hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > İman ve mü’minler > Tevhid

 
 
Seçenekler Stil
Alt 23. March 2010, 01:21 AM   #1
canneylesin
Yeni Üye
 
canneylesin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 16
Tesekkür: 15
13 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
canneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud ofcanneylesin has much to be proud of
Standart Tasavvuf ve algı bozukluğu

“Tasavvuf şirktir” dediğim zaman bir kısım insan, hangi tasavvuf dedi. Onlara göre tasavvuftan ne anlaşıldığı önemli idi. “Evet bir kısım tasavvuf şirktir” ama “bir kısmı da değildir” dediler. İşte tam da belirtmek istediğim şeyi söylediler. “Bir kısım tasavvuf şirk değildir” dedikleri kendi anladıkları tasavvuf idi. Onlara göre diğerleri yanlış anlamış ama kendileri doğru anlamıştı. Tasavvufçular Kur’an’da yazan kelimelerin manalarının ardına düşerler. Manadan kasıtları bir kelimenin dilbilimsel anlamı değildir. Eğer bir kelimenin dilbilimsel anlamını araştırsalar zaten bilim yapmış olurlar. Onların manadan anladıkları şudur ki, Kur’an’da yazan bir kelimenin ardında gizli bir anlam ararlar. Kur’an her yerinde apaçık bir kitap olduğunu yazmasına rağmen, benliklerinde “burada gizli birşeyler var, kimsenin bilmediği birşey var onun ne olduğunu bulabilirim” diyerek düşünce ve hayal dünyalarını harekete geçirmeye başlarlar. Kelimeye üzerinde bir müddet düşündükten sonra, o kelimeden çıkabilecek en akıl dışı manayı seçerek onun peşine takılırlar. Bunu diğer kelimeler ve diğer manalar izler. Bu aşamada hayal ve düşünce dünyası devamlı kurmaktadır. Kelimeler iyice biriktiğinde kişinin kendi kuruntularından oluşturduğu bir kuruntu dünyası ve kuruntu sözlüğü oluşur. Bu durumdaki kişi ile konuşursunuz o da sizinle konuşur fakat kişi konuşurken kelimeleri kendi oluşturduğu sözlükten seçer. Sizin kelimelerin gerçek anlamından giderek anladığınız başka bir şeydir, kişinin anlattığı başka bir şeydir. O artık kendi kuruntu dünyasının ve kelimelere yüklediği manaların esiridir. Burada aklımıza şu soru gelebilir. Kur’an’da namazla, oruçla, zekatla, güzel ahlakla, salihat işlemekle ilgili kelimelere böyle bir anlam nasıl yüklenir? Onlar bu saydıklarımıza kendi kuruntularının oluşturduğu anlamları yüklemezler. Çünkü bu saydıklarımız kaya gibi toprak gibi gerçektir. İşte bu çeşit üzerinde hiçbir tartışma bulunmayan ayetlere Kur’an muhkem ayetler der. Bu ayetler kitabın anasıdır. Kimse bu ayetlerde bir mana aramaz çünkü ayetler kelimenin birinci anlamı ile yazılmış ayetlerdir. Bu ayetleri herkes okur ve aynı şeyi anlar. Onların peşine düştükleri ayetler Kur’an’ın müteşabih dedikleri ayetlerdir. Müteşabih kelimesinin dilbilimsel anlamı, birbirinden güzel ve birden çok anlama sahip kelime demektir. Rabbimiz neden bütün ayetlerini muhkem yapmamıştır da bir kısmını müteşabih yapmıştır? Kur’an indiği dönem için bir edebi sanat mucizesidir. Ancak Kur’an’da indiği zamandan daha ileriki zamanlarda bilimsel araştırmalar ile ortaya çıkarılacak mucizeler vardır. Rabbimizin bu bilimsel gerçekleri birebir anlatması düşünülemez. Çünkü bunları birebir anlatırsa Kur’an bir fizik, kimya ya da biyoloji kitabına dönüşür. Ve indiği zamanki insanlar bu bilgilere sahip olmadıkları için Kitap için hemen “uydurma bunlar” derler. Müteşabih ayetler kullanılarak, hem Kur’an’ın indiği dönemdeki insanların faydalanması hem de bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçeklerin ortaya çıkmasıyla daha sonraki dönemlerde yaşayan insanların Kur’an’ın bu mucizevi yönüne tanık olması sağlanmıştır. Burada bilmemiz gereken şudur ki bilimsel çalışmalar yapılmadan bu müteşabih ayetlerin barındırdıkları anlamlar da ortaya çıkmayacaktır. Bilimsel çalışma yapılmadan bu müteşabih ayetlerin arkasına düşmek kişinin kalbinin eğriliğinden ileri gelir. Müteşabih ayetler üzerinde uzun uzadıya düşünülecek ayetler değildir. Bu ayetlerin anlamları bilimsel çalışmalar sonucu elde edilecek bilgi ile ortaya çıkacaktır. İşte bazı insanların bu bilimsel çalışmalar yapılmadan ve bilimsel gerçeklikler ortaya çıkmadan müteşabih ayetlerin peşine düşmeleri ve bu ayetlerde gizli saklı birşeyler aramaları yukarıda tanımını yaptığımız tasavvufçu insan tipini ortaya çıkarmaktadır.

Bu belirttiğimiz tasavuufçu tipinden başka bir de Allah’ın isim ve sıfatları ile ilgilenen, bunlar üzerinde kafa patlatıp bir şekilde bu isimleri kendileri ile ilişkilendirenler vardır. Bu kimselere aşağıdaki ayeti dikkatlice okumalarını tavsiye ediyoruz:

“… Onlar ise, O'nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar… ”(Bakara 255).

“İlminden hiçbir şeyi kavrayamaz” cümlesindeki “ilim”den ne anlamamız gerektiğini anlatmaya çalışalım. Arapça ilim kelimesinin Türkçesi bilimdir. Bilim ise bizim bugün fakültelerimizde okuttuğumuz pozitif ve sosyal bilimlerdir. Dilbilimi, fizik, kimya, matematik gibi. İnsanın bilgisi bilimden gelir. İnsanın bilimi ise ancak ve ancak yaratılmış olanı kavramaya yöneliktir. Bilimsel bilgi ile yaratılmış olanlar tanınır, irdelenir. Kişisel kanaatime göre bütün peygamberler ancak kendi çağlarındaki bilimsel ilerlemişlik ve bilgi durumuna göre toplumlarına mesajlar getirmişlerdir. Örnek vermek gerekirse, Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarı ile Yusuf peygamber zamanında kral ve Yusuf Peygamber’in arkadaşları da vizyon görmektedir. Yusuf Peygamber’de aynı vizyonları görmüş ancak Rabbinden bunların tevilini öğrenmiştir. Musa döneminde yaşadığı toplumda sihirbazlık çok yaygındır. Musa’ya öğretilen de bu sihirbazların yaptıkları hileleri ortaya çıkarmaya yönelik bilgidir. Hz.Muhammed zamanında Arabistan’da şairlik ve edebi sanatlar çok gelişmiştir. Hz.Muhammed’e indirilen Kur’an’da yer alan bilimsel bilgiler indiği dönemde bilinmemekteydi ve Kur’an’ın indiği dönem için bu bilgilerin o topluma bir faydası yoktu. Bu sebeple olacak ki Kur’an indiği dönem için tüm şairleri aciz bırakan bir edebi mucize olarak inmiştir. İbrahim Peygamber zamanında aya, güneşe ve yıldızlara tapılmakta ve çok tanrıcı bir dönem yaşanmaktaydı. Yine Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarı ile İbrahim Peygamber eğitilirken önce bu ilahları yok etmekle işe başlamıştır. Hz. Salih ise bencilliğin alıp yürüdüğü bugünün tabiri ile kapitalist denebilecek bir toplumda yaşamaktaydı. Salih’in toplumuna getirdiği kanıt ise o günün kamu kurumu sayılabilecek etinden sütünden yününden yoksulların faydalandığı bir devenin kesilmemesi yönündeydi.

Şimdi yukarıdaki ayeti de dikkate alacak olursak, Rabbimizin dilediği hariç, O’nun bildiği bir bilgiye insanların ulaşmaları mümkün değildir. Bu bilgiden kastımız yaşadığımız dönemden binlerce yıl sonrasına ait bir bilgi olmayıp, yaşadığımız dönemin koşullarına uygun bir uyarı ya da göz açıcı bir kanıt anlamındaki bilgidir. Hal böyle iken Rabbimizin isim ve sıfatları gibi zatını ilgilendiren hususların insanlar tarafından paylaşılmaya çalışılması ya da bu sıfatlarla ilinti kurulmaya çalışılması doğru değildir. Yaratanın herhangi bir özelliğini yaratılmışa atfetmek doğru değildir. Yaratanı, yaratılmış herhangi bir şey ile tanımlamaya çalışmak doğru değildir. İhlas Suresindeki “Ahad” (eşi benzeri dengi yoktur) sıfatı böyle girişimlere engeldir.
Burada anlattığımız tasavvufçuların çoğunda algı bozukluğu vardır. Çoğunlukla bozulan gerçeklik algısıdır. Kişi bu algı bozukluğunu kabul etmediğinden hekime gidip tedavi yöntemine başvurmaz. Kendi kurduğu dünyada yaşamaya devam eder.

Şimdi anlattığımız konunun başına dönersek, “bir kısım tasavvuf şirk değildir” diyen kişinin aslında tasavvufun şirk gördüğü tarafı ile bir farkının olmadığını, kişilerin müteşabih ayetlere kendi taktıkları manaların peşinden gitmiş olduklarını ya da Rabbimizin zatını tanıtmaya yönelik sıfatlarını kendileri ile ilişkilendirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Tasavvur dahi edilemeyecek sınırsız ve sonsuz bir kudretin isim ve sıfatları ile kendi nitelikleri arasında ufak dahi olsa bir bağlantı kurmaya çalışmak şirktir. Şimdi Ali İmran 7. Ayeti okuyalım:

“Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez”.
canneylesin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
canneylesin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Apollonius (23. March 2010), Barış (23. March 2010), sabaha_dogru (3. April 2010)
 

Bookmarks

Etiketler
algı, bozukluğu, tasavvuf


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:49 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam