hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Melekler'e İman

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 20. November 2012, 06:37 AM   #191
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Alıntı:
Ama, yanılabileceğini de kabul ediyorsan, yada anlayamadığın yerler olacağını da kabul ediyorsan seninde bizlerden bu açıdan farkın yok.

Benim tek kaynağım, değişmez, doğru, korunan kaynak olarak kurandır
Sevgili kaya,

Melekleri varlık kabul etmen gibi ayrıldığımız hususlar sizi adaletli olmaktan, iyilik yapmaktan, yakınlara bakmaktan ayırmıyor ise sorun yok. İstersen kaşar peynirine tap. Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum.

Eğer dini bu şekilde iyi anlıyor isen Kuran müşriklerin anladığı biçimde inzal etmiştir.

Müşriklerin değer yargıları üzerinden mesajlar vermiştir.

Örneğin,

Doğrudan şefaat yok dememiş,

Şefaat benim iznime bağlı,

[COLOR="rgb(139, 0, 0)"](O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.

Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.

Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.
[/color]
gibi geçiş ayetleri ile müşrik zihnini yoğurmuş ve sonunda

Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.

Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.

Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.


gibi ayetler ile silme ve süpürme yapmıştır.

O müşrikler ki melekleri varlık kabul edip dişi isimlendirme yapmakta idiler. Bu nedenle onların ön kabulleri üzerinden ayetler inzal edilmiş.

Bu kişinin şefaat etmesi, varlık olarak melek kabulü gibi müşrik inanışlarını kuran yoğurmuş ve bu inanç üzerinden mesaj vermiştir.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 07:43 AM   #192
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Sevgili pramid,

Önceki yazında ne denli hatalı pozisyonlara düşen tavırlar sergileyerek yazdığına ilişkin görüşlerime hiç değinmeyen, başka bir yazı yazmışsın. Bu yazında da, yine benzer hatalar yer almakta ise de bunları göstermeden önce, konunun önemine dayanarak bir kere daha kısaca size hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Burada yazışan taraflar, eğer müslümanlarsa; herkes kurandan görüşünü ortaya koyar ve okuyucularda bunu kendi akıllarıyla değerlendirip, kabul ve red hususunda kendi iradelerini kullanırlar.

Yazarlara düşen, görüşlerini aktarıp, kenara çekilmektir. Aksi halde, kişiyi etkilemek için, onun aklını kullanmasını engelleyecek küçük de olsa empozelerde bulunmak, kendine ve kişiye zararlı sonuçlar doğurur. Hatalı iseniz, diğer kimseyide akıl etmeden onu kabule yönlendirdiğiniz ve kabulunü sağladığınızda onunda hata yapmasına sebep olursunuz.

Bu nedenlerle;

1- Yazışmadaki karşı taraf için; "medeniyetsiz, arabi kafalı, dinden dönenler" şeklinde ithamlarda bulunma gibi yanlış huyları acilen terketmeniz,

2- Eğer doğruysanız, ortaya koyduğunuzla yetinip, bunu kabul için başkaca ek çabalara girmemek zorunda olduğunuzu bilmeniz,

3- Peygamberin tebliğ ve açıklama pratiğini kurandan anlamaya çalışarak, tebliğ edip, uyarıp, başkaca bir şey yapmamamız gerektiğini anlayabilmeyi,

becermeniz gerekiyor.

Bu yazılarımı, sizin yatıklarınızın açıklaması olarak söylediğimi iyi kavramanızı ve bundan böyle bu bilinçte yazılarınızı beklediğimi belirtmek isterim.

selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 08:01 AM   #193
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
MELEK NEDİR


Melek, malik, mülk, melik, melekut, malikane, mülkiyet vb kavramlar hep aynı kökten türeyen ve benzer şeyleri vurgulayan ifadeler...

MLK sözcüğünün benim Kuran'dan izlediğim anlamı "yet(mek)" yükleminden türeyen, yetki, yetke, yetişmek, yetişen gibi ifadeler...

Klasik anlamda meleğin bir insan, cin gibi bir varlık olarak düşünülmesinin temelinde
* ikişer, üçer, dörder kanatlı(cenah)olmalarından bahseden ayet.
İsra-24 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat(cehah) ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

* "O'nun arşını sekiz yüklenmiştir" anlatımında "meleklerin" montajlanmış olması

* Adem olayında konuşmaları, itiraz etmeleri, akıl yürütmeleri vb ifadeler

Özellikle Adem olayında meleklerin konuşması, itirazı, akıl yürütmesi, secde etmeleri tipik eylemler olarak görülmüştür ve meleklerin insan gibi başka bir tür varlık olmaları sonucunu doğurmuştur.

Oysa dağlara ve taşlara emanet teklif edildiğinde onlarda ölçmüş, tartmış, itiraz etmiş, yükü almamış fakat secdelerine devam ederek koşulsuz kendilerine bildirileni yapmaya devam etmişlerdi ve ediyorlarda...

Yer ve gökte insan gibi bir tür varlık mı?
Kuran'da karıncadan göklere kadar konuşmayan bir şey var mı?

Yani Adem olayında kafalara kazınmış olan klasik cematin ortasındaki ademe secde sahnesi melek anlayışının önündeki en büyük tabudur.

Melek "OL emri yerine gelirken kullanılan her türlü materyal, malzeme, emir, olgudur"
Yani Allah'ın "OL" emri ile olan herşeyin temelinde "MLK" vardır.
Kaba bir tabirle yaratıcının yaratma vasfının işleme/işlenme olgusu MLK'tir...

Bu anlamda, Ademe edilen secde üzerinde dikkatle bir kere daha düşünmek gerekiyor ki melek kavramı açılabilsin...
Kur’an melek diye güç sahibi olmayı kastediyor. Allah’ın melekleri, Allah’ın güçleri demektir. Rüzgar, fırtına, gök gürültüsü, yağmur gibi tabiatta varolan kuvvetler… Tabiatta varolan bir takım işlevsel fonksiyonlar… Hatta insanın bir takım ruhi ve psikolojik durumları… “

Gök gürültüsü (ra’d) meleklerden bir melektir.

Dolayısıyla Kur’an’da bu kökten gelen kavramları tasnif edersek: Mülk güç, melik güç sahibi (özne), meleke güç fiili (yüklem), melek fiilin mef’ulu (yüklemin nesnesi), melekut da fiil/yüklem alanı veya sahası oluyor. Yani “el-melik”, “melekelerini” kullanarak “melaikeyi” ortaya çıkarıyor, bunların tezahür ettiği sahaya (alem) de “melekut” diyor. Bunu için de “mülk” O’nun oluyor. Bütün bunların mihverinde Allah var ve hepsi O’nunla ilgili…

Kur’an der ki: “Rabbiniz gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra görkemli egemenliği ile iş ve oluşu çekip çeviren Allah’tır. Bu yaratma İKİNCİSİ OLMADAN yalnızca kendisinin iradesi iledir. İşte Rabbiniz Allah budur. Şu halde O’na ibadet ediniz. Bu zihin tutulması neden?” (Yunus; 10/3)

Yani: Allah gökleri ve yeri, O’nunla birlikte/O’na yardım eden ikinci bir aracı (şefi’) olmaksızın, tek başına yaratmıştır… Ayetteki şefi’ bu bağlamda “ikinci” anlamına geliyor. Çünkü ahirette günahkârlara şefaatçi bulunup bulunmayacağı değil; göklerin ve yerin yaratılışı anlatılmaktadır. “Allah bu yaratmayı yaparken (halen de yaratıyorken çünkü yaratma sürüyor) yanında ikinciler veya yardımcılar, aracı tanrılar, yarı tanrılar, tanrısal melekler vs. var mıydı?” gibi bir soruya cevap verilmektedir.

Çünkü eski dünya dinleri bir yüce tanrıdan başka ikinci, üçüncü alt tanrılar, yarı tanrılar, cinler, ifritler, tanrının yaratmada yardımcısı melekler anlayışı ile doluydu. Tanrı yaratmayı direk kendisi yapmaz, onlara havale ederdi. Bir kralın ülkesini oğulları arasında taksim etmesi ve bir çok yetkisini onlara devretmesi gibi Yahudi muhayyilesindeki “dört büyük melek” anlayışı da buradan geliyordu. Daha önceki dinlerde yüzlerceyken bunlarda dörde indirilmişti. Kur’an’ın tevhid ilkesi gereği bu, bir tek Allah’ın doksandokuz, bin, üç bin, beş bin, binlerce ismi, niteliği, melekesi, fonksiyonu, kuvveti haline getirildi. Çünkü Allah birdir (ehad) ve isimleri, sıfatları ve melekeleri ile bölünmez bir bütündür (samed)…
Yani Tanrı bir tanedir ve Tanrılık sadece O’nda toplanmış olup O’ndan kimseye geçmez. Yaratmada, iş ve oluşta kimseyi vekil tayin etmez, bütün her şeyi doğrudan kendisi yapar. Örneğin Yahudi muhayyilesinde geçtiği gibi bitkileri ve mevsim işlerini Mikail’e, ölüm işlerini Azrail’e, vahiy işlerini Cebrail’e, kıyametin kopuşunu İsrafil’e havale etmiş değildir. O’nun “şefi”i yoktur. Bütün bunları direk kendisi yapar…

Bu isimler (Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil vb.) Allah’ın iş ve oluşu (şe’n/emr) meydana getiriyorken ki melekeleridir. O’ndan gayrı birer ikinci (şefi’) değil. İnsanlar zamanla Allah’ın yapıp edişini, edip eyleyişini (melekelerini) bu isimlerle ifadelendirmişler.

Cebr-El: Tanrı’nın gücü… Azra-El: Tanrı’nın durduruşu/engelleyişi… Mika-El: Tanrı’nın övülüşü, tesbihi… İsraf-El: Tanrı’nın soluğu, nefesi… Samu-El: Tanrı’nın işitişi/Tanrı’yı duyan… İsra-El: Tanrı’nın yürüyüşü/Tanrı ile yürüyen… Rafe-El: Tanrı’nın yüceliği/Tanrı’ya yükselen… Bunların hepsi İbranice… Böyle yüzlerce isim var. Yahudi isimleri genellikle böyledir.

Adı üzerinde Cebrail Allah’ın konuşma/vayhetme gücünü, Mikail mevsimleri yaratma gücünü, Ezrail ölüm, İsrafil hayat ve yaşam verme gücünü ifade eden özellikleri/melekeleridir. Bu isimlerin zamanla Tanrı’dan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklarmış gibi algılandığını görüyoruz. Kur’an yer yer bu muhayyileye hitap etmekle birlikte dönüştürmüş ve hepsini “tek bir Allah’ın” güzel isimlerinde toplayarak “Esmau’l-Hüsna”yı getirmiştir. Bu kültürden hareketle Abdullah (Allah’ın kulu), Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Nurullah (Allah’ın ışığı), Nimetullah (Allah’ın nimeti), Lutfullah (Allah’ın nimeti) vb. Müslüman isimleri doğmuştur.
Demek ki bu isim ve sıfatlar Allah’ın “melekeleri” oluyor. O’ndan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklar değil; O’nun kendisi de değil; alemde yani tarihte, hayatta, tabiatta ve insanda tecelli eden iş ve oluşu, yapıp edişi, edip eyleyişi…
Kur’an’ın ilk muhataplarına sorsan bir Allah’a inanırlar ve fakat O’nun “samed” olduğunu kabul etmezlerdi. Gökte bir tanrıya inanmakla birlikte, O’nun, tanrılığı alt tanrılarla (min dunillah) bölüştüğünü, paylaştığını düşünürlerdi. İşte samed ilkesi bunu reddediyor. Allah’ın tanrılıkta bölünmez, paylaşma ve ortaklık kabul etmez bir bütün olduğunu ilan ediyor. Bunun içindir ki özellikle ilk sureler Allah isminden ziyade O’nun “melekelerine” vurgu yapar. Şunu demek ister: Bir Allah’a inanmak yetmez, O’nun alemle; tarihle, hayatla, insanla, tabiatla dinamik ilişki içinde olduğuna, güçleri, isimleri, melekeleri ile aramızda olduğuna da inanacaksınız… Şu halde “Her kim Allah’ın alemdeki tasarrufunun bin bir çeşit görünümlerine yani “melekelerine” düşman olursa Allah’a düşmanlık göstermiş olur” ne demek anlaşılıyor olmalı…

Keza “Kim Allah’a; meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe iman ederse…” de şu oluyor: “Kim insanla, tarihle, hayatla ve tabiatla iletişim içinde olan Allah’a; alemde tecelli eden güçlerine (melaiketihi), tarih boyunca gelen elçilerine (rusulihi), kitaplarına/hitaplarına (kutubihi), gelecekte de (yevmu’l-ahir) hesap soracağına iman ederse… İşte böyle insanlıkla canlı ve dinamik ilişki içinde olan (hayyu gayyum) Allah’a iman ederse, bilsin ki, kopmayan bir kulpa yapışmış olur ki asıl iman da budur. Yoksa müşriklerin gökte oturup duran, yarattıkları ile iletişimsiz, yetkilerini alt tanrılara (dunillah) devretmiş, vurdumduymaz tanrısı o “Gökteki”ne (Mülk; 67/16-17) değil…
Ayrıca mülk, melik, malik, mülkiyet, melek, melekut kavramlarının en detaylı açıklamasını Süleyman kıssalarında bulabilirsiniz.

* Süleyman'ın duasında kimseye yaraşmayacak "mülk" vardır.
* Süleyman'a herşeyden verilir (min külli şey'in (bu ifadeye dikkat))
* Süleyman'ın muhatabı olan Melike'nin danıştığı kişilere (melei eftun)
* Hüdhüd'ün getirdiği haberde Melike'yi tanımlamasına dikkat "Ona herşeyden verilmiş" (min külli şey'in)
Bu yazının içeriğine bir değil bir kaç yerde yeterli cevaplar verilmesine rağmen, (yine aynı yazıları hiç cevaplanmamış gibi, onlara verilen cevapları göstermeden) yeniden yazmanız, aslında görüşünüzde hatalı olduğunuz ve ancak bunu kabul edemediğinizi gösterir.

Size kısaca sorayım:

"Melekler ayrı varlık olarak yoktur, onlar insanların iyi taraflarıdır" diyen siz kardeşlerim, doğal olarak; "şeytana da ayrı bir varlık değildir, o da insanın nefsi vb. kötü taraflarıdır" diyerek, melek ve şeytanları yanlış anlama, dolayısıyla şeytanın itiraflarını atlayarak onları doğru değerlendirip tedbir almama tehlikesine düşmektesiniz.

1- Size göre, İblis, insanın kötü yönü, nefsi vb. bir özelliği ise, yani insanın kendine ait bir olgu ise, insanlar vefat ettirildiğinde, iblis neden ettirilmemektedir?

2- İnsan vefat etmesine rağmen, İblis kıyamete kadar "kalan sağlar benimdir" kabulüyle kıyamete kadar yaşıyorsa, o zaman bu iblis nasıl oluyorda her insanın kendine ait bir özelliği, nefsi olabiliyor?

3- Şeytanı (ve meleği) ayrı varlık olarak reddeden kardeşlerimden sadece bu soruların cevaıbını bekliyorum.

Lütfen, herkes samimi olarak cevaplamaya çalışsın...

Ama, kurandaki cevabı bile bile, yani akıllarının anladığının aksine kabule devam edenler de olabilirse, onlarda "hesap gününü" hatırlasınlar...

selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 08:11 AM   #194
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Alıntı:
1- Size göre, İblis, insanın kötü yönü, nefsi vb. bir özelliği ise, yani insanın kendine ait bir olgu ise, insanlar vefat ettirildiğinde, iblis neden ettirilmemektedir?
İNSANIN İBLİSİ DİYE BİR TABİR KURANDA BULAMAZSINIZ. ASLINDA BU SORUNUN MUHATABI SİZSİNİZ.

iBLİS İNSANIN ÜMİTSİZLİK MELEKESİDİR. bU MELEKE İNSANLIK VAR OLDUĞU SÜRECE YAŞAYACAKTIR. ÇÜNKÜ ALLAHDAN İZİNLİDİR.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 08:13 AM   #195
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili kaya,

Melekleri varlık kabul etmen gibi ayrıldığımız hususlar sizi adaletli olmaktan, iyilik yapmaktan, yakınlara bakmaktan ayırmıyor ise sorun yok. İstersen kaşar peynirine tap. Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum.
Aslında şu yazı bile kendi içinde o kadar büyük yanlış barındıryorki!

Ama, tabi yine senin egon baskın gelmiş ve seni esir almış...

Şimdi bu yazında başkasına hitabın bunu kabul eden sen ve senin gibiler için ne anlama geldiğini gösterelim:

1- Bir insanın adaletli olması, iyilikler yapması, yakınlarına bakması, size göre kurtuluş için yeterli olduğundan, Allah dışındaki şeylere tapabilmesinde sakınca yoktur öylemi?

2- Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum. diyen sen, Allah'ın müslüman olmanın şartı olarak istediği "LA İLAHE" emrine de bakmıyormusun?

3- Sen gerçekten, bu dediklerini yaparak, başka şeylere taparak, yada hiç bir şeye tapmayarak yaşarsan, ahiretinin iyi olacağınımı kabul ediyorsun?

Bu nasıl müslümanlık anlayışıdır, bu nasıl hanifliktir? Bana kısaca anlatabilen olursa sevinirim...

selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 08:14 AM   #196
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Alıntı:
2- İnsan vefat etmesine rağmen, İblis kıyamete kadar "kalan sağlar benimdir" kabulüyle kıyamete kadar yaşıyorsa, o zaman bu iblis nasıl oluyorda her insanın kendine ait bir özelliği, nefsi olabiliyor?
Bunu arabi bakış açısı ile anlamanızı beklemiyorum. Vefat ile ölme kelimelerini karıştırıyorsunuz.

Lütfen şu yazıyı kurandan teyit ediniz

Alıntı:
VEFAT

" وفاةVefat" sözcüğünün kökü " وفىvfy [vefa]" sözcüğüdür. "Vfy" sözcüğü; " غدر ğadr" sözcüğünün zıddı olup "tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme" demektir. Bu sözcükten türemiş olan "vefat" sözcüğü ise "ölüm" demektir. "Ölüm"e "vefat" denmesi, Allah'ın kişiye verdiği ömrü senesi, ayı, günü, saati, dakikası ve saniyesiyle eksiksiz yaşatmasındandır. (Lisanü'l-Arab; c: 9, s: 362-364)
Bu bilgiler doğrultusunda Kur'an'a bakıldığında, "vfy" sözcüğünün gerek sülasi [üçlü] gerekse mezidatı [eklentili kalıpları] dâhil, Kur'an'da toplam 66 kez yer aldığı görülmektedir.
Ancak sözcük Kur'an'ın her yerinde aynı anlamda kullanılmamıştır. Şöyle ki:
* Üç ve dört harften oluşan kalıpları "tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme" anlamında: Necm/37, 41, Nur/25, 39, Hud/15, 109, 111, Al-i Imran/25, 57, 76, 161, 185, Nisa/173, Fatır/30, Ahkaf/19, Zümer/10, 70, Bakara/40, 177, 272, 281, Nahl/91, 111, Enfal/60, Fetih/10, Yusuf/59, 88, Hacc/29, Ra'd/20, İnsan/7, Maide/1, En'am/152, A'raf/85, Hud/85, İsra/34, 35, Muttaffifin/2, Tövbe/111;
*Beş harfli " تفعّل Tefe'ul" kalıbından olanları ise "vefat" anlamında kullanılmıştır: Al-i Imran/55, 193, Nisa/15, 97, En'am/60, 61, Zümer/42, Muhammed/27, Nahl/28, 32, 70, Yusuf/101, Secde/11, A'raf/37, 126, Enfal/50, 51, Hacc/5, Mü'min/67, 77, Maide/117, Yunus/46, 104, Ra'd/40, Bakara/234, 240.

Sırf "vefat" sözcüğünün geçtiği ayetlere bakıldığında, sözcüğün "ölüm" anlamına gelmediği, "ölüm" ile "vefat"ın birbirinden farklı iki ayrı şey olduğu görülmektedir.

Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş ecelin [vadenin] gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O'nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
Ve O [Allah], kulları üzerinde Kahir'dir [hükümranlığı sürdürür] ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler. (En'am;/60, 61)

Allah, o nefisleri ölmeleri sırasında vefat ettirir. Ölmeyenleri de uyuduklarında; artık haklarında ölüm gerçekleştirdiklerini alıkoyar, diğerlerini de adı konmuş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için nice ayetler vardır. (Zümer/42)

Dikkat edilirse, ayetlerdeki "ölüm geldiği vakit elçilerimiz ... vefat ettirirler" ve "ölmeleri sırasında vefat ettirir" ifadelerinde "vefat" sözcüğünün "Allah'ın kişiye verdiği ömrü senesiyle, ayıyla, günüyle, saatiyle, dakikasıyla ve saniyesiyle eksiksiz yaşatması" anlamına karşılık olmadığı; "vefat"ın ölüm anından hemen önce yaşanan bir süreç olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Rabbimiz "vefat"ın ölümden başka bir süreç olduğunu ve değişik şekillerde tezahür ettiğini şu ayetlerde beyan etmiştir:

De ki: "Size görevlendirilmiş ölüm meleği sizi vefat ettirecek, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." (Secde/11)

Şu, kesinlikle meleklerin, kendilerine zulmederlerken vefat ettirdikleri kimseler; Onlar [melekler]: "Ne işte idiniz?" derler. Onlar: "Biz yeryüzünde güçsüzleştirilmiş kimselerdik" derler. Onlar [Melekler]: "Allah`ın yeryüzü geniş değil miydi, siz orada hicret etseydiniz ya?" derler. Artık, işte bunların varacakları yer cehennemdir. Ve o ne kötü gidiş yeridir. (Nisa/97)

(O kâfirler) Kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, vefat ettirdikleri kimselerdir. Artık teslimiyeti bırakırlar: "Biz, hiç bir kötülükten yapmıyorduk." Bilakis, Şüphesiz Allah sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir. (Nahl/28)

Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak "Tadın bakalım kızgın ateşin azabını- diye onları vefat ettirirken bir görseydin."
İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde zulmeden biri değildir. (Enfal/50, 51)

Artık melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onları vefat ettirirken nasıl olacak! (Muhammed/27)

(Takva sahipleri) O kimselerdir ki, melekler, onları hoş ve rahat ettirerek vefat ettirirler. "Selam size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete..." derler. (Nahl/32)

Yüzler var ki o gün apaydınlıktır.
Rabblerine nazar edicidirler.
Ve yüzler de var ki o gün asıktırlar.
Zannederler ki kendilerine belkıran yapılır.
Hayır... Hayır... Köprücük kemiklerine dayandığı zaman,
ve "Kim tedavi edicidir! [Çare bulan kimdir!]" denildiği [zaman],
ve o [can çekişen kişi] bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı [zaman],
ve bacak bacağa dolaştığı [zaman],
işte o gün sevk [sürülüp götürülmek], sadece Rabbinedir. (Kıyamet/ 22-30)

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, "vefat" iki şekilde gerçekleşmekte, bu süreci takva sahipleri mutluluk ve rahatlık içinde geçirirken, suçlular ise mutsuz ve işkence içinde geçirmektedirler.
Demek oluyor ki, "vefat", Allah'ın insanlara, ölecekleri andan hemen önce yaşatacağı, herkese yaptıklarının ve yapması gerekirken ötelediklerinin hepsini eksiksiz fazlasız göstereceği, haber vereceği bir süreçtir. Başka bir ifade ile "vefat", Rabbimizin, insanın hayatındaki tüm kayıtları en ince ayrıntısı ile tıpkı bir yazarkasanın "Z raporu" gibi, ölüm anından kısa bir süre önce hiç eksiksiz fazlasız ortaya koyuvermesidir. Bu "ortaya konuş" ise insanın yapısına yaratılıştan yerleştirilmiş olan "koruyucular, bellekler, elçiler [hafıza hücreleri]" ile sağlanmaktadır.
Vefat süreci, Kıyamet suresinde şöyle bildirilmiştir:

O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberlenir.
Aslında insan kendi aleyhine iyi bir gözetmendir.
Tüm mazeretlerini koysa da bile / Tüm perdelerini koysa da bile...
Onu çabuklaştırman için dilini ona hareket ettirme!
Kuşkusuz onun [yaptıklarının-yapmadıklarının] birleştirilmesi ve toplanması yalnızca Bizim üzerimizedir.
O halde Biz onu [yaptıklarını - yapmadıklarını] topladığımız zaman sen onun toplanmasını izle!
Sonra, onun [yaptıklarının - yapmadıklarının] beyanı [kanıtlarıyla ortaya konması] da sadece Bizim üzerimizedir. (Kıyamet/13-19)

"Vefat" konusunda iki husus dikkat çekmektedir:

1- Vefat ettiren mutlak surette Allah'tır. Hâlbuki bazı ayetlerde buna uygun olarak Allah'ın vefat ettirdiği söylenmiş [Maide/117, Yunus/46, Ra'd/40, Mü'min/77, Zümer/42, En'am/60, Yunus/104, Nahl/70, Al-i Iımran/193, A'raf/126, Yusuf/101], bazı ayetlerde ise vefatı elçilerin veya meleklerin gerçekleştirdiği bildirilmiştir [Nisa/97, En'am/61, Muhammed/27, Nahl/28, 32, Enfal/50, Secde/11, A'raf/37].
Bunun sebebi, Allah'ın "vefat" işlemini elçiler, melekler vasıtası ile yapmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumun bir başka örneği de, aslında kılavuz olan, karanlıklardan aydınlığa çıkaranın kendisi olmasına rağmen, Rabbimizin bu eylemi, tıpkı vefatı meleklere, elçilere izafe ettiği gibi elçiye izafe etmesidir:

Allah, inananların Veliysidir [yakın kimsesidir]; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların yakın kimseleri tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlığa çıkarır. Bunlar cehennem ashabıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar. (Bakara/257)

Elif, Lâm, Râ. Bu, Bizim sana, insanları Rabblerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa; Azîz'in [Güçlü Olan'ın], Hamîd'in yoluna çıkarman için indirdiğimiz bir kitaptır. (İbrahim/1)

Dolayısıyla, "vefat" konusunu değerlendirirken "öldüren" ve "dirilten"in Allah olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

2- Bazı ayetlerde ölümden bahsedilirken "ölüm" değil, ölümden önceki "vefat" zikredilmiştir.
Bu ayetlerde Rabbimiz "hiç olma" anlamındaki "ölümü" zikretmeyerek iyi insanlar için hiçliğin, korkunun, dehşetin olmayacağını ve dünya hayatlarının hoş ve rahat bir vefat süreci ile biteceğini vurgulanmış olmaktadır. Böylece iyi insanlar ölümle korkutulmamakta, ölümden nefret ettirilmemekte, ayrıca bu üslup ile olayın en önemli noktasına dikkat çekilmiş olmaktadır.
Bazı ayetlerde "vefat" için görevlendirilen elçilerin [meleklerin] çoğul olarak belirtilmesine karşılık, Secde/11'deki ifade tekildir. Bu uygulama, "ölüm meleği" tanımının vefat ettiren meleklerin genel adı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu, yüzlerce askerin yaptığı bir iş ifade edilirken "bunu asker yaptı" diye tekil zamir kullanılmasına benzemektedir.
En'am suresinden alıntıdır.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 08:24 AM   #197
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
İNSANIN İBLİSİ DİYE BİR TABİR KURANDA BULAMAZSINIZ. ASLINDA BU SORUNUN MUHATABI SİZSİNİZ.

iBLİS İNSANIN ÜMİTSİZLİK MELEKESİDİR. bU MELEKE İNSANLIK VAR OLDUĞU SÜRECE YAŞAYACAKTIR. ÇÜNKÜ ALLAHDAN İZİNLİDİR.
Tabiki kuranda bulamazsın çünkü yok...

Çünkü İblis, sizin dediğiniz gibi insanların kötü tarafı, yada insanların nefisleri değildir.

Şimdi de, İnsana ait nefis gibi bir husus olduğu görüşünü terk ederek, yeni bir çarpıtmayamı başvuracaksınız sevgili pramid!

1-İnsanın ümitsizlik melekesi ne demektir yahu?

İnsanın her ne melekesi olursa olsun, insana ait bir yeti, bir husus ise insanla beraber nasıl ölmüyor da kıyamete kadar yaşayabiliyor?

2- Senin ümitsizlik meleken, benim ümitsizlik melekem, onunki vb. nasıl bizler ölünce ölmezler?

3- Tek bir cevabı var!

Nasıl tanımlarsan tanımla, "İblis; insanın parçası yada özelliği değildir.

Ayrı bir varlık olarak iblis, kıyamete kadar izinlidir. "


Bunun için kuranda itirafları bize anlatılmakta ve tedbir almamız istenmektedir.

Daha fazla aksini kabul etmeye çalışmaya zorlamak, insanı mahveder...

Ama, hala bu seçimde bulunmak isteyenler olabilecekse, yapılabilecek şey kalmıyor...

Herkes seçimlerinin sonuçlarına katlanır.

Selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 08:29 AM   #198
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bunu arabi bakış açısı ile anlamanızı beklemiyorum. Vefat ile ölme kelimelerini karıştırıyorsunuz.

Lütfen şu yazıyı kurandan teyit ediniz
Harikasın ya!

Herşeyi kendisinin anlayabileceğini, ama başkasının anlayamayacağını kabul eden bir kafaya; ne anlatılabilirki?

Gerçekten, bu sözden de ibret alınacak çok şey vardır.

Şimdide konuyu meleklerin varlığını inkardan, bunların varlığını kabul edenlerin, medeniyetsiz oluşundan, dinden dönenler olduğundan bahseden sen, bana kalkıp "vefat" ı anlatmaya çalışma...

"İnsan, yaşam, vefat, kabir, kıyamet, hesap günü ve sonrası" başlığındaki yazılarıma bakarsan vefattan ne anladığımı görürsün.

Ama, sen şu yukarıdaki hataların gösterilmesine rağmen görmezden gelmeye ve bunlara değinmemeye devam edebilirsin.

Ancak, rabbimizin şahit olduğunu hatırla! Yada zaten biliyorsun, buna rağmen devam ediyorsun.(değilmi?)

Selametle,
aorskaya

Konu aorskaya tarafından (20. November 2012 Saat 08:33 AM ) değiştirilmiştir.
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 09:50 AM   #199
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Aorskaya selamet, bizim zihni yapımız ile senin zihni yapın farklı. Üslüp sıkıntılı olduğu için tartışmanın bir anlamı yok.

Bilgileni sun. Ama lütfen dayatma. Çünkü senin sunduğun verileri bizler bir süre savunmuştuk. O bilgilerimiz bizim cehaletimizdendi.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 20. November 2012, 09:59 AM   #200
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Aorskaya selamet, bizim zihni yapımız ile senin zihni yapın farklı. Üslüp sıkıntılı olduğu için tartışmanın bir anlamı yok.

Bilgileni sun. Ama lütfen dayatma. Çünkü senin sunduğun verileri bizler bir süre savunmuştuk. O bilgilerimiz bizim cehaletimizdendi.
Pes artık, Sen;

1- ya ne yazdığını bilmiyor,
2- ya yazdığın şeylerin ne anlama geldiğini bilmiyor,
3- yada ne yazılırsa yazılsın, ille de benim dediğim gibi şartlanmalara sahip ve seninle aynı düşünmeyenleri de cahil, medeniyetsiz ve dinden dönen yani mürted görebilen sağlıksız bir mantığın var.

Yukarıda hiç bir şey yapmamış edasıyla yazan kardeşim, bak bu söylediklerini ben senden önce en son ne zaman söylemişim!

Alıntı:
aorskaya Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili pramid,

Önceki yazında ne denli hatalı pozisyonlara düşen tavırlar sergileyerek yazdığına ilişkin görüşlerime hiç değinmeyen, başka bir yazı yazmışsın. Bu yazında da, yine benzer hatalar yer almakta ise de bunları göstermeden önce, konunun önemine dayanarak bir kere daha kısaca size hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Burada yazışan taraflar, eğer müslümanlarsa; herkes kurandan görüşünü ortaya koyar ve okuyucularda bunu kendi akıllarıyla değerlendirip, kabul ve red hususunda kendi iradelerini kullanırlar.

Yazarlara düşen, görüşlerini aktarıp, kenara çekilmektir. Aksi halde, kişiyi etkilemek için, onun aklını kullanmasını engelleyecek küçük de olsa empozelerde bulunmak, kendine ve kişiye zararlı sonuçlar doğurur. Hatalı iseniz, diğer kimseyide akıl etmeden onu kabule yönlendirdiğiniz ve kabulunü sağladığınızda onunda hata yapmasına sebep olursunuz.

Bu nedenlerle;

1- Yazışmadaki karşı taraf için; "medeniyetsiz, arabi kafalı, dinden dönenler" şeklinde ithamlarda bulunma gibi yanlış huyları acilen terketmeniz,

2- Eğer doğruysanız, ortaya koyduğunuzla yetinip, bunu kabul için başkaca ek çabalara girmemek zorunda olduğunuzu bilmeniz,

3- Peygamberin tebliğ ve açıklama pratiğini kurandan anlamaya çalışarak, tebliğ edip, uyarıp, başkaca bir şey yapmamamız gerektiğini anlayabilmeyi,

becermeniz gerekiyor.

Bu yazılarımı, sizin yatıklarınızın açıklaması olarak söylediğimi iyi kavramanızı ve bundan böyle bu bilinçte yazılarınızı beklediğimi belirtmek isterim.

selamlar,
aorskaya
Ama, galiba bu huylarınız hiç değişemeyecek değilmi?

Rabbim şahittir, bana o yeter...

selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ayrı, değildir, insanın, kendi, melekesi, melekler, rabbimizin, vardır, yada, yaratıklardır


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:56 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam