hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Namaz

 
 
Seçenekler Stil
Alt 24. December 2009, 01:23 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Kıble

KIBLE

Salât konusunda açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer önemli husus da “kıble”dir. Çünkü bazıları, kıblenin konu edildiği Bakara/142-151 âyetlerinin, “yönelişte birliği sağlamak üzere namazda yüzün Ka‘be'ye çevrilmesi şartını getirdiği” yolunda iddialar ortaya atmış ve “salât” kavramı gibi “kıble” kavramının da içini boşaltarak asırlardır bu şekilde dayatmışlardır. Hâlbuki aşağıdaki tahlillerinde görüleceği gibi, zikredilen âyetlerde “namaz”, hatta “salât” diye bir sözcük bulunmadığı gibi, kıble konusunun da namaz ile uzaktan-yakından bir alakası bulunmamaktadır.

القبلة [qıble] sözcüğünün aslı, ق ب ل[q-b-l] köküdür. Bu sözcüğün قَبل[qabl] kalıbı, “önce”; قُبل[qubl] kalıbı ise, “ön” anlamında olup دُبُر[dübür/arka] sözcüğünün karşıtıdır. Qıble sözcüğü de “ön” anlamı ekseninde, جهة [cihet=yüzün gösterdiği yön; ön yön] demektir.

Qıble sözcüğün türevlerinden olan qabîle [sık yüz yüze gelen halk], muqâbil, muqâbele [karşılık, karşılık verme] gibi türevleri Arapça'daki anlamlarıyla Türkçe'ye de geçmiştir.
Kur’ân'da geçtiği âyetlere dikkat edildiğinde qıble sözcüğünün, fiziksel konuma göre “ön yön” anlamında değil; “görüş, inanç, ilke olarak üzerinde bulunulan, bakılan ve gidilen yön”, yani “sosyal- siyasal hedef; strateji” anlamında kullanıldığı görülür. Öyleyse qıble sözcüğüne, kısaca, “hedef” veya “strateji” demek daha uygundur.

İnsanlardan sefihler [aklı ermeyenler]; “Bunları, üzerinde bulundukları kıbleden [hedeften, stratejiden] çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu ve batı yalnız Allah'ındır. O, dilediği/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.” (Bakara/142)

Bu âyette, aklı ermezlerin, mü’minleri, Bunları, üzerinde bulundukları kıbleden [hedeften, stratejiden] çeviren nedir? diye itham edecekleri önceden açıklanmakta, dolayısıyla gaybdan haber verilmek sûretiyle bir mucize ortaya konulmaktadır. Diğer taraftan Rasûlullah ve mü’minler, yapılacak ithamları ve bunlara verilmesi gereken cevabı Allah'ın haber vermesi sayesinde, kendilerine yeni hedefler gösterileceğini, bu hedeflere yürürken bazı fikrî saldırılara maruz kalacaklarını anlıyor ve bunlara karşı koymaya hazırlanıyorlar.

سفيه[sefîh] kelimesi, “aklı kıt ve hafif olan” demek olup, âyette süfehâ [sefihler/aklı ermezler] şeklinde çoğul olarak zikredilmiştir. Bilerek ya da bilmeyerek gerçek dışı konuşan, yalan söyleyip iftira atan bu “sefihler” ile kasdedilenler ise, Medîne'deki Yahudiler ve münâfıklardır:

Ve onlara, “İnsanların inandığı gibi inanın” denilince, “Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!” derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar. (Bakara/13)

Kıble konusu ile ilgili âyetlerin ilki olan Bakara/142'nin iniş sebebi ve ortamı hakkında klasik kaynaklarda şu nakil ve görüşler yer almaktadır:

Hadis imamlarının rivâyet ettiklerine göre İbn Ömer –lafız Mâlik'e aittir– şöyle demiştir: Müslümanların Kuba'da sabah namazını kıldıkları bir sırada birisi yanlarına gelip şöyle dedi:
-- Bu gece Rasûlullah'a (s.a) Kur’ân-ı Kerîm nâzil oldu ve Ka‘be'ye yönelmesi emredildi.
Onlar da oraya yöneldiler. O sırada yüzleri Şam tarafına [Beytu'l-Makdis'e doğru] yönelmiş idi, Ka‘be'ye doğru döndüler.

Buhârî'nin el-Bera'dan rivâyetine göre Rasûlullah (s.a) Beytu'l Makdis'e doğru onaltı ya da onyedi ay süreyle namaz kıldı. Ancak kıblesinin Beytullâh'a doğru olmasını arzu ediyordu. Onun (Beytullâh'a doğru) kıldığı ilk namaz ikindi namazıydı. Onunla birlikte bir topluluk da namaz kılmıştı. Peygamber (s.a) ile birlikte namaz kılanlardan birisi, rükûda olan bir mescid halkının yanından geçti ve şöyle dedi:

--Allah adına şâhidlik ederim ki ben Peygamber (s.a) ile birlikte Mekke'ye doğru namaz kıldım.
Bunun üzerine onlar da oldukları gibi Beytullâh'a doğru yöneldiler. Kıble, Beytullâh'a doğru değiştirilmeden önce (eski) kıbleye doğru namaz kılıp öldürülmüş [şehid düşmüş] birtakım kimseler vardı ki onlar hakkında ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Bunun üzerine yüce Allah, Allah imanınızı zayi edecek değildir (Bakara/143) âyetini inzâl buyurdu.

Görüldüğü gibi bu rivâyette ikindi namazından, Mâlik'in rivâyetinde ise sabah namazından söz edilmektedir: Bu buyruk, Peygamber'e (s.a) Selemeoğulları Mescidinde farzın iki rekâtini kıldıktan sonra nâzil olmuş, o da namazda iken yüzünü Ka‘be'ye doğru çevirmiştir. O bakımdan bu mescide, Mescidu'l-Kıbleteyn [iki kıbleli mescid] adı verilmiştir. Ebu'l-Ferec'in zikrettiğine göre Abbad b. Nehîk bu namazda Peygamber (s.a) ile birlikte bulunuyordu. Ebû Ömer, et-Temhîd adlı eserinde, Akabe beyatında bulunan kadınlardan birisi olan Eslem kızı Nuveyle'den şöyle dediğini zikretmektedir:

-- Öğlen namazını kılıyordum. Bu sırada Abbad b. Bişr b. Kayzî gelip şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a) kıbleye –veya Beytu'l Harâm'a– doğru yöneldi. Bunun üzerine, erkekler kadınların yerine, kadınlar da erkeklerin yerine geçti.”
Bu âyet-i kerîmenin namaz kılınmadığı bir sırada nâzil olduğu da söylenmiştir. Çoğunluğun rivâyeti bu şekildedir. Ka‘be'ye doğru kılınan ilk namaz ise, ikindi namazı olmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Başkası ise şöyle demektedir: “Peygamber (s.a) Medîne'ye geldiğinde Yahudilerin kalplerini ısındırmak istedi. Onların imana gelmelerini daha da teşvik etmesi için onların kıblelerine doğru yöneldi. Onların inatları açıkça ortaya çıkıp da onlardan ümidini kesince Ka‘be'ye döndürülmeyi arzu ettiğinden semaya doğru bakıp dururdu. Hz. İbrâhîm'in kıblesi olduğundan dolayı Ka‘be'yi seviyordu.”
Bu açıklama da İbn Abbâs'tan nakledilmiştir.

Burada hemen belirtelim ki, Kur’ân'da konu edilen “kıble”nin, bu nakillerde yer alan “namazda yönelinen yön” ile; kıble değişikliğinin de, Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Harâm'a dönmekle hiçbir alakası yoktur. Bu anlayışlar, Müslümanlığı yozlaştırmak, dinin ilkelerini işe yaramaz hâle getirmek için zaman içerisinde yerleştirilmiştir. Çünkü, kulluk için bir yön tayin etmeye kalkışmak, her şeyden önce Kur’ân'a aykırıdır:

Ve doğu, batı yalnızca Allah'ındır. Öyleyse her nereye yönelirseniz artık orası Allah'ın yüzüdür. Şüphesiz Allah, vâsi'dir, O, en iyi bilendir. (Bakara/115)
“Tazarruan dua hâlindeki [namazdaki] yönelme”nin ise, yüzün fizikî olarak bir yöne çevrilmesi ile alâkası yoktur; bu, manevî bir yönelmedir ve böyle olduğu da aşağıdaki âyetlerden anlaşılmaktadır:

Kalben O'na yönelenler olarak, O'na takvâlı davranın, salâtı ikâme edin, müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın. –Her fırka kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.– (Rûm/31-32)

İbrâhîm'de ve o'nunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve sizin Allah'ın astlarından taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi inkâr ettik. Ve siz bir tek olarak Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda ebedî bir düşmanlık ve buğz belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrâhîm'in babası için, “Senin için mutlaka mağfiret dileyeceğim. Ve Allah'tan olan hiçbir şeye gücüm yetmez” demesi hariç. –Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, Sana yöneldik. Ve dönüş ancak Sanadır. Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne kılma! Bizi bağışla! Rabbimiz! Şüphesiz Sen azîz ve hakîm'in ta kendisisin!– (Mümtehine/4-5)

Allah'a kulluk için mutlaka bir yön tayin etmeye kalkışmanın Kur’ân'a aykırı olduğu ortaya konulduktan sonra, Bakara/142'nin tahlili çerçevesinde yapılması gereken bir diğer iş de, bu âyette geçen Yahudi ve münâfıkların, Bunları, üzerinde bulundukları kıbleden [hedeften, sosyal-siyasal stratejiden] çeviren nedir? sözleri ile kasdedilenin [Müslümanların kıblesinin ne olduğunun ve onların neye yöneldiklerinin] tesbit edilmesidir. Ancak bu tesbit yapılırken gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır: “Kıbleden çevrilme” kavramı, kesinlikle eski hedef ve stratejilerin bir tarafa bırakıldığı anlamına değil, ilk hedef ve stratejilere ilâveten, yeni hedef ve stratejilerin belirlendiği anlamına gelir!

İLK KIBLE [SOSYAL HEDEF, STRATEJİ]:

Kur’ân'a bakıldığında, ilk vahiyden bu âyetlerin indiği döneme kadarki âyetlerde hedef ve stratejinin; “tevhidin öğretilmesi, öğüt, uyarı, Kur’ân ile cihad, müjdeleme, sabretme, af ve hoşgörü ile muamele” olduğu görülür.

YENİ KIBLE:

Aşağıdaki âyetlerde açıkça görüleceği gibi, Müslümanların yeni hedef ve stratejilerini ise, salâtın ikâmesi [okulların açılması, sosyal destek kurumlarının oluşturulması ve ayakta tutulması], zekâtın alınması, ma‘rûfun emredilip münkerden nehyedilmesi, hikmet [zulmü engelleyip adaleti sağlayan ilkeler] ile hareket edilmesi, gerektiğinde de savaşılması… kısaca İbrâhîm'in Mescid-i Harâm'daki uygulamalarının tatbik edilmesi; eğitim-öğretim eksenli bir yapılanma ile devlet hâline gelinmesi oluşturmaktadır.

Ve işte böyle Biz, siz, insanlar üzerine şâhidler olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şâhid olsun diye sizi hayırlı bir ümmet kıldık. Üzerinde olduğun bu kıbleyi kılmamız da yalnızca; elçilere uyan kimseleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım diyedir. Bu [tesbit ettiğimiz kıble], elbette, Allah'ın hidâyet ettiği kimselerin dışındakilere çok büyüktür. Ve Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. (Bakara/143)

Bu âyette, kıble [hedef] büyütülmesi sebebiyle, son ümmetin diğer ümmetlere şâhid olan hayırlı bir ümmet olacağı ve bu sayede inananla inanmış gözükenlerin ayrışacağı, yeni hedefin inanmamış kimselere çok ağır ve zor geleceği bildirilmiştir.
Gerçekten de, yeni hedefler arasında yer alan “salâtın ikâmesi”, huşûdan yoksun olanlara çok ağır gelmiş ve bu durum değişik âyetlerde net olarak ifade edilmiştir:

Bir de sabırla, salâtla [eğitime, öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla] yardım isteyin. Şüphesiz bu [salât ve sabırla yardım isteme], saygılı olanlardan; gerçekten Rabb'lerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O'na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir. (Bakara/45-46)
Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar. (Nisâ/142)

Ayrıca bu inançsız kimseler, Tevbe ve Enfâl sûrelerinde açıklandığı gibi, savaşa gitmemek veya Müslümanları savaştan caydırmak için ellerinden geleni artlarına koymamışlar, her vesileyle gerisin geri dönmüşlerdir:

Ve Muhammed, ancak bir elçi. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim de geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır. (Âl-i İmrân/144)
Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz şu küfretmiş kimselere uyarsanız, onlar, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler de siz kaybedenlerden oluverirsiniz. (Âl-i İmrân/149)

Yeni kıble sayesinde, bu kıbleye yönelen ümmetin hayırlı bir ümmet olacağının açıklanması, bu ümmetin, kendilerine verilen hedef ve stratejileri gerçekleştirmek üzere “emr-i bi'l-ma‘rûf ve nehy-i ani'l-münker” yapmaları ve i‘lâ-i kelimetullah için dışa açılmaları esasına dayanmaktadır.

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap Ehli de inansaydı, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mü’mindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler. (Âl-i İmrân/110)
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (7. August 2010), Miralay (7. August 2010)
 

Bookmarks

Etiketler
hacc, hedef, islam, kıble, salat, strateji


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:46 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam