hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 11. September 2013, 12:05 PM   #1
mustafabey
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2012
Mesajlar: 108
Tesekkür: 19
41 Mesajina 61 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
mustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud of
Standart Kuranda geçen Furkan kavramı

Bakara53: Ve iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne leallekum tehtedûn

Ve, umulur ki siz hidayete erersiniz diye Musa (a.s)'a kitap ve furkan vermiştik.




Ali İmran 3-4: Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl. Min kablu huden lin nâsi ve enzelel furkân(furkâne), innellezîne keferû bi âyâtillâhi lehum azâbun şedîd(şedîdun), vallâhu azîzun zuntikâm(zuntikâmin).

Sana kitabı hak ile kısım kısım indirdi, önlerindeki şeyi(tevrat ve incili) tasdik edici olarak. Tevrat ve incili indirdi. Daha önceden insanlara hidayet(doğru yol) olarak Furkanı indirdi. . Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler (örtenler) için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.



Bakara 120 : inne hudallahi huvel huda (muhakkak ki Allahın yol göstermesi var ya,işte o hidayettir)

Ali İmran 73: kul innel hudâ hudallâhi (de ki, muhakkak ki hidayet Allahın yol göstermesidir)[/b]



Enfal 41: Va'lemû ennemâ ganimtum min şey'in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem'âni, vallâhu alâ kulli şey'in kadîr

Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü kulumuza indirdiğimiz şeye iman ettiyseniz, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).




Enfal 29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey iman edenler! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan sahibi kılar! Ve sizin günahlarınızı örter ve size mağfiret eder . Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.




Furkan 1: Tebârekellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren).

Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.




Bakara 185: Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

[Ramazan o Ay’dır ki; Furkan (doğruyu eğriden ayıran) ve hidayetten kanıtlar(beyinat) getiren ve hidayete erdiren(asla, esasa, hakikate ulaştıran rehber), Kur'an(okunan, toplananlar), onda(şehri ramazan) indirilmiştir. O halde bu Ay’a, ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, iddeti(müddeti, sayıyı) başka günlerde tamamlasın. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. İddeti (sayıyı) tamamlamanızı, sizi doğru yola(hidayete) kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.




Ali İmran 166-167 İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.



Furkan sözcüğü, “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamındaki fark kökünden türemiştir ve farika sözcüğü ile aynı anlama gelir.
Yaygın kullanımına bakıldığında, fark sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler duyu organlarıyla algılanır.

Farikat, Faruk ve furkan sözcükleri ise soyut şeyler için kullanılır, duyu organlarıyla algılanamaz.

Farika ayıran anlamındaki sıfattır.
Faruk doğruyu eğriyi ayırmada mahir olan.
Furkan doğru ile eğrinin ayrılması


Furkan 43-44
Hevasını(istek ve arzularını) ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?
Yoksa onların çoğunun, işittiğini veya akıl ettiğini mi sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidir. Hayır, onlar yolca daha çok sapanlardır.




Furkan 43-44 de anlaşılacağı üzere kelamları söylemek, tekrar etmek, duymak işitmek veya akletmek değildir.

Bir şeyi söylemek, ağızdan tilavet etmek, söyleneni anlamak, idrak etmek değildir.

Bir kelamı duymak da, o kelamın içeriğini, anlamını idrak etmek, işitmek değildir.

Bir kulağından girer öbür kulağından çıkan şey anlaşılmamış, idrak edilmemiş olandır.

Kelamları anlayacak olan akıldır. Akıl oluşmamışsa idrak de olmaz. İdrak olmazsa hayvan gibi olunur, yani ne söylediğini bilmeyen, idrak etmeyen, duyduğunu kelamları işitmeyen bir halde olmaktır.

Furkan yani doğru ile eğriyi ayıran, fark eden akıldır.

Akıl bir duyu organı değildir

Duyu organları ile somut alemi algılanı, elle tutulan, gözle görülen şeyler.

Düşünce soyut aleme geçiş kapısıdır. Akıl düşüncenin yoğunlaşmış özel bir halidir.

Soyut şeyleri algılayan, yani aynı zamanda kelamları algılayan, anlayan, aralarında bağ kuran, kelamlar arasındaki farkı anlayan, kelamları çözende akıldır.

İşte bu Furkanda aklın bir özelliğidir. Kuranda sık sık tekrarlanan, akletmez misiniz?, düşünmezmisiniz? Gibi vurgular sürekli yapılmaktadır.
Din de akıl sahiplerine, indirilmiştir. Asıl akıl sahibi olanlar Resullerdir.

Resuller sahip oldukları Furkan ile her türlü olaya makul yaklaşmışlar ve olması gereken aklı, akletmeyi sergilemişlerdir.

Kuranın içerisinde bulunan ibretler, uyarılar, öğütler, açıklamalar hidayete erdirmek, doğruya kılavuzlamak ve bu şekilde insanlarda Furkanın oluşmasını sağlamaktır.

Anlaşılmayan bir kelamın insanlar için hiçbir hükmü yoktur. Kelamları anlayacak olanda akıldır.

Akla sahip olmak yani, vahiyle Allahın hidayet etmesi, klavuzlaması ile insanlarda oluşması istenen akletmek, düşünmek, idrak etmek, muhakeme etmek iradesine kavuşmaktır. Böyle bir iradeye kavuşunca insanlar dengeye ulaşır, akıl sağlığına kavuşur.

Furkan günü, bu istenen aklın toplumda eğemen olduğu, ortaya çıktığı, oluştuğu bir durumdur, bunun için mücadele etmeli, aklımızı başımıza toplamalıyız.

Enfal 41: Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü kulumuza indirdiğimiz şeye iman ettiyseniz, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).


Hayat bir imtihandır, sınavdır, bu hayata gelen herkes bu sınavı verir, ama eğri ama doğru.

Hayatta mücadele vardır, cihat vardır.

İnsanlar hayatın içindeki her şeyle mücadele eder, anlamaya çalışır, yaşamını bir düzene dengeye oturtmaya çalışır.

Allahın yarattığı her şey(yarattığı ayetler) bilgi kaynağıdır. Burada yaratılan ayetlerin incelenmesi, araştırılması, insanlık hizmetine sunulması işini de akıl üstlenir. Bir yerde insan varsa orda akıl ve düşüncenin unsurları, türevleri vardır.

Bu mücadele sonucu elde edilen akıl ve düşüncenin ürünlerinden beşte de biri toplumda dini öğretmek, insanları eğitmek için yetimlere, miskinlere, bu yolun yolcusu olanlara verilmeli, paylaşılmalıdır. Ulaşılan akıl ve düşüncenin her ürününün toplumun hizmetine sunulması, yaşama geçirilmesi paylaşılmasıdır.

Enfal 29: Ey iman edenler! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan sahibi kılar! Ve sizin günahlarınızı örter ve size mağfiret eder . Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.

İman edecek olan akıldır. İnsanlar duygularının, istek arzularının ve hayallerinin kendilerine hakim olmasını engelleyecek bir akla sahip olmak aklın iman etmesidir. Yoksa aklı istek arzular, hayeller, duygular esir alır, hakimiyet onlara geçerse, insan aşağılanmış olur, hayvandan daha kötü duruma düşer. Takvalı olmak, iste iste aklın iman etmesi durumudur. Bilen insan Allahtan korkar, doğruyu eğriden ayırır, sonuçlarını öngörebildiği, yaşamdan ibret aldığı için yanlışlara düşmemeye gayret gösterir. Yaşam içinde her şeyden ibret alıp, uyarıları dikkate alan bu yolda ilerleyenlere Allah Furkanı nasip eder, bu Allahın vaadidir.

Aklı olmayanın, aklını başına almayanın toplamayanın böyle bir gayreti, doğruyu eğriden ayırma ve uyma çabası ve öngörüsü de olmaz, tedbir de alamaz. Zaten doğru ile yanlışı ayıracak fark etme, idrak etmeyi kazanamayan Allahtan da korkmaz. Allah korkusu olmayanlarda cahil cesareti vardır. Herşeyi bilerek yanlışı yapanlar ise esas günahkar olanlardır, aklını kötüye kullanan, istek ve arzusuna uyan, hayallerinin peşinden gidenlerdir. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

Din akıl sahiplerine indirilmiştir, anlasınlar, yaşasınlar diye.

Konu mustafabey tarafından (11. September 2013 Saat 12:12 PM ) değiştirilmiştir.
mustafabey isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
mustafabey Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (11. September 2013)
Alt 11. September 2013, 01:53 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın mustafabey.

Eğitici ve öğretici yazınız için teşekkürler.
Şimdi bu yazınıza müdahele değil de yazının anakonusu dışında bir parantez ile enfal -41. ayette geçen "yakınlar" kelimesine değinmek ve ne mânâya geldiğine değinmek istiyorum. Bu konu hakkında "Ganimet" yazımda açıklama yapmıştım. Önemsediğim için bu konuya açıklık getirmek için oradan aktarıyorum:

"2- “ 1/5 Hissesi Kurba’ya.
Yani ganimet getiren işle yakın ilişkisi bulunanların zayıflarınadır ki savaş harekât alanı içinde kalıp tarlasını tırpanını bırakıp göç etmek zorunda kalan “savaş alanı'' içinde ve yakınında kalan sivillerindir. Çünkü ekip biçememiş, aç ve perişan olmuştur. Yoksa Emir’in yakınları, komutanın yakınları v.s ''tuzu kuru taifesi'' değildir. Peygamberin hayata vedasıyla peygamber hissesi de hazineye kalır. Peygamber'in bakmakla yükümlü olduğu muhtaçları var ise toplumun bir ferdi olarak "Beyt ül mal"dan infak edilir. Resulullah bunu aksini dileseydi miras bırakırdı. Sonraki neslinin helâl olan elinin emeğini yemesini diledi ki, böyle yaptı…Yani beleşten geçinen "seyit"ler falan değillerdir bu yakınlar ile ifade edilen.
Şehit ve gazilerin diğer fakir ve mağdurlardan önceliği olması da doğaldır. Çünkü galibiyeti sağlamak için canla başla çarpışmış, kolunu gözünü kaybederek malul hale düşerek iş göremez olmuştur. Onun bir talebi olmasa da, yönetici, aklın makullerine göre ona verilmesi gerekeni sıradakilerin en önüne alması gerekirdi ki, zaten ayet bu sırayı takip etmiştir. Kurbiyetin daha birçok anlamı vardır ama biz ayete uyan anlamını bir nebze açıklamakla yetiniyoruz. Yani İslam toplumunun verdiği haklı savaş kararına bizzat katılan erinden generaline kadar tüm personelin, savaşa para ve malzeme, binit yardımı yapanların hepsine eşit bir şekilde taksim edilir. Bunlar “ Kurba” kavramı ile belirtilmiştir. Kurbiyeti, yani alâkası olanlara."
Teşekkür ve saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (11. September 2013), mustafabey (12. September 2013)
Alt 11. September 2013, 08:27 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

Allah razı olsun Mustafa kardeşimiz de siz de katkılarınızla okuyucuların farkındalıklarını artırıyorsunuz.
Belirttiğiniz konu ile ilgili Haşr7-8 de de açıklayıcı ifadeler bulunmaktadır.
Enfal 41.Âyetteki, "yakınlığı" olanlar ifadesiyle, genellikle Peygamber'in yakınları, Ehl-i Beyt, Kureyş kabilesi, Hâşimoğulları, Muttaliboğulları gibi akrabalarının kastedildiği ileri sürülmüştür. Hâlbuki Haşr Sûresinde savaş ganimetlerinden bahsedilirken, yakınlığı olanlar ifadesi, bizzat Allah tarafından açıklanmıştır:

(Haşr: 7–8) "Allah'ın, o kent halkından, Rasûlü'ne verdiği ganimetler, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşmasın diye Allah'a, Elçi'ye yakınlık sahiplerine; göç eden fakirler –ki onlar, Allah'ın lütuf ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'a ve Elçisi'ne yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir– yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden aloyduysa ondan geri durun. Allah'a da takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, kovuşturması çok çetin olandır."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
mustafabey (12. September 2013)
Alt 12. September 2013, 08:16 AM   #4
mustafabey
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2012
Mesajlar: 108
Tesekkür: 19
41 Mesajina 61 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
mustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud of
Standart

Selam Galip Kardeşim;

Açıklamalarına katılmakla birlikte, konuya yönelik görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.

Resule yakınlık ve Resulun ailesi; Ehl-i Beyt gibi kavramlar temsilidir, temsil ettiği manalar üzerinde yoğunlaşmak ve düşünmek gerektiğini düşünüyorum. Daha genel açıdan, kendi içinde yaşadığımız topluma uyarlayarak bu kavramları anlamaya ve bakmaya çalışmalıyız. Bu kavramları biraz kendi içinde bulunduğumuz hayata, topluma yaklaştıran bir bakış açısı nasıl olabilir?


Bakara Suresi;
125. Biz, Beyt'i insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: dönüp dolaşanlar(tayfalar), ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Beytimi temiz tutun, diye emretmiştik.

126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı(Beyti) emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası!

127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytin temellerini yükseltiyor. Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.

128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.

129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir resul gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.


Beytin temellerini İbrahim ve oğlu İsmail yükseltmiş, temellerini oluşturmuş.
Bu Beyt insanların (aklının) toplandığı, güvene(doğru bilgiye) kavuştuğu, ortaya konan temel değerlerin savunulduğu, bu değerlerin etrafında dönüldüğü, bu değerleri yaşama geçirmek için amel edildiği, insanların kafasında oluşan yanlış bilgilerin hurafelerin temizlendiği, bu insanlık değerlerinin tanıtıldığı, tanımlandığı ve tamamlandığı bir şehir, medeniyet kurulmasını sağlayan DİN’dir.


Bu dinin(beytin) temellerini yükseltilmesinde her gelen resul bir taş koymuştur, değer ortaya çıkarmıştır.

Bu evin yapımında çalışan, mücadele eden herkes bu savaşı veren cihad edenlerdir. Cihad kişinin kendi nefsini kontrol altına alması, dini (beyti) tanıması, kendini eğitmesi şeklinde olabileceği gibi, toplum olarak aynı değerleri, savunmak ayakta tutmak ve hayata geçirmek için verilen mücadelenin hem maddi hemde düşünsel yönleri de verilen cihad kapsamındadır. Hem bireysel hemde toplum olarak insanların aklının başına toplaması, akla uygun hareket etmesi BEYTi oluşturmaktır. Beyt toplanılan, güvenli yerdir.

Allaha iki yol gider, birisi rahmani , diğeri şeytanidir. Her iki yoldakilerde şüphesiz Allaha döndürülecektir.

İki grup,toplum, savaşan iki ordu bunlardır, bu savaş aynı zamanda kişinin beyni içinde, düşüncelerinde oluşmaktadır, yoksa iki ülkenin birbiriyle savaşı değildir. Ülkelerin savaşı çıkar içindir, insanlığı ortaya koymak, insanlık değerlerini yüceltmek için değildir.

Rahmani yolda gidenler, resulün yolundan gidenlerdir, bu yolda giden yolda kalmış, yetim, yoksul olanların doyurulması, desteklenmesi demek, BEYT(dine) davet etmek, tanıtmak, bunun için eğitim yapmak, insanları cahillikten(bilgisizlikten) kurtarmaktır.

Bu işleri yapanlar resulün yakınlarıdır, Beyti temizleyenlerdir, onların yolundan gidenlerdir, dinin amacı insanı, insanlığı ortaya çıkarmaktır.

İnsanları cahillikten kurtarmak için yapılan her türlü eğitim; hem dini eğitim hem de sosyal ve ekonomik alandaki işlerle ilgili oluşturulan eğitim işini yapan kurumların oluşturulması ve ayakta tutulması ve bu alanlarda görev alınması, geliştirilmesi için verilen mücadele, insanlığı ortaya çıkarmak için yapılan Cihadın genelleşmiş şeklidir.

Sad 28
Yoksa biz iman edip barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynımı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibimi yapacağız.”

Haşr 20
Ateş ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli, isteklerine erişenlerdir.

Konu mustafabey tarafından (12. September 2013 Saat 01:33 PM ) değiştirilmiştir.
mustafabey isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. September 2013, 01:01 PM   #5
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın mustafabey.

Tekrar anakonu dışında bir parantezle iki yere müdahele etmek istiyorum.

a)Bakara-125'te geçen"tavaf edenler" diye çevrilmiş kelimenin Arapçası "tâifine"dir ki mânâsı Türkçede de aynı olup "tayfalar" anlamınadır. Bu "tayfa" diye ifade edilenler de Nemrut'tan ayrılırken İbrahim Peygamber ile gidenlerdir. Bunlar kuruluşu devam eden "beyt'in" tayfaları, yani hizmetkârları, beyt ehlidirler. Daha dini öğrenecekler ve öğrendikçe tayfalıktan ustalığa yavaş yavaş yükselecekler. Bu husus Bakara:128-129. ayetlerde etraflı şekilde açıklanmıştır. Bu kişiler Nuh'tan beri devam eden "Beyt-il Atiyk"i geliştirecekler ve daha sonraki bir zamanda konu edilecek Hacc'a hazır hale getirecekler. İşte "tavaf" da o zaman mevzubahs olacaktır ki Hacc:29. ayette "velyettavvefu-tavaf etsinler" diye geçer.
Hacc:26. ayette de Bakara:125'e atıfla "littaifiyne" diye tekrarlanır.

b)Bakara:127. ayette de kullanılan ifade "Beytullah" değil "El Beyt"tir

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. September 2013, 01:44 PM   #6
mustafabey
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2012
Mesajlar: 108
Tesekkür: 19
41 Mesajina 61 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
mustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud of
Standart

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın mustafabey.

Tekrar anakonu dışında bir parantezle iki yere müdahele etmek istiyorum.

a)Bakara-125'te geçen"tavaf edenler" diye çevrilmiş kelimenin Arapçası "tâifine"dir ki mânâsı Türkçede de aynı olup "tayfalar" anlamınadır. Bu "tayfa" diye ifade edilenler de Nemrut'tan ayrılırken İbrahim Peygamber ile gidenlerdir. Bunlar kuruluşu devam eden "beyt'in" tayfaları, yani hizmetkârları, beyt ehlidirler. Daha dini öğrenecekler ve öğrendikçe tayfalıktan ustalığa yavaş yavaş yükselecekler. Bu husus Bakara:128-129. ayetlerde etraflı şekilde açıklanmıştır. Bu kişiler Nuh'tan beri devam eden "Beyt-il Atiyk"i geliştirecekler ve daha sonraki bir zamanda konu edilecek Hacc'a hazır hale getirecekler. İşte "tavaf" da o zaman mevzubahs olacaktır ki Hacc:29. ayette "velyettavvefu-tavaf etsinler" diye geçer.
Hacc:26. ayette de Bakara:125'e atıfla "littaifiyne" diye tekrarlanır.

b)Bakara:127. ayette de kullanılan ifade "Beytullah" değil "El Beyt"tir

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Teşekürler düzeltme için Galip Kardeşim, yazımda belirttiğin Bakara Suresindeki ilgili kısmı düzelttim.

Beyt edilen yani geçmişten bize bırakılan miras, resullerin sunduğu değerler Kul hakkıdır. Bu bırakılan değerleri insanlar anlasın, kirlerinden temizlenip arınsın diye sunulanlardır. Burada söz yoluyla, yazı yoluyla veya sembollerle bırakılan Beyt edilmiş olanlar kimsenin özel malı değildir, insanlığın ortak malıdır. Beytten elde edilen öğretiler, kazanılan idrak, muhakeme, akıl, düşünce yollarının yine topluma sunulması hayata geçirilmesi gereklidir. Kazanç, elde edilenler toplumun ortak malıdır, kimse benimdir diye sahiplenemez.
mustafabey isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
mustafabey Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (16. September 2013)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
furkan, geçen, kavramı, kuranda


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:32 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam