hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > İman ve mü’minler > Anlaşmazlık,Ayrılık ve Ayrılmış grub

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 2. October 2012, 08:41 AM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart RUM-32. DİNLERDE ve MEZHEPLERDE HİZİP

RUM–32 DİNLER ÇAPINDA HİZİPLER, MEZHEPLER ÇAPINDA HİZİPLER

Öteden beri Allah’ın istek ve amacı tek bir hak din ve tek bir ümmettir. Bu ideal ümmet ise ulûhiyette kıst, insani ilişkilerde kıst üzere yaşayan büyük cemaattir. İnananları arasında dondurulmuş mezhepleri ve hiyerarşik tarikatsal hizipsel yapılaşması olmayan büyük cemaattir. Son ümmet de dâhil, bütün kitap mensupları kendini beğenme ve aklama kibri bırakıp düzelmelidir.

Hâlbuki kimisinin imanında, kimisinin amelinde hayır yoktur. Yine kusuru başkasında arama ve mağduriyet safsatası ve kendisini kınama yerine başkalarını kınama hastalığından dönerek ilme yönelmelidir. Eski ve yeni kitapların her biri hepimizindir. Resul ve nebiler de öyle. Hele Nebi yarıştırmak ve nebiler arasında farklar ihdas etmek hak dinle alakası olmayan hizipsel bakış açılarıdır.

Kitap ehli inananları birbirleri ile uğraşıp, her biri kendi yanındakini yeterli gördüğü ve diğerinin kitabını göz atmadığı için ziyandadırlar. Ahdi Yakıyn(Kur'an) mufassal bir kitaptır(Bkz. Nahl–89). Kuran, önceki kitaplardaki parça pörçük din ekonomi sistemini detaylı bir şekilde sebep ve sonuçları ile açıklayan bulunmaz bir kitaptır. Ahdi Yakiyn mensupları için ise, eski kitaplar ciddiye alınmalıdır. Çeşitli bozulmuşluklarına rağmen, imanda esas alınmamaları şartı ile ameli konularda (Sosyal ve ekonomi konularda) dinden ibret almak ve bozucuların en çok sosyo ekonomi politikler üzerinden nasıl oynadıklarını görerek, ellerindekini daha iyi anlamak ve bu hataları yapmamak için dinler tarihini incelemeleri gerekmektedir.

Kur'an, "her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde" olarak indirilmiştir (Nahl–89). Kuran'a nice bilmediğimiz, anlamadığımız, duymadığımız ve görmediğimiz hikmet vardır ki, onlar da ayet olarak isimlendirilen Allah'ın işaretlerinde / kelimelerinde gizlenmiştir. Buradan bakıldığında Kur'an bir emirler ve nehiyler bütünü olarak okunduğu kadar, tüm kâinatın, her şeye özgü her türlü durum ve oluşun nizamı, belgesi ve bilgisi olarak da okunabilecektir. Bu okuma ise Kuran’ı kelimeleri ayetlerdeki şekillerine göre bilmeyi, tasnif etmeyi, anlamlandırmayı gerektirmektedir. İşte bu nedenle İslam dünyasında Kur'an sözlüklerinin hazırlanması çok erken dönemlerde başlamış ve giderek müfessirlerle, Kur'an kaynaklı düşünce ve görüşler ortaya koyan âlimlerin kelimelere anlam yükleme biçimlerine göre de sözlükler yazılmaya başlanmıştır.

İşte bu tarihi gerçekler herkesin çokça dikkat etmesi gereken önemli bir husustur. Hepimiz biliriz ki, dillerin gramerlerinin keşfi ve kurallar çıkartılması insanlığın uzun tarihi nazara alındığında çok yakın bir tarihte oluşmuştur. Yine Kuran ayetlerinin inzalinden sonra Kuran sözlükleri oluşturulmuştur. Yani gerek o dilin öteden beri var olan kavramlar ve gerekse Kuranla Kullanılan yeni kavramlar gelmiştir. Bazı anlam değiştirmiş kavramlar da Kuran tarafından yeniden tarif ve tanımlanmıştır. Bu hakikat de göz önünde tutulmalıdır. Çünkü Kuran sonrası sözlük oluşturanların kavramlara verdikleri anlam öncelikle kendi bakış açılarını taşımaktadır. Elbette ki oluşturulan sözlükler de bu yorumları yansıtmaktadır.

AHZAB isimli bir sure dahi ihtiva eden yüce Kuran, çok belli ki HİZB konusunda bizi uyarmak istemektedir. Sözlükte; parça, kısım; cemaat, taife; “bir kimsenin görüşüne ve emrine uyan özel adamlar” gibi anlamlara gelen 'hizb' kelimesi ki, çoğulu ahzab(hizipler), terim olarak Kur'an cüzlerinin dörtte biri için ve tarikat mensupları tarafından belli zamanlarda okunmak üzere düzenlenmiş dualar için kullanıldığı gibi “cemaat ve siyasi parti” anlamında da kullanılır. Arap ülkelerinde bu kavram terim olarak 19 y.y. ortalarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram gerçekten partileşmeyi mi, partizanlığı mı ifade eder sorusunun açık bir karşılığı ortaya konulmuş değildir. Yukarıda geçen “görüş ve emrine uyan özel adamlar” anlamı daha ziyade “avane” kavramıyla ilintili olup firavun(Fir-avn) söyleyişiyle ilgilidir. Birinin avanesi olmak şeytanın kardeşlerinden olmak anlamındaki ''hizbüşşeytan''lık niteliğidir. Bu bakımdan değişik Kuran yorumcuları tarafından elbette ki, kendi bakış açılarını da yansıtarak oluşturulmuş sözlüklerden bir kaçında hizip tanım ve tarifini hatırlatmada fayda vardır. Mesela bir tanım şöyle yapılmıştır.

"Başkalarından farklı olarak bir görüşü benimseyen güçlü topluluktur. Ahzab ise Hendek savaşında Hz. Peygamberle savaşmak için bir araya toplanan gruplardır."

Hizb deyince Aklımıza gelecek olan şey, başkalarından, fikrinden ve hatta işinden başka iş işleyenler olacak ve bunlar bir topluluk düzeyinde olacaklar. Yani bir kişinin bir kişiye muhalefeti hizip anlamına gelmez. En az iki topluluk olacak, en az birbirinden farklı iki görüş ve iki yaşayış veya iş işleyiş olacak. Şimdi bir de El Müncid isimli lügat ''Hizb'' kavramına hangi anlamları yüklemiştir.
Anlam:
1- Bir kısmı diğer kısmına muhalefet etmeyen, düşüncelerinde, isteklerinde ve amellerinde birleşmiş her kavim ve gruptur.
2- Bir insanın fikri/düşüncesi etrafında toplanan kişiler, güçler, yardımcılar
3- Kuran'ın bölümleri.

Hizb öyle bir katmandır ki, onun faklılık ve varsa diğerine muhalefeti bir diğerine karşıdır veya göredir. Dış ilişkinin aksine iç ilişkide asla muhalefet yoktur. Düşünce, istek ve amellerde bir birliktelik vardır. Eğer kavramda bu anlam olmasaydı, ayet bize “hep birlikte Allah’ın sağlan ipine sarılın” demezdi. Diğer taraftan şerde birlik anlamında şeytanın hizbi vardır ki, orada da yine kendi içinde bir birlik ve beraberlik vardır. İkisi arasındaki fark çok iyi bilinmeli ki, birbirine karıştırılmamalıdır. Bu farkları hem bu kavramların anlamını ve hem de Hizbullah ile şerlilerin hizbi olan şeytan ve şeytanlaşmış insanların ittifakını azar azar ortaya koyacağız. Bu kıstas esas alınarak yukarda tanımı yapılan Hizb” kavramının rahmanisi ve şeytanisini saptayalım.

Anlam(1) olarak kavrama yüklenen değerde temel nitelik, birliğin özünü fikir, fikrin özünü ise bilgi edinmek oluşturmuştur. Yani ilim sahibi olarak fikir sahibi olmak esas alınmışsa bu rahmani bir birlikteliktir. Diğer önemli karakteri ise, birbirlerine asla muhalefet etmezler. Yani şeytanın hizbinden başka kimseyle muhalefetleri yoktur. İşlerini de ayırmış değillerdir. Yine diğer bir özellikleri hem isteklerinde ve hem de işlerinde bir birlik vardır. Yani gayeleri ve işleri birdir. Leyl suresinde kamuculuk yerine özel teşebbüslüğü benimseyerek gaye ve işlerini ayrı ayrı yapanlardan değillerdir. Aralarında iş ve yönetim de şura iledir. Çünkü birinin fikrine uymuş değiller. Hukukun üstünlüğü esas alındığı Âlim olan Allah ilmiyle yoğrularak fikir sahibi oldukları için istibdada uymuş değiller.

Öyle ise(2) sayı ile verilen anlam da bu şura olmayan ve sadece bir kimsenin fikrine uymak şeklindeki bir nevi şerde birleşmek söz konusudur. Birleşenlerin her biri kendi fikrini ortaya koymuş tartışılmış, aklın yolu birdir düsturuna göre oluşmuş bir şura kollektif fikri yoktur. Aksine bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuş bir ileri gelenin, bir güçlünün etrafında birleşmek söz konusudur. Buna birleşme değil, tabi olma denilir. Kuran ehli için bu tür hizipler mubah olamaz. Çünkü bunda ne aklın yolu ve nede şura esas alınmış değildir. Şerde birleşenler böylece taparcasına sığındıkları ve zillette ve mihnete katlandıkları bir sorgu sualsiz uyma yolunu tutmuşlardır. Birer cemaat veya tarikat liderinin fikrine uymak, şurayı terk ederek farza uymamak şerde ittifak üzere hizbin bir örneğidir. Tek devlet halinde birleşilmiş olsa da, bir müstebite tabi olmak şeklindeki insan onuruna sığmayan ve tam bir zillet olan tabi olmalar ne insani ve ne de İslami’dir. Önce Kuran’ı parça parça yapıp sonra her birine hizb denmesi de keza öyledir. Bilvasıta inanç edinenlere kutsadıkları ve emrine amade oldukları şefleri de böyle okuma parçaları tayin ederler. Bu zelil kimseler de yalnız buraları okurlar ve şeyhlerinin yorumladığına katılmakla yetinirler. Hizb kavramının oluşumunda bu tavır ağırlığını koymuştur. Kamus sahibi şu iki unsuru önemser: "Hedef ve akide birliği yapmış gruptur. Hedef birliği yapmadıkları takdirde grup ve yığınlara hizb denmez." Hizb kelimesi Kuran'da 13 sure, 17 ayrı ayette türevleriyle birlikte 20 kez kullanılmıştır. Bunlardan on biri ahzab=hizipler şeklinde çoğul, biri 'hizbeyn=iki hizip şeklinde Tesniye, geri kalanlar ise 'hizb' şeklinde tekil kullanımlardır. Çoğul kullanımların tamamı ve tekil kullanımların çoğu, kınama, yerme, kötüleme içeren olumsuz anlamlardadır. Sadece iki ayet, üç yerde 'hizbullah' şeklinde Allah'a izafeten olumlu anlamda kullanılmıştır.

HASED İLE ŞERDE HİZİB OLUŞTURMAK BERABERDİR.

Dinler tarihi boyunca hak din tarafından kınanan şeylerin başında hased ve hizb birlikte kınanmaktadır. Çünkü dünyanın ümmet ve milletleri şöyle bir hastalıkla maluldür. Kendi gözündeki merteği görme yerine, başkalarının gözündeki çöpü görme kibri ve kendini beğenmişlik hastalığı içindedir. Kendi izafi ve indi değerlerini göremedikleri diğer insanları dinsiz veya dini eksik bulurken, batıl ve ehem konularda yoğunlaşmasını emsalsiz davranış gibi görmek ve göstermek körlüğüdür. Oysa Hak dinde imrenilecek iman ve amel, adalet ve rahmet iledir.

"Dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her hizip kendi yanındakiyle sevinmektedir." (Rum–32)

Hizb kavramlar serisinde Hizbullah dışında kalan her hizipleşme türünün şerde hizipleşme olduğunu görüp anlamıştık; nitelik itibarıyla emredilen şurayı(iştirak halinde yönetmek ve üretmek) terk ederek, Resulullah tarafından uyarıldığımız “kişilere tabi olmak” yasağına/asliyete uymamaktır. Demek ki, Allah hizbiyle şeytan hizbi arasındaki en önemli farklar şunlardır. Allah hizbinden olanlar asla bir kişinin, gücüne, fikrine, hayatı yorumlayışına göre hareket etmezler. Aksine ilme göre aklederek ve birlikte düşünerek hareket ederler. Her iş onların arasında danışma ve dayanışma üzeredir. Bunun içinde salamura fikirlere yer yoktur. Onlar tutucu değil, daima en güzeli aramak için hareket halinde olurlar. İşte tek ümmet olmanın ilk kıstası da budur.

İŞLERİ ARALARINDA PARÇALAMANIN DİĞER ANLAMI FERDİYETÇİLİKTİR.

Bu alandaki ayetlere örnek olarak da Enbiya suresinden örnek verelim. Burada yine hased hizbe sebep olmuştur. Üniter bir yapıdan federasyona dönmeyi hedeflemek, bir ayrıcalık umarak Allah dışında bir kişinin şefaatine sığınmak için bir cemaat ve tarikat oluşturmak hep hizipleşme kapsamı içindedir. Dikkat edilirse buradaki hased saikı hep aynıdır. Bu kibirden ve gururdan kaynaklanmaktadır ki, “farklı olmak” tutkusudur. Manevi cihetten şirk olan fraksiyonlara dâhil olarak imanı kaybederler. Kuran'ın birçok ayetinde belirtildiği gibi aralarındaki çekemezlik yüzünden dinlerini aralarında bölük pörçük ettiler. Her biri, kendi hususiyetine, kendi çıkarına, dar kafasıyla kendi kuruntusuna göre heva ile dinini ayırıp ayrı bir lider arkasına düşerek, fırka fırka olmuşlar, her bölük kendilerindekine güvenmektedir. Tek ümmetlik sadece imanda vahdet ile bitmez. Bu vahdet amelde de beraberliği, birliği gerektirir. İşte Enbiya–92. ayeti kadar, bu surenin ferdileşilerek işlerin ayrılmasını kınayan Enbiya–93. ayeti de önemlidir.

"Ve işte ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin rabbinizim, bana ibadet edin, bana sığının(Enbiya–92)

Bu ayette açıklanan hizipsel dalalet imana şirk karıştırmamak ve yalnız Allah’a ibadet etmek ve yalnız ondan istemekle ilgilidir. Yine Allah yeryüzünde kişilere tabi olmayı değil, evrensel adalet ve evrensel hukuka tabi olunmasını ister. Bu ise birlikte üretip, birlikte yönetmeyle yerine getirilebilir. Buna asla “işleri parçalayanlar” erişemez ve eriştirilmezler. Bu husus Leyl–4 ayette de açıklanmıştır. Bu ise feodalizm, aristokrasi Plutokrasi, oligarşi, liberalizm sitemleri ve bu şerli rejimlerin ihtiyaç fazlasını infak edin ilahi emrine karşı duran kapitalist üretim tarzını savunmak ve hizbini bu zemin üzerine oturtmaktır. Şerde hizipleşenler hem kitapları birbirinden tamamen kopartmışlar ve hem de Kitabın bazı sure ve ayetlerine inanıp, bazılarına inanmayarak iman ve ameldeki bütünlük ve devamlılılığı kopartmışlardır. Enbiya suresi dünyevi faaliyetlerde, yani sosyo ekonomi politikte liberalistleşmeyi kınayan ayeti olan 53. ayetini verelim ki, düşünecek olan insanlar üzerinde düşünsün ve nefret edilmesi gereken ekonomik düzenin sosyalizm değil, liberalizm bencilliği ve cimriliği olduğunu iyice anlasınlar.

“İşleri aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler”(Enbiya–93)

Bu iki ayeti önceleyen Enbiya–91 ayet bize Meryem ve onun iffetinden bahseder. Zaten iffet Bakara–219/2 ayeti gereğince ihtiyaç fazlasının tamamını ahara infak edenlerin sıfatıdır. Kamusallık(Fi sebilullah) üretim tarzını gaflet ve dalaletle terk ederek ferdileşenlerin hizipleştiğine ilişkin bir ayet daha verelim ki hak dinin ekonomi politiğinin kamuculuk olduğu iyice bilinsin. Ferdileşenlerde dini hassasiyet yoktur.

“Fakat işlerini aralarında parçalayıp çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip kendi tuttuğu yoldan memnundur." (Müminun–53)

Nasıl ki, Enbiya suresi ferdileşmenin, bencilleşip cimrileşmek için hizipleşmeyi açıklamadan önce Enbiya–91 ayetle iffetsizliğin ferdileşmek ve bencillik olduğunu, maişet karşılığı kamuya hizmet etmenin timsali, olan Meryem örneği verilmiş ise, Müminun suresinde kınamadan sonra da bu güruh Müminun–54 ayetten itibaren devam eder. Hak yolda olanlar ve hak yolda olmadıkları halde, halka öyleymiş gibi intibaı verenler mukayeseli olarsak anlatılmaktadır. Resulullah’a ferdiyetçilere mal verilmesinin hiçbir zaman onların lehlerine olmadığı açıklanarak onların yakalarının bırakılması emredilmektedir. Resule tabi olanların ancak hayırda yarışanlar olduğu yine surenin bu son kısmında açıklanmaktadır. Bunun içindir ki ayet: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun” demektedir. Çünkü resuller istisnasız Zühd üzere hayat sürerler. Yani hayırda yarışmak için mülkleşmekte yarışmayı Allah sevgisinden dolayı terk etmişlerdir.

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân–31).

Sonuç olarak kavramsal hizip kendi inandığı ilkelerin biricik doğrular olduğunu iddia ederek bunlara sıkı sıkıya sarılmayı, diğerlerini yalanlayarak onlara tenezzül etmemeyi ifade etmektedir. Bu tür hiziplerin birçoğu emir ve görüşüne tabi olarak adeta liderlerine veya şeyhlerine ibadet yapanları kınayan birçok ayetler vardır. Öyle ki, bunların öğreti ve taklitlerinde vahinin yerine bu eserlerdeki görüşler geçirilmiştir. Bu ise bir nevi şirk ve ibadeti kullara yapmaktır. Müminun–53 ayette bahsi geçen Kitapta bölücülük, her fırkanın kendi başı veya lideri (efendi, şeyh, hazret, üstat vs.) tarafından yazılan kitapların dokunulmaz, eleştirilmez, değiştirilmez, sadeleştirilmez kılınması şeklinde eserleri de putlaştırılmıştır. Tanrısal kitabın bile yoruma açık olduğu bir dinde bir takım insanların yazdıklarını dokunulmaz, eleştirilmez kılmaktan daha büyük bir çürüme gösterilemez.

İşte böyleleriyle ne Vahiy getiren nebilerin ve ne de Yalnız Allah’a ibadete söz veren ve yalnız ondan yardım dileyen hayırda yarışan hakiki müminlerin işi olabilir. Bu hizip kendisinin ne yaman olduğu zannına kapılırsa kapılsın onların kendisinden ve hiziplerinden uzak durulması yapılacak en iyi davranıştır. Çünkü müstakim yol onların yolu değildir. Onların bu yolu gaflet ve dalalet yoludur. Yol gaflet ve dalalet olunca, oradan hidayete varmak mümkün değildir. Öyle ise yapılması gerekeni söyleyen onlarca ayetten sadece ikisini ve sadece enam suresinden vererek bu bahsi bitirelim.

ŞEYTAN VE TAGUTLARIN HİZBİNDEN UZAK DURARAK HİZBULLAHTAN OLMAYA İLİŞKİN İKİ AYET.

Allah, Enam suresinin 150. ayetinde şer anlamda hizipçi ve tefrikacıları kınayarak ayetin sonunu şöyle bitirir.”…Ayetlerimizi yalanlayanlarla, ahirete inanmayanların keyiflerinin ardınca gitme. Onlar kendi Rablerine başkalarını denk tutuyor” diye Enam–150. ayet bitmektedir. İşte tek vahiye uyup, tevhid ve vahdet ehli olmaya kesin olarak karar vermeleri gerekirken böyle yapmayanlar, kendilerine Nebi dışında tabi olunacaklar ihdas edenler, ilmin kendisi ve alim olan Allah yerine b ir beşer olan şeyhine, ilmi ve alim olan Rablerini mürşit edinme yerine bendesi olduğu bir beşeri mürşit edinen ve onun hizbine(Görüş ve işine) uyanlar ahde sadakat göstermemiş hizipsel, fraksiyonel düşünceye saplanıp onlara tabi olmuşlardır.

İşin kötüsü ise insanlar için helal ve haram koymak sadece âlemlerin rabbi olan Allah’ın yetkisi dâhilinde olduğu halde, bu mihraklar kendileri haram ve helali genişletip daraltmaktadırlar. Münafıkların küçükleri de bunlara tabi olarak nefislerinin hevasını din edinmişlerdir. Allah kendi yolunu tanımlamaya devam eder ki, bu yol tek ve patika olmayan doğru yoldur. O tek ve haktır. Diğer tarikler boş ve batıldır. Şimdi bu cümleden olmak üzere Enam–151 ayeti verelim.

“De ki: geliniz size rabbiniz neleri haram kıldı okuyayım: ona hiç bir şey'i şerik koşmayın. Babanıza ananıza iyilikten ayrılmayın, yoksulluk yüzünden evlâdınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkınızı biz veririz, fevahışe: açığına da, gizlisine de yanaşmayın, Allahın muhterem kıldığı nefsi haksız öldürmeyin, işittiniz a, işte size o bunları ferman buyurdu, gerektir ki aklınız erer”(Enam–151)

Bu da bize gösteri ki, vahiy ve akletme yetisine, ikisine birden ilmi mürşit edinmek diyebiliriz. Allah bize Kurandan irşat olunmayı, ''Bu''culuğu, ''Şu''culuğu şirk ve onların yorumlarına taparcasına bağlanmayı putperestlik bilenler yalnız Allah’ı şirksiz rab edinenlerdir. Müstakim yol budur. Yine bu yolun tanım ve tarifi yapıldıktan sora bunun tek ve hak doğru yol olduğu Enam–153. ayette vurgulanır.

“Ve yetim malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erinceye kadar en güzel suretle başka. Ölçeği tartıyı tam ve denk tutun. Bir nefse ancak vüs'ünü teklif ederiz. Söz sahibi olduğunuz vakit de hep adaleti gözetin velevse hısım olsun. Allahın ahdını yerine getirin, işittiniz a işte size o bunları ferman buyurdu, gerektir ki düşünür tutarsınız”(Enam–152)

Allah’ın hak dininde eşitlik ve denklik değişmez ilkedir. Bu cümleden olmak üzere, gerek yönetimde ve gerekse yargıda söz sahibi olduğunuzda ve gerekse hakem olarak bir şey önünüze getirilip de iki kişi veya iki taife arsında hükmetme yetkisi size verilmişse veya taraflardan hangisinin doğru söylediği sorulduğunda size sıhriyet ve kan bağıyla bağlı olanlar bile söz konusu olsa objektif olmayı terk etmeyeceğiz.

“Benim dosdoğru yolum budur; onu izleyin! Başka yolları izlemeyin ki, bu yollar sizi O’nun yolundan ayırıp fırkalara bölmesin. Sakınıp korunasınız diye O size bunu önermiştir.” (Enam 153)

Allah’ın hak din olarak gönderdiği dinin yoludur ki, enli caddedir. Orada insanlar yanyana(saf halinde) dizilerek uygun adımla yürüyebilirler. Bunun dışındaki hiçbir yol geniş cadde anlamında doğru yol değildir. Yan yollar, tarikler ve patika yollardır ki, mutlaka önde olan güçlüye, zayıf olanlar tabi olurlar ve arkadan yürürler. İşte hiyerarşinin eşitlik ve adaletin yerini aldığı bozuk yol yolcuları müstakim yoldan ayrılıp dalalet yollarına sapmışlardır. İster hizb ve isterse “Tefrika” deyiniz, bu yolların hiçbirisi doğru yol değildir. Gerek müstakim dışında kalan tarik nitelikli yollara sapanlar ve gerekse, işlerini bireyselleştirerek ferdiyetçiliği yaşam biçimi ve kazanç yolu yapanların tuttukları hatalı cemaatlerinin Kuran nebii olan Muhammed tarafından getirilen dinle, bu güruhların alakası olmadığı gibi, onlar gibi tariklere ayrılan müteferrika ehlinin de zaten Kuran yoluyla alakaları yoktur.

O, bencil ferdiyetçiler kendilerini Muhammed ümmeti olarak lanse etmeye çalışsalar da, ne Resulullah’ın onlarla, ne de onların Resulullah ile alakaları vardır. Bunu ancak aklını kullananlar idrak ederler.

“Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.” (Enam–159)

Bu ayetten anlaşılır ki, dinde fırkacılık edenlerin, din ve peygamber hakkında sloganları ne olursa olsun, gerçekte Muhammed ile aralarında bir iman ve sadakat bağı olduğu düşünülemez.

Bunlar ya kendi kendilerini aldatan basireti bağlanmış gafillerdir yahut da din ve peygamber sloganlarıyla dünyalık menfaati ve saltanatı devşiren ikiyüzlülerdir. Enam 159. ayetin bunun dışında bir mesaj taşıdığını söylemek mümkün değildir. Tefrika denilen gaflet, dalalet dehşet ve felaketinden uzak kalmanın yolu-yöntemi de gösterilmiştir. Hep birlikte ve sadece Allah’ın ipine yapışmak. Fırkalara son vermek. Bu kurtuluş reçetesini veren Ali İmran 103. ayet “Allah’ın ipi” ve “teferruk” sözcüklerini kullanmıştır.

Buyruk şudur: Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bölünmeye son verin. İşte bu yol her alanda bütünlük ve birlikten yana olmaktır. Dünyevi iş ve faaliyetlerde şura ve iştirak halindeliği benimseyip bencillik ve cimrilikten uzaklaşmaktır. Bu yolda ancak, ferdiyetçilik ve farklı olmak tutkusundan döndürülerek hidayet edilen kamucular(Fi Sebilullah taraftarı) müminler başarı sağlayabilirler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
(İlhami Çetin'den)

Konu galipyetkin tarafından (11. October 2012 Saat 08:08 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (2. October 2012), Miralay (2. October 2012)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
dınlerde, hızıp, mezheplerde, rum32


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:15 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam