hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > KUR'AN'I ANLAMA METODU (Ali Rıza Borazan) > KUR'AN'I ANLAMA METODU (Ali Rıza Borazan)

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 8. July 2011, 08:11 PM   #1
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart Insanı meydana getiren ana parçalar

İNSANI MEYDANA GETİREN ANA PARÇALAR Ayetlerden de anlaşıldığı gib insanları Diğer varlıklardan ayıran özellikler şunlardır
İnsan öyle mükemmel bir varlık ki insandaki bu özelliklerde diğer yaratıklarda yoktur.
FISK VE FÜCUR:: Bir iş ve olay karşısında insanı kötülüklere doğru sürüklemek için verilen vesveselerdir.
2- TAKVA. Allah’ın insanın öz yapısına yerleştirdiği; olayları kavramış tecrübeli bir insan rolünde insana güzellikleri fısıldayan suflördür
3- AKIL. Takvadan ve fısktan gelen seslerin insan tarafından değerlendirilerek karar verildikten sonra insanın hizmetinde olan bir melektir.
Akıl burada iyi ve kötü yolda gitmek isteyenlerin kendi özgür iradesiyle seçmiş oldukları yürüyüşünün hizmetçiliğini yapar.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 13. July 2011, 04:09 PM   #2
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

BİRLEŞTİRİLMESİ GEREKEN ŞEYLERİ KOPARMAK

( AKIL - VAHY - BEYİN )

Şuana kadar evrende gezegenimiz dışında yaşam belirtileri olan başka bir yere rastlamadık. Gezegenimizdeki yaşamı bitki ve hayvanlarla paylaşıyoruz. Peki bitki ve hayvanlardan ne gibi farkımız var? Yaşam yerleri edinmek, beslenmek, üremek vd…
Evrendeki her şeyi yedi özelliğe göre tanımlayabiliriz.
1. Öz (hammadde)
2. Beslenme
3. Büyüme
4. Üreme
5. Duygusal tepkiler verme
6. İrade ile hareket


Sadece birinci özelliği taşıyan varlıklara “madde” diyoruz. Taş, kağıt, hava, yıldız vb.

Birinci özelliğin yanından mavi renkle belirtilen üç özelliği taşıyan varlıklara “bitki” diyoruz. Yani iki,üç ve dördüncü özellikler “bitkisel özelliklerdir.”

Öz ve bitkisel özelliklerin yanında turuncu renkle verdiğimiz özelliklere sahip varlıklara ise “hayvan” diyoruz. Yani beş ve altıncı özellikler hayvani özelliklerdir.
Tanımlamak istediğimiz bir “şey” besleniyor, büyüyor, çoğalıyor, karşılaştığı durumlara tepkiler verebiliyor (kızma, sevme, mutlu olma vb) ve kendi isteği ile hareket edebiliyorsa (güneşin sıcağından gölgeye sığınma vb) ona “hayvan” diyoruz.
Gerçeklerle YüzleşmeBu tanımlamalardan sonra insanın konumu sizce nedir?

Yıllar önce sevgili anne ve babanızın aşkının bir meyvesi olarak yaşama gözlerinizi açtınız. Yine sevgili anne ve babanızın özverileri ile kazançlarından beslenerek büyümeye başladınız. Sizi her sevdiklerinde onlara tepkisiz kalmayıp gülücükler gönderdiniz ve sizde onları sevdiniz. Karşılaştığınız her duruma sevme, kızma, üzülme, ağlama gibi tepkiler verdiniz. Geliştiniz, büyüdünüz… Şimdi kimimiz öğrenim yaşamında, kimimiz çalışma yaşamında varlığımızı devam ettiriyor… Beslenme, büyüme, tepki verme ve irade ile hareketimizi sürekli devam ettiriyoruz. Bir zaman sonra evlenip ürüyoruz.
Yukarıda saydığımız altı madde ile evrende insan hariç her şeyi tanımlayabiliriz. İnsanı tanımlamak için yedinci bir maddeye ihtiyacımız var.
1. Öz (hammadde)
2. Beslenme
3. Büyüme
4. Üreme
5. Duygusal tepkiler verme
6. İrade ile hareket
7. AKIL
Evet, insana ait insanı tanımlayan tek özellik AKIL’dır. Peki şimdi tam bu noktada yaşamımızı gözden geçirelim. “İnsan” tanımımızla “insani” olarak neler yapıyoruz, neler yaptık? Kendinizle samimi olarak bu soruyu tartışın. “İnsani özellik olarak şunları yaptım” dediğiniz her şeyi tekrar ve dikkatle gözden geçirin. Yanıtınız, büyüme, beslenme, üreme, tepki verme, iradeyle hareket etme ile ilgiliyse elemeli ve aramaya devam etmelisiniz… İnsana ait olan tek kavramın “akıl” olduğundan yol çıkarak aklın çalışmasını, işletilmesini üzerinde düşünebiliriz. Genel olarak “akıl” ve “zeka” kavramları karıştırıldığından öncelikle bu kavramlar üzerinde biraz duralım.
Sıklıkla düştüğümüz bir yanılgı duyular denilince beş duyu organını ve beş duyuyu hatırlamamızdır. Duyma, görme, koklama, tatma, dokunma olarak saydığımız duyularda bir önceki yazımızda olduğu gibi varlıklar üzerinden hareketle bakacak olursak yine insana ait bir tek özellikle karşılaşıyoruz.
Beş dışsal duyunun anlamlı olabilmesi için beş tanede içsel olgu vardır.
1. Ortak algı: Dış dünyadan gelen algılar eş zamanlı ya da ortak olarak işlenir. Bir kişi ile konuştuğunuz zaman sesini duymanızdan bir kaç dakika sonra görüntüsünü alsaydınız veya dokunmanızdan bir kaç dakika sonra sıcaklık, yumuşaklık hissini alsaydınız durum karmaşaya dönüşebilirdi.

2. Algılar deposu: Dış dünyadan alınan verilerin ortak algılanmasının sonucu olarak veriler bir depoda tutulurlar. Bu depoda elmanın rengi, tadı, kokusu gibi algıların temel özellikleri saklanır. Bu depo olmasaydı bir arkadaşınıza elmayı anlatırken her defasında elinizde bir elma bulundurmanız gerekecekti.
3. İlişki kurma merkezi: Dışarıdan yeni veriler geldikçe önceki verilerle ilişki kurularak(hatırlama) bilgi artımı için böyle bir mekanizma bulunur. Bu mekanizma olmasaydı; daha önce tanıştığınız bir insanın adını, boyunu, sesini, daha önce konuştuklarınızı o kişi ile tekrar karşılaştığınızda bilmiyor ya da ilişki kuramıyor olurdunuz. Bu mekanizma sayesinde veriler birbiri ile ilişkilendirilerek anlamlandırılır.
4. Bellek: Önceki üç algının ardışık işlenmesi ile oluşan verilerin saklandığı mekanizmadır. Artımlı olarak gelişen bu birim sayesinde canlılar yaşamı devam ettirerek gelişim gösterirler. Beş dışsal duyunun yanında dört içsel olgunun toplamına “ZEKA” deriz. Bu dokuz özellikte hayvansal özelliklerdir. Hayvanlar koku alır, tat alır, duyar, görür, tecrübe edinirler, tanırlar, öğrenirler, ilişki kurarlar ve bilgilerini birbirlerine aktarırlar…
Köpekler sahiplerini tanırlar, komutlar öğrenirler, hafızalarında tutarlar… Fareler edindikleri bilgileri birbirlerine aktararak nesillerin artımlı bilgiye sahip olmasını sağlarlar… Evet, bu özelliklerin hiçbiri maalesef ize ait değil… İnsanı tanımlamak için yine ek bir maddeye ihtiyaç duyuyoruz.
5. İşlemci: Kendisinden önceki dört algının “bilinç” boyutunda şekillenmesini sağlayan birimdir. Bu birimin insan faktörünü belirlemesinden dolayı önem taşır.
İşlemci birimi insana özgü bir algı olarak karşımıza çıkıyor. Bunu anlatmak için şöyle bir açılım yapabiliriz.
Zeka sonucu elde edilen verilerin işlemci kanalı ile “akıl” ilişkisine sokulması “düşünce” ile sonuçlanır. Düşünce içerik olarak bir “değer yargısı” üretir. Buda insanın ahlak, doğru-yanlış, inanış, reddediş gibi özelliklerinin üretimi demektir.
Bu noktada sorulması gereken doğru soru şu olabilir;
“İşlemci aracılığı ile veriler akla iletilmeseydi akıl bilebilir miydi? Bilebilseydi ne bilebilirdi?”
İşlemcinin ileteceği bir şey yokken yani akıl “tek başınayken” bilebileceği “TEK” bir şey olacaktı. KENDİ VARLIĞI!
Evet, aklın tek başına iken bilebileceği tek şey kendi varlığıdır ve varlık dilinin ilk cümlesi bu şekilde kurulmuş olur.
“BİR VAR”
Aklın kendi başına üreteceği tek yargı olan bu cümle ne vecizdir ki iki sözcükten oluşur ve kendisinin varlık sebebini / var edicisini de belirtir. Tüm insanlık kavramlarının temeli de bu iki sözcükle açıklanabilir. Yani “bir” ve “var” sözcüklerini aklınıza gelebilecek soyut/somut her şey için kullanabilirken bu iki sözcük dışındaki sözcükler için geçerli değildir.
Kendimize “insan” derken dile kolaydır söylemesi ancak altını doldurmakta aynı maharete sahip değiliz… Nedir “insan” olmak? Nasıl insan olunur? İnsan nedir?
Bizleri köklerimizden kopardılar, bağlarımızı kopardılar, birleştirmemiz gerekeni ayırdık…
Neyi birleştirecektik? Nasıl birleştirecektik?


İNSAN; derken bedensel bir olgudan değil “algılama mekanizmasının” işletildiği soyut kimlikten bahsediyorum.
AKIL; derken “insan” olmayı sağlayan, ruh ve beyinden gelen verileri sentezleme yetisinden bahsediyorum.
BEDEN; derken bu evrenin şartlarına uygun, insanın taşıyıcısı olan somut olgudan bahsediyorum.
BEYİN; derken dışarıdan alınan verilerle beslenen, dışarısını “tek gerçeklik” olarak algılayan ve bunda ısrarcı olan (haliyle yanılabilen / yanıltabilen [kuruntu, umutsuzluk gibi]) olgudan bahsediyorum. (Ses tonu konuşma-bağırma arasıdır.)
RUH; derken beynin tam tersinden, yani dışarının tek gerçeklik olmadığını, dışarıdan alınan verilerin kendisinden gelen verilerle birlikte değerlendirilip düşünce oluşturulmasını sağlayan olgudan bahsediyorum. (Ses tonu fısıltı şeklindedir.)
AKILSIZLIKİnsan, ruh-akıl-beyin üçlüsünün ilişkisine göre kazanılan bir sıfattır. Beyin, beden aracılığıyla elde edilen verileri tek gerçeklik olarak kabullenme eğilimindedir. Sürekli olarak dışarıya ait verileri işleyip şekillendirerek, yüksek sesle konuştuğundan kişi yalnızca “beyin yaşamı” içerisinde sıkışıp kalabilir. Bu durum “akılsızlık” halidir. Stress, kuruntu, umutsuzluk, kaygılar, hırslar ve ego “yalnızca beyinsel” yaşayanlarda görülen tipik özelliklerdir.



AKILLILIK (İNSAN OLMAK)

Beyin, dışarıyı tek gerçeklik olarak algıladığından tüm üretimide yine dışarıya yöneliktir. Bu eğilimi, beynin çoğu zaman mantıktan uzaklaşmasına neden olur. Dışsal veriler üzerinde tarafsız ve/veya adaletli bir yargılama süreci uygulanırsa sonuç her zaman beynin isteği gibi olmayabilir. Bu nedenle beyin bu sürece ilgi duymaz. Bu sürece ilgi duyan ruhtur. (kimi zaman sağ duyu, kimi zaman vicdan, kimi zaman adalet, kimi zaman ebjektiflik dediğimiz bütünlük)


Beyinden gelen yüksek sesli verilerin yanı sıra ruhtan fısıltı düzeyinde gelen verilerle birlikte bir düşünce üretmek aklın işletilmesi yani insan olmak demektir.

Ruh fısıldar, beyin bağırır. Beynin gürültüsünde ruhun sesini duymak, diskoda fısıltıyı duymak gibidir.

Mantığın kurulması aynen bir dilde bir cümle kurulması gibidir.
Zaten oluşan mantığın dışa vurumuna “natık” (söylev) deriz. Bir söylev (cümle) bazı öğelerden oluşur. Ancak bir cümle olabilmesi için olmazsa olmaz yegane unsur “YÜKLEM“dir. (Eylem)

YÜKLEM olmadan bir cümle oluşamaz.

“Ahmet masanın üzerindeki kırmızı kalemi”
Yüklem olmadan sözcükler bir bütünlük, bir anlam ifade etmezler. Ancak bir yüklem olduğunda türlü anlamlar ifade edebilirler.

Mantık, aklın işletilerek bir cümle kurulmasıdır. Bu cümlede yüklem, özne, tümleç gibi öğeler olacaktır. Ancak bu öğelerin kaynakları iki tanedir.

Özne, nesne, tümleç, yerlik, sıfat vb kavramların kaynağı beyindir yani “DIŞARISIDIR”…

Yüklemin ise dışarı ile hiç bir bağlantısı yoktur.
Yukarıdaki cümleyi ele alalım.
Ahmet, masa, kırmızı kalem olgularını dışarıda “somut” olarak gözlemleyebilirsiniz, ancak “sevdi, düşürdü, aldı” gibi yüklemleri “somut” olarak gözleyemezsiniz.
EYLEMLER SOYUTTUR.
Çoğu zaman düştüğümüz yanılgıdır eylemlerin somut olduğu yargısı… Oysa hiç bir eylem somut değildir, soyuttur. Eylem dışarıya ait bir kavram değil içeriye yani RUH’a ait bir kavramdır.
RUHUN SESİNİ DUYMAK!Peki, ruhun sesi nasıl duyulabilir? Ruhun sesini duyabilmenin yolu beynin sesini kısabilmekle ilgili DEĞİLDİR. Genelde çözüm beynin sesini kısmak olarak YANLIŞ OLARAK verilir. Mantık (cümle) kurulurken yardımcı öğeleri (özne, tümleç vb) kullanmamak cümlede “belirsizliğe” yol açar. Yukarıdaki cümlelerden “Ahmet masanın üzerindeki kırmızı kalemi” yardımcı öğelerini çıkardığınızda “yuvarladı, kaldırdı, kesti, fıtlattı, sevdi” eylemleri bir belirsizliğe sürüklenecektir.
Neyi yuvarladı, kaldırdı, kesti, fıtlattı, sevdi? (“Neyi” sorusunun temeli böylelikle ortaya çıkmış oluyor. ÖĞESİZLİK)
Cümlenin belirgin anlamlı olabilmesi için yardımcı öğelerede yer verilmelidir. Yani beynin sesini kısmak belirsizliğe yol açacağından yanlış bir yöntemdir. Sufilerin, yogilerin, keşişlerin, rahiplerin, dervişlerin ‘dışarıdan kopma’ dedikleri yöntem aynı temele dayanır ve belirsizliğe yol açar.
Peki, çözüm nedir? Aslında çözüm oldukça basit. Beynin bir veriyi değiştirip değiştirmediğini bilmek yeterlidir. Beyin, bedenin algıladığı verileri kullandığına göre o veriler üzerinde değişim yapıp yapmadığını bilmek ve kontrolü beyinden almak yeterli olacaktır.
Bu durumda yeni bir soru daha çıkıyor karşımıza, beynin veriler üzerinde bir değişim yapıp yapmadığını nasıl bileceğiz?
İşte bütün bu yazının amacı bu cümleye varabilmekti.
Beynin veriler üzerinde değişiklik yapıp yapmadığını bilmenin tek yolu “BEDENİN NE DEDİĞİNİ BİLMEKTİR” yani bedenle konuşmaktır. Evet, bedeniniz sizinle konuşur hem de hiç durmadan ve sürekli… Aynen ruh gibi… Ancak beyin, ruhun olduğu gibi bedenin sesinide bastırıp “TEK EGEMEN” olma arzusundadır. Beyin o kadar çok bağırıp gürültü çıkarırki ruhun ve bedenin bir sesi olduğunun farkına bile varmayabilirsiniz…
Bedeniniz sizle konuşur, ancak sizle Türkçe, Almanca, Japonca konuşmaz… Kendi diliyle, “VARLIK DİLİ” ile konuşur. Çok fazla yemek yeyip midenizi tıka basa doldurduğunuzda çektiğiniz mide sancısı bedeninizin dilidir. Size “YETER ARTIK PATLAMAK ÜZEREYİM” der. Bunu türkçe söylemez, kasılır, sancır ve size böylece bildirir… Siz bu sesi duymaz ve “beynin” açlık sinyalini tek gerçeklik olarak kabul edip yemeye devam ederseniz sonuçta mideniz varlığının gereğini yapacaktır spazm geçirecektir, kusacaktır bir şey yapacaktır.
Yedikleriniz kana karışıp beyin tarafından algılanmadıkça “açlık” durumu beynin tek gerçekliği olmaya devam edecektir. Siz yalnızca beyninizi dinliyorsanız iki porsiyon yediğiniz halde henüz beyin tarafından algılanmadığı için “açlık” hissi ile yemeye devam edersiniz. Oysa bedeninizi dinliyorsanız, midenin “doldum” sesini duyabilir ve yemeyi bırakabilirsiniz. Beyin, “açım” diye haykırmaya devam ederken, “Evet, biliyorum gerekeni yaptım ve az sonra bu bilgi sana ulaşacak, boşuna feryat etmene gerek yok.” diyebilirsiniz…
Hastlaıklarda benzer şekildedir. Bedeninizi dinleyerek, pek çok hastalığınızı henüz başındayken ve mücadele edilebilir durumdayken fark edebilir ve gerekeni yapabilirsiniz. Bir bina birden bire var olmaz. Bir tek tuğla ile başlar ve tuğlaların sıra sıra dizilmesi ile var olup kendini gösterir. Pek çok hastalıkta bir benzetme olarak tek bir hücreden başlayarak artımlı olarak devam eder, büyür ve sonunda koca bir tümör, yara, beze vb haline gelir. Bedeninize kulak veriyorsanız henüz bir kaç hücre seviyesindeyken sorunu duyabilir ve gerekli önlemi alabilirsiniz.
SONUÇ OLARAK:İnsan olabilmek RUH + AKIL + BEYİN + BEDEN ilişkisini doğru ve kararında bir denge ile kurabilmekle ilgilidir.
Beynin oynadığı “tek gerçeklik benim ve söylediklerim” oyununu sahteliğini görüp bozduğunuz anda yaşamda daha zevkli olacaktır ve “bilinçli” olmanın hazzı yaşanabilecektir.
Kaynaklar:
—————————-
* Allah şah damarından daha yakındır. (Dışarıda değil içeri yönündedir, üflenen RUHUN geldiği yön)
* İblis, Allah indinden dışarıya çıkarılmıştır. (Dışarısı tek gerçekliği olmuştur)
* İblis: “Onlara her yönden yaklaşacağım ve onlara süslü göstereceğim, çoğusunu doğru yolda bulamayacaksın.” der. (Beyin ile yaşanmaya o kadar alışılmıştırki, herşeyin merkezinde beyin varmış gibi algılanır, her yönden verilerle kendini tek gerçeklik olarak kabul ettirir.)
* Allah: “Balçıktan bir beşer yaratıp (beden) ona ruhumdan üflediğimde (ruh) secde edeceksiniz.” Yalnızca iblis (beyin) buna uymadı. Büyüklendi…
* Meleklere gösterip “Şunların adlarını haber verin” dedi, onlar bilemediler, ancak adem onların adlarını bildirdi. (akıl (ar.) = anlayış (tr.))
* Allah aklını kullanmayanlar üzerine pislik yağdırır. (Beden ve ruhun sesini duymama hali olarak stress, rahatsızlıklar vb yönde bir benzetmeyle)
* Sana vahyettiklerimize şeytanın bulaştırdıklarını temizleriz. (Beynin veriler üzerinde oynama yapması durumunu farkedildiğinde veriler orijinal hale çevirilebilir. Böylece varlık dili bozulmadan mantık sürecine dahil edilebilir.)

Konu pramid tarafından (13. July 2011 Saat 04:12 PM ) değiştirilmiştir.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (17. July 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ana, getiren, insanı, meydana, parçalar


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:30 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam