hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EKONOMİ > Yasak olan kazanç yolları > Hırsızlık

 
 
Seçenekler Stil
Alt 26. March 2010, 08:00 AM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Ahtapotun Kollarını Kesin!

Öncelikle şunu belirtelim ki, Babil kültürü tortusu olan, “El kesme” cezasının İslam’la yakından uzaktan hiçbir alakası yoktur. Ayet zaten zenginlerin bırakılıp da sıradan menkul çalan hırsızlara ağır ceza uygulayan Babil anakent faşist uygulamasını doğrusu ile düzeltmek için sevk edilmiştir. Onu meşrulaştırmak için değil. Zaten İslam öncesi uygulanan yasa bu idi. Kuran onu iptal edip tashih etmeyecek olsaydı, niçin onu Vahiy olarak tebliğ etsin? Her durumu kanun olarak düzenleme üzerine inseydi on binlerce sayfalık bir kitap olurdu. O, bozulmuş yasaların tashihini yapar.

El kesmenin zaten Arapların cahiliye hukuklarında var olduğunun kanıtı var elimizde. Bunun en sağlam kanıtı da, Mekke daha İslam’la tanışmadan güzel insan selam ona Muhammed resul olmamışken, Mekke yönetimi münavebe ile aileler arasında sıra ile yönetilirken, Kâbe’deki sözüm ona, kutsal emanetlerden toprakta gömülü bir altın geyik heykeli çalınması ve bunun suçlusu bulunan bekçinin elinin kesilerek cezalandırılması kaynaklardan bize aktarılan haberlerdendir.


Bu bize gösterir ki, bu cezalandırma usulü İslam öncesi gelenekte var olan bir uygulamadır. İslam ise bunu kaldırmak için gelmiştir. Çünkü bir anakent olan Babilde bu hüküm, mülk şehvetinin korunması amacını taşımaktadır.

Biyolojik eli kesmek Kısas mizanına da aykırıdır. Eğer Kuran bunu onaylasa idi, meseleyi sukut ederek geçiştirirdi. Ayette bahse değer bulduğuna göre, demek ki buradaki yanlışı düzeltmek istemektedir. Nitekim ayette geçen “Nekelen” kavramı kökü belli olmayan bir kavramdır. Nekâ veya Nekae kavramı ve lam elif ayrılarak okumakta fayda vardır. Nekae anlamı da borcun tamamen ödenmesidir. O zaman geride kalan “La min Allah” sözcüğü; “Allah’tan değildir” anlamına gelmez mi?

Yine Kuran hukuk sisteminde “Kısas” esası getirilmiştir. Bunun anlamı denk cezadır. Denk ceza ise meydana gelen zararın, ne altın da nede üstünde olmayan, tam karşılığı demektir. Gerçi kavram bütünü olarak anlamı var olup, herkese ibret olacak şekilde cezalandırmaktır. Ama bu kavramın birde kökü ve mastarı olmalıdır.


Hırsızlık mala karşı işlenmiş bir fiilin cezasıdır. Onun eski hale getirilmesi de eksilen malın tamamlanmasıdır. Bozulan amme düzeninin iadesi ise hapisle giderilecek şeylerdendir. Elin kesilmesi Kısas ilkesine de aykırıdır. İnsan bedenine verilen zararlar da ancak, zarar verene aynı oranda zarar vermek denk cezadır. Bu dahi terditlidir. Zarar verdiği oranda, faile de aynı zararın yasayı uygulayanlar tarafından verilmesine karar verilmesi, eğer hak sahibi, yani zarar uğrayan razı olursa maddi bedelinin ödenmesi, hak sahibi isterse hakkını bağışlaması Kuran adaleti gereği kıst’tan adalete ve merhamete uzanan bir hafiflik mutlaka vardır.

Kasten adam öldürmede bile kısas ve kısastan vazgeçme hakkı vardır. Hak sahibinin yine diyet ödemek ve af etmek gibi tercih hakları varken, burada hem kısas olmayan, hem de terditli olmayan bir ceza tertibi Kuran mantığı açısından imkânsızdır. Hiçbir mal candan daha kıymetli değildir. Cana kıyılmasında terditli ceza varken, mala karşı olan fiilde bunun olmaması Âlemlerin Rabb’i tarafından ön görülmeyecek bir şeydir. Kaldı ki mala karşı insan organının kesilmesi kısas ilkesine aykırıdır.

Cana ve zarar gören organlara uygulanacak cezalar bundan ibaret olduğuna göre, maide 38. ayeti uygulamasında, mala karşı işlenen suç da, cismani zarar yorumu çıkarmanın imkânı var mıdır?

Varsılın malının insanın canı ve organından daha kıymetli sayılması ve kısas ilkesi haricine çıkılmasının faturası, nasıl o adil ve merhametli Allah’a çıkartılır? Bunun hesabını kim verecektir. İnsana mülk kadar değer vermeyen bu Sekuler kültür geleneğini İslam’a fatura etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu eski metropollerin epik ve Liberalist kültüründen kalma kötü bir gelenektir. .Mülk şehvetinin galebe ettiği toplumların eseridir. Putperest (pagan) Mekke de İslam öncesi uygulanmış olması da, bize kimin kültürü olduğunu açıkça gösterir.


Görüldüğü gibi Kuran’ın genel ilkeleri bile bize, bu ayetin tefsirinde çok büyük hatanın mevcut olduğunu gösterir. Her vicdan sahibi bundan rahatsız olur. Hele Allah’tan korkan bir vicdan, Rabb’e iftira etmenin, onun erdemli ahlakına böyle seviyesiz bir hüküm yakıştırmanın korku ve mahcubiyetini çeker.

İşte Kuran ve İslam’ın sözde şeriatını suçlarken ayırım yapmayanların günahına, buna sebebiyet verenler ve yanlışın düzeltilmesi yolunda kıllarını kıpırdatmayanlarda ortaktır. Hele ülkemin ne istediğini bilmeden şeriat isteyen bilgisiz insanlarının hallerine üzülmemek elde değildir.

Acaba Allah kendine iftiralarla dolu bir fıkhı şeriat sayar mı idi? Hele cana kıyma konusunda kademeli bir sistem getirerek, bunu mağdurun rızasına bağlayan bir sisteme bağlarken, adaletten merhamete bir eğilim koyan Rabbimiz gibi hüküm koyan var mı acaba diye düşünmeden hüküm çıkarmak doğrumudur? Buradaki maksadın, hakkın tam karşılığının alınması için idamı getiren. Sonra insanlar arasın da barışa vesile olsun diye, bu ağır hükmü hafifletmeyi mağdurun iadesi ile paraya çevirebileceğini ve tam affederek gönüldeş olup cezanın ammeye ait kısmını hesap gününe havale edebileceği yolunda ki güzel hukuk sitemi, dünyanın hiçbir yerinde bulunmaz.

Kısas haktır derken de burada bir güzellik vardır. Eğer cezanın üst sınırı bedel ödeme ile başlasa idi, zengin için caydırıcı olmaz, parasının bolluğu miktarınca cinayet işleyebilirdi. Allah’ın Adil, Rahim olmasına karşın, hırsızlıktaki kısasa tezadın, Kuran’ın kısas ilkelerine aykırı mana verilmesini izah ettikten sonra, acaba bu yürürlüğe konulduğun da çeşitli pürüzleri çıkacak olan bir hükmü, ilmin kendisi olan ve ilmini yedi denizin mürekkep olması halin de dahi onların tükenip Rabb’in sözleri tükenmeyecek kadar yüce ilim sahibi yüce Rabb’imiz, onların anladığı şekilde vaaz etmesi mümkün mü dür?

Önce şunu belirtelim ki, Rabb’imiz vahiyde kendi haklarını çiğneyenlere dair beşerin uygulayacağı bir ceza tertibi yoluna gitmemiştir. O kendi hakkını Ahirete bırakmıştır. İnsanların sulh ve sükûn içinde yaşamaları için yasalar koymuş, suç ve suçluların verdikleri zararı önlemek, tazmin ettirmek yolunda hükümler vazetmiştir. Demek ki, zarar varsa o zararın giderileceği miktarda bir karşı zarar ve tazminatla giderme esası Allah şeriatının maksadıdır. Birde kamunun düzeninin bozulmasından doğan zarar vardır ortada. Bundan başka suç işleyeni bundan vazgeçirmek ve ıslah etmektir. Bu bakımdan hapis cezası vazetmemiştir. Bu İnsanlar tarafından konulmaz diye de bir hüküm getirmemiştir. Gayrı meşru cinsi münasebetin bir türü hariç. Onda hapis cezası vardır. Eğer ıslah hapisle yerine gelecekse, insan buna başvurabilir. Allah tarafından önlemler açıkça düzenlenmemiştir denilemez.

Eğer suçu kolaylaştıran “Vasıtalar” varsa, bunlarla suçlunun arasına engel konulabilir. Mesela uygulama da görülen müsadere bu maksada dayanır. Denebilir ki, hırsız da eli ile suç işlemiştir. Öyle ise bu bir vasıtadır. Bir daha işlememesi için bunun kesilmesi bir önlemdir. Yukarıda bunun kısasa aykırı olduğunu söylemiştik. İş öyle olsa idi zina edeninde cinsel organının, yalan söyleyenlerin dillerinin kesilmesi, harama bakanların gözlerinin çıkartılması yolunda da hükmü bulunurdu. Organa zarar ikası sadece bu türden bir suçun kısasıdır. Burada başka bir şey söylüyoruz. Öyle bir şey olmadığına göre, demek ki böyle bir şey önlem gerekçesi ile de izah edilemez. İnsan eliyle çalışarak, hem kendisinin hem de ailesinin nafakasını kazanır. Böyle bir zarara uğratılması kastın aşılmasıdır. Aşırı gitmek ise dinin yasakları arsındadır. Diyelim ki, bu böyle düşünülmelidir. Peki, eli ile ekmeğini kazanan adamı bu çok etkiler ama Ikta sahibi, rantla, iratla geçinen hırsızın hırsızlığa devamını hiçbir zararı engellemez. Adil ve Âlim olan Allah böyle sonuçsuz bir ceza koyar mı?

Diğer suçlarda olduğu gibi hırsızlıkta da birlikte işlenebilen suçlardandır. Birisi gözcülük, birisi araç temin edebilir. Diğer bir kişide, fiili doğrudan ika edebilir. Cezalandırma da ise aynı cezayı görürler. Diyelim ki üç kişi birlikte hırsızlık yapmaya karar verdi. İkisi sabıkasız ve elleri sağlam, diğeri ise kesile, kesile eli de ayağı da kalmamış bir sabıkalı. Aslında ayak kesilmemesi gerekir ama eller bitince ayakta kesmiş oldukları anlaşılmaktadır. Onu kucakların da getirip köşe başına oturttular ve ikisi yardımlaşarak eşyaları çalıp kamyona yüklediler. Suçüstü yakalandılar. İkisinin iki kolunu kestiler(çünkü eydi ye kavramı iki kol anlamına gelir) diğer hırsız kuru bir gövdeden ibaret, ona haydi sen eve git kesilecek bir yerin yok mu diyecekler.?kaldı ki fıkıh zaten oturup bekleyenin cezalandırılamayacağını, sadece el süren şerikin cezalandırılması kanısına da varmışken, bu kütürüm kütür cezadan muaf olarak istediği kadar suç işleme açık bonosu kazanmıştır.

İşte Âlim olan Allah böyle bir yerde tıkanan ceza tertip etmez. Bu suç gizli hırsızlık ve sosyo-ekonomik suçlar içindir. Bunu da kalantorlar işlerler. El kesilmesi ise, yaptıkları işten men ve vasıtalarının ve servetlerinin müsaderesidir. Çünkü konulan servet sınırı olan bir ev ve bir binek sınırını aşmışlardır. Bu gizlilik iş nedeniyle hırsızlık olup faali adi hırsız değildir. Artanı zimmetinden çıkarmayarak zimmetinde tutup servet ve sermaye yapanlardır. Yani mele takımının işten men edilmesi, üretim ve kazanım araçlarının elinden alınması, servetine el konulmasını düzenleyen bir ayettir.

Geleneklerini şeriat yapan bu kesim, kendilerine gerekçe oluşturmak için Mülk şehvetlerine, Selam ona Resulullah’ı da alet etmeye kalkışırlar. Güya Resulullah, kızım Fatıma da hırsızlık yapsa onunda elini keserdim demiş..Allah’ı en iyi tanıyıp bilen onun Resulüdür. Birçok şeyi yarım bilen ben dahi, Allah ayetinin bu anlama gelmesine imkân bulunmadığını kestirebilirken, Allah tarafından kendisine hikmetler verilen Resulullah böyle bir şey demekten münezzehtir. Ama Resulullah aşağıda ki hadisi söylemiş olması daha mantıklı ve daha doğrudur. “Bu hükmü zenginlere uygulamada tereddüt göstermeyin. Geçmiş kavimler öyle yaptılar da helak oldular” hadisini söylemiş olması daha mantıklıdır. Denebilir ki, canım bunda ne var, hükümler hep fakire kolayca uygulanır da hatırlı insanlara uygulamada imtiyazlı davranırlarda ondan.



Peki ya ayrıca aksini kast etmiş de bu kast edilen “İki el” yemek yediğimiz, taharet aldığımız, çalışıp ailemizi baktığımız el değil, güç kuvvet veren her türlü vasıta anlamın da ise? Ki öyledir. Güç kuvvet anlamına gelir..”Sakın bunu Adi hırsızlıklar da uygulamayın, bu vasıflı hırsızlıktır” demiş ve demek istemişse ki mutlaka öyledir..Dışardan bakıldığın da anlaşılmayan, ama insanları mülksüzleştiren, o mülkü ellerin de tutan ,Tahakkümcü taht sahiplerine, kendilerini şerefli sayan aile vakıfları kuran eşrafa, köy ağalarına, feodal beylere, tüccar ve sanayicilere, köle çalıştırarak güç kazananlara uygulayıp, onların toplumu ifsad edip, her türlü günaha kapı açan özendirici ve diğer taraftan da köleleştirici sömürücü güçlerine karşı uygulayın anlamın da söylemişse ve bizim de bu yolda yine bir hadis olan delilimiz varsa, buna ne denir?.Onları terakki ettiren Mülkle güçlendiren vasıtalar edinmelerine müsaade etmeyin, demek maksadı ile söylemişse ki, öyledir.



Öncelikle yasalar suçu tanımlar, ondan sonra suça ceza tayin ederler. Sözlüklerin teselsül eden mantığın da her kavramın nasıl kavramlaştığı üç aşağı beş yukarı tespit edilebilir. Sonra tertilen okuma imkânımız, feraiz şansımız vardır. Ayetler öyle mucizevî tertip edilmişler ki, suçun nasıl işlendiğini failin ne olduğunu, hangi maksat için tertip edildiklerinin geniş bilgisi de o kısacık ayetin içinde durmaktadır. Yine on harf durak harfleridir. Kelimeyi buradan keserek ikiye bölebiliriz. Kavram tahliline girdiğimiz de, bu konuyu açıklayacağımız için şimdi hadisi zikretmekle yetinelim. Selam ona Resulullah bir hadisin hırsızlığı şöyle tanımlar.

“Bir mesken, bir binit(vasata) bir hizmetli fazlası hırsızlıktır”. Demek ki, Kuran’ın önemsediği hırsızlık, birinin malını alıp gitmek zimmetine geçirmek şeklindeki adi hırsızlık değil. Bunu düzenlemeye bile gerek yoktur. Mademki suçla eşyalar arsına bir engel koymak gerekir, hapishane duvarlarından daha iyi bir engel mi olur. Orada verisiniz bir dokuma tezgâhı, evini helal parayla geçindirmeye alışır. Eğer bu hukuku örfen oluşturamayacaksa islam milleti eyvah da eyvah. Elini ayağını kesip dilenci yapmaktan iyidir. Bu suçta insanlara hapis cezası verir, başka ıslah yoluna gider hallederleriz.


Kodamanlığa sınır getirilip, itidalle yetinme esas alındığına göre hak din, ihtiyaç fazlasını zimmette çıkartıp infak etmeyenlerin ifsad ve fitne ürettiklerini bize haber verdiğine göre, din öyle at, eşek çalanlarla uğraşmaz. Kaldı ki onlar varsıllardan bir şeyler çalarak sosyal adalete hizmette ederler. Asıl hırsızlar melelerdir ki, fakirliğe ve açlığa sebep olurlar. İşte hak din hırsızlıktan bahsettiğinde bol kazanç getiren işlerle çok kazanıp artanı servet ve sermaye toplayanlardır. Büyük dinler büyük işlerle uğraşır. Adi hırsızı tıkarsın içeri kimseye zarar veremez. Ama kalantor öylemi dama bile tıksan sermaye şirketleri, çiftlikleri şakır şakır çalışır ve emme basma tulumba gibi fakirlerden alır servetine yığar da yığar. Birkaç fetvacı bulup Maide–38 ayetinde onlara değil fakirlerin bilimsel olmayan hırsızlığına yordurursa artık ona top vursa yıkılmaz. Nitekim oluşan fıkhı gördük ancak melelerin işleyebileceği ihtilas suçunu el kesmekten muaf tutmayı başarmış. İrtikâp ve zimmet, Gul hep ona özgü suç türleri.



İşte tanımlanan hırsızlık budur. Bunun için de, kimseye Ikta vermemek, köy ağalığına, derebeyliğe müsaade etmemek, ustanın yanında çırak veya kalfa veya çiftçinin yanın da bir yardımcı ile çalıştırmasının dışında, fazlasına müsaade etmemek. Bunu uymayanlar varsa, Maide 38 ayet gereği elindeki zenginlik ve güç kazanma (iktisap) vasıtalarını alıp, bunlarla kamu adına üretim yapmaktır ayetin anlamı.

İşte Hırsızlık gibi sosyo ekonomik bir suç düzenlemesi ile sanayileşmenin Kollektif üretim usulü ile yapılmasının yolu açılmıştır. Zaten ayet bakıp görmek isteyenlere bunu açıkça göstermiştir. “Eyediye hâ kesebâ “. Bunun anlamı gayet açıktık.” İktisap gücü” demektir. Adi hırsızın iktisap gücü değil, kapıp alma gücü, “ahzu-kabz” gücü olur.Zaten şeriatın baş ilkesi, erdemli insan yetiştirmek ve erdemli topluma ulaşıp, sonra da bunu evrenselleştirmek olduğuna göre,orada suçlar için de alınması gereken önlemler, bu ilkeye paralellik arz eder.Zaten geçimlik için üretim ilke olduğuna göre, “Ikta sahipleri”(gedikçiler) Tahtta tek başlarına oturanlar, Plutokrasi söz konusu olmadığına göre, bu hüküm de hırsızın cezalandırılması değil,bununla beraber ve daha ziyade erdemli toplumun oluşturulması için, gerekli alt yapının oluşturulması önlemidir.Yani koruyucu hekimlik gibi, koruyucu sosyo ekonomik tedbirdir.Zaten şeraitte böyle bir ideal sistemin kurulmasının ismidir.

Kafalarına mülk şehvetini ve buna uzanan elleri kırmayı yerleştirmeye çalışanlar, bunu başka yere çekmeye çalışsalar da, kavramlar incelendiğin de “Kata’” kavramının daha ziyade ilgili olduğu konu, organ kesmenin dışındaki konulardır. Organ kesmenin ayrı bir fiili vardır. Yani ameliyat gibi kesip biçmenin. Mesela derebeylik siteminin yıkılması için onu besleyen uygulamalara son verilmesini gerektirir. Mesela hatırlı kişilere “gedikler” ve Ihtalar verilmemesi yönündedir. Yani Mülkün şahsileştirilmesinin üçayağı olan monarşi, oligarşi. şereflere el koyan Aristokratik veya komprador burjuvazi ye “şerefte herkes ortaktır” ilkesi getirilerek,; şan, şöhret ayağının ortaklaşa kullanımı ve yine mülkün servet ve sermaye ayağının ortaklaşa kullanımı açısından bir önlemdir.

Bunlar yerine getirilmeden, asıl gizli ve bilimsel yoldan “müessesleşerek”, müesses çalma yöntemlerinin kapatılması ile tüm topluma zarar veren kesimin dizginlenmesine hizmet eden hükümdür şer’i olan Hükümler. .

Nasıl Salât, Hacc ve Zekevat aynı kapıya çıkan, aynı sosyo ekonomik hayatın tesisi için oluşmuş kavramlar ise, işte Maide 38. Ayeti de aynı gayenin tesisi için alınması gereken önlemdir.

Çünkü Allah Âlimdir. Âlim olanda sopa ile sivrisinek avlamayı değil, bataklığın kurutulmasını tavsiye eder.

Ferdiyetçilik açlığı, açlık hırsızlığı üretir. İşte evrensel ilke de budur. Sözün güzeline uyun şeklinde ki Allah tavsiyesini kulak ardı yapanlar, tabi ki ayeti evrensel adalet için değil, mülk şehveti içinde yanıp tutuşan Müsrif ve sefihler, Derebeyler, toprak ağaları, müstebitler ve servet sermaye sahiplerinin zulmünün sürdürülmesi istikametinde algılarlar.

Amacı tamamen tersine çevirirler. Maksat kendi hırsızlıklarını gündemden düşürmek ve suç olmaktan çıkarmak için bu hükmü kendi üzerlerine hiç almazlar. Oysa asıl muhatap onlardır.


Av.İlhami Çetin
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.

Konu Barış tarafından (26. March 2010 Saat 09:02 AM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Apollonius (30. March 2010), dost1 (27. March 2010), Miralay (11. May 2010)
 

Bookmarks

Etiketler
ahtapotun, cezası, hırsızlık, kesin, kesme, kollarını, üzerine


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:04 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam