hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > BİLİM VE TEKNOLOJİ > Bilim ve Teknik > Gök veUzay ilmi (Astronomi)

 
 
Seçenekler Stil
Alt 17. January 2017, 06:38 AM   #1
Abdullah Tanrıkulu
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2016
Mesajlar: 29
Tesekkür: 9
11 Mesajina 13 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Abdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud ofAbdullah Tanrıkulu has much to be proud of
Standart Öğüt Kitabında Mucize Aramak

Birilerine hitap eden bir metin, asıl muhatapları her açıdan iyice tanınmadan, onlardan bağımsız olarak ele alınıp yorumlanırsa oldukça hatalı çıkarımlar yapılır. Bu şekildeki hatalı çıkarımları en iyi görebileceğiniz metinlerden birisi Kuran’dır.

Kuran geldiği zamanki toplumda meleklerin evren ve insan üzerindeki yönetimsel etkilerine dair geliştirilmiş bir inanç sistemi vardı. Bu inanç biraz burç inancını andırsa da melekler adı altında çoktanrıcılık şeklinde uygulanıyor ve yaşanıyordu. Onlara göre gökte gördüğümüz tüm gök cisimleri ve tüm doğa kuvvetleri meleklerdi. Bunlara mitolojik tanrılar da denilebilir, ki zaten hemen her mitolojinin temelinde gökyüzü vardır. Onların her birinin evreni, hayatı ve insanları yönetmeleri için yaratıcı tarafından verilmiş çeşitli görevleri vardı. Örneğin tarımdan sorumlu melek (gök cismi) olup ve mahsulün bol olması için ona tapınılıp ondan istekte bulunulması gibi. Bunun gibi her şey için görevli melekler vardı. Ayrıca aileyi, kabileyi koruduğuna inanılan kişisel melekler de vardı. İnsanlar evreni, melekleri ve kendisini yaratan tek bir yaratıcıya inansalar dahi "bu tip işlere o bakmıyor, görevlileri bakıyor" düşüncesiyle hareket ederlerdi. Etkilerine inandıkları bu göksel varlıkların, kendi hayal güçleri ve kültürleriyle yoğrulmuş görsel temsillerine ise put deniyor.

Örneğin Kuran'da geçtiği için bir çok kişinin isimlerini duyduğu Lat, Menat ve Uzza da sırasıyla Güneş, Ay ve Venüs'tür. “Allahın kızları” olarak da bilinen bu üçü en büyük meleklerdir. Çünkü çıplak gözle gözlem yaptığınızda gökyüzündeki en büyükleri bunlardır.



Sırasıyla Uzza, Lat, Menat. Başlarının üstünde eşleştirildikleri gök cisimlerini (Venüs, Güneş, Ay) görebilirsiniz.


Herkesin bildiği güneş sistemi Kuran'da "7 kat gök" şeklinde geçer. Çünkü o zaman herkesçe bilinen kozmoloji bilgisi bu şekildeydi. Bu 7 gök cismi Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jupiter ve Satürn olup haftanın 7 gününe ismini veren ve dünyanın etrafında döndüğüne inanılan gök cisimleridir. Uranüs ve Neptün'ün olmaması henüz teleskopun icat edilmemiş olmasından, çıplak gözle görülenlerin yalnızca bu 7 tanesi olmasından kaynaklanıyor. Burçlar ise 7 kat gök dışında bir kavram. Bu 7 gezen (bkz: gezegen) nesnenin, üzerinde sürekli yer değiştirdikleri sabit, süslü, ışıklı arkaplan resmi gibi düşünebilirsiniz. Burçlar da o zamanlardan ve çok öncesinden bilinen bir kavram.



Bu evren çizimi, İslam peygamberinin doğumundan 450 yıl önce 2. yüzyılda Batlamyus tarafından yapıldı.

Batlamyus’un bu çizimi o dönemin kozmoloji anlayışını açık şekilde yansıtmaktadır. Ortada dünya, dünyanın etrafında halkalar şeklinde 7 kat gök var. "Felek çemberi" sözü bu halkalardan, kahpe felek, felaket vb. ifadeler de bu gök cisimlerinden ve etkilerine olan inançtan gelir. Bu 7 kat göğün hemen dışında burçlar kuşağını görebilirsiniz. Daha dışta Melei-Ala ve Arş var. Kısaca 7 kat gök kavramı, atmosferin tabakaları veya çoklu evrenler gibi o dönemde bilinmeyen bir bilgiden bahsetmez ve bu bilgi bir mucize değildir.


Benzer şekilde “iki denizin karışmaması” ifadesi de bir mucize olarak algılanır. Gerçekte dünyanın hiç bir yerinde birbirine karışmayan iki deniz yoktur. Çünkü karışmamaları için bir engel yoktur. Sosyal medyada mucize başlığı ile dolaşan fotoğraflar karışmaya başlayan suları gösterir. Bu konuda detaylı bilgi için Evrim Ağacı sayfasının yayınlamış olduğu “Denizler Birbirine Karışmıyor Mu?” yazısına göz atabilirsiniz. Dünyada böyle bir şey olmamasına rağmen böyle bir ifade geçmesi de yine o zamanki muhataplarının gökyüzünü de ikinci deniz olarak görmeleri nedeniyledir.



Karışmayan 2 deniz. Birisi alttaki bildiğiniz deniz, diğeri ise üstümüzdeki gökyüzü.


İki deniz ifadesinde bahsedilen, suyu tatlı olan deniz gökyüzüdür. Kuran’da gök cisimleri ile ilgili de “yüzmek” ifadesi kullanılır. Hatta Arapça’da gemi anlamına gelen “fulk” kelimesi ile felek ve filika kelimeleri de ilişkilidir. Yanında iki adet denizin olmadığı Bahreyn ada ülkesine neden “iki deniz” ismi verildiğini daha iyi anlayabilirsiniz. Tevrat’ın en başında Yaratılış bölümünde başlangıçta yalnız bütün halde suyun var olduğu, Tanrı’nın gök kubbeyi yaratıp altındaki su ile üstündeki suyu birbirinden ayırdığı yazmaktadır. İki denizin karışmasına engel de işte gök yüzünde var olduğu varsayılan bu kubbedir. Bu bakış açısını yalnızca Arap coğrafyasında değil bir çok kültürde yaygın olarak görebilirsiniz. Eski Mısır hiyerogliflerinde tanrıların (gök cisimleri) altlarında kayıklarla resmedilmelerinin sebebi de budur. Hem uzayı hem gemiyi içeren “uzay gemisi” diye bir kavramın varlığı bile bu inancın/görüşün etkisi/kalıntısı sebebiyle olabilir.

Kuran okuyanlar genelde ona bir bilim kitabı olarak yaklaşıyor ve kendilerince mucizeler arıyorlar. Halbuki kitabın kendisinin bile böyle bir iddiası yoktur. İnsanlar kitapta bahsedilen kavramları yeni duydukları ve muhatapların bilgisini hiç araştırmadıkları için; eski zamanlardaki bu insanlar hiç bir şey bilmiyorlarken Kuran'ın fen bilgisi kitabı edasında burçlardan, yıldızlardan, 7 kat gökten, atomdan vb. bahsederek bilmeyen insanlara bir şeyler öğrettiğini sanmışlardır. Birilerine hitap eden bir metnin, muhatapların hiç bilmedikleri/duymadıkları/görmedikleri/aşina olmadıkları olgulardan bahsetmesi onları şaşırtmaz, aksine metne olan ilgilerini kaybettirir. Kuran ise o dönemde yaşayan asıl muhataplarının zaten bildikleri -kimi yanlış olan- bilgiler üzerinden kendi mesajını vermeyi amaçlamıştır. Başka türlü inanırlığı olmaz, o insanlara baştan sona deli saçması gelirdi. Amaç bilim olsaydı bile verilmesi mümkün değil. Örneğin, eski romaya gitseniz, elinizde mikroskop yokken ve göstererek ispatlayamazken, o insanlara bakteriden virüsten vb. bahsetseniz size ne derler? Öte yandan kitapta kitabın kendisi ile ilgili geçen iddia, fen kitabı değil “öğüt kitabı” olduğudur. O da “öğüt almak isteyen için” şeklinde geçer. Kitaptaki metafiziksel inanç sistemi de o dönemde kurgulanan bir yapı değildir. O coğrafyadaki farklı kültürlerden insanların “inanmıyor olsalar dahi” birbirlerinden bildikleri/aşina oldukları detaylardan ibarettir.

Abdullah Tanrıkulu
Abdullah Tanrıkulu isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
aramak, kitabında, mucize, öğüt


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:28 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam