hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > İman ve mü’minler > Tevhid

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 24. January 2010, 09:49 AM   #1
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart Uysal islam arayışları ve günümüzdeki sonuçları

UYSAL İSLAM ARAYIŞLARI VE GÜNÜMÜZDEKİ SONUÇLARI


Uysal ‘İslam’ Arayışları ve Günümüzdeki Sonuçları


SORULAR

1) Sizce İslam'ın dünya gündemindeki gerçek yeri nedir? İslam deyince, her geçen gün ağırlığını artıran siyasî bir güç mü anlaşılmaktadır? Küresel sistem İslam'dan endişe etmeli midir?
2) Büyük Ortadoğu Projesi ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi gibi projelerden hareketle, İslam'ın küresel laik-demokratik kültürle uzlaştırılmak ya da İslam'a alternatif yeni bir din inşâ edilmek istendiği tespitine katılır mısınız?
3) İslam'a alternatif yeni bir din inşasına neden ihtiyaç duyulmaktadır?
4) 'Din'e karşı din' diye de adlandırabileceğimiz 'yeni bir din inşası' projesinin varlığını kabul ediyorsanız, sizce ne gibi tezahürleri bulunmaktadır?
5) Yeni bir din inşası girişimlerinden kaygı duyulmalı mıdır? İslam böyle bir girişime geçit verir mi? Bu tür girişimleri boşa çıkartmanın dinamikleri neler olabilir?

Cevap 1) İslam, eğer dar anlamıyla kullanacak olursak, 7. yüzyılda Arabistan yarımadasında ortaya çıktığı günden bu yana gündemden hiçbir zaman düşmemiştir. Peygamber ve onun halefleri aracılığıyla hızla kıtalararası bir güç haline gelen İslam, bunu izleyen dönemlerden günümüze kadar dünya çapında bir güç ya da faktör olma özelliğini hiçbir zaman yitirmemiştir. Zaten İslam, ta başından beri, geniş anlamıyla küresel bir olguyu temsil etmektedir.
İslam'ın bu özellikleri günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Dünyanın modernleşme sürecine girmesi, beklenenin aksine genel anlamda dinin bir zayıflama sürecini yaşaması gibi bir durum ortaya çıkartmadığı gibi, İslam bakımından bu daha da zorlukla sözü edilebilir bir durumu ifade etmektedir. Sanayileşme ve modernleşme sürecinin siyasi alanda ulus-devlet yapılarıyla eşgüdüm içerisinde işlediği dönemlerde de, bu yapıların büyük ölçüde yerlerini ulusaşırı (transnational) yeni formlara bırakmaya başladığı günümüzde de bu durum geçerliliğini koruyor görünmektedir. Nasıl ki, kabilevi ve ardından emperyal yapılar karşısında İslam bir rakip ve karşı bir seçenek olarak ortaya çıkmışsa, günümüzdeki siyasi yapılar karşısında da o, dinamik ve meydan okuyan yönlere sahip bir faktör olarak kendisini ortaya koymaktadır. Onun evrensel, insanın hilkatine ve varlığına hitap eder yönleri, kendisini diğer dönemsel ve bağlamsal yapılaşmalar karşısında üstün kılmaktadır.
Batılı unsurların İslam'ın ağırlıklı olarak (hakiki ya da başka türlü) temsil edildiği coğrafi sınırlara meydan okuyup, buraları askeri ve diğer her türlü araçla sömürgeleştirmesi esnasında İslam'ın durumu daha edilgen şekilde tasvir edilebilir ve o, toplumsal şartlar açısından marjinal niteliklerle anılabilirdi. Çünkü gerçekten de bu coğrafya ağır bir transformasyondan geçmek durumunda kalmıştır. Yine bu coğrafyadaki irili ufaklı tüm siyasal birlikler Batılı güçlerle ilişkili bir kolonizasyon tecrübesi yaşamışlardır. Tümü diyorum, çünkü söz konusu kolonizasyondan bahsedebilmek için askeri işgal ve kalıcılık şart değildir. Asıl etki zihinlere yönelik kolonizasyondur ki, bundan, bu coğrafyadaki hiçbir toplum muaf değildir. İran için kullanılan ğarbzedegî tabiri bunu ifade etmektedir. Ne var ki, hala birçok toplum ve devlet, kendisine ilişkin bir bağımsızlık yanılsaması olarak ifade edebileceğimiz bir durum yaşamaktadır. Aslında fiilî durum, sözde Müslüman çoğunlukların yaşadığı bu coğrafyada zihinsel kolonizasyonun oldukça yaygın bir hale gelmiş olduğudur.
Ancak bütün bu yenilgi şartlarına karşılık, İslam, her zaman olduğu gibi kendi meydan okuyucu potansiyelini devam ettirmektedir. Bu da ona, küreselleşen dünya kapitalizmi karşısında neredeyse ciddi tek güç ve alternatif olma özelliği kazandırmaktadır. Çünkü dediğim gibi ulus devlet koşullarında yok olmayan ya da dar bir çerçeveye sıkıştırılamayan İslam, içinde yaşadığımız kırılma döneminde yeni avantajlarla karşı karşıyadır. Ulusal sınırların önemini kaybetmeye başlaması ve dünyanın her tarafının birbiriyle bağlantılı hale gelmesi, tam da böyle bir durum için potansiyel ve donanımı olan bir güç olarak İslam'ın lehine bir durum teşkil etmektedir. Tabii bu durum, küresel kapitalist güçlerin dünyayı bir bütün olarak tekeli altına alıp istismar etme yönündeki hırsları için bir engel oluşturmaktadır.

Cevap 2) Aslında genel olarak baktığımızda çok etkili bir potansiyel güç olarak İslam'ın kontrol edilmesi çabalarının yeni olmadığını söylemek durumundayız. Çünkü İslam ortaya çıktığı ilk andan itibaren mevcut otoritelere karşı -niteliği gereği-meydan okumuş ve bunun karşısında da bu etkinin sınırlandırılması yönünde bir takım operasyonlarla kaşı karşıya bırakılmıştır. Nitekim tarihte İslam'ın çeşitli geleneksel ve monarşik yapılarla uzlaştırılması yönündeki çabalar ve bunların ortaya koyduğu büyük birikim, bugün daha fark edilir olmalıdır. Ulus devletlerin mer'î bir durum oluşturması paralelinde İslam da çeşitli ulusal (milli) söylemlerle dönüştürülmek istenmiştir. Bugün sözgelimi hac gibi dünya çapında Müslümanları bir araya getirmek durumundaki bir devasa ibadet vesilesinde bile insanların ulusal kimlikler etrafında kendilerini ifade etmek ve hatta bunun propagandasını orada da yapmak ihtiyacı duymalarına ya da bugünün ulusal kimliklerinin "ahiret"e de taşınmak istendiği izlenimini uyandıracak şekilde "Müslüman" mezarlıklarında giderek daha çok artan bayrak dikme olgusuna bakılacak olursa bunda da önemli bir aşama kaydedildiği söylenebilir.
Bu bakımdan İslam'ın günümüzde demokratik-laik (Batılı) değerlerle uzlaştırılması yönündeki devasa çabaların varlığı inkar edilemez bir gerçektir. İslam'a ait kavramlar bu sefer de bu demo-laik yönde çarpıtılma sürecinden geçmektedir. Aslında dediğim gibi bu yeni başlayan bir süreç değildir. Bununla birlikte şimdiki durum, dayatılma karakterli eskisine karşı gönüllü bir uyum özelliğini öne çıkartmaktadır. "Ulusal" otoritelerin baskılarından bunalan kitleler, bir süreden beri gönüllü olarak bu Batılı kavramları zihinlerinde "makul" hale getirmeye ikna edilmiş bulunmaktadırlar. Büyük Ortadoğu türünden siyasi projeler bunların sadece bir kısmını oluşturmaktadırlar.

Cevap 3) İslam'a alternatif bir yeni din inşa etmenin siyasi, kültürel, sosyal düzeyde onlarca, hatta yüzlerce örneği bulunabilir. Günümüzdeki küresel durum ise yeni bir adaptasyon gerektirdiği için, global kapitalizmin çıkarlarına meydan okuyucu niteliklerinden arındırılıp, küresel sisteme kendince dayanak oluşturacak yeni İslam tasarımlarını gündeme getirmektedir. Dünya bir süreden beri tek bloklu bir hegemonyayla karşı karşıyadır. Bu hegemonya karşısında gerçek bir potansiyele sahip gücün sadece İslam olabileceği anlaşılmaktadır. Diğerleri ya gerçek bir rakip olmak durumunda değildirler, ya da güçleri evrensel geçerlilik iddialarından uzak bulunmaktadır. Oysa İslam söz konusu olduğunda bunların ikisinin de karşılandığı açıkça görülmektedir. Üstelik bu potansiyel çeşitli yollardan dünya üzerinde giderek daha dinamik bir şekilde görünürlük kazanmaktadır. Gerçek nitelikte bir İslam'ın, mevcut dünya sisteminin bir bütün olarak varoluşu tehlikeye atan yönlerine karşı koyabilecek, onun sözde temsil ettiği sahte eşitlikçi, akılcı ve özgürlükçü yöndeki yanılsamaları açığa çıkartabilecek yegane alternatif olduğu görülmektedir. Bu da ister istemez bu sistemin unsurlarının onunla ilgili olarak kaygılanmalarına yol açmaktadır. Onun bütünlüğü ne kadar zedelenir, kavramları ne kadar çarpıtılıp, tersine döndürülürse, onlar kendilerini daha rahat hissedeceklerdir. Bu konjonktürün İslam'la ilgili bir kalpazanlık furyası doğurması şaşırtıcı görülmemelidir. Bu kültürel dönüş çağında mücadelenin de kültürel düzeyde, söylemler aracılığı ile sürdürülmesi gayet tabiidir.

Cevap 4) Şüphesiz bunların en başında Batının demokratik ve laiklik değerlerinin içselleştirilmesiyle ilgili bir sürecin kolaylaştırılması gelmektedir. Müslümanlar çeşitli yollarla bugün büyük ölçüde Batı kaynaklı bu değerlerin gerçekten değerli olduğuna ikna edilmiş görünmektedirler. Bunun özellikle de "İslamcı" olarak nitelenen toplumsal aktörler aracılığıyla gerçekleştiriliyor oluşu da gerçekten zikre değer bir ironidir. Bu arada Müslümanlara kendi sıfatlarının yetmeyip, egemen söylemlerin nitelemelerine atıfta bulunma ihtiyacı içerisinde bulunmaları da -mesela İslamcılık nitelemesi- ayrı bir garabet olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye'de AKP iktidarı, kendileri her ne kadar kaçamak ifadelere başvuruyorlarsa da tam da böyle bir toptan Batılılaştırmanın sözde İslami etiketli yürütücüleri olarak faaliyet göstermektedirler. Yine dünyanın dört bir yanında İslam'ı laikleştirmeye yönelik çabalar da bunun esaslı örneklerini oluşturmaktadırlar. Sözgelimi Ali Şeriati'nin bir zamanlar yoldaşı olan Abdulkerim Suruş, İslam'a ilişkin laik nitelikli bir söylemi her geçen gün daha bir atılganlıkla formüle etme girişimlerini sürdürmektedir. Gerçekten de son dönemde, daha önce görülmedik bir düzeyde, laikliğe varıncaya dek Batılı değerlerin daha bir içten benimsenmesi olgusuyla karşı karşıya bulunmaktayız. Ancak bunun sırf bir "ılımlı İslam" projesiyle yürütüldüğünü söylemek de yanlış olur. Bu yönde şartlar zaten mevcuttur, yapılan mevcut durumun çeşitli yönlerden desteklenmesi yönündeki çabalardan ibarettir. Tabii dinler arası diyalog çabaları çok daha ayrıntılı olarak ele alınması gereken ayrı bir başlık oluşturmaktadır.

Cevap 5) Yukarıda da sözünü ettiğim gibi bu tür girişimler ta başından beri varlıklarını sürdürmüşlerdir. Evet bugün dünya sisteminin baş unsuru olarak ABD bu yönde projelere sahiptir ama ondan önce başka başka unsurlar da bu yönde gayretler göstermişler ve sonuçlar elde etmişlerdir; İngilizler, genel olarak Avrupalılar, (Orta) (Doğu)'da -bu kullanımın kendisi de onların günü yansıtmıyor mu?- ulusal devletler, Emeviler, Abbasiler, Ortaçağ Hristiyanlığına mensup unsurlar, Yahudiler vs.
Etkenler farklı olsalar da sendrom aynıdır. İslami bedenin sıhhatini muhafazası, onun kendi bütünlüğünü koruyarak, bu viral etkiler hangi kaynaktan gelirlerse gelsin mukavemetini muhafaza etmesinden geçmektedir. Bunun için de onun organlarının, başta da beyninin işlerliğini sürdürmesi gerekmektedir. Bu beyin çoğu zaman ileri sürüldüğü veya zannedildiği gibi, kendileri de çoğunlukla bulundukları bağlama teslim olan ve ulema diye tesmiye olunan ayrıcalıklı bir hocalar kısmının tekelinde olmak durumunda değildir. Kur'an ve İslam'ın kendi asli gelişim sürecine bakıldığında onun tek tek bütün gerçek anlamdaki Müslümanların sorumluluğu altında olması söz konusudur. Müslüman inancına göre Allah elbette kendi dinini koruyacaktır. Ama dünya üzerinde bu ona inananların inisiyatif almaları ve kendilerini bu işe adamaları sonucunda dünyadaki güç ilişkilerini kendi lehlerine çevirmek şeklindeki yine Kur'anî sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır.
Tarih içerisinde dindarların bu güç ilişkileri konusunda yeterince dikkatli ve duyarlı davrandıklarını söylemek kolay değildir. Aynı durum günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Dindarlar, dinlerini kendi kitaplarından öğrenmek yerine başka aracılara başvurmak suretiyle bunu yapmaya kalktıklarında ve kendi dinlerine ilişkin çarpıtılmış kavramları yeniden asli hallerine döndürmedikleri sürece bu güç ilişkisindeki konumları bellidir. Bedenin kendisine uygun bir dil ve söylemin yitirilişi, İslam'a ilişkin projelerin sahiplerine her zaman cesaret verecek ve ümitlerini artıracaktır. Soruna hitap, ancak bu noktadan hareket edildiğinde mümkün olacaktır
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 25. January 2010, 06:50 AM   #2
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

Kuran Asırlardır müslüman olanların ellerinden alınmış, müslümanlar başkaşlarının kuran hakkında söylediklerine teslim olarak, onların adına kuran anladıklarından,kuranla alakası olmayan bir yaşam içerisine çekilerek, Kurandan söylenenler aktarıldığı zaman kendilerine çok yabacı bir anlayış olarak yansımış. peygamberler dönemlerinde de aynısı olmuş kendilerini Allahtan gelen dinde olduklarını sanan ehli kitap ilk önce peygamberlere karşı çıkanlar olmuştur. bu gün de Müslümanım diyenler öyle boyuta ulaşarak kurandan uzaklaşmışlar ki; Kuran diyenler kafir diyecek kadar.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
müslümanlardan (26. January 2010)
Alt 25. January 2010, 09:20 AM   #3
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart

başkaları dediğiniz kim SAYIN ABİM
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
arayışları, günümüzdeki, islam, sonuçları, uysal


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:13 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam