hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 21. March 2015, 09:28 AM   #1
halukgta
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2010
Mesajlar: 436
Tesekkür: 67
264 Mesajina 549 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
halukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud of
Standart Katılım Bankacılığı Bir Tuzaktır Aldatmaca dır.

İslam ı Kur’an dan değil de, batıl ve hurafe kaynaklardan öğrenip yaşarsak, bizleri her zaman Allah ile aldatanlar çıkacaktır, önce bunu unutmayalım. Günümüz İslam toplumunda, din menfaat ve çıkar adına öyle kullanır olmuş ki, adeta MÜSLÜMAN IN CEBİNDE, BİRİLERİNİN ELLERİ DOLAŞIYOR.

Kur’an da geçen RİBA, yani dilimize çevrilmiş şekliyle faiz, topluma öyle farklı ve yanlış anlatılıyor ki, BÖYLECE TOPLUMUN PARASI, SERMAYESİ ÇIKAR ÇEVRELERİNİN ELİNDE OYUNCAK OLMUŞ. Bugünkü yazımın konusu, katılım bankacılığı altında, toplumun nasıl aldatıldığı üzerine olacak.

Özet olarak şunu söylemek isterim, Kur’an ın bahsettiği RİBA/FAİZ ile bugün bankaların çalışma sisteminde geçen faiz çok farklıdır. Elbette bankalar kontrol dışına çıkarsa, RİBA dan yani Kur’an ın bahsettiği FAİZ den, hiçbir farkı olmaz. Detayına girmek istemiyorum. Vereceğim örnekten katılım bankası ile diğer bankaların hiçbir farkının olmadığını, tam tersine katılım banka sisteminin, saf ve tertemiz Müslüman din kardeşlerimin, inancıyla aldatıldığını söyleyebilirim.

Katılım bankacılığı tuzaklarını, sizlere daha iyi anlatabilmek için, bu sistemle çalışan bir katılım bankasına girdim. Ben yeni bir araba almak istiyorum, onun içinde 25.000 TL kredi almak istediğimi söyledim. Bu krediyi 36 ayda ödemek istediğimi, geri aylık ödemelerimin, ne kadar olacağını sordum. Aylık geri ödemelerimin, 847 lira olacağını söylediler. Yani 3 yılda faiz yaklaşık 5.500 TL. Toplam 30.492. TL

Bu parayı bana elden verebilir misiniz dediğimde, katılım bankacığında elden ödeme yapılmıyor, biz alacağınız firmaya ödeme yapıyoruz dediler. Neden bizlerin eline vermeyip, firmaya veriyorsunuz dediğimde, size verirsek, siz belki bir kısmını başka bir yerde kullanırsınız, O ZAMAN FAİZE GİRER DEDİ GÖREVLİ. KELİME OYUNLARI İLE AÇIKÇA TOPLUM ALDATILIYOR.

İnanılmaz bir mantık. Anlayışa bakar mısınız lütfen. Alacağım kredinin bir kısmını, ailemin ihtiyaçları için harcarsam, bunun faiz olacağını söyleyebiliyor. Buna hiç kimse itiraz etmiyor ve kabul ediyor. Benim araba alırken, onlardan alacağım krediyi onlar firmaya verip, bendende yaklaşık 3 yıl içinde 5.500 TL fazla alıyor, buna faiz demiyor, ama parayı benim elime verdiğinde, ben bir kısmını yine farklı ihtiyaçlarımda kullandığımda, o zaman bu faiz olur diyebiliyor. Aman Allah ım, mantığı görüyor musunuz?

Kur’an ın bahsetti RİBA/faiz, birisine verdiğiniz borcun nerelerde harcanması ile ilgili değil, VERDİĞİNİZ BORCUN, KAT KAT ARTIRILARAK GERİ ALINMASIDIR. Bir insan ihtiyaç dan dolayı borç alır. Borcu verdiğimize de, bu parayı nereye harcayacaksın diye soramayız. Çünkü bu onun özel hayatıdır. Elbette alınan borcun, kötü amaçlı yanlış yerlerde harcanması durumu farklıdır. Bunu da bizlerin takip etmesi, ya da bilmesi mümkün değildir.

Katılım bankasının, müşterisine güvenimi yok, yoksa farklı amaçlar mı var? Ya da kredi alanın, günaha girmesini mi engelliyor bu yolla acaba (!) Görevli bunları söylerken, biz aldığınız aracı ipotek ederek, böylece verdiğimiz paranın da takibini yapmış oluyoruz dediler.

İyide diğer bankalar, neden böyle bir davranış içinde değiller. Onlar verdiği krediyi gelişigüzel vermiyorlar ki. Onlarda geri ödeyemeyecek kişilere, zaten kredi vermiyor ama müşterisine güvenip, aldığı krediyi ellerine veriyor. Çok ilginçtir katılım bankası, biz ticaret yapıyoruz, faiz almıyoruz diyorlar. Diğer bankalarda ticaret yapıyor, hatta bankalar ticari kuruluşları destekleyen, çok önemli ticari bir işletmedir. Bir insan herhangi bir konuda, özel ihtiyaçlarını karşılamak için bu durumda kredi alamaz, katılım bankasından. Peki, kimden alacak? Kat kat RİBA (Faiz) artırılmış, tefecilerden mi alsın?

Acaba aynı krediyi, normal bir bankadan almaya kalksak, aylık ne kadar geri öderiz? Birkaç bankaya sordum. Birbirine yakın değerler aldım. Bir banka, aynı meblağdaki aylık dönüşün, 848 TL olduğunu söyledi. BAKIN KATILIM BANKASIYLA HİÇBİR FARKI YOK. Katılım bankası aynı parayı senin eline vermiyor, firmaya veriyor, diğer banka ise elimize veriyor.

Çok daha ilginci, birikimi olan ve enflasyonda parasının erimesini engellemek için, bankaya yatıran vatandaşlarımızın durumu, çok daha dikkat çekici. Katılım bankası adıyla çalışan bankaya paranızı yatırdığınızda, geri dönüş olarak en düşük getiriyi sağlıyor. Getirisini önceden söylemiyor, bir ay sonra belli olur diyor. Buda yaklaşık yüzde 06 ya da 06.30 faiz getirisi veriyor.

Gerçi onlara sorsanız bu faiz değil, kar payı diyorlar. Diğer bankalar ise, ekonominin gidişatına enflasyona uygun, yaklaşık yüzde 09.30 ya da 10 civarında gelir getiriyor ve bunu paranızı yatırırken hemen söylüyor. Yani paranızın ne kadar nemalanacağını, siz baştan biliyorsunuz. Ama katılım bankasında bilmiyorsunuz. Onların insafına kalmış.

İlginçtir, kredi almaya gittiğinizde her iki sistemde çalışan bankalar, bir birine çok yakın faiz oranları ile kredi veriyor, ama halkın parasını çalıştırmaya gelince, en düşüğünü katılım bankası veriyor. Bumu sizin adaletiniz?

TOPLUM BÖYLECE FAİZ KORKUSUYLA ALDATILIYOR, KANDIRILIYOR. ASLINDA YOK BİRBİRLERİNDEN FARKI, TEK FARKLARI BİRİSİ, DİNİ KULLANARAK TOLUMUN PARASINI, İSTEDİĞİ GİBİ KULLANIYOR. Değerli din kardeşlerim. Allah Kur’an da, kat kat artırılmış RİBA yemeyin der.

Ali İmran 130: Ey inananlar, KAT KAT RİBA YEMEYİN, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. ( Süleyman Ateş)

BURADAKİ RİBA, TEFECİLİĞİN TAM KARŞILIĞIDIR. Bugün bankacılık, ya da katılım bankacılığı çağımızın, yaşantımızın gerçekleridir. Doğru kullanılırsa toplumun yararına olur, yanlış kullanılırsa zararına olur. Yani devletin mutlaka kontrolünde olmalıdır. Tabi devlete de millet sahip çıkıp, yöneticilerini EHİL insanlardan seçebiliyorsa.

Faiz/RİBA verdiğiniz borcu, kat kat artırarak geri almaktır. KATILIM BANKASI DA, DİĞER BANKALARDA, VERDİĞİ KREDİYİ GERİ ALIRKEN, AYNI MİKTARDA GERİ ALIYOR. BUNUN FARKLI OLDUĞUNU NASIL SÖYLERİZ. Normal bankadan, ya da katılım bankasından kredi aldığınızda, İster bir mal alın, ister çocuğunuzu evlendirin, ister evinize erzak alın. Hiç fark etmez.

Bu makaleyi yazmamdaki amaç, din kardeşlerimin aldatılmaması adınadır. Lütfen inançlarımızı, bizlere din adına öğretilenleri, Kur’an ile mutlaka sorgulayalım. Eğer bunu yapmazsak, aldatılmaktan, sömürülmekten asla kurtulamayız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
halukgta Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (21. March 2015)
Alt 21. March 2015, 01:56 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

halukgta'dan
Alıntı:
Ali İmran 130: Ey inananlar, KAT KAT RİBA YEMEYİN, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. ( Süleyman Ateş)
O halde RİBA YEMEK HELALdir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (21. March 2015 Saat 01:58 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 21. March 2015, 02:12 PM   #3
halukgta
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2010
Mesajlar: 436
Tesekkür: 67
264 Mesajina 549 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
halukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud ofhalukgta has much to be proud of
Standart

Allah açıkça bizlere bildirmiş. Bizler eğer nefislerimizin etkisinde olmadan, ayetleri sağa sola çekmeden anlamaya çaba harcarsak, kesinlikle doğru anlarız. Yorum ve karar bizlerin. Aynı ayeti, İslam toplumu içinde o kadar farklı anlayanlar var ki, hepside neredeyse bir birinden farklı. Ama içlerinden bir tanesi doğru. Sanırım imtihan bu olsa gerek.

Konu halukgta tarafından (21. March 2015 Saat 02:14 PM ) değiştirilmiştir.
halukgta isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 21. March 2015, 11:39 PM   #4
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bir babayiğit veya anayiğit çıksa da bize:
a-Riba,
b-Zekât,
c-Faiz
ç-Kâr
arasıdaki farkların neler olduğunu bir anlatsa da ............

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (24. March 2015)
Alt 23. March 2015, 01:52 PM   #5
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Hayret bir şey. Millet acaba "yalnış yazarım da eleştiriye uğrarım" diye mi yazmıyor acaba? Öyle olsa ne olur ki? Doğru olduğuna inanıyorsan üstelersin; yalnışın varsa geri çekilirsin ki bu bir erdemdir. Ama bunun için de pısırıklık, içe kapalık değil, medeni cesaret gerekiyor. Yazın yahu!.....
Bir sürü üye var; bir türlu münasebet kuramıyoruz!....

Gelelim "RİBA"ya. Sayın dost1'in KÂR, KİRA, ÜCRET, FAİZ VE KENZ adlı yazısından alıntılıyorum:
"Riba” kelimesi; “artma, çoğalma, şişme” demektir. (Lisan; 4/ 54-56, rbv mad.)
Arapçada “riba”, Türkçedeki “faiz” anlamına geldiği gibi, bir hukuk terimi olarak ise, değiş-tokuş sözleşmelerinde taraflardan birinin hakkı kabul edilen ve sözleşme esnasında şart koşulan “karşılıksız fazlalık” anlamında kullanılmaktadır. Yani riba, sadece parasal işlemlerdeki artmaları, çoğalmaları, şişmeleri değil, mal takası işlemlerindeki artmaları, çoğalmaları, şişmeleri de kapsamaktadır. (Konuya ait ayrıntı, Tebyin ve sitelerimizdeki makalelerde verilmiştir)"
(Biz faiz yönündeki gorüşlerin burası olduğunu zannetmiyoruz)

dost1'in yazısında dikkati çeken "karşılıksız fazlalık" ifadesi nedir ve nasıl oluşur?

Sayın Gümüştabak'ın yukarıdaki yazısında bankadan almak istediği kredi karşılığı kendisinden geri ödeme için aylık 847 lira istenmiş, diğer bir bankanın da 848 lira istemesi, kendisinin hulus ve saffetinden istifadeye çalışılmadığını gösterir. Eğer bu faizle bu parayı alırsa muhakkak ki araba sahibi olacağından memnun olacak, banka da para satıp gelir elde ettiğinden o da memnun olacaktır. 10 numara bir işlem olmuştur. Yani alan razı ve memnun, veren razı ve memnun ki buradaki olgu faiz alınmasına rağmen tefecilik değildir. Serbest ticaret hayatının vazgeçilmez unsurlarından olan bankacılık işlemidir ve "RİBA"dır. Eğer banka işi alıcının durumu dolayısı ile aczinden faydalanarak işi 1000Tl'ye bağlamış olsa idi işte o zaman "karşılıksız artma", dolayısı ile, "kat kat riba" olurdu. Dikkat edilirse burada insanların davranış biçimleri ve kişisel durumları söz konusu.

Diğer bir misal de şöyle verilebilir. İki çuval buğdayını dört çuval arpa ile değiştirmek isteyen bir kişinin buğdaylarını hakikaten dört çuval ederken sıkışık olduğunu fark ederek iki çuval yedi kilo arpa ile değiştirerek kazıklayan kişi de "karşılıksız fazlalık" elde etmiş, "kat kat riba" yemiştir. Halbuki iki çuval buğday karşılığı dört çuval arpa verse idi iki taraf da kendi ihtiyaçlarına göre normali yani "riba"yı elde edeceklerdi. Burada da kişilerin davranış biçimleri söz konusudur.

Verdiğimiz misaller de gösteriyor ki riba haram değil "kat kat riba", Sayın dost1'in belirttiği gibi "karşılıksız fazlalık" haramdır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Konu galipyetkin tarafından (4. April 2015 Saat 05:53 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (24. March 2015)
Alt 23. March 2015, 04:10 PM   #6
Araştıran
Uzman Üye
 
Araştıran - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 192
Tesekkür: 83
41 Mesajina 74 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
Araştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud of
Standart

Aynı şekilde bankadan enflasyon oranında alınan faizde Allahın savaş açtığı riba olmuyor değilmi?
__________________
Karşılarında okunup duran Kitab'ı sana indirmemiz yetmedi mi onlara? Şüphesiz bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve ilahi bir ihtar vardır..ANKEBÛT - 51
Araştıran isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 24. March 2015, 12:27 AM   #7
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, değerli araştıran kardeşim,

Alıntı:
Araştıran Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Aynı şekilde bankadan enflasyon oranında alınan faizde Allahın savaş açtığı riba olmuyor değilmi?
Sağolsun Galip kardeşimiz riba ile ilgili yazıya gönderme yapmış.

Oluşacak soruları gidermeye yararı olur düşüncesiyle aynı yazıdan bir pasajı buraya aktarıyorum.

Yasaklanan “er riba” nasıl bir ribadır?

Rabbimiz, riba hakkındaki yasağı, daha önce gönderdiği vahiylerle, tüm inanmışlara yönelik olarak koymuştur:

Âl-i Imran; 130:
130- Ey iman etmiş kimseler! Kat kat artırılmış olarak ribayı yemeyin. Felâh bulmanız için Allah'a takvalı davranın.

Aslında bu yasak daha eski toplumlara da getirilmiştir. Meselâ riba konusu, bugünkü Kitab-ı Mukaddes’te aşağıdaki gibi yer almaktadır:

Tesniye 23/ 19, 20. cümleler:
19 "Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız.
20 Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden almayacaksınız. Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede el attığınız her işte Tanrınız RAB sizi kutsasın.

Nehemya; 5/10. cümle:
10 Kardeşlerim, adamlarım ve ben ödünç olarak halka para ve buğday veriyoruz. Lütfen faiz almaktan vazgeçelim!

Çıkış; 22/ 25. cümle:
25 "Halkıma, aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz, ona tefeci gibi davranmayacaksınız. Üzerine faiz eklemeyeceksiniz.

Ama kıblelerini altın yapmış olan Yahudiler, yasaklanmış olmalarına rağmen riba konusunda da her yolu mübah saymışlardır:



Nisa; 160, 161:
160, 161– Sonra da Yahudileşen kimselerden olan zulüm, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba (faiz) almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

Görüldüğü gibi riba, bir kısım kimselerin çok eski çağlardan beri yasaklanmalarına rağmen, bir türlü vazgeçemedikleri bir kazanç türüdür. Rabbimizin “Yahudileşen kimseler” olarak isimlendirdiği bu bir kısım kimseler, sağladıkları bu tür kazançlardan mahrum olmak istemedikleri için konulan yasağa direnmişler ve ribanın, alışverişten sağlanan kazançtan bir farkı olmadığını ileri sürmüşlerdir.
Oysa, alışveriş ile riba doğuran işlemler arasındaki farkları görmek için, her iki faaliyetin hangi aşamalardan geçtiğini kaba hatlarıyla gözden geçirmek yeterlidir:
İlk aşamada; alışveriş yaparak kazanç sağlamayı planlayan kişi, önce bir malı satın alarak o malın sahibi olur. Riba doğuran işlemlerden kazanç sağlamayı planlayan kişi ise, sahibi bulunduğu para veya malı ödünç vermek için, bu para veya mala ihtiyaç duyan bir başka kişiyi arar veya ihtiyaç sahibinin, kendisini bulmasını bekler.
İkinci aşamada; alışveriş yaparak kazanç sağlamayı planlayan kişi, sahibi olduğu malın alış fiyatı üzerine, elde etmeyi düşündüğü kârı ilâve ederek bir satış fiyatı belirler. Bu kâr içinde, malın alışından itibaren yaptığı masraflar ile kişinin yaptığı bu hizmet karşılığı kendisine değer biçtiği ücret vardır. Riba doğuran işlemlerden kazanç sağlamayı planlayan kişinin ise, belirlediği riba miktarına kaynak olacak ne bir masrafı ne de değer biçeceği bir hizmeti vardır. O sadece, kendisi gibi ribadan kazanç sağlayanlarla birlikte belirlediği riba miktarını ödünç isteyene bildirir.
Üçüncü aşamada; alışveriş yaparak kazanç sağlamayı planlayan kişi malını, kendi belirlediği fiyata göre değil de iradesi dışında piyasada oluşan fiyata göre satmak zorundadır. Riba doğuran işlemlerden kazanç sağlamayı planlayan kişi ise sözleşmesini, kendi belirlediği riba miktarı üzerinden yapar.
Görüldüğü gibi, alışveriş yaparak kazanç sağlamayı planlayan kişi ile riba doğuran işlemlerden kazanç sağlamayı planlayan kişi, yukarıdaki aşamaları farklı davranışlarda bulunarak geçirirler ve farklı sonuçlar elde ederler:
- Alışveriş yaparak kazanç sağlamayı planlayan kişi, eylemli olarak gerçekleştirdiği iki hukukî işlemle, söz konusu malı üreticiden alarak tüketiciye ulaştırır. Bu kişinin belirlediği kâr, verdiği hizmete karşılıktır ama garanti değildir, risk altındadır.
- Riba doğuran işlemlerden kazanç sağlamayı planlayan kişi ise, sözleşme imzalamak suretiyle eylemsiz yaptığı bir hukukî işlemle, herhangi bir masraf ve hizmet karşılığı olmadan belirlediği fazlayı, vade süresince almayı sürdürür. Riski; ödünç alanın ödeyemez duruma gelmesidir ki bu ahval de muhtemelen önceden düşünülmüş ve risk, rehin veya kefil yoluyla bertaraf edilmiştir.
Alışveriş ile riba doğuran işlemler arasındaki bu çok önemli farklar, sadece ticarî alanda değil, sanayi ve tarım sektörlerinde emek harcanarak yapılan üretim faaliyetleri için de söz konusudur. Yani kol gücü ve beyin gücü konularak meydana getirilmiş bir üretimin satışından elde edilen kâr ile, borç para vererek borçlunun serveti, emeği üzerinden sağlanan fazla, bir tutulamaz.
Yukarıda sayılan farklar, bir cümle ile ifade edilmeye çalışılsa, şunu söylemek mümkündür: Alışverişteki, sanayideki, tarımdaki emek; “yapıcıdır” ve bu emek karşılığı elde edilen kâr helâldir, riba doğuran işlemler sonucu elde edilen fazla ise; “yıkıcıdır” ve bu yolla sağlanan kâr haramdır.

Bu mukayeseden hareketle, yasaklanan ribanın özellikleri hakkında şunları söylemek mümkündür: Rabbimizin yasakladığı “er riba”; herhangi bir masraf veya hizmet karşılığı olmadan alınan, yani ödeyenin kazancına risksiz bir şekilde ortak olmak anlamına gelen ribadır. Başka bir söyleyişle Rabbimiz, “karşılıksız” ve “risksiz” olan “fazla”yı yasaklamıştır.

“Er riba” neden yasaklanmıştır?

Bu soruya cevap ararken hatırdan çıkarılmaması gereken bir ayet vardır:

Necm; 39:
39 - Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başka şey yoktur.

Yukarıdaki ayette, Rabbimiz nezdinde emeksiz, risksiz, çalışıp çabalamadan kolayca elde edilen kazançların bir değeri bulunmadığı bildirilmektedir. Rabbimiz başka ayetlerinde ise, bu türden kazanç elde etmeyi; “malların haksız yolla yenmesi” olarak tanımlamakta ve “insanların kendilerini öldürmesi” olarak nitelemektedir:

Bakara; 188:
188 - Aranızda mallarınızı da batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bilerek ve günah ile yemek için, hâkimlere aktarmayın.

Nisa; 29:
29- Ey iman etmiş kişiler! Mallarınızı kendi aranızda yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere, aranızda haksız yolla yemeyin, kendilerinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir.

Rabbimiz, bir “şeytan emri” olduğuna dikkat çektiği ve bir “tehlike” olduğunu ilan ettiği bu tür davranışlardan, insanların kendilerini ancak infak yaparak kurtarabileceklerini bildirmiştir:

Bakara; 268:
268- Şeytan, sizi fakirlikle korkutur ve size aşırılığı (çirkin hayasızlığı) emreder. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaat eder. Ve Allah Vâsi’dir (ilmi ve rahmeti sonsuz geniş olandır), en iyi bilendir.

Bakara; 195:
195– Ve Allah yolunda İNFAK yapın, ellerinizi (kendinizi)/ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin, güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri, güzelleştirenleri sever.

Bunlardan başka Allah, mal ve servetin, toplumda belli bir zümrenin kontrolünde bulunmasını da istememektedir:

Haşr; 7, 8:
7, 8- Allah'ın, o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşmasın diye Allah'a, Elçi’ye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirler -ki onlar, Allah’ın lütuf ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'a ve Elçisine yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir-, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah’a da takvalı davranın. Şüphesiz Allah, kovuşturması çok çetin olandır.

Yukarıdaki ayetlerden kolayca anlaşılacağı üzere Yüce Allah; mal ve servet verdiği kimselerin, ellerinde tuttukları fazlalıkları muhafaza etmelerine veya daha da arttırmalarına imkân veren davranışlardan kaçınmalarını, kendilerine verilen bu fazlalıkları infak yoluyla harcamalarını, kişilerin gerçek kazançlarının ancak çalışıp didinerek elde edilecek cinsten olması sebebiyle boşu boşuna karşılıksız kazanç sağlama girişiminde bulunmamalarını istemekte, aksi davranışların ise “insanların kendi kendilerini tehlikeye atmaları”, hatta “birbirlerini öldürmeleri” anlamında olacağı ihtarını yapmaktadır.
Bu noktada biz, her Müslüman’ın, Allah’ın helâl kıldığı “alışveriş”in ve haram kıldığı “er riba”nın kapsamları üzerinde iyice düşünmesi lâzım geldiğine inanıyoruz. Çünkü konu; “o riba”dan vazgeçmeyenlerin, “Allah ve elçisinin kendilerine savaş açmış olduğu kimseler” olarak ilân edilmesi sebebiyle, büyük önem taşımaktadır. Allah ve elçisiyle savaşan biri ise, Allah ve elçilerinin mutlak galip gelecek olmaları sebebiyle, mutlaka mahvı perişan olacaktır:

Mücadele; 21:
Allah, “Elbette Ben ve elçilerim galip geleceğiz” yazmıştır. Şüphesiz Allah Kaviyy’dir, Aziz’dir.

“Er riba”nın kapsamı

Biz, bu çok önemli konudaki kapsam belirleme tahliline, en baştan, yani Kur’an’ın indirildiği dönemde uygulanmakta olan riba çeşitlerinden başlamakta yarar görüyoruz.
İster paraya, ister mala bağlı olsun “nesi’e ribası”nın bütün işlemlerinde, verilen ve geri alınan para veya mal miktarları arasındaki fark, vade sebebiyle oluşturulduğundan, yani bu riba çeşidi, vadeye bağlı bir ödünç verme işleminden kaynaklandığından, bu kapsamdaki işlemlerden sağlanan kazançlar tam anlamıyla “karşılıksız fazla” hükmündedirler, dolayısıyla da “er riba”dırlar. Örnek olarak, nasıl, ödünç olarak verilen para karşılığında ana paranın haricinde alınan her türlü fazla (faiz), “karşılıksız fazla”, yani “er riba” ise, elinde 10 kile buğdayı olan bir kişinin bu malını ödünç verip, ödünç verdiği kişiden altı ay sonra 12 kile buğday alması durumunda da, miktarlar arasındaki 2 kile buğday, aynı şekilde “karşılıksız fazla”dır, yani “er riba”dır.
“Fazlalık ribası”nın söz konusu olduğu, peşin yapılan mal değiştirmelerde ise, ortaya bir “karşılıksız fazla”nın, yani “er riba”nın çıkması, mantığa uygun görünmemektedir. Çünkü ister farklı, ister aynı cinsten olsun iki malın takas edilmesinde işlem, o malların ederleri ölçü alınarak yapılacağı için, böyle işlemlerde taraflardan herhangi biri lehine bir “karşılıksız fazla” oluşması anlamsızdır. Örnek olarak 1 Kg hurmanın ederi 20.-TL, 1 Kg sofralık zeytinin ederi 10.-TL ve 1 Kg yağlık zeytinin ederi 5.-TL ise, 1 Kg hurması ile zeytin almak isteyen kişi, ya 2 Kg sofralık zeytin veya 4 Kg yağlık zeytin alacaktır. Böyle bir işlemde miktarlar arasındaki farkların “karşılıksız” olduğunu söylemek mümkün değildir. Veyahut, elinde 1 Kg sofralık zeytini olan kişi malını yağlık zeytinle takas etmek isterse, 2 Kg yağlık zeytin talep edecektir. Çünkü ederi yüksek olan malın sahibinin, kendi malının bir ölçeğine karşılık, ederi düşük olan maldan daha fazla ölçekte mal talep etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Kaldı ki, ederi yüksek olan malın sahibi, böyle bir takası tercih etmeyip alışveriş yoluyla önce kendi malını para ile satsa, sonra da diğer malı başkasından parayla satın alsa, ederi düşük olan maldan yine aynı ölçekte alacaktır. Yani, ortada herhangi bir aldatma veya aldanma yoksa, bu takas ticarî bir alışveriştir. Dolayısıyla da, aynı cins malların takası sırasında, miktarlar arasında kalitesi sebebiyle ederi yüksek mal sahibinin lehine oluşan farkın “er riba” olarak değerlendirilmesi söz konusu olmamalıdır.

Bize göre “o riba”nın en başta gelen ögesi, ister parayla ister malla olan ödünç verme işlemlerinde alınan fazlalıktır, yani faizdir. Bizim, “ribanın en başta gelen ögesi” olarak gördüğümüz faizi, “ribanın en müptezeli” olarak tanımlayanlar da vardır (Prof. Dr. Mehmet Yazıcı). Faizin, Rabbimizin haram kıldığı riba kapsamı içinde olduğu hususu tartışmasız olmasına rağmen, bir kısım kişiler günümüzdeki faizli muamelelerin, “zaruret hâli” istisnası gibi mütalâa edilip edilmeyeceğini tartışmaya açmışlar ve faizi; “paranın, enflâsyon karşısında değer kaybını önler” veya “paranın kirasıdır” gibi bir takım düşüncelerle yasak kapsamı dışına alma gayreti içine girmişlerdir. Allah’ın yasaklamış olmasına hiç önem atfetmeyen bazı kişiler ise faizi, ekonomik gelişmenin en önemli araçlarından biri olarak ileri sürmüşlerdir. Hâlbuki faiz; Rabbimizin bildirdiği gibi, kişiler, aileler ve ülkeler için tehlikedir, her zaman da baş belâsı olmuştur. Faizin nasıl bir belâ olduğunu anlamak için, yakın tarihimize bakmak yeterlidir:
Osmanlı Devleti, ilk kez 1854’te Kırım Savaşının getirdiği mali yükü hafifletmek amacıyla istikraz (tahvil çıkarma) yoluyla dış borç aldı. Dış borçlar, yatırım alanı arayan Avrupa sermayesinin özendirmesi ve bazı yenilikler için yapılan harcamalar nedeniyle hızla arttı. 1854-74 arasında 15 kez istikraz yoluyla dış borç alındı. Borcun toplamı 5.297.676.000 altın franka, bunların yıllık faizi de 300 milyon franka ulaştı. Osmanlı Devleti … bu borçların faizlerini bile ödeyemez duruma düşünce, Ekim 1875’te … vadesi gelen taksitlerin yarısını ödeyeceğini açıkladı. Ama bu taksitleri de ancak üç ay ödeyebildi ve Mart 1876’da ödemeler bütünüyle durdu. … Osmanlı hükümeti daha sonra Galata bankerlerinin verdiği kısa vadeli borç ve avanslardan oluşan iç borç ödemelerini de durdurdu. 22 Kasım 1879’da imzalanan anlaşmayla bu borçların faiz ve anaparası karşılığı olarak damga, müskirat, balık avı, tuz ve tütün resmi 10 yıl süreyle alacaklılara bırakıldı. … (Ana Britannica, c:11, s:22)

Osmanlı İmparatorluğu örneğinde olduğu gibi, devletlerin yaptıkları borcu ve faizi aslında, o paradan yararlanmayan halk ödemektedir. Hatta bazen de, batan kredi kurumlarının borçlarının devlet kasasından ödenmesi suretiyle, bir kısım mevduat sahiplerinin kurtarılması yükü de yine, borç alma ve verme ilişkilerinin tamamen dışında olan halka çektirilmektedir. Bunlar ise, “zulüm”den başka bir kelime ile açıklanması mümkün olmayan durumlardır.
“Er riba”nın bir numaralı unsuru olan faizin, bireyler üzerindeki etkilerine gelince, faiz gerçekten, insanlar üzerinde tehlikeli, manevî anlamda öldürücü etkiler doğurmaktadır:
Faiz, insanları çalışmaktan alıkoyar. Çünkü imkânı olan kimseler, paralarını faize vermek suretiyle kolayca; emek vermeden, riske girmeden kazanç sağlayacaklarından, çalışmaya gerek duymayabilirler. Bu durum, toplumsal hareketliliğin düşmesine, verimliliğin azalmasına yol açar. Zira borç alan kişi çalışır ve kazanır ama bu kişinin çalışması ile elde ettiği kazançtan, faiz alan kişi de çalışmadan beslenir. Oysa bir ülkenin refahının artması, ancak her alanda daha fazla çalışmak ve daha fazla üretmek ile mümkün olabilir. Kısacası daha az zahmet, daha az rahmet getirir.
Faiz, toplumlarda yardımlaşmayı, dayanışmayı ortadan kaldırır. Faiz gibi kolay elde edilen ve risksiz kazanç, genellikle insanları bencilliğe iter. Dolayısıyla, bir başkasına yardım edecek kadar birikimi olan kişiler, paralarını ihtiyacı olan kardeşlerine verecekleri yerde faize yatırmayı tercih ederler. Allah’ın emrettiği “ihtiyaç sahiplerine yardım” yolunun açılması için ise, faizin reddedilip bu yolla elde edilecek kazanca itibar edilmemesi gerekmektedir.
Faiz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar. Yüksek oranlı ve uzun süreli enflâsyon dönemlerinde spekülâtif yatırım yapanlar hariç, borç alıp faiz ödeyenin zengin olduğu görülmüş bir olay değildir. Çünkü faiz oranları, elinde parası olanlar tarafından belirlenir ve bu kişiler faiz oranlarını, içinde bulunulan ekonomik ortamın imkân verdiği kazanç oranlarındaki aslan payını kendileri alacak şekilde belirlerler. Yani faiz oranları, o ortamda sağlanabilecek ortalama rantın daima büyük kısmına tekabül eder. Dolayısıyla faizle borç alan yatırımcının zengin olmasına değil, ancak geçinmesine, başka bir ifade ile ancak borçlanmayı sürdürebilmesine izin verilir. Eğer borç alan yatırımcı değil de ihtiyaç sahibi, yani fakirse, bu kişinin faiz ödeyerek daha da fakirleşeceği zaten ortadadır. İşte bu yüzden; toplumda küçük bir azınlığın refah, çoğunluğun ise yoksulluk içinde yaşamalarını sağlayan ve sürekli kılan bir ortamın sebebi olduğu için faiz, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapar. Ama iş bununla bitmez, bu tarz bir düzenin, çoğunluğu teşkil eden dar gelirliler bakımından giderek cehenneme dönüşmesi kaçınılmazdır. Çünkü böyle toplumlardaki faizci zenginler, zenginleştikçe hayatlarından ve servetlerinden daha fazla endişe eder hâle gelirler ve onları koruyabilmek için de daha değişik zulüm yollarına başvururlar.
Faiz, kulun şükretmesine engel olur, kişiyi Allah’a karşı nankör yapar. Allah tarafından fazlalıklı kılınmış varlıklı kimselerin, bu fazlalıklarının karşılığını zekât, sadaka ve infak yollarıyla ödeyerek Allah’a şükretmeleri gerekmektedir. Ama kolay ve risksiz bir kazanç olan faizin cazibesine kapılan insan, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin karşılığını Allah’ın gösterdiği adreslere iletmek yerine faize meyleder ve tuzağa düşüp bu görevleri yerine getirmez. İnsanın bu yanlışa düşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu, onun Rabbi olması dolayısıyla çok iyi bilen Allah, Bakara suresinin 276. ayetinde “Allah, ribayı yok eder, sadakaları da artırır. Allah, tüm çok nankör ve günahkâr kimseleri sevmez.” ifadesiyle; faizi de kapsayan ribanın kimseye hayrının, bereketinin olmayacağı, çünkü Kendisinin onu yok edeceği tehdidi ile sadakaların ve infakın dünyada ve ahırette kat kat iade edileceği vaadini birlikte yapmış, böylece de insanların nankörlüğü değil, şükrü tercih etmeleri gerektiğini bir kez daha hatırlatmıştır. Kur’an’da; “Allah’ın ‘yaklaşma’ dediği ağaçtan Âdem’in tadıvermesi ve hemen de istifçiliğe başlaması” şeklinde temsilî olarak anlatılan da, aslında bu meseledir.

Görüldüğü gibi faiz, kişilerin psikolojilerinden başlayarak iş hayatlarını, geçimlerini değiştirmekte, aile düzenlerinin alt üst olmasına yol açmaktadır. Böyle bireylerin toplum içinde giderek çoğalması, o toplumu adım adım tehlikeye yaklaştırmakta, faizin kölesi hâline gelmiş böyle bir toplum da üzerinde yaşadığı ülkeyi, yukarıdaki Osmanlı örneğinde olduğu gibi, yerüstü ve yeraltı servetlerinin bitirilmesi sonucuna doğru, yani sömürgeleşmeye doğru, yani ateşe doğru götürmektedir.
Özet olarak faiz, sonuçları itibarıyla, fakirlerin köle, ülkelerin de sömürge hâline gelmesinde en büyük etkenlerden biridir.

Ancak, “er riba” faize indirgenemez. Çünkü yukarıda saptadığımız gibi Rabbimiz faizi değil, “karşılıksız” ve “risksiz” fazlayı yasaklamıştır. Dolayısıyla Müslümanların, sadece faizden uzak durup da, “er riba” kapsamına giren diğer karşılıksız fazlaları yemek gibi kendi kendilerini kandırma sapkınlığına düşmemeleri lâzımdır. Fakat ne yazık ki “er riba” insanlara vazgeçilmez gelmiş, bu tatlı kazancı bırakmak istemeyenler, “er riba”yı faize indirgemek ve yedikleri “er riba”yı da muamele-i şer’iyye denilen uygulamalarla faiz görüntüsünden çıkarmak suretiyle, yaptıklarının, Allah’ın yasakladığı “er riba” kapsamında olmadığına kendilerini inandırmışlardır.
Eğer söylenenler doğru ise, muamele-i şer’iyye denilen ve “Alacaklı tarafın borçludan, faiz sayılmayacak bir menfaat elde etmesini temin için yapılması gereken işlem” olarak tarif edilen bu çeşit uygulamalara dayanak teşkil eden fıkhî çözümlerin (!) bulunuşu, çok eski zamanlara; 700’lü yıllara kadar gitmektedir. Çeşitli usuller ihtiva eden bu uygulamalardan biri meselâ şöyledir: “Para sahibi, vadeli olarak vereceği 10 dirheme karşılık 13 dirhem almak istiyorsa o zaman borçlanacak olan tarafa, 13 dirheme bir mal satar ve teslim eder. Borçlanacak olan kişi de o malı üçüncü bir şahsa 10 dirheme satar ve teslim eder. Sonra bu üçüncü şahıs ta o malı ilk sahibine 10 dirheme satar, parayı peşin alıp malı teslim eder. Sonra biraz önce aldığı malın bedeli olmak üzere 10 dirhemi, borçlanacak olan kişiye verir. Böylece mal, ilk sahibine yani karşı tarafa borç vermek isteyen kişiye 10 dirhem karşılığında dönmüş ve karşı tarafın ona vadeli 13 dirhem borcu olmuş olur.” (İslâm Ekonomisinde Finansman Meseleleri, Ensar Neşriyat, İstanbul 1992, s: 316, 317)
Görüldüğü gibi, tarifinde bile “alacaklı, borçlu, menfaat elde etme” gibi, ödünç verme işlemlerine has kavramlar olan bu uygulamalar özünde; şikeli alışverişlerle borçlunun alacaklıya faiz kadar fazla ödemesini sağlamaktan başka bir şey değildir. Sadece ödemeler faiz adıyla yapılmamaktadır. Hukuk dilinde “kanunu dolanma” denilen bu tür davranışlarla Allah’ın koyduğu yasağı dolandığını zanneden bazı kıt akıl ürünü sapkın anlayışlar maalesef günümüzde de varlıklarını sürdürmektedirler. Meselâ, bankacılık sisteminin varlık sebebinin faiz olmasına rağmen bir takım çevreler “faizsiz bankacılık” diye bir kavram icat ederek, bu iddia ile kurdukları şirketlerden, kendilerine para yatıranlara “kâr payı” adı altında ödemeler yapmaktadırlar. Bu kâr payları, isteyene üç aylık, isteyene altı aylık, isteyene de yıllık olarak ödenmekte ve ne enteresandır ki, dönemlere göre yapılan ödemeler herkes için hep aynı tutarda olmaktadır. Yani bu faizsiz bankaların, topladıkları paralarla ortak oldukları (?) şirketlerin hepsi; tahsilâtlarını hep aynı dönemlerde yapmakta, dolayısıyla da kârlarını, ilan ettikleri ödeme dönemlerine uygun olarak elde etmekte ve hep aynı oranda kâr etmektedirler. Oysa, bu şirketlerin hepsinin; kârlarını, bütün giderlerini öngörerek dağıtılabilir kazanç olarak hesaplamaları mümkün olsa bile, tahsilâtlarını bu faizsiz bankaların ilan ettikleri kâr dağıtım dönemlerine uygun bir şekilde yapmaları ve kârlarını dağıtılabilir hâle getirmeleri mümkün değildir. Bu durumda, bu şirketlerin kâr payı adı altında yaptıkları ödemelere “karşılıksız fazla”dan başka bir şey denemez. Bu yargımızı doğrulayan bir diğer husus da, bu faizsiz bankaların birçok şirkete ortak olduklarını ilân etmelerine rağmen, sanki bir tek şirketin kârını dağıtıyormuş gibi, hep aynı oranda kâr payı dağıtmalarıdır.



Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 24. March 2015, 01:36 PM   #8
Araştıran
Uzman Üye
 
Araştıran - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 192
Tesekkür: 83
41 Mesajina 74 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
Araştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud ofAraştıran has much to be proud of
Standart

Hocam doğru söylüyorsunuzda bu söyledikleriniz devlet düzeyinde ve toplumun genelinde olmazsa kıyıda köşede 3 kuruş biriktiren adam ne yapacak?Yani bu enflasyonla nasıl başedecek?Bunları uygulamamız şu koşullarda harakiri yapmamız demek değilmi?
__________________
Karşılarında okunup duran Kitab'ı sana indirmemiz yetmedi mi onlara? Şüphesiz bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve ilahi bir ihtar vardır..ANKEBÛT - 51
Araştıran isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 24. March 2015, 07:10 PM   #9
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, değerli kardeşim,

Alıntı:
Araştıran Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Hocam doğru söylüyorsunuzda bu söyledikleriniz devlet düzeyinde ve toplumun genelinde olmazsa kıyıda köşede 3 kuruş biriktiren adam ne yapacak?Yani bu enflasyonla nasıl başedecek?Bunları uygulamamız şu koşullarda harakiri yapmamız demek değilmi?
Bu söyleminizin cevabı yazının içerisinde var.
"...Ancak, “er riba” faize indirgenemez. Çünkü yukarıda saptadığımız gibi Rabbimiz faizi değil, “karşılıksız” ve “risksiz” fazlayı yasaklamıştır. Dolayısıyla Müslümanların, sadece faizden uzak durup da, “er riba” kapsamına giren diğer karşılıksız fazlaları yemek gibi kendi kendilerini kandırma sapkınlığına düşmemeleri lâzımdır. Fakat ne yazık ki “er riba” insanlara vazgeçilmez gelmiş, bu tatlı kazancı bırakmak istemeyenler, “er riba”yı faize indirgemek ve yedikleri “er riba”yı da muamele-i şer’iyye denilen uygulamalarla faiz görüntüsünden çıkarmak suretiyle, yaptıklarının, Allah’ın yasakladığı “er riba” kapsamında olmadığına kendilerini inandırmışlardır..."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle,
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 24. March 2015, 09:06 PM   #10
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Sayın dost1.

İlk yazınızı yazdığınızdan beri üzerinde düşünüyorum ama bir neticeye varamadım. Son yazınızdan sonra da sormaya karar verdim.

Konu şu ifadeler:
"...Ancak, “er riba” faize indirgenemez.
Çünkü yukarıda saptadığımız gibi Rabbimiz faizi değil, “karşılıksız” ve “risksiz” fazlayı yasaklamıştır.
Dolayısıyla Müslümanların, sadece faizden uzak durup da, “er riba” kapsamına giren diğer karşılıksız fazlaları yemek gibi kendi kendilerini kandırma sapkınlığına düşmemeleri lâzımdır."

Üç ayrı cümle olarak verdiğim yazıda birinci cümlede "er riba" faize indirgenemiyeceğine göre faizden üstün bir durum arz eder.

"Çünkü" ile bağlanan ikinci cümlede ise faizi değil de, "karşılıksız ve risksiz" fazlalık gösteren "riba"nın yasaklandığı ima edilerek bu sefer de yasak olmayan faiz üstün bir konuma getirilmiştir.

Ve "dolayısı ile" diye başlayan netice cümlesi olan üçüncü cümleyi nasıl ve bu nasılı neye göre yorumlayacaksınız?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
aldatmaca, bankacılığı, bir, dır, katılım, tuzaktır


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:34 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam