hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > Şuayb Peygamber ve Kavmi

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 12. May 2009, 02:55 PM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Hz.Şuayb'ın namazı ve namazın dosdoğru edası

NAMAZIN DOSDOĞRU EDASI ÜZERİNE


Yüce Kuran, “Namaz’ın dosdoğru edası” üzerinde çok durur, evire çevire anlatır ama, nimete nankörlük eden ve kibri üzerinden atamamış olan üç kesim, işlerine gelmediği için bir türlü anlamak istemezler. Bunlar; bilindiği gibi, toptan inkarcılar, şirk koşarak inananlar, sosyal adalete ilişkin hükümleri, ya üzerlerini örterek, ya da başka anlamlar verip iğdiş ederek mülk şehvetinden bir türlü vazgeçemeyen münafıklardır..( Hak dini ferdiyetçilik ve kapitalimle bağdaştıranlar).Çünkü Namazın dosdoğru kılınması içersinde, artanın servet ve sermayeye eklenmeden topluma iadesidi de vardır..Dosdoğru kılmak ise dua kısmını ifa edip, “salla”(başkasını da kendin kadar sevip-düşünüp sıla-ı rahimi sürdürmektir) .


Salat, bütün Peygamberlerin tebliğ ettiği hakdinin temelidir. O, erdemin ve doğruluğun kendisidir.Onu dosdoğru kılanların sayısı çok azdır.Onu ancak Ulul Elbab’lar tam manasıyla idrak ederler ve hakiki sabır sahibi Ishab(gerçek dost) olan, Ashabü’l Meymene yerine getirir. Niçin Kabe’nin kıble yapıldığının, niçin “topuklarının üzerinde geri dönenlerle(Münafıklarla), sıdıkların bilinmesi için” diyen Kuran ayetindeki çok mühim anlam üzerinde düşünenler Ulul Elbab’dır.

Hayatın iki alanında da karşılıksız sevenlerin, İnsan-ı kamili hedefleyenlerin dini anlayışı ve ödenmesi gereken borcun sadece Allahtan istendiğinin, borcun tam ve eskizsiz ödenerek temizlenmenin yolunun üzerinden tensel hazları kaldıranların yoludur Salat.

Kibri bırakıp tevazua, nefretin terkiyle sevgiye, çokluğun terkiyle kavama yapışıp ayrılmamanın, yani yeminine sadık olduğunu yaşamıyla kanıtlayan doğruların ubudiyet biçimidir.

Allah rızasından başka karşılık beklemeyen, gazap ve öfkelerini başkalarından çıkarmayan, sosyo ekonomik faaliyetleriyle kimseyi geçim darlığına düşürmeyen, gasp etmeyen, hile ile de tırtıklamayan gani gönüllülerin aydınlık yoludur. Firavunun yolundan ibret alan, verada İsa(a.s) misaline uyanların yoludur(Zuhruf-57). Selam ona Şuayb ve Eshab’ının da havra ehli(salavat) olup, inanıp güvenen dostlarıyla birlikte kavminden ve onun ekabirlik(Eşrafiyet) üzere olan yaşam biçimlerinden ayrı bir toplum ve yaşam biçimi oluşturmuş, sulh ve barışı oturduğu topraklara yerleştirmiş bir anlamda “Ahiler yurdu” haline getirmişlerdi. Selam ona vera timsali selam ona İsa’nın şeriat tanımını bilirsek, Şuayb’ı da anlamış oluruz. Yunus’un(Emre) şu sözünü anlarsak, dinde ubudiyette zirve, kâr-zarar hesabı değil, sevgi ve dostluk için huşu duymaktır.”…bana seni gerek, seni…” .

Şimdi Selam ona İsa’nın Şeriat(Vahiy içeriğinin özü) hakkındaki şu sözü dinin direği olan Salat(Namaz) kavram ve kurumun özetidir.

“Allah, şeriat olarak iki şeyi göndermiştir.Birincisi ve en büyüğü: Rabbin olan Allah’ı her şeyden ve herkesten çok seveceksin. Bundan sona ikinci sıra ve derecedeki büyük emir, komşunu kendin gibi seveceksin”. Resulullah’ın bu konuda çokça hadislerini geçmiş bölümlerde verdiğimiz için tekrar vermiyoruz. Onlar daha derli toplu ve detaylıdır. Komşu da kalınmamış, “Başkaları” gibi çok geniş kullanılmış ve kendin için istediğin her iyi şeyi onun içinde istemedikçe iman etmiş sayılmazsın, iman etmedikçe de cennete gidemezsin” diye detayları vardır.

Muhakkak ki selam ona Şuayb, salat’ın iki sevgiyi de kapsadığını bilenlerdendi. Salat’ı yerine getirmenin şeraitin, selam ona İsa tarafından açıklanan iki ilkesini de içine aldığını, Allah ile ahitleşmenin diğer isminin “Yemin”, yeminin ise, hem Allah’ın uluhiyete ilişkin haklarının kıst üzerine ödenmesinin, O’na duyulan derin hürmet ve sevgi gereği olduğunu, doğru olmanın icabının da bu olduğunu biliyordu. Yine ahit (yeminin) emrinin ikinci gereğinin ise, insanları birbirine öfkelendirip gazap üzere dizayn edilmiş rekabet sistemlerinden, sevgi üzerine,ne barışıp ıslah olmuş kamil insanlar haine getirmek için gereken kurumsallaşma(El ele tutuşma) olduğunu ve bu ikisinin toplamına “Salat” denilip, Salavat kavramıyla ifade edildiği bilen, kabul eden ve severek yapanlardandı.

Yani, Salat iki kanatlı bir güvercindi. Dua anlamına gelen ve yalnız Allahtan isteme ve yalnız ona Âbit olmaya riayet edip, dua mahalli olan mescide veya evinde bu gün kılmakta olduğumuz, kibri kıran Müslüman namazı. Bu güvercinin bu kanadı rabbiyle barışmaktır. Diğer kanat ise, yeryüzünü barışa kavuşturmak için gazap ve öfkeye dayalı yutumların yerini, yardımlaşma ve tam dayanışmalı sistemle çıkar çatışmalarını ortadan kaldıracak işlerin ve menfaatlerin birleştirildiği sınıfsız, ,işlerin birleştirilerek kalplerin gerçekten birleştirildiği, gazabın sevgiye dönüştüğü ikinci kanadını takmak olduğunu bilmek, istemek ve gereğini yapmaktır.


İşte Selam ona İsa’nın ve Şuayb’ın namazı iki kanatlı kuştu. Allah’ıyla barışık ve dost, yeryüzü sulhu için zalimler dışında kalan insanlarla barışık ve dost olanlardı. Zalimle barış mümkün değildir, çünkü onun kalbi inkar üzerine olduğu, bunun sebebi de kibri ve bencilliği olduğu için, barış sağlayacağı ilmen kesin olan ve ayetle bildirilen delilleri inkar eder. Çıkar çatışması üzerine olan mizacından vazgeçmesine kibri mani olduğu için “ kalplerin birleştirilmesi için çıkarların(Fayda) birleştirilmesi, faydaların birleştirilmesi için işlerin birleştirmenin bilimselliğini bilir ama, inkar eder. Çünkü rekabetle ezerek ve başkalarını hile ile belli etmeden soymaktan özel bir zevk duyar. Selam ona İsa’nın düşmanını seveceksin sözü bundan başkası değildir. Yani çıkar çatışması olmayan bir sistemle, işler ve yararlar birleştirildiğinde, kimle rekabet yapacak, kime ”Gazaplanacaktır”?

Medyan’da, barışı kuranlar ve ifsad etmek(İtidali aşmak) isteyenler olduğunu anlıyoruz. Bunun için şöyle bir ara başlıkla ayetlerin analizine girelim.



· ŞUAYB(A.S) ASHAB’I İLE KAVMİNİN BİRBİRİNE ZIT SOSYO EKONOMİ POLİTİKLERİ


“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.(Araf-85)


Görüldüğü gibi Şuayb, Allah hakkını kıst üzere Allah’a verin dedikten sonra, hemen arkasından, insan haklarını da yine kıst üzere insanlara verin diyor.

Bir kinayeli mesaj daha var ki, daha önce açıkladığımız gibi, “İlaheten” kavramının “Koruyucu” anlamıdır. Yani siye kayyum olan Allah koruyucu olarak yeter, kodamanları hami edinmeyin.Onlar korumayı bahane ederek sizi sülük gibi emerler mesajı da var. Çünkü onlar, gerek gasp, gerek muameleler sırasında dengesiz değer değişimiyle, gerekse artı değerlere el koyarak, sistemi kendi lehlerine işleterek kalantorlaşırken, imkansız kesimi de, maişet darlığı, geçim sıkıntısına düşüyorlar(Hud-85). Burada geçen “Ehafü” kelimesini derin bir analize tabi tuttuğumuzda, kapitalizmin gizli hırsızlık olduğunu öğreniriz. Selam ona Şuayb sosyalist bilim uzmanı gibi konuşuyor.Onun için kendisine soruyorlar. Çünkü onlar, vera sahibi çevrelerin namazın dua anlamı dışında birde insan sevgisini kanıtlayacak, şeraitin ikinci büyük emri olan ”kendin için istediğin her hayrı başkaları içinde istemen gerekir” emrini yerine getirip namazı dosdoğru kılarlardı diye nakleden muttakiler var. Bunlar ise bunun asla mümkün olmayacağına, insan için bunun angarya olduğuna, insanın ancak karı için çalışacağına, Allah emri ve rızası için böyle bir fedakarlığa asla katlanıp verimli olamayacağına inanıp onu iddia ediyorlar. Yani münafık kesimin günümüzde tezi olan şeyi savunuyorlar.”İnsanlar, Allah rızası için değil, kar promosyonu garantisi verildiğinde bencillik teşvik edildiğinde çalışırlar” görüşünde ısrar ediyorlar. İnsan için en başarılı yolun, her köyde bir ağa, her mahallede bir milyoner eşrafiyet sistemiyle(Liberalizm-Kapitalizm) sistemine mahkum olduklarını, hami-Mahmi sisteminin en iyi sistem olduğunu savunuyorlar. Helak edilecek kavmi Allah’ın dalalete sürüklemesi ve kodamanların bolluğa eriştirilmesi safhasından geçirilmesi ve sürecin tamamlanması için gaflet etmeleri gerekir de ondan. Ekabirler de namazın sosyo ekonomi politik bir yönü daha olduğundan haberdarlar ama, bunu inkar ediyorlar. Buna “Esatiri evvelin” diyorlar. Eskilerin masalı, ütopya diyorlar. Eskilerinde satırlara dökülmüş din ve hayat anlayışı anlamına da gelir, esatiri evvelin.Sınıflı toplum ve zenginliğin gururunu terk edemediklerinden statülerini kaybetmek istemiyorlar.


Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi dinde Mecusileşmek, yani mülk şehvetinin hararetini, bundan haz almayı terk etmek istemiyorlar. Bunun yerine horozdan kaçan kadın modelleri icat ederek, iffeti(Kavam üzerine yaşamayı) gündemden çıkarmaya çalışanlar da tarih boyu bu münafıklar olmuşlardır. Senin bu fikirleri savunman, namaz(Salat) kavramı içinde onun mastarı olan ve insanlar içinde eşit hayırlar isteme yöntemi olan salavat’ı(Havra-manastır) sosyo ekonomi politiğinin de ayağa dikip, tekrar hayat verip, insan haklarını da kıst üzere vermenin(Şeraitin ikinci sıradaki önemli hükmü) uygulamaya konulması için mi harekete geçiyorsun, emri(Seni buna yönlendiren bu inancın mı) Namaz dini kültüründen, onun sadece dua anlamında kalmayıp, aysbergin su altında kalarak unutulmuş, unutturulmuş kısmını da yukarı kaldırarak, “Dosdoğru” ayağa mı dikmek istiyorsun diyorlar. Namazın ne anlama geldiğini şimdiki Müslümanlardan daha iyi biliyorlar. Benzer tarafı ise, onu mülke sınır getirdiğinden kabul etmiyorlar. Liberalizmin de, sınıflı toplumu ve zekatın artan, onun verilmesinin de “Artanı vermek” olduğunu unutturup küçük bir vergi ile hile yaparak yükümlülüğü atlatma yolunda sofist din adamlarından da fetvalar almışlar. Nasılsa namazın dua anlamını da mabette yerine getiriyorlar, bu kadar kafir varken, kendileri burada bir ayetin üzerini örtmekle bağışlanmayacak bir suç mu işlemiş oluyorlar ki? Yani hak dinde başka bir hatayı daha yapıyorlar. Allah’ı mihnet altında bırakmaya yeltenme suçu. Allah bunlara da Kuran’da cevap vermiştir. Kulluk Allah’a bir şey kazandırmaz, onların iman etmesi kendilerinin lehinedir. Allah’ı mihnete sokmaya hakları yoktur diyor. Bunun için mi, bizim kazancımızdaki kavamı aşana karışmak, ancak namazı dosdoğru kılan antiliberalist, antikapitalist Salat-Salavat taraftarının ve bunu dosdoğru ifa edenlerin(Mabette dua, sosyo ekonomik hayatta kavamı aşmadan yaşama) yapacağı iştir.


Yoksa sen, dininin namaz kurumunun gereği dışında başka bir amacın mı var diye de açıklama yapmasını istiyorlar. Yani bunu, senin aşiretin daha yukarda olsun diye mi, yoksa, bizim ırgatları alıp, altımızı boşaltarak, sen mi lider kalmak istiyorsun diyorlar. Hani Firavun ve kodamanları selam ona Musa’ya benzer iftirada bulunup, mülk senin olsun diye insanları ayartıp peşine takıyorsun demişlerdi.Öyle ise, anlamlarını özetlediğimiz ve benzer konuyu önemine binaen değişik bilgiler vererek açıklayan Hud suresinden luzumu kadar ayet meali verip, tekrar Araf suresine dönelim.

“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır ( bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum(Hud-84).

Kavam üzere yaşamı asla kabul etmeyen müşrik ve münafıklar, ki bunlar çoğunlukla toplumun mülkün üç unsurunda hakim durumda olanlar, sivrilip semirenlerdir.Müşriklikte zaten, kavama razı olmayanların, rızkın oluşumunu Allah tasarrufundan çıkarmakla, malın üzerine oturma hilesinin eseridir(Nahl-55). Onun için kafir, müşrik deyimlerini kullanmaya gerek yoktur. Çünkü dinin kavam üzerine yaşama ilkesine itirazın bu tür ayetlerin inkar edenlerin anlatılmasında münafık denmesinin yeterli olduğu açıktır.Sünnetullah gereğince gazaba uğramak için uygulanan prosedürün son safhası olan liberalizasyonla ekabirlerin önünün tam açılması, onların Allah’tan ve insan haklarından gereği gibi korkma eğilimlerini sağlayan basiretleri kaldırılır. Siyasete hükmeden baş mele tam rekabete dayalı sistemi meşrulaştırarak ekabirlerin zulmü koyulaştırmasının önünü açacakların iş başına getirilmesiyle oluşur. Bunu daha iyi anlamamız için, 1930 sonrası getirilen halkçılık ve devletçilikle ganimetçi ve eşrafçı kültürün günahlarından arınmak için itidal politikalarını uygulayan Salih yöneticiler dönemidir.i946 sonrasında geri dönüş çabaları başlaması ve 1980 sorası ise, ıslaha yanaşmayan münafık kültürün önünü açacak ve kavamı durdurup, fasıklığa yol açacak politikalarla fıskın önünün açılması gibi bir politika değişikliğinin, Allah’ın o toplumun doymazlık ve mülkte cimrilikle yollarına devam etmeleri için artık gazabı hak ettiklerine ve istediklerini yapsınlar diye ekabir sınıfa ön verilme politikasıyla örtüşür.


Bunu bilen Şuayb der ki, işte size bir şans daha tanıyan rabbiniz, kavamı önemseyen yöneticileri başınızdan alıp, halkı soyarak kazanma yollarını sonuna kadar açacak siyasetleri meşrulaştıran yöneticiler başınıza getirdiği için, korkarım ki, bunun sonu gazapla sonuçlanıp, helak olacaksınız diyor. Onların bu sözlere aldırmamasını ve bu sünneti inkar etmeleri veya hafife almalarını da Araf-97. ayetten öğreniyoruz. Bunu ekonomik konjonktürde böyle dalgalanmalar olur diyorlar. Sistemimizin halkın cebine hortum saldıran “Çağ atlatan” politikalarının kısa zamanda dolar milyarderleri yaratması gibi, Şuayb peygamber, halkın gittikçe fakirleşmesine karşın, melerlin ensesinin hırsız kedi gibi kalınlaşmasından gazaba uğrayacak kavme uygulanan sünneti bildiği için onlara hatırlatıyor. Ben, namazın dosdoğru kılınmasını emrederken, tabiî ki Allah rızası için yapıyorum. Ama aklınızı çalıştırırsanız size de dolaylı yoldan iyilik yapıyorum( Zalime iyilik yapın hadisine bak). Çünkü nefsinize ve onun hazlarına uydunuz, felakete sürükleniyorsunuz, bende sizi neyhederek, size iyilik yapıyorum diyor.

”Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.(Hud-85)


Bu ayet “Nakasa”(Noksanlaştırmak) fiilini kullanmakla, Araf suresinde ki ayetten ayrılır.Çünkü aynı anlam verilse de kuran aynen tekrar etmez.Meralci aynı manayı verse de, Allah ne yaptığını bilendir. Bu ayetteki anlatıma Nakıslaştırmak yetmiştir.Çünkü servetin kazanılmasında başkalarının hakkından kırpmak gerekir. Bunu ortaya koyuyor ama, ona “hisbe mantığıyla” bakanlar tedebbür etmezler. Çarşı ve pazarı denetlemeye bir takım adamlar görevlendirerek sivri sineği sopa ile avlama oyalanması yaparlar.Böyle bir çarşı Pazar hilesine daha uygun olan ayetler Mütaffifün suresine daha uygundur. Hud suresinde İslami namazı tanımlamakla yetinmeyip, Araf suresinde detaylandırılması tesadüf değildir.Bu surenin çok önemsenmesi gereken ayeti Araf-157. ayetidir. Bu ayet Resulullah’ın zihni önceki ticarileştirilmiş, ve tüccar dini(Maddi kar-zarar nazarıyla bakıp din seçmek) bir kültürle zehirlenmemiş bir Resul gönderildiğini vurgulanmış ve misyonu da açıklanmıştır. Barış ve esenliği kurmanın yolunun mülke hükmedenlerden temizlenen yeryüzünde herkesin mülkten ihtiyacı olan payı almasını sağlamaktır. Bu resule yardım sadece Müslümanlar değil, Yeni ahitle İsa vasiyeti olarak Hıristiyanlara da yüklenmiştir.İşte bunun özeti “Namazı dosdoğru kılmayı önce anlamak, sonra da barış ve kardeşlik için bütün dünyaya önermektir”. Bunun önündeki engel münafıklardır. Onlar sosyal hukuk devletinin en büyük engelleyicileridir. Gazapta onların yüzünden gelecektir. Bunun için namazın dosdoğru kılınması Birr olarak Bakara-177 de tanımlanan oruçtur. Yani siyahlat ehli olmaktır. Vera sahibi olarak bütün insanların da mülkte eşit hisseleri olduğunu kabul etmek, bunun mücadelesini vermektir.Mezkur ayet bunu ne de güzel anlatır. Birr’in, fakire esirleştirilmiş ve hakim sınıfların angaryasını yapan köleleştirilmiş işçilere sempati dağıtmak ve bazen gecekondu evinin birinde iftar bozarak şov yapmak değildir. Terk bir ferdi dahi gecekonduda oturuyorsa, gece kondu da oturmaya devam etmek ve en kısa zamanda onu meskene kavuşturmak için asgari ücretle angarya yaptıranların elimden kurtarmak için, ne gerekiyorsa onu yapmaktır.Sultan mülkün hükmetme hakkını eline almakla, halkı mülkten mahrum etmiştir. Komprador onun iş ve aşına mani olacak derecede işler tutmuştur. Eşraf şerefleri tekeline almıştır. Araf suresini inkar etmeyip inanmak ve Ümmi Resule yardım etmeyi tek kelimeyle açıklarsak,: Mülkün üç unsurunun kullanımının tekelini kırarak halkı özgürleştirmektir.


Bu ise kazanma vasıtalarının ellerinden alınma ve kamuca iştirak halinde yapılmasıyla sağlanır. Buna sosyal hukuk devleti veya namazı dosdoğru kılmak denilir. Onun için Hud suresindeki açıklama, Mütaffifün suresinde değil, düzen değişikliğini bunu emreden Araf suresinde düzenlenmiştir.Burada anlatılan şey, ekonomi ilminin zenginleşmenin sebeplerini ödenmeyen haklara bağlayan doğru görüşü anlatılıyor.Mülk kavramına giren sermaye birikimi ve bunun sadece geçimlik miktarının helal, fazlasının haram olmasının bilimsel delili kanıtlanıyor. Servet ve sermaye biriktirmek kınanıyor.Mülkleşmenin şan-şeref(Eşraf) sahibi olmak ve yine hükmetme yetkisini her biri Allah halifesi olan özgür insanın elinden alıp tekelleştirme kınanıyor. Yani sosyal hukuk devletini kurma yerime, insanları koyma bahanesiyle kanını iliğini kurutanların hüküm sürdüğü, sultanlıktan, feodalizme, aristokrasiden oligarşiye, liberal kapitalizmden plutokrasiye kadar tüm asimetrik sistemler kınanıyor. Bunun için buna ait ipucu olsun diye “Nakıs” fiili değil “Behas” fiili kullanılıyor. Çünkü onun kökünde “BEHHA” kavramı var ve bütün bu eşrafiyet ve hükmetme makamlarının tanımlandığı bir kavramlar köküdür.O ayeti açıklarken bunu diyalektik ilmiyle inceleyeceğiz.

”Eğer mümin iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.”(Hud-86)


İşte hitabın, münafığa olduğunun kanıtı budur. Çünkü dinin sosyo ekonomi politiğini gizleyen ve tanınmaz hale getirenler münafıklardır.



”Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın ibadet biçimini(Şeraitini), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı(Liberalist gibi davranmayı) terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!(Hud-87)


Kavama daveti, katı kalplilik olarak sayıyorlar. Toleranssızlık veya hoşgörüsüzlük telakki ediyorlar.

Ne değişti ki?

Günümüz münafıklarına gidip, İslam şeraitine yaraşan hakların kıst üzere verilerek tertemiz olmayı sağlayan sistem eski muttakilerin mülkte iştiraki olan yaşam tarzıdır deseniz, size bunun hoşgörüsüzlük ve imtihana müdahale olduğunu söylemezler mi*

Bizim imtihanımız, insan haklarına tecavüz etmemek değil mi, “Fi Sebilullah”(İmkanların hususileştirilmeyip kamunun müşterek istifadesine açmak) ne zamandan beri imtihan dışı ilan edildi ki? Asıl imtihan, tevazu içinde sabretmek ve eşitliğe katlanmak değil mi?. Bunun harici , bencillik, kibir ve cimrilik değimli?



Yine bu “Ehafü” kavramı türevleriyle birlikte düşünüldüğünde bize, ekabirlerin Allah’ın bıraktığı kâra razı olmadıklarını bildirir. Nedir Allah’ın meşru saydığı kar? O kar, Bakara-219 ayette gösterilen kardır. Milyarda kazansanız size helal olan kısım ancak lükse kaçmadan bir insanın geçimliği(Kavam) olan miktardır. Bunu topluma iade edecegiz.Çünkü eğer bizdeki imkanlar onlarda olsaydı, bu kazanç zaten onların olacaktı. Bunu ister üretim araçların kamulaştırarak sağlayın, isterseniz, Nahl-71 ayette anlatılan şekliyle, her günkü ihtiyacınızı içinden alarak, akşamdan başlayıp sabaha kadar muhtaçlara dağıtıp, uyumadan tekrar iş yerinize gidiniz. İşte hakdinin zekatı(Artanı vermek) böyledir. Buna ancak küfür ehli, müşrik ve münafıklar itiraz eder. Şuayb kavmi bunlardan birsi veya her üçü. Ama vaktiyle sömürülenden oluşmuş bir namaz ehli var ki(Ashab), bunlar namazı “Dosdoğru kılıyorlar” Yani insan haklarını kıst üzere verip, kavam üzere yaşamaktan memnun ve mutlular..

Hak din ihtiyacı esas alır.Halk çoğunluğu ise ihtiyacını karşılayamaz durumdadır.Bizim mülkte tasarrufumuza müdahale ediyorsun diyenler ise ihtiyaçtan değil kibirden, ten zevklerin uğruna harcamak için, Allah nimetlerini açtıkları ekonomi politik kanallarla kendilerine aktarıyorlar.Kavram analizi bize gösteriyor ki, burada tartışma, mülk kavramının üç unsuru üzerinde geçiyor.Müşrik ve münafık kesim mülkleşme ile meşgul. Liberalizmi savunuyorlar.oysa, bilselerdi kimse onlardan sadaka istemiyor.Elverişli vasıta kullanan ve hızlı toplama imkanına kavuşanların normal faaliyetleri dahi haksızlık ve hırsızlık teşkil eder. Rızık kaynaklarını su olarak düşünün. Zaten Arapçada su kavramıyla anlatılır.Bir köyün suyunun bütün insanlara eşit dağıtılması gerekirken, köyün zorbasının, kalabalık yanaşmalarını kullanarak, elindeki yeterli ve üstün teknoloji eseri iş makinelerini kullanarak suyu kendi tarafına akıtmasıyla meydan gelecek haksızlık ne ise, elinde ticari şirketi, fabrikası v.s olan insanın imkan bolluğundan yararlanarak, nimet olarak ortalıkta ne varsa çoğunu süpürüp götürmesi aynı şeydir.

Münafığa göre fakir tembeldir. O da kazansın der.İşte bu bilerek yalan söylemektir. İnsana , vasıtanın elverişliliği kazandırır. Hele piyasada rekabet hakimse, şişle örgü ören bir insanın dokuma fabrikalarıyla rekabet etmesi ve hayatta kalması mümkün müdür. Adaletin tek çaresi, üretim araçlarının her fert için eşitlenip mülkiyet ve kullanımına verilmesidir.Bunun pratik çözümü ise, iştirak halinde kullanılmasıdır. Eski ümmetlerdeki vera ve takva sahibi insanlar ve Kabe’nin vera sahibi eski yerleşenleri mülkte iştirak halinde olmayı(Harim) bu bilimsel gerekçeyle tesis etmişlerdir.

İkinci yol ise, bileşik kaplar sistemidir(Nahl-71). İşler ayrıdır ama keseler birdir.Bütün kanallardan gelenler kamu hazinesine akar, herkes ihtiyacı kadarını alır.Buna Ahi evren modeli diyebiliriz.Zaten ayette bize bu uslubla hitap ederek ilave bir mesaj veriri(İhvan).

Şuayb’ın böyle bir toplumu var.Eskiden her biri bir kalantorun yanaşmasıyken, Allah hidayetiyle İslam’a(Sulh ve barış) girmişler.Eskiden ağalarının mülkiyet çekişmelerinde mecburen taraf olarak, birbirlerinin kanlarını akıtmış olanlar, şimdi birlikte üretip-tüketmek üzere işlerini birleştirerek kalpleri birleştirerek kardeş olmuşlar.Rekabet ortadan kalkınca da kardeş olmuşlar.Bunun için, fasıklar Şuayb’a bu kurumu kapat ve eski sosyo ekonomi politiğimizi onaylayan feodalizmin dini anlayışına dön diye baskı yapıyorlar.Çünkü, çok yönlü kayba uğramışlar.Her şeyden önce kendilerine ırgatlık yaptıkları halde karınları dahi doymayan kesim, Namaz ehli olmuş, menfaatlerin birleştirilerek kalplerin sevgiyle dolup ahara gazaplanmak üzere çalışan sistemden dönülmüştür.Oysa eşrafın kârı ve saltanatı bu sistem sayesindedir. İkinci olarak, yaşma ve ırgatlarının bir kısmı Şuayb havrası topraklarına çekilmişler ve onların kar artırmak ve her türlü pislik çıkarmak için kullanacakları kadro zayıflamıştır. Bir yandan insanlar, hem dünyada sulh ve barışı, hem de ahirette saadeti sağlayacak ideal bir sistem olduğunu görerek bu yaşam biçimine meylleri artmıştı. Saltanatlarının ayaklarının altından kaymasına az kalmıştı.Kendileri namazı dosdoğru kılmaya yanaşmadıkları gibi, ıslah edilmiş küçük bir toprak olana Havra-manastır arazisinin insanını yine nimete nankörlükle malul münafık dini anlayışına çevirme baskısı yapıyorlar.Çünkü bu yaygınlaştığında servet biriktirmek, tek taraflı tahakküm ve şerefte tekelleşme sona erecektir.Bunun için ya geri dönün, ya da buradan göç edip gidin diyorlar.Bu sebil karşıtlıkları şöyle açıklanır:

”Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı(Varlık sahibi ve nüfus kalabalığı verdi). Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur!(Araf-86)

Müşrik ve münafığın kibirlerinden dolayı Adalet ve rahmetin üzerini nasıl örttüklerini Allah nede güzel anlatır. Yolu engellemek, toplumcu isteklerin karşına yasakçı yasalar koyarak karşı çıkmakta(Kollektivizmin propagandasını dahi yasaklamak v.s) dahil her türlü önlemi almak. Bunlar hak üzere ödenmesi gereken borcu inkar edip yalanladıklarından, halka kerih gösterdiklerinden namazlarından ve onun içeriğinden gafiller olarak maun suresinde “Muavete” engel olarak tanınırlar. İslam aleminin münafıklarına baktığımızda ilk sırada bunu görürüz. Alakasız gündemlerle halkı meşgul ederken özelleştirmeyi gözden kaçıranlar. Birer fi Sebilullah olan kamu iktisadi teşebbüslerini yüksek faizle borçlandırarak batırırken özel girişimi devlet hazinesinden çok ucuz kredilerle destekleyenler de yolun üzerine oturup(Suret-i haktan görünerek) engel olanlardır.

Yolu çarpıtmak ise, ayetlere alakasız anlam vermekten, üzerlerini kapatarak tanınmaz hale getirmeye ve yalanla aldatmaya kadar bin bir türlü hile yollarıdır.Bu konuda Yahudilerin başı çektiğine dair Kuran’da önemli ayetler vardır. İşaya peygamber de bunlara “yalancı Muallimler” der. Bunlar Allah’la alakası olmayan adaletsiz hükümleri “O’ndandır” diyerek iki türlü günah işlerler, Yani üstelik çirkin şeyleri ve adalet ve rahmete karşı şeyleri şeriat ve mevzuat haline getirirler. Bunu bencillik ve kibirleri mütevazi olmaya, adaletli paylaşıma izin vermediği için yaparlar.Araf-89.ayet bu eylemlerin faili olan münafıkları tanımlar. Bu fasık ve münafık kavim, Şuayb’e diyor ki, münafık din adamları gibi yap, kitabına uydur, meleleşmeye engel olan hükümler vaaz etme ve bunları uygulama, kızakta dursunlar diyorlar. O da, doğruluğa bunun yakışmayacağını söylüyor ve ret ediyor. Çünkü o, Namazı dosdoğru kılmanın anlamından taviz vermeye mezun değil, dinin barış dini olması için rekabet ve düşmanlık üzere olan münafıklarca dünleştirilmiş dini şeriat ve mevzuatı kaldırıp, yardımlaşma ve elbirliğiyle iş yapmak ve mülkleşmenin gelmesinin gerektiğini biliyor. Namazın dosdoğru kılınmasını, kılar gibi yapanlara tercih ediyor.



”Eğer içinizden bir gurup benimle gönderilene inanır, bir gurup da inanmazsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O hakimlerin en iyisidir.(Araf-87)

”Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya milletimize döneceksiniz" (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.(Araf-88)


”Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin milletinize dönersek ALLAH'A KARŞI YALAN UYDURMUŞ OLURUZ. Rabbimiz Allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.(Araf-89)


Dinin kurallarını elçilerin değil de, sadece Allah’ın koyduğunu, namazı eksiltmeye yetkili olmadığını da açıkça ve kararlılıkla ortaya koyduğunu gören gerici güçler koalisyonu(eşraf, sahtekar din öğreticisi, ağa, bezirgan v.s) bu kez de, hakka inanıp namazı dosdoğru kılmaya kararlı tevazuu kibre tercih eden vera sahibi ümmeti tehdit ediyorlar. Hem zarar vermekle, hem de antikapitalist yaşam biçiminin kâr değil zarar ürettiği propagandası yaparak soğutmaya çalışıyorlar. Kendine bir hami bulmanın daha karlı olduğunu, bu gün uşaklık yapsanız da, yarın ağa ve patron olma ihtimallerinin yüksek olduğu gibi propagandalarla akıl çelmeye yöneliyorlar.

”Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Eğer Şuayb'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.(Araf-90)

”Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar.(Araf-91)


Asıl ziyan ve kaybın, fani şeylerden çok miktarda biriktirmemek değil, fani şeylere bel bağlamak olduğunu aşağıdaki ayet ne de güzel anlatır. Onlar çok malı, eşrafiyetti geride bırakarak uygarlıkları yerle bir oldu. Hem de ahirette hüsrana uğradılar, insan haklarıyla boğazına kadar borca batık ve günah deryası içinde cehennemi boyladılar. İtidal üzerinde az şeye(Yesir) kanaat getirerek adalet ve rahmet adamının durumu mu garantiymiş, bir kibrite, bir depreme varlığı bağlı şeyleri güvence saymak ahmaklığımı hüsran sebebidir deniliyor.,

”Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl ziyana uğrayanlar Şuayb'ı yalanlayanların kendileridir.(Araf-92)

”(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: "Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık inkara batmış bir kavme nasıl acırım!"(Araf-93)


Hem mabet namazı hem de antikapitalist ve toplumculuğu savunmak ve öyle yaşamak şeriatın(Vera sahibi İsa tarafından tanımlanan) tanımladığı anlamdaki namazı dosdoğru ifa etmektir.İşte, gidilen bu yolda münafıkların yanlış makas açarak melelerin bol kazanması oranında mağdurların sayısının artması vs mahrumiyetlerinin dayanılmaz hale gelmesinde, makası ilk açan 1980 yılı yöneticilerinin fıskı ile başlayan, fi Sebilullah örneğinin en hafifi olan devletçiliğe dahi tahammül edemeyen iki yüzlülerin gaza sonuna kadar bastıkları tarihten sonra hızla gittiğimiz durum aşağıda açıklanmaktadır. Münafıkların kaptanlığını yaptığı tren kaza yaptıktan sonra, umulur ki, selam ona Şuayb peygamber sahabesinin kıldığı namaz gibi iki kanadı olan gerçek İslam barış güvercini dünyadaki adalet anlayışını etkileyecektir. Doğrusunu yine Allah bilir. Bize düşen ise, insanların eskisinin Allah ayetlerine “Gereği gibi” inanmadıklarının ne anlama geldiğini kuransal delilleriyle ortaya koymaktır. Onların günümüzdeki halefleri de kendilerine isterlerse pay çıkarsın…

”Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.(Araf-94)

”Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı" dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.(Araf-95)


Günümüzdekiler de benzer şey söylerler. Bu konjonktür dalgalanmasıdır. Bu global krizdir gibi şeyler söylerler…





ALINTIDIR.

http://ilhami46.blogcu.com/hud-87-na...1_7500531.html
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.

Konu Barış tarafından (12. May 2009 Saat 04:13 PM ) değiştirilmiştir.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
HelenSayha (13. May 2009), hiiic (8. November 2010)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
dosdoğru, edası, hzşuaybın, namazı, namazın


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:23 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam