hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Makaleler

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 1. December 2010, 04:18 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Dinler Arası Diyalog

Dinlerarası Diyalog ve Başkalaştırılan İslâm

Prof.Dr. Mehmet BAYRAKDARa

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri
İslam Felsefesi Bölümü, ANKARA


Yazışma Adresi/Corres pon den ce:
Prof.Dr. Mehmet BAYRAKDAR
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri
İslam Felsefesi Bölümü, ANKARA [email protected]


ÖZET Bu makalede bütün dinlerin aynı olduğunu ve her dinin aynı Allah tasavvuruna sahip
olduğunu demek için, dinlerarası diyoloğa angaje olan bazı Müslüman bireylerin, cemaatlerin ve
kurumların İslamın iman ilkelerini ve yerleşik İslami görüşleri değiştirmeye çalıştıklarını anlattık.

Anahtar Kelimeler: Dinlerarası diyalog, dini cemaatler, resmi kurumlar,
Müslüman bireyler, İslam iman ilkeleri


ABSTRACT In this paper we have explained that some Muslim individuals, societies and institu-
tions who are engaged in the interreligious dialogue have tried to alter the basic principles of Islamic faith and the established Islamic views as to say that all religions are the same and the every religion has the same conseption of God.

Key Words: The interreligious dialogue, Muslim societies, institutions,
Muslim individuals, the basic principles of Islamic faith


Özellikle II.Vatikan Konsili (1962-1965) sonrası başta Vatikan, Amerika’daki ve Avrupa’daki Protestan, Evangelik ve Ortodoks kiliselerinin “Dünya Barışı” amaçlı ve bu arada Amerikan stratejistlerinden S.Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” ve F.Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” gibi iddiasına da bir cevap gerekçesiyle,(1 ) başlattıkları dinlerarası diyalog faaliyetleri İslâm dünyasında da fazlasıyla yankı bulmuştur.

İslâm dünyasındaki bazı dini ve akademik resmi kurumlar, vakıflar, dini cemaatler ve tarikatlar, sivil toplum örgütleri, kişisel temsilli din adamları, akademisyenler ve siyasîler diyalog faaliyetlerine katılmışlardır.

Burada dinlerarası diyalog faaliyetlerine katılan ve bunları yürüten Türkiye’deki dini cemaatlerin, resmi kurumların, sivil toplum örgütlerinin ve kişisel temsilli katılımcıların diyalog sürecinde İslâm adına yaptıkları yorumlarını ve beyanlarını, genel bir isimlendirmeyle “Hıristiyanlaştırılan İslâm” dememek için “Başkalaştırılan İslam” adıyla tanıtmaya çalışacağız.

Türkiye’de oluşmaya başlayan bu dinlerarası diyalogçu İslâm anlayışı, gerçekten sadece her hangi bir Müslümanın veya bir mezhebin İslâm anlayışına ters değil, bugün bizzat doğrudan İslâm’ın temel kaynağı olan Kur’an’a ve Sünnet’e aykırı duruma gelmiştir.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 1. December 2010, 04:19 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Her vesileyle Hıristiyan dinlerarası diyalogçular şöyle derler:

Diyalog, dinlerin kitapları, peygamberleri, iman ve inançları üzerinden yapılmamalıdır. İnsanlığın manevî ve ahlâkî değerlerini korumak artan seküler ve ateist anlayışlara karşı ortak tavır almak, dinler yüzünden insanlar arasında kavgaların çıkmasını önlemek ve böylece de nihayi olmak insanlığın mutluluğu ve barışı için yapılmalıdır. Ve ilave ederler:

Dinlerarası diyalog bir tarafın dinini diğer tarafa kabul ettirmek değildir.

Dinlerarası diyaloğun bu amaç ve gerekçelerini, Türkiye’deki ve diğer İslâm dünyasındaki Müslüman diyalogçu kişiler ve çevrelerde aynen tekrarlarlar.

Şimdi hem Hıristiyan taraftan hem de Müslüman taraftan diyaloğun aynı tondaki tanımını görme bakımından iki alıntı yapalım:

Lynnde Silva:
“Diyalog hiç bir şekil de kişinin kendi inancına bağlılığına ve sadakatine zarar vermez. Aksi ne o kişinin kendi inancına bağlılığını geliştirir ve pekiştirir.

Diyalog, dinlerin birleştirilmesine yönelik bir hareket olmayıp aksine ona karşı bir kalkandır. Çünkü diyalog sürecinde katılımcılar birbirlerini daha yakından tanıyarak birbirlerinin dinsel gelenekleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olurlar.

Diyalog kişilere manevi bir yaşam için daha geniş bir perspektif sunarak onları tekdüzelikten kurtaran yaratıcı bir karşılıklı etkileşimdir. Diyalog bir tarafın diğer taraf hakkındaki olumsuz tutumunu ortadan kaldırmak için son derece gerekli bir eylemdir.”(2)

D.Ay düz:

“O halde diyalog her şeyden önce; içerde diyalog ve dinlerarası, kültürlerarası diyalog, insanlara, kültürlere, dinlere kendi kendilerini tanımlama, kendi kendilerini tanıtma ve kendi kendilerini bildirme anlamına geliyor ve bu yönüyle de iyidir, kesinlikle teşvik edilmelidir….

Dinlerarası diyalog; dinleri birleştirme veya bir potada eritip ‘yeni bir din’üretme teşebbüsü değildir.

Dinlerarası diyalog; tüm farklılıkları koruyarak herhangi bir zorlamaya girmeden hoşgörü ve anlayış içinde ortak meseleleri konuşma, müzakere etme ve işbirliği yolları arama gayretidir.”(3)

Dinlerarası diyalog amacı tanımlandığı gibi ise, Müslüman diyalogçular niçin İslâm’ı, aşağıda vereceğimiz örneklerde olduğu gibi tersyüz ederek diğer din mensuplarına tanıtıyorlar?

Dinlerarası diyologçuların diyalog için biçtikleri ulvî gaye, tanışma, dinleri tanıtma ve dünya barışını tesisi vs. vs…. Çok güzel.

Bu ulvî gayeye, ister bir dinin mensubu olsun, ister ateist olsun kim karşı çıkabilir ki! Karşı çıkmak şöyle dursun destekler. İşte bu nedenle Vatikan’ın Türkiye İlahiyat Fakülteleri çevreleriyle yaptığı ilk diyalog toplumlarına ben de katılmıştım. Hatta Müslümanlar olarak bizim de bir katkımız
olsun diye İslamî Araştırmalar Dergisi’nin desteğiyle Ankara’da 1994 yılın da bir dinlerarası diyalog toplantısı da ben tertip etmek istedim.

Toplantının düzenlemesiyle ilgili son aşamaya geldiğimiz günler de Fakülte’ye Vatikan’dan Christian Troll geldi. O’na toplantının programını gösterdim. Troll böyle bir diyalog toplantısının olamayacağını söyledi. Bunun yerine "siz Türkiye’deki Hıristiyanları toplayın onlar size kendilerini anlatsınlar" dedi. Ben de "bu diyalog olmaz, monolog olur" şeklinde bir cevap verdim.

İtiraz ettiği programımız kısaca şöyleydi:

1. Kur’an - İncil

2. Hz.Muhammed - Hz. İsa

3. Müslüman - Hıristiyan

4. Bugünkü İslam ve Hıristiyan Dünyası.

Gerek Türkiye’den ve gerekse Avrupa ve Amerika’ dan çeşitli Hıristiyan kuruluşları ve temsilcileri toplantıya katılacaklarını bilmişlerdi. İstanbul’daki American Board hariç, Troll ile görüşmemizden hemen sonraki hafta içinde Hıristiyan kuruluşlardan gelecek katılımcılar özür beyan ederek toplantıya katılamayacaklarını bildirdiler.

Troll, böyle konuların Orta çağ’daki tartışmaları gündeme getireceği, diyalog yerine kargaşa çıkacağı gerekçesiyle itiraz etmişti. Ben de kendisine, Hıristiyan konularını Hıristiyanların ve İslâmî konuların da Müslümanların işlemelerini istediğimizden, toplantının akademik nitelikli olacağından, düşündüğünüz kargaşa ve nizanın olmayacağını ifade ettim. Fakat neticede toplantıyı iptal etmek zorunda kaldık.

Bu olay ve aşağıda anlatacağım daha önceki başka bir olay bende diyaloğun amacı hakkında şüphe ve tereddüt uyandırdı.

1989 yılında Roma’da katıldığım bir diyalog toplantısından sonra toplantıyı tanıtıcı kısa bir makale yazmıştım. Makalede diyalog yapan ve yapacak Müslümanların Hıristiyanlığı iyi bilmeleri hususuna işaret ettim. Bunun bir misyonerlik hareketine dönüşmemesi için Avrupa’daki ve Türkiye’deki özellikle gençlerimize hem İslâm’ı, hem de Hıristiyanlığı iyi tanıtmamız gerektiğini vurgulamıştım.

Makalenin yayımından yaklaşık iki hafta sonra o zaman A.Ü.Rektörü olan Necdet Serin telefonla beni arayarak görüşmek istediğini belirtti. Makamına gittiğim de Rektör:

devam edecek
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 07:32 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Sabahtan Vatikan Büyükelçisi Sergi o Sebastian Bey beni telefonla aradı. Bir makale yazdığını ve diyalogun ruhuna aykırı şeyler söylediğini bildirdi, dedi.

Bir makale yazdım. Ancak diyalogla ilgili olumsuz bir şey yazmadım dedim. İstersen Sebastian Bey ile bir görüş dedi.

Görüştüm ve ona bu makalede diyalog ruhuna aykırı ne bulduğunu sordum.

Bu olaylar kuşkularımı artırınca, II. Vatikan Konsili’nin dinlerarası diyalog ile ilgili kararlarını ve dökümanlarını okumaya karar verdim.

Diyalog için sıkça atıfta bulunulan Lumen Gentium ile Nostra Aetate (Kilisenin Hıristiyan olmayan dinlerle ilişkisi hakkında Konsil deglerasyonu) kararlar dışında, Ad Gentes (Kilisenin misyonerlik hakkındaki Konsil kararı) ve Unitatis Redintegratio (Ekümeniklik hakkında Konsil Kararı) gibi diğer iki kararda da dinlerarası diyaloga ait bilgiler buldum.

Örneğin Ad Gentes’in ikinci bölümünde diyalogun misyonerlik olduğu açıkça belirtiliyor. Kararı özetleyen iki Cizvit papaz J.Neuner ve J.Dupuis şöyle diyorlar:

İkinci bölüm misyonerlik çalışmasıyla ilgilidir. (10-18. cümleler)

Bir yandan diyalog (11) ve yardım (charity) sunumu vasıtasıyla (12), diğer yandan da İncil’i vaaz etme aracılığıyla Tanrı’nın halkını bir araya getiren incilleştirmeyi (13-14) Hıristiyan şehadeti ile sentezlemeyi amaçlamaktır.

Zaten misyonerlik vasıtası olan birincisi (diyalog), ikincisine (İncilleştirmeye) götürür.”(4)

Bu kısa giriş cümlelerinden sonra, esas konumuza girmek için, 1986 yılından bugüne yaklaşık 21 yıldır doğrudan veya dolaylı bir şekilde diyalog yapan Türk taraftarların bilerek veya bilmeyerek misyonerliğin amacına hizmet ettiklerini söyleyelim ve bunun kanıtlarını çeşitli kesimlerin ve kişilerin diyalog adına söylediklerinden ve yaptıklarından örneklerle ortaya koymaya çalışalım.

1. MİSYONERLİĞE ORTAK OLMA

Herkesin bildiği Türkiye’den dinlerarası diyaloga en çok sahiplenenler en ateşli diyalogçular Fethullah Gülen ve cemaati üyeleridir. Çünkü Fethullah Gülen, Papa II. John Paul’a 9 Şubat 1998 günü sunduğu mektubunda Papa’nın dinlerarası diyalog misyonuna yürekten katıldığını şöyle ifade ediyordu:

Pek muhterem Papa cenapları, Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamlar getirdik….

Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.”(
5)

Gülen’in mektubunun başlangıç cümlelerinden yukarıya aktardığımız iki kısım üzerinde dikkatlice düşündüğümüzde, ortaya iki husus çıkmaktadır:

a) Gülen nasıl oluyor da Papa nezninde üç dinin doğduğu yerlerin ve halklarının temsilciliğini kendinde görebiliyor?

Üç din, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm sırasıyla Mısır-Sina’da, Kudüs’te ve Mekke-Medine’de doğmuştur. Bugün buralarda çeşitli halklar ve devletler vardır.

Siyaseten ve hukuken Gülen bu yerleri ve halklarını nasıl temsil edebilir?

Öte yandan bu yerlerin halkı din bakımından Yahudi, Hıristiyan ve Müslümandır. Gülen, hadi diyelim İslâm’ı temsil edebilir ama, Yahudiliği ve Hıristiyanlığı nasıl temsil edebilir?
Bu konu hakkında daha fazla durmadan bizim için çok daha önemli olan ikinci hususa geçelim.

b) Gülen ikinci paragraftaki cümleleriyle Papalık Konseyi’nin Dinlerarası Diyalog misyonunun bir parçası olmayı, buna hizmet etmeyi istiyor ve bunların gerçekleşmesini arzu ediyor.

Gülen, birinci paragrafta kendi hizmet ve vazifesini “Kutsal misyonumuz” diyerek misyon olarak nitelediği gibi, ikinci paragrafta da Dinlerarası Diyalog’u da misyon olarak niteliyor.

Misyon kelimesini Gülen’in kasıtlı olarak seçip seçmediğini bilemiyoruz; ancak Papalık nezninde “misyon” kelimesinin özel bir anlamı vardır ki, bu insanlara Hıristiyanlığı tebliğ etmektir; misyonerlik ve misyoner kelimeleri de zaten aynı kelimeden gelir. Nitekim II. Vatikan Konsili’nin Misyonerlikle ilgili Ad Gentes Divinitus adlı kararında misyon şöyle tanımlanıyor:
Kilise tarafından gönderilen İncil öğreticilerinin yükümlülükleri ve bütün dünyaya giderek İncil’i vaaz etme vazifesini yüklenerek henüz Mesih’e inanmamış halklar arasında Kilise’yi yerleştirmeleri, genel olarak misyon diye adlandırılır.”(6)

Dinlerarası diyalog, hem yukarıda sözünü ettiğimiz Ad Gentes’te hem de Gülen’in mektubunu sunduğu Papa II. John Paul’un çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarında ve deklarasyonlarında da açıkça diyalog ve misyon, “misyonerlik” olarak tanımlanmaktadır.

Gülen’in hizmet etmek istediği diyaloğu ve misyonu, II. John Pa ul, “Redemptoris Misso” başlıklı genelgesinde şöyle tanımlıyor:

“Dinlerarası diyalog Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. … …esasen misyonla ve misyonun şekilleriyle diyalog arasında özel bir bağ vardır.

Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir… … …

kurtuluşun Mesih’ten geldiği ve diyaloğun evangelizasyondan (incilleştirme) ayrılmadığı gerçeği gözardı edilmemiştir.

… Diyalog, Kilise’nin kurtuluşun tabiî yolu olduğu inancıyla yönlendirilmeli ve ikmâl edilmelidir.

...Diyalog Tanrı’nın Krallığı’a doğru bir yoldur ve bunun süresini ve mevsimini sadece Baba bilse de, mutlaka sonuç verecektir.”(7)

En yetkili ağızdan dinlerarası diyalog gerçek amacıyla böyle de tanımlanıyor. O halde Gülen’in diyaloğa ortak olmasının ne anlama geldiğini siz düşünün.

Devam edecek
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:39 PM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

2. İSLÂM VE HIRİSTİYANLIĞI HZ. MERYEM'İ HZ. MUHAMMED İLE NİKAHLAYARAK BİRLEŞTİRME

Kur'an'dan İdrake Yansıyanlar adlı eserinde Gülen, Meryem Suresinin 17. ayetinin meâlini kendi ifadesiyle şöyle verir:
"Sonra, insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Ruhumuzu göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü" ve şu yorumunu ilâve eder:

"Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoğunluğu itibariyle bütün tefsirler, ayeti kerimede:

"... ruhumuzu gönderdik..." diye belirtilen ruhun Cebrail (a.s.) olduğunu ifade etmektedirler.
Ne var ki, burada Kur'an "Ruh" tabirini kullanıyor; ruh'un tayininde ise ihtilaf vardır.

İhtimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aşkındır; hatta Efendimizin ruhunu içine alacak kadar da geniştir. Evet bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine başka bir hayal girmemişti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helal olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi; zira o bir münasebetle Hz. Meryem'in kendisiyle nikahlandığına işaret buyuruyordu. Bu açıdan da "Ruh"un Efendimizin ruhu olabileceği de ihtimal dahilindedir..."(8)

Her ne kadar Gülen cümlesinin sonunda bu konuda başka kanıtlar bulunmadan bunun katiyet ifade etmeyeceğini belirtiyorsa da, söz konusu ayeti böyle yorumladıktan sonra geriye ne kalıyor ki?

Gülen, kendi yorumuna Hz.Peygamberi de ortak ederek, "O .... Hz. Meryem'in kendisiyle nikâhlandığına işâret buyuruyordu." Diyor.

Hz.Peygamber'in "işâreti" Kenzu'lUmmal'daki bir rivayettir. Bu rivayet gerçek bir hadis bile olsa, Hz. Peygamber'in Meryem ile nikahının ve zevceleşmesinin Ahiret'te, Cennet'te olacağını belirtiyor.(9)

Gülen'in bu akıl ve mantık dışı yorumlarıyla Hz. İsa'nın annesinin, Hz. Meryem ve babasının, haşa, Hz. Muhammed olarak bu dünyada olmuş bir nikahlanma gibi anlatması dinlerarası diyalog çerçevesinde Hıristiyanlığı ve İslâmı "evlendirmeye" yönelik bir girişimden başka ne gibi bir değeri olabilir?

Gülen'in diyalog için Hz. İsa’ya anlattığımız özel ilgisini, cemaatin bir başka üyesi ve Aksiyon Dergisi'nin editörü İ.Karayeğen de sözleriyle doğrulamaktadır.

Söz konusu derginin 470 no.lu özel sayısında "İnsanlık O'nu Bekliyor: Hz. İsa" başlıklı bir kapak dosyası hazırlamıştır. Editör şöyle yazıyor:

"Müslümanlık ile Hıristiyanlık sanılanın aksine Museviliğe nispeten birbirine daha yakındır. Buradaki ortak payda Hazreti İsa (A.S.)'dır. Hz. İsa bizim de peygamberimizdir ve Kur'an'da tek kadın Hz. Meryem aynı zamanda bir surenin de adıdır. Bunlar müşterek çizginin en büyük delilidir. Müdekkik araştırmacılar, teslis inancını terk eden samimi İseviler ile İslâm Dini arasındaki mesafenin kısaldığını görmektedirler."(10)

Görüldüğü gibi Gülen ve cemaatinin Hıristiyanlarla özel ilişkilerini Hz. İsa'nın da Müslümanların peygamberi olduğu inancıyla Hz. İsa üzerinden kuruyorlar.

Peki Hz. Musa, Müslümanların inandığı bir peygamber değil mi?

Eğer ilişkiler böylece peygamberler üzerinden kurulacaksa niçin Hz. Musa'nın müntesipleri museviler Müslümanlara Hıristiyanlardan daha uzak oluyor?

Görüldüğü gibi Hıristiyanlarla ilişkilerini meşrulaştırmak için Gülen ve cemaati çok basit, basit olduğu kadar da eksik bir mantık oyunuyla temellendiriyorlar.

Gülen ve cemaatinin diyalog yaptığı Hıristiyanlar teslis inancını terk etmiş, kendi tabirleriyle "İseviler" midir? Çünkü Hz. İsa, teslisçi değil, tevhitçiydi bize göre.

Gülen'in ziyaret ettiği, meşhur mektubunu sunduğu ve mektubunda
"diyaloğunuzun bir parçası olacağız" dediği Papa II. John Paul teslisi terk etmiş bir İsevi miydi?
Diyalog için bu tür tutarsız gerekçelere ne gerek görülüyor ki! Vatikan bizi diyaloğa davet etmiştir; biz de katılıyoruz demek kafi değil mi?
__________________
Halil Ay

Konu kamer tarafından (5. December 2010 Saat 06:10 PM ) değiştirilmiştir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:40 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

3. HZ. MUHAMMED'SİZ İSLÂM'A DOĞRU

Gülen ve cemaatinden bazıları dinlerarası diyalog görüşmelerinde Hz. Muhammed'in Resûl olduğundan bahsetmeyi gerekli ve uygun görmüyorlar:

"Bazıları üç dinden herhangi bir dine inanmak yeterlidir. Mühim olan kelimei tevhid inancıdır. Hz. Muhammed'i kabul ve tasdik etmek ise şart olmayıp bir kemal mertebesidir" diyor.

Bazıları da "Ehli kitap ile amentüde ittifak halindeyiz" iddiasında bulunuyor. (Ahmet Şahin, Zaman 17.04.2000)

Nitekim, Fethullah Gülen de şöyle diyor:

"Kur'anı Kerim, kitap ehline çağrıda bulunurken, "EY kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir kelimeye gelin."
Nedir o kelime?
"Allah'tan başkasına ibadet yapmayalım."

Allah'a kul olan başkasına kul olmaktan kurtulur. İşte gelin, sizinle bu mevzu üzerinde birleşip bütünleşelim.

Kur'an devamla, "Allah'ı bırakıp da, bazılarımız bazılarımızı Rab edinmesin" diyor.

Dikkat edin, bu mesajda, Muhammedün Rasûlullah yok." (Hoşgörü ve Diyalog İklimi. S. 241).

Fasıldan Fasıla kitabında da, "Herkes kelimei tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelimei tevhidin ikinci bölümünü, yani 'Muhammed Allah'ın resûlüdür' kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır..." demektedirler. (Küresel Barışa Doğru131)"11

Gülen ve yandaşları, Hıristiyanlarla veya başka din mensuplarıyla İslâm adına diyalog yapmada, Kelimei Tevhid'i kısaltarak, Muhammed'in son peygamber ve nebi olduğunu gündeme getirmek istemiyorlar.
Eğer yaptıkları dinlerarası diyalog ise ve İslâm üzerinden bu diyaloğu yapılıyorsa, Hz. Muhammed'siz İslâm, İslâm olur mu?

Kelimei Tevhid'ten Hz. Muhammed kelimesini çıkarmak, sadece Gülencilere mahsus değildir; belki de onun etkisiyle aşağıda göreceğimiz gibi bazı kurum ve kişiler de aynı şeyi yapıyorlar.

Şimdi de, Gülen cemaati mensupları ile bu cemaatin faaliyetlerine sürekli iştirak eden kimselerden örnek verelim.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:40 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

4. ILIMLI İSLÂM İÇİN ÇALIŞMA

Gülen cemaatinin en önemli akademik kurumu olan Fatih Üniversitesi'nin Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ile İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümleri, 2006 yılında düzenledikleri bir uluslar arası konferans için TÜBİTAK'tan mali katkı isteme gerekçesinde şu ifadelere yer veriyorlar:

"Aslında, Avrupa ve Asya'nın arasında, karşısında ve ötesindeki Türkiye (ve özellikle İstanbul), ılımlı İslâmi eğitim misyonu ve ulusal sınırları aşan gelecek görüşü ile Fatih Üniversitesi ve Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ile İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerini oluşturan uluslar arası eğitim kadrosu bu görev için çok uygundur." (Bkz. Belge 1).
Belge 1
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Belge 1.jpg (82,4 KB (Kilobyte), 8x kez indirilmiştir)
__________________
Halil Ay

Konu kamer tarafından (5. December 2010 Saat 05:49 PM ) değiştirilmiştir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:41 PM   #7
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

5. PAPA OLMAK BİLE CEMAAT ONAYINDAN GEÇİYOR

Nuriye Akman'ın cemaate bağlı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkan yardımcısı ve Kültürlerarası Diyalog Platformu Genel Sekreteri Cemal Uşşak ile yaptığı ve 9.12.2006 tarihinde Zaman gazetesinde "Kardinal Ratzinger Türkiye'de Papa Oldu" başlığıyla yayımlanan söyleşinin takdim cümlesinde N.Akman, Uşşak için şöyle diyor:

"16. Benediktus'un seçildikten sonra değil, Türkiye'ye geldikten sonra gerçek Papa olduğuna inanıyor."
Bu inancını Uşşak da, Akman'ın bir sorusuna verdiği cevabında şöyle ifade ediyor:

"Kendisi buraya gelinceye kadar Papa olmamıştı henüz. Hâlâ kardinal Ratzinger'di, bir felsefe veya teoloji fakültesinde öğretim üyesi sıfatıyla duruyordu. Ama taç giyen baş akıllanır. Bana göre Türkiye ziyareti ile birlikte Papa olmaya başladı."(12)

Görüldüğü gibi Papa XVI. Benedikt'in Papalık onayı Uşşak'tan geçiyor. Keşke Uşşak Papa'nın niçin Türkiye ziyareti ile gerçek Papa olduğunun gerekçesini de açıklasaydı da bize soru sordurma zahmeti vermeseydi.

Uşşak, biz de dinlerarası diyaloğun ve misyonun ortağıyız diyerek XVI. Benedikt Türkiye'ye gelmekle bizim de onayımızı aldı ve gerçek Papa oldu mu söylemek istiyor? Yoksa Uşşak, Türkiye'yi geçmişini veya geleceğini düşünerek bir Hıristiyan ülkesi gibi görüyor da, ziyaretiyle Papa Türkiye'nin de papası mı oldu demek istiyor. Bu ve benzeri soruları çoğaltabiliriz; ancak cevabını biz değil Uşşak verebilir.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:41 PM   #8
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

6. HZ. MUHAMMED'İN ÜMMETLİĞİNİ BIRAKIP HZ. İSANIN ÜMMETİ OLMAYA YÖNELME

Dinlerarası Diyalog hareketine dahil olduktan bu yana Gülen cemaati kadar A.Oktar (Adnan Hoca) cemaati de son zamanlarda bir biçimde Hz. İsa, Hz. Meryem ve Kıyamet ile ilgili çok sayıda eserler telif veya tercüme ettiler. Elbette bunlar yapılabilir; bizim şikâyetimiz bunları sayıca çokluğuyla ilgili değildir. İçerikleriyle ilgilidir.

Nuzûli İsâ (Hz.İsa'nın tekrar dünyaya dönüşü) ile ilgili söylemleri, Hıristiyanlarınkine benziyor. Hıristiyan dünyada gün geçmez ki Hıristiyanlar "İsa geldi", "İsa görüldü" gibi çığırtkanlık yapmasın.

Diyalog ile birlikte bu cemaatlerin ezberlerinde ve söylemlerinde de benzer şeylere sıkça rastlıyoruz. Kaldı ki Nuzûli İsa ihtilafları bir meseledir.(13)

Daha önce sözünü ettiğimiz Aksiyon dergisinin özel sayısına kısa bir makale yazan Suat Yıldırım ki kendisine saygı ve hürmetim var şöyle diyor:

"... Müslüman ve Hıristiyan ümmetlerinin, Hz.İsa'nın şahsiyeti etrafında bütünleşerek, hem kendilerini, hem de bütün insanlığı kurtarmaya yönelmeleri, hepimizin ideali olmalıdır. Bunun bazı emareleri de görünmektedir."(14)

S.Yıldırım bu sözlerine bu iş gönül işi değil ama benim gönlüm razı değildir. Kendisinin de belirttiği gibi mutlak risaletin sahibi Hz. Muhammed ise ve henüz Hz. İsa da ortada yoksa, niçin S.Yıldırım Müslümanları Hz. İsa arkasında saf tutmaya davet ediyor da Hıristiyanları Hz. Muhammed etrafında toplanmaya çağırmıyor? Yoksa Hz. Muhammed'in risaleti insanlığın kurtuluşuna kâfi değimlidir?
S.Yıldırım'ın sözleri ve tavrı sadece ve sadece misyonerlerin işine yarayabilir; şöyle ki onun sözleri misyonerler tarafından Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için en iyi psikolojik bir zemin oluşturmaktadır. Misyonerler "Müslümanlar! Bakınız sizin büyükleriniz sizi Hz. İsa etrafında bütünleşmeye davet ediyor" deseler ve diyenler de var; buna hangi Müslüman’ın gönlü razı olabilir?
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:43 PM   #9
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

7. ORYANTALİSTLERİN VE MİSYONERLERİN KUR'AN HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNE ONAY VERME

S. Yıldırım'ın yaptığı bizce en tehlikeli şey, "Kur'anı Hakim ve Açıklamalı Meâl" adlı F.Gülen'in isteğiyle hazırladığını söylediği çalışmasında meâl bir çok ayetin sonuna, Kitâbı Mukaddes cümleleri ile aynı anlamlarda oldukları iddiası ile referansta bulunmasıdır.

Söz konusu meâl şu üç noktadan bize göre oldukça sakıncalıdır:

a)Bilimsel Değildir: Kutsal kitaptan not düştüğü cümlelerin çoğunluğunun, Kur'an ayetleri ile ya anlam bakımından uzaktan yakından hiç ilişkisi yoktur, ya da sadece benzer kelimeler ve olayları ihtiva etmektedir.

Bu son açıdan, bazı benzerlikler olsa da, Kur'an ayetleri ile kutsal metin cümleleri farklı amaçları dile getirmektedir.Konuyu açıklama bakımından birçok örnekten bir tanesini aktaralım:

Yıldırım'ın Bakara Suresi 62. ayet için verdiği meâl şöyle: "İman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sâbiler... Her kim Allah’a ve ahiret gününe (gerçekten) iman eder ve ameli salih işlerse, elbette onların Rab'leri yanında mükâfatları vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi kendilerini üzecek bir şeyle de karşılaşmazlar. (KM, Matta 2.23; Resûllerin İşleri, 2,22)15

Şimdi de ilişki kurulan Kitâbı mukaddes cümlelerini aktaralım:

Matta 2:23:
"Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, 'O'na Nasırah denecektir' sözü yerine gelsin diye oldu."(16)

Resûllerin İşleri 2:22:

"Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsâ, Tanrı'nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir."(17)

Bakara 62. ayet ile anlamca ve konuca İncil sözleriyle bir benzerlik nasıl olabiliyor! Matta 2:23'de 22'nin devamı olarak bebek Hz. İsâ'nın Meryem ve Yusuf tarafından Nasıra'ya getirilişi anlatılıyor. Resûllerin İşleri 2, 22'de ise, İsraillilerin, Hz. İsâ'ya inanmaları için bir çağırıdan söz ediliyor.

b)Oryantalistlerin Kur'an'ın Kaynağı Hakkındaki Görüşlerinin Tasdiki:

Bilindiği gibi bir çok Yahudi ve Hıristiyan asıllı oryantalistler asırlardır Hz. Muhammed'e sahte peygamber olarak bakmaktadırlar. Kur'an'ı Hz. Peygamber'in kendisinin yazdığını iddia etmektedirler; hâlâ da böyledir.18 Hz. Peygamber'in Kur'an'ı Tevrat ve İncil'den çalıntı yaparak yazdığını söylerler. Yıldırım asla böyle bir düşüncede olamaz; ancak öyle düşüncede olan Hıristiyanlara iddialarını tasdikte bir koz vermiş oluyor.

c) Kutsal Kitapların Tahrif Olmadığına Kanıt Gösterme:

Yıldırım'ın ayet meâllerinin altına Kutsal Kitab'a atıfta bulunması, Kur'anı Kerim'in bu kitap hakkındaki tahrif ve tebdil edilmiştir gerçeğine gölge düşürmektedir. Çünkü bu gerçeğe karşı Hıristiyanlar ve misyonerler şiddetle itiraz ediyorlar. Kutsal Kitap'da tahrif yok diyorlar. Yıldırım böyle bir meâl hazırlamakla sanki Hıristiyanların iddialarını tasdik etmiş görünüyor.

Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde Yıldırım'ın bu meâli ile Kutsal Kitapların nesh olmadığı, tahrif olmadığı, hatta Kur'ân'daki ayetlerin Tevrat ve İncil'den alınma olduğu Hıristiyan Yahudi iddiaları doğrulanmış oluyor.

Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi yaptıkları Kutsal Kitap çevirilerine, Kur'ân'dan referanslar veriyorlar mı? Fakat S.Yıldırım'ın yaptığını, ondan önce onlar yapıyorlardı. Muhtemelen Yıldırım onları taklit etmiştir de olabilir. Ancak onlar bunu Tevrat veya İncil tercümelerinde değil, ayrı çalışmalarla yapmışlardır ve yapmaktadırlar.

Bunlardan ilki, D. Masson'un "Kur'ân ve Yahudi Hıristiyan Vahyi" adlı çalışmasıdır.19 Yazar, çeşitli dinî konularda Tevrat ve İncil'den yaptığı alıntılarla ilgili gördüğü Kur'ân ayetlerini bir araya getiriyor. Çoğu zaman da bunları ayetlerin anlam bütünlüğü, esbabı nüzülû ve siyaksebak hesaba katmadan yapıyor.

Başka bir örnek, misyoner D.Wickwire'ın çalışmalarıdır; Kitabı Mukaddes'in tahrif edilmediğini ispat için, o da Kur'an ayetlerinden seçmeler yaparak Kitabı Mukaddes cümleleriyle bir araya getirmiştir.(20)
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Alt 3. December 2010, 08:44 PM   #10
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

8. KELİMEİ TEVHİDTEN MUHAMMED İSMİNİ ÇIKARMA

Her ne kadar Kelâmî açıdan, Kelimei Tevhid: "Lâ ilâhe illâllah" demekse de, İslâm'ı öğretirken, buna her zaman "Muhammedun resulullah" cümlesi de eklenir.

Geleneksel olarak Kelimei Tevhid böyle öğretilir. Geçmişte İslâm devletlerinin bayraklarında, paralarında Kelimei Tevhid yer aldığından "Allah'dan başka Tanrı yoktur" sözü "Muhammed Allah'ın elçisidir" sözü ile beraber verilirdi. Kelimei Tevhid denince de bildiğimiz ifade anlaşılır.

Daha önce işaret ettiğimiz gibi Hz. Muhammed'siz bir İslâm anlayışına öncülük eden Gülencilerin etkisiyle, gerek dinlerarası diyaloğa katılma gerekse AB'ye tam üye olma istemiyle 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığının komisyon tarafından hazırlanan İlköğretim 5. sınıf "Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi" ders kitabında da Kelimei tevhid'ten "Muhammedun Resulullah" ibaresi çıkartılmıştır.(21)

Oysaki daha önceki yıllarda yazılan ders kitaplarında Kelimei Tevhid tam olarak veriliyordu.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (5. December 2010), kamer (5. December 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
arası, dinler, diyalog


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:22 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam