hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NEBİLERİN SONUNCUSU MUHAMMED PEYGAMBER > Aile hayatı

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 1. October 2008, 06:12 AM   #11
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

Babamın yerine geçen kişi de aynı değerleri korudu. Düşmanları hizaya getirip cahilleri bağışladı. gamber benim babamdan sözü İslam’ın yükselmesi uğruna gece gündüz çalıştı. Her yerde, her konuda Müslümanlara önderlik etti.
Şimdi bana bu askerlerle neden yola çıktığımı soracaksınız. Söyleyeceğim şudur: İsyan ve bozgun peşinde değilim. Bütün içtenliğimle söylüyorum: Allah’tan istediğim, İslam’a hizmetin zirveye çıkması ve Allah’ın bize yardım etmesidir.”

Bu sırada Hz. Âişe’nin önemli kişilere mektuplar yazarak onları kendisiyle beraberliğe çağırdığını görüyoruz. Bu kişilerden biri de Zeyd b. Sühan’dır. Diplomasi ve askerlikte önemli bir isim olan Zeyd’e şöyle yazdı Âişe: “Müminlerin annesi, Hz. Peygamber’in sevgili eşi Âişe’den seçkin evlat Zeyd Bu mektubu alır almaz bize katılmak üzere yola çık. Eğer gelip bize katılmazsan hiç değilse halkı Ali’den soğutmaya çalış.”

Zeyd’in bu mektuba verdiği cevap şudur: “Senin seçkin oğlun olmam, giriştiğin bu işten vazgeçmene ve evine çekilip oturmana bağlıdır. Eğer bunu yapmazsan sana ilk karşı çıkan ben olacağım.” Zeyd şunu eklemeyi de unutmadı: “Allah, Müslümanların annesine acısın. Allah ona evinde oturmayı, bize de savaşmayı emrettiği halde o, emrolunduğu şeyi terk edip bize yüklenen görevleri üstlenmeye kalktı.” (Taberî, 4/476–477)

Bizim çalışmamız, Müslümanlar arası harpler tarihi değildir. Bu yüzden Hz. Âişe’nin taraflardan biri olduğu Cemel olayını ayrınt istemiyoruz. Kısa birkaç cümleyle konuyu kapatmak üzere, şunları söyleyeceğiz:
Hz. Âişe’nin komutanlığını bir deve üzerinde yürütmesine bakılarak Cemel (deve) savaşı diye anılan bu olayda on bin civarında Müslüman’ın kanı akmıştır. (Taberî, 4/539)

Gerekçe, Osman’ın katillerini yakalamaktı. Bir devlet reisine silah çekmiş insanların cezalandırılmasını üstlenmiş bulunan yeni devlet başkanına karşı çıkmak, isyancıları cezalandırmak diye sunuluyordu. O sıralarda Hz. Âişe’nin huzuruna çıkan bir grup liderinin şu sözleri çok düşündürücüdür: Taberî’nin kaydına göre bu lider Âişe’ye şöyle demiştir: “Ey Müslümanların annesi! Sulh peşinde koştuğunuzu söylüyorsunuz, Osman’ın katillerini cezalandıracağım diyorsunuz. Acaba, tuttuğunuz yolun hangi sonuçlara varacağını düşündünüz mü? Beş yüz katili cezalandıracağım derken beş bin kişinin kanını akıttınız. Şimdi bu beş bin kişinin kanı uğruna daha kaç bin kişinin kanı akacaktır bir düşünün.”

Hz. Âişe de hatasını anlamış ve duyduğu pişmanlığın acısını son nefesine kadar içinde taşımıştır. Hz.Ali’nin yirmi bin, Hz.Âişe’nin otuz bin askere komuta ettikleri ve sonunda Âişe’nin inadı uğruna onca insanın kanının akmasından başka bir işe yaramayan Cemel olayının ardından mağlup komutan Âişe’yi saygıyla Medine’ye uğurlayan askerler, müminlerin annesinden şu sözleri dinliyorlardı: “Yemin ederim ki, Ali’ye karşı hiçbir kırgınlığım ve küskünlüğüm yoktur.” Daha sonra o, şöyle diyecektir: “Keşke yirmi yıl önce ölmüş olsaydım da Cemel gününü görmeseydim.”

İbn Sa’d bize bildiriyor ki, Hz. Âişe, Cemel’den sonraki günlerinde Kur’an’ın “Ey Peygamber hanımları evinizde oturun.” ayetini okur, Cemel olayına yol açmasından duyduğu üzüntüyü dile getirir ağlardı. Hz. Âişe’nin bu pişmanlığının derinliğini anlamamızda Buharî’nin şu kaydı da önemlidir: Âişe, ölümüne yakın günlerde Hz. Peygamber’in yakınına defnedilmemesini, Cemel hatası yüzünden bu hakkını yitirdiğini söylemiş ve ağlamıştır.

Bahsi kapatırken Taberî’nin bir kaydına daha yer verelim: Savaş bitince Hz. Ali Âişe’nin rahat bir şekilde evine ulaşmasını sağlamak için her türlü tedbiri alıp gereken emirleri verdikten sonra bizzat kendisi Âişe’nin hazırlanmasına ve yola çıkarılmasına öncülük etti. Hz. Ali’nin en yakın arkadaşlardan biri olan büyük şehit sahabi Ammâr b. Yâsir, Cemel günü Âişe’ye dil uzatan bir askere öfkesini şöyle dile getiriyordu: “Sus! Alçak, edepsiz adam. O, Allah Resûlü’nün sevgili hanımı ve cennette de eşidir.”

Aynı Ammâr, uğurlamakta oldukları mağlup komutan Âişe’ye: “Anacığım! Senin şu halin, temsil etmen gereken duruma ne kadar ters, değil mi?” dediğinde Hz. Âişe boynunuu bükerek şu cevabı vermiştir: “Doğru söylersin ey Ammâr! Sen zaten doğruyu söylemenle ünlüsün.” Ammâr, Müslümanların annesinin bu tanıklığı karşısında tebessüm eder ve şöyle der: “Hakkımda böyle bir tanıklığı senin dilinden ifadeye koyan Allah’a hamd olsun.” (Taberî, 4/545-546)ılı bir şekilde anlatmak b. Sühan’a: HZ.

ÂİŞE’NİN ÖLÜMÜ
Hz. Âişe h. 85 yılının 17 Ramazan günü akşam üstü ölmüştür. Ölür ölmez defnedilmesini vasiyet ettiğinden o gece defnedildi.
Vasiyetleri arasında Hz. Peygamber’in yanına defnedilmemek de vardı. Gerekçesini şöyle gösteriyor: “Hz. Peygamber’den sonra hatalar işledim, onun yanına defnedilmeye yüzüm yoktur.”

Büyük sahabi İbn Abbas ölüm döşeğinde onun yanına gelmiş ve : “Ey Âişe Anne! Mutlu ve ümitli öl.” demişti. Âişe’nin cevabı şu oldu: “Neye dayanarak mutlu ve ümitli öleyim?” İbn Abbas ona, Hz. Peygamber katındaki seçkin yerini hatırlatınca Âişe şu cevabı vermişti: “Bunları bana anlatma ey İbn Abbas. Keşke hiç yaratılmasaydım. Keşke görevini aksatmadan yapan ve Allah’ı şaşmadan tesbih eden bir ağaç olsaydım.” (İbn Sa’d. 8/75)

Hz. Âişe, eşi Hz. Peygamber’den sonra işlediğini söylediği hataların pişmanlık acıları içinde Allah’ın ve Hz. Peygamber’in huzuruna gitti. O biliyordu ki Hz. Peygamber bir gün, eşlerine hitaben şöyle demişti: “İçinizden biri, önemli bir fitnenin başına geçecek ve çevresinde çok insan öldürülecektir
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. October 2008, 06:15 AM   #12
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

A. HZ. ÂİŞE’NİN İSLAM İLİM VE DÜŞÜNCE TARİHİNDEKİ YERİ

Hz. Âişe’nin İslam düşünce ve ilim tarihindeki yeri bağımsız bir eserin konusu olacak önemdedir. Biz burada onun İslam ilimlerine ve Kur’ansal düşünceye hizmetlerini çok genel çizgileriyle değerlendireceğiz.

Âişe, Ebu Bekir gibi ekonomik ve kültürel yönden seçkin bir kişinin kızı olarak iyi bir aile ve çevre içinde büyüdü. Bu maddesel imkânlara ek olarak tabiat ana onu hayranlık verici bir hafıza ile donatmıştı. 60, 70 hatta 100 beyitlik bir şiiri bir iki dinleyişte rahatlıkla ezberleyebiliyordu.

Hz. Peygamber’in okuma-yazma bilen üç hanımından biri de oydu. (Buharî. te’lifü’l-Kur’an) Hz. Peygamber’le çocuk denecek yaşta başlayan beraberliği Tanrı Elçisi’nin son nefesini verdiği ana kadar gece-gündüz devam etmiştir. Bu beraberlik, din ilimlerinin özellikle fıkıh ve tefsirin vazgeçilmez isimleri arasına Âişe’nin de girmesini sağlamıştır. Gerçekten de Hz. Âişe’yi yok saydığınızda din ilimlerinin kayıpları telafi edilmeyecek kadar büyük olmaktadır. Hz. Peygamber’le kesiksiz beraberliği diğer birçok insanın bilgisi dışında kalmış çok hassas konuların kaynaklara geçmesine yaramıştır.

Rivayet ettiği hadislerin sayısı ikibinin üstünde gösterilmektedir. Bunların bir kısmının, onun adına izafetle uydurulduğu kuşkusuz olmakla birlikte, oldukça önemli sayıda rivayetinin varlığını kabul zor değildir. Çünkü gece-gündüz Hz. Peygamber’in beraberinde idi. Âişe bu hadislerin temel hedeflerini, din, hukuk ve mantık açısından illetlerini göstermiş onları tahlil ve yorum konusu yapmıştır.
Esasen, Hz. Âişe’nin gözardı edilemez bilimsel ve fikirsel katkılarının temelinde onun bu yorum ve tahlil gücü yatmaktadır. Bu güç onun Arap dilini, özellikle Arap şiirini iyi bilmesi yanında hür düşünceye, kritiğe, hurafelerden nefrete saygı duyan yaratılışından da besleniyordu.

Arap diline vukuf, Arap şiirini iyi bilmekten geçer. Âişe bu bakımdan çok şanslıydı. Elinde yetiştiği babası Ebu Bekir, Arap şairlerinin, yazdıklarını tashih ettirdikleri bir edipti. Ebu Bekir’in bu seçkin durumu Âişe üzerinde çok etkili olmu yaşlarda şiirle meşgul olmaya başlayan Âişe ünlü Arap şairlerinin birçok şiirini ezberlemişti. Örneğin, şair Ka’b b. Mâlik’in çok uzun kasidelerini ezbere okurdu. Şunun da altını çizmek gerekir ki Müslüman şairlerin, Hz. Peygamber’i taşlamak için yazılan putperest şiirlere verdikleri cevap-şiirlerin hemen tamamına yakınının metinini Hz. Âişe’nin hafızasına borçluyuz. Onun hafızası depoluk görevi yapmasaydı bu şiirlerin tarih sayfalarına geçmeleri mümkün olmayabilir veya çok az kısmıyla mümkün olabilirdi.

Şunu da ekleyelim ki, başta Hassân b. Sabit ve Abdullah b. Revâha olmak üzere büyük sahabi şairler şiirlerini Hz. Âişe’ye gösterir, onun tashihine sunarlardı.

Şiire, bu demektir ki, Arap dili ve edebiyatına bu vukufu Hz. Âişe’yi dinsel metinler üzerinde tahlile ve fikirsel konular üzerinde diyalektik bir yaklaşımla tartışmaya götürüyordu. Tahlil ve tenkitlerindeki cesur tavrını Hz. Peygamber karşısında bile sergilemekten çekinmemiştir.

Onun, hür düşünce, tahlil ve kritiğe tutkunluğuna en güzel kanıtlardan biri de Mirac’la ilgili tavrıdır. Bilindiği gibi, genel kanı Mirac’ın ruh ve ceset beraberliğinde gerçekleştirdiği yolundadır. Bir başka genel kanı, Mirac’ta Hz. Peygamber’in Allah’ı gördüğü şeklindedir.ştur. Çok erken Hz. Âişe bu iki görüşe de karşı çıkmıştır. Ona göre Mirac gecesi Hz. Peygamber’in bedeni yatağından hiç ayrılmamıştır. Mucize yolculukta olup biten her şey ruhsaldır. (İbn İshak. Paragraf,462) Hz. Peygamber’in Allah’ı gördüğü iddiasına, Âişe’nin verdiği cevapsa şudur: “Bunu söyleyenler yalancıdırlar.” Hz. Âişe buradan hareketle, Allah’ın görülebileceği yolundaki görüşü de “tüyler ürpertici bir iddia” olarak nitelendirir ve kendi kanısını Kur’an ayetleriyle ispatlar.

Tam bu noktada Hz. Âişe’nin, din ilimlerinin çeşitli kollarında sergilediği tenkitçi ve yaratıcı tavrı gösterecek birkaç örnek daha verelim:
Halife Ömer, sabah ve ikindi namazlarından sonra güneşin doğuş ve batışına kadar namaz kılınmaz diyordu. Hz. Âişe, Ömer’i bu konuda kuruntu üretmekle itham etmiş ve şöyle demiştir: “Yasak olan, güneşin tam doğuşu ve tam batışı sırasında namaz kılmaktır. Çünkü bunda güneşe tapanlara benzeme söz konusu olur. Bunu, sabah ve ikindi namazlarının arkasından namaz kılınmaz şekline getirmek yanlıştır.”

Bazı sahabiler: “Sünnetlerin, özellikle vitir namazının terk edilmesi Allah’ın azabına sebep olur.” şeklinde konuşmuşlardı. Hz. Âişe bunu duyunca şöyle konuştu: “Böyle şey olmaz. Azap sadece kulluk borcu olan farzların terkinde söz konusu edilebilir. Kaldı ki, bunları dahi noksan kılanı Allah dilerse affeder.” Hz. Âişe din konusunda hüküm vermede temel kaynak olarak Kur’an’ı alıyor, Kur’an’a açıklık getirmek için de Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinden yararlanıyordu. Kur’an’ın ifadesinden açıkça anlaşılan hususlarda ise başka hiç bir şeye değer vermiyordu.

Fıkıhta otorite sayılan sahabilerle yine bir otorite olan Hz. Âişe’nin farklı görüşlere sahip olduğu konular Nedvî’nin eserinde sıralanmıştır. (Nedvî; Âişe, 205–215) Birkaç örnek verelim: Kocanın karısını öpmesi abdesti bozar fetvasına Hz. Âişe katılmıyor. Cenazeyi taşımanın abdesti bozacağı hükmüne de katılmıyor. Gusül abdesti sırasında kadının saç örgülerini açması gerektiği görüşüne de katılmıyor.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 1. October 2008, 06:17 AM   #13
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

Hz. Âişe’ye göre kadının, namaz kılanın önünden geçmesi namazı bozmaz ve kadınların süs eşyalarından zekât vermek gerekmez.
Hz. Âişe’nin din konusunda Kur’an’ı esas alması onu,hurafe ve uydurmalarla yoğun bir mücadeleye itmiştir. Bazı örnekler verelim:
Bir gün bir çocuğun üzerine bir ustura asıldığını görmüş, sebebini sormuştu: “Nazar ve büyüye karşı taşıtıyoruz.” dediklerinde Âişe öfkelenmiş ve şöyle konuşmuştu: “O usturayı çocuğun üstünden hemen alın. Allah ve Peygamber’i böyle saçmalıkları yasaklamışlardır.” Vezinli, kafiyeli dualar yapanları, halkı her gün toplayıp vaaz verenleri engellemiş, bunların İslam’a ve Hz. Peygamber’in uygulamalarına ters düştüğünü söylemiştir.

Bir kısım insanların hatim sayısını artırmak için mümkün olduğunca çabuk Kur’an okuduklarını öğrendiğinde şöyle konuştu: “Böyle bir okuyuştan yarar beklenemez. Böylelerinin Kur’an okumalarıyla okumamaları aynıdır. Kur’an, anlamı üzerinde düşüne düşüne okunmalıdır.”
Hırsızlık cezası görmüş kişilerle konuşmayı ve komşuluğu kesenleri eleştirmiş ve bu insanlarla ilişkiye devam ederek, “Bir hata işlemiş olanların sürekli dışlanmaları doğru olmaz.” demiştir.

Hz. Âişe’nin hayranlık uyandıran tavırlarından biri de kadın haklarıyla ilgili olanıdır. Kadınlara imamlık ederdi. O’na göre kadın, harpler de dahil, hayatın her alanında rol almalıdır. Nitekim, bizzat kendisi Uhud Harbi’ne katılmış ve hemşirelik hizmetleri vermiştir. (Buharî. Uhud Gazası)
Vârislerin rızasının şart olduğu hususlarda sadece erkeklerin olurunu alanları eleştirmiş, kadınların onaylarının da şart olduğunu öne sürmüştür.
Kısaca, Hz. Âişe, fıkıh alanında vazgeçilmez kişilerden biridir. Nitekim, Hz. Peygamber’in şöyle dediği söylenir: “Dininizin yarısını şu pembe yüzlü kadından, yani Âişe’den öğrenin.”

Âişe’nin bu ilim ve fikir gücü onu, hadis alanında bir istidrâk odağı yapmıştır. İstidrâk, bir hadis terimi olarak yanılma ve sürçmeleri düzeltme anlamını taşıyor. Âişe’nin istidrâk gücü, hadis bilginlerince hayranlıkla tespit ve ilan edilmiştir. Hatta, hadis bilgini Celâleddin Süyutî (ölm. 1505), Âişe’nin bu yönünü anlatan bir eser kaleme almıştır. (Aynu’l-İsabe Lîmâ İstedrekethu Âişe ale’s Sahâbe)

Âişe’nin bu düzelticilik rolü onu sahabilerin hocası durumuna yükseltmişti. Onun Medine’deki evi bir akademi gibi işlemekte, çeşitli yerlerden gelmiş yüzlerce insan ondan her gün yararlanmaktaydı. Âişe bu bilimsel faaliyetini sürdürmek üzere Hac sırasında Merve yakınlarında kurdurduğu çadırda, uzak bölgelerden gelmiş kişi ve gruplara bilgiler verir, onların sorularını cevaplardı. Talebelerinden biri ve özel sekreteri olan Âişe binti Talha şöyle diyor: “Herkes her yandan Hz. Âişe’yi görmeye gelirdi. Onun yardımcısı olduğum için ben de çok saygı görürdüm. Âişe’ye soru sormaya gelenler, memleketlerine döndükten sonra hediyeler gönderir, mektuplar yazarlardı. Hz. Âişe, bunlara hemen karşılık vermemi bana emretmiştir.”

Âişe, bir hikmet-i teşriiye dehası idi. Hikmet-i teşriiye, dinsel hüküm, emir ve yasağın nedeni ve niçinidir. Kur’an, bu neden ve niçini araştırmayı esas alır. Bu yapılmazsa emir ve yasak insan hayatına hizmetten çok tabuların insanı boğmasına destek verir.

Hz. Âişe’nin faaliyetlerini incelediğimizde onu bir kura hikmet-i teşriiye araştırıcısı olarak görüyoruz. Bu anlayışın bir uzantısı olarak Âişe, hükümlerin yeni zamanların yeni şartlarına göre yeniden ele alınıp değerlendirmesini esas alıyor. Bir çok konuda o, diğerlerinin aksine hüküm verirken şöyle konuşuyor: “Hz. Peygamber bunu o zaman öyle uyguladı ama, şu anda şartlar böyle uygulamasını gerektirir. Aksi halde, dinin esas hedefine ters düşmüş oluruz.” (Bu konuda Nedvî’nin eserinde geniş bilgi vardır)
Hz. Âişe’nin, hikmet-i teşriiyeyi yakalayıp bunu zaman ve mekâna rahatça uygulamasında onun tarih bilgisinin de büyük rolü olmuştur.

Olağanüstü hafızası Âişe’yi bir tarih bilgileri deposu yapmıştır. Tenkit ve açıklamalarında bu bilgisinin boyutlarını ve rolünü çok açık bir biçimde görüyoruz.l tekrarcısı değil, bir kritikçi ve Hz. Âişe’nin öğrencileri, hem sayı hem de nitelik bakımından dikkat çekicidir. Kendisinden hadis rivayet edenlerin sayısı iki yüzden fazladır.

Âişe ayrıca, öksüz, yetim ve kimsesizleri alıp besler, eğitir ve öğretirdi. İslam bilginleri, özellikle İbn Hanbel, Zehebî, Nedvî vs. Âişe’nin öğrencilerine ilişkin geniş bilgiler vermektedir. Bu öğrenciler arasında, İslam ilimlerinin önemli isimlerine de rastlıyoruz. Örneğin, Ebu Bekir’in kızı Ümmü Gülsüm, Kasım b. Muhammed, Abdurrahman b. Avf’ın çocukları vs.

(ASRISAADET’İN BÜYÜK KADINLARI” PROF. DR. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK)
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...

Konu EVVAB_İNSAN tarafından (10. October 2008 Saat 10:47 AM ) değiştirilmiştir.
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
âişe, hz.aişe, hz.ebu bekir


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:32 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam