hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > GELENEK DİNİ > Mezhepler ve Tarikatlar

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 23. November 2011, 02:08 PM   #101
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Dün yazdığım yazıdan sonra konunun dışında kalmak istiyordum ama Sayın FEDAKARADAM'ın son yazısı beni şu yazıyı asmama mecbur etti. Bu yazı Sayın İlhami Çetin'dendir. Buyrun:

''İdeal Millet olma vasfı; akıl ederek, düşünerek ve kendisini yeniden yapılandırarak bir inanç/fikir sahibi olmak ve ona göre yaşamanın adıdır. Bizzat millet olmanın tanımıdır bu. Başkasının milletine uyarak milletleşmek ve başkasının ümmetine uyarak ümmetleşmek başka şeylerdir. İbrahim, hakikati arama ve emin olarak inanma konusunda akıl yürüten tarihin ender insanlarındandı. Bunun için, onun din, ahlak, toplum anlayışlarına “İbrahim Milleti” denilmiştir. Ve örnek gösterilmiştir. Kuran’da bu konuda ki ayetlerden bazıları şunlardır: Bakara suresi 130,135. Ali imran 95. Nisa 125. Enam 161. Nahl 120, 123 ayetler. Ayetlerde, onun kişilik ve kimlik kazanması, bilgi sahibi olduktan sonra fikir sahibi olması ve hakikatin bilgisine varıp, eski fikir ve inançlarını en güzel olanla değiştirip, kendisini dönüştürmesi ise, “Milleti İbrahim’e hanifâ” cümlesi ile tanımlanır. İbrahim ismi, ayrıca rahmet babası anlamına gelir. İmanın temeli zaten rahmet ehli olmak, yaratanı ve yaratılanları sevmek ve yaratılanlara karşı yufka yürekli olmaktır. Sünnetli kalp budur. Kalp katılığı ise hüsrandır. Önce Adalet, sonrada merhamete sarılmak ve öylece bir ömür geçirmektir salaha ermek.

Burada belirleyici kavram “Hanif” kavramıdır. Kısa anlamı putperestlikten dönen anlamına gelir. Yerleşmiş anlamı “Putperest’likten” dönmektir. Putperestliğin hangi dünya görüşü ile örtüştüğünü bilmeyenler, İbrahim’in neyi terk ettiğini bilemezler. Bu kişinin Istıfası dönemidir. Yani, önce kendisini hesaba çekme lüzumu duyar. Seçmeyi ve seçkinliği önce kendini kınayarak başlar daha iyisini, daha güzelini aramaya. Bu dönem ve düşüncenin insanına Fityan ehli denilmiştir. Bunu baştan savmacılar “Genç” olarak tefsir etseler de Ahmed Hambel bunu gerçek manasıyla ortaya koymuştur. Ahmet Hambel’in değerli sözlerinden alıntı yapalım ki, tevbe suresinin 108. ayetinde geçen Fityan kavramını yüzeysel olarak tefsir edip geçenler, dikkat etsinler. Şöyle ki;

İslam Alimleri Ansiklopedisi cilt 3 de İbn Hanbel’in güzel bahsinden…

“İlim insana ekmek ve su kadar lazımdır. İlim, rivayet ve kuru ma’lumat çokluğu değildir. İlim faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.”

Ahmet İbn Hanbel’e sordular ki, Züht nedir? “ Züht üç türlüdür. Cahil’in zühd’ü, haramı terk etmektir. Alim’in zühd’ü helal olanların fazlasından sakınmaktır. Arif’in zühd’ü, Allah teâlâyı unutturan şeyleri terk etmektir.”

Ahmed bin Hanbel’in oğlu Abdullah, Baba fütüvvet nedir? Sorusuna; Korktuğun şey için, arzu ettiğin şeyi terk etmendir.”

İşte, kendisine hidayet edilip Resullük verilmeden ve Allah dostluğuna ulaşmadan önce böyle bir geçmişten geliyordu. Allah’ın hikmetle hidayet etmesi için insanın aklını kullanması ve mülk tutkusunu içinden atarak anti liberalist bir güzel ahlaka sahip olması gerekir. Firavn’a hidayet edilmemesinin sebebi toplumculuktan nefret etmesi ferdiyetçiliği taparcasına sevmesidir.

Kötülükten hicret, öncelikle bilgi ve fikir dünyasında yapılır. Artık o, gönül gözü açılmış, yetersiz bilgiden ve geleneklerden gelen fikirlerini, kabullerini, inanç ve imanını sorgulamış ve sonunda bu fikirlerini çürük bulmuş ve batıl fikirlerini, ilme dayanan ispatlı ve hak olanlarıyla değiştirmiştir. Zaten Kuran, İbrahim’in bu aşamayı geçirdikten sonra seçildiğini ayetle bildirir. O bir hakkı arayandır, arayış içindedir. Hidayet de böylelerine edilir. Yanaşmacılara, hidayeti Allah dışında, zanlarıyla kutsayanlardan arayanlara Allah hidayet etmez. Onun sapkın yolunu ona süsleyerek şirk ve putperestlik (Egoizm ve mülk şehveti) batağına yuvarlanmasını kolaylaştırır. Onu önce şeyhine, sonra dünya Firavunlarına uşak yapar. Çünkü körlerin kör itaatçisidir o. Zaten şirk de, putperestlik de kör itaatten başkası değildir. Zaten Allah’ın kimleri sağır ve kör ederek basiretini bağladığı bellidir. Çünkü onlar, başka kişilerin sevgi ve hürmetini Rableri olan Allah'a ihtiram ve sevgisine denk yaparak müşrik olmuşlardır. Yine maddi varlık ve güzellikleri Allah’ı sever gibi sevmiş ve sevgileri eşitleyerek putperest olmuşlardır. İşin tuhafıysa, halen hak üzerinde olduklarını zannederler. Körlüğün en kötüsü de zaten budur.

Dikkat edin, sözde mürşidin o müride verdiği belli zikirler değildir. Onu Allah hidayetinden mahrum etmesidir. Bunun dışında ki öğretisi ve onu sorgulamayan kör itaat taraftarı yapmasıdır. Bunun yanında hak din öğretisini tersine çevirerek “Allah rızası ve Allah için iş işleme” (kâr ve menfaat için değil) hak dinin esası olmasına rağmen, dini kullanan tarikatın yaygınlaştırmaya çalıştığı öğreti “Allah’a ulaşma” safsatasıdır. Kur'an'da ne kadar rucu kavramı varsa, bunu Allah zatına insanın ulaşıp eklemlenmesi olarak açıklarlar. Oysa İhlâs suresi buna müsait değildir. İnsan gibi bir yaratığın Allah’la yekvücut olmak gibi bir saçma manâya uygun değildir vahiy. Din de bunun için gelmemiştir. Kamil insan projesinin gerçekleşmesi için insan dünyaya getirilmiş ve vahiy bunun için indirilmiştir.

İnsan güzel ameller işleyecek ve bu güzel amelleri yeryüzünde Kıst’ın ayağa dikilmesini sağlayacak. Allah ta “Ben bu kulumdan razıyım” çünkü ahlaken kemâle erdi, insanlara ve insanlığa yararlı oldu, adaleti ( Kıst) ayağa dikti yolundaki rızasına kavuşmak içindir yeryüzüne getiriliş amacı. Allah kulunun iyi işlerinden razı ( memnun) olunca onu Melekût’ta överek anar. ''Ben bu abidimi sevdim sizde seviniz'' der. Onlarda onu severler ve iyi ahlaklı insanlara da onu sevdirir. Ahzab suresi 56. ayeti de benzer anlam taşır. Resulullah Yüce katta hayırla anılmaktadır. Allah müminleri de hayırla yad eder. Müminlerde birbirileri için iyilik dilemek zorundadırlar. Bunun için işlerin ve sosyal, siyasal, ekonomik faaliyetlerin çıkar gözetmeksizin onun rızasını kazanmak için yapılması şartı vardır. Zaten Ankebut suresinin tamamında verilen mesaj, örümceğin evine sığınmamak için yapılması gereken sosyo ekonomi politik yolun bulunup ona devam edilmesi emredilmektedir. Zamanın örümceği (Ankebutu) A.B.D'de karargâh kurup vakıf şirketlerinin tatlı karları ile yaklaşık iki bin yıl önce, Hıristiyanlığı da mahf eden “Mistik” tarikatçılık anlayışı ile milli mutabakatı bozmak ve kör itaatçiler yetiştirerek yabancı şirket ortakları ve Dünya Tâğutları ile uyuşan ve milletini emperyalizmin güdümüne sokanların keyfi yorumlarla insanları örümcek ağına takma çabaları artık fark edilmelidir. Fark edilerek Mustafa Kemal’in sorunun çözümünde gösterdiği yol olan ilmin mürşit yapılması yolunu devam ettirmek gerekmektedir. Kişiye değil ilkelere bağlılık önemlidir. Bu ilkeler nereden gelirse gelsin hakka, adalete, merhamete yönelikse bunlara uymak salih ameldir. Başkalarına ve insanlığa zararlı ise, işler zulüm, faili de zalimdir.

Bu yol ise, Laikliği hak dine karşı lakaytlık değil, hak olanı mükemmel bir şekilde ve yeterli ve yetenekli öğretmenlerce çok güzel bir şekilde öğretip, batılına geçit vermemektir. Yani Laikliği paravan yapıp dinin hak olanına da, batıl olanını da cepheden saldırmak yerine, idealist yorumunu ortaya koyup, hak olan sosyo ekonomi politiğe davet etmek gerekir. İdeal değerlere davet te sosyal psikolojiye uygun olan, her insanın çelişkisini kendi değerlerinden referanslar vererek ortaya koymaktır bilimsel olan. Hak ve adaletin ayağa kaldırılması için de olsa, hak dinden referans vermemekte inatlaşanları anlamak mümkün değildir. İşte lakayt olanlar bunlardır. Bu kesim Ankebut suresinin 45. ayetin hakkında çeşitli bakış açılarını sunan merhum Hamdi Yazır, çok önemli bir manasını da şöyle kayıt etmiştir.

“…Yahut Allah Taala’nın sizi anması, sizin onu anmanızdan daha büyüktür”

Ayetle örtüşen iki önemli anlamdan biriside budur. Anlamın birisi, kâr-kazanç ve meleleşmek için değil, sınaî ticari v.s faaliyetlerin Allah rızasını kazanmak için yapılmasıdır. İkinci önemli anlamı ise, böyle bir iş Allah'ı memnun edeceği için, sizi yüce katta anar. İşte bu, sizin onu anmanızdan daha hayırlıdır. Çünkü insanın kemâl projesi, yeryüzünde Allah’ı memnun edecek şeyleri sergilemektir. Salât ve Salâvat’ın sosyal ve ekonomik anlamı ayette önemle vurgulanmakta ve tarif ve tanımı yapılmış olanın doğru sosyo ekonomi politik, bunun dışındakinin güzel olmayıp, mani olunması ile kötülükten sakının emri ile oluşacak erdemli insan toplulukları oluşturmak tavsiyesidir. Bunu ancak münkerin bâhillik(cimrilik) olduğunu bilenler anlar. Bu tema ayrıca cümlenin sonunda kullanılan özel kavram “Sana’a” (sanayi, hatta fend v.s gibi onlarca anlamı olan zengin bu kavram. Hıristiyanların ahitlerini bozduklarını açıklayan Maide suresi 14. ayette de geçmektedir) kavramı ile pekiştirilmiştir. Eğer amaç insanların sosyo ekonomik faaliyetleri dışında bir şey için olsa idi, genel bir kavram olan “Amel” say gibi onlarca kavramdan birisi kullanılırdı. Zaten son kısmın anlamı da, yaptığınız cari olanın da, idealist olacak olanın da Allah farkındadır. Sizi buna göre değerlendirecektir gerçeği vurgulanarak “ Allah yapmakta olduğunuzu bilmektedir” diye söz bitirilmektedir. Şimdi mistik uyutucu bunda bulunmayan anlamı niçin öğretisine dayanak yapar da, namazın-saâtın, insanlar için güzel ve hayırlı işler yaparak rıza kazanmaya giden anlamını örterek, pasifist bir toplum yaratmak ve yandaşları ile malı götürmeyi gözden kaçırarak örtmek istemektedir? Tabi ki insanlar, Allah’larını dilleri ile de yâd (Zikr) edeceklerdir. Bunun için bir piramitsel tahakküm kurup, akıllarını ipotek altına almaya ne gerek vardır. Maksat, eşitliksiz düzeni fark etmeyecek, insanın kör itaatini pekiştirerek her alanda ki müstevlinin nüfuzu altına girmeye hazır tutmaktır denilebilir

İşte İslam da vahi’nin amacı “Allah’a ulaşmak “ değil, Allah tarafından iyilikle yâd edilmesi ve Melekût’ta anılması için güzel ahlaklı olması ve böyle bir sosyo ekonomi politik tavır sergilemesini hedeflemiştir. Her işte, Allah’ın zikredilmesi; iş yaparken, ticari, siyasi, ekonomik faaliyetlerde bulunurken, Allah rızasının daima hatırda tutulması, Allah’ı zikretmenin en üstün biçimidir. Bu ise, Salât-Salâvat ehli olarak, hem ihtiramını yerine getirerek ulûhiyette kıst üzere olmak, hem de insani ilişkilerde kıstı sistemin temeline oturtarak, emri bil marufa (İlim ve aklın yüksek faaliyeti ile tarif ve tanımı yapılmış şeyleri) sosyal siyasete hâkim kılmak, ahlaka, iffete, kavama, hayaya yönelerek, insanların sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan dosdoğru olmasıdır. Rabbim Allah’tır deyip, sonra dosdoğru olmak ibadetin ta kendisidir.Bu tanımla biliriz ki,”Millet” kavramı, tekâmülün başını oluşturur.

Millet kavramı ile tanımlanan şey, kendini fikir dünyasında yenilemek ve bir miktar da bireysel yaşama uygulamaya çalışmaktır. Ama hâlâ amorf veya hetorejen bir toplum içindedir, henüz ilkeli bir toplum oluşturmak ve homojen bir toplum yapısına kavuşmak aşamasına gelememiştir. Bireysel çapta ilkelidir. Erdemi ilke edinmiştir. Çevresinde yeteri kadar güç birliği edecek insan yoktur veya erdemlilerin çoğunlukta bulunduğu coğrafyadan uzaktır. Bunun için de idealini dışa yansıtamaz, çevresini değiştirip dönüştüremez. Bunun için de, doğru düşünür ama mücbir sebeplerden dolayı bunu hayata yansıtamaz, örnek bir toplumu kuramaz. Yani bireyleşmiş, millet olmuş ama milletleşememiş, hukukun üstünlüğünü ilke edinerek ümmetleşememiştir veya milletleşememiştir. Yani, aynı düşüncede olanlarla milletini toplumsallaştıramamıştır. Aynı idealist değer yargılarına sahip bireyler oluşturup, toplumlaştıramamıştır.

Oysa Ümmetleşmek milletleşmeden sonraki Kemâl safhasıdır. Tabi ki doğru ümmetleşmek böyledir. Eğer yerel değişim ve dönüşümlü bir toplum kurup ayakta duracak kadar değişim ve dönüşümü gerçekleştirememiş ve bu imkânsızsa, çözüm yollarından birisi o coğrafyadan göçüp, kendisine bağımsız bir yurt edinmesi gerekir. Göçün istikameti ise, halen kurulmuş bir erdemli toplum varsa, ona doğrulur. Veya halen yeryüzünde sahipsiz ve vatan olmaya müsait arz parçaları varsa, orasının idealist topluma vatan yapılmasıyla mümkündür. Önce gelenek ve görenekten gelen fikirlerden hicret etmiş, milletleşmişti. Şimdi ise, bağımsız bir toprak parçası edinmek, erdemli hayat sürmesine engel olacaklardan sâlim olmak gerekir. İşte kendisi gibi erdemlilerle özgür bir toprak parçası üzerinde doğru ilkelere göre yaşamak için, ilkeli birlik için yapılan ahitten sonra oluşacak erdemli toplum safhasına ümmetleşme, güruhluktan kurtulan bu insan toplumuna da ümmet denilir. Yinede milletleşme ile ümmetleşme iç içedir. Çünkü “Ümm” kavramı doğal yapı ve fıtratla da ilintilidir. Öyle ise ümmetleşme bir anlamda milletleşerek varılan milli mutabakatı devam ettirme iradesinin kuşaklara aktarılması sonucunda devamı safhası diye de tanımlanabilir.(İstiklâl savaşında böyle yapılmıştı.)......

Bu amaçla yapılan, fikren kendini yenileme ve erdemli toplumu kurmak için verilen çabayı da kapsayan gayrete cihat denilir..... Onlar düşünen akıl edenlerdir. Bu öncelikle bilinçlenip taakkul, tezekkür, tefekkür etmekle başarılacak bir sürece girmektir. Onun için, öncelikle kendini hesaba çekme ve kendisiyle hesaplaşma ile işe başlanır. Kavramlar yeniden ele alınır, önceki kabuller, gelenekler, görenekler sorgulanır. Her şey yerli yerine oturtulur. Bu bir Istıfa işidir. Failine de MUSTAFA denilir. Yani hicret önce iç âlemdedir. İyilikler ve kötülükler yeniden ele alınır. Bunun için de âlemlerin Rabb’inden sadır olan ilimden yararlanılır. Çünkü âlemleri yaratan da, İnsanı yaratan da O’dur. En iyinin ve en güzelin bilgisi ve buna dayalı erdemli hayat onun katındadır. O, doğru yolu kolayca bulalım diye bize gerçek değerlerin tam listesini vahiylerle vermiştir. Dikkat edilecek şey ise, aslı ile yorumları bir tutmamaktır. Yoksa Talmud kafası ile körleştiriliriz bazı malum kişi ve gruplar gibi. Sadece atalarınıza ümmet olur Atavist ismini alırsınız.

Buradaki bitmez tükenmez ilmi ancak Faruk ve mümeyyiz olanlar, seçmesini bilenler, öz eleştiri yapabilenler alırlar. Bunlardır ki, evrendeki mikro düzeydeki denge ile makro düzeydeki denge arasındaki ahengin farkında olanlar. Önce asıl kaynağından ve gerçek ilimden bilgi sahibi olurlar. Sonra bunu fikir olarak depolarlar. İşte Atavist olmayanlar da, günü taklit etmeyen(çağdaş veya görenekçi) olmayanlar da bunlardır. Çünkü ideal olan, çağı aşmaktır. İlkeli olmak bireyleşmek de budur işte. Önce aklı ipotekten kurtarmak gerekir. Bunun için de, atacı olmak ve de taklitçi olmak belâlarından arınmak, bağımsız akıl etme yeteneği kazanmaktır. Kişilik ve kimlik kazanmaktır. Sebep sonuç arasında bağıntı kurmak, ilk sebebe kadar gidebilmektir. Analiz ve yeniden sentezleme yapabilmektir. MUSTAFA olmak, yakın sebeplerde kalmamak, parçanın bilgisiyle(bilimle) yetinmemek, bütünü aramak ve bütüne varmak için daima İLİM aşamasında ilerlemektir. İlkelerden hareketle, ilkelere varmaktır. Kavramları doğru tanımak, içlem ve kaplamını keşfetmek ve fikir dağarcığına depo ederken de, kavramı iyi sağabilmek yetisi kazanmaktır. Sonra sentezleyerek evrensel konumunu kavramak gerek.

Bu ise her gün biraz daha bilgisizliğinin farkına varmaktır. Bunu keşfeden birey narsis ve hedonist olamayacağı gibi, Allah dışında kimseyi de Rab edinmez. Kimseye de rab (Efendi) olmaya kalkışmaz. Aklını ve kendini kimsenin köleliğine terk etmez. Var ve mevcut olanın(Rayiç veya cari) dışında bir mükemmellik, bir kendinden güzel, kendinden iyi olduğunu fark eder ve onun kendisinde ve yakın çevresinde olmayan olduğunu fark etmiştir. İşte idealite de budur. Bir başka deyimle çevresindekilerin de mükemmel olmadıklarını ve mükemmele muhtaç olduklarını fark etmiştir. KEMÂL'e yönelmek, kendisini bütünleyecek parçayı aramaktır bilinçlenmek. Bu benzerleri ile sıkı fıkı ilişki kurmaya yönelişi gerektirir. Sonra, eksiği olmayana dayanıp inanmak gelir ardından. O ise Hakk’dır. Bu sadece ihtiyaçtan değil, aynı zamanda KEMÂL’e hayranlıktan doğan bir yöneliştir. Evrende mutlak erdem ve bununla Ahlaklanan biricik var, Allah’tır. Allah’a yönelmek, erdeme ilgi ve yöneliştir. Erdemli olmayı sevmeyen veya işine gelmeyenin böyle bir ilgisi olamaz. Kör ve sağır olanlar da bunlardır. O bozuk olan geçerli olana razıdır. İçinde iyilikten kırıntılar taşıyanlar ise başkadır. Güzele yönelme isteğini içinde duyanlar da bunlardır.

(Bizim neden Gazi MUSTAFA'ya, neden Gazi KEMÂL'e Yani GAZİ MUSTAFA KEMAL'e bağlı olduğumuzu ve onun Rahman'ın ahlâkı ile 'donanmış olan ortaya koyduğu fikirlerine' bağlı olduğumuzu ve neden O'na ATATÜRK dediğimizi, senin gibi ''Peygamber ve sünnet tesettürü'' gerisinde şeyhine tapanlar, neden ATATÜRK'e tapmadığımızı, neden Millet olarak onun fikirlerine yöneldiğimizi anlayamazlar. Meczublar anlayamazlar. İstersen son iki paragrafı bir daha, bir daha, bir daha oku bakalım beyninin zincirlerini kırabilecek misin? Sen T.B.M.M. ifadesindeki BÜYÜK MİLLET ile ne anlatılmak istediğini bile bilemezsin.)

Yönelmek için de, önce erdem nedir, sorusuna doğru yanıt bulmak gerekir. Sonra hangi fikir ve eylem erdemdir. Bu soruların doğru yanıtını ancak, akıllarını gelenekçi ve görenekçiliğe ipotek etmemiş gerçek akıl sahipleri, akıl etmenin yol ve yöntemini bilmek ve bulmak sureti ile başarırlar. İşte Istıfa budur. Önce kişi kendinden başlar eksiklikten huzursuz olup, mükemmellik ihtiyacı duymaya. Kendisini yeniden yapılandırmak ve gerçeği arama lüzumu duymak eğilimidir bu. Modernizm insanı işte bunu terk etti. Hakikat nedir arayışını bıraktı ve faydalı nedir, fırsatçılık daha iyidir ilkesizliğine kapıldı. Seçici olmak insanlaşmaya çalışmaktır. Belleğindeki fikirleri yeni ve doğru bilgi eşliğinde tekrar analiz ve sentezler, böylece bilgiye ve doğru bilgiye dayanan yeni kazanımlarla fikir oluşturur. Bunu kendini yenilemek için yapar. Şeylerin cüzi ve kopuk bilgisi anlamına gelen bilimin içinde bulunduğu ''evrensel bilim'', yani ilim, ölçü alınarak yeniden yapılandırmaktır. Bir başka deyişle bilim gereklidir, ama yeterli değildir, ilkelerine sadık kalma işidir bu. Parçadan bütüne varmak kemâl arayışının gereğidir. Bir anlamda da bilim fazilet içindir, ilkesinin kabulüdür. Bunun içinde, bilimin ona sahip olan kişiye sağladığı fayda ile yetinmeyip, evrensel faydası nedir ile meşgul olmaktır. Bu fayda herkes için midir sorularını sorup, olumlu cevap alma istek ve iradesidir. Çünkü bilim ona sahip olana güç verir. Ancak bu güç, güçsüzler için de zararınadır. Güçsüzlüklerinin daha da zaafa uğraması sonucunu doğurur. Öyle ise, bilimin ilimle denetlenmesi, yani evrensel fayda ve zararlarının göz önün de tutulup, herkes için iyi herkes için faydalı ilkesi sınırları için de kullanılmasının düzenlenmesinin ismidir erdemli düşünmek ve erdemli olmak.

(''Hayatta en hakiki mürşit ilimdir'' diyen GAZİ MUSTAFA KEMEL ATATÜRK'ü neden ATA olarak kabul attiğimizi belki yukarıdaki satırları okurken sezebilmişsindir.Ama zannetmem.)

Bu, en güzelin, en iyinin aranması “köküne inmek” olarak isimlendirilebilir. Yani ilke ''kök bilimi'' ve ''ilke bilimi''dir. Ümmet olmanın bir başka anlamı da “Ümm” kökünün bilimi, şeyin köküne-esasına inmek, ilkeleri belirleyip onları benimsemektir. Onun literatüründe, görenekçi ve gelenekçi olmayan, bilimsel analizler yaparak bilimi esas alan, ilimle, biliminin denetimini yapmayı akıl eden ve böyleleri ile bir birlik oluşturma ve itidal üzere yaşamayı mefkûre edinen kişiye ümmet denilir. Yani Milleti (fikri ve ahlakı ) güzel olanların, idealistlerin milletleşmesi İbrahim milletliğidir. Çünkü onlar Rahmet babalarıdır. Erham’dırlar. Mübalağa ile sever, Mübalağa ile acırlar. İdeal olan ve kandaşlığın fanatik çemberini kıranlar ve onu aşanlarda bunlardır. Errahmanerrahimin’in ahlakı ile ahlaklanmışlardır... Bunlar (Çok merhametliler) parçanın detaylı bilgisi anlamına gelen bilime inerler, ama burada kalmayıp ürettiklerini tekrar sentezleyerek ilimle bunu evrenselleştirenlerdir. Bilimde kalanlar erdemi önemsemezler. Onlar, bilimin günlük getirisi ile yetinir, gerçeği araştırmazlar. Bu ikisi arasındaki en belirgin fark, yasalaştırma alanında, kanun yapanla hukuk yapan arasındaki fark kadar derindir. Kanunla yetinip, evrensel ilkeleri(ilmi) ihmal eden, bir pozitivist gibidir bilimde kalan. Böyle birisi nasıl adaleti yakalayamazsa, bilimde kalanda hakikati yakalayamaz. Bilim gereklidir, ancak yeterli değildir.

Bilimle ilim arasındaki farka, hukuk alanından örnek vermemiz tesadüfî değildir. Sözü vahyi asıllarıyla onların yorumlarının kanunlaştırılmasındaki yetersizliğine değineceğimiz için örneği oradan verdik. Bir başka deyişle kanunda kalan, iyi bir kural resmileştiricisidir, kendisine fıkıhçı denilebilir. Ama, hukuku ihmal ettiği, evresellikten bihaber olup, erdemle ilgilenmediği için, iyi bir şeriatçı(evrensel hukuku bilen ve erdemi cari kılan) değildir. Kanuncu herhangi bir davranışı resmileştirdiği ve bunu maksat edinip, bununla yetindiği, ilme ulaşıp hukuku hesaba katmadığı için, hayrın hizmetinde olabileceği gibi, pek ala,şerrin hizmetinde de olabilir.Çünkü erdem şartı, ilimle denetlenmemiştir. İlimsellikten habersiz ve bu alana ilgisiz olanların bir kesimine, felsefe alanında “görgücüler” denilir.Yine bir kısmı, gnostik, bir kısmı agnostik, bir kısmı materyalist düşünce yapısına sahiptirler. Hepsi de çıkar açısından Maddeci, yani egoist materyalisttirler. Üzüm peşindedirler, bağcıyı sormazlar. Fikir dünyaları pragmatist, Makyavalist, oportünisttir..Üzümü yer bağını sormazlar. Bağcıya vefaları yoktur. Başkalarının ne yiyip, ne yiyemedikleri onların ilgi alanında değildir....

Oysa realite hakikat değil göreceli gerçekliktir. Hakikat kavramı ise çok kapsamlı olup, ayrıca gerçek üstücülük deyimini kullanmayı gerektirmez. Çünkü göreceliliğin ötesini zaten kendiliğinden içermektedir. Anti idealist oldukları için, idealizmi hayalcilik olarak niteleyip akıl etmeyenlere yuttururken, bununla yetinmeyip, geçmiştekini ve halen mevcut olanı idolleştirmek gayelerini pekiştirmeye çalışırlar. Oysa bu kesimin kasıtları “Gayb”(idealite)yi inkârdır. Yani kasıtları erdemi yok saymaktır. ''İnsanın idealize olması mümkün değildir'' fikrini yerleştirmeye çalışlar. Onun hayvani yönleri baskındır, öyle ise, ''doğal temayülü istikametinde onu serbest bırakmak ve teşvik etmek, bunu kısıtlayan ilke ve kuralları değerden düşürmek gerekir'' fikrini yerleştirmektir amaçları. Bütün özelleştirmecilerin görüşleri budur. Bu tezi savunmanın, ''ahlak ve din iflas etmiştir'' demekten başka anlamı mı vardır? Bir kısmı bir de sıkılmadan dindar olduklarını iddia ederler. Bu ise nefse tapım dinini teşvik etmektir. Bu ise eski bir pagan dinidir. Promosyonla verimliliği artırmak diyebiliriz. Prometheusçuluk budur. Başka bir deyimle, ''insanın koşarcasına yarışması için, maddi getiri karşılığında gayrete getirmek gerekir'' ön kabulüdür. İnsan Allah için değil, çıkar için gayret gösterir demektir bu. Bu ise Sekuler düşünceden başkası değildir. İster kendilerine maddeci, ister faydacı ve fırsatçı deyiniz, idealiten uzak insanlardır. Kendilerini gnostik veya agnostik olarak tanımlamaları hiç önemli değildir. Buna çok tipik bir örnek Türkiye gnostik, agnostik, materyalist ve realitecilerini misal verebiliriz. Geleneksel dini inançlarını sorgulamayan bir kısım muhafazakâr kesimin gnostiği de agnostiğide özelleştirmeden yanadır. Yani insanlar Allah rızası, vatan sevgisi, Sıla-ı rahim-halkçılık ilkesine göre motivize edilemezler, onlar ancak maddi çıkarlarda serbest bırakılarak gayrete getirilebilir tezini benimsemekten başka şey mi söylemektedirler? Bunun dini ve Allah için iş yapmanın dini ilke olduğunu inkâr etmekten ne farkı vardır? Ya ahmaktırlar, yada milleti ahmak yerine koymaktadırlar.

(Allah, ateistlerle uğraşmayıp bunlara yüklendiğinden, bakışları kendi üzerlerinden onlara yöneltmek için de ağızlarından ateist lafını düşürmezler. Parmakları hep onları gösterirken cambaza bak cambaza oyunu bunların en hoşlandıkları oyundur. Herkesle kavgalıdırlar, hakaret en başat hitap sitilleridir ve bunu ''hitabette sanat'' olarak sunarlar)

Böylece, maddi gelişmenin sağlanacağını ve ”dünyada cennet yaratmak” olarak özetlenecek yemlerini tuzaklara yerleştirirler. Oysa cennet, ot ve et tutkunlarının aradıkları ve sandıkları maddi zevkler galaksisi ,(göğüsleri yeni tomurcuklnmışların sunulduğu yer) değildir. Bundan daha güzel olan bir şey vardır ki, oda güzel ahlaklı insanlarla birlikteliğidir. Kendileriyle olunmaya, hakiki dostluk yarenliklerine doyulamayan canların birlikteliğidir. Bunu Materyalist kindarlar, hasetçiler, kavgadan, ezip yok etmekten haz duyan ilkel libido mecnunları asla bilemezler.

Zaten aklın zevkleri(sevinçleri), onlara göre değildir. Bunlardır, atomu parçalayanlar ama, halen atomcuların materyalist tezlerini uyduruk felsefelerini atomla birlikte parçalanıp yıkıldığı görmezden gelenler. Bunlardır, parçalanan atom biliminde kalıp, onun ilmine ulaşıp, maddenin mutlak olmayıp arka planı bulunduğunu idrak etme yerine, onu silah haline getirip yüz binlerce insanı yok etmek için kullananlar. İlme geçemeyip, bilimde kalmanın acı sonuçları bununla da bitmez. Bununla da yetinmeyip, tüm dünyayı ve insanlığı toptan yok edecek açık ve gizli plan ve projeler yapanlar da insanın ilkel libidosunun mülksel ve cinsel zevklerini serbest bırakmanın ismi olan, serbest yer ve serbest piyasa doktrinini savunan etçi ve otçu güruhtur bunlar. Globalleşen şey de işte bu insanlık dışı olma halidir''.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (15. December 2016 Saat 06:53 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
Anonymous (29. November 2011), dost1 (24. November 2011), hiiic (23. November 2011), merdem (9. November 2012), Miralay (30. November 2011), yeşil (23. November 2011)
Alt 23. November 2011, 03:20 PM   #102
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
yeşil Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Evet çok bilgili cemaattir doğru dersin, tüm cemaatler toplansa bir japonyanın tırnağı kadar bilgili olamaz bu böyle biline! Sizin ilim dediğiniz kendinizin çalıp kendinizin oynadığı çoğunluğu hurafe dolu şeylerdir.. Bize bilmediğimiz şeyin arkasından gittiğimizi söylemişsiniz asıl daha önceden bilmediklerimizin peşindeydik ve bu nasıl bir din nasıl bir inanç ki bu kadar skolastik olabilir mi İslam diyorduk ve neyin ne olduğunu bize başta Kur'an olmak üzere her objektif delil gösterdi.. İslamı hurafelere boğanlar gün gibi ortada, tabi gözlerini kapatana ne anlatsan boştur Yasin Suresi tam sizler gibilerini anlatıyor.. Yazıklar olsun ki dini oyuncağa çevirdi sizin gibiler ve asıl sizler apaçık deliller gelmesine rağmen ayrılığa, ihtilaflara düştünüz neden geldi bu Kur'an? Daha öncekiler gibi dinde ihtilaflar ayrılıklar yaşamayalım diye, Kur'an tastamam apaçık her şeyi içermekte yeter ki din adamı kılıklı şarlatanlar Kur'an'ın apaçık manasını halktan gizli tutmasın, mübin olan Kur'an'a üzeri örtük meal ve mufassal Kur'an üzerine bir de Allah kelamıyla dalga geçercesine tefsir yazmasınlar, kendi yazdıklarını hak diye yutturmasınlar millete..
Yazık sizlere dilerim bir gün anlarsınız bu dünyada da diğer tarafa kalmaz, zira böylelerine helak olmak müstehaktir, ama Allah çok sabırlıdır..
Asıl size yazıklar olsun diyorum..Beni illa zorla yazdıracasksınız.

İslam'da hurefa yoktur.Tassupluk yoktur.Bid'at yoktur. Riyakarlık yoktur.Sizler kendi re'ylerinizle Kur'an'dan hüküm çıkarmaya çalışıyorsunuz..Ben size öyle ayetler gösterirdim ama sizler bu ayetlerin anlamlarının sırlarını bilemeyeceğinizden dolayı yazışmak istemiyorum.Siz, mezhepsizler sayesinde nice cahil cühela gençler ateist oldular.Bunun vebalini kıyamet gününde çekeceksiniz.Dinde şüphe edecek şeyler yoktur, Çözüm yolları vardır.Kur'an'ın ve sünnetin önünü tıkamayın.Dikkatli konuşun.Kur'an'da aklı zorlayan ayetler vardır bundan gafilsiniz.

GİDECEĞİNİZ YOLDA PİLOTSUZ ŞOFÖRSÜZ GİTMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ.EĞER O PİLOT VEYA ŞOFÖR SARHOŞ VE ACEMİ İSE YOLCULARINA VE KENDİLERİNE ZARAR VERİR CANINDAN OLUR,ÇOK CANLAR YAKAR.İŞTE BU PİLOT VEYA ŞÖFOR SAĞLAM GÜVENİLİR OLMALI YOLUNU, İZİNİ, ROTASINI İYİ BİLMELİDİR.İŞTE BİZ; DİNDE UZMAN, ÜSTAD, ALİM, MÜCEDDİD, OLANLARIN YOLUNDAYIZ.BİZ DE TAASSUPLUK YOKTUR.YANLIŞLARDAN GERİ DÖNERİZ.."BENİM ŞEYHİM HER ŞEYİ BİLİYOR" DEMEYİZ.BİZ; ADALETLİ, DOĞRU VE DÜRÜST,AKILI KİMSELERİN PEŞİNDEN GİDERİZ.UNUTMAYINIZ Kİ SÜRÜDEN AYRILAN KOYUNU KURT KAPARMIŞ.ÇOBAN SAĞLAM VE CESUR OLURSA KOYUNLARA ZARAR GETİRMEZ.HERŞEYİN BİR USTASI VARDIR.ÇIRAK USTADAN İŞİNİN MAHARETİNİ ÖĞRENİR.ŞAYET O ÇIRAK USTASINI DİNLEMEZ VE HAYLAZLIK EDERSE KAPI DIŞARI EDİLİR.TASAVVUF DA BUNA BENZEMEKTEDİR."EDEP YA HU!" DEMEYEN İÇERİ GİREMEZ.EDEBE RİAYET FARZDIR.TASAVVUF BİR EDEP METODUDUR.YOLU İSE TARİKATTIR.GEÇMİŞTE NİCE ALİM, VELİ OLANLARIN HEPSİNİN TASAVVUF HOCASI VARDIR.ERENLER, EVLİYALAR BU YOLDADIR.TASAVVUF, PEYGAMBER EFENDİMİZ ZAMANINDA ADI VERİLMEYEN İSLAMİ YAŞAMA HAYAT TARZIDIR.OLMAZSA OLMAZLARDANDIR.TEK KANATLA KUŞ UÇMAZ.KIRIK KANATLARLA DA KUŞ UÇAMAZ.

SİZLER İSLAM'I BİR KAVANOZA KOYMUŞ ONU BEKLETİLEN TURŞULARA KONSERVELERE ÇEVİRMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ..İSLAM MADDİ VE MANEVİ ALANLARDA HER YERDE HÜKÜM SAHİBİDİR.BUNU O KIT VE BAĞNAZ AKILLARINIZLA KEŞFEDEMEZSİNİZ.İLİM ÖĞRTENMEK İSTEMEYENİN DİNDE YERİ YOKTUR.

YUNUS EMRE HZ.LERİ DE TASAVVUF EHLİNDENDİR.İŞTE ONUN DİVAN EDEBİYATINDAN, İLAHİLERDEN BİR KISMINI AŞAĞIDA SİZE NAKLEDİYORUM BUYRUN OKUYUN...

“Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
yaratılanı hoş gör
Yaradandan ötürü

Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
elin yüzün yumaz değil.

Yetmiş iki millete bir
Göz ile bakmayan
Şer'in evliyasiyle
hakikatte âsidir.



Şeriat, tarikat yoldur varana

Hakikat, marifet ondan içeri



Sen sana ne sanırsan
Ayrığa da, onu san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise”
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. November 2011, 04:38 PM   #103
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Asıl size yazıklar olsun diyorum..Beni illa zorla yazdıracasksınız.

İslam'da hurefa yoktur.Tassupluk yoktur.Bid'at yoktur. Riyakarlık yoktur.Sizler kendi re'ylerinizle Kur'an'dan hüküm çıkarmaya çalışıyorsunuz..Ben size öyle ayetler gösterirdim ama sizler bu ayetlerin anlamlarının sırlarını bilemeyeceğinizden dolayı yazışmak istemiyorum.Siz, mezhepsizler sayesinde nice cahil cühela gençler ateist oldular.Bunun vebalini kıyamet gününde çekeceksiniz.Dinde şüphe edecek şeyler yoktur, Çözüm yolları vardır.Kur'an'ın ve sünnetin önünü tıkamayın.Dikkatli konuşun.Kur'an'da aklı zorlayan ayetler vardır bundan gafilsiniz.

GİDECEĞİNİZ YOLDA PİLOTSUZ ŞOFÖRSÜZ GİTMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ.EĞER O PİLOT VEYA ŞOFÖR SARHOŞ VE ACEMİ İSE YOLCULARINA VE KENDİLERİNE ZARAR VERİR CANINDAN OLUR,ÇOK CANLAR YAKAR.İŞTE BU PİLOT VEYA ŞÖFOR SAĞLAM GÜVENİLİR OLMALI YOLUNU, İZİNİ, ROTASINI İYİ BİLMELİDİR.İŞTE BİZ; DİNDE UZMAN, ÜSTAD, ALİM, MÜCEDDİD, OLANLARIN YOLUNDAYIZ.BİZ DE TAASSUPLUK YOKTUR.YANLIŞLARDAN GERİ DÖNERİZ.."BENİM ŞEYHİM HER ŞEYİ BİLİYOR" DEMEYİZ.BİZ; ADALETLİ, DOĞRU VE DÜRÜST,AKILI KİMSELERİN PEŞİNDEN GİDERİZ.UNUTMAYINIZ Kİ SÜRÜDEN AYRILAN KOYUNU KURT KAPARMIŞ.ÇOBAN SAĞLAM VE CESUR OLURSA KOYUNLARA ZARAR GETİRMEZ.HERŞEYİN BİR USTASI VARDIR.ÇIRAK USTADAN İŞİNİN MAHARETİNİ ÖĞRENİR.ŞAYET O ÇIRAK USTASINI DİNLEMEZ VE HAYLAZLIK EDERSE KAPI DIŞARI EDİLİR.TASAVVUF DA BUNA BENZEMEKTEDİR."EDEP YA HU!" DEMEYEN İÇERİ GİREMEZ.EDEBE RİAYET FARZDIR.TASAVVUF BİR EDEP METODUDUR.YOLU İSE TARİKATTIR.GEÇMİŞTE NİCE ALİM, VELİ OLANLARIN HEPSİNİN TASAVVUF HOCASI VARDIR.ERENLER, EVLİYALAR BU YOLDADIR.TASAVVUF, PEYGAMBER EFENDİMİZ ZAMANINDA ADI VERİLMEYEN İSLAMİ YAŞAMA HAYAT TARZIDIR.OLMAZSA OLMAZLARDANDIR.TEK KANATLA KUŞ UÇMAZ.KIRIK KANATLARLA DA KUŞ UÇAMAZ.

SİZLER İSLAM'I BİR KAVANOZA KOYMUŞ ONU BEKLETİLEN TURŞULARA KONSERVELERE ÇEVİRMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ..İSLAM MADDİ VE MANEVİ ALANLARDA HER YERDE HÜKÜM SAHİBİDİR.BUNU O KIT VE BAĞNAZ AKILLARINIZLA KEŞFEDEMEZSİNİZ.İLİM ÖĞRTENMEK İSTEMEYENİN DİNDE YERİ YOKTUR.

YUNUS EMRE HZ.LERİ DE TASAVVUF EHLİNDENDİR.İŞTE ONUN DİVAN EDEBİYATINDAN, İLAHİLERDEN BİR KISMINI AŞAĞIDA SİZE NAKLEDİYORUM BUYRUN OKUYUN...

“Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
yaratılanı hoş gör
Yaradandan ötürü

Dört kitabın ma'nisi
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
elin yüzün yumaz değil.

Yetmiş iki millete bir
Göz ile bakmayan
Şer'in evliyasiyle
hakikatte âsidir.



Şeriat, tarikat yoldur varana

Hakikat, marifet ondan içeri



Sen sana ne sanırsan
Ayrığa da, onu san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise”



Ya hu arkadaş şaka mısın sen? Nerede ateist gördüysem Geleneksel İslam'ın getirilerinden yakınıyor. Hala daha ilgili forumlara göz gezdiririm ve bizzat üzülmekteyim. Aslında onlar çok haklı, iki arada kalmak ne kadar zordur.. Peki biz miyiz bu vebale sebep olan? Bu ne çirkin bir iftira böyle?? Ya hu bizler ne kadarız toplumda zaten çoğunluk siz değil misiniz Allah aşkına? Kimin sözü geçmekte? Hurafeler bizden mi çıktı? Mezhebleri biz mi törettik? Dinde aklın sözü geçmez diyen biz miyiz? Dinde akıl işlemez diyen biz miyiz? Kur'an meallerinin yarısı örtük biz mi örttük yoksa sizin fetva aldığınız hocalar mı? Kur'an apaçık olduğu halde ilgili birçok manayı örterek saçma sapan açıklamalar getirerek insanları dininden eden biz miyiz? Arkadaş sana samimi söylüyorum, ben de sırf bundan dolayı az kalsın dinimden oluyordum ki çeken bilir, bunca yılı boşa geçirmişim, hurafe gafletine dalmışım, din diye birilerinin fetvalarına sarılmışım.. Misal Kur'an'a temiz olanlar dokunabilir diyen ayeti bile sırf bedensel temizliğe indirgeyen(oysa ayetin maksadı şirk pisliğinden arınmış olanlardır ve mecazidir) meşhur din adamlarına kulak asmışım, Yasin Suresi'nin 69. 70. ayetleri bu kitabı bizzat diri olanları uyarmak ve öğüt olsun diye indirdik demesine rağmen ölülere okutturan(Allah ile dalga geçer gibi), bu kitab gönüllere(akıllara) şifa derken (Yunus 57) ayetleri kağıda yazdırıp muska diye gezdiren, ilaç olsun diye baş ağrısına, diş ağrısına şifa olsun diye ayet yazılı kağıtları suya batırarak mürekkepli suyu şifa niyetine içtiren biz miyiz siz misiniz? Böyle olursa doktora ilaca ne hacet? Bu mu Kur'an'ın sizden istediği? Bunu mu öğüt aldınız Kur'an'dan? Bu mudur aklını işletmek? Böyle çoook ilerlersiniz siz var ya.. İslam'ı cahiliye devrinden beter hale getirdiniz yazık..
Şimdi kime yazıklar olsun? Allah'ım sana havale ediyorum.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 7 Kisi:
ahmet karapınar (23. November 2011), Anonymous (29. November 2011), dost1 (24. November 2011), hiiic (23. November 2011), merdem (9. November 2012), Miralay (30. November 2011), _mustafa_ (20. January 2012)
Alt 23. November 2011, 05:31 PM   #104
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
yeşil Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ya hu arkadaş şaka mısın sen? Nerede ateist gördüysem Geleneksel İslam'ın getirilerinden yakınıyor. Hala daha ilgili forumlara göz gezdiririm ve bizzat üzülmekteyim. Aslında onlar çok haklı, iki arada kalmak ne kadar zordur.. Peki biz miyiz bu vebale sebep olan? Bu ne çirkin bir iftira böyle?? Ya hu bizler ne kadarız toplumda zaten çoğunluk siz değil misiniz Allah aşkına? Kimin sözü geçmekte? Hurafeler bizden mi çıktı? Mezhebleri biz mi törettik? Dinde aklın sözü geçmez diyen biz miyiz? Dinde akıl işlemez diyen biz miyiz? Kur'an meallerinin yarısı örtük biz mi örttük yoksa sizin fetva aldığınız hocalar mı? Kur'an apaçık olduğu halde ilgili birçok manayı örterek saçma sapan açıklamalar getirerek insanları dininden eden biz miyiz? Arkadaş sana samimi söylüyorum, ben de sırf bundan dolayı az kalsın dinimden oluyordum ki çeken bilir, bunca yılı boşa geçirmişim, hurafe gafletine dalmışım, din diye birilerinin fetvalarına sarılmışım.. Misal Kur'an'a temiz olanlar dokunabilir diyen ayeti bile sırf bedensel temizliğe indirgeyen(oysa ayetin maksadı şirk pisliğinden arınmış olanlardır ve mecazidir) meşhur din adamlarına kulak asmışım, Yasin Suresi'nin 69. 70. ayetleri bu kitabı bizzat diri olanları uyarmak ve öğüt olsun diye indirdik demesine rağmen ölülere okutturan(Allah ile dalga geçer gibi), bu kitab gönüllere(akıllara) şifa derken (Yunus 57) ayetleri kağıda yazdırıp muska diye gezdiren, ilaç olsun diye baş ağrısına, diş ağrısına şifa olsun diye ayet yazılı kağıtları suya batırarak mürekkepli suyu şifa niyetine içtiren biz miyiz siz misiniz? Böyle olursa doktora ilaca ne hacet? Bu mu Kur'an'ın sizden istediği? Bunu mu öğüt aldınız Kur'an'dan? Bu mudur aklını işletmek? Böyle çoook ilerlersiniz siz var ya.. İslam'ı cahiliye devrinden beter hale getirdiniz yazık..
Şimdi kime yazıklar olsun? Allah'ım sana havale ediyorum.
Şu yazıyı okur musun lütfen...

MEZHEPSİZLİK FİTNESİ NASIL ÇIKTI?.


Müslümanlar arasındaki dehşet verici kafa karışıklığının başlangıcı 1970'lere dayanır. O tarihlerde Diyanet'e hakim olan zihniyet, Osmanlı idaresindeki Suriye'den Mısır'a kaçmış olan reformcu ve yenilikçi Reşid Rıza'nın Telfik-i Mezahib (Mezheplerin fıkıh hükümlerini karışık olarak uygulamak) lehindeki kitabını Osmanlıca'dan bugünkü Türkçeye çevirtip yayınlamıştı.

Bendeniz o zaman Almanya'da sürgünde bulunuyordum. 1974'te Af Kanunu çıktıktan sonra vatanıma döndüğümde şöyle bir vak'a anlatmışlardı: Bir cami, kürsüde turfa bir vaiz haykırıyor "Ey Müslümanlar! Problemlerimize çare ve çözüm getirecek çok değerli bir kitap ayınlandı. Ankara'dan yeterli miktarda getirttik, camiden çıkarken birer nüsha alınız..." Bu kitap Telfik-i Mezahib kitabıymış...

Zehi gaflet!... Farmason, taqiyyeci, yalancı, Müslümanları aldatan, Halife-i Müslimîn Gazi Sultan Abdülhamid-i Sanî hazretlerini bir İngiliz ajanı ile birlikte tahttan indirme planları yapan Cemalüddin Efganî'nin talebesi Abduh'un şakirdi bir adamın yanlış bir tezi savunan kitabını okuyarak Müslümanlar kurtulacakmış...

Bu zihniyet, ictihad yapmaya ehliyeti olmayan kimselerin işkembeden ictihad yapmalarını tavsiye ediyordu. Eskiden ümmet dört büyük müctehide bağlıydı. Şimdi bozukların ve bid'atçilerin sayesinde yüzbinlerce naylon müctehidimiz oldu.

"Kur'ân Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyor..." diyenler bile çıktı.

Vah vah, ne günlere kaldık!..

Kıyamet'e kadar kapanmayacak bir fitne fesat, nifak şikak, çekişme, verimsiz tartışma kapısını açtılar.

Birtakım mezhepsizlerin iddia ettiği gibi dört hak mezhep bir bölünme değildir. Asıl bölünme mezhepsizliktir. Ehl-i Sünnet içinde dört fıkıh sistemi vardır. Mezhepsizlikte ise on binlerce, yüz binlerce sistem değil, sistemsizlik, kafa karışıklığı bulunmaktadır.

Artık bu işler kolay kolay düzelmez.

Mezhepsiz bid'atçiler ictihad yaptıklarını, dini doğrudan doğruya Kur'ân'dan öğrendiklerini, Kutsal Kitabımızı doğru şekilde tefsir ettiklerini sanıyorlar. Bu zan onları gururlandırıyor, kendileriyle iftihar ediyorlar, kibre düşüyorlar.

Birtakım Rafizîler de bu toz duman, bu kargaşa içinde pür ümid bekliyor. Ehl-i Sünnet Müslümanları kendi fıkıhlarını bırakacak ve onların mezhebine girecek.

Zehi gaflet... Zehi gaflet...

Mezhep ve fıkıh lehindeki bir yazımı iktibas etmiş olan internet sitesine bir okuyucu şu mail'i göndermiş: "İbn Arabî'yi destekleyenin imanından şüphe ederim."

Ne kadar aşırı fikirlerdir bunlar.

Mezhepsizlik Arap ülkelerinde Müslümanları yüceltti ve kurtardı mı ki, Türkiye'de kurtarsın?

Mezhepler putmuş... Ne hezeyanlar ne hezeyanlar...

Bu konuları Şiî kardeşlerimle tartışmak istemem. Onları kendi hallerine bırakırım. Benim sözüm Ehl-i Sünnet Müslümanlarınadır. İslâm'ı doğru anlamak ve uygulamak istiyorsanız, dört mezhepten birinin fıkhını kabul edeceksiniz ve (istisnaî ve zarurî) haller dışında bütünüyle uygulayacaksınız.

İtikatta İbn Teymiyye ve onun gibi aşırılara tâbi olmayacak, Ehl-i Sünnet imamlarına ve gerçek ulemaya tâbi olacaksınız.

Kur'ân'ı kendi re'yinizle ve hevanızla yorumlamayacaksınız.

Dinde reformculuktan ve yenilikten ateşten kaçar gibi kaçacaksınız.

Resulullah Efendimiz'in (sallalahu aleyhi ve sellem) sünnetine sımsıkı sarılacaksınız.

Ashab-ı Kiram'ın tamamını sevip sayacaksınız.

Onların bazısının arasında bundan 1400 sene evvel cereyan etmiş bazı üzücü hadiseleri dinin esası olarak kabul etmeyecek ve bunlar hakkındaki hükmü Âdil-i Mutlak olan Yüce Rabbimiz'e bırakacaksınız.

Velhasıl din konusunda tartışmayacaksınız, çekişmeyeceksiniz.

Bilmeyenler bilenlere tabi olacak. Yüce Kur'ân'da "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurulmuştur.

İslâmî hiyerarşiye riayet edeceksiniz. Mezhebi, fıkhı inkar etmek bir ordudaki rütbeleri, hiyerarşiyi, disiplini inkar etmek gibidir.

Bizi Resulullah'a, O'ndan, Yüce Rabbimiz'e ulaştıran nuranî bir silsileye bağlanmak zorundayız.

Bu silsile gerçek fakihlerin ve mürşidlerin silsilesidir.

Mezhepsizlikte silsile milsile, icazet micazet yoktur. Mezhep devamlılıktır, mezhepsizlik kopukluktur.

Bazı mezhepsiz kardeşlerimi uyarıyorum. Bendenize sövüp sayarak, hakaret ederek, saçma sapan konuşarak bir yere varamazsınız.

Tefsir ve fıkıhta Resulullah Efendimiz'in iki büyük talebesi vardı. İbn Abbas ve İbn Mes'ud (radiyAllahu anhüma) hazretleri. Onlar Tabîi'nden talebe yetiştirdiler. Onlar da tebe-i Tabiî'nden... Böylece karnen ba'de karnin (bir nesilden öteki nesle) icazetli gerçek müfessirler ve fukaha yetişti. Bu devirde gerçek İslâm'ı onlar anlatıyor, öğretiyor. Bu muhterem zevata tabi olmakta büyük yararlar vardır.

Resulullah'a geçerli ve sahih bir silsile ile bağlı icazetli gerçek ulemaya, fukahaya, müfessirlere, muhaddislere ve diğer din bilginlerine bağlananlar Mevlalarını bulurlar. Bunları inkar edip, dini kendi nefs, heva ve cehaletleriyle yorumlamaya yeltenenler ise, yanlış yorumları yüzünden korkarım belalarını bulacaklardır.

Seçim bize aittir.

Mehmet Şevket EYGİ
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (23. November 2011 Saat 05:34 PM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. November 2011, 05:54 PM   #105
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

Konuyu nereye çektiniz tebrikler.. Sanki itikatta mezheb hakmış gibi (kesin ayetlere rağmen- hakla batılı ayıran kitab geldi bölünmeyin, parçalanmayın diyen ayetlere rağmen ve daha ilgili birçok ayete rağmen, peygamberin kafadan hüküm veremeyeceğini bildiren ayetlere rağmen, Allah'ın hükmünden Peygamberlerin dışarı çıkamayacaklarını, Allah adına kafadan hüküm veremeyeceklerini aksi halde Hakka Suresi 42,43,44. ayetlerdeki tehdidin işleyeceğini apaçık görmemize rağmen daha birçok apaçık kesin hüküm bildiren ayete rağmen hala mezhebler hakmışmış vay be..) bir de ilgili ilim adamlarına iftira atmakta üstünüze yok! Yok masonmuş yok ajanmış yok bilmem neciymiş başka bir şeyle suçlayamazlardı zaten! Sen de şunu bir oku:

Bu Kadar İftira Neden Veya Mehmet Akif Yalancı mı ?

Hepimiz biliyoruz. Çoğu zaman bazı insanlar hakkında “mason, yahudi, mürted” gibi iftiralar üretilir. Bazıları bunu samimiyetle yapar. Ama bir kısım ikiyüzlüler var ki, onlar bu kirli ve çirkin kampanyaları çıkar doğrultusunda yürütürler. Ne yazık ki, bu karanlık ruhlu insanların “Türkiye” kolu var. Bunlar, iki yüzlülükleri, dolandırıcılıkları ve Müslümanları kandırmalarıyle şöhret bulmuşlardır. Allah-u Alem kalplerinde “İhlas” namına bir şey kalmamış olacak ki, bu kadar biperva davranıyorlar.





Uzun zamandır kendilerinin nerede durduğuna, battıkları çirkefe bakmadan sözde yazdıkları kitaplarda, İslam’ın en güzide ilim, fikir ve aksiyon erbabına ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar. Bu insanlar, kurdukları finans kurumuyla Müslümanların paralarını alıp, şarkıcı, dansöz ve mankenlerin peşinde çarçur ettiklerine bakmadan , Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Seyyid Kutub, Muhammed İkbal gibi hayatını Din-i İslam’a adamış insanlara ağıza alınmayacak hakaretler ediyorlar. Aslında, Bediuzzaman ve Mehmed Akif’den de nefret ederler. Bu düşünceleriyle Müslümanları kandıramayacaklarını bildikleri için. Akif ve Bediüzzamanı sever görünürler. Bu davranışları bile tam bir iki yüzülük örneğidir. Şimdi sever göründükleri Merhum Akif’in, Merhum Cemaleddin Afgani hakkında yazdığı bir makaleyi sadeleştirerek aşağıya alıyorum. Cemaleddin masondu iftiralarına bir cevaptır.



Cemaleddin Afgani



Doğunun yetiştirdiği fıtratların en yükseği olmasa bile en yükseklerinden biri olduğu şüphe götürmeyen merhum Cemaleddin Afgani hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. İçimizde merhumu görmeyen çoksa da zannederim bilmeyen duymayan yoktur. Büyük ihtimalle sevgili okuyucularımız bu satırlarda Cemaleddin’in özel hayatına, ilmi hayatına veya siyasi hayaına ait bilgi göreceklerini zannediyorlar. Hayır, öyle etrafli bir hayat hikayesini inşallah ileride yazarız. Benim bu gün yapmak istediğim bir şey varsa o da Hazret’in temiz hatırasına sürülmek istenilen lekeyi, iğrenç iftirayı göstermek, onun özelliklerini, nereden geldiğini incelemektir.



Cemaleddin’in basılmış ve basılmamış birçok yazıları, makaleleri, konuşmaları varsa da merhumun en büyük, en ölümsüz eseri merhum Şeyh Muhammed Abduh’tur. Evet, Şinasi milletine en mükemmel hizmetini Namık Kemal’i yetiştirerek yerine getirdiği gibi, Cemaleddin de İslam alemine en kıymetli bir hatıra olarak merhum Müftüyü bırakmıştır.

İnsanın ruhuna güzellik üfleyen sihirli ve etkileyici sözleri, o feyzi hangi kaynaktan alıyordu?



Cemaleddin’in İstanbul’a birinci gelişi Ali Paşa’nın vezirliğine rastlamıştı. Merhum, Afganlılara özel o meşhur kiyafet içinde paşanın meclisine girer, kimsenin kolay elde edemeyceği, en yüksek iltifat ve hürmeti görürdü.. bu arada Cemaleddin'i takdir eden sadece Ali Paşa değildi. İstanbul’un bütün amirleri, yetkilileri, nazik davranışları, güzel giyimi, düzgün konuşması ve derin ilmi insanları kendisine hayran bırakıyordu.



Aradan altı ay kadar bir zaman geçince Cemaleddin, Eğitim meclisi üyeliğine tayin edildi. Bu memuriyeti sırasında Eğitim için düşüdüğü şeyleri hiçbir şeyden çekinmeden ortaya koymuş fakat arkadaşları bu düşüncelere katılmıyordu. Zamanın Şeyhül İslam’ı olan zat, Cemaleddin’in bu düşüncelerini kendi menfaatine aykırı bulduğu için çok kızıyor ve zavallıyı gözden düşürmek için bahaneler arıyordu.

1287 yılının ramazanındaydı ki, Üniversitenin idarecesi Tahsin Efendi (Mösyö Tahsin) Merhum Cemaleddin’den üniversite ve sanaiye teşvik etmek için bir konuşma istemişti. Cemaleddin, kuvvetli bir Türkçeye sahip olmadığını ileri sürerek, özür beyan ettiyse de Tahsin Bey’in ısrarı üzerine mecbur kalarak geniş kapsamlı bir konuşma hazırlamış ve zaman-zemine uygun olup olmadığını anlamak için ilimlerine güvendiği, bu konularda bilgi sahibi insanlara göstermişti.



Üniversitenin açılacağı gün, Cemaleddin’in konuşmasını dinlemek için İstanbul’un önemli şahsiyetleri, alimler, amirler toplanmıştı. Şeyhül İslam’da gelenler arasındaydı. Cemaleddin konuşmak için kürsüye çıkıp konuşmaya başlayınca Şeyhül İslam’da bütün dikkatini komuşmanın içinde kötüye yorumlayacağı bir iki cümleyi bulmaya vermişti.



Cemaleddin konuşmasında diyor ki; “İnsan hayatı, bir bedenin uzuvlarına benzer. Sanayinin her biri, hayat için önemli olan bedenin bir uzvu gibidir, bu ölçüdedir. Mesela; yönetici, tedbirin ve iradenin merkezi olan beynin aynıdır.



Demircilik kol,çiftçilik ciğer,gemicilik ayak gibidir…’’Cemaleddin bu gibi basit benzetmelerle bütün organları saydıktan sonra şu sonucu veriyordu: “İnsanlığın mutluluğu gözle görülür bir şekilde, cismen meydana gelir. Cismin hayatının ruh ile olabileceği yani ruhla ayakta durabileceği, hayat bulacağı göz önüne alınırsa, bu cismin, yani insanlığın mutluluğunun ruhu, nübüvvet veya hikmettir. Fakat bunlar başka başka şeylerdir.

Nübüvvet Allah’ın bir lütfudur. Çalışmakla elde edilemez. Cenab-ı Hakk yarattıklarının arasından kimi isterse bu şerefe eriştirir. Hikmete gelince, fikir üreterek, çalışarak ve bilgi elde ederek kazanılabilir. Sonra, nebi hatanadan masumdur. Halbuki hakim, hikmet elde eden kişi hataya düşebilir. Bir de nübüvvete ait hükümler, ilahi kattan indirilmiştir. Dolayısyıla batılın bütün hücumlarından kendini korur. Buna inanmak imanın olmazsa olmazlarındandır. Hikmet sahibine gelince, ona uymanın bir farzı veya mecburiyeti yoktur. Allah kelamına muhalif, aykırı olmaması şartıyla akla uygun gelen fikirleri kabuledilebilir.

İşte Cemaleddin, nubuvvetle alakalı söylediği sözler bundan ibaretti.Zaten İslam alimlerinin de bu konudaki görüşleri aynıdır. Şeyhül İslam, Merhumdan intimak almak, onu küçük düşürmek için Cemaleddin “Nübüvvet bir çeşit sanattır” diyor yalanını yaydı. Şeyhül İslam, bu iftirasını desteklemek için de; “Nübüvveti, sanayiyle iligi yaptığı konuşmada dile getirdi” dedi.



Daha sonra camilerdeki vaizlere, hatiplere Şeyh’in aleyhinde konuşmalarını emretti.Zavallı Cemaleddin aleyhindeki sözlerin kuru iftiradan ibaret olduğunu, gerçeğin anlaşılması için Şeyhül İslamla muhakeme edilmesi gerektiğini söylediyse de kimse onu dinlemedi. Olay gazetecilerin ağzına düştü. Gazetelerin bir kısmı Şeyhül İslamı bir kısmı da Cemaleddin’in leyhinde yazdılar, çizdiler…



Nihayet sevenleri Üstad Cemaleddin’e sukünet tavsiye ettiler. “Zaman bu gibi haksız iftira ve şaibeleri siler ve gerçeği meydana çıkarır” dediler. Fakat dini gayreti kadar ilmi de üst seviyede olan Cemaleddin duramadı. Şeyhül İslamla ısrarla mahkeme olunmasını istedi. Sonuç olarak bu olaylar suküta erinceye kadar İstanbul’u terketmesi gerektiği ona tebliğ edildi. Sonra isterse yine gelebileceği söylendi. Cemaleddin her yönüyle zulme uğramış bir halde İstanbul’u terk edip Mısır’a gitmeye mecbur kaldı.

İşte merhumdan ne zaman söz edilse; “ilimine, irfanına, fazlına ve siyasetine söz söylenemezse de ne yazık ki, dinden dönmüş ve Peygamberlik müessesine inanmazdı” derler. Anlamadan, dinlemeden söylenen şu sözlerin nereden çkıtığı görülüyor;

İki hasiyyet eder batıl ü hakkı temyiz!

Biri tedkik-i haberdir,biri ta’miki nazar.

.İşte Milli şair, Kamil insan Akif, Afgani ve Abduh hakkında böyle söylüyor. Peki onlara bu iftiraları atanlar kimler, milletin parasını dini alet ederek çalanlar. Haram parayla basıp dağıttıkları ve isimlerine Tam İmihal, faideli bilgiler vs. gibi isim koydukları kitaplarını almayalım. Çünkü onlar asla samimi değiller.

Fiemanillah

Yazar : A.Nusret ÇAVUŞOĞLU
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (29. November 2011), dost1 (24. November 2011), hiiic (23. November 2011), Miralay (30. November 2011)
Alt 23. November 2011, 06:13 PM   #106
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
yeşil Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konuyu nereye çektiniz tebrikler.. Sanki itikatta mezheb hakmış gibi (kesin ayetlere rağmen- hakla batılı ayıran kitab geldi bölünmeyin, parçalanmayın diyen ayetlere rağmen ve daha ilgili birçok ayete rağmen, peygamberin kafadan hüküm veremeyeceğini bildiren ayetlere rağmen, Allah'ın hükmünden Peygamberlerin dışarı çıkamayacaklarını, Allah adına kafadan hüküm veremeyeceklerini aksi halde Hakka Suresi 42,43,44. ayetlerdeki tehdidin işleyeceğini apaçık görmemize rağmen daha birçok apaçık kesin hüküm bildiren ayete rağmen hala mezhebler hakmışmış vay be..) bir de ilgili ilim adamlarına iftira atmakta üstünüze yok! Yok masonmuş yok ajanmış yok bilmem neciymiş başka bir şeyle suçlayamazlardı zaten! Sen de şunu bir oku:

Bu Kadar İftira Neden Veya Mehmet Akif Yalancı mı ?

Hepimiz biliyoruz. Çoğu zaman bazı insanlar hakkında “mason, yahudi, mürted” gibi iftiralar üretilir. Bazıları bunu samimiyetle yapar. Ama bir kısım ikiyüzlüler var ki, onlar bu kirli ve çirkin kampanyaları çıkar doğrultusunda yürütürler. Ne yazık ki, bu karanlık ruhlu insanların “Türkiye” kolu var. Bunlar, iki yüzlülükleri, dolandırıcılıkları ve Müslümanları kandırmalarıyle şöhret bulmuşlardır. Allah-u Alem kalplerinde “İhlas” namına bir şey kalmamış olacak ki, bu kadar biperva davranıyorlar.





Uzun zamandır kendilerinin nerede durduğuna, battıkları çirkefe bakmadan sözde yazdıkları kitaplarda, İslam’ın en güzide ilim, fikir ve aksiyon erbabına ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar. Bu insanlar, kurdukları finans kurumuyla Müslümanların paralarını alıp, şarkıcı, dansöz ve mankenlerin peşinde çarçur ettiklerine bakmadan , Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Seyyid Kutub, Muhammed İkbal gibi hayatını Din-i İslam’a adamış insanlara ağıza alınmayacak hakaretler ediyorlar. Aslında, Bediuzzaman ve Mehmed Akif’den de nefret ederler. Bu düşünceleriyle Müslümanları kandıramayacaklarını bildikleri için. Akif ve Bediüzzamanı sever görünürler. Bu davranışları bile tam bir iki yüzülük örneğidir. Şimdi sever göründükleri Merhum Akif’in, Merhum Cemaleddin Afgani hakkında yazdığı bir makaleyi sadeleştirerek aşağıya alıyorum. Cemaleddin masondu iftiralarına bir cevaptır.



Cemaleddin Afgani



Doğunun yetiştirdiği fıtratların en yükseği olmasa bile en yükseklerinden biri olduğu şüphe götürmeyen merhum Cemaleddin Afgani hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. İçimizde merhumu görmeyen çoksa da zannederim bilmeyen duymayan yoktur. Büyük ihtimalle sevgili okuyucularımız bu satırlarda Cemaleddin’in özel hayatına, ilmi hayatına veya siyasi hayaına ait bilgi göreceklerini zannediyorlar. Hayır, öyle etrafli bir hayat hikayesini inşallah ileride yazarız. Benim bu gün yapmak istediğim bir şey varsa o da Hazret’in temiz hatırasına sürülmek istenilen lekeyi, iğrenç iftirayı göstermek, onun özelliklerini, nereden geldiğini incelemektir.



Cemaleddin’in basılmış ve basılmamış birçok yazıları, makaleleri, konuşmaları varsa da merhumun en büyük, en ölümsüz eseri merhum Şeyh Muhammed Abduh’tur. Evet, Şinasi milletine en mükemmel hizmetini Namık Kemal’i yetiştirerek yerine getirdiği gibi, Cemaleddin de İslam alemine en kıymetli bir hatıra olarak merhum Müftüyü bırakmıştır.

İnsanın ruhuna güzellik üfleyen sihirli ve etkileyici sözleri, o feyzi hangi kaynaktan alıyordu?



Cemaleddin’in İstanbul’a birinci gelişi Ali Paşa’nın vezirliğine rastlamıştı. Merhum, Afganlılara özel o meşhur kiyafet içinde paşanın meclisine girer, kimsenin kolay elde edemeyceği, en yüksek iltifat ve hürmeti görürdü.. bu arada Cemaleddin'i takdir eden sadece Ali Paşa değildi. İstanbul’un bütün amirleri, yetkilileri, nazik davranışları, güzel giyimi, düzgün konuşması ve derin ilmi insanları kendisine hayran bırakıyordu.



Aradan altı ay kadar bir zaman geçince Cemaleddin, Eğitim meclisi üyeliğine tayin edildi. Bu memuriyeti sırasında Eğitim için düşüdüğü şeyleri hiçbir şeyden çekinmeden ortaya koymuş fakat arkadaşları bu düşüncelere katılmıyordu. Zamanın Şeyhül İslam’ı olan zat, Cemaleddin’in bu düşüncelerini kendi menfaatine aykırı bulduğu için çok kızıyor ve zavallıyı gözden düşürmek için bahaneler arıyordu.

1287 yılının ramazanındaydı ki, Üniversitenin idarecesi Tahsin Efendi (Mösyö Tahsin) Merhum Cemaleddin’den üniversite ve sanaiye teşvik etmek için bir konuşma istemişti. Cemaleddin, kuvvetli bir Türkçeye sahip olmadığını ileri sürerek, özür beyan ettiyse de Tahsin Bey’in ısrarı üzerine mecbur kalarak geniş kapsamlı bir konuşma hazırlamış ve zaman-zemine uygun olup olmadığını anlamak için ilimlerine güvendiği, bu konularda bilgi sahibi insanlara göstermişti.



Üniversitenin açılacağı gün, Cemaleddin’in konuşmasını dinlemek için İstanbul’un önemli şahsiyetleri, alimler, amirler toplanmıştı. Şeyhül İslam’da gelenler arasındaydı. Cemaleddin konuşmak için kürsüye çıkıp konuşmaya başlayınca Şeyhül İslam’da bütün dikkatini komuşmanın içinde kötüye yorumlayacağı bir iki cümleyi bulmaya vermişti.



Cemaleddin konuşmasında diyor ki; “İnsan hayatı, bir bedenin uzuvlarına benzer. Sanayinin her biri, hayat için önemli olan bedenin bir uzvu gibidir, bu ölçüdedir. Mesela; yönetici, tedbirin ve iradenin merkezi olan beynin aynıdır.



Demircilik kol,çiftçilik ciğer,gemicilik ayak gibidir…’’Cemaleddin bu gibi basit benzetmelerle bütün organları saydıktan sonra şu sonucu veriyordu: “İnsanlığın mutluluğu gözle görülür bir şekilde, cismen meydana gelir. Cismin hayatının ruh ile olabileceği yani ruhla ayakta durabileceği, hayat bulacağı göz önüne alınırsa, bu cismin, yani insanlığın mutluluğunun ruhu, nübüvvet veya hikmettir. Fakat bunlar başka başka şeylerdir.

Nübüvvet Allah’ın bir lütfudur. Çalışmakla elde edilemez. Cenab-ı Hakk yarattıklarının arasından kimi isterse bu şerefe eriştirir. Hikmete gelince, fikir üreterek, çalışarak ve bilgi elde ederek kazanılabilir. Sonra, nebi hatanadan masumdur. Halbuki hakim, hikmet elde eden kişi hataya düşebilir. Bir de nübüvvete ait hükümler, ilahi kattan indirilmiştir. Dolayısyıla batılın bütün hücumlarından kendini korur. Buna inanmak imanın olmazsa olmazlarındandır. Hikmet sahibine gelince, ona uymanın bir farzı veya mecburiyeti yoktur. Allah kelamına muhalif, aykırı olmaması şartıyla akla uygun gelen fikirleri kabuledilebilir.

İşte Cemaleddin, nubuvvetle alakalı söylediği sözler bundan ibaretti.Zaten İslam alimlerinin de bu konudaki görüşleri aynıdır. Şeyhül İslam, Merhumdan intimak almak, onu küçük düşürmek için Cemaleddin “Nübüvvet bir çeşit sanattır” diyor yalanını yaydı. Şeyhül İslam, bu iftirasını desteklemek için de; “Nübüvveti, sanayiyle iligi yaptığı konuşmada dile getirdi” dedi.



Daha sonra camilerdeki vaizlere, hatiplere Şeyh’in aleyhinde konuşmalarını emretti.Zavallı Cemaleddin aleyhindeki sözlerin kuru iftiradan ibaret olduğunu, gerçeğin anlaşılması için Şeyhül İslamla muhakeme edilmesi gerektiğini söylediyse de kimse onu dinlemedi. Olay gazetecilerin ağzına düştü. Gazetelerin bir kısmı Şeyhül İslamı bir kısmı da Cemaleddin’in leyhinde yazdılar, çizdiler…



Nihayet sevenleri Üstad Cemaleddin’e sukünet tavsiye ettiler. “Zaman bu gibi haksız iftira ve şaibeleri siler ve gerçeği meydana çıkarır” dediler. Fakat dini gayreti kadar ilmi de üst seviyede olan Cemaleddin duramadı. Şeyhül İslamla ısrarla mahkeme olunmasını istedi. Sonuç olarak bu olaylar suküta erinceye kadar İstanbul’u terketmesi gerektiği ona tebliğ edildi. Sonra isterse yine gelebileceği söylendi. Cemaleddin her yönüyle zulme uğramış bir halde İstanbul’u terk edip Mısır’a gitmeye mecbur kaldı.

İşte merhumdan ne zaman söz edilse; “ilimine, irfanına, fazlına ve siyasetine söz söylenemezse de ne yazık ki, dinden dönmüş ve Peygamberlik müessesine inanmazdı” derler. Anlamadan, dinlemeden söylenen şu sözlerin nereden çkıtığı görülüyor;

İki hasiyyet eder batıl ü hakkı temyiz!

Biri tedkik-i haberdir,biri ta’miki nazar.

.İşte Milli şair, Kamil insan Akif, Afgani ve Abduh hakkında böyle söylüyor. Peki onlara bu iftiraları atanlar kimler, milletin parasını dini alet ederek çalanlar. Haram parayla basıp dağıttıkları ve isimlerine Tam İmihal, faideli bilgiler vs. gibi isim koydukları kitaplarını almayalım. Çünkü onlar asla samimi değiller.

Fiemanillah

Yazar : A.Nusret ÇAVUŞOĞLU

Mezhepsiz adamın yazısıyla mezhepsiz adamları savunuyorsunuz ama müctehidleri yerden yere vuruyorsunuz.Siz bu kadarsınız işte!.Dini parçalayan asıl sizsiniz.Mezhepsizlerin kitabını alınca bu millet tam müslüman mı oluyor mu beyefendi?Hani nerde ehli sünnet itikadı ve fıkhı?Sünneti seniyyeyi nasıl yaşayacaklar?."Kur'an bize yeter" diyenler Kur'an'ı yaşamayanlardır.Bunlar uyurgezer takımlarının figuranlarıdır.Bu millet mezhepsizlerin aklıyla mı yaşayacak?.Gidin işinize din anlayışınız kalıplaşmış ve de dar pencereden bakıyorsunuz.Merak etmeyin ictihad kapısı henüz kapanmış değildir.Ateistlerin sayısı arttıkça sizlerin hanesine kıyamete kadar günah yazılacaktır.İslam'da haram ve helal meselesini mezhepsizlerin çözdüğü görülmüş müdür?Neye göre amel ediyorlar?.Kur'an'da tam olarak belli olmayan hükümlerde neye göre fetva veriyorlar?.

Tartışmalar bitmeyeceğe benziyor.Yıllar geçtikçe ictihada ihtiyaç duyuluyor.Mezhepsizlerin verdiği karar batıldır sapıklığa yol göstermektedir.Samimi Allah korkusundan soyutlamaktır.Uyuşuk, korkak ve miskin müslüman tipi yaratmaktır.Yolunu şaşıran, önünü göremeyen zavallı insanların önünde takoz olmaktır, mezhepsizlik.

Merhum mehmed Akif'in mezhepsiz olduğuna dair rivayetler vardırŞimdi kısa bir şiiriyle onu sana havale ediyorum.Hakkında ileri geri konuşmayacağım.

ASIM isimli çok uzun bir şiirinin son kısmında diyor ki:

Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddinle,
Der ki Tilmizine Afganlı,
Muhammed dinle,
İnkılab istiyorum hem çabucak,
Öne bizler düşüp İslam’ı da kaldırmazsak,
Nazariye ile bir şeyler olur zannetme,
O berahini de artık yetişir dinletme.
İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi.


Berahin, burhan = hüccet, delil kelimesinin çoğuludur. Teselsülün butlanı demek, her şey bir sebebe bağlıdır yani her şeyi bir yaratan vardır, yaratanın da yaratanı vardır şeklindeki silsile bâtıldır. Bunları reddeden delilleri bana söyleme diyor. Yani inkılap (reform) isteyen bu reformcu, dine aykırı konuşuyor.

İslam’ı kaldırmak tabiri de hoş değildir. Yere düşmüş olan Müslümanlardır. İslam yücedir, yerde değildir. Yerdeki Müslümanlar da, İslam’a yapışıp yükselebilirler.


EY MUHTEREM KARDEŞİM.BU MEZHEPLİ -MEZHEPSİZ TARTIŞMALARI BURADA NOKTALAYACAĞIM.FAYDASI OLMAYAN BİR TARTIŞMA BEYHUDE EMEKTİR.SEN ALLAHIN YOLUNDAN GİT! HARAMLARA HELALLERE DİKKAT ET İTİKADINDA DOĞRU VE DÜRÜST OLSUN GERİSİNİ DÜŞÜNME .SİZLERİ ALLAH'A EMANET BIRAKIYORUM.BEN ÇEKİLİYORUM.

ESSELAMÜ ALEYKÜM...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (23. November 2011 Saat 06:34 PM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23. November 2011, 06:51 PM   #107
yeşil
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
yeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud ofyeşil has much to be proud of
Standart

Komik olmayın arkadaş! Mezhebli birinin yazısını mı aktarmamı bekliyordunuz o zaman siz de zıddını yapın bakalım Ya hu bu kadar olur işte artık mezhebler arasındaki kavgalarınız bitti sırada mezhebsizlere ağzınıza ne gelirse söylemekte üzerinize yok! yok Kur'an'ı yaşamıyormuşuz siz çok yaşıyorsunuz ya bak ne demişsin Allah'ın o muzazzam kelamına karşı kınıyorum sizi!

(Kur'an'da tam olarak belli olmayan hükümlerde neye göre fetva veriyorlar?.)-FEDAKARADAM

Bunu ahirette Allah'a karşı da söylersiniz, yazıklar olsun ki Allah'ın kelamına bu iftirayı atıyorsunuz! Allah'ın hükümleri eksik sizinkiler tamamlayacak peki neyle? Çoğunluğu uydurma/batıl rivayetlerle onlar da yetişmeyince sizinkiler tamamlayacak ictihad bahanesiyle! Oysaki Allah helali haramı bildirdiğini belirtiyor kelamında ve hakkında serbest bıraktıklarına da araştırmayın diyor.. Kim Allah hükmü üzerine hüküm verebilir? Al sana rivayet:


Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye,
Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403


Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6
İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20


Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım.
El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179


-Selman el-Farisî ve İbnu Abbas anlatıyorlar: “Resulullah buyurdular ki:”Helal, Allah Teala hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teala hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükut ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz.” Rezin tahric etmiştir. [Tirmizî, Libas 6, (1726); İbnu Mace, Et'ime 60, (3367).]

Hz. Peygamber:” Allah’a yemin ederim ki, aleyhimde söyleyebileceğiniz hiçbir şey kalmadı. Kur’an’ın helal kıldığı hiçbir şeyi de haram kılmadım. O’nun haram kıldığı hiçbir şeyi de helal kılmadım.” İbn Hişam-Es-Sireh c.4 s.332

Hz. Aişe’ye, Hz. Peygamberin ahlakı hakkında sormuştu, Hz. Aişe validemiz şöyle dedi: “Sen, hiç Kur’an okumuyor musun?” Sahabi: “Evet, okuyorum.” deyince, Hz. Ayşe şöyle devam etti: “İşte, Allah’ ın elçisinin ahlakı, Kur’an idi.” Muslim, Musafirin, 139; İbn Hanbel-Musned c.6/188

“Bana isnad edilen hadisler çoğalacaktır. Size benden gelip de Kur’an’a uygun olanlar bana aittir. Benden gelip de Kur’an’a aykırı olanlarsa bana ait değildir.” Buhari-İsti’zan/13 Müslim-Edeb/32-37 İbn Mace-Edeb/17

...

İşte rivayetler, hele ki en sonuncusu ne kadar da güzel özetliyor durumu..

Kur'an'da her emsal var her konuda bunun aksi ise sizlerin/sizinkilerin uydurması.. Her detay mevcut, ister amelde ister öğütte..(Hele ki objektif tahlilde ne kadar ayrıntı olduğu da mevcut) Ne varsa hepsi akla uygun ve huzur verici.. Lakin sizinkiler insanları bu devirde bile bu kelamın apaçıklığından uzak tutuyor, her kalktığım gün lanet okuyorum üzerlerine. Allah'ın kelamına her yaklaştığım gün huzur buluyorum oysa ve orada Rabbin anlattıkları asla sizin din diye yaşadığınız hurafelere kıyıdan köşeden yaklaşmıyor.. İnsan anlıyor dinin ne kadar yozlaştığını 14 asırdır.. Allah da üzerlerine pislik yağdırmakta(Yunus Suresi 100) dinden çıkar edinen kimler varsa ve bu pislik içerisinde gidecekler bu dünyadan.. Dini hafife almak, dinden rant sağlayarak, dine dayalı finansman kurumları işleterek halkı parmağında oynatanlar kendi açtıkları çukurda boğulacaklar, tıpkı eski kavimler gibi..

Konu yeşil tarafından (23. November 2011 Saat 06:56 PM ) değiştirilmiştir.
yeşil isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
yeşil Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (29. November 2011), dost1 (24. November 2011), hiiic (23. November 2011), merdem (9. November 2012), Miralay (30. November 2011)
Alt 23. November 2011, 09:19 PM   #108
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

OO yeşil, hadis yazmışsın.
Ama bu fedakar işine gelen hadisleri gerçek diye muhataba alıyor
buraya astıklarından ibret alır mı sence... sanmam... daha öncede astık ama o konuyu değiştirip farklı alanlara çıkış bulup bir şekilde seni KAFİR kendisini ise ÖZ MÜSLÜMAN hatta ŞEFAATE NAYİL OLACAK MÜMİN sıfatına sokacaktır.

Hamdolsun ki insanların ne olduğunu belirleyen zanları değil, amelleri gereği Allahın vereceği hükümdür. Mahşer günü mehmet şevket eygi (ki samimiyetsizliği çok bariz sırtarıyor) ve onun müridi fedakaradam gibilerin nasıl hesap vereceğini gerçekten merak ediyorum. Ayette, size yemin ettikleri gibi Allaha da yemin edecekler diyor. Gerçekten o hesap verişlerini izlemek isterdim. Çünkü mşe gibilerin amacı din iman değil, dini kullanarak insanları kışkırtmak ve samimi müslümanları üzmek onları karalamak onlara çirkin iftiralar ve yakışıksız sözler sarfetmek...

Artık inanmadıkları ama hep kullandıkları mahşer günü gelecek elbet...

Konu hiiic tarafından (23. November 2011 Saat 09:28 PM ) değiştirilmiştir.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (29. November 2011), dost1 (24. November 2011), Miralay (30. November 2011), yeşil (23. November 2011)
Alt 29. November 2011, 09:29 PM   #109
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

Sevgili FEDAKARADAM;

Kardeşim diyemiyorum çünkü son yazdıklarınla hiç değişmemiş olduğunu, foruma ilk geldiğin sorgulamayan FEDAKARADAM'la aynı olduğunu göstermişsin. Sen değişmediğin, sorgulamaya başlamadığın sürece seni muhatap almam yalnızca "SELAM" der geçerim. Sizin yaptıklarınız size bizim yaptıklarımız bize...

Alıntı:
Boş lakırdıyı duyduklarında, ondan yüz çevirir şöyle derler: "Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Selam olsun hepinize. Biz cahilleri önemsemeyiz." Kasas 15

Konuyu okuyan diğer arkadaşlara ise biraz bilgi vermek istiyorum.

Cübbeli ve hocaları, müşriklerin önde gideni/piridirler. "TV'de Cübbeli müşriğinin karşısına kimsenin çıkamadığı" PALAVRASI ile ilgili olarak söyleyeceğim onun kimsenin karşısına çıkmaya cesaretinin olmadığıdır. Onu İMSAK tartışmasına çağırmışlardı hem TV ye hem gözleme ama hiç birisine gitmedi çünkü giderse palavraları uydurdukları ortaya çıkar.

Burada insanlar Cübbeli müşriği veya onun kaynakları gibi bir tarafından atıp tutmuyor Kuran ayetleri ile konuşuyorlar.

Milyonlarca hurafeyi, binlerce uydurma hadisi ezberlemek ve binlerce alim kılıklı cahilin kitabını okumakla İLİM SAHİBİ Olunmuyor. Kafalarını çöple doldurup Kuranı arkalarına atan böylelerine Allah "kitap yüklü eşekler" der.

Aşağıdaki videoda GERÇEK ilim nasıl yapılır belki fikir edinebilirsiniz.
YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.







İtaat konusuna gelirsek itaat çok açık bir kelimedir. Canlı olmayan birisine itaat etmeniz mümkün değildir. İtaat edilen Allahın elçisidir Muhammed'in kendisi değildir. Ona itaatin sebebi Allahın elçisi olmasıdır. Müslümanlar Allahın elçisine itaat etmek zorundalardı çünkü o Muhammed değil Allahın elçisiydi.

İtaat ayetlerinin ana fikri "Allahın sözünü söyleyenlere" yani "Allahın sözüne" itaat etmelisinizdir. Ölüye değil yaşayan kişiye itaat edilir.




Şefaat konusu ise aslında zihin cimnastiği ile çözülebilecek bir meseledir. Peygamberimizin Allaha dua ederek bizi affettirmesi mümkün olacak olsaydı bile Peygamberden ŞEFAAT istemek sağlıklı bir akla ve mantığa aykırıdır. Allah "şefaatin tümü Allaha aittir" demişken Allahtan peygamber şefaati istemek saçmalığın daniskasıdır. Bu Allahtan araba dilemek yerine peygamberin duası daha makbuldur diye düşünerek "Allahım bana araba bağışlaman için peygamberimizin sana benim için dua etmesini sağla" demek kadar saçmadır. Doğrudan peygambere yönelerek "Şefaat ya resulullah" demek ise apaçık şirktir.




Mezhepler de tıpkı tarikatler gibi ümmetin yüzkarasıdırlar. "Dinlerini bölüp parça parça olanlar gibi olmayın" ayeti nedeniyle Allahın APAÇIK emrine karşı gelmektir.



Ayrıca unutmayın ki melekler gibi insanlar da put edinilebilir. Bir insanı tartışma ve sorgulama üstü görüyorsanız bu peygamber bile olsa bunu yaptığınızda putperest olmuş olursunuz. Put'un latincesi/ingilizcesi/Fransızcası İDOL'dür. Eğer peygamberin hırkası gelse onu kutsal sayıp öperseniz siz de putperest olmuş olursunuz. Mesele hırka değil hırkanın temsil ettiği peygambere biçtiğiniz rol'dür. Bu müşriklerin dinidir. Peygamberlerin hiç biri Allaha kulluktan gocunmamış, yalnız Allaha kulluk etmiş insanlardır. Selam olsun hepsine. Eğer mümin isek bize kullara "kul" olmak onları Rab edinmek yakışmaz. Peygamberleri ve alimleri Rab edinmememiz için Allah Kuran'da uyarmıştır ve bu "bilmeden yaptık, uyarılmadık" diyemeyiz doğrudan cehenneme gideriz demektir.



Rahman ve Rahim olan Allah, karanlıklardan aydınlılara çıkaran nuru olan Kuran'ı rehber edinen bizleri nimet verdiği salih kullarının dosdoğru yoluna iletsin.

Konu Anonymous tarafından (29. November 2011 Saat 09:41 PM ) değiştirilmiştir.
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Anonymous Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
dost1 (30. November 2011), hiiic (1. December 2011), merdem (9. November 2012), Miralay (30. November 2011), yeşil (30. November 2011)
Alt 30. November 2011, 01:05 PM   #110
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Mezepsizlerle uğraşmak ateistlerle uğraşmaktan daha zormuş da bilememişiz.Yahu tasavvuf erbabı olan bütün eliyaların hepsi bir kamil-i mürşit bulup hidayete ermişlerdir.Bakın bütün evliyaların, İslam büyüklerinin hayatına, hepsinde tasavvuf vardır.İmam-ı Azam efendimiz bile "2 senem olmasaydı Numan helak olmuştu" demiştir.Bu 2 sene dediği tasavvufa girmesidir.Size ne oluyor ki tasavvufu yalanlıyorsunuz?

Cübbeli hocaya ve diğer hocalara böyle pislik atmanız sizi bir yere götürmez.O herkesi davet ediyor kimse gelmiyor.Onun davet ettiği yere o mezhepsiz sözde alim geçinen kimseler neden madem cesaretleri varsa bu davetine icabet etmemişlerdir?..

Mezhepsizlikte fıkıh ilmi ile meşgul olmak yoktur.Fıkıh ilmini bilmeyen zındıktır yolca sapık ve gafil olmaya davet çıkarmaktadır..Mezhepsizler Kur'an'ı kendi kafalarına göre te'vil edip konuşurlar.Tutturularsa ne ala, tutturamazlarsa yanında kâr kalır.Hangi bir mezhepsiz sözde alim kişi veya kişiler bir ateistle mücadele etmişlerdir?.Mezhepsizler hep ehli sünnet yolunda gidenlerle mücadele etmeye devam ederler.Bunların mücadelesi havanda su dövmek gibidir.Ehli sünnet uleması delilsiz bir fetva vermez.Oysa mezhepsizler kafalarına göre fetva vermeye cesaretli olurlar.Fetva vermek herkesin işi değildir.Onu,derin fıkıh ilminde kaim olanlar ancak verebilirler.İmam-Azam demek ki size göre çok halt etmiştir.

Yahu mezhepsizlerden hacca gidenleri var mı?Varsa neye göre, ve nasıl hac farizatını yerine getiriyorlar?.Hacta bazı durumlar hariç hep hanefi fıkhına göre tüm müslümanlar ibadet ederler.Bunların hepsi de mi müşriktir.

Be hey gafil mezhepsizler!Yolunuz kendi yolunuzdur, Kur'an yolu değildir.Sünneti ihya etmeyenler yarın hesap gününde Allah resulünün yüzüne nasıl bakacaklar?. "Benim bir sünnetimi kasden terkeden benden değildir,şefaatim ona haramdır." hadisin hükmünce sizler ümmet-i Muhammed olamıyorsunuz.Siz sadece kendi başına çölde kalmış kimseler gibisiniz.Bilmediğiniz çöl yollarında saplantıda kalıyorsunuz.Ehli sünnet ulemesına hiçbir zaman dil uzatmanıza hakkınız yoktur.Mezhepsizler çıkmaz sokaktan geri dönmeye yanaşmadıkları için hesaba çekileceklerdir.Ve onlara şu soru sorulacaktır."SİZLER BENİM KUR'AN'IMI DEYE DAYANARAK TE'VİL ETİNİZ HESABINI HEMEN ŞİMDİ VERİN!" denilecektir.Vay o mezhepsizlerin haline ki artık onlar kendi kafalarından uydurdukları fetvalarla başbaşa kalacaklardır.Bir ictihad Kur'an'a ve sünnete uymuyorsa o kabul edilmez.İşte biz bu yoldayız, vesselam...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
beylere, gündelik, hanım, hayat, mezhepçi, tavsiyeleri


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:29 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam