hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Namaz

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 14. March 2010, 03:33 AM   #41
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Ben her 2 tarafıda okudum, mekanik namaz olmadığını söyleyenler daha mantıklı daha tutarlı,,

eğer tersi durum söz konusuysa, ben ahirette hesap verirken Allaha söylerim, kuranda açıklasaydın da bizde kılsaydık derim. Çok anlayışlı çok bilgi dolu bir hocam vardı, ona bile sölesem o bile beni affeder haklısın der, onu yaratan Allah mı affetmicek...
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
40tr40 (8. May 2017)
Alt 14. March 2010, 10:53 PM   #42
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben her 2 tarafıda okudum, mekanik namaz olmadığını söyleyenler daha mantıklı daha tutarlı,,

eğer tersi durum söz konusuysa, ben ahirette hesap verirken Allaha söylerim, kuranda açıklasaydın da bizde kılsaydık derim. Çok anlayışlı çok bilgi dolu bir hocam vardı, ona bile sölesem o bile beni affeder haklısın der, onu yaratan Allah mı affetmicek...
Buraya bakar mısınız?


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 15. March 2010, 08:51 AM   #43
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart

DOST1..ALINTI
NAMAZ KAÇ REKÂTTIR?
Kur’ân'da namazın kaç rekât olduğu yer almaz. Bunu, niyazda bulunan kişiler, psikolojik durumlarına göre yaparlar. Namaz, tekbirden oturuşa hudû ve tazarru ile uzun süreli olabileceği gibi, şekilciliğe düşmemek şartıyla arzu edildiği kadar uzatabilir.

Ayrıca bu niyazda, konu ettiğimiz aşamaların hepsini yapmak da gerekmez. İmkân ölçüsünde ortama göre birkaçı yapıldığı zaman da tazarru yerine gelmiş olur.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere dua; hudû [eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek; tevazu göstermek] ile namaz da tazarru [sürekli alçalma] ile yapılmalıdır.

Bunlar, en önemli özelliklerdir. Hudû ve tazarru, şekilciliğin bilince ermesidir.

Yukarıda tekrar tekrar açıklamıştık ki namaz, “tazarrulu duâ” demektir. Duâ da, “kulun, ihtiyacını, gönlünden gelen düşünce ve isteği Allah'a arzetmesi”dir. Onun için duâ, kulluk görevlerinin en hasıdır. Hiç şüphesiz Allah, kalplerden geçeni, dertleri, sıkıntıları, istek ve ihtiyaçları bilir. Onun için insan onu, saygı ve edep çerçevesinde Allah'a arz edip O'ndan istekte bulunmalıdır. Bunu yaparken en fazla dikkat edilecek husus, samimiyet ve saygıdır.

Namazın mahiyeti ve nasıl kılınacağı, hudû ve tazarru yönünden bilinmediğinden, namaz kılanların sayısı azalmıştır. Profesyonel namaz kılanlar ve imamlar türemiştir. Ruhsuz kılınması sebebiyle namaz anlamsız hareketlere dönüşmüş, kılanların da namazı niçin kıldıkları tartışılır ve merak edilir olmuştur.

Bu âyet indiği zamanlarda da şimdiki gibi riyakâr, ısmarlama duâ yapan, süslü sözlerle emir verir gibi bağırıp çağırarak duâ yapan duâcılar vardı. Bu âyetle Cenâb-ı Hakk, duânın nasıl yapılması gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla, bağırarak, çağırarak, emreder gibi, hele hele ne denildiği bilinmeden yapılan duâlar duâ olmadığı gibi Allah'a karşı da saygısızlık, edepsizlik ve haddi aşmaktır. Allah ise haddi aşanları, saygısızları ve edepsizleri sevmez. Burada, Kütüb-i Sitte'de yer alan sahih bir rivâyeti nakletmek istiyorum:
Ebû Mûsa el-Eş‘ari şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'ın maiyyetinde bir gazvede bulunduk. Yolda ilerlerken yüksek bir mevkie çıktıkça, bir yüksek yola yükseldikçe, bir vâdi içine indikçe buralarda tekbir getirerek seslerimizi yükseltmeye başladık. Rasûlullah bizim yanımıza yaklaştı ve dedi ki:

-- Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın [seslerinizi çok yükseltmeyin]! Şüphesiz ki, sizler bir sağırı ve bir gâibi çağırmıyorsunuz. Sizler şüphesiz semî‘ ve basîr olan Allah'a duâ ediyorsunuz.

Evet, kulluğun özü ve göstergesi duâdır. Duânın özü ve göstergesi de hudû ve tazarrudur. Namaz, yapılabilecek duâların en üstünü olduğundan [hem gönül hem beden hem de dil ile yapılan komple bir duâ olduğundan], hudû ve tazarrusuz olmamalıdır. Hudû ve tazarru namazın ruhudur. Hudû ve tazarrusuz namazın yararı olmak şöyle dursun, insana yük bile olur.

Gösteriş olarak yapılan hudû ve tazarru hiçbir işe yaramaz.
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)


[ALİ RIZA]ALINTI
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”
Şimdi ben burada ki anladığımı, okuyucularla paylaşmak isterken benim söylediğim doğru deyip dayatmak istemiyorum. Eleştiri mutlaka olacaktır. Onları da saygı ile karşıladığımı belirtmek isterim.
Allah Kuran da Ayette belirtildiği gibi bir korku ve savaş namazından bahsetmektedir. Kuran bir konuyu işlerken bir hikâye bir masal gibi anlatmamıştır. Daha öncede verdiğim örnekteki gibi dağın içerisindeki madenleri nasıl inceleme ve tahlil yaparak, ayrıştırıp, ayrı ayrı ortaya çıkıyorsa, kurandaki ayetlerin kastettikleri manalarda kuran içerisine serpiştirilmiş vaziyettedir. Onun yorumunu kuranın bütününde aramak lazımdır.
Nisa suresinin yüz ikinci ayetinde, Allah resulüne savaş anında kılınan kısaltılmış bir namazın tatbikatını yaptırıyor. Ve nöbetleşe kılınan namazdan bahsediyor. “ Sen içlerinde olup, onlara namazını kıldırdığında, onlardan bir gurup seninle birlikte namaza dursun. Silahlarını (yanlarına) alsın böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar,” İşte buraya kadar peygamberin önderliğinde bir gurup Müslümanın kılmış oldukları namaz anlatılmıştır. Secde ifadesi de kuranın diğer ayetlerinde söz edilmektedir. Kılınan peygamberin dışındaki Müslümanların namazı bir rekât olmaktadır.

HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP

BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR.

Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok.

İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER
SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun.

Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN
BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor.

Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER.
Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı

Konu müslümanlardan tarafından (15. March 2010 Saat 08:56 AM ) değiştirilmiştir.
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. March 2010, 01:29 AM   #44
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

...
HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP

BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR.
Sözü edilen ayetler şunlardır.
Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna;

Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;.
Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta;

Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.


Lütfen ayetlerin orijinalini de okuyun.Savaş esnasında ikame edilen salattır. Farsça “namaz” olarak geçen değildir.

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok.
SECDE NEDİR? BİRLİKTE BAKALIM.İNŞAALLAH.

Secde sözcüğünün vaz’ı [ilk ortaya çıkışı], “devenin sahibini üstüne çıkarması için boynunu eğmesi” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sahibinin rahat uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamındadır. Daha sonra sözcük, “kralların bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere tebaanın baş eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır.
Bu durumda سجدة [secde], “kişinin bilinçli olarak bir başkasına –kendisinden daha güçlü olduğunu kabul ederek– teslim olması, boyun eğmesi, onun otoritesi dışına çıkmaması” demektir. Kur’ân'da zikredilen, “meleklerin Âdem'e secde etmeleri” de bu anlamdadır. Yani, melekler [tabiat güçleri], –kendilerinden daha güçlü olduğu için– Âdem'e [bilgili kimseye] boyun eğip teslim olmuşlardır.

Secde kelimesinde, “yere kapanmak” anlamı yoktur. Bu eylem, خرور [harûr] sözcüğü ile ifade edilir. Nitekim bazı âyetlerde خرّوا سجّداً [harrû sücceden] şeklinde geçer ki bu, “secde ederek [teslim olarak] yere kapandılar” demektir.

“Teslim olarak yere kapanma” ifadesinin yer aldığı âyetler şunlardır:

Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100)

İşte bunlar, Âdem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrâhîm ve İsrâîl'in soyundan ve hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz peygamberlerden Allah'ın kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Onlar kendilerine Rahman'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek [teslimiyet göstererek] yere kapanırlardı. (Meryem/58)

Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman secde ederek yerlere kapanan ve Rabb'lerine hamd ile tesbîh edenler ve büyüklük taslamayanlar inanırlar. (Secde/15)

De ki: Siz ona [Kur’ân'a] ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine ilim verilenler; o [Kur’ân] onlara okunduğunda onlar, secde ederek [teslimiyet göstererek] çeneleri üstü kapanırlar. Ve, “Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu [Kur’ân] onların huşûunu [alçak gönüllüğünü] artırır. (İsrâ/107-109)

Bir de korkudan yere kapanmak vardır ki, bu secde değildir:Ne zaman ki Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na konuştu. (Mûsâ,) “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de bakayım Sana!” dedi. (Rabbi o'na) dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin.” Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi, Mûsâ da baygın olarak yere kapandı [yığıldı]. Ayılıp kendine gelince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm [tevbe ettim] ve ben inananların ilkiyim” dedi. (A‘râf/143)

Mü’minlerin namazda yere kapanmaları ise, geçmişte, bağlılık ve teslimiyetin dışa vurulması, yere kapanmak sûretiyle olduğundan, onlar da, Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin (A‘râf/55) emrini yerine getirmek için Allah'a teslimiyetlerini bu şekilde göstermişlerdir.

Secde kelimesinin anlamı bu şekilde açığa kavuştuktan sonra Kur’ân'daki “secde” sözcüklerinin doğru anlaşılması da kolaylaşmaktadır.

Meselâ, şu âyetlerdeki secde sözcükleri, “bilinçli olarak bir başkasına –güçlü olması sebebiyle– teslim olmak, boyun eğmek” demektir:

Hani bir zaman Yûsuf babasına, “Babacığım! Şüphesiz ben onbir yıldız, güneş ve ay'ı gördüm; onları bana secde ederken [boyun eğerken] gördüm” demişti. (Yûsuf/4)

Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100)

Kardeşlerinin ve ana-babasının Yûsuf'a secde etmeleri/teslim olmaları, “yaşam düzenlerini o'nun kontrolüne verip o'nun otoritesi dışına çıkmamaları” anlamına gelir. Ve bir zaman onlara, “Şu kente yerleşin ve oradan dilediğiniz şeyleri yiyin ve ‘Hıtta’ [günahlarımızı bağışla] deyin ve secde ederek [teslim olmuş olarak] kapıdan girin. Biz suçlarınızı bağışlayacağız, iyilere arttıracağız” denilmişti. (A‘râf/161)

Buradaki secde, şehrin kapısında yere kapanmak değil, “o şehrin otoritesine teslim olmak”tır. Aynı husus, Bakara/58 ve Nisâ/154'de de konu edilmiştir.

Bilinçli olarak yapılan secdeden başka Kur’ân'da bir de teshirî [ister-istemez yapılan] secde vardır ki bu, “insanın dışındaki varlıkların yaratılışları, kaderleri gereği ister-istemez yaptıkları teslimiyet ve boyun eğme”dir:

Ve yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri ister-istemez de sabah-akşam yalnızca Allah'a secde ederler. (Ra‘d/15)

Göklerde ve yerde olan dâbbehden/canlılardan ne varsa ve melekler Allah'a secde ederler [boyun eğerler, teslimiyet gösterirler] ve onlar büyüklük taslamazlar. (Nahl/49)

Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, tüm kıpırdayan canlılar/hayvanlar ve insanların çoğunun Allah'a secde ettiklerini [boyun eğdiklerini, teslimiyet gösterdiklerini] görmüyor musun? (Hacc/18)

LÜTFEN AYETLERİN ORİJİNAL YAZILIMLARINA DA BAKALIM.


Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER
SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun.
Bu dediğiniz çok doğru. Ne yazık ki Kur’an’ın metnine sadık kalarak anlamak için Kur’an’ a yönelenler ile sizin deyiminizle “DÜŞÜNCELERİNE DESTEK BULMAK İÇİN YÖNELENLER” arasında dağlar kadar fark vardır. Bu farkı görmek için “ARABİYYEN” gelen Kur’an metnine sadık kalarak bakmak gerekir.

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN
BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor.
Kur’an’ın “muhkem” ve “müteşabih” ayetleri vardır. Kur’an’a metne sadık kalınarak gidilirse muhkemler herkese göre aynıdır ve kişiye göre değişmez. Kur’an’a yine metne sadık kalınarak gidilirse “müteşabih” olan ayetlerin tevilinde/önceliklenmesinde farklı önceliklemeler olabilir. Sözkonusu ayetlerde geçen “salat, yusallu,secde” kelimeleri müteşabih değil muhkemdir.



Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
Evet. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah Kur’an’ı anlamak için birtakım şartlar koymuştur. LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ?

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah Resûlune/Nebisine Uymak için neleri vahyetmiş? BURAYA BAKABİLİR MİSİNİZ?

Alemlerin Rabbi olan Allah’ıma hamdolsun Şükrümüzden aciziz. Resulu Nebisi Muhammedi kendimize örnek alanlardan olmasak Allah Resulunun tebliğ ettiği Kur’an’ı anlamak için cehd edenlerden olmazdık.

LÜTFEN BURADAKİ YAZILARA BAKABİLİR MİSİNİZ?

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı
Allah Resulunun tebliğ ettiği KUR’AN’IN METNİNE SADAKAT GÖSTERİLEREK ÇIKILACAK. İnşaAllah.

Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma.
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar. Ey mü’minler! Siz de ona destek olun ona yardım edin/ onun için gerekeni yapın ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız!”

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, Resulu ve Nebisine uymak için bakın neler vahyetmiş?
LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ?

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. March 2010, 08:02 AM   #45
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart

İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep dinlerini bozmak istemişlerdir.Bunu ise BİLEREK VE BİLMEYEREK yapmışlardır.Bilmeyerk yapanlar örflerini dinlerine tercih ednler olarak yapmışlar ve kendilerini atalarının dini üzerinde bulup toplumun etkisinde kalıp TOPLUMUN ZİNDANINDAN çıkamamışlardır.

Bilerek yapanlar ise KURANIN DEYİMİYLE [KAVRAMLAR] ÜZERİNDE yapmışlardır.Bunuda ilk yapanlar israil oğulları RAİNA,UNZURNA gibi kavramlarla dinin bir çok kavramını zamanla kendilerinidesdekler şeklinde yapıp dinlerini bozmuşlar.

Bu iki kısa açıklamadan sonra DOST1 KARDEŞİM VE BU KARDEŞİM SÖYLEMİNİDE GERÇEKTEN CİDDİYETLE SİZE SÖYLÜYORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZE SAYGI GÖSTEREREK size sormak istediğim konu şu,NİSA 103 te geçen salat ve secdeyi,peygamberden günümüze kadar gelen tevatüren kuran tefsire [açıklamaya] çalışan ve arapçaya iyi dercede vakıf olan, hiç kimse varmı sizin gibi analayan[NİSA103 TE GEÇEN salat ve secde kavramını] veya peygamber sahabi,tabii ve daha sonra gelen müslümanlar bu ayeti sizin gibi anlayamadıda ne olur siz mi anladınız kardeş.]

örneğin yakın zamanda kuran çalışması yapan ve ayrıca yaşantılarındada güzel yaşayan,SEYYİD KUTUB,MEVDUDİ, Vb çizgide yaşayanlar ve arapçayı çok iyi dercede kullanabilip vakıf olanlar bile bu ayeti böyle anlayamamış kardeş biraz durun ve düşünün saygılarımla dost1 kardeşe....
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 16. March 2010, 10:21 PM   #46
aşık74
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 297
Tesekkür: 328
166 Mesajina 472 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aşık74 will become famous soon enoughaşık74 will become famous soon enough
Standart

Selamlar dost1 abi...

Abi bu konu hep aklımı kurcalıyordu , iyi oldu açtığınız.
Acaba savaş esnasında yapılan bir eğitim,insanın aklına nasıl girer ? Acaba buradaki salat namaz olabilirmi ?

sevgiler.selamlar.
aşık74 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aşık74 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Apollonius (16. March 2010)
Alt 16. March 2010, 11:39 PM   #47
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep dinlerini bozmak istemişlerdir.Bunu ise BİLEREK VE BİLMEYEREK yapmışlardır.Bilmeyerk yapanlar örflerini dinlerine tercih ednler olarak yapmışlar ve kendilerini atalarının dini üzerinde bulup toplumun etkisinde kalıp TOPLUMUN ZİNDANINDAN çıkamamışlardır.
İnandığı dinin ana kaynağından ayrılanlar dinlerini örflerine tercih edenler hep böyle olmuştur.

Bakara;170: Ve iza kıyle lehümüttebiu ma enzellAllahu kalu bel nettebiu ma elfeyna aleyhi abaena* evelev kâne abaühüm la ya'kılune şey’en ve la yehtedun;
Onlara: “Allah’ın inzal ettiğine tabi olun” denildi zaman onlar: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza/gördüğümüze tabi oluruz”, derler... Ya ataları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış/seçememiş idiyseler?.

A’raf ;70:Kalu eci'tena lina'budAllahe vahdeHu ve nezere ma kâne ya'büdü abaüna* fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn
“Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”

Zümer ;45:Ve iza zükirAllahu vahdehüşmeezzet kulubülleziyne la yu'minune bil ahireti, ve iza zükirelleziyne min duniHi izahüm yestebşirun
“Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bilerek yapanlar ise KURANIN DEYİMİYLE [KAVRAMLAR] ÜZERİNDE yapmışlardır.Bunuda ilk yapanlar israil oğulları RAİNA,UNZURNA gibi kavramlarla dinin bir çok kavramını zamanla kendilerinidesdekler şeklinde yapıp dinlerini bozmuşlar.
İslamda günümüzde yaşananların ana nedeni budur.
Bütün tefsirleri,mezheplerin koyduklarını okuyun çoğunun KUR’AN’dan çok birbirini yalanlayan birbiri ile çelişen çoğu ahad habere dayalı HADİSLERE bağlı olduğu görülür ki,bunlar da "Kab El Ahbar ve Vehb Bin Münebbih" eli ile sokulan İsrail kaynaklı haberlerle Emevi saltanatının para ve makam ile elde ettiği kişilere dayalı haberlerdir.


Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu iki kısa açıklamadan sonra DOST1 KARDEŞİM VE BU KARDEŞİM SÖYLEMİNİDE GERÇEKTEN CİDDİYETLE SİZE SÖYLÜYORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZE SAYGI GÖSTEREREK size sormak istediğim konu şu,NİSA 103 te geçen salat ve secdeyi,peygamberden günümüze kadar gelen tevatüren kuran tefsire [açıklamaya] çalışan ve arapçaya iyi dercede vakıf olan, hiç kimse varmı sizin gibi analayan[NİSA103 TE GEÇEN salat ve secde kavramını] veya peygamber sahabi,tabii ve daha sonra gelen müslümanlar bu ayeti sizin gibi anlayamadıda ne olur siz mi anladınız kardeş.]

örneğin yakın zamanda kuran çalışması yapan ve ayrıca yaşantılarındada güzel yaşayan,SEYYİD KUTUB,MEVDUDİ, Vb çizgide yaşayanlar ve arapçayı çok iyi dercede kullanabilip vakıf olanlar bile bu ayeti böyle anlayamamış kardeş biraz durun ve düşünün saygılarımla dost1 kardeşe....
Kur’an üzerine çalışan tüm alimlerden Allah Razı olsun. Hepsinin de çalışmalarından yararlanıyoruz. Emeklerine saygı duyuyoruz. Ancak ilahımız edinmiyoruz. LA İLAHE İLLA ALLAH diyor ve KUR’AN’IN metnine sadık kalıyoruz.

Zümer;3:“Gözünüzü açıp kendinize gelin! Halis din/arı-duru tertemiz din sadece ve sadece Allah’ındır. O’ndan astları Velîler/Yakınlar kabullenmek suretiyle, “Biz onlara yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.”

Yunus; 18: “Allah’ın astından (yaratılmışlardan) kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefâatçılarımızdır.” De onlara: “Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştuklarından münezzehtir O.”

Kur’an ile ilgili çalışma yapan alimlerin Arapçaya iyi derecede vakıf olmadıklarını değil metne sadakat göstermediklerini tefsirlerinde dirayetten çok rivayeti ön planda tuttuklarını söylüyoruz. Bunu görmek için Kur’an’ı orijinalinden okumak ve meallere bakmak gerekir.

Salat” ve “Secde” ile ilgili yazdıklarımıza verdiğimiz ayetlerden bakınız. Yazılanların “alimlerin yazdıklarıyla” değil Kur’an’da yazılanlar ile çeliştiğini gösteriniz.

Allah rızası için önyargılarınızı yıkınız ve Kur’an’a Allahın belirttiği şartlara uyarak yaklaşınız.

Ahzab; 43: Huvelleziy yusalliy aleyküm ve melaiketüHu li yuhriceküm minez zulümati ilenNur* ve kâne bil mu’miniyne Rahıyma;
O’dur ki, sizi zulumatlardan Nur’a çıkarmak için size salat eder, ve O’nun melekleri de. Mü’minlere Rahıym’dir.

Salat eder” diye yazdığımız yere “namaz kılar” diye yazın bakalım ne göreceksiniz.

Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma;
Muhakkak ki Allah ve O’nun melekleri, O Nebî’ye salat ediyorlar/.destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar.. Ey iman edenler, siz de O’na salat edin ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız.

“Salat ediyorlar” diye yazdığımız yere “namaz kılıyorlar” diye yazın bakalım ne göreceksiniz?

Nur;41: Elem tera ennAllahe yüsebbihu leHu men fiysSemavati vel Ardı vet tayru saffat* küllün kad alime salatehu ve tesbiyhah* vAllahu Aliymun bima yef'alun;
Görmedin mi ki, Semalar’da ve Arz’da kim varsa ve saf saf kuşlar, Allah’ı tesbih eder. Her biri kendi salatını ve kendi tesbihini gerçekten bilmiştir. Allah fiil yaptıklarını Aliym’dir.

salatını” yerine namazını yazın bakalım ne göreceksiniz?

Değerli Kardeşim!
Hüsnü zannınız için teşekkür ederim. Herkes kendinden sorumludur. Kimse kimsenin yükünü yüklenmez.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah:

Zariyat; 56: Ve ma halaktül cinne vel inse illâ liya'budun;
Ben cinn’i ve ins’i sadece beni tanıyıp kulluk/ibadet etsinler diye yarattım!.diyor.

Allah’a kul olmaktan şikayetimiz olmuyor.

A’raf ;70:“Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”
Zümer ;45:“Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”

LA İLAHE İLLA ALLAH diyoruz.

Rabbimiz olan Yüce Allah’ı tanımaya çalışarak “ sadece O’na kul olmak” için

Zümer;11:Kul inniy ümirtü en a'budAllahe muhlisan lehüd diyn;
De ki: “Muhakkak ki ben, diyni O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk yapmakla emrolundum”.

Zümer;12: Ve ümirtü lien ekûne evvelel müslimiyn;
“Ve müslimlerin evveli olmakla da emrolundum”.

Zümer;13: Kul inniy ehafü in asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;
De ki: “Eğer Rabbime ısyan edersem, muhakkak ki ben aziym bir günün azabından korkarım”.

Zümer;14:Kulillahe a'büdü muhlisan lehu diyniy;
De ki: “Diynimi/yaşamımı, O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk ederim!”.

Zümer;15:Fa'budu ma şi'tüm min duniHİ, kul innel hasiriynelleziyne hasiru enfüsehüm ve ehliyhim yevmel kıyameti, ela zâlike hüvel husranulmübiyn;
siz de O’ndan başka dilediğinize kulluk/ibadet edin. De ki: “Muhakkak ki husrana uğrayanlar o kimselerdir ki, kıyamet günü nefslerini ve ehillerini husrana uğratmışlardır. Dikkat edin!. İşte o apaçık bir husranın ta kendisidir”.

Zümer;16: Lehüm min fevkıhim zulelün minennari ve min tahtihim zulel* zâlike yuhavvifullahu bihi ıbadeHu, ya ıbadi fettekun;
Onların, fevklerinden de Nar’dan gölgelikler vardır, altlarından da gölgelikler vardır. İşte bu, Allah onunla kullarını korkutuyor. Ey kullarım, benden ittika edin!.

Zümer;17:Velleziynectenebüt tağute en ya'buduha ve enabu ilellahi lehümül büşra* febeşşir ıbad (iy);
Tağuttan, ona kulluk yapmaktan kaçınıp Allah’a yönelenler var ya, onlar için Büşra/müjde vardır.Kullarımı müjdele!.

Zümer;18: Elleziyne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullahu ve ülaike hüm ulül elbab;
Onlar ki, kavl’i işitirler de onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar kendilerini Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir ve işte onlar saf akıl sahiplerinin ta kendileridirler.

emrine uyarak Sözlerin en güzeli olan Vahyine KUR’AN’A uyarak yaşamımızı düzenlemeye çalışıyoruz.

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ım beni bu şikayetin muhataplarından eylemesin.

Furkan;30: Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazu hazel Kur’âne mehcura;
Rasûl dedi ki: “Ya Rabb! Muhakkak ki benim kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş edindi”.
Değerli Kardeşim!
Arapçayı bilenlerce meallendirilen Hacc Suresinin 15. Ayetinin meallerine bakar mısınız?

Men kâne yezunnü en len yensûrehullahu fiyd dünya vel ahireti felyemdüd bi sebebin iles Semai sümmelyakta' felyenzur hel yüzhibenne keydühu ma yağıyz

Diyanet Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?

Elmalılı Orj. Her kim, ona Allah Dünyada ve Âhırette aslâ yardım etmez zannediyorsa hemen Semâya bir ip uzatsın sonra nefesini kessin de baksın keydi gayzını giderecek mi?

Ö.N. Bilmen Her kim O'na (peygambere) Allah'ın ne dünyada ve ne de ahirette yardım etmeyeceğini zannediyor ise semaya bir ip uzatsın, sonra onunla intihar etsin, artık baksın ki, kendisinin bu hilesi onun nefret ettiği şeyi giderecek mi?

C. Yıldırım Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi ?

A.F. Yavuz Kim ki, Allah, Peygambere dünyada ve ahirette asla yardım etmez zannediyorsa, hemen yukarıya (evinin tavanına) bir ip uzatsın, sonra intihar etsin (boğulsun) de baksın, yaptığı bu iş, kendini öfkelendirmekte olan Allah’ın (Peygamberine) yardımını giderecek mi? (Çatlasa, patlasa, yine de Allah, Peygamberine, hem dünyada hem ahirette zafer verecektir.)

H.B. Çantay Kim dünyâda da, âhiretde de ona (o peygambere) Allahın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa (evinin) tavan (ın) a bir ip uzatsın, sonra kendini (yerden) kes (ip boğ) sun da bir baksın, (bu) hıylesi onun öfkelenmekde olduğu şey'i behemehal giderecek mi?!

M. Esed Kim ki Allah'ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceğini düşünüyorsa, göğe başka bir yolla ulaşmayı denesin de yol katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı?

A. Bulaç Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Y.N. Öztürk Kim Allah'ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?

Diyanet Vakfı Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?
Elmalılı S1 Her kim, Allah'ın ona dünyada ve ahirette asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini boğup) nefesini kessin de bir baksın, (baş vurduğu) hilesi öfkesini giderecek mi?

Elmalılı S2 Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini intihar edip) boğsun da baksın bu hilesi kendisini öfkelendiren şeyi giderecek mi?

TefhimulKuran Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

F. Kuran Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişimi umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?

A. Gölpınarlı Allah, peygambere dünyâda da, âhirette de yardım etmeyecek sanan bilsin ki yardım edecektir, isterse tavana bir ip takıp assın kendini de ölsün ve baksın da görsün, bu yaptığı düzen, kızdığı şeyi ortadan kaldırır mı?

S. Ateş Kim Allâh'ın, dünyâda ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa öfkesini gidermek için göğe bir sebep(ip)le uzansın, sonra (ayaklarını yerden) kessin de baksın, bu çaresi, öfkelendiği şeyi giderebilecek mi?

S. Yıldırım Kim Allah’ın, Resulünü dünyada ve âhirette desteklemeyeceğini zannederse, haydi öfkesinden bir ip alıp tavandan uzatsın, boğazından geçirsin. Sonra nefesini kessin de bir baksın, bulduğu bu tedbiri, bu çırpınışları öfke duyduğu şeyi, Allah’ın Resulüne yardımını engelleyecek mi?
A. Uğur Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?

G. Onan Kim, Tanrı'nın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Ş. Piriş Kim, Allah’ın dünyada ve ahirette ona yardım edemeyeceğini zannediyorsa, göğe bir ip uzatsın ve sonra kesiversin. Baksın, kurduğu düzen onun öfkesini giderebilecek mi?

Ebü'l-Leys Semerkandi(Tefsirü'l-Kur'an)
«Kim dünyada da, âhirette de ona Allah'ın yardım etmeyeceğini sanıyorsa, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp kessin de bir düşünsün bakalım. Bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?»
Mahmut Toptaş(Şifa Tefsiri)
Kim ona (Allah'ın kuluna) dünyada ve ahirette yardım etmeye¬ceğini zann ediyorsa, hemen gökyüzüne bir sebeb uzatsın, sonra kes¬sin. Baksın kurduğu tuzak kinini giderecekmi.

Abdulvahid Metin(Mufassal Tefsir)
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?

Fahrettin Razi
Kim dünyada da, âhirette de ona Allah'ın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir ip uzatsın, sonra kendini yerden kesip boğsun ve baksın (intihar etsin). Bu hilesi onun öfkelenmekte olduğu şeyi, giderecek mi?

Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmet el-Vahidi(El Veciz Fi Tefsir’il kitab’il Aziz
“Allah’ın ona yardım etmeyeceğini zannedenler” “Öfkesini gidermek için göğe bir sebeble uzansın” “Sonra da kessin” “Baksın, bu çaresi öfkelendiği şeyi giderebilecek mi?”

Vehbe Zuhayli(Tefsirul Minur)
Kim dünyada da ahirette de pey¬gambere Allah'ın asla yardım etmeye¬ceğini sanıyorsa yukarıya bağladığı ipe kendini asıp sonra ipi kessin (kendini boğsun). Bir düşünün bakalım, bu hile¬si kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

Ali Küçük Besairul Kur’an
“Allah'ın peygambere dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?”

Muhammed Ali Es Sabuni(Savfetüt Tefasir)

Her kim, Allah'ın, dünya ve âhirette Rasûlüne asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise artık o kim¬se tavana bir ip atsın; sonra da kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi, öfkesi duyduğu şeyi gerçekten engelleyecek mi?

İmam Kurtubi(El Camiu li Ahkâmi’l Kur’an)
Allah'ın ona dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse tavana bir ip bağlasın, sonra kessin. Sonra başvurduğu bu yol öfkelendiği şeyi giderir mi bir baksın?

Muhammed Gazali
"Her kim, Allah'ın dünya ve âhirette Resûlü'ne asla yardım etmeyeceğini zan¬nediyorsa, artık o kimse tavana bir ip atsın; sonra da ayağını yerden kessin. Şimdi bu kimse baksın. Acaba hilesi, öfke duyduğu şeyi gerçekten engelleye¬cek mi?"

Furkan TefsiriProf. Dr. Muhammed Mahmud Hicazı

Allah’ın peygamber'e dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sa¬nan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendisini asıp, boğsun; düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

İbni Kesir
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın ona yardım etmeyeceğini sanıyorsa; yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra kessin de bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

Muhammed İzzet Derveze
Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, ğöğe bir sebep uzatzın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?

Bedrettin Çetiner
Kim dünyada ve âhir ette Allah'ın ona (Hz. Muhammed'e) yardım etmiyeceğini sanıyorsa yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra da kessin ve bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

Celal Yıldırım
Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yar¬dım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi?

Bayraktar Bayraklı
Her kim Allah 'in, peygamberine dünya ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe ulaşacak bir çare arasın, sonra eğer mümkünse o yardımı kessin. Baksın bu hilesi, kızdığı yardımı engelleyecek mi?

Seyyid kutup
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?

Ali arslan
Kim Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve Ahiret'te yardım etmeyeceğini sanıyorsa, hiç durmaksızın göğe (tavana) bir sebeb (ip) uzatsın. Sonra ipi kessin ve baksın. Bakalım kur¬duğu tuzak onun öfkesini giderebilecek mi?

Merak edenler için çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum

Saffat; 180:Subhane Rabbike Rabbil ızzeti amma yasifun

Bu ayette iki kere “Rab” kelimesinin geçtiğini görüyorsunuz. Şimdi elinizde bulunan bütün meallere bakar mısınız?

Metne sadakat gösterilip gösterilmediğine başka bir örnek:

Nebe;33: Ve keva'ıbe etraba

Diyanet (31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Elmalılı Orj. Ve turunç sîneli yaşıtlar var

Ö.N. Bilmen Ve nar memeli, hep bir yaşta (cariyeler vardır).
C. Yıldırım (31-32-33-34) (Allah'tan derin bir saygı ile) korkup (fenalıklardan) sakınanlara kurtuluş, başarıya erişme, bahçeler, bağlar, göğüsleri yeni kabarmış yaşıtlar; dolu dolu kadehler vardır.
A.F. Yavuz Aynı yaşta tomurcuk sîneliler,
H.B. Çantay memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar,
M. Esed müthiş uyumlu harika eşler,
A. Bulaç Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Y.N. Öztürk Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,
Diyanet Vakfı (31-34) Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.
Elmalılı S1 Turunç göğüslü yaşıt (kızlar) var.
Elmalılı S2 Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.
TefhimulKuran Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
F. Kuran Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar ve
A. Gölpınarlı Ve memeleri yeni sertleşmiş yaşıt kızlar.
S. Ateş Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
S. Yıldırım (32-34) Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var.
A. Uğur Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,
G. Onan Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Ş. Piriş Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar..

Bu ayette olmayanların meallerde nasıl yerleştirildiklerini gördünüz mü?

Metne sadakat olsa ayetin meali “yaşıt/hepsi bir seviye tomurcuklar” olur.

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Apollonius (17. March 2010), Barış (12. April 2010), kamer (18. March 2010)
Alt 17. March 2010, 01:40 AM   #48
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Aleykum selam! Değerli Aşık 74 Kardeşim!

Alıntı:
aşık74 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamlar dost1 abi...

Abi bu konu hep aklımı kurcalıyordu , iyi oldu açtığınız.
Acaba savaş esnasında yapılan bir eğitim,insanın aklına nasıl girer ? Acaba buradaki salat namaz olabilirmi ?

sevgiler.selamlar.


Ayetlerde sözkonusu edilen savaşın/çarpışmanın yapıldığı an değil, savaşın/çarpışmanın olma olasılığı içindeki bir süreçde gerçekleştirilen sefer ile ilgili bir durumdur.

Sefere çıkan cemaatın başında Allahın Resulu vardır. Sefere çıkan cemaatin yolunun geçtiği yerlerde saldırma olasılığı yüksek kafirler bulunmaktadır.

Cemaat, sözlükte, “insan topluluğu, bir araya gelen insan grubu” demektir. Geniş anlamıyla cemaat, “bir fikir ve inanç etrafında toplanan insan topluluğu”dur.

Fıkıh terimi olarak cemaat, “salâtı bir önder ile birlikte ikâme eden mü’minler topluluğu”dur.

En geniş anlamıyla da, İslâm ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde “cemaat”tirler. Bu cemaatin ana özelliği, aynı dine, aynı inanca sahip olmalarıdır. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün müslümanlar İslâm cemaatinin mensubudurlar.

Cemaat, tesadüfen veya şartların bir araya getirdiği insanlar değildir. Cemaatin üyeleri de yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiklerinden habersiz ve şuursuz kimseler değildir. Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir, kuru kalabalık değildir. Kuru kalabalık, şartların bir araya getirdiği kitle olup yolu ve hedefi belli değildir. Belki bir çıkarın, belki etkili bir rüzgârın, belki gözü açık bir propagandacının bir araya topladığı bir sürüdür. Sürüyü, akıllı ve gözü açık çobanlar istediği gibi sürükleyip götürürler.

Bir topluluğun cemaat olabilmesi için, belli bir fikir etrafında, belli bir hedefe ulaşmak üzere bir araya gelmesi, muayyen ilkelere bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş yetkin bir önderin bulunması gerekir.

İnsan, yaratılışı gereği toplum halinde yaşamak zorundadır. İslâm, müslümanları bilinçli bir toplum olarak yetiştirmeyi ve yaşatmayı irade ediyor. Bu arada, yaşama bilincini, fedakârlığı, başkalarını önemsemeyi, hakk ve hukuka uymayı, yardımlaşmayı, acıları paylaşmayı, nimet ve külfetleri bölüşmeyi yerleştirip geliştiriyor. Dinimiz bu ideallerin en güzel şekilde yerine getirilmesini, bunların bir ibadet bilinciyle yapılmasını istiyor.

Bir cemaat dini olan İslâm'ın ilke ve prensipleri, en güzel ve mükemmel şekilde cemaat ile uygulanır. Dinimiz, müslümanların bilinçli bir cemaat olmalarını emretmiştir. Peygamberimiz, bu örnek cemaati bizzat teşkil ederek göstermiştir. Cemaat, bireyler için koruyucu bir zırh ve sağlam bir kale mesabesindedir. Cemaat olan kimseler birbirlerini daha iyi tanır, sever-sayar, birbirlerine destek ve yardımcı olurlar. Böylece birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar; tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısını paylaşırlar.

Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor:

Kuşkusuz Allah, Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşan kimseleri sever. (Saff/4)
Bakınız Rasûlullah Efendimiz nasıl açıklıyor:

Ebû Mûsâ el-Eş‘arî haber verdi: Rasûlullah bir hutbesinde, “Mü’minin mü’mine bağlılığı, taşları birbirine kenetleyen duvar gibidir” buyurmuş, sonra iki elinin parmaklarını birbirine geçirmiştir. Peygamber mescidde otururdu, bu sırada kendisine bir kimse gelip birşey ister yahut bir hacet dileğinde bulunan olur ise yüzünü bizlerden yana döndürür ve şöyle derdi:
-- Bana delâlet edin, size bunun ücreti/sevabı verilir. Bununla beraber Allah, Peygamberi'nin isteği üzerine dilediği şeyi muhakkak yerine getirir.
Müslümanlar, Kur’ân anlayışı üzerinde cemaatleşirler. Onların arasında kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.
Kur’ân, Müslümanları, Kur’ân etrafında bir araya gelmeye davet ediyor.
Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın/tefrikaya düşmeyin. (Âl-i İmrân/103)
Allah'ın, Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın/tefrikaya düşmeyin sözüne ittibâen, “Cemaat rahmettir, tefrika azaptır” diyen Rasûlullah'a, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” rivâyetini isnad edip Müslümanlığı dejenere edenlere Allah müstehaklarını versin!

Allahın Resulu inananlarını sürekli olarak salat ile cemaatleştirmiştir. Salatlarına da toplu halde Allah’a yakarış/namaz ile başlatmıştır. Yapılacak her şey sadece Allah için yapılacaktır ve bunun için de Allah’a yakarılacaktır.

Değerli Kardeşim!
Sözü edilen ayetler şunlardır.

Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna;

Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;.

Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta;

Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.”



Ayetlerde geçen kelime “salat” ve “ekimus salat”dır

الصّلوة [salât] sözcüğünün yapı olarak, ص ل ى [saly] ve ص ل و [salv] köklerinden türemiş olması mümkün görünmektedir. Dilbilgisi kurallarına göre her iki kökten de türemiş olabilir. Zira hem ص ل ى [saly] hem de ص ل و [salv] sözcükleri, son harflerinin “harf-i illet” olması sebebiyle “nâkıs”tırlar ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde ortaya bazı karışıklıklar çıkabilmektedir. Nitekim ص ل و [salv] kökünden olan kalıpların bir çoğunun çekimlerinde و [vav] harfi, “galb” [değişim] neticesi ى ]ya]ya dönüşmekte ve bu şekilde türeyen sözcükler, ilk bakışta ص ل ى [saly] kökünden türemiş gibi görünmektedir.

Bu gibi durumlarda Kur’ân'ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Bu sebeple biz de tahlilimize, الصّلوة [salât] sözcüğünün türemiş olabileceği ص ل ى [saly] veص ل و [salv] köklerinin anlamları ile başladık.

صلى [saly, sıla]; “pişirmek, yakmak, ateşe atmak-ateşe girmek, yaslamak” anlamına gelir. Sözcük bu manada Hâkka sûresi'nde geçmektedir:

Sonra cahîme [cehennem] sallayın onu [صلّوه/sallûhû]. (Hâkka/31)
Bundan başka, sözcük Kur’ân'da birçok kez, bu kökten türemiş olan إصلوها [islavhâ], يصلى [yeslâ], وسيصلون [veseyeslavne], ساصليه [seüslîhi], لايصلاها [lâ yeslâhâ] gibi farklı kalıplar hâlinde yine aynı anlamda yer almıştır. Meselâ, صلى [s-l-y] kökünden türemiş olan المصلّين [musallîn] sözcüğü, “destek veren, yardım eden” anlamında değil, “hayvanının sırtına, uyluğuna yaslanan” anlamında kullanılmaktadır.

صلى[saly] sözcüğü, Türkçe'deki “sallamak” ve “yaslamak” sözcüklerinin de kaynağıdır.

Ancak, konumuz olan salât sözcüğünün kökünün saly olduğu varsayılırsa, Kur’ân'da geçen tüm الصّلوة [salât] sözcüklerinin ve türevlerinin “ateşe atmak, yaslamak” anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, meselâ Kevser sûresi'ndeki صلّ [salli] emrinden, “onu ateşe at” veya Ahzâb/56'daki صلّواعليه [sallû aleyhi] ifadesinden, “o'nu [Muhammed'i] ateşe sallayın/atın” anlamı çıkarmak gerekecektir. Sonuç olarak, “yardım, destek, çaba, gayret” anlamlarına gelen الصّلوة [salât] sözcüğüyle, “ateşe atmak, ateşe yaslamak, pişirmek, yakmak” anlamındaki صلى [saly] sözcüğü arasında herhangi bir mana ilişkisi kurma imkânı yoktur.

ص ل و[salv]: İsim olarak “uyluk, sırt” demek olan sözcük şöyle açıklanır: صلو [salv], “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası” anlamına gelir.
Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; “uyluklamak, sırtlamak” anlamına gelir ki, uyluğun [bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün] yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan “uyluklamak” da, bir yükü sırta almak demek olan “sırtlamak” da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder.

Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv'dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve ğazve'nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ'nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklindeو [vav] ile yazılır.

Diğer taraftan, صلو [s-l-v] kökünden türemiş olan صلّى [sallâ] (mastarı salât) sözcüğünün anlamı, Kıyâmet/31-32'de, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde net olarak açıklanmıştır:
فلا صدّق ولا صلّى ولاكن كذّب و تولّى [felâ saddaqa velâ sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ=O, ne tasdik etti ne de çaba harcadı/destekledi. Ama yalanladı ve geri durdu].

Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Şöyle ki: صدّق [saddaqa]nın karşıtı olarak كذّب [kezzebe], yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, صلّى [sallâ] fiilinin karşıtı olarak da تولّى [tevellâ] fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellâ sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek” demek olduğuna göre, تولّى [tevellâ]nın karşıtı olan صلّى [sallâ] da; “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak” anlamına gelmektedir.

Anlamı Kur’ân'da bu kadar açık olarak belirtilmesine rağmen salât sözcüğü, ünlü bilgin Râgıb el-İsfehânî'nin Müfredât adlı eserinde, “Lügat ehlinin çoğu, salât; ‘dua, tebrik ve temcit’tir demiştir” ifadesiyle âdeta geçiştirilmiştir.

Sonuç olarak الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır:

• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.


Kur’ân'daki, “salât'ın ikâmesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.

Görüldüğü gibi ifade إقام[iqâm] ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام[iqâm] sözcüğünü tahlil edeceğiz.

ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام[iqâm] sözcüğü, “oturmak” fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; “ayağa kaldırmak, dikmek, ayakta tutmak” olarak belirtilmiştir.

Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; “zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması” demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın iqâmesi”;

• Zihnî yönü ile, eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Mâlî yönü ile, iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.

Zihnî yönüyle salâtın amacı; ikna etmek sûretiyle insanı aydınlatmak, rüşde erdirmek ve Allah ile kul arasındaki ilişkiyi canlı tutmaktır:

Rüşd sözcüğü, “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir. Nitekim Rabbimiz, Kur’ân'ın insanları, “rüşd”e (Cinn/2) ve “en doğru ve en sağlam şeye” (İsrâ/9) kılavuzladığını ifade etmek sûretiyle rüşd'ün, “en doğru ve en sağlam şey” olduğunu bildirmiştir. Buna göre rüşd sözcüğünün Kur’ân açısından manasını; “İslâm'ın öngördüğü olgunluğa ulaşmak ve yaşamak” diye tarif etmek mümkündür. Ancak, insanın rüşde kılavuzlanması Kur’ân'da, “beyin yıkama veya büyüleme” şeklinde değil, “aklı kullandırmak sûretiyle bilinçlendirme”, yani “ikna etme” şeklinde gerçekleştirilmektedir. O hâlde, Kur’ân tebyini ile yapılan salâtın [zihnî desteğin] amacı da, insanları ikna ederek rüşde erdirmekten başka birşey değildir. Bu hususu Rabbimiz, Kendisinin ve meleklerinin ettiği salâtın [sağladığı desteğin] amacının, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olduğunu bildirerek teyit etmiştir:

O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. (Ahzâb/43)

Oluşturulmuş eğitim-öğretim kurumlarında, insanlar reşit olurlarken, bir taraftan da kendileri ile Allah arasındaki ilişkileri sorgularlar ve böylece de, toplumun özlemini duyduğu “ideal insan” oluşur.

Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. (Tâ-Hâ/14)

Zikrullâh [Allah'ın anılması], “Allah'ın bizler üzerindeki haklarını, bize sunduğu nimetleri düşünmek, kul olarak O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizin kontrolünü yapmak ve verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemektir. Daima bu bilinç içerisinde olmak”tır.

En zor koşullarda bile salatın ihmal edilmemesi gerekir.

Meryem; 59–61: Sonra onların ardından half /kötü bir nesil geldi ki, salatı / sosyal desteği kaybettiler. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tövbe eden ve iman eden ve salihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte bunlar (tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler) cennete; Rahman’ın kullarına görmedikleri hâlde vadettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.

Bakara;238-239:Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın (işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin). Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken işe koyulun. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.

Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Apollonius (17. March 2010), aşık74 (17. March 2010), mert25 (17. May 2015)
Alt 17. March 2010, 08:02 PM   #49
aşık74
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 297
Tesekkür: 328
166 Mesajina 472 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aşık74 will become famous soon enoughaşık74 will become famous soon enough
Standart

Abi teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Peki şimdi bu durumda salat kelimesinin geçdiği hiç bir yer namaz anlamına gelmiyormu ? Bu durumda kuran da namaz'ın olmadığı,salat ın olduğunu mu anlamalıyım ?

selamlar...
aşık74 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aşık74 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Apollonius (17. March 2010)
Alt 17. March 2010, 10:21 PM   #50
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Aleykum Selam Aşık 74 Kardeşim!

Alıntı:
aşık74 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Abi teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Peki şimdi bu durumda salat kelimesinin geçdiği hiç bir yer namaz anlamına gelmiyormu ? Bu durumda kuran da namaz'ın olmadığı,salat ın olduğunu mu anlamalıyım ?

selamlar...
Kur’an’da salat kelimesinin geçtiği hiçbir yer namaz anlamına gelmiyor.

Kur’an’da namaz vardır. Allah’ın Resulu “Salatları” namaz ile başlatmıştır.

“Namaz” sözcüğü Hindçe'den Farsça'ya, Farsça'dan da Selçuklular döneminde Türkçe'ye geçmiştir. Farsça'daki ilk anlamı, “ateş önünde saygıyla eğilmek” demektir. Sanskritçe, “saygı sunmak” anlamına gelen namaste kelimesinin Farsça'ya geçmiş şekli olması muhtemeldir. Bu kelime de, “selam vermek” anlamına gelen nam kelimesinden türemiş olmalıdır. Hem nam [selam] ve hem de namaste [saygı sunmak] günümüz Hind kültüründe de görülebileceği üzere “eğilerek” yapılan bir fiildir.

Namaz” sözcüğünün Farsça'daki bu “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı, Arapça ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala/sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir.

Bunu da Rabbimiz şu âyetiyle emretmiştir.

A’raf;55: Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn;
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez.

Âyetin orjinalindeki تضرّعاً[tezarru‘an] ifadesi, ض ر ع[d-r-a] kökünden türemiş “tefe‘ul” babından bir sözcüktür. Kök sözcüğün anlamı “zillet ve tevazu göstermek”tir. Tazarru‘an sözcüğü, kalıp ve cümledeki “hal” ögeliği itibariyle “zillet üstüne zillet, zillet üstüne zillet” [alçala, alçala, alçala alçala] demektir.

Âyetin orjinalinde yine و[vav] bağlacıyla cümlede ikinci “hal” konumunda bulunan hufyeten sözcüğü, h-f-v kökünden türemedir ve ezdâd'dandır. Yani, iki zıt anlamı da içeren bir sözcük olup “açıkça göstererek, parıl parıl parlatarak” ve “gizleyerek” demektir.

Bu durumda âyetten her iki mana da anlaşılmalı ve her iki hal ile de bu görev yapılmalıdır.

Dua, “da’vet” ve “da’va” sözcükleri gibi mastar olup “çağırmak, seslenmek” demektir.

İslâmî terim olarak “dua” ise, “yaratıklardan alâkayı keserek Allah'a yönelip O'ndan hayır istemek [hayır istemek için O'na yakarmak]” demektir.

Dinlerdeki duaların; içerik ve biçimleri değişik olsa da, asıl olan dua yalvarıp yakarmaktır. Çünkü insan, kendisinden daha üstün olan bir varlıkla irtibat kurma ihtiyacı duyar. Bu sebeple, dua ederek varlığını kabul ettiği o Yüce Güç karşısında duyduğu saygı ve ümit hislerini açıklar, böylece bu ihtiyacını en üst seviyede karşılayarak gönlü huzura kavuşur. Dolayısıyla dua, Allah ile O'na inanan ve hâlini arz edip O'ndan niyazda bulunan kul arasındaki yakın ilişkinin nişanesi olan bir konuşmadır. Zaten bu sebeple duaya “münâcât” [Allah ile gizliden ve ruhsal konuşma] adı da verilmiştir.

Dua, insan kişiliğindeki zaafların yol açabileceği kaymaları önlemek için olsa gerektir ki, ilâhî dinlerde, insanda yaratılıştan var olan dinî yöneliş duygusunun mümkün olduğu kadar canlı ve etkili bir hâlde bulunmasını sağlayacak bazı davranışlar görev hâline getirilmiştir. Bu davranışlar, yapılması zorunlu kılınan ibadetlerdir ve özellikle de ibadetlerin özü olan duadır. Dua ile insanın bilhassa refahta ve rahat ortamda iken Allah'ı hatırlaması öngörülmüş, böylece bencil isteklerine kapılmasının engellenmesi hedeflenmiştir.

İbadet ve dua sayesinde Allah'a yönelme güdüsünü canlı tutan insan, Allah'a boyun eğmekten [kulluktan] hiç çıkmayacağı gibi, bu şekilde gösterdiği küçülme ve saygı da Allah'ın rahmet ve bereketinin hep onun üzerinde kalmasını sağlayacaktır. Böylece ilk bakışta insanın Allah'a doğru bir yönelişi olarak görünen dua, Allah'ın rahmet ve şefkatini celbetmek sûretiyle Allah ile kul arasında karşılıklı bir ilişkinin başlangıcı hâline dönüşecek, bir başka boyut kazanacaktır.

Bu sebeple dua, kulluğun en ileri mertebesi ve ibadetlerin özü ve en önemlisidir. Rabbimiz kulun ancak duası ile değer kazanacağını bildirerek duanın önemini şöyle vurgulamıştır:
De ki: “Duanız olmasa Rabbim size kıymet verir mi ki de siz kesinkes yalanladınız? Artık size o kaçınılmaz olacaktır.” (Furkân/77)

Allah ile kul arasındaki böyle bir ilişkide bir vasıtanın olamayacağı ortadayken, aracısız yapılacak duaların Allah tarafından kabul edilip edilmeyeceği hakkında Peygamberimize soru sorulmuş olmalı ki, Rabbimiz bu sorulara, dua edenlere çok yakın olduğunu ve onların dualarına karşılık vereceğini bildiren âyetlerle cevap vermiştir:

Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi. (Mü’min/60)

Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman, biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve bana inansınlar. (Bakara/186)

Yüce Allah, kuluna cevap vermek için ondan sadece Kendisine başvurmasını istemektedir. İnsanın Allah'a başvurması için pek çok sebebi olabilir. Bu sebepler hayranlık, hamd, şükür olabileceği gibi, herhangi bir şeye ihtiyaç, korkulandan kurtulma ve yapılan hataların bağışlanması isteği de olabilir.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Apollonius (17. March 2010), aşık74 (18. March 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
namaz, rekatları


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:42 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam