hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 38.Sâd Suresi

 
 
Seçenekler Stil
Alt 27. September 2008, 11:13 PM   #11
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

79.İblis, “Rabbim! O hâlde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana süre ver” dedi.

80,81.Allah, “Haydi, sen belirli bir vakte kadar süre verilenlerdensin” dedi.

RABB: Daha önce birçok kez açıkladığımız gibi, rabb sözcüğü, “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa göre uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü [gelişmeyi] programlayıp yöneten” demektir. İblis’in “Rabbim!” demesi de, bulunduğu konumun bizzat Allah tarafından programlandığını göstermektedir. İblis, “tepki”ye programlanmıştır. Başka bir ifade ile “tepki” İblis’in kaderidir, bu konuda özgürlüğü yoktur. Bu durumu iyi bilen İblis, kendisini böyle programlayan Allah’a saygılı davranarak “Rabbim” diye hitap etmektedir. Yoksa İblis’in kendi iradesiyle Allah’tan herhangi bir talepte bulunması söz konusu değildir.

NAZAR: Lisânü’l-Arab‘a göre نظر [nazar] sözcüğü, “karşı karşıya gelmek” demektir. Nazar etmek için, gözle bakıp görmeye gerek yoktur, gözleri görmeyenler de nazar ederler. Buradan hareketle, bir işin yapılması için, bu işi yapacak kimsenin veya makamın karşısına çıkmaya, göz bebeğini ona yöneltmeye de nazar denilir olmuştur.[93]

Bu durumda, “bir kimsenin karşısında beklemek, kapısının önünde durmak”, nazar etmekanlamına geldiği gibi, “Allah’ın huzurunda ümitvar olarak, nimetler umarak beklemek” de,Allah’a nazar etmek anlamındadır.

SÜRELİ LÂNET: Arapça’da الى[ilâ] edatı [harf-i cerri], intiha-i gâyeyi [mesafenin sonunu] gösterir. Âyetteki, ilâ yevmi’d-dîn ifadesi de, “din gününe kadar” demektir ve bu ilâhî lânetin, “Kıyâmet Günü”nde son bulacağı anlamına gelir. Yani lânet, dünya hayatında devam edecek ve İblis iğva işini kıyâmete kadar devamlı sürdürecektir. İblis âhirette de hazır bulundurulacak olmasına rağmen orada iğva vermeyecektir. Onun âhiretteki işi, sorgu ânında birlikte olduğu kişi aleyhine tanıklık etmek olacaktır (bkz. Kâf/21, 23 ve 27 âyetleri). Âhirette Allah’ın hitaplarını hiç itiraz etmeden aynen kabul edecek olan İblis, sorgulama sonunda maddeden oluşmuş sahibi ile beraber cehenneme girecektir. İblis’in cehennemdeki durum ve konumu hakkında ise Kur’ân’da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Dikkat çekicidir ki, Kur’ân’daki cehennem sahnelerinde hep insan vardır.

82,83.İblis, “Öyle ise en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip oluşuna yemin ederim ki ben onların hepsini; –içlerinden arıtılmış kulların hariç– kesinlikle azdıracağım” dedi.

İblis’in bu âyetlerdeki ifadesi, azdırma yetkisi ve gücünün kendisine bizzat Allah tarafından verildiğini, kendisinin sırf bu iş için yaratıldığını göstermektedir. İblis’in her hâlükârda işlevini yapacağını belirttiği bu ifadesindeki kasem [yemin], aslında Allah’ın kendisine verdiği görevi yine Allah’tan aldığı güç ve destek ile yerine getireceğine dair O’na verdiği bir söz mahiyetindedir. Yoksa İblis’in bu ifadesi, birçok eserde açıklandığı gibi Allah’a isyan anlamına gelmez. Bu ifadelerin Allah’a bir karşı çıkış olarak değerlendirilmesi, İblis’i Allah’a rakip olarak görmeyi ve insanların çoğunun doğru yoldan çıkması nedeniyle onun Allah’a karşı galip geldiğini kabul etmeyi gerektirir.

ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesnâ

Yapılan bu istisnâ ile, İblis’in dürtülerinden مخلصين[muhleslerin=arıtılmış, arı-duru hâle getirilmiş kimselerin] etkilenmeyeceği açıklanmıştır.

Muhles kimselerin kim olduklarına dair verilen örnekler ise, sadece bu sûrede sayılan isimlerden [Dâvûd, Süleymân, İbrâhîm, İsmâîl...] ibaret değildir. Meselâ, Yûsuf peygamberin de muhles olduğu bildirilmiştir:

24.Ve andolsun o hanım, o’na niyeti kurmuştu. Eğer Yûsuf Rabbinin açık kanıtını görmese idi, o kadına niyeti kurmuştu. Ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyledir. Şüphesiz o, Bizim arıtılmış kullarımızdandı. (Yûsuf/24)

Ancak Rabbimizin Kur’ân’da muhles olarak belirttiği peygamberlerden başka hiç kimseninmuhles olmayacağını düşünerek bu niteliği sadece peygamberlere özgü saymak isabetli bir kanaat değildir. Fitnelenen, belâ ve musibetlerle sınanmaya sabreden, arınma isteğiyle kendini eğitip olgunlaştıran, tefekkür ve akletme gibi zihnî donanımlarını güçlendirerek kendini yetiştiren herkes muhles olup İblis’in iğvalarından korunabilir.

Âyette “azdırma” olarak ifade edilen İblisçe dürtüleri ve somut sonuçlarını, bireysel ve sosyal hayatta karşılaşılan her türlü suç, kusur ve hataları inceleyerek görmek mümkündür. Gerek ölçüp biçmeden akla ilk geleni yapmaktan, gerekse dürtüleri kontrol etme başarısını gösterememekten dolayı pek çok insanın çeşitli zararlara uğradığı çokça gözlenmiş bir durumdur. Rabbimiz, İblis’in iğvalarına uyanların kayıpları hakkında geçmişten şöyle somut bir örnek vermektedir:

15.Andolsun ki Sebe toplumu için yurt tuttukları yerde bir alâmet/gösterge vardı: Sağdan ve soldan iki bahçe! –“Rabbinizin rızkından yiyin ve O’nun için nimetlerin karşılığını ödeyin! Ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rabb!”–

16.Fakat onlar yüz çevirdiler; nimetlerin karşılığını ödemediler. Biz de üzerlerine barajların selini salıverdik ve iki bahçelerini onlara buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da “sidir ağacı” bulunan iki bahçeye çevirdik.

17.Bu, onların küfretmiş; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişolmaları nedeniyle Bizim onları cezalandırmamızdır. Ve Biz sadece çok nankör olanları cezalandırırız.

18.Ve Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik. Ve onlara da muntazam gidiş geliş düzenledik: –Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gidin gelin!–

19.Sonra da onlar: “Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır!” dediler ve nefislerine yanlış; kendi zararlarına işler yaparak haksızlık ettiler. Şimdi de Biz onları efsaneler yaptık ve tamamen didik didik dağıttık. Şüphesiz ki bunda tüm kendisine verilen nimetlerin karşılığını çokça ödeyen sabreden için elbette alâmetler/göstergeler vardır.

20.Ve andolsun ki İblis/düşünce yetisi onlar hakkındaki zannını tasdik etti de mü’minlerden ibaret bir kesimden başkası İblis’e uydular.

21.Hâlbuki İblis için onlar üzerinde hiçbir kudret yoktu. Fakat Biz âhirete imanı olanı, onun hakkında yeterli bilgisi olmayandan ayırt edecektik, bildirecektik. Ve senin Rabbin her şeyi iyice koruyandır.

(Sebe/15-21)

84.Allah dedi ki: “Gerçek budur. Ben de şu gerçeği söylüyorum: “85.Andolsun ki cehennemi kesinlikle senden ve onların sana uyanlarından; hepinizden dolduracağım.”

Yüce Allah 84. âyette, daha önce İblis’in, ihlâslı kulların istisnâ edileceğini bildiren ifadesini doğrulamaktadır.

85. âyetteki منك [minke=senden] sözcüğü, “senin cinsinden” anlamına gelir. Buna göre,İblis’in cinsinden olanlar ile, İblis nitelikli insanlar ve onların sana uyanlarından ifadesiyle de, insan soyundan İblis’e uyanlar kasdedilmektedir. Âyetteki hepinizden vurgusu ise, İblis nitelikli insanların ve bunlara uyanların hiç birisinin yakalarının bırakılmayacağını, cehennemin istisnâsız olarak bunların hepsiyle doldurulacağını belirtmektedir. (Hatırlanacak olursa, İblis’in de, sevk ettiği kişi ile birlikte cehenneme sürüleceği, Kaf sûresi’ndeki âyetlerde bildirilmişti.)

Rabbimizin karşılıklı diyalog yöntemi ile bu pasajda verdiği mesaj, başka sûrelerde (Hicr/28-44, A’raf/11-18) de yer almıştır.

86.De ki: “Ben Kur’ân’a karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ben yükümlülük getirenlerden/ kendiliğinden bir şeyler uyduranlardan, külfet getirenlerden, başa iş çıkaranlardan da değilim.

Sûrenin bu âyetinde hitap Peygamberimize yöneltilmiş ve çok önemli bir ilke bildirilmiştir: Tebliğden ücret alınmaz, tebliğci ücret alamaz.

Bu ilke, ortaya atılan davanın ciddiyetini ve dava sahibinin samimiyetini gösterir. Hakk davetçisi, bu ilkeye göre davetine karşılık bir ücret isteyemez. Bazı yalancı davetçiler ise ücret istemekten, mal talep etmekten, makam-mevki beklemekten asla vazgeçmezler.

Yüce Allah, bu âyetin halka deklare edilmesini buyurmakla sanki Peygamberimize, “Bu işte hiçbir şahsî çıkarım yoktur; size çıkarlarım için tebliğde bulunmuyorum. Ben liderlik hırsı için sahte iddialar peşine düşen bir kimse değilim” dedirtmek istemiştir.

KÜLFETSİZLİK NEDİR: كلفة [külfet], “genellikle kişinin bilmediği, anlamadığı konularda kendisini zorlaması” demek olup; تكلّف[tekellüf] de, “kendi isteğiyle külfete girmek, zorluğa katlanmak, gösterişe kapılmak, özenmek, yapmacık hâl ve hareketlerde bulunmak, zoraki hareket” anlamlarına gelir. Âyette geçen متكلّف[mütekellif] ise, “sorumlu olmadığı hâlde bir görevi üstüne yapmacık olarak vazife bilen” demektir.[94]

86. âyetin ilk cümlesinde “ücret istememe” ilkesini bildiren Rabbimiz, âyetin ikinci cümlesinde de “mütekellif olmama” ilkesini bildirmiş ve bu ilke ile Peygamberimize, “Ben kendiliğinden bir şeyler uyduranlardan, külfet getirenlerden, başa iş çıkaranlardan değilim” açıklamasını yaptırmıştır.

Gerçekten de Peygamberimizin din adına tebliğ ettiği her şey Allah tarafından gönderilmiştir. Bunların tümü insanlığın yararına olup aralarında topluma iş olsun diye buyurulan hiçbir şey yoktur. Ayrıca Peygamberimiz, kendisinde olmayan bir şeye özenerek zoraki ve yapmacık hareketlerle olduğundan farklı görünmek isteyen birisi de değildir.

87.Kur’ân, bütün âlemler için bir öğüttür ancak.

Yani, o Kur’ân, bütün âlemler [milletler, insanlar] için bir zikir, ilâhî bir hatırlatma ve öğütten başka bir şey değildir.

Kur’ân’ın mesajı evrenseldir. Anlamı ve içeriği ile bütün insanlığa hitap etmekte ve herkese doğru yolu göstermektedir. Bu sebeple, Kur’ân tüm dünya dillerine çevrilmeli ve Rabbimizin mesajı tüm dünya insanlarına kendi dilleriyle iletilmelidir. İnsanların anlamadıkları bir dil ile Kur’ân’ı sadece telâffuz etmek veya ezberlemekle yetinmesi, bu kitabın insanları aydınlatma, doğru yola iletme amacına ters düşer. Böyle bir davranış, bize göre kendini aldatmaktır, oyalanmaktır, Kur’ân’ın gönderiliş amacını hiç anlamamış olmaktır.

88.Ve onun müthiş haberini bir zaman sonra kesinlikle bileceksiniz.”

Yani, siz cehâlet, inat ve küfürde ısrar edip anlattığımız bu çok net şeyleri kabule yanaşmazsanız, bir müddet sonra bu seçiminizde isabetli mi, yoksa hatalı mı olduğunuzu anlayacaksınız. Sizlerden ömrü vefa edenler, birkaç sene sonra, verdiğim haberlerin gerçekleştiğini bizzat göreceklerdir. Dünya ve âhiretle ilgili olarak verdiğim vaat ve tehdit haberlerini bir zaman sonra muhakkak bileceksiniz.

Bu âyet bize Sâd/11 ile Kamer/44-45′deki ifadeleri hatırlatmaktadır. Söz konusu âyetlerde inkârcıların çeşitli guruplardan oluşmuş bir ordu olduğu, yakında hezimete uğrayarak kaçacakları bildirilmişti. Bu âyetler konumuz olan Sâd/88 ile birlikte değerlendirildiğinde, verilen haberlerin mutlaka gerçekleşeceği ve bir süre sonra hem Peygamberimiz hem de Müslüman kitleyle ilgili önemli gelişmelerin olacağı anlaşılmaktadır. Bir bakıma, İslâm’ın zaferinin yakın olduğu müjdelenmektedir.

Sûre burada sona ermekle beraber konu, A‘râf sûresi’nde de devam etmektedir.

Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.

[1] İbn-i Sa‘d, Tabakât.

[2] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[3] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[4] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[5] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[6](Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[7] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[8](Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[9] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[10] Bkz. Tebyînu’l-Kur’ân/İşte Kur’ân, c. 1, Kıyâmet sûresi

[11] İbn-i İshâk, Sîret.

[12] Lisânü’l-Arab; c. 8, s. 344-346.

[13] (el İsfehani; el Müfredat)

[14] İbn-i İshâk, Sîret.

[15] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[16] (Tacü’l Arus, (el İsfehani; el Müfredat)

[17] Keffal Tefsiri.

[18] Maddenin Son Yapıtaşları, Gerard’t Hooft, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 1. basım, Eylül 2000, s. 28.

[19] Maddenin Son Yapıtaşları, Gerard’t Hooft, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 1. basım, Eylül 2000, s. 16.

[20] İbn-i Cerîr.

[21] Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân.

[22] Kadı İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân

[23](Lisanü’l Arab, “svr” mad. )

[24](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[25] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[26] Zemahşerî, Keşşaf, c. 3, s. 368-369.

[27](Lisanü’l Arab, “hlt” mad. )

[28](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[29] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[30](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[31] Lisanü’l-Arab; c. 4, s. 232-233. “Rekaa” mad.

[32] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[33] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[34] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[35] Tirmizî, el-Hakim, Nevâdirü’l-Usûl, II/178.

[36] (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[37] (Lisanü’l Arab, “hlf” mad. )

[38] Râzî; Mefâtihu‘l-Ğayb.

[39] Günahın insana zarar vermediği tezini savunarak, büyük günah sahiplerine ümit veren ve onun hakkındaki nihai kararı Allah’a havale edip te’hir eden akait fırkası.

[40](Lisanü’l Arab, “brk” mad. )

[41](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[42] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[43] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[44](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[45] Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb.

[46] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[47] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[48] Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb.

[49] Sahîh-i Buharî; “Tefsir Kitabı”, 253. bab (Sâd/35. âyet tefsiri), no: 330.

[50] Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb.

[51] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[52] Razi (Cevheri ve Müberred’den nakil)

[53](el İsfehani; el Müfredat)

[54] Ana Britannica; c. 28, s. 435.

[55] Ana Britannica; c. 11, s. 428.

[56] Ana Britannica; c. 28, s. 434.

[57] Katâde-İkrime-İbn-i Abbâs kanalıyla rivâyet edilmiştir. Bu anlamda bir rivâyet de Buharî’de vardır.

[58] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[59] Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb.

[60] Seyyid kutup

[61] İsfehani, razi, kurtubi

[62](Lisanü’l Arab, “rkz” mad. )

[63] Hasan el-Basrî’den naklen.

[64](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[65](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[66] (Razi; el Mefatihu’l Gayb, Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an, Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an)

[67](Razi; el Mefatihu’l Gayb, Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an, Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an)

[68](Razi; el Mefatihu’l Gayb, Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an, Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an)

[69](Razi; el Mefatihu’l Gayb, Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an, Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an

[70] (Razi; el Mefatihu’l Gayb , Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

[71] Kurtubî, Ahkâmu’l-Kur’ân.

[72] (Lisanü’l Arab, “dğs” mad. )

[73] Lisânü’l-Arab, 5/477, 483; Tâcü’l-Arus, 2/166-175; Müfredât, s. 294.

[74] Eyyûb, 42:10.

[75](Lisanü’l Arab, “hns” mad. )

[76] (Lisanü’l Arab, “zülkifl” mad. )

[77] (Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an)

[78] (Mevdudi; Tefhimü’l Kur’an)

[79] Ana Britannica; c. 15, s. 241.

[80] Hezekiel Kitabı, 24:15-27.

[81] (Lisanü’l Arab, “hmm” mad. )

[82] (Lisanü’l Arab, “ğsg” mad. )

[83] Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb.

[84] (Lisanü’l Arab, “ghm” mad.)

[85] (Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[86](Razi; el Mefatihu’l Gayb)

[87](Lisanü’l Arab, “rcm” mad. )

[88] Lisânü’l-Arab; c. 4, s. 90.

[89] İmâm Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb; Kurtubi, Ahkâmu’l-Kur’ân.

[90] Lisânü’l-Arab; c. 4, s. 565.

[91] (Lisanü’l Arab, “brc” mad. )

[92] Lisânü’l-Arab; c. 8, s. 91-92.

[93] (Lisanü’l Arab, “nzr” mad. )

[94] (Lisanü’l Arab, “klf” mad. )
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
giriş, sağ, sûresi’ne, sûresi’ne


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:55 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam