hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 52. Hud Suresi

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 16. January 2009, 08:01 PM   #1
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart Meal

HUD SURESİ

https://youtu.be/whU3F81uVE8 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 327. Bölüm Hud Suresi 1. Bölüm.

https://youtu.be/RHUpMWyFatk Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 328.Bölüm Hud Suresi 2.Bölüm

https://youtu.be/u7DHFNGY32c Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 329. Bölüm Hud Suresi 3. Bölüm

https://youtu.be/aBbmYBK52l4 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 330. Bölüm Hud Suresi 4. Bölüm

Rahman Rahim Allah adına

1-4 - Elif, lam, ra. (Bu) Allah`tan başkasına kulluk etmeyin (sadece Allah’a kulluk edin) diye ayetleri hikmet içertilmiş/ bozulması engellenmiş, bir de Hakim (hikmetler koyan/ engelleyen), Habir (her şeyden haberdar olan Allah) tarafından detaylandırılmış bir kitaptır: “Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinize istiğfar edin (bağışlanma isteyin), sonra O’na tövbe edin ki sizi, adı konmuş bir süreye kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine lütfunu versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah`adır. Ve O her şeye gücü yetendir.”

5 - Haberiniz olsun! Şüphesiz onlar, ondan (elçiden/ vahyden) gizlenmek için göğüslerini dürüp bükerler. Haberiniz olsun! Onlar örtülerine bürünürlerken, gizledikleri şeyleri, açığa vurdukları şeyleri Allah biliyor. Şüphesiz O (Allah), göğüslerdekileri en iyi bilendir.

6 - Ve yeryüzünde hiçbir dabbeh/ canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. O (Allah), onun yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.

7 - Ve O (Allah), hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yaratandır. -Arşı da su üstündeydi.- Ve eğer onlara “Gerçekten siz öldükten sonra diriltileceksiniz” dersen, o küfretmiş olan kişiler de kesinlikle sana, “Bu apaçık bir sihirden/sihirbazdan başka bir şey değildir.” diyecekler.

8 - Ve eğer Biz bunlardan azabı belli bir ümmete (yeni bir toplum oluşana) kadar erteleyecek olursak, o zaman da “onu hapseden (engelleyen) nedir ki?” diyecekler. Haberiniz olsun! O (azap), onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmıştır.

9 - Ve eğer insana, tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra da onu kendisinden çekip alsak, kuşkusuz o umutsuzdur, çok nankördür.

10 - Ve eğer, kendisine dokunan mutsuzluktan sonra, ona mutluluğu tattırsak, elbette, “Kötülükler benden gitti” der. Ve kuşkusuz o, şımarıktır, böbürlenen biridir.

11 - Ancak sabreden ve salihatı işleyen kişiler müstesnadır (böyle değillerdir). İşte bunlar, mağfiret ve büyük ödül kendileri için olanlardır.

12 - Şimdi sen, “Ona bir hazine indirilse ya da beraberinde bir melek gelse ya!” diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terk edecek olursun ve bundan dolayı göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah ise her şeye Vekil’dir.

13 - Yahut (aslında), “Onu kendisi uydurdu.” diyorlar. De ki: “Öyleyse, eğer doğrulardan iseniz, uydurma olarak da olsa benzeri, on sure getirin, Allah’ın astlarından gücünüzün yettiği kişileri de çağırın.”

14 - Yok eğer bunun üzerine onlar, size cevap vermedilerse, artık bilin ki, o (Kur`an) ancak Allah`ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O`ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?

15 - Her kim basit hayatı ve süsünü isterse, yaptıklarının karşılığını, ona hiç eksiltmeden, burada tastamam veririz. Onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar.

16 - İşte onlar, kendiler için, ahirette ateşten başka bir şey olmayanlardır. Sanayi ürünleri de orada boşa gitmiştir. Yaptıkları şeyler de batıldır.

17 - Artık onlar (dünyayı isteyenler), hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan ve kendisini O’ndan (Rabbinden) bir şahidin takip ettiği ve de kendinden önce (önünde) bir önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı bulunan kimse gibi midir? İşte onlar (böyle olanlar), ona (Kur’an’a) inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaat edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bundan (Kur’an’dan) şüphe içinde olma. Kesinlikle o, Rabbinden bir hakktır/ gerçektir. Fakat insanların çoğu iman etmiyorlar.

18, 19 - Ve bir yalanı Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar Rabblerinine arz olunacaklar, şahitler de; “İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir.” diyecekler. Haberiniz olsun! Allah’ın lâneti, Allah yolundan döndürmeye çalışan ve o yolu eğri büğrü yapmak isteyen ve ahirete de inanmayanların ta kendileri olan bu zalimlerin üzerinedir.

20 - İşte onlar, yeryüzünde âciz bırakanlar değillerdir. Kendilerinin Allah’ın astlarından veliyleri (koruyan, yol gösteren, yardım edenleri) yoktur. Onlar için azap kat kat artırılır. Onlar (vahyi) işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.

21 - İşte onlar kendilerine zarar vermiş olan kimselerdir. O uydurdukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

22 - Şüphe yok, kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana uğrayacak olanların ta kendileridir.

23 - Şüphesiz iman eden ve salihatı işleyenler ve Rabblerine huşu ve tevazu ile bağlananlar; işte bunlar da cennet ashabıdırlar. Onlar orada ebedî kalırlar.

24 - Bu iki grubun örneği, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar örnek olarak hiç eşit olurlar mı? Hâlâ düşünmeyecek misiniz/ öğüt almayacak mısınız?

25, 26 - Ve ant olsun ki, Nuh’u da kavmine elçi olarak gönderdik: “Gerçekten ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyiniz! Ben, sizin hakkınızda acı bir günün azabından korkarım.”

27 - Buna karşılık, kavminin küfretmiş olanlarının ileri gelenleri; “Biz seni sadece bizim gibi bir beşer (sıradan bir insan) olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan (ayak takımımızdan) başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancılar sanıyoruz.” dediler.

28 - O (Nuh), dedi ki: “Ey kavmim! Gördünüz mü (hiç düşündünüz mü), ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmiş de bu size saklı tutulmuşsa?! -Biz, siz ondan hoşlanmadığınız hâlde sizi ona zorlar mıyız?”-

29 - Ve “Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a aittir. Ve ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rabblerine kavuşacaklar. Velâkin ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.”

30 - Ve “Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edecek? Peki siz hiç düşünmez misiniz?

31 - Ve ben size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ve ben gaybı bilmem. Ben size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında ‘Allah onlara hiçbir hayır vermez’ de demiyorum. Allah, onların içlerindekini, en iyi bilendir. İşte asıl o zaman ben kesinlikle zalimlerden olurum.”

32 - Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin (didişip durdun) de mücadelemizi çoğalttın. Haydi artık doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şu azabı bize getir!”

33, 34 - O (Nuh); “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O’nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” dedi.

35 - Ya da “Onu uydurdu” diyorlar. De ki: “Eğer onu ben uydurdum ise suçu (vebali) benim üzerimedir. Bense sizin işlediğiniz suçlardan uzağım.”

36, 37 - Ve Nuh’a vahyolundu: “Kesinlikle kavminden iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar suda boğulmuşlardır (boğulacaklardır).”

38, 39 - Ve o, gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelenler, ona her uğrayışta onunla alay ediyorlardı. O (Nuh) dedi ki: “Bizimle alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz. -Artık o aşağılatıcı azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ilerde bileceksiniz.-

40 - Nihayet emrimiz geldiği ve fırın/ tandır kaynadığı zaman Biz dedik ki: “Her cinsten birer çifti ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında aileni ve iman etmiş olanları onun içine yükle.” -Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.-

41 - Ve o (Nuh) dedi ki: “İçerisine binin, onun akışı da duruşu da Allah adınadır. Kesinlikle Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

42 - Ve o (gemi) onlarla, dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu. Ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!”

43 - O (Nuh’un oğlu), dedi ki: “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” O (Nuh); “Bugün O’nun (Allah’ın) merhamet ettiğinden başkasını, Allah’ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur.” dedi. Ve dalga aralarına girdi. O da suda boğulanlardan oluverdi.

44 - Ve “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” denildi. Sular da çekildi. Emir de yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Ve o zalim kavme, “Uzak olun! (kahrolun!)” denildi.

45 - Ve Nuh Rabbine seslenip de dedi ki: “Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi. Senin vaadin de elbette haktır. Ve Sen hâkimlerin en hâkimisin.”

46 - O (Allah); “Ey Nuh! Şüphesiz o senin ehlinden değildir. Şüphesiz o, salih olmayan bir iştir/ o, salih olmayan bir iş işlemiştir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme! Şüphesiz Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım.” dedi.

47 - O (Nuh); “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi.

48 - Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla gemiden in. -Ve ilerde kendilerini birçok nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler vardır.-

49 - İşte bunlar (Nuh ile ilgili anlatılanlar), sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordunuz. Şu hâlde sabret. Şüphesiz akıbet, takvalı davrananlarındır.

50-52 - Ad’a da kardeşleri Hud’u... (gönderdik). O, dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yok. Siz uydurmacılardan başka bir şey değilsiniz. Ey kavmim! Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratan üzerinedir. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra
O`na tövbe edin ki, üzerinize gökten bol bol göndersin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Ve günahkârlar olarak sırt çevirmeyin.”

53-57 - Onlar dediler ki: “Ey Hud! Bize bir açık kanıt ile gelmedin. Ve biz senin sözünle ilâhlarımızı terk edecek değiliz. Biz sana inananlar da değiliz. Ancak ‘Tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış’ diyebiliriz.” O (Hud) dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben, Allah’ın astlarından O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Hadi öyleyse hepiniz bana tuzak kurun, sonra beni hiç bekletmeyin. Şüphesiz ben gerçekten, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Onun, perçeminden yakalayıp denetlemediği hiçbir dabbeh (hareket eden canlı) yoktur. Şüphesiz ki benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir. Buna rağmen yine de sırt çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ve benim Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi halife yapar. Ve siz O’na hiçbir şeyce zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”

58 - Ve ne zaman ki emrimiz geldi, Hud`u ve onunla birlikte iman etmiş olan kişileri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, Biz onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.

59, 60 - Ve işte bu, Rabblerinin ayetlerine kafa tutan, O’nun elçilerine isyan eden ve her inatçı zorbanın emrine uyan Ad’dır. Bu dünyada ve kıyamet günü arkalarına lânet takıldı. Haberiniz olsun! Ad, Rabblerini inkâr ettiler. Haberiniz olsun! Hud’un kavmi olan Ad’a uzaklık verildi.

61, 62 - Semud’a da kardeşleri Salih’i... (gönderdik). O, dedi ki: “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yok. Sizi yeryüzünden oluşturan ve size orada ömür geçirtendir. Artık O’ndan mağfiret isteyin. Sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim Karib`dir (çok yakındır), Mucib`dir (cevap verendir).” Dediler ki: “Ey Salih! Sen,
bundan önce aramızda aranan/ ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Ve hiç şüphesiz biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz.”

63, 64 - O (Salih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet vermişse… Bu durum karşısında O’na asi olursam beni Allah’tan kim korur? O zaman sizin de bana zarardan başka katkınız olmaz. Ve ey kavmim! İşte size ayet olarak Allah’ın nakası (beş yaşında, yavrulu, bol sütlü dişi devesi). Artık onu bırakın, Allah’ın yeryüzünde yesin. Ve ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalayıverir.

65 - Derken, onlar, onu (nakayı) inciklerinden keserek öldürdüler. Bunun üzerine o (Salih) dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. İşte bu, yalanlanmayacak bir vaattir.”

66 - Artık ne zaman ki, emrimiz geldi, Salih’i ve onunla birlikte iman etmiş olan kişileri, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O günün perişanlığından da kurtardık. Hiç şüphesiz ki senin Rabbin, O güçlü, mutlak üstün olandır.

67 - Ve o zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.

68 - Sanki orada hiç zengince yaşamamışlardı. Haberiniz olsun! Hiç şüphesiz Semud kavmi gerçekten Rabblerini inkâr ettiler. Haberiniz olsun! Semud için uzaklık verildi.

69 - Ve ant olsun ki, İbrahim`e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O; “Selâm!” dedi de saf hale getirilmiş buzağıyı getirmeye gecikmedi.

70 - Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar; “Korkma, şüphesiz biz Lut’un kavmine gönderildik.” dediler.

71 - Ve onun (İbrahim`in) karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshak`ı, İshak`ın arkasından da Yakub`u müjdeledik.

72 - O (İbrahim’in karısı) Dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um (kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım). Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”

73 - Onlar (elçiler); “Sen Allah`ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah`ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamid’tir (övülmeye lâyıktır), Mecid’tir (cömertliği boldur).” dediler.

74 - Sonra İbrahim’den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lut kavmi hakkında mücadeleye başladı.

75 - Şüphesiz İbrahim, çok yumuşak huylu, çok ah vah eden (yufka yürekli), yönelen biri idi.

76 - -“Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.-

77 - Ve ne zaman ki, elçilerimiz Lut’a geldiler, bunlar yüzünden o üzüldü, bunlar yüzünden kolu daraldı (sıkıntıya düştü) ve “Bu, müthiş bir gündür.” dedi.

78 - Ve onun kavmi hızlıca ona geldiler. Onlar daha önce de çirkinlikler yaparlardı. O (Lut); “Ey kavmim! İşte bunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah’a takvalı davranın, beni misafirlerim ile ilgili olarak rezil rüsvay etmeyin. Sizden hiç reşit (aklı başında) bir adam yok mu?”dedi.

79 - Onlar; “Hiç şüphesiz sen, senin kızlarında bizim için herhangi bir hak olmadığını bildin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istediğimizi kesinlikle biliyorsun.” dediler.

80 - O (Lut); “Keşke size karşı bir gücüm olsaydı, ya da çok çetin bir rüküne (ulaşılmaz bir bölgeye/güçlü bir topluma) sığınabilseydim.” dedi.

81 - Onlar (misafir elçiler); “Ey Lut! Şüphesiz ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklar. Sen, gecenin bir parçasında ailenle birlikte hemen yola çık. Ve içinizden hiç kimse geri bakmasın, eşin başka. Şüphesiz onlara isabet eden ona da isabet edecektir. Şüphesiz vaat edilenin zamanı, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?” dediler.

82, 83 - Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş pişmiş çamurdan Rabbinin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, zalimlerden uzak değildir.

84-86 - Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i… (gönderdik). O (Şuayb); “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın. Şüphesiz ben sizi hayır ile görüyorum. Ve ben kuşatacak bir günün azabından sizin için korkuyorum. Ve ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. İnsanların eşyalarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesatçılar olarak fenalık etmeyin. Eğer mümin iseniz, Allah’ın bıraktığı (helâlinden size ihsan ettiği kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinize bir koruyucu değilim.” dedi.

87 - Onlar dediler ki: “Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı terk etmeyi sana senin salatın mı emrediyor? Şüphesiz sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.”

88-90 - O (Şuayb); “Ey kavmim! Gördünüz mü (hiç düşündünüz mü)? Şayet ben Rabbimden bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızk ihsan etmişse!? Ve Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeyi istiyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah iledir. Ben yalnızca O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yönelirim. Ve ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Ve Lut kavmi sizden pek uzak değildir. Ve Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” dedi.

91 - Onlar (Şuayb’in kavmi) dediler ki: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni içimizde çok zayıf olarak görüyoruz. Eğer senin grubun (akrabaların, taraftarların) olmasaydı mutlaka seni recm ederdik (taşa tutar öldürürdük). Ve senin bize karşı hiçbir üstün gücün (galip gelecek durumun) yoktur.”

92,93- O (Şuayb); “Ey kavmim! Benim grubum (akrabalarım,taraftarlarım) size karşı Allah’tan daha mı güçlü/ değerli? Ve O’nu (Allah’ı) arkanıza atılmış bir şey edindiniz. Şüphesiz ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır. Ve ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Şüphesiz ben yapanım. Perişan edecek
azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında bileceksiniz. Gözetleyiniz, şüphesiz ben sizinle beraber gözetleyiciyim.” dedi.

94- Ve ne zaman ki, emrimiz geldi, Şuayb’i ve onunla birlikte inanmış olan kişileri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ve o zalim kişileri korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında çöküp kaldılar.

95- Sanki onlar orada hiç yaşamadılar. Haberiniz olsun! Semud kavmi nasıl uzaklaştı ise Medyen’e de öyle uzaklık vardır.

96,97 - Ant olsun ki Biz Musa`yı da ayetlerimizle ve apaçık bir belge ile Firavun ve ileri gelenlerine gönderdik (elçi yaptık). Ama onlar Firavun`un emrine uydular. Hâlbuki Firavun`un emri reşit (aklı çalıştıran, doğruya ulaştıran) değildir.

98 - O (Firavun) kıyamet günü, kavminin önüne düşer.-Artık o (Firavun), bunları (kavmini) ateşe götürmüştür. O varılan yer de ne kötü bir yerdir!-

99 - Ve bunda (bu dünyada) ve kıyamet gününde lânetle izlendiler -verilen bu vergi ne kötü vergidir!-

100 - İşte bu, kentlerin ciddî haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır.

101 - Ve onlara Biz zulmetmedik; fakat onlar kendilerine zulmettiler. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah’ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar.

102 - Ve Rabbin, zalim olan kentleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyledir. Şüphesiz O’nun yakalaması pek acıklıdır, çok çetindir!

103 - Şüphesiz ahiret azabından korkan kimseler için bunda muhakkak ki, bir ayet (ibret) vardır. O, insanların kendisi için toplandığı bir gündür ve mutlaka görülecek bir gündür.

104 - Ve Biz onu sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz.

105 - O gün geldiğinde O’nun (Allah’ın) izni olmadan hiç kimse konuşmaz. İşte o gün onlardan (insanlardan) bir kısmı bedbaht ve (bir kısmı da) mutludur.

106, 107 - İşte şu bedbaht olanlar cehennem ateşi içindedirler. Onlara orada iç çekme ve hıçkırma vardır. Gökler ve yer durdukça onlar da o ateşte sürekli kalacaklardır. -Ancak Rabbinin dilediği müstesna.-Şüphesiz Rabbin dilediğini en üst seviyede yapandır.

108 - Ve şu mutlu olanlara gelince, onlar da gökler ve yer durdukça ardı arkası kesilmeyen bir ikram olarak cennettin içinde sürekli olmak üzere kalacaklardır. -Ancak Rabbinin dilediği müstesna.-

109 - O hâlde sakın şunların ibadet ettikleri şeylerden şüphe içinde olma! Onların ataları daha önce nasıl ibadet ediyor idiyseler bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Şüphesiz Biz de kendilerine nasiplerini kesinlikle eksiksiz öderiz.

110 - Ve ant olsun ki Biz, Musa’ya Kitap’ı verdik de onda ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir Söz olmasa idi, elbette aralarında gerçekleştirilirdi. Ve onlar şüphesiz, bundan (Kur’an’dan) kuşkulu bir şüphe içindedirler.

111 - Ve şüphesiz ki, hepsi öyle kimselerdir ki, onların yaptıklarının karşılığını Rabbin kendilerine tam ödeyecektir. Şüphesiz O, onların yaptıkları şeylere hakkıyla haberdardır (bilgi sahibidir).

112 - İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberindeki tövbe edenler de (doğru olsunlar). Ve aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O (Allah), bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

113 - Ve zulüm yapan kimselere meyletmeyin, sonra size ateş dokunuverir. Ve sizin için Allah’ın astlarından veliyler yoktur. Sonra yardım göremezsiniz.

114 - Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara/ Allah’ı unutmayanlara bir öğüttür.

115 - Ve sabret! Çünkü Şüphesiz Allah muhsinlerin (iyilik-güzellik üretenlerin) ecirlerini yitirmez.

116 - İşte sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (akıllı insanlar, kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı! Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmeden kişiler ise şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve suçlular oldular.

117 - Ve senin Rabbin, halkları ıslahatçı (düzeltici, reformist) iken, o memleketleri haksız yere/ zulüm sebebiyle helâk edecek değildir.

118, 119 - Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet (önderli topluluk) kılardı. Oysa Rabbinin rahmet ettiği kişiler hariç onlar anlaşmazlığı sürdürmektedirler. Onları işte bunun için yarattı. Ve Rabbinin Söz’ü; “Ant olsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım.” tamamlanmıştır.

120 - Ve elçilerin haberlerinden kalbini yatıştıracak olanlardan hepsini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Ve bunda sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.

121, 122 - Ve iman etmeyen o kişilere de ki: “Elinizden geleni geri koymayın! Şüphesiz biz yapanlarız. Bekleyin! Şüphesiz biz bekleyenleriz.”

123 - Ve göklerin ve yerin gaybı sadece Allah’a aittir. Ve tüm iş/ oluş yalnızca O’na döndürülür. O hâlde O’na kulluk et, O’na tevekkül et. Ve Rabbin, sizin yapmakta olduklarınızdan gafil (habersiz, duyarsız) değildir.

[SIZE=\\\\\\\\\\\\\\\"1\\\\\\\\\\\\\\\"]
Kaynak
Hakkı Yılmaz - Meal Tebyin[/size]

Konu Taner tarafından (16. January 2009 Saat 08:12 PM ) değiştirilmiştir.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
52. hud suresi, hud suresi, meal


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:23 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam