama seçilme hakkı kendisine bir toplumun kaderi belli seçim dönemleri için bile olsa emanet edilecek kadronun, buna ilmen ehil, güzel ahlak sahibi, iyi ile kötüyü ayıracak ilme sahip ( arif) olması ve mülk şehvetini içinden attığını kanıtlaması için, çocukluğundan bu yana mülksüzlüğün veya mülkün iştirak halinde kullanma erdeminin pratiğini yaparak gelmiş Medeni insanlar topluluğuna uygun görmektedir. Hele, anayasal sistem milli hâkimiyet olup halk hâkimiyeti niteliğinde katılımcı demokrasi veya mülkün kâmil manada tam bir iştirak halinde kullanışı anlayışı anayasal sistem yapılmamışsa, platon çok haklıdır.



Bunda da Demokrasiye aykırı bir şey bulunmamaktadır. Çünkü sayısı milyonlara ulaşan ve site devletinin çok üzerinde nüfusa sahip toplumlarda, zaten doğrudan demokrasi mümkün değildir. Ancak katılımcı demokrasi ile denge sağlanabilir. Temsili demokrasi halkın kendisini yönetmesine ne kadar yetersiz ve aykırı ise, seçileceklerde bilgi ve üstün ahlak niteliklerinin aranması da, o kadar Demokrasiye aykırıdır. Yani oda aynı zorunluluktan dolayı meşrudur. Kaldı ki, sayısı bini geçmeyen toplulukta bile doğrudan demokrasi hiçbir zaman uygulanamamıştır. Çünkü bir vatandaş olan ve uzun yıllar seferde kalan bir asker sınıfının doğrudan oy kullanması nasıl mümkün olabilir? Halk, meclisi her gün gülük toplantı yaparken, bunun kaç tanesine katılma şansı vardır. Mademki, devletin yasama, yürütme ve yargı gibi üç önemli ergi vardır…


Öyle ise, halkın tamamı her gün hazır bulunmalı ve mesaisini tamamen bu üç erge ilişkin görevini yerine getirmek için harcamalıdır. Bu toplumu kim savunacaktır, kim besleyecektir? Diyelim ki yine birer vatandaş olan komutanlar ve askerler yıllarca süren bir savaşa çıktılar, bunlar gelene kadar, yasama, yargı ve yürütme duracak mıdır.? Demek ki demokrasinin temsili olması halkın kendi kendini yönetmediği anlamına gelmez. Yeter ki sık sık seçimler yapılsın ve iktidara gelen gitmemek için direnmesin. Seçilen de, seçmen de aranmayan niteliklerin aranması da demokrasiye aykırı değil, bilakis istismarın önlenmesi ve adil bir sistemin kurulup yürütülmesi içen ihtiyaç duyulan zorunlu bir şeydir.

Öyle ise sistem Demokraside olsa, diğer çeşitlerde olsa, yönetici kadrolara seçilecek olanlar da bazı niteliklerin aranması demokrasiye aykırı değildir. Yani bu seçmecilik aristokrasi değildir. Çünkü mülksüzlüğe alışmış ve mülkün iştirak halinde kullanımını yetiştiği özel sistemde benimsemiş olması aristokratlarda mümkün olmayan bir niteliktir. Platon da anti demokrat bir insan değildir. Bu zamanın Demokrasinin de, seçilmek için sabıkasız olmak v.s gibi şartlar aranırken, tutuklu, mahkûm ve sabıkalıda olsa, seçmen için böyle bir şart aranmamaktadır.

Demek ki, toplum ve devlete ilkeler getiren ve halkın tümünün bilge olması biyolojik gerçeklere uymadığı ve boş çaba olacağı için, halkın belli bir seviyede yeteneğine göre azami yere çıkartılması, ama yöneticilerin bu halk içinden en bilge ve en erdemlisine ve kendisini tutarak ve mülk şehvetinden ruhunu temizlemiş, aza kanaat getirerek yaşayan, hayatını eşit şartlar altında başkaları ile paylaşabilen birbirine bitişik ve mütevazı akaretlerde oturabilen, ev işlerini ve yemeklerini birlikte yapabilen, her bir erkeğin topluluğun kadınlarını kendi anası, bacısı bildiği ve bir kardeşe yaraşacak fedakârlıklar içersinde bulunması gerektiği, çocukların da aynı şefkatle bağırlarına basıldığı bir kardeşler, dostlar topluluğu içersini de yaşamaya sabır gösterilen, bu sınavı başarı ile geçmiş ve hayatının geri kalan tarafını da, mülk kavramına giren, servet, şan şeref ve başkasına keyfi tahakküm şerrinden ruhunu temizlemiş insanlar arasından seçilmesi, toplumun da böyle yapması yolunda “kokmayan bir balık baş”ı oluşturmak, niçin demokratlık olmasın?

Adaletin ayakta tutulması ve adil bir toplumsal düzen kurulması için, bilge insanların erdem testine tabi tutulduğu bu ikinci unsuru, Platon devlet adlı eserinde detaylandırmış ve gerekçelerini de göstermiştir. Kamil insan ve kâmil bir toplum projeleri öylece ortaya konulduktan sonra, bu erdemliler toplumunun bir daha ifsad edilmemesi (kokuşmaması) için, sisteme uygun yasaların gerekli olduğunu, böyle medeni bir toplumu teminat altına alacak yasaların sözde kalmayıp, yazılı hale getirilmesini de platon, yasalar isimli kitabında ortaya koymuştur. Bu bir anayasalaşma ve hukukun üstünlüğünü devlet sistemi arasına koymaktır. Bunlarda eksiklik olabilir, ama hiçbir eksiklik platona demokrasiyi niçin savunmamış eleştirisini yapma hakkı vermez. Bunu liberalist kapitalist oligarşiyi veya Plutokrasiyi demokrasi diye yutturmaya çalışanlar ve dayatanlar diyebilirler. Çünkü onların demokrasiden anladıkları, kişisel gelirler ve hayat şartları açısından mevcut farkı daha da derinleştirmek amacına yönelik olup, serbest yer şerrini sınırlayan her demokratik ve erdemli düzenlemeye anti demokratik damgasını vurmaktır. Yani onların demokrasiden anladıkları ferdiyetçiliktir. Güçlünün gücünü sınırlamayarak mazluma zarar vermesine aldırmamaktır.

Platon, iki önemli tehlike için gerekli fikirsel yapıyı oluşturmuştur. Bunlardan bir tanesi dini istismar, diğeri ise siyasi istimrardır. Onun gösterdiği doğru yol ise, akıl ve doğru bilginin bütünleşmesi, aklı, fikirleri geliştirip üretmekte kullanarak hakikate varmak ve istismarlarından kurtulmaktır. Din açısından, doğru dinin bulunabilmesi için aklı devreye sokarak, mantığı kullanarak sebep ve sonuçlardan, hareketle çelişmeyen sonuçlar elde etmiştir. Nefsin hevalarını ilahlaştıran Grek suiistimalinin önünü kesmiş, Allah ve melekler topluluğunun varlığı, bunun öteki Yunan tanrıları ve tanrı anlayışı ile yakından uzaktan alakası olmadığını, aklın da onları onaylamadığını kesin delillerle ortaya koymuştur. İlaha, doğru yönelişin, doğru dua ile olabileceği, dua ile yetinmemek gerekip, erdemli bir hayat yaşayarak adalet ve doğruluk içeren bir ahlaka ve insanlar için faydalı ve hayırlı işler yaparak tanrıya ulaşmanın mümkün olabileceğini ortaya koymuştur. Doğrusunu tanımlayıp ortaya koymayan hiç kimse, istismardan bahsetmeye hakkı yoktur. Doğru ve hak dini tanımlama zahmetine bile girmeyenlerin, dini istismardan dem vurmaya, birilerini itham etmeye hakları yoktur. Platon doğru olanı yapmıştır. Doğru bir din ve hayırlı iş tanımını yaparak, bunu insanın kendisinin de aklın yasalarıyla denetleyeceğini öğreterek, hakikisini koyarak batıl olanını gözden düşürmüştür. İstismar edilenlere yapılacak iyilikte budur.



Allah ve meleklerin (putperestler onlara tanrılar der)aldatılamayacağını, onların insan işlerine karıştıklarını, kötülüklerin insanın kendisinden, hayrın ise Allah’tan olduğunu ve devindiren ruhtur ilkesini ispatlayarak ortaya koymuştur. Böylece halkı, Homeros gibi yalancı şairler, sahte peygamberler ve şarlatan kâhin ve kâhineler elinden kurtarma, onların hâkim sınıflar lehine ve onların zulmüne ve taşkınlıklarına izin veren ve kendileri de suç işleyerek insana suç işlemenin yolunu ve meşruiyetini gösteren sahte tanrı anlayışından kurtulmanın, aklın kanunları ile mümkün olduğunu göstererek, din istismarından halkı korumak için elinden geleni yapmıştır.



Devletin yapılanması ve idealist yasalarla doğru sistemin korunması yolunda getirdiği ilkeler le, hayatı dürüst insanlar için de bozulmadan ve helak olmadan yaşanır hale getirecek, iyiliğin enayilik değil, yücelik olduğu inancına sahip olmaları gerektiğini ortaya koyarak idealize etmiştir. Böylece siyasi istimrarların farkına varabilecek, doğruyu eğriden ayırabilecek bir irfan sahibi olmaya bilgelik demiştir. Platon, bu dini ve siyasi istismarcı şarlatanlara, aklı ve akıl etmeyi devreye koyarak karşı koymuştur. Bu şarlatanlar lâfebesi, safsatacı ve sofistlerden başkası değildi. Onlar, olmak yerine, görünmeyi tercih eder. Dürüstlük yerine dürüst görünmek, adil olma yerine adil görünmek, dindar olmak yerine dindar görünmek gibi. Zanlarına göre hareket eden halk ise, onların, mantıktan uzak, ama süslenmiş sözlerine kanarak peşlerinden giderlerdi.

Oysa bilgelik, aldatıcı ve yanlış sanıdan vaz geçip, gerçeğe ve gerçeğin bilgisine ulaşmaktı. Bilgelikte en önemli nitelik ve en üst seviye ise, doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün v.b ayrımını yapabilme bilincinin oluşmasına kadar bilgi edinmek ve aklı çalıştırma yetisi kazanmaktır. Gerçek bilgeliğin olup olmadığı konusunda birçok pratikler ve akıl etme yöntemleri kullanılır ve benzer ve iyi sonuçlar çıkartılır. Ancak kendini bilmek ve iyiyi kötüden ayırmak bilgeliğin en üst seviyesi olduğu kanısı, bana bilgeliğin olmazsa olmazını gibi gelmiştir. Öyle ise, Diyaloglarda işlenmeye başlanan bilgelik, ölçülülük, adalet ve erdem gibi kavramları Platonun kendisinden dinleyelim. Bunun için de bilgelik erdemi öncelediği için 2 numara ile basıma girmiş olan Dilayoglar kitaptan başlayacağım.

ALINTIDIR.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.

Konu Barış tarafından (24. October 2009 Saat 09:35 AM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25. October 2009, 07:39 PM   #2
Allah'ın Delisi
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 7
Tesekkür: 2
4 Mesajina 6 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Allah'ın Delisi is on a distinguished road
Standart

Platon Devlet'i bitirdim öneririm...
Allah'ın Delisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Allah'ın Delisi Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Barış (1. November 2009)
Alt 25. October 2009, 08:26 PM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

İnşallah okumak istiyorum ben de.

Sağol tavsiyen için.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 30. October 2009, 09:11 AM   #4
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart

Bende bugün başladım okumaya.
İnşaAllah bitirebilirim...
Mutlu ve esen kalın.
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Barış (1. November 2009)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
platon


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:41 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam