hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HADİS ve SÜNNET > Kuran Işığında Sünnet

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 29. November 2010, 08:48 PM   #51
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

allah din olarak islamı seçmiş ve bu dini yaşayanlara müslüman ismini takmış. tevhit kelimesi hoş ama ALLAH bize ne isim taktı ise onu kullanalım.herkez birer isim takmasın

Hac / 78 Ve ALLAH uğrunda gereken çaba ve gayreti gösteriniz. O'dur sizi seçen. O, babanız İbrahim'in yolu olan bu dini, sizin için güç ve ağır kılmadı. Elçinin size tanık olması, sizin de halka tanık olmanız için, sizi, daha önce de şimdi de "müslümanlar = teslim olanlar" olarak adlandıran O'dur. Namazı gözetin, zekatı verin ve ALLAH'a sarılın; Mevlanız (Sahibiniz) O'dur. Ne güzel sahip ve ne güzel Yardımcıdır

maide 3 :....Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için
din olarak İslam'ı beğendim....
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Miralay (30. November 2010), yeşil (9. November 2011)
Alt 10. November 2012, 06:57 PM   #52
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart Kardesim müslümanlardan, halen bu site isen veyahut yolun yine buralara düserse

Alıntı:
müslümanlardan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sünnetin kaynak değeri.

Soru:
Niğde Üniversitesi 3. sınıf edebiyat öğrencisiyim. Akademik hayatımla ilgisi olmayan bir konuda görüşlerinizi istirham edeceğim.
Allah, bize doğru yolu bulmamız için kitabı Kur’an-ı Kerim’i indirmiştir ve Kitabı anlamamız için de Peygamberini bize örnek kılmıştır. Biz dinimizi en güzel bir şekilde O’ndan öğreniriz. O’nun sünnet-i seniyyesi bu dinin yegane açıklayıcısıdır. Kur’an-ı Kerim’de Peygamberin bize örnek olduğuna dair birçok ayet vardır. Rabbimiz dinini tamamlamıştır ki, bu konuda hiçbir şüphe yoktur.
Hadisler Kur’an-ı Kerim’i açıklamada başvurulan en önemli kaynaklardır. Bu kaynaklar hadislerden sonra icma, kıyas vs. devam eder gider.
Size sorum hadisler ve hadislerin sıhhatiyle ilgilidir.
Bir arkadaşım bana birçok alimin hadisler noktasında eksik olduğunu söyledi. Bu arkadaşıma göre Kur’an-ı Kerim hadislerle açıklanmalıdır ama hadislerle açıklama yapan pek de müfessir yoktur. Onun dediğine göre ayetler ikiye ayrılır:
1- Müteşabih.
2- Muhkem.
Muhkemler de kendi içinde ikiye ayrılır.
1- Hadislerle açıklananlar (Kendi elinizle kendinizi ateşe atmayın.).
2- Hadislerle açıklanma gereği olmayan, insanların üzerinde yorum yapabilecekleri ayetler (Allah bal arısına vahyetti.).
Kendisi, istediğim takdirde bu ayetlerin tasnifini getirebileceğini söyledi.
Ben kendisine hadislerin kimisi şüphelidir, kimisi de yanlıştır dedim, hatta İbrahim (as) ile ilgili sahih bir hadisin -"Üç yerde İbrahim yalan söylemiştir."- Kur’an-ı Kerim’in mantığına ters düştüğünü Tefhimul Kur’an’dan aktararak söyledim. Bu yüzden hadislerin tamamına (bütün hadis kitaplarına ya da bütün hadislere) güvenemeyeceğimizi belirttim.
Kendisi bu hadisin sahih olduğunu, Mevdudi’nin ise hata yaptığını, bunun sadece Mevdudi’yi bağladığını söyledi.
Kimi hadislerin uydurma (İsraliyat) olduğunu anlatarak birçok tutarsız ve birbiriyle çelişen hadis gösterdim.
Kendisi bana hadislerin korunduğunu Hicr sûresi 9. ayeti delil getirerek iddia etti. Yanlış ve uydurma olan hadislerin belli olduğunu sen de biliyorsun işte diyerek bunların bilindiğini ileri sürdü.
Ben de o ayetin Kur’an-ı Kerim için koruma vaat ettiğini, Ali Bulaç’ın vb. mealini göstererek -"Zikir" kelimesiyle Kur’an-ı Kerim’in kastedildiğini- açıkladım.
Kendisi bu sadece onları bağlar dedi. Bu konuda bazı meallerin "Zikir" kelimesini Kur’an ve hadis diye verdiğini iddia etti.
Ona sizin İslam Hukuk Tarihi adlı kitabınızdan mezhep imamlarının hadislerle ilgili görüşlerini gösterdim.
Bana onların hataları da beni bağlamaz dedi.
Bu kadarı konuyu anlamanıza yardımcı olur inşallah.
Bu konuda bana yardımcı olmanızı ve açıklamalarınızda da kaynak göstermenizi istirham ediyorum.
Hadislerle ilgili birkaç sorum daha var:
1- Bütün hadisler toplanmış mıdır, toplanmışsa sayısı kaç?
2- Bütün hadisler korunmuş mudur?
3- Dinin kemale ermesi hadislerin korunmasıyla alakalı mıdır?
4- Sahih-i Buhari ve diğer hadis kitaplarında bulunan şüpheli ve birbiriyle çelişen birkaç hadis gösterir misiniz?
İslam Hukuk Tarihi kitabınızda naklettiğiniz bir hadisin kaynağında yer almadığını söylediler. "Alimlerin ihtilafı bu ümmet için rahmettir. Herkes kendine göre doğru olana uymuştur, hepsi doğru yoldadır ve Allah’ın rızasını istemektedirler." 197. sayfa dipnot numarası 101.
Cevaplarınızı kısa zamanda göndereceğinizi ya da yayınlayacağınızı (Gerçek Hayat dergisi veya Yeni Şafak gazetesi) umut ederim saygılarımla..."

Cevap:
Bu soru mektubu birkaç bakımdan önemli:
a) Dinimizin vazgeçilmez, olmazsa olmaz bilgi ve hüküm kaynaklarının ikincisi olan Sünnet (hadisler ve Siyer) ile ilgili.
b) İslam’ı kuşa çevirmek, başka düşünce, sistem ve dinlere -aslında onlara birçok yönden aykırı olduğu halde- kolayca uygun hale getirmek için, modernizmin İslam âlemini etkilemeye başladığı zamanlardan beri "sünneti inkar etmek ve devreden çıkarmak" için gösterilen yerli ve yabancı gayretlerle ilgili.
Bu önemi dolayısıyla mektubun cevabını biraz uzun tutmak gerekiyor. Önce Sünnet kaynağı ile ilgili genel bilgiler vermek, sonra bu genel bilgiler içinde cevabını bulmuş olan sorular dışında kalan soruları ayrı ayrı cevaplandırmak uygun olacaktır.

a) Hüküm (dini kural ve açıklama kaynağı olma) bakımından yeri ve önemi:
Doğumdan ölüme, ibâdetten hayat nizamına kadar çok geniş bir sâhayı içine alan ve düzenleyen Fıkıh'ın iki ana kaynağından ikincisi Sünnettir. Burada Sünnet'ten maksat, Rasûlullah'ın (s.a.) ümmet için örnek teşkil eden davranışlarının bütünüdür. Ancak bunları bize ileten ifadeler çoğu kere ashâba ve diğer râvilere ait bulunduğu (hadîsi Rasûlullah'ın sözleri ile değil, mânayı ve meali esas alarak naklettikleri) ve hadîslerin çoğunun ilk nesillerde tek râvi tarafından nakledildiği (haber-i vâhid olduğu) için Sünnet -Kur'ân-ı Kerîm'e nisbetle- ikinci kaynak olarak kabul edilmiştir. Bununla beraber hadîs âlimlerinin ortaya koydukları ince ve sağlam güvenilirlik ölçülerine uygun bulunan hadislerin, ister haber-i vâhid olsun, ister meşhur veya mütevatir olsun, bilgi ve hüküm kaynağı olacağı konusunda sünnî mezheblerin ittifakı vardır. Özellikle Fıkıh'ta kesin bilgi yerine zan ve kanâat yeterli bulunduğu için, Rasûlullah'a aidiyyeti ve ifadesi konularında haklı bir şüphe bulunmayan, bu iki bakımdan kişiye kanâat ve itminan veren hadislerin delil (hüküm kaynağı) olarak kullanılması tabîîdir. Hadîslerin ve dolayısıyle Sünnet'in kaynak olmasına karşı eski ve yeni muhalifler tarafından ileri sürülen deliller ve bunlar arasında bulunan: "Hadîslerin ve dolayısıyle Sünnet'in kaynak olmasına karşı eski ve yeni muhalifler tarafından ileri sürülen deliller ve bunlar arasında bulunan: "Hadislerin Kur'ân-ı Kerîm ile karşılaştırılması ve ona uyanların kullanılması, uymayanların atılması" mânasını ifade eden hadîs, Fıkıh usûlü ve Hadîs usûlü kitaplarında ele alınmış, sahih hadislerin Ku'ran'a arzedilerek uymayanların atılmasını caiz görmeyenler bu rivayeti, ilmî tenkit ve tahliller ile çürütmüşlerdir. Hadisi sahih kabul edenler ise, "uymayan" kavramına açıklık getirerek meseleyi klasik usulde bilinen metin tenkidine irca etmişlerdir.
Fıkıh kaynağı olarak Sünnet bir yandan Kur'ân-ı Kerîm'in açıklanmaya (beyâna) muhtaç bulunan âyetlerini açıklarken diğer yandan boşlukları doldurmakta; yani müstakil olarak -Kur'ân-ı Kerîm'de bulunmayan- hükümler koymaktadır. "Onlara indirileni halka açıklaman için sana sözü (Kur'ân'ı) indirdik." (Nahl: 16/44) meâlindeki âyet Rasûlullah'ın ve dolayısıyle Sünnet'in birinci rolüne; "Rasûl size neyi getirirse onu alın, kabul edin, size neyi yasaklarsa ondan da uzak durun." (Haşr: 59/7), "Gerçekten Rasûlullah'ta sizin için güzel bir örneklik vardır." (Ahzâb: 33/21), "De ki, Allah'a ve Rasûlüne itâat edin..." (Âlü-İmrân: 3/32), "...Rasûl onlara güzel şeyleri helal kılar, pis ve çirkin şeyleri de haram kılar..." meâlindeki âyetler ile bunları teyit eden hadîsler de Sünnet'in ikinci rolüne mesnet teşkil etmektedir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de genel çizgileriyle anlatılan iman ve İslâm konularının, namaz, oruç, hac, zekât gibi temel ibâdetlerin ve benzeri hükümlerin geniş açıklamaları, Sünnet'in "açıklama" fonksiyonunun; fıtır sadakası, vitir namazı, evli kişilerin zinalarının cezası, bir kadının üzerine hala ve teyzesini almanın haram olşu, ehlî eşek etinin haram olması, ramazan orucunu kasten ve mazeretsiz bozan kimsenin yerine getireceği keffâret vb. yüzlerce hüküm de "boşlukları doldurma" fonksiyonunun örnekleridir. Sünnet kaynağının Fıkıh açısından önemini göstermesi bakımından İbn Kayyim'in verdiği rakkam da ilgi çekicidir; buna göre Sünnet kaynağında, Fıkıh hükümlerine esas teşkil eden hadîslerin sayısı beşyüz civarındadır; esas ile ilgili bulunan bu hadîsleri açıklayan, tafsîlât veren, kayıt ve şartları bildiren hadîslerin sayısı ise dört bine ulaşmaktadır.(1)

b) Sünnette nesih:
İslâm'ın bünyesinde bulunan kolaylık prensibinin gereklerinden biri de nesihtir (sonra gelen bir hadisin, daha önce gelen bir hadisi (hükmünü, getirdiği kuralı) kısmen veya tamamen yürürlükten kaldırmasıdır); bu sayede ilk Müslümanlar, önemli ve köklü bir kültür değişmini, ârızasız olarak gerçekleştirme imkânı bulmuşlardır. Bu cümleden olarak Kur'ân-ı Kerîm âyetleri arasında olduğu gibi hadîsler arasında, hattâ hadîsler ile âyetler arasında nesih tartışılmış olmakla beraber bazı hadîslerin birbirini neshetmiş olması vâkıası genellikle kabul edilmiş ve bu konuda müstakil eserler kaleme alınmıştır.(2) Sünnet'te nesih olayı da Rasûlullah devri özelliklerinden biri olup, daha sonraki devirlerde Sünnet'in neshi mümkün değildir.

c) Sünnetin yazılması ve toplanması:
Fıkh'ın kaynakları bakımından ilk tedvîni Kur'ân-ı Kerîm'in yazılıp Mushaf haline getirilmesidir, ikinci tedvîni ise Sünnet'in yazılıp ayrı kitaplarda ve farklı tertipler içinde derlenmesidir. Bu son iş yani çeşitli tertipler içinde Sünnet'in kitaplara geçirilmesi, kitaplaştırılması (tasnif) hicrî ikinci asırda gerçekleşmiş olmakla beraber tertipsiz olarak yazılması ve büyük küçük mecmûalarda ve sayfalarda muhâfazası (tedvîn) Rasûlullah (s.a.)'in zamanına kadar uzanmaktadır. Gerçi Rasûlullah (s.a) başlangıçta, Kur'ân âyetleri ile karıştırılmasın diye hadîslerin yazılmasını yasaklamıştır. Ancak yine başlangıçta güvendiği kimselerin yazmalarına izin verdiği gibi, karıştırılma ihtimali ortadan kalktıktan sonra yasağını geri almış ve genel olarak yazmaya izin vermiştir(3). Buhârî'nin Sahîh'i ve Müslim'in Sahîh'inin İlim bölümleri ile benzeri kaynaklarda, Hz. Peygamber'in hayatının sonlarına doğru yazma izni verdiğini gösteren açık ve güçlü ifadeler mevcuttur. Süleyman Nedvî, Prof. M. Hamîdullah, Prof. Fuad Sezgin gibi âlimlerin araştırmaları, hadîsin çok erken bir zamanda yazılmaya başladığını ve Buhârî, Muvatta gibi önemli hadîs kaynaklarının sözlü rivayetler yanında yazılı rivayetlere de dayandığını ortaya koymuştur.
Şüphesiz hadîslerin konularına göre kitaplara geçirilmesi daha sonraki zamanlarda yapılmıştır ve bu yapılırken daha önce yazılmış bulunan Fıkıh kitaplarının tertibinden istifade edilmiş, yahut bunların tesiri altında kalınmıştır. Ancak böyle bir tertiple olmasa bile hadîslerin, Hz. Peygamber zamanından itibaren hâfızlar yanında, yazılarak da muhâfaza edilmesi ve müctehidlerin fıkıh hükümlerini çıkarırken bu hadîslerden istifade etmeleri vâkıası Fıkh'ın oluşması ve tedvîni bakımından büyük önem taşımaktadır.

d) Kitab ve Sünnet'in Fıkıh hükümlerini ifade şekli:
İlmî eserler ve bu arada Fıkıh kitapları belli bir metod ve üslûb ile yazılır; ifade şekli tekdüzedir, aynı hüküm ve fikirler belli cümle şekilleri ve terimler ile anlatılır. Kitâb ve Sünnet ise insan eseri değil, Allah'ın vahyi mahsûlüdür. Bu iki kaynakta insanlara gerekli bulunan bilgiler en güzel ve tesirli ifade şekilleri ile verilmiş, üslûb usanmadan tekrar tekrar okunacak şekilde ayarlanmış, hem konular, hem de ifade şekli bakımından çeşitliliğe yer verilmiştir. Bu sebeple mezkur kaynakların ve özellikle tertibi de ilâhî olan Kur'ân-ı Kerîm'in belli bir bölümünde, Fıkıh hükümleri, "şu haramdır, şu helaldir, şu akit şöyle yapılır, şartları şunlardır..." şeklinde verilmemiştir; bilgi ve hükümler yeri geldikçe değişik kelime ve cümlelerle ifade edilmiş ve çeşitli sûrelere serpiştirilmiştir. Bu cümleden olarak: Helâller ve haramlar, "şu helaldir, size haram kılındı size helâl kılındı" şeklinde; farz kılınan hususlar "farz kıldık, Allah size farz kıldı, Allah hükmetti (kazâ), üzerinize şöyle yazıldı..." tarzında ifade edilmiştir.
Kimisi kesin, kimisi teşvik mahiyetinde olmak üzere istenen şeyler "Allah emretti, emreder, Allah şundan hoşnut ve razı olur, şöyle yapmanızda sakınca, günah ve kınama yoktur (bu üslûb daha ziyade serbest bırakılan davranışlar ve şeyler için kullanılır), şu işte, bu davranışta iyilik vardır, hayır vardır... şeklinde ifade edildiği gibi "şöyle yapın, şunu yapın" şeklinde açık emir kipi de kullanılmıştır.
Kesin veya teşvik mahiyetinde yasaklanan, yapılması istenmeyen hususlar da yukarıda geçenlerin tersi olan ifadelerle anlatılmıştır: "Allah şunu yapmanızı sevmez, şundan hoşnut kalmaz, razı olmaz, şu iyilik değildir, şunda hayır yoktur, şunda günah ve vebal vardır, şunu yapana Allah lânet eder, şu pistir, şeytan işidir, şunu yapmanın cezası cehennemdir, şunu yapmayın, şundan uzak durun..."
Bu ifadeler yanında Hz. Peygamber'in fiilleri, özellikle bir iş ve davranışı devamlı yapması yine hüküm kaynağı olarak değerlendirilmiştir.
Gerek ashâb ve gerekse daha sonra gelen müctehidler Kitâb ve Sünnet üslûbuna alışmış, maksadını anlamış, karîneleri de değerlendirerek gerektiğinde Fıkıh hükümlerini çıkarmış ve uygulamışlardır. Bu arada gerekçesi, dayanağı (illeti) zikredilen hükümlere kıyas yaparak da meselelere çözüm getirmişlerdir. Bununla beraber müctehidler Kitâb ve Sünnet'in açık ve kesin ifadelerine dayanmayan, ictihad ve yorum ile elde edilen bilgileri ve hükümleri için kesin ifadeler kullanmamış, "şu haram, bu helal, şu farz" dememiş, aksine "şunda sakınca yoktur, bu bana hoş gelmiyor, şu geçmişlerin fiillerine uymuyor, bu bana daha sevimli geliyor" gibi ifadeler kullanmayı tercih etmişlerdir.
Buhârî’nin Sahih’ini İngilizceye çeviren mühtedi M.Esed’in, hadisler ve sünnet konusundaki şu sözleri, sünnete yan bakan yerli Müslümanlar için bir ibret levhasıdır (İz Yayınevi’nce yayımlanan "Yolların Ayrılış Noktasında İslam" isimli kitaptan):
Muhaddislerin görüşü şudur: "Sahîh hadîs aynı mânada, çeşitli ve müstakil senedlerle (rivâyet yollarıyla) nakledilendir." Bununla beraber hadîslerin, gerek derece ve gerekse sıhhat bakımlarından Kur'ân-ı Kerîm derecesinde olduğu, hiçbir Müslümanın aklından geçmez. Hadîslerin incelenmediği ve tenkid edilmediği hiçbir devir geçmemiştir. Bazı Avrupalı tenkidçilerin üstünkörü ileri sürdükleri gibi hiçbir yalan hadîs muhaddislere gizli kalmamıştır. Biz, iddiânın tam zıddına kaniyiz. Sahîh hadisleri uydurma olanlarından ayırmaya ihtiyaç duyulduğu anda, hadîs ilmi başlamıştır. İmam Buhârî ve İmam Müslim'in sâhihleri bu ayıklamanın direkt sonuç ve meyvesinden başka bir şey değildir.
Şu halde, uydurma hadîslerin var olması, bütün hâlinde hadis sisteminin zayıf olduğunu göstermez. Nitekim, Binbir Gece Masalları'ndan dolayı, bu masalların ilgili bulunduğu asrın tarih haberlerine dâir rivâyetlerin sıhhat veya za'fına istidlâl ve hükmetmek beklenemez. Bugüne kadar hiçbir tenkitçi, kaidelere dayanan düzenli bir metod ve delille, hadisçilerin kaidelerine göre sahîh olan hadislerin sahîh olmadığını isbat edememiştir. Sahîh hadisleri toptan veya kısmen kabul etmemek -daha önce de söylendiği gibi- bugüne kadar sadece hissî bir hükümden ibaret olmuştur; hissî (sübjektif) duygulardan uzak, sırf ilmî bir etüd ve incelemeden mahrum olan bir hüküm... Muâsır Müslümanlardan çoğunu, şu "hadîslere karşı olma durumuna" sevkeden sebebi, kaynağına kadar takip etmek mümkündür: Bu sebep, Resûlullah (s.a.)'in sünnetinde parıldayan gerçek İslâm ruhu ile gerileyen asrî düşünüş ve yaşayış yolumuzu, bir düzen içinde birleştirmenin imkânsızlığıdır. Hadîsi kıymetten düşürmek isteyen tenkitçiler, kendilerine ve çevrelerine ait kusurları meşrû göstermek için sünnete uymanın kaçınılmaz bir esas olduğunu inkâra yelteniyorlar. Çünkü onlar bunu yapınca, Kur'ân-ı Kerîm'in öğrettiği esasları -her biri kendi meyline ve şahsî düşünüşüne göre- istediği gibi tevil etmek ve anlamak imkânını elde edecektir. Fakat İslâmın, ahlâkî ve amelî, ferdî ve sosyal bir nizam olarak sahip bulunduğu mümtaz durum, o yolu çıkmaz kılmaktadır. İslâm âleminde, Batı medeniyetinin tesirinin arttığı şu günlerde, bu mesele (sünnete uymak) karşısında, aydın adını verdiğimiz kimselerin aldıkları garip durumun yeni bir sebebi daha vardır; bu da onların şu sözlerinde ifadesini bulur: "Aynı zamanda, hem sünnete uymamız hem de Batı'nın hayat yoluna/tarzına ayak uydurmamız mümkün değildir."
Ayrıca bugünün Müslüman nesli, sırf yabancı olduğu, parlak ve maddî bakımdan kuvvetli bulunduğu için Batı’ya ait olan herşeyi büyütmeye ve yabancı her medeniyete tapınmaya hazır bulunmaktadır. İşte bu yabancıya ve Batı’ya özenme, Resûlullah (s.a.)'ın hadislerinin ve onlara bağlı olan sünnet nizamının kabul görmemesinin en kuvvetli sebebi olmaktadır.
Sünnet, Batı medeniyetinin dayandığı fikrî temellere açıktan açığa karşıdır. İkincisinin (Batı medeniyyetinin) câzibesine kapılanlar, bu müşkül durumdan kurtulmak için -mevsûk olmayan hadislere dayanması sebebiyle- Müslümanlara sünnete uymanın gerekli olmadığını söylemekten başka bir çare bulamıyorlar.
İşte bu vecîz (!) muhâkemeden sonra Kur'ân-ı Kerîm esaslarının, Garb medeniyetinin rûhuna uyacak şekilde tahrif edilmesi daha kolay bir hale gelmektedir.

Buraya kadar verdiğimiz genel bilgilerden sonra şimdi tarafların tartışmalarına katılacak ve madde madde sorularına cevap vereceğiz (siyah olanlar soru sahiplerine aittir).
"Bir arkadaşım bana birçok alimin hadisler noktasında eksik olduğunu söyledi."
-Bazı alimlerin hadis ilminde zayıf olması ondan yararlanmaya engel değildir, ayrıca hadis ilminde de zayıf olmayan yeterince alimimiz olmuştur, hala da vardır.

"Bu arkadaşıma göre Kur’an-ı Kerim hadislerle açıklanmalıdır ama hadislerle açıklama yapan pek de müfessir yoktur."
-"Hadislerle açıklama yapmayan bir müfessir yoktur" dense daha doğru olur. Bazı tefsirciler ise ya tamamen hadislere ve rivayetlere dayalı tefsirler yazmışlardır, yahut da bol miktarda hadis kullanarak tefsir yapmışlardır.

"Ben kendisine hadislerin kimisi şüphelidir, kimisi de yanlıştır dedim, hatta İbrahim (as) ile ilgili sahih bir hadisin -"Üç yerde İbrahim yalan söylemiştir."- Kur’an-ı Kerim’in mantığına ters düştüğünü Tefhimul Kur’an’dan aktararak söyledim. Bu yüzden hadislerin tamamına (bütün hadis kitaplarına ya da bütün hadislere) güvenemeyeceğimizi belirttim. Kendisi bu hadisin sahih olduğunu, Mevdudi’nin ise hata yaptığını, bunun sadece Mevdudi’yi bağladığını söyledi."
-Yalan kötüdür, ama bir kimsenin malına, canına, namusuna haksız olarak zarar vermek daha kötüdür; daha kötü olanı önlemek için gerekirse yalan söylenir; bunda ahlaka aykırılık yoktur.
"Hadislerin kimi şüpheli, kimi yanlıştır" ifadesi ilmî bir ifade değil. "Hadis yanlıştır" ne demek? Peygamberimizin dini açıklayan söz ve davranışlarını bize taşıyan ve sahih olan bir hadis için bir ifade kullanılamaz ve böyle böyle (şüpheli ve yanlış olmayan) yüzlerce hadis vardır.
"Kimi şüpheli" ifadesinden de "Hadisin rivayet yolunda bazı arızalar var" veya "Böyle bir sözü Peygamberimiz söylemez" denecek kadar hadis metninde bozukluk var" manası kast ediliyorsa böyle rivayetler vardır, fakat onları kullanan veya sahih olmadığı sonucuna vardığı için kullanmayan alimlerin şüphesi yoktur; onlar önce hadisi inceler, sıhhati konusunda bir sonuca varır, ondan sonra kullanırlar veya "Bu hadis değildir" diyerek bir tarafa koyarlar.

"Kimi hadislerin uydurma (İsraliyat) olduğunu anlatarak birçok tutarsız ve birbiriyle çelişen hadis gösterdim."
-Hadis alimleri "hadis diye uydurulmuş" sözleri ve bunlar arasında bulunan İsrail metinlerinden ve kültüründen aktarılmış ifadeleri tespit etmiş ve kitaplarda toplamışlardır; bunlar bilinmektedir, piyasada sahte para var diye sağlam paralar hakkında şüpheye düşülmez ve bunlar tedavülden kaldırılmaz.

"Ona sizin İslam Hukuk Tarihi adlı kitabınızdan mezhep imamlarının hadislerle ilgili görüşlerini gösterdim. Bana, onların hataları da beni bağlamaz dedi."
-Mezhep imamları birinci sınıf alimler, milyonlarca müslümanın tarih boyunca fetva ve ictihadlarıyla amel ettikleri büyük müctehidlerdir. "Onlar yanlış yaptı, beni bağlamaz" diyebilmek için en az onlar derecesinde ilim sahibi olmak gerekir. Çok kere cesaret cehaletten gelir.

Şimdi sorulara gelelim:
1- Bütün hadisler toplanmış mıdır, toplanmışsa sayısı kaç?
Cevap:
Peygamberimizin bütün söylediklerinin ve yaptıklarının bize nakledildiğini söylemek isabetli olmaz. Dinimizi anlamak ve yaşamak için gerekli olanların nakledildiği de şüphesizdir. Uydurma rivayete yer vermemeye çalışan bir hadisçinin kitabında (Kenzü’l-ummâl) topladığı rivayet sayısı (46624) tür. Bu kitap rivayet sayısı bakımından en zengin olanıdır (veya olanlardan biri) diyebiliriz.

2- Bütün hadisler korunmuş mudur?
Cevap:
Dinimizi anlamak ve yaşamak için ihtiyacımız olan miktardaki hadisler korunmuştur.

3- Dinin kemale ermesi hadislerin korunmasıyla alakalı mıdır?
Cevap:
Dini Kur’an, Sünnet ve ictihad kaynaklarının bütünü tamamlamıştır ve bunların da tamamı vahye dayanmakta; akıl ve ilim vahyi yorumlamada devreye girmektedir; yani akıl bağımsız olarak din kuralı koyamaz, vahyi yorumlayarak din kuralına ulaşır.

4- Sahih-i Buhari ve diğer hadis kitaplarında bulunan şüpheli ve birbiriyle çelişen birkaç hadis gösterir misiniz?
Cevap:
Buhârî’nin, sahih hadislerin önemli bir kısmını toplamak için telif ettiği kitabında merfu hadis sayısı 6397 dir. Bunların tekrarlananları çıkarılınca sayı 2513 e düşmektedir. Onun rivayet ettiği hadislerden 110 kadarı hadis ilmi ve tekniği bakımından tenkit edilmiş, İbn Hacer (Buhârî’nin kitabını şerhedenlerden biridir) gibi alimler bunları teker teker ele almış, incelemiş ve ortada, Buhârî’den şüphe edecek bir durumun bulunmadığı sonucuna varmışlardır.

5- İslam Hukuk Tarihi kitabınızda naklettiğiniz bir hadisin kaynağında yer almadığını söylediler. "Alimlerin ihtilafı bu ümmet için rahmettir. Herkes kendine göre doğru olana uymuştur, hepsi doğru yoldadır ve Allah’ın rızasını istemektedirler." 197.sayfa dipnot numarası 101.
Cevap:
Ben böyle bir hadis nakletmedim, verilen sayfadaki ifade İmam Malik’e aittir ve kaynağı da gösterilmiştir.


Dipnotlar:
1. İbn Kayyim, İ'lâmu'l-muvakki'în, C. II, s. 257.
2. Bu konuda yapılmış önemli bir çalışma Ali Osman Koçkuzu'nun doktorasıdır; Hadîste Nâsîh-Mensûh Meselesi, İstanbul, 1985, tartışmalar için 145-165. sayfalar, örnekler için 175-340. sayfalar.
3. Hadîsin yazılmasını yasaklayan hadîs ile buna izin veren hadîsleri uzlaştırmak için birçok görüş ileri sürülmüştür: Yasaklanan yazılıp Kur'ân sayfaları ile beraber Hz. Peygamber'in evinde bırakılmasıdır, yasaklanan Kur'ân ile aynı sayfaya yazılmasıdır, yasaklama ezber işine sekte vermesin diye bazı şahıslara mahsustur gibi yorumlar bunlar arasındadır. Ancak uzmanların tercihine göre doğrusu, karışma tehlikesinin bulunduğu zaman genel olarak yasaklanmış, bu tehlike ortadan kalkınca da izin verilmiş olmasından ibarettir. İbn Kesîr, İhtisâru Ulûmi'l-hadîs, A. Şâkir neşri, Mısır, 1951, s. 132 vd.
************************************************** ***************

Sizin anliyacaginiz bil dilden olsun diye sunuyorum bu satirlari: //Alintidir// Selamlarimla.



DİNİNİZİ KİMDEN ALDIĞINIZA DİKKAT EDİN

(1/1)

SELÂM:
Kuran’ın İslam öğretisine rıza göstermeyen çeşitli fert ve topluluklar, Allah’ın koruması nedeniyle Kur’an’ı değiştiremeyince İslam’a saldırmak için başka yollara başvurdular. Bu yolları başlıca şöyle sıralıya biliriz:

1. Peygamber adına yalan hadisler uydurmak,
2. Uydurulan hadislere dayalı mezhepler meydana getirmek,
3. Tasavvuf adı altında faaliyette bulunmak suretiyle sofistlik
Yapmak,
4. Felsefe yoluyla saldırmak,
5. Kur’an ayetlerine yanlış ve batini manalar vermek.
6. Ayrıca İslam’a, İslam’da olmayan Irkçılık, Babadan oğul'a
Saltanat, diktatörlük gibi kavramlar ve oluşumlar isnat etmek
ve bunları İslam’a karşı kullanmak.


Bunları anlatırken geniş kitlelere yayılmış olanlarına ağırlık verecek, diğerlerine ise kısaca yer vermeye çalışacağım.

HADİS FAALİYETİ :
Bu faaliyet hicri üçüncü asırdan itibaren başlıca iki dalda gelişme gösterdi. Bunlar Kütüb-i Sitte adı altında ehli sünnetin kabul ettiği rivayetler ile Kütüb-i Erbaa adı altında İmâmiyye Şiasının kabul ettiği rivayetlerdir. Bunların durumu şu şekildedir:
A- EHLİ SÜNNET VE KÜTÜB-İ SİTTESİ:Kütüb-i sitte’nin kelime manasından kastedilen, altı kişinin hadis kitapları şeklinde olup, bu şahısların kitaplarında 35647 hadis bulunmaktadır. Bu hadisler ayrı ayrı olmayıp, her biri bazen on beş yirmi kerelik tekrarlar halindedirler. Ayrıca bir şahsın kitabında yer alan bir hadis diğer bir şahsın kitabında ya aynen ya da biraz değişiklikle, büyük çoğunlukla yer almaktadır. Öyle ki tekrarlar dikkate alınmasa 35647 hadis 4000 hadisi bile bulmamaktadır. Bu 4000 hadis bir kitaba sığdırılabilecekken, gerek tekrarlar suretiyle, gerekse şerhlerle büyük bir külliyata dönüştürülmüş. Öyle ki inceleme yaptığımda her biri yüzlerce sayfalık 57 cilde bakmak zorunda kaldım. Ayrıca dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi de bu hadis uydurma faaliyetinin iddia ettikleri gibi fertler tarafından din gayretiyle yürütülmüş bir hareket olmayıp, birbirlerine çağdaş kimseler tarafından ve bağlantılı olarak yürütülmüş sistemli bir hareket olduğudur. Şöyle ki:

1- Buhâri (Hicri 194-256) tekrarlarıyla birlikte 9082 hadis.
2- Müslim(Hicri 204-261) “ “ 7275 “
3- Nesai (Hicri 215-303) “ “ 5724 “
4- Ebû Dâvud (Hicri 212-275) “ “ 5274 “
5- Tirmizi (Hicri 209-279) “ “ 3951 “
6- İbnû Mace (Hicri 209-273) “ “ 4341 “
TOPLAM 35647


Ayrıca diğer bir hususta bu şahısların Arap asıllı olmayıp, Buhara, Merv, Horasan tarafında yaşayan kimseler oldukları ve İslam'ın yayılmasını engellemek için Kur’an öğretisine karşı bir ekol oluşturmuş olmaları hususudur. Arap asıllı değildirler derken ırkı söz konusu ettiğim zan edilmesin. Ancak şunu demek istiyorum ki, ne sahabeler nede tabiin tarafından ortaya atılmış bir hareket olmadığı gibi, Araplar arasında o döneme kadar hadis öğretisi söz konusu değildi. İslam derken sadece Kur’an öğretisi anlaşılıyordu. Zira hadis rivayeti konusunda yasaklarda mevcuttu, ondandır ki bu hareket Mekke ve Medine’nin çok uzağında hicri üçüncü asırda geliştirildi. Hadis diye peygamber adına uydurdukları iftiralara delil olarak yine kendilerince uydurulmuş ravi senetlerini gösterdiler. Kur’an’ı ölçü olarak kabul etmediler. Bunlara sormak gerekir! Hadis metnini uyduran insanların senedi de uydurmamaya verilmiş bir sözlerimi var? Yada senedin uydurulmamsına mani olan şey nedir ki, ravi zinciri şeklinde uydurulmuş sened hadisin sağlamlığına delil olabilsin? İş bununla da bitmiyor. Kur’an’ı ölçü olarak kabul etmedikleri gibi, uydurdukları rivayet iftiralarının Kur’an’ı nesh edebileceğini, yani ayetleri iptal edebileceğini iddia ettiler. Ve bu iddia çerçevesinde mezhepler geliştirdiler. Çok ilginçtir, geliştirmiş oldukları dört mezhebin imamları da Arap asıllı değildirler. İddia ettiklerine göre bu imamlar adına oluşturulan mezheplerden birine bağlı olmak İslâmi bir mecburiyetmiş. Ayrıca yukarıda belirttiğim, gibi iddia ettiklerine göre hadisin doğruluk güvencesi ancak ve ancak isnat ettiği ravi senedidir. Bu senet uydurmalarını da ağırlıklı olarak 5374 hadis ile hayali bir şahıs olan Ebû Hüreyre’ye isnat ettiler. Ebû Hüreyre’nin kelime manası “kedinin babası” demektir, ve güya bu bir şahsın takma adı imiş. Böyle bir şahıs bilinmediği gibi ne kendi adı, nede babasının adı bilinmemektedir. Adı hakkında 30 değişik rivayet olup adının ne olduğu tespit edilememiştir. Babasının adıyla ilgili de çeşitli rivayetler yapılmaktadır El-Kuta El-Halebi bunları kırk dört değişik rivayete çıkarmaktadır. Ve bu iddiaların hepsi bir yakıştırmadan öteye gidemez, zira böyle bir şahıs kanaatimce hiçbir zaman yaşamamıştır. Hadis ekolünü kuran bu ekip, bu şekilde hayali bir şahsa hadislerini dayandırmakla bu yönden yalanlanmalarının yolunu kapatmak istemişlerdir. Zira gerçek bir şahsa isnat etmeleri halinde birilerinin çıkıp ta bizim dedemizin dedesinden duymadığımızı sen kimden duydun deyip onları yalanlıya bilirlerdi. Benim kanaatimce hiçbir zaman böyle bir şahıs yaşamamıştır. İşte hadislerinin gerçek olduğuna dair verdikleri en büyük güvencelerden biri bu hayali şahsiyettir. Kaldı ki senedin hadisin sahihliğiyle (gerçek olmasıyla) ilgili hiçbir manası olamaz. Hadis metnini uyduranlar kolayca senedi de uydura bilirler. Falan, falana söyledi şeklindeki bir uydurmanın zorluğu veya imkansızlığı nedir ki hadisin sahihliğine güvence olabilsin. Buhâri’nin altıyüzbin hadisi senedleriyle birlikte ezbere bildiğini ve kitabına aldığı hadisleri bunlar arasından seçtiğini iddia etmişlerdir, bundan da anlaşılmaktadır ki senedleriyle birlikte yüz binlerce hadis uydurması mevcuttur ve hadisleri uyduranlar senedlerini de uydurmuşlardır. Bu onların kendi ifadeleridir. Öyleyse senedli olmalarına rağmen güya sahih görmemiştir ve dolayısıyla hadis metniyle beraber senedlerinde uydurulduğunu itiraf etmiş olurlar. Bu mantık kitabına aldığı hadisler içinde geçerlidir. Bir hadisin ne şekilde olursa olsun sened ihtiva etmesi onun sahih olduğuna delil teşkil edemez. Bu konuda daha birçok eleştiriler getirmek mümkündür. Kitabın çok hacimli olmasını amaçlamadığımdan bu kadarla yetiniyor ve işin esasına değinmek istiyorum. Bu kadar yoğun bir şekilde asırlardan beri insanlara din diye takdim ettikleri ve Kur’an’dan üstün tuttukları hadislerin içeriği nedir ve bunları öneren imamları kimlerdir, bunları belirtecek olursam:

BUHARİ: Künyesi “ Şeyhu’l İslam ve İmâmul-Huffaz Ebû Abdullah Muhammed İbnû İsmail, İbnû İbrahim, İbni’l Muğire, İbni’l-Berdizbe el-Buhâri el-Cu’fi” (H.194-256). Doğum yeri Buhara olup ölüm yeri de Semerkant’ın Hertenk köyüdür. Görüldüğü gibi yaşayıp öldüğü yer Arabistan’ın çok dışındadır. Kendisinden Müslim ve Tirmizi hadis almışlardır. Tirmizi ile Ebû Dâvud (ö.316) talebeleridir. Müslim kendisine “Müsaade et, ayaklarını da öpeyim, ey üstadlar üstadı, ey muhaddislerin seyyidi, İlel’de hadis hadis doktoru” demişti. Sahihinin en meşhur nüshaları Nesefi Nüshası ve Firebri Nüshasıdır. Nüshalar arasında farklılıklar vardır. Bazen “Babun” şeklinde kalıp hiçbir fıkhı hüküm ifade etmeyen başlıkların yer alması, bazen başlık olduğu halde arkadan hadis kaydetmeden bir başka bab başlığına geçmesi. Sonrakiler tarafından bu boşluk doldurulmuştur. Meşhur Çağdaşları, Ahmed İbnu Hanbel, Yahya İbnu Main, Ali İbnu’l Medeni, Salih Cezere, Nesefi, Firebri.
Buhari hadisleri kitabına yazarken sahih olmaları konusunda Allah’a danışmış olduğu garantisini de vermektedir. Bu hususla ilgili olarak şöyle demiştir. “Herhangi bir hadisi Sahih’e dahil etmezden önce yıkanıp iki rekat namaz kılarak, Allah’a istihârede Bulunup manevi bir işaret aramış, ondan sonra hadisin sıhhatine hükmetmiştir”. “Bu şekilde sıhhati nazarımda sübût bulmayan hiçbir hadisi Sahih’e almadım”der. Ayrıca Sahihini 16 yılda altıyüzbin hadisten seçerek tekrarlarıyla birlikte 9082 hadis yazmıştır, iddiası da vardır. Şöyle bir hesap yaparsak bu sözlerin herhangi bir gerçeği ifade etmediği ortaya çıkar. Altıyüzbin hadis için, altıyüzbin defa yıkandığını ve her bir hadis içinde iki rekat namaz kıldığını söylemekle, böylece (600.000.- : 16.- ) : 365 = 103 kere her gün yıkanmıştır. Ayrıca (600.000.- X 2.- ) : (16.- X 365.- ) = 205 rekat namaz kılmıştır. Her rekatı üç dakika da kılsa 3 X 205 = 605 dakika, bu da yaklaşık on saat demektir. Günde 103 kere yıkanıp on saat Namaz kıldığını ve bunu 16 sene devam ettirdiğini iddia etmek ciddiyetten uzak bir iddiadır. Zira değil günde 103 kere yıkanmak hiç uyumasa bile en az saatte dört defa giyinip soyunması demektir.


MÜSLİM : Künyesi, “El-İmam el-Hâfız Hüccetül- İslam Ebu’l Hüseyn, Müslim İbnul-Haccâc el el-Kuşeyri, en Nişâburi” (H.204-261) Horosanın Nişabur kentinde doğup ölmüştür. Müslim, Sahihini bizzat işiterek aldığı üçyüzbin hadisten seçtiğini ifade eder. Tekrarları nazara alınmadığı takdirde kitabında 3033 hadis mevcuttur. Rivayete göre, bir hadis ararken dalgınlıkla bir sepet hurmayı yemiş ve hastalanarak ölmüştür. Kitabında yazmış olduğu hadislerin, bazı senedlerinin ricâlinde şahıslar sayıca farklıdır. Bazı metinlerde elfaz değişmektedir.

NESAİ : Künyesi. “El-Hafız el-İmam Şeyhûl-İslâm Ebu Abdurrahmân İbnu Şuayb İbnu Ali İbnu Sinân Bahr el Horâsani el, Kâdi” (H.215-303). Aslen Horosanın Nesâ şehrindendir, orada doğmuştur. Tahsiline Belh şehrinde başlamıştır. Kitabının adı Kitab’ı el-Müctebâ Mine’s-Sünen (es-Sünenu’s-Suğra)dır. Tekrarlarıyla beraber 5724 hadis ihtiva eder. Şafii fukuhasındandır.

EBÛ DÂVUD: Künyesi, “El-İmam es-Sebt, Seyyüdü’l Huffâz Süleyman İbnul-Eş’es İbni İshâk es-Sicistani” (H 212-275). Doğum yeri Horasan Bölgesinin Sicistân şehridir. Kitabı hakkında “ Ben Resûlullah’a nispet edilen Beşyüzbin hadisten şu Sünen’i seçtim. Kitabımın içerisinde 4800 hadis mevcuttur.” der. Ebû Dâvud Sünen’ini kendisinden yüklenip rivâyet izni alan yedi kişi mevcuttur. Bunlardan dört tanesi yaygınlık kazanmıştır. Nüshalar arasında farklar mevcuttur.

TİRMİZİ: Künyesi “Muhammed b. İsâ b. Sevre b. Musa b. Ed-Dahhâk es Sülemi el-Bûği ed-Tirmizi” Tirmizi Orta Asya şehirlerinden Termiz, Türmiz şeklinde de telaffuz edilen, Tirmiz şehrine nispettir. Tahsilini memleketinde ve Horasan’da yapmıştır. Buhari’nin en meşhur talebesidir. Bir müddet Buhara’da hadis okutmuş. İlelu’l-hadisi Semerkant’ta tasnif etmiştir. Anadan doğma âmâ olduğu rivayet edilmekte. Tekrarlarıyla birlikte 3951 hadis yazmıştır.

İBNÛ MACE: Künyesi, “Muhammed b. Yezid b. Abdullah er-Raba’i el-Kazvini” (209-273). Tahran yakınlarındaki Kazvin şehrinde doğmuştur ve ölüm yeri de Kazvin’dir. Tekrarlarıyla birlikte 4341 hadis yazmıştır. İbnu Mace’nin Süneni hicri yedinci asırdan itibaren Kütüb’i Sittenin altıncı kitabı olarak benimsenir. Bazıları altıncı Kitab olarak Muvatta’yı görmüştür.

Görüldüğü gibi Kütüb’i Sittenin hiçbir yazarı aslen Arap olmadıkları gibi, seyahat amaçlı olsa dahi Mekke ve Medine taraflarına gittikleri pek bilinmemektedir. Bir iki tanesinin Mekke ve Medine taraflarını gidip gezdikleriyle ilgili kayıt varsa da bence uydurmadır. Zira böyle bir şey vuku bulmuş olsaydı Hac ve Umre yaptıklarıyla ilgili kayıtlarda mevcut olacaktı böyle bir şeye rastlamadım. Bunların öğretileri üzerine bir fıkıh oluşturularak mezhepler meydana getirilmiştir. Ehli Sünnet adı altında oluşturulan dört mezhebin İmamları da aynı şekilde Arap asıllı değillerdir. Bu şahısların ismi etrafında oluşturulan bütün fıkıh bu İmamlara mal edilmiştir yada adı kullanılmıştır. Öyle ki İmam Ebû Hanife’den hiçbir Kitab intikal etmemiştir, buna rağmen mezhebinin fıkhı ona dayandırılmıştır. Bundan dolayı konular işlendiğinde falan şahıs şu sözü söyledi veya şunu yaptı derken o sözün veya fiilin o şahsa ait olabileceği gibi, onun adına uydurulmuş olabileceğinin de dikkate alınması gerekir. Zira Allah’a ve Peygambere iftira edip yalan söz uyduran kimselerin, başkaları adına da yalan söz ve iftiralar uydurmaları gayet mümkündür. İnsanlar nasıl ki öbür semavi kitapları değiştirdiyseler, Allah, Kûran’ı korumamış olsaydı onu dahi değiştirmeye çaba sarf edeceklerdi. Bundan dolayı amacım bizzat şahıslar olmayıp, asırlardan beri süre gelen uydurma rivayetler ve onları gerçek manada uydurmuş olanlardır.
Konumuza dönüp, dört mezhep imamı konusunda, geçerli kaynaklara dayalı olarak bilgi verecek olursam:

EBÛ HANİFE: Numan b. Sabit (H.80-150), Arap olmadığı kesin olmamakla beraber, Türk veya İran asıllı olduğu hakkında farklı rivayetler mevcuttur. Onun Tirmizli bir Türk kabilesine mensup olduğu söylenmekle beraber M. Ebu Zehra’ya göre ise Farslıdır. Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre de Ebû-Hanife Nu’man b. Sabit’in babası, Zerdüşt dinindeyken İslam'ı Kabul eden Kâbül’lü Zevtâ’dır, bu şahsın adının Tâvus yahut Merzubân olduğunun rivayet edildiği şeklindedir.
Fıkıh öğretisini öğrencileri oldukları iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) isnat ettirilmiştir. Ebû Hanife’nin bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış eseri yoktur. Sünnet konusunda onun hakkında dendiğine göre ravisi güvenilir olduğu zaman Muhaddislerin çoğunluğunun eğilimine aykırı biçimde Mürsel hadisi delil olarak değerlendirmekteydi. Muhaddislerce zayıf karşılanan ve kendisiyle amel edilemez diye değerlendirilen bir çok hadisi delil olarak ileri sürme yoluna gitmiştir. Hanefiler şöyle söylemektedirler: “ Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edile bilir. Sadece ahad hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul etmişlerdir. ( Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-1994 Sayfa 213 )


İMAM MALİK: ( H.93-179) Bazıları aslen Yemenli olduğunu söylerken, bazı siyer yazarları İmam Malik ve ailesinin Arap olmadığını söylemişlerdir. Büyük atası Ebû Amir’in, Beni Teym kölelerinden olduğu söylenmiştir. İmam Malik, üstadının özellikle İbni Hürmüz olduğunu belirtir. “Yedi, sekiz yıl yalnız ondan okudum, başkalarını bu işe hiç karıştırmadım” der. Hürmüz adı Acem asıllı olanların kullandığı bir isimdir. Bir rivayette de “ On üç yıl oturup İbni Hürmüz’den ders okudum”der. (16 yıl rivayeti de vardır) Ondan öğrendiklerini, başka bir kimseden almadığını söyler. İmam Malik üstadı İbni Hürmüz’den aldıklarının tamamıyla tesiri altında kalmış denebilir. Medarik’de Şöyle denir: “ Malik derki, İbni Hürmüz’ü şöyle derken işittim” ifadeleri bunu açıkça ortaya koyar. Meşhur Kitabı Muvatta da 1826 hadis mevcuttur. Sünnet Kur’an ile Tearruz ederse, Bazı hallerde Kur’an’ı sünnete takdim eder, bazı hallerde sünneti Kuran’a hakim kılar. Böylece sünnetin Kur’an’ı iptal edebileceğini Kabul etmiştir. ( Bak, İmam Malik , Hayatı-Görüşleri- Fıkıhta yeri, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hilal Yayınları 1984 sayfa 283.)

İMAM ŞAFİİ: Ebû Abdullah Muhammed bin İdris bin Abbas Şafii (H.150-204).
Suriye’de (Filistin) doğduğunu söyleyenler olduğu gibi ayrıca Askalan’da (gazze yakınında) Hatta Yemen’de doğduğunu söyleyenlerde vardır. Kureyş kabilesinden olmadığı halde, “kölelik yönünden kureşli sayılmıştır. Zira atası Ebu Lehebin kölesi imiş” rivayet edilmiştir. Ömer, atası Şafii’yi Kureyş kölelerine katmamış, Osman onu bunlara katmış. İmam Şafii, Huzey kabilesinin yanında yaklaşık on yıl kalarak, kendilerinden Arap dili ve şiirini öğrendi. Ana dili Arapça olmayıp Arapçayı sonradan öğrendiği anlaşılmaktadır. Hocası İmam Malik’tir. El-Risale ve El-Üm isimli kitapları vardır. Şafii derki: “Fıkıh öğrenmek isteyen Ebu Hanife’nin iyalidir. Siyer isteyen Muhammed b. İshak’ın iyalidir. Hadis isteyen Malik’in iyalidir. Tefsir isteyen Mukatil b. Süleyman’ın iyalidir” diyerek tavsiyede bulunur. Ebu Hanife ve İmam Malik’ten bahsettik, diğer ikisi ise: Muhammed b. İshak : (H.85-151). Bilhassa Siyer Meğazi çalışmaları vardır. Siyerin dışında müstakil olarak Kitâbu’ssünen telif etmiştir. İbrahim b. Sa’d ez Zuhri ondan sadece ahkama dair 17 bin hadis rivâyet etmiştir. Yahya’l-Kattan onun hakkında “kezzab” yani yalancı demiştir. Ayrıca, hakkında Şiiliğe meyyal olduğu ve kaderi olduğu rivayetleri de vardır. Yalnız ahkama dair 17 bin hadis söylemesi “ne kadar” yalancı olduğuna dair kuvvetli bir delildir. (Bak. İlk üç Asırda İslam Coğrafyasında Hadis. Dr. S. Kemal Sandıkçı. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 299. Baskı 1991 s. 45-46 )
Diğer tavsiye ettiği: Mukatil b. Süleyman Şiânın Zeydiye Mezhebindendir. Şafii onun kitaplarını okudu, inceledi ve neticede onları da okumağa teşvik etti. Onu bu hususta imam addetti. Bu maddede kendisine başvurulan bir âlim saydı. (Bu konuda bak. İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU. Diyanet Başkanlığı yayınları 1987 s. 46 ).
Şafii’nin kendiside Harun Reşid zamanında Şiilikle itham edilmiş ve takibata uğrayarak, Harun Reşid’in huzuruna bu konuda çıkarılmıştır.
Kur’an ve Sünnet Konusundaki görüşü:
Şafii’nin bu konudaki görüşü, Sünnetin Kuran’la nesh edilemeyeceği şeklindedir. Resûlullah’ın sünnetini ancak Resûlullah’ın sünneti nesh edebilir. Kur’an bir sünneti nesh edemez, nesih olayı olması için bunu başka bir sünnetin ilân etmesi gerekir der. Kuran’ın sünnetle nesh edilip nesh edilemeyeceği konusuna gelince, her ne kadar Kur’an’ı ancak Kur’an nesh eder diyorsa da , uygulama konusunda durum hiçte öyle değildir. Örneğin, Kuran’a rağmen, zina olayında Recim cezasını kabul etmekle, sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceğini açıkça beyan etmiş olur. Yani kısaca iddiası; Kur’an sünneti iptal edemez fakat sünnet Kur’an’ı iptal eder şeklindedir. (Konu hakkında bak: İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU s.238-239. Büyük Şafii İlmihali, Yazan Halil Gönenç. Hilâl Yayınları 1979, 2. Baskı s. 375.)


AHMED İBN-HANBEL: (H. 164-241) : Anası O’na gebe olarak Merv’den Bağdat’a geldi. Merv’de doğduğunu söyleyenler var. Kendisinden yapılan rivayette Bağdat’ta doğduğu söylenmiş. Merv asılı olup Arap değildir. ( Yazılarımda Arap değildir derken, bununla o devirlerde ilk etapta Kuran’ın yayıldığı coğrafyaya yakınlığa veya uzaklığa dikkat çekmek suretiyle Kur’an dışı bazı kültürlerin etkinliğine dikkat çekmek içindir. Yoksa İslam dini evrensel olup, herhangi bir ırktan olmak veya olmamak avantaj veya dezavantaj değildir.)
Kitabı “Müsned”de yaklaşık 40.000.- hadis vardır. Kur’an’ı esas alıp sünneti terk edenlere red için Kitab bile yazmıştır. Ona göre Kuran’ın batını vardır. Halbuki Kuran’a batın bilgi isnat etmek küfürdür. Zira Kur’an açık manalı bir kitaptır.
Ahmed, Sünnetin Kuran’a hakim olduğunu, fakat Kuran’ın sünnete hakim olmadığı ve sünnetin Kur’an’ı nesh yani iptal edebileceği iddiasındadır. Şöyle ki : “Ahmed’e göre sünnet beyan bakımından Kuran’a hakim sayılır, onun ahkamını takrir eder. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar. Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, Kitab hakim değildir, çünkü kitabın iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır.” demekte.“gerek iman itimade, gerek amel ve akla dair olsun, Hadisler arasında bir fark yapmazdı.” ( Konu hakkında bak.Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları 1984 s.242-255 Prof. Muhammed Ebu Zehra. Terc. Osman KESKİOĞLU .)

Bütün korkuları Kuran’ın İslam dini öğretisine esas alınmasıdır. Zira Kur’an esas alınmış olsa ve Peygamber adına ileri sürmüş oldukları sözler Kur’an ölçüsüne vurulsa, bütün iftira ve yalanları hemen ortaya çıkar ve sünnet diye ileri sürmüş oldukları sözlerden geriye pek bir şey kalmaz. Bu hususu onlarda kabul eder mahiyette şu şekilde itiraf etmektedirler.
“İmam Ahmed’e gelince, o İmam Şafii’nin usulüne uygun hareket eder. İbni Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden anlayışına göre Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri red olunacak olursa o zaman sünnetlerin çoğu red olunur ve sünnet batıl olur.” (Ahmed ibn-i Hanbel, Hilal Yayınları S.247 )

Bu ifadeler bile, Sünnetle Kuran’ın ne kadar bir birleriyle bağdaşmayan bilgiler ihtiva ettiğini belirtmeye kafidir.

Sonuç olarak, İmam Ahmed birçok sözlerinde belirtmiştir ki, İslam dinini öğrenilmesi, aynı zamanda Kur’an’a hakim olan! sünnetle mümkündür. Kur’an bilgisi sünnet yoluyla olur, Kur’an sünnete hakim olamaz. Bu din sünnet yoluyla öğrenilir. İslam fıkhının en kestirme ve en işlek yolu sünnetten geçer. Sünnetin beyanından yararlanmaksızın sadece Kur’an’dan öğrenmeğe çalışanlar, doğru yolu şaşırırlar, hak yolu şaşırırlar iddiasındadır. 750 bin hadis arasından seçtiği rivayet edilen. Müsned teki hadislerin 10 bini tekrarlanmış hadislerdir. Hadislerin sahihliğine ölçü olarak Kur’an’ı değil de kendi Müsned ini kabul ve ve tavsiye eder, Şöyle ki: “Resulullah’ın hadislerinden olup olmadığı konusunda anlaşmazlığa düştüğünüz rivayetlerle ilgili olarak Müsned’e başvurun. Orada bulduysanız delil, bulmadıysanız delil olmaz .” demiştir. Mahiyeti ne olursa olsun, Kur’an’ı hadise tabi kılar, şöyle ki : “hatta ona göre haberi, vahid olan Hadisler bile, Kuran’ın umumini tahsis eder.” (Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları s.245 )

Görüldüğü gibi dört mezhep imamı da fıkıhlarına hadisleri esas almaktadırlar. İttifakla hadislerin Kur’an ayetlerini iptal edebileceğini fakat Kuran’ın hadisleri iptal edemeyeceği iddiasındadırlar. Bu da başka bir ifadeyle, Allah’ın Kuran’la bildirdiği İslam’a, öncelikle hadislerle peygamberin karşı çıktığı ve peygamberin sözünün Allah sözünden daha üstün olduğu manasındadır. Bu ise İslam dinine saldırı ve peygambere büyük bir iftiradır.
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (10. November 2012), hiiic (10. November 2012)
Alt 10. November 2012, 08:45 PM   #53
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Alıntı:
“Müsned”de yaklaşık 40.000.- hadis vardır. Kur’an’ı esas alıp sünneti terk edenlere red için Kitab bile yazmıştır. Ona göre Kuran’ın batını vardır. Halbuki Kuran’a batın bilgi isnat etmek küfürdür. Zira Kur’an açık manalı bir kitaptır.
Ellerine sağlık merdem.

Gerçek dine uyan insanların nasıl "kitap topluluğu" olduğunu gözler önüne seriyor.
Samiri de insanlara sizin göremediklerinizi görüyorum diyerek yoldan çıkarmıştı.
Rahiplerde insanların göremediği hakikatler uğruna sevgili İsayı tanrı ilan ettiler.
Bizimkiler de bazı hakikatleri (yine kitaplarda yazmamasına rağmen) görüyorlar.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (10. November 2012)
Alt 11. November 2012, 02:58 PM   #54
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart sünnet kuranla çelişmez, çelişen ise sünnet olamaz.

Alıntı:
merdem Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu ifadeler bile, Sünnetle Kuran’ın ne kadar bir birleriyle bağdaşmayan bilgiler ihtiva ettiğini belirtmeye kafidir.
Merdem kardeşim,

Yazındaki eleştirilerden yukarıya alınan sözünü yanlış buluyorum:

1- Sünnet kuranla çelişmez, kuranla çelişen bir şey varsa o sünnet olamaz.
2- Yukarıdaki ifadelerin sünnet olduğunu, sen yada başkası nasıl tespit etmişlerdir?
3- Peygamberin vefatından sonra, bir şeyin % 100 sünnet olduğunu tespit etmek öümkünmüdür?
4- Kesin bilgi sahibi olmadığımız şeylerin peşinden gidilmemesi gerektiğine ilişikin rabbimiz emrine göre, bunların sünnet olduğunu tam olarak bilmeden, sünnet diyerek buna tabi olmak kadar, sünnet diyerek tabi olmamak ta aynı derecede yanlıştır.
5- Sünnet denilen rivayetlerin, % 100 sünnet olduğunu tespit etmek mümkün olsaydı, onlara uymamak peygambere iman etmemek olmazmıydı?

Lütfen bu konuları tekrar düşünerek cevaplarınızı yazabilirmisiniz...

selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12. November 2012, 06:12 AM   #55
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?
Kuran’daki gibi Tevrat’ta da her şeyin açıklaması olduğu 06:154 ve 07:145
ayetlerinde belirtildiği halde, Yahudiler de Hz. Musa’nın ölümünden yüzyıllar sonra “mişna”
(hadis, söz) ve “gamara” (sünnet) icat etmişler ve Tevrat’ı bırakarak bunlara uymaya
başlamışlardır.

1 Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt
2 İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65
3 İbni Sad/Tabakat 5/140
4 Tahzırul Havas 10b.

Benzer bir şekilde Hrıstiyanlar da Hz. İsa'nın ölümünden 300 yıl sonra teslis inancını
yaratmış ve Peygamberleri tarafından tebliğ edilen tek Tanrı inancını büyük ihtilaflar sonunda bırakıp ortak koşanlar kervanına katılmışlardır.

05:66 Eğer ehl-i kitap (kitap verilenler) iman edip (kötülüklerden)
sakınsalardı, herhalde geçmiş kötülüklerini örter ve onları nimeti bol
cennetlere sokardık. EĞER ONLAR TEVRAT’I, İNCİL’İ VE
RABLERİNDEN ONLARA İNDİRİLENİ DOĞRU DÜRÜST
UYGULASALARDI, şüphesiz hem üstlerinden hem altlarından yerlerdi.
Onlardan aşırıya kaçmayan bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları
ne kötüdür!
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (12. November 2012)
Alt 12. November 2012, 06:15 AM   #56
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

ÇİN FISILTILARI

Bir üniversite profesörü sözsel bilgi transferinin orijinal mesajı nasıl değiştirdiğini
gösteren bir deney yaptı. İzleyenlerden 10 kişiyi yanına çağırdı ve bunların dokuzunun salonu terk etmesini istedi. Kalan kişiye bir alıntı verip seyirciye okumasını istedi.

Alıntı şuydu:

“Hz. İsa Capernaun’a annesi, izleyenleri ve öğrencileri ile birlikte gittikten sonra, orada
fazla kalmadılar çünkü Musevilerin Fısıh bayramı yaklaşıyordu. Hz. İsa Kudüs’e gitti. Orada
ibadethanenin içinde sığır, koyun ve güvercin tüccarları ve masalarında oturan döviz alıp
satan kişileri gördü. Hz. İsa ipten kamçı yapıp koyun, sığır ne varsa ibadethaneden çıkardı.”
Bundan sonra ilk kişiden kağıt parçasını alıp cebine koydu, ikinci kişiyi içeri davet etti
ve az önce kağıttan okuyan kişiye şimdi de ne okuduğunu ikinci kişiye anlatmasını istedi.

Çıkan şey şöyleydi:

“Hz. İsa Capernaun’a annesi ve öğrencileri ile gittikten sonra orada uzun süre kaldılar.
Ondan sonra Hz. İsa Kudüs’e gitti. İbadethanenin yakınında sığır, koyun ve güvercin satın
alan insanlar ve döviz alıp satan kişileri gördü. Hz. İsa hepsini kovdu.”
Daha sonra içeri üçüncü kişi çağırıldı ve ikinci kişiye birinciden ne duyduysa
tekrarlamasını istendi. Sıradaki duyduğunu şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’e annesi ve bazı öğrencileriyle gittikten sonra birkaç gün kaldılar. Bundan
sonra Hz. İsa tekrar ibadethaneye gitti. İbadethanenin yakınında sığır ve domuz satın alan
insanlar ve döviz alıp satanları gördü. Hz. İsa onlara bağırdı ve yaptıklarının kötü olduğunu
söyledi.”

Tekrar sıradaki kişi geldi ve şöyle aktardı:

“Bir gün Hz. İsa annesiyle birlikte uzun yıllar kaldığı Kudüs’teymiş ama bir gün Hz. İsa
Kudüs’ten ayrıldı ve uzaklara gitti. İbadethanenin yakınlarında at ve domuz satın alan
insanlar gördü, onlara çok paraları olduğu için bağırdı ve paranın kötü olduğunu söyledi.”

Diğer kişi ise şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’te doğmuş ve annesiyle uzun süreler orda kalmıştı. Bir gün Hz. İsa Kudüs’teki pazar yerine gitti ve ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Onlara çok fazla hayvanları ve paraları olduğunu için bağırdı ve paralarını fakirlere vermelerini yaptıklarının kötü olduğunu söyledi.”

Sıradaki şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’te doğmuş ve hayatı boyunca annesiyle kalmıştı. Bir gün Hz. İsa Kudüs’teki
pazar yerine gitti ve pazarda ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Hayvanlara zulüm
ettikleri için onlara bağırdı, tüm paralarını vermelerini ya da hayvanları iyice doyurmalarını
istedi.”

Bu sözler şöyle değişti:

“Hz. İsa Kudüs’te doğdu ve birçok kişinin zavallı domuzlara kötü davrandığı ve atlarını
kamçıladığı bir pazarın yakınında yaşardı. Bir gün Hz. İsa pazar yerine gitti sadece
domuzlarını satmakla meşgul olan kötü insanlar gördü, ona karşı çok kaba ve sert
davrandılar, o yüzden bir şey demedi ama paralarına beddua edip oradan ayrıldı.”

Tüm bu deneme bir konferans sırasında 10 dakika içinde oldu.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
bartsimpson (12. November 2012), dost1 (12. November 2012), hiiic (12. November 2012)
Alt 13. November 2012, 01:50 PM   #57
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
ÇİN FISILTILARI

Bir üniversite profesörü sözsel bilgi transferinin orijinal mesajı nasıl değiştirdiğini
gösteren bir deney yaptı. İzleyenlerden 10 kişiyi yanına çağırdı ve bunların dokuzunun salonu terk etmesini istedi. Kalan kişiye bir alıntı verip seyirciye okumasını istedi.

Alıntı şuydu:

“Hz. İsa Capernaun’a annesi, izleyenleri ve öğrencileri ile birlikte gittikten sonra, orada
fazla kalmadılar çünkü Musevilerin Fısıh bayramı yaklaşıyordu. Hz. İsa Kudüs’e gitti. Orada
ibadethanenin içinde sığır, koyun ve güvercin tüccarları ve masalarında oturan döviz alıp
satan kişileri gördü. Hz. İsa ipten kamçı yapıp koyun, sığır ne varsa ibadethaneden çıkardı.”
Bundan sonra ilk kişiden kağıt parçasını alıp cebine koydu, ikinci kişiyi içeri davet etti
ve az önce kağıttan okuyan kişiye şimdi de ne okuduğunu ikinci kişiye anlatmasını istedi.

Çıkan şey şöyleydi:

“Hz. İsa Capernaun’a annesi ve öğrencileri ile gittikten sonra orada uzun süre kaldılar.
Ondan sonra Hz. İsa Kudüs’e gitti. İbadethanenin yakınında sığır, koyun ve güvercin satın
alan insanlar ve döviz alıp satan kişileri gördü. Hz. İsa hepsini kovdu.”
Daha sonra içeri üçüncü kişi çağırıldı ve ikinci kişiye birinciden ne duyduysa
tekrarlamasını istendi. Sıradaki duyduğunu şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’e annesi ve bazı öğrencileriyle gittikten sonra birkaç gün kaldılar. Bundan
sonra Hz. İsa tekrar ibadethaneye gitti. İbadethanenin yakınında sığır ve domuz satın alan
insanlar ve döviz alıp satanları gördü. Hz. İsa onlara bağırdı ve yaptıklarının kötü olduğunu
söyledi.”

Tekrar sıradaki kişi geldi ve şöyle aktardı:

“Bir gün Hz. İsa annesiyle birlikte uzun yıllar kaldığı Kudüs’teymiş ama bir gün Hz. İsa
Kudüs’ten ayrıldı ve uzaklara gitti. İbadethanenin yakınlarında at ve domuz satın alan
insanlar gördü, onlara çok paraları olduğu için bağırdı ve paranın kötü olduğunu söyledi.”

Diğer kişi ise şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’te doğmuş ve annesiyle uzun süreler orda kalmıştı. Bir gün Hz. İsa Kudüs’teki pazar yerine gitti ve ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Onlara çok fazla hayvanları ve paraları olduğunu için bağırdı ve paralarını fakirlere vermelerini yaptıklarının kötü olduğunu söyledi.”

Sıradaki şöyle aktardı:

“Hz. İsa Kudüs’te doğmuş ve hayatı boyunca annesiyle kalmıştı. Bir gün Hz. İsa Kudüs’teki
pazar yerine gitti ve pazarda ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Hayvanlara zulüm
ettikleri için onlara bağırdı, tüm paralarını vermelerini ya da hayvanları iyice doyurmalarını
istedi.”

Bu sözler şöyle değişti:

“Hz. İsa Kudüs’te doğdu ve birçok kişinin zavallı domuzlara kötü davrandığı ve atlarını
kamçıladığı bir pazarın yakınında yaşardı. Bir gün Hz. İsa pazar yerine gitti sadece
domuzlarını satmakla meşgul olan kötü insanlar gördü, ona karşı çok kaba ve sert
davrandılar, o yüzden bir şey demedi ama paralarına beddua edip oradan ayrıldı.”

Tüm bu deneme bir konferans sırasında 10 dakika içinde oldu.
Bu teste bizim atalar dini yaşayanları, yani rivayetleri hadis/sünnet kabul ederek kaynak sayıp, ona göre yaşayanları soksak acaba durum değişirmiydi?

Büyük ihtimalle durum daha da karmaşık anlatılırdı.

Ancak, bu teste değil, testi izlemeye soksak, durum değişirmiydi?

Fikir beyan etmek isteyenler buyurun, cevaplayın lütfen...

selamlar,
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aorskaya Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (13. November 2012)
Alt 31. May 2014, 11:17 PM   #58
ebumaruf
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 38
Tesekkür: 0
2 Mesajina 2 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
ebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud of
Standart

Selamun Aleykum ey Müslümanlar.
Sitenize yeni üye oldum gezinirkende bu konuyu inceleme fırsatı buldum. Burada herkes ya kendi Kuran anlayışını dile getirmiş yada başka değer verdiği alimlerin yorumlarını nakletmiş.
Bu durumda şu soruyu sormak gerekli sanıyorum. ALLAH c.c bize Kuran' ı Kerimi dinimizi öğrenelim diye Rasulu s.a aracılığıyla göndermiştir. Kuran' ı anlamak için herkes farklı metodlar öne sürüyor. Herkes farklı görüşler belirtiyor. Peki bu durumda milyarlarca Müslüman Kuran hakkında fikir beyan ederken ALLAH Rasulu s,a in Kuran hakkında fikir beyan etmesi en doğal hakkı değilmidir. Onun en doğru yorumu yapmasıda en doğru olan şey değilmidir. Bunu sanırım herkes kabul eder. Kabul etmeyenlerin olaya Kuranında belirttiği gibi akılcı olarak bakması gereklidir. En mantıklı olanı bu olmalıdır. Zira vahyi en iyi anlayan vahye mazhar olandır. Bunu kabul ediyoruzda Hadis Rivayetlerinin ondan geldiğine inanmıyoruz. Ya da Onun ağzından çıktığı şekilde gelmemiştir diyorsak bunun teraziside Kurandır. Ben şahsen bir rivayetin manasını
Kuranın bütününde değerlenmesi taraftarıyım. Yani bir ayet tearuz edebilir. Başka bir ayet ise destekleyebilir. Bu durumda meselenin hadis rivayeti ışığında değerlendirilip tearuz noktasının iyice belirlenmesi gerektiğini düşünürüm. Zira böyle davranmak ALLAH c.c. katında bizim sorumluluğumuzu minimuma indirir. Zira aklımızı çalıştırıp değerlendirme yaparken ALLAH ' a ve Rasuluna itaat edin ve benzeri yüzlerce ayetede itaat etmiş oluruz.
Hadis rivayetinin açık ve net bir şekilde şüpheye yer bırakmaksızın Kuran tarafından red edilmesi durumunda ise bu hadis rivayetine zayıf yada mevzu diyebiliriz. Bu durumda bu rivayeti ALLAH Rasulu söylememiştir diye inanırım. Hadis rivayeti sayılarının yada şu muhaddis tarafından nakledildiği buna sahih veya zayıf dediğininde önemi yoktur. Zira genellikle uslu hadise göre Muhaddislerin nitelendirmesi sened endekslidir. Raviler sıka (sağlam ) dahi olsalar hata yapmış olabilirler yada hatasız nakletmiş olabilirler bunun garantisi yoktur. Yani kesinlikle ALLAH Rasulune aittir yada kesinlikle ALLAH Rasulu ne ait değildir diyemeyiz. Zira direk ALLAH Rasulun den duymadığımız için kesinlik arz etmez zan ifade eder. Bahsi geçen rivayetin uydurulduğunu iddia etmekde yada nakilde hata edildiğinide beyan etmek sadece zan dan ibarettir. Bu meselede itidalli olmak gereklidir.
Bir çok günümüz aliminin red ettiği hatta muhaddisler tarafından zayıf olarak nitelendirilen
hadis rivayetlerinin Kuranın bütünüyle nasıl uyum oluşturup. Tam olarak anlayamadığım meselelerde bana ışık olduğunu gördüm.
Saygılarımla
ebumaruf isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 5. June 2014, 09:23 PM   #59
khaos
Uzman Üye
 
khaos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2012
Bulunduğu yer: earth
Mesajlar: 433
Tesekkür: 229
167 Mesajina 302 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
khaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud ofkhaos has much to be proud of
Standart

ebumaruf kardeşim hoş geldiniz.

okuyan, araştıran, aklını kullanan, muhakeme yapabilen insanlar öncelikle ve daima kendilerine indirilmiş olanın peşinden gitmeli ve ona sarılmalılar.

Maalesef iş o kadar kötü boyutlardaki tarihi yolculuğunu da sayarsak bu gün elimizde din diye sarıldığımız şey koca bir boşluk.

Peygamberin vefatından hemen sonra gelişen olaylar, mevkisini ve iktidarını sağlamlaştırmak isteyen hatta bu uğurda kan döken halifeler,(bunun için genelde sözde hadisleri kullanmışlardır) atalarının dininin etkilerinden kurtulamayan dönemin arapları, çatallaşmalar, mezheplerin çıkışı, tarikatlerin türemesi ve nihayetinde hurafelere dayalı bir din.

Bahsettiğim konu sadece hadisler için geçerli değil bu gün din diye algılanan yada dayatılan şeyin yekününden söz ediyorum.

Bu günkü din anlayışının boşluktan ve hurafelerden oluştuğunu söylemem belki size abartlı hatta sivri bir çıkış gibi gelebilir ama söylediklerimin en basit teyidi için yakın çevremize, sokağa, ibadet ettiğimiz mekanlara ve dahi medyamıza bakmamız yeterlidir.
Anlatılan menkibeleri yada rivayetleri dinlerken gözünden sicim gibi yaşlar boşalan sevgili annelerimizin yada teyzelerimizin bir kur'an ayeti okunurken aynı şeyleri yaşadığını pek göremezsiniz.Çünkü okunan ayetin anlamını bilmezler.Çocuklarımıza beş yaşından itibaren fatiha suresini ezberletiriz ama aynı çocuk yetmiş yaşına geldiğinde fatiha nın anlamını hala bilmiyor olur.

Güncel bir örnek vereyim.Bir tv kanalında program yapan meşhur hocamızın alttaki acıklı fon müziğiyle safiyane kendisini dinleyenleri hikayeler anlatarak nasıl salya sümük ağlattığını hepimiz görüyoruz.Program sonunda birde yok böbrek ağrısına, yok gurbet sancısına iyi gelen dua diye bir de millete el açtırır olur biter.Alın size bu günkü yaşadığımız din.

Camilerimizde imamlarımız, müftülerimiz, mahallemizde ki yada köyümüzdeki şeyhimiz diyanetteki ünvanlı hocalarımız hep aynı yolu izler.Bir menkibe anlat arkasından ikide hadis patlat tamamdır.

Adam yetmiş senelik müslümandır Kur'an da Beyyine suresi var desen suratına Rus denizaltısını Newyork kıyılarında gören amerikalı gibi bakar.Kur'an da bir birinci sureyi ezberlemiştir, bir de yüz beşle - yüz ondört arasını. Ama onlarında anlamını bilmez.
Çünkü anlatılamaz, öğretimez.Bilinir ki adam dinini kur'andan öğrenirse bir çok tabu yıkılır.Düzen sorgulanır ve çok kişi kazandığı kirli para yada mevkiden olur.

Bir de şu konu var
-e kardeşim hadisin doğru olup olmadığını anlamak için Kur'an la karşılaştırın.

Adama kur' an öğretilmemiştir yada anlatılmamıştır ki hadisle karşılaştırma yapsın.Doğruyu yanlışı hurafeyi nasıl ayırt edecek? Al kardeşim şu meali eline yaratıcımız bak Bakara suresinde ne buyurmuş kimse demez.(Tabi kimseye bunların illa söylemesi gerekmiyor müslümansan sana indirileni okuyup, anlayıp uygulayacaksın.)

İslamda ruhban sınıfı yok denir ama bizde Allah' la kul arasına giren güruh sayısı diğer dinlerden daha fazladır.İnsan a içinden gelerek bir dua bile ettirmezler.Dua dediğin zırhlı birde aruz veznine uyan kafiyeli dua olmalıdır.

Dediğim gibi başlı başına sadece hadis değil yekünde sorgulanması gereken bir konu bu.İşin çıkış noktası olarak hadisler de işte bu yüzden adam sende denilecek konu değildir.
__________________
(FOR RAVEN)

Konu khaos tarafından (5. June 2014 Saat 09:33 PM ) değiştirilmiştir.
khaos isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 5. June 2014, 10:07 PM   #60
ebumaruf
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 38
Tesekkür: 0
2 Mesajina 2 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
ebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud ofebumaruf has much to be proud of
Standart

Hoş bulduk khaos kardeşim
Çok güzel yazmışsın hatta abartılı değil az bile yazmışsın. Kesinlikle katılıyorum.
Bizim toplumumuz malesef Kuran la haşır neşir olmuyor. Bunun başlıca sebebleri tabiki hocaların insanları Kuran ı anlamaya davet etmemeleridir. Kesinlikle her yazdığına katılıyorum.
Kuranı anlamak en önemli önceliğimizdir. Zaten o zaman bahsettiğin bir çok meslede halledilir inşaALLAH.
Tabiki burdaki konu Kuran ışığında sünnet olduğun için Kuranı anlamak noktasında Hadisin ehemmiyeti noktasında bir açıklama yaptım. Yoksa ben kesinlikle en çok ehemmiyetin Kuranı anlamaya çalışmak olduğuna inanırım.
Hatta Müctehid imamlarının her gün sürekli Kuranı anlamaya çalıştıkları için sürekli Kuran okuduklarını bilen hocaların insanları Kuran a yönlendirmemeleri çok manidar.
Ben her seferinde insanlara arapça biliyorlarsa orjinalinden Kuran okuyarak onu anlamaya çalışmalarını kafaları karıştığında Hadislere bakmalarını, Arapça bilmeyenlerede Kuran tefsiri ve Meali öneriyorum. Çok önemli bir meseleye değindiğin içinde teşekkür ederim
saygılarımla
ebumaruf isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ebumaruf Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
khaos (5. June 2014)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
değeri, kaynak, sünnetin


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:07 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam