hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HANİF MÜSLÜMANLIK > Kuran Merkezli ve Allah odaklı iman!

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 21. February 2011, 09:43 PM   #131
aşık74
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 297
Tesekkür: 328
166 Mesajina 472 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aşık74 will become famous soon enoughaşık74 will become famous soon enough
Standart

Bence, salaat ın yapılmasındaki en büyük engel namaz dır...
aşık74 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aşık74 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Miralay (22. February 2011), TEBYİN (22. February 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 22. February 2011, 07:47 AM   #132
TEBYİN
Uzman Üye
 
TEBYİN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 240
Tesekkür: 141
173 Mesajina 603 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
TEBYİN is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
aşık74 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bence, salaat ın yapılmasındaki en büyük engel namaz dır...

Katılıyorum, bu millet NAMAZI İSLAMIN HERŞEYİ sanıyor.
Böyle olunca da, Camileri dolduran milyonlar, Kur'ansız, izansız, ilimsiz, bilinçsiz..
Bir makine gibi hayat sürüyor.
Oysa, gerçek manada ifa edilecek SALAT toplumları kötülüklerden beri koyar.
Bu SALAT'ı NAMAZ olarak görenler buna cevap vermeli..
Dünya da neden hep Müslüman ülkeler sıkıntılı, problemli, karmakarışık..
Demek ki bir yerde büyük yanlışlıklar yapılıyor
__________________
Yüksek fikirler yüksek dağlara benzer: Görenleri ürpertir!

www.teblig.net
TEBYİN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
TEBYİN Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
aşık74 (22. February 2011), Barış (26. February 2011), dost1 (22. February 2011), kamer (23. February 2011), Miralay (22. February 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 26. February 2011, 12:18 PM   #133
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

SALAT : DESTEK, BAĞLILIK, BAĞLANTININ DEVAM ETMESİ, VAHYİN GÜNCEL TUTULMASI.

MÜMİN SALATI: MİSAK ALINARAK MÜSLÜMAN OLAN KİŞİNİN VAHYE OLAN BAĞLILIĞININ DEVAM ETMESİDİR.
Hucurât / 14 Arabîler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama "İslâm olduk." deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Müslüman için SALAT: ALLAH’a bağlılığının devam etmesi.(DEVAM ETTİKÇE MÜMİNDİR.)
75/31-32 , Ne doğruladı , ne de salla(destekledi, bağlandı) etti. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi.
98/5 , Oysa kendilerine dini yalnız Allah'a halis kılarak , Allah'ı birleyenler olarak ona kulluk etmeleri, salatı ikame etmeleri, zekatı vermeleri emredilmişti. İşte doğru din budur.
74/41-47 , Suçlulardan sorarlar sizi yakıcı ateşe ne sürükledi? Derler ki : Biz salat edenlerden olmadık,yoksula da yedirmezdik, ceza gününü yalanlardık, sonunda bu haldeyken ölüm bize gelip çattı.
20/14 , Muhakkak ki ben Allah'ım benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et benim zikrim için salatı ikame et. (desteğini ayaklandır, bağlılığını ayakta tut )
29/45 , Kitaptan sana vahyedileni oku ve salatı ikame et . (vahyin arkasından giderek ona desteğini ayaklandır.) Çünkü salat ( vahye uymak ve bağlanmak) kötü ve çirkin şeylerden alıkoyar. Allah'ın zikri (Kuran) elbette en büyüktür. (kuru kuru namaz kötülüklerden engellemiyor yani)
23/1-4 , Felaha ulaştı o müminler ki onlar salatlarında itaatkardırlar. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. onlar arınıp yücelmek için yaparlar. (vahye tabii olmaya, güncel tutmaya devam etmek)
22/35 , Onlar öyle kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler, salatı ikame ederler ve kendilerine verdiğimiz şeylerden harcarlar. (vahyi güncel tutmak)
24/37 , Onlar ne ticaretin ne de alışverişin kendilerini Allah'ın zikrinden , salatı ikame etmekten ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar ,kalplerin ve gözlerin ters döneceği bir günden korkarlar.
35/29 , Allah'ın kitabını okuyanlar ,salatı ikame edenler, ve kendilerine verdiğimiz rızıkdan gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacakları bir ticaret umarlar. ((okudukları vahyi hayata geçiren))

Allah’ın müminlere SALAT’ı : Vahyi gönderen yaratıcının, vahye tabii olanlarla bağlılığının devam etmesi.
33/43 , O (Allah) sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için salat etmektedir (destek olmakta, sizinle olan bağlantıya etmektedir) , melekler de. O (Allah) müminlere rahmet eder.
Allah’ın müminlere SALAT’ının tezahürü
8:9. Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.
8:10. Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı.Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
8:11. O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek,şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.
8:l2. Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

Rasul’ün müminlere SALAT’ı: Vahyi iletmekle mükellef beşer olan nebinin müminlere bağlılığının devam etmesi:
9/103 , Onların mallarından bir miktar sadaka al ki onları temizleyesin , arıtasın ve onlara salat et.(destek ol,arka çık, bağlan) Senin salatın (desteğin, bağlantın) onları yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.
Allah'ın resulü Hz. Muhammet müminler ile daima dayanışma içinde olmuştur. Her konuda onlarla istişare etmiş onlara destek olmuş yani salat etmiştir. Allah'ın resulünün desteğini arkasında gören bir mümin için bunun ne kadar önemli olduğu tartışmasızdır. Her insan gibi Allah'ın resulü de ölmüştür. (21:34-35) Onun salatını kazanmak için onun risaletine (Kuran'a ) tabi olmak ona salat etmek yani arkasından gitmek gereklidir.

Müminlerin Rasul’e SALAT’ı: Müslüman olan kişinin vahyi getiren rasulün izinde giderek bağlılığının tam bir teslimiyetle yerine getirmesi (kuru kuru salavat çekmek değil yani.)
33/56 , …………………………… ey müminler siz de ona salat edin (arka çıkın destek olun, getirdiği vahye bağlanın) selam edin.(teslim olun.)
ALLAH ve meleklerinin resule SALAT’ı:
33/56 , Allah ve melekler resule salat ederler (arka çıkar, destek olurlar, bağlılığına devam ederler.) ey müminler siz de ona salat edin (arka çıkın destek olun, getirdiği vahye bağlanın) selam edin.(teslim olun.)
8:l2. Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

Salatı ikame (vahye uymayan kurana bağlanmayan) etmeyenlerin durumu
19/59 , Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki salatı zayi ettiler , şehvetlerine uydular. Azgınlıklarının cezasını çekecekler. (vahyi hayattan kaldırınca uyulacak tek şey şehvettir.)

Kuran'da diğer örnekler örnekleri
11/87 , Ey Şuayip dediler senin salatın mı (bağlanıp arkasından gittiğin vahy mi) sana babalarımızın kulluk ettiklerinden yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor. Oysa sen yumuşak huylu ve akıllısın.
3/38-39 , Orada Zekeriya rabbine dua etmişti. Rabbim demişti bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin.Zekeriya mihrapta kalkmış salat (bağlantı halinde iken) ederken melekler nida etti "Allah sana Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve Salihlerden bir nebi olarak Yahya'yı müjdeler.
10:87. Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evleri edinin ve evlerinizi kıble yapın,(bir misyonu gerçekleştirme için yönelip buluşma yeri) salatı ikame (vahyi hayata geçirin)edin. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.
Musa As. Firavuna gönderiliyor, Firavun yalanlıyor. Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başkası Musa'ya iman etmiyor.(10:83.) : "Allah'a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!"(10:85.). Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!" diye dua ediyorlar.(10:86) Bunun üzerine Musa ve kardeşine : Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın, salatı ikame edin." emri geliyor. Evlerine yönelen (evlerinde organize olan ) bu müminler ne yapmakla salatı ikame etmiş olacaklar? Gelen vahye göre hareket edecekler
31:17. (Lokman As. ın vasiyeti ) Yavrum! Salatı ikame et, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
31:18. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
31:19. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.
Lokman As. oğluna salatı ikame etmesini (Allah'ın emirlerini, dinini ayağa kaldırmasını) vasiyet ederken dikkat etmesi gereken şeyleri de anlatıyor. Salatı ikame ederken iyiliği emredip kötülükten vazgeçirecek, başına gelenlere sabredecek, insanlara yanağını bükmeyecek, bağırıp çağırmayacak.
14:37. "Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz salatı ikame etsinler diye. Sen de birtakım gönülleri onları sever yap ve onları çeşitli meyvelerle besle ki şükretsinler.
2:125. Biz, Beyt'i insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir salat yeri edinin İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, akifler, rükû ve secde edenler için evim'i temiz tutun, diye emretmiştik
Hz. İbrahim Beyti temellendiriyor. Niye? Toplantı ve güven yeri olsun diye. Zürriyetinden bir kısmını bu bölgeye yerleştiriyor. Niye? Salatı ikame etsinler diye. Toplantı ve güven yeri olan Beyt ve çevresinde salatı ikame etmenin ve haccın manası nedir? Bir sultanın saltanat sürdüğü, beytül malın Allah'ın rızası doğrultusunda kullanılmadığı, Müslümanların kongrelerini gerçekleştiremedikleri, kıyam etmedikleri müddetçe Müslümanlar salatı ikame etmiş, haccetmiş olurlar mı?

ZİKİR İÇİN SALATIN İKAMESİ
20:14. Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; benim zikrim için salatı ikame et.?
Allah'ın zikri için salatı ikame etmek emrediliyor.
54:17-22-32-40. Andolsun biz Kuran'ı öğüt (zikir) alınsın diye kolaylaştırdık. öğüt (zikir) alan yok mu?
36:69. Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. O sadece bir öğüt (zikir)ve apaçık okunandır.
Zikir öğüt manasına geliyor. Allah'ın öğüdü yani kurandır.
15:9. Zikri (Kuran'ı) kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.
Allah'ın zikri: Kuran olduğuna göre kuran için salat etmek nasıl olacaktır? Elbette ki Kurana tabi olmak, hükümlerini yerine getirmek ve onun için mücadele etmek ile Allah'ın zikri için salat edilmiş olacaktır.
Allah'ın her şeye gücü yeter. O ol dediği zaman her şey olur. Öyleyse onun kitabının, onun değerlerinin destek olmaya, arka çıkmaya ihtiyacı da yoktur. Ancak insanların imtihan için dünyaya gönderilmeleri uygun görülmüştür. Salatı ikame etmeleri, zekatı vermeleri, karşılaştıkları müşküllere sabretmeleri imtihanı kazanmak için yapmaları emredilen şeylerdendir.
29:2. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
29:3. Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
SALAT SONRASI
(4/103)ayette geçen قَضَيُْ ifadesi karar vermek, bir işin karara bağlanıp hükmedilmesi anlamındadır. Bu kelime kuranda İsra 4, Hicr 66, Neml 78, Yunus 47-93. ayetlerde de kullanılmıştır. 4/103: ’’salatı bir hükme bağlayınca Allahı(öğrendiklerinizi)ister ayakta olun,ister oturmuş,ister uzanmış olun,zikredin/tekrarlayın,unutmayın.Yani bulunduğunuz her durumda vahyi tatbik edin.!
KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMASI
29:45 Kitab'dan sana vahyedileni oku ve salatı ikame et.(onun arkasından giderek ona desteğini ayaklandır.) Muhakkak ki, salat, ( vahyin arkasından gitmek ) hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ın zikri elbette en büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.
Allah'ın zikri için salat etmeyi emreden Allah bunun nasıl olması gerektiğini de tarif ediyor. "Kitaptan sana vahyedileni oku !" Kitabı bilmeyen ,onunla donanmayan bir insan nasıl onun için salat edecek? İnanan bir insan kendisini vahiy ile muhatap kabul eder ve onun arkasından giderse bu yaptığı eylem ona hayasızlık ve kötü işler yapmaya müsaade eder mi? Kuran "103:1-2-3- Asra and olsun ki İnsan hüsrandadır , ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hak ile ve sabır ile tavsiye edenler müstesnadır." diyecek ve ona tabi olan mümin iyi ameller yerine kötü ve çirkin işler yapacak mümkün mü?
43:36-37-38Kim Rahmân'ın zikrinden: Kuran'dan gafil olursa ona bir saptırıcıyı musallat ederiz. Artık o onun arkadaşı olur. O saptırıcılar bunları yoldan çıkardıkları halde bunlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Kişi Kuran'ı okurken dahi ondan gafil, habersiz olabilir. Eğer düşünerek, anlayarak ve öğüt alarak okumuyorsa
SALAT İLE DİN İKAMESİ
Salatı ikame etmek nasıl mümkün olur?
Zikir(öğüt yani kuran) için salatı ikame etmek için bir eğitim gereklidir.. Bunun iki boyutu vardır. Birincisi ilim, ikincisi tatbikat .
Salatın tatbik şeklinin Allah'ın resulü tarafından müslümanlara kuran eşliğinde öğretiliyor.. Müslümanlar, günün belli vakitlerinde bir araya gelerek Allah'a dua ediyorlar,rüku ve secde ediyorlar, onu tesbih ediyorlar (yüceltiyorlar) ve hem de Kuran'ı ders ediniyorlar. Çeşitli sebeplerle Allah resulünün cemaatine katılamayan müminler ise bu eylemi ya kendi aralarında birleşerek yada ferdi olarak yerine getiriyorlardı.
62:9. Ey iman edenler! Toplanma günü salat için çağırıldığınızda hemen Allah'ın zikrine (öğüdüne) koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
62:10.Salatı bitirdiğinizde artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok anın (zikredin)umulur ki kurtuluşa erersiniz.
5:6. Ey iman edenler! Salat için kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.
Müslümanlar kuranı düşünerek, öğüt alarak okumayı, onun terbiyesine girmeyi ihmal edince, zikrin (Kuran) için salatı ikame edin emrini unutunca namaz da özünü kaybederek sadece bazı şekillerden ibaret bir tatmin aracı haline geldi. İman iddiasında bulunan insanlar Allah resulü gibi Kurana tabi olmadıkça iman etmiş olmayacaklarını bilmeli, salatı ikame ederken (genel manada ) salat etmeliler. (özel manada)
49:14. Bedevîler "İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
49:15. Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.
29:45. Kitaptan sana vahyedileni oku ve salatı ikame et. Çünkü salat kötü ve çirkin şeylerden alıkoyar. Allah'ın zikri (öğüdü) elbette en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir.
Günümüzde Müslümanların durumu genellikle arabiliktir. Arabilikten kurtulmadıkça gerçek manada Salatı ikame edemeyeceğimizin şuurunda olmalıyız.
Kendi durumumuzun sağlamasını yapmak için ise salatın bizi kötü ve çirkin şeylerden alı koyup koymadığına bakmalıyız.
107:1. Dini yalanlayanı gördün mü?
107:2. İşte o, yetimi itip kakar;
107:3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;
107:4. Yazıklar olsun o salat edenlere ki,
107:5. Onlar salatlarından gafildirler. Onlar yanlış salatta ısrar ediyorlar.
107:6. Onlar gösteriş yapanlardır,
107:7.Ve hayra da mâni olurlar. Bağlılıktan alıkoyarlar.
Dikkat edersek dini yalanlayanın salatından bahsediyor. Kuran'ın indiği yıllarda ayetin muhatabı olan Mekkeli müşriklerin salat (Allah ile bağlantıları olduğu iddiası içinde olduklarını) ettiğini anlıyoruz. Allah bizi salat eden müşrik olmaktan korusun.
Buradaki salat öncelikle batıl olan atalarının dinine arka çıkmak yanlış olduğunu idrak etse de atalarından kendisine miras kalanı savunmak anlamına gelmektedir.
2:170. Onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" dense "hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız derler.
8:35. Onların Beyt yanındaki salat(Allah ile bağlantıları)ları ıslık çalıp el çırpmaktan ibaretti şimdi azabı tadın!
Ayette onlar diye beytin koruyucusu olduklarını söylen, hacılara su veren, oraları temizleyen, Allah'a inanan, İbrahim'in salat(vahyedilen ayetlere uymayı)ını sürdürdüklerini iddia eden insanlardan söz ediliyor. Günümüze uyarlarsak yetim hakkı yiyen, insanlara zulmeden , Allah'ın zikrinden "Kuran'dan" gafil yaşayan, din ile dünyayı ayıran sonrada namaz kılan insanlar için "Onların salatları yatıp kalkmaktan ibarettir." diyebiliriz.
. 17:110. De ki: "İster Allah diye çağırın(davet edin), ister Rahman diye çağırın(davet edin). Hangisiyle çağırırsanız nihayet en güzel isimler onundur. Salatında bağırma onda sesini fazla da kısma ; ikisinin arası bir yol tut.

Kuran’da Salât Kavramı: Salât ı nitelik olarak tanımlayacak olursak. Salât Kuran öğretisine göre sözel ve davranışsal bir olaydır. Sözel ve davranışsal olaylar ise olayı yapanın yerine getiriş şekline göre iyi veya kötü; doğru veya yanlış olabilir. Tabiri caizse salâtı bir kaba benzetebiliriz. Bu kabı eline alan herkes eline aynı kabı almış olmakla beraber bu kaba aynı şeyi doldurmamaktadır, kaba doldurduğu şeyin mahiyetine göre kap renk değiştirir, kaba doldurduğu şey iyi ise kabın rengi ve yaptığı fonksiyon iyidir, kötü şeyler doldurur ise kabın şekli ve yaptığı fonksiyonda kötüdür. Bundan dolaya bir şahsa salât et dendiğinde durmadan salât et salât et kelimesini tekrarla denmemektedir. Maalesef insanların çoğunun salâttan anladığı Salat kelimesini durmadan tekrarlamaktan ibarettir, halbuki istenen, salât kelimesini durmadan tekrarlamak olmadığı gibi, içi doldurulmadıktan sonra üzerine salât edileni veya kendisine salat edileni övmek veya yermekte değildir, sadece içi doldurulmamış boş bir kap gibi salat edecek olanın elinde durur. Örneğin, Allah bizlere Peygambere salat etmemizi emrettiğinde bizlerden durmadan Peygambere Salat olsun kelimesini tekrarlayın dememekte, Rasul için iyi ve güzel şeyler söyleyin ve söylediği vahyi destekleyip bağlanın demektedir. Dolayısıyla kendisine salât edilen insanın dünyada bulunup bulunmaması şartına da bağlı değildir. Salâtın yapılış şekli söylevsel ve davranışsal olduğundan, çok geniş kapsamlıdır. Salât yaratıklardan Allah’a, Allah’tan yaratıklara ve yaratıklardan yaratıklara yapılabilir, kullardan, Allah’a yapıldığında bir ibadet şekli olduğundan Zikir ve Namaz şeklinde müminler üzerine farz kılınmıştır. Bu şekilde daha birçok örnekler vermek mümkün olmakla beraber, bahsi geçen hususların Kuran’da nasıl tanımlandığına bakarsak konunun net anlaşılması için yeterli olacaktır. Şöyle ki:
Salatın Sözel ve davranışsal olması, Kuran’dan mealen:
- Görmedin mi ki, şüphe yok göklerde olan da ve yerde olan da ve kanatlarını açıp uçan kuşlar da o Allah Teâlâ için tesbihte bulunur. Her biri gerçekte Salâtını ve tesbihini bilmiştir. Ve Allah Teâlâ da ne yapar olduklarını hakkıyla bilendir. 24/41
-- Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah’a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzanıp kısalarak O’na secde etmektedir.) 13/15

-- Güneş de, ay da bir hesap iledir. 55/5

-- Necm (yıldızlar, bitkiler) ve ağaçlar (Allah’a) secde etmektedirler. 55/6
Ayet mealinde görüldüğü gibi Salât bir kap, tesbih ve davranışta içeriği olmuş oluyor, bu şekilde bir tesbih ve davranış bütün yaratıkları kapsayan ve Allah tarafından tasvip edilen bir tesbih ve davranıştır, sözel ve davranışsal olup evrenseldir istesin veya istemezsin hiçbir yaratık bundan kaçamaz. Bu davranış biçiminin istemli olarak yapılan ve birinci şekli yok etmeyen ikinci bir şekli vardır, Bu ikinci şekil istemli olduğundan doğru yapılırsa yapana sevap kazandırır, yanlış olarak yapılırsa yapana günah kazandırır. Kullardan, Allah’a yalnız sözel olarak yapıldığında buna zikir denir, Abdest; temizlik ve zamanlı gibi bir hazırlık devresinden sonra istemli ve kurallı olarak yapıldığında Türkçe de buna Namaz denir. Salâtın kavram olarak bir kap ve bu kabın değişik şekillerde istemli olarak doldurulabileceğinden bahsetmiştik, şöyle ki:
Salatı yanlış olarak uygulayanlar, Kuran’dan mealen:
- Ve onların Beyti şerifteki salâtları, ıslık çalmaktan ve el çarpmaktan başka değildir. Artık azabı tadınız, küfreder olduğunuzdan dolayı. 8/35
Bunlar öyle kimselerdir ki:
- Fakat veyl o salat kılanlara ki, 107/4
- Ki onlar, salâtlarında yanılgıdadırlar, 107/5
Salât konusunda yanılmamak için yapılan salât Kuran ölçüsüne uygun bir salât olmalıdır. İlah ve Kul ayırımı olmadan herkes bu kavramla ilgili ve uygulayıcı olduğundan salâtı yerine getirenlerinin konuma çok önemlidir. Allah bir kimsenin günahını bağışlayarak o kimseye salât edebilir fakat kullar bir birlerinin günahını bağışlayarak bir birlerine salât edemezler. Allah’ın kullara salât etmesiyle ilgili olarak Kuran’da birçok ayet vardır. Örneğin: Allah’ın kullardan bazılarını, affetmesi; övmesi ve taltif etmesi gibi,. kulların Allah’a salât etmeleri ve bir birlerine salât etmeleriyle ilgili de bir çok ayet vardır. Örneğin, bir birleri için Allah’tan af talebinde bulunmaları, bir birlerine dini moral sal destek vermeleri, gibi. Ayrıca, kendisine salât edilen kimsenin bu salatı hak eden bir kişi olması da önemlidir, Kuran’dan mealen:
- Ve onlardan hiçbir şahsın üzerine ölmüş olunca ebedî olarak salât kılma ve kabrinin üzerinde durma. Çünkü onlar Allah Teâlâ'yı ve Resulünü inkâr ettiler ve onlar fasık olarak öldüler. 9/84
Görüldüğü gibi, üzerlerine salât edilecek olan kimselerin yapılacak salata layık olması gerekir, ayrıca, salâtın sözel olarak yapılabileceği de belirtilmiştir, zira ölmüş olan bir kimseye yapılacak salât ancak sözel olabilir. İslam dininde ameller şahsi olduğundan hiç kimse hiç kimsenin yerine amel işleyemez, bunun dışında ölen bir kimse için yapabileceğimiz şey, imkân varsa kabri üzerinde durup ona Allah’tan af istemek veya kabri üzerinde duramıyorsak gıyabında ona Allah’tan af istemek, iyi hasletlerini anmak gibi onu övücü şeyler söylemektir. Peygamberimize bizim tarafından yapılacak salât bundan farklı değildir, yoksa durmadan ona salât olsun şeklinde kelime tekrarlamakta değildir.
O zaman salat olsun tamamda nasıl bir salat olsun diye sorulur. Allah peygambere salât edin derken durmadan ona salât olsun kelimesini tekrarlayın demiyor. Salât etmek suretiyle onun için iyi ve güzel şeyler söyleyerek rasulün ilettiği vahye bağlanığ destekleyin demektedir, başka bir ifadeyle peygambere salâttan ne kastettiğimizi belirtmemiz gerekmektedir. Allah’ın takdirine uygun olarak, hem Allah’ın hem de kâinatın istisnasız olarak yerine getirdiği salât etme olayı İslam dininin en önemli ve geniş kapsamlı kavramlarından biridir. Allah istesinler veya İstemesinler kâinattaki tüm varlıkların kendisine salât etmesini takdir etmiştir. Bu derece önemli olan salât kavramını ayrıca İstemli olarak yapılması için takdir ettiği kulları üzerine farz kılmıştır. Böylece Salâtı imtihana tabi kullar için bir imtihan vasıtası olarak da takdir etmiştir. Kuran’a uygun salâtın temeli sevgi ve bu sevginin bir tezahürü olarak üzerine salât edilene sözel destektir bağlılıktır.. Üzerine salât edilenin herhangi bir desteğe ihtiyacı olup olmaması durumu değiştirmemektedir. Allah bizlerden kendisince makbul olan sevgimizi ve desteğimizi keyfi olarak değil bir farz olarak ortaya koymamızı istemektedir.
Tabiri caizse salât bir nevi hediyeleşmedir ve karşılıklıdır. Allah’ın herhangi bir şeye ihtiyacı olmamakla birlikte biz kulların ihtiyacı vardır. Salât Allah’ın bizlere olan bir yardım kapısı, bizlerinde bir birimiz için Allah’tan af ve mağfiret dileyeceğimiz bir yardım kapısıdır. Bu bir sevgidir, bir birlerini sevenlerin bir birleri için yakınlık sağlayan destek veren bir davranış biçimidir. Bunun için Peygamberimize şöyle demesi bildirilmiştir, Kuran’dan mealen:
- İşte bu müjdeyle Allah, iman edip iyi işler yapan kullarım müjdeliyor. De ki: "Buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir karşılık istemem." Her kim çalışır da bir güzellik kazanırsa ona orada daha fazla bir güzellik veririz; çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çokça şükrün karşılığını verendir. 42/23
Allah’ın emriyle Peygamberimiz bizden Sevgiden başka bir şey istemiyor, Peygamberimizin sevenlerin bu sevgilerini güzel bir şekilde ortaya koymaları ona salât etmeleri demektir. Bu her konumda öyledir, Sevgi tezahürü salâtın kendisidir, sevgi olunca muhakkak buna bağlantılı olarak salâtta oluşur. Sevgi bir kaynak gibidir, ondan çok çeşitli güzel ürünler oluşur, Allah ancak Kuran’a uygun sevgisi olanları kabul eder diğerlerini ret eder, sevgiden yoksun din makbul bir din değildir. Kuran’dan mealen:
- Ey iman edenler!. Sizden her kim dininden dönerse muhakkak Allah Teâlâ bir kavmi getirir ki, onları sever, onlar da onu severler. Müminlere karşı mütevazi olurlar, kâfirlere karşı da izzet sahipleri bulunurlar. Allah yolunda cihad ederler ve kınayanın kınamasından korkmazlar, işte o, Allah Teâlâ'nın lütfüdür, onu dilediğine verir ve Allah Teâlâ'nın lütfü ve ilmi geniştir. 5/54
Sevenler karşılıklı olarak bir birlerini anarlar, anma ve sevgi güzel ve doğru olunca, işte bu sevenlerin bir birlerine salâtıdır, ihmal edilmeye gelmeyen muhakkak istemli olarak yerine getirilmesi gereken bir olaydır. Seven sevdiğini anar, bıkmadan istemli bir sabırla onun için güzel şeyler söyler, başka bir ifadeyle ona salat eder, salat Allah’a yapılınca bu aynı zamanda O’ndan bir yardım isteme vesilesidir. Kuran’dan mealen:
- Artık beni zikrediniz ki ben de sizi zikredeyim. Ve bana şükrediniz, bana nankörlükte bulunmayınız. 2/152
- Ey müminler! Sabır ile salât ile yardım isteyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir. 2/153
Bizim İlahımız “Vedût” çok seven bir ilahtır, Hem sever, Hem de sevilmek ister, hem de sevdiklerinin bir birlerini sevmesini ister. Allah, bu olayın oluşumuna Salât demiştir. Bir yönünü yalnız Kendisine tahsis etmiş, bir yönünü de Sevdiği Kullarına bahşetmiştir. Kuran’dan mealen:
- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyiniz. Sonra o'na tövbe ediniz. Şüphe yok ki, benim Rabbim pek merhametlidir çok sever. 11/90
Salâtı emreden ayetlerden örnekler, Kuran’dan mealen:
- Şüphe yok ki, ben, ben Allah'ım, benden başka ilâh yoktur. İmdi bana ibadette bulun, ve beni anmak için (âkimissâla) namaz kıl. 20/14
- Muhakkak ki, Allah Teâlâ ve melekleri Peygamber üzerine selâtta bulunurlar. Ey iman etmiş kimseler!. Onun üzerine salâtta, teslimiyetle selâmda bulunun. 33/56
- Ey iman etmiş olanlar!. Allah'ı çokça zikr ile zikr ediniz. 33/41
- Ve O'na sabah ve akşam tesbihle bulunun. 33/42
- O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size salât etmekte; melekleri de. Ve müminler için pek merhametlidir. 33/43
- Ona kavuşacakları gün duaları, selâmdır ve onlar için pek şerefli bir mükâfat hazırlamıştır. 33/44

SALATIN VAKİTLERİ VE TESBİH
Salat Kuranda 3 vakitli olarak,
İsrâ / 78 Güneşin dulük’ünden gecenin kararmasına kadar namazı kıl, bir de kıraetiyle mümtaz olan sabah namazını, zira sabah Kur'anı hakıkaten meşhuddur. (bilinç açıklığı ile insanlar daha iyi anlar ve şahit olur)
Bu ayet ile Sabah, Akşam ve Yatsı namazlarında imamlar Fatiha ve kuranı sesini dışardan okurlar. İkindi ve öğlen de içten okunur.(Bozulmuş namaz kavramın günümüze ulaşan bazı kalıntılarıdır.)
Tesbih ise 5 vakit olarak geçmektedir. Ayetlere geçmeden önce
Bir Örnek verelim.
Cuma namazı olarak bildiğimiz Salat uygulanması şöyledir. Önce hutbe sonra namaz.
Burada yapılan hutbe birnevi Salat, Salat sonrası tesbih ise namazdır. Zira hutbe yapılarak irad edilen salat ile vahy okunur ve alınması gereken bir karar varsa oda hükme bağlanılırdı.
Biz tesbihimizi(namazı): Allahın hamdi ile yani Fatiha(el-hamd…..(el (belirteç tıpkı ingilizcede olduğu gibi “the”))) suresi ile kıyam, Secde ve Ruku hakinde söylediğimiz (subhane rabbi el azim ve subhane rabbi el ağla ) diyerek tesbih etmekteyiz.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Barış (26. February 2011), hiiic (7. March 2011), Miralay (26. February 2011), TEBYİN (3. March 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 26. February 2011, 12:19 PM   #134
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

biraz uzun aslında devamı var. isteyen [email protected] adresine talebini iletsin tşk
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
yeşil (7. November 2011)
Alt 7. March 2011, 03:02 PM   #135
TEBYİN
Uzman Üye
 
TEBYİN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 240
Tesekkür: 141
173 Mesajina 603 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
TEBYİN is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
MÜMİN SALATI: MİSAK ALINARAK MÜSLÜMAN OLAN KİŞİNİN VAHYE OLAN BAĞLILIĞININ DEVAM ETMESİDİR.
Bunu başarabilen birine her hareketi ibadettir zaten
__________________
Yüksek fikirler yüksek dağlara benzer: Görenleri ürpertir!

www.teblig.net
TEBYİN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
TEBYİN Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Barış (10. March 2011), hiiic (7. March 2011), Miralay (7. March 2011), pramid (8. March 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 10. March 2011, 02:01 PM   #136
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Alıntı:
TEBYİN Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Katılıyorum, bu millet NAMAZI İSLAMIN HERŞEYİ sanıyor.
Böyle olunca da, Camileri dolduran milyonlar, Kur'ansız, izansız, ilimsiz, bilinçsiz..
Bir makine gibi hayat sürüyor.
Oysa, gerçek manada ifa edilecek SALAT toplumları kötülüklerden beri koyar.
Bu SALAT'ı NAMAZ olarak görenler buna cevap vermeli..
Dünya da neden hep Müslüman ülkeler sıkıntılı, problemli, karmakarışık..
Demek ki bir yerde büyük yanlışlıklar yapılıyor
Selamün aleyküm kardeşim.

Eskisi gibi bu siteye sık sık uğramayacağım.Çünkü bizim görüşlerimizi ince elekten geçirip doğruluğunu anlayan olmadığı içindir.Arasıra da olsa artık bu sitede yazmaya yine de devam edeceğim.Çünkü öyle mesajlarınız var ki ateizme yol gösterip ateistlere çanak tutuyorsunuz.Oysa sizin görüşleriniz hep İslam dışı olup müslümanların hemhalinden anlamıyorsunuz.hal böyle olunca fikirleriniz müslümanların kafasında soru işareti oluşturuyor.Size göre namaz basit bir meseleymiş gibi algılanıp müslümanların namazlarını terketmesine sebep oluyorsunuz.Bu nedenle, yarın o ruz-i mahşerde bunun hesabını ve vebalini çekeceksiniz.Aklı başında ve şuurlu müslümanlar sizin fikirlerinizi kabul etmez.Ederlerse kendilerine yazık etmiş olup mezhepsizliği kabullenip farkında olmadan ve düşünmeden dinsizliğe doğu adım adım yaklaştığını seziyoruz ve bunu da çok iyi biliyoruz.Bu tehlikeli badireleri çok iyi bildiğimiz için mezhepsizliğin önünü kesmeye çalışıyoruz.Siz ise buna karşılık olarak mezhepsizlikte ısrar edip kafaları karıştırmaya devam ediyorsunuz.Sizin gibi müslümanların sayesinde yakın gelecekte yeni nesil beynamaz olacağından bundan hiçbir şüphemiz yoktur.Allah,şuursuz müslümanları uyandırsın ve önünü açsın istiyoruz.

Sadece namaz kılmak müslümanlığın tamamını icra ettiği anlamına gelmez.Müslümanların birbirinden kopuk oluşunun nedeni, saygı ve sevginin olmayışından,birlik ve beraber olmayı bilmememkten ve nasıl güzel ahlak sahibi olmanın yolunu bilmediğnden kaynaklanmaktadırBütün bu olumsuzluklar kısaca bu saydıklarımıdan olmaktadır..İşin sırrı şu ayette gizlidir buyurun hep beraber okuyalım ne dersiniz?...

Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ’ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir.(ALİ İMRAN SURESİ-11O)

Evet, bu ayeti kerimenin ışığı altında size sormak lazım.Bu hayırlı ümmet kim?Bu ümmet nasıl kimselerdir?.Bunlar sadece Arap, Türk, veya Çeçen midir yoksa başka ırklardan mı?.Bu zamanda hayırlı ümmet kalmış mıdır yoksa gelecekte var olacak kimseler midir?Veya ayeti kerimede bahsedilen kimseler sahabeler midir?Veya sizin gibi düşünenler midir?Dikkat edecek olursanız ehli kitabın iman etmesinden bahsediyor nedir bu iman etmek meselesi; yoksa onlar kafir midir ki onlardan bahsediliyor?Ehli kitap olanlar(yahudi ve hıristiyanlar yani kitap gönderilmiş kafirler)neye iman edecekler ki onlar için hayırlı olacak.

Bu ayetten anlaşılan odur ki iman meselesi basit bir mesele değildir.Öyle; peygamberin sözleri uydurmadır deyip de hadis düşmanlığı yapmanın sizin için bir hayrı olmaz siz kendinizi kandırmaya devam edin ve Allah'ın resulüne şartsız ve tam teslimiyetle ona tabi olun yoksa işiniz yaştır.

Salat kelimesinin sadece namaz anlamına gelmediğini ben de biliyorum ama ayetin maksadı, neyi işaret ettiği kesin belli olduğu halde bazı namaza işaret eden ayetleri cımbızlayıp içinden çekerek başka mecralara süremezsiniz.Bunun hesabını Allah sizden kesinlikle soracaktır.Kuru bir dua edip de ben salat ettim yücelttim demekle işin içinden çıkamazsınız.Bakara Suresinin 45.inci ayeti kesinlikle namaza işaret ediyor sakın onu cımbızlamayın yoksa ben acizane olarak şuracıkta ne yapmak istediğinizi anlarım.Bu müslümanların başına ne geldiyse hep cehalet ve gafletten gelmektedir.Eğer bu müslümanlar azıcık uyanırlarsa sizi dinleyen olmayacaktır bunu da aklınızdan sakın çıkarmayın.Allahımızdan, şuursuz ve cahil müslümanları hidayet eylesin onları kalp gözlerini açsın istiyoruz...Müslümanların etrafına fitne ve basiretsizlik ağları örenleri Allah'a şikayet ediyoruz....

Bu sitede dikkat ettim de hadis bölümü hiç yok, neden?
Eğer bütün hadisler uydurma ve yalandır diyorsanız o zaman yüce peygamberimizi bu millete nasıl anlatacağız, adama sormazlar mı "yahu kardeşim bu peygamber hiç mi bir söz söylemedi ne yaptı davasını nasıl anlattı" diye sizlere sormayacaklar mı?

Şayet hadisler uydurma diyorsanız,bir hadis bölümü açalım orada uyduruk olan veya olmayan hadisleri tartışalım ki burada sizlerle hem fikir olalım ve bu teklifimi kabul ederseniz sahih hadisleri de ele alalım ve onları kendi aramızda mukayese edelim ki işin meselesi hal olunsun ve çözülsün.Yok eğer, "bizim hadislerle işimiz olmaz, sadece Kur'an'la yetineceğiz" diyorsanız, size söyleyeceğim hiçbir şey kalmamış demektir.Buyrun, admin kardeşlerimiz bu konuya el atsınlar biz de kendilerine şimdiden teşekkür edelim.

Şimdilik Allah'aısmarladık.Allah encamımızı hayırlı eylesin

Selamün aleyküm...
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)

Konu FEDAKARADAM tarafından (10. March 2011 Saat 02:11 PM ) değiştirilmiştir.
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
FEDAKARADAM Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
beyza trk. (21. May 2011), Miralay (10. March 2011)
Alt 10. March 2011, 02:53 PM   #137
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Ve aleykumselam ve rahmetullahi ve beraketuh Fedakaradam kardeşim.

Allah razı olsun bir müslüman olarak kaygılarını dile getirmişsin. İnanın bizler de, özellikle müslüman kardeşlerimizde hasıl olan gizli ve açık şirk konusunda çok kaygılıyız.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bu sitedeki tüm kardeşlerimiz namaza karşı değildir. Bilakis gündelik namazlarını hiç aksatmayan kardeşlerimiz de çoğunluktadır.

Namaza karşıymış gibi görünmemizin nedenleri ise;

-Birincisi Allah'ın asıl emri olan salat es geçip, adeta "Kıl beşi bitir işi" , "hele şu namazı kılayım da borcumu ödeyeyim" diyenlere karşı duruşumuz vardır. Cenab-ı Allah'ın aslolan emri "salat" tır ve Kur'anda yeraldığı ayetler bütünlüğüne göre anlamı vardır. Yani meal ve tefsirlerde rastladığımız gibi her "salat" görülen yerin namaz olarak geçmesine karşıyız.
Namaz kılıp ta, salatı gerçekleştirmeyerek, sorumluluktan kaçanlaradır sözümüz; dik duruşumuz.

-İkincisi sakara (cehennem ateşine) girmeye sebep olan şeyin "namaz kılmamak" olarak çevrilmesine karşıyız. Çünkü öncelikle orada "mücrimler" derken mü'minlerin kastedilmediği açıktır. Mücrimler; kafirler,münafıklar ve müşriklerdir. O ayette geçen "Yusallin" ise namaz kılmak değil, "desteklemek" anlamındadır. Zaten mücrimlerin ateşe girmesinin sebebi de peygambere ve O mübareğin elçiliğinin şahsında vahye, İslam'a, tevhide destek olmamak, tam aksine "köstek" olmaktır.

-Diğer namaza itiraz eden kardeşlerimizin itiraz sebebi de, cenab-ı Allah'ın Kur'anda miras taksiminden,Hz.Nuh Aleyhisselam'ın yaşına; ganimet paylaşımından,sosyal hayatı düzenleyen onlarca ayete varana kadar; oruçtan hacca,abdest alınışına kadar tüm menasikleri açık açık bolca örneklerle açıkladığı halde;"Dinin direği" olarak bilinen namaz için nedense hiçbir açıklama yapmamasıdır. Namaz oruçtan,hacdan daha mı önemsizdir ki, rabbulalemin yüce kitabında açıklama gereği görmemiştir.

Sitemizde hadislerle ilgili bolca konular mevcuttur. Aşağıda verdiğim linke tıklarsanız konu başlıklarını ve yazıları görebilirsiniz.

http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=15

Şunu da özellikle belirtmeliyim ki; hadislerin; Allah'ın elçisinin gerçekten ağzından çıktığına şüphe etmekle elçiye itaatsizliği bir tutmamalıyız. Elçinin söylediği her söz Kur'anda mevcuttur. Elçi "Kur'ana uyun" diyor. Biz aksini mi yapıyoruz? Yüce kitabımız Kur'an önümüzde duruyorken, neden gerçekten elçinin söylediği şüpheli olan rivayetler zincirine, kütüphaneler dolusu kitaplara meyledelim ki?
Elimizde en sağlam, en güvenilir,Cenab-ı Allah'ın kıyamete kadar koruması altında olan Kur'an dururken başka kaynak aramaya ne gerek var?

Değil mi güzel kardeşim?

Malumunuz bu rivayetler zincirinde bir tane bile kopukluk hasıl olsa, o hadisin güvenilirliğine gölge düşer.

Değerli Dost1 kardeşimizin;

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2323

linkinde yazdığı hadis eleştirisini okumanızı tavsiye ederim.

Allah'a emanet olunuz.
Selametle inşaAllah

Konu Miralay tarafından (10. March 2011 Saat 03:05 PM ) değiştirilmiştir.
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), aşık74 (11. March 2011), Barış (10. March 2011), TEBYİN (10. March 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 10. March 2011, 03:37 PM   #138
TEBYİN
Uzman Üye
 
TEBYİN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 240
Tesekkür: 141
173 Mesajina 603 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
TEBYİN is on a distinguished road
Standart

40. Ey İsrâîloğulları! Size nimet olarak verdiğim nimetimi hatırlayın, Benim ahdime vefa gösterin ki Ben de sizin ahdinize vefa göstereyim. Ve sadece Benden korkun/sadece Bana ibâdet edin.

41. Yanınızdaki şeyi [Tevrât'ı] tasdik edici olarak indirdiğim şeye [Kur’ân'a] iman edin, O'nu, inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Benim âyetlerimi çok az bir bedelle satmayın. Ve sadece Bana takvâlı davranınız.

42. Ve siz bile bile hakk'ı bâtıla karıştırmayınız, hakkı gizlemeyiniz.

43. Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz/ayakta tutunuz, zekâtı veriniz, rükû edenlerle birlikte siz de rükû ediniz.

44. Siz insanlara birr'i buyuracaksınız da kendinizi umursamayacak mısınız? Oysaki Kitab'ı okuyup duruyorsunuz. Hâlâ akletmeyecek misiniz?

45-46. Bir de sabırla, salâtla [eğitim-öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla] yardım isteyin. Şüphesiz bu [salât ve sabırla yardım isteme], saygılı olanlardan; gerçekten Rabb'lerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O'na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir.

Bu âyetlerde, Medîne'deki Yahûdiler İslâm'a davet edilmişlerdir. Onların davet edildikleri ilkeler, Tevrât'ta bulunup da zâyi ettikleri ilkelerdir. Burada İsrâîloğulları'na verilen nimetler genel olarak hatırlatılmış, sonra da detaya girilmiştir.

Rasûlullah artık elçilik görevini Medîne'de sürdürmekte, vahyi orada tebliğ etmektedir. Medîne halkının önemli bir bölümünü de İsrâîloğulları oluşturmaktadır. O nedenle sûrenin İsrâîloğulları ile ilgili bu bölümünün iyi anlaşılabilmesi için, arka planın bilinmesi gerekir.

Mekke'de Rasûlullah'ın muhatapları genellikle müşrik Kureyşliler idi. Medîne'de ise tevhid, peygamberlik, vahiy, âhiret ve melekler gibi inançlara yabancı olmayan, kendilerini İbrâhîm soyundan kabul eden, Mûsâ'ya gelen Kitab'a da inandıklarını iddia eden Yahûdiler vardı. Ama ellerindeki kitap, din bilginleri tarafından tahrif edilmiş, içeriği çıkarları doğrultusunda oluşmuş bir kitaptı. Ortada hakk dinden bir şey kalmamıştı. Hakk din, bunların çıkarcılığı ile çeliştiği için gizli ve aşikar Rasûlullah ile mücadeleye kararlıydılar.

İşte bu ortamda Rasûlullah, onlara tebliğe ve onlarla mücadeleye hazırlanacaktır.

Burada İsrâîloğulları'na emredilen, Size nimet olarak verdiğim nimetimi hatırlayın, Benim ahdime vefa gösterin ki Ben de sizin ahdinize vefa göstereyim. Ve sadece Benden korkun/sadece Bana ibâdet edin. Yanınızdaki şeyi [Tevrât'ı] tasdik edici olarak indirdiğim şeye [Kur’ân'a] iman edin, onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Benim âyetlerimi çok az bir paraya satmayın. Ve sadece Bana takvâlı davranınız. Ve siz bile bile hakk'ı bâtıla karıştırmayınız, hakkı gizlemeyiniz. Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz/ayakta tutunuz, zekâtı veriniz, rükû edenlerle birlikte siz de rükû ediniz. Siz insanlara birr'i buyuracaksınız da kendinizi umursamayacak mısınız? Oysaki Kitab'ı okuyup duruyorsunuz. Hâlâ akletmeyecek misiniz? Bir de sabırla, salâtla [eğitim-öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla] yardım isteyin şeklindeki emirler, Kur’ân'ın muhtelif yerlerinde yer almıştır.

İSRÂÎLOĞULLARI

İsrâîl kelimesi Arapça olmayan bir kelimedir. O bakımdan bu kelime munsarif [çekimli fiil] değildir. Yedi türlü söylenişi vardır: Birincisi Kur’ân-ı Kerîm'de kullanılan şekil olan İsrâîl'dir. Bu ise hafif hemze şeklinde medli “İsrâîl” şeklinde söylenir. Bunu Şennebûz, Verş'ten nakletmiştir. Diğer bir okuyuş, hemzesiz olarak yâ'dan sonra medli “İsrâyîl” şeklindedir, A‘meş ve Îsâ b. Ömer bu şekilde okumuştur. Hasen ve Zührî ise hemzesiz ve medsiz olarak (“İsrail” şeklinde) okumuşlardır. Yâ'sız, fakat esreli bir hemze ile “İsrâîl” şeklinde, üstünlü bir hemze ile “İsrâel” şeklinde de okunmuştur. Temimliler ise “İsrâîn” şeklinde nûn'lu okurlar.

İsrâîl kelimesi, “Allah'ın kulu” anlamındadır. İbn Abbâs der ki: “İbrânice'de isrâ ‘kul’, îl de ‘Allah’ demektir.” İsrâ kelimesinin “Allah'ın seçtiği”, il kelimesinin ise “Allah” demek olduğu söylendiği gibi, isrâ kelimesinin “sağlam yapmak ve bağlamak”tan geldiği de söylenmiştir. Buna göre İsrâîl, “Allah tarafından sağlam bir şekilde güçlü olarak yaratılmış” gibi bir anlam ifade eder. Bunu Mehdevî zikretmektedir. es-Süheylî der ki: “Hz. Ya‘kûb'a ‘İsrâîl’ adının verilmesi, o'nun Yüce Allah için hicret ettiği vakit bir gece yürümesinden dolayıdır. Bundan dolayı o'na ‘İsrâîl’ adı verilmiştir, yani, ‘Yüce Allah'a geceleyin giden ve yürüyen’ anlamındadır.” Bu son açıklamaya göre ismin bir bölümü İbrânice, bir bölümü de Arapların söyleyişine uygun olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.[22]

AHDE VEFA

Burada İsrâîloğulları'na hitâben, Benim ahdime vefa gösterin ki… denilmiştir. Kur’ân'da İsrâîloğulları'ndan alınan ahitlerle ilgili birçok ifade bulunması hasebiyle, buradaki ahdin ne olduğu hususunda birçok görüş ortaya çıkmıştır. Bizce bu ifade, tüm emir ve yasakları içerir:

Ve hani Biz, İsrâîloğulları'nın mîsâkını [kesin sözünü] almıştık: “Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyiniz, salâtı ikâme ediniz ve zekâtı veriniz.” Sonra çok azınız müstesnâ olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çevirenlersiniz. (Bakara/83)

Biz, buradaki ahdin, Peygamberimizin çağdaşı olan İsrâîloğulları'nı da çok yakından ilgilendiren bir ahit olduğu kanaatindeyiz. O nedenle, bu ahdin “bu pasajda özel olarak zikredilen emirlerle birlikte Allah Elçisi'nin geleceği ve İsrâîloğulları'nın ona uymaları gerektiği emrinin Tevrât'ta yer alması” olduğunu düşünüyoruz.

Allah, İsrâîloğulları'ndan söz almıştı. İçlerinden on iki nakib [müfettiş/başkan] göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salâtı ikâme eder, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onları destekler ve Allah'a güzelce borç verirseniz, andolsun ki sizin günahlarınızı örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, gerçekten dosdoğru yoldan sapmış olur. (Mâide/12)

Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine harâm kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi'ye uyarlar. O hâlde, o'na iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, o'na yardımcı olan ve o'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülkü Kendisinin olan, Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah'ın, size, hepinize gönderdiği elçiyim. O hâlde doğru yolu bulmanız için Allah'a ve O'nun sözlerine iman eden, Ümmî Peygamber olan Elçisi'ne iman edin ve o'na uyun.” (A‘râf/157-158)

Andolsun ki Biz, İsrâîloğulları'nın sözleşmesini aldık ve kendilerine elçiler gönderdik; ne zaman ki onlara elçi, nefislerinin hoşlanmadığı bir şeylerle geldi, bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. Ve onlar, bir fitne olmayacağını sandılar da körleştier ve sağırlaştılar. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu körleşti, sağırlaştı. Ve Allah, onların yaptıkları şeyleri en iyi görendir. (Mâide/70-71)

HAKKI BÂTILA KARIŞTIRMAYIN

Âyetteki, hakkı bâtılla karıştırmayınız emri, “siz de Kitap'ta bulunan hakkı bâtıla karıştırmayın”; yani, “kitabı değiştirmeye kalkmayın, Muhammed'in elçiliğini inkâra yeltenmeyin, Yahûdilik ve Hristiyanlık'ı İslâm'a karıştırmayın” şeklinde anlaşılabilir.

Pasajın girişinde İsrâîloğulları'na verilen nimetlere değinilmişti. Bu nimetler, ileriki âyetlerde, hani bir zaman… ifadeleriyle tek tek zikredileceği için onların burada listelenmesine gerek görmüyoruz. Burada zikredilen nimetler, Kasas, Tâ-Hâ, Şu‘arâ, Yûnus, İbrâhîm, Câsiye sûrelerinde de geçmişti.



http://www.istekuran.com/index.php?page=bakara
__________________
Yüksek fikirler yüksek dağlara benzer: Görenleri ürpertir!

www.teblig.net
TEBYİN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
TEBYİN Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), Barış (10. March 2011), Miralay (10. March 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 10. March 2011, 07:18 PM   #139
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleykum! Değerli Fedakar adam Kardeşim!

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamün aleyküm kardeşim.

Eskisi gibi bu siteye sık sık uğramayacağım.Çünkü bizim görüşlerimizi ince elekten geçirip doğruluğunu anlayan olmadığı içindir.
Allah razı olsun. Siteye sık sık uğrayıp ya da uğramamak sizin takdirinizdir.
Görüşlerinizin ince elekten geçirilip doğruluğunu anlayıp anlamamakdaki yargınıza ise katılmıyorum. Her yazınızı da başından sonuna kadar birkaç kez okuyorum ve gerekli değerlendirmeyi yaparak cevaplıyorum. Yazdıklarınızı ve yazdıklarınıza verilen cevapların değerlendirilmesi ile ilgili takdir sizlerindir.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Arasıra da olsa artık bu sitede yazmaya yine de devam edeceğim..
Allah razı olsun. Bu sitede yazıp ya da yazmamanız sizin kendi takdirinizdir. Form kurallarına uygun olarak yazacağınız her yazı son satırına kadar okunarak değerlendirilecektir.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Çünkü öyle mesajlarınız var ki ateizme yol gösterip ateistlere çanak tutuyorsunuz...
Bu sözünüz oldukça iddialı bir söz ve kanıtlarıyla birlikte ortaya koymanız gerekir. Bu sitede iddianızı kanıtlayacak tek bir yazı bulabilirseniz lütfen buraya asınız.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Oysa sizin görüşleriniz hep İslam dışı olup müslümanların hemhalinden anlamıyorsunuz.

Bu sözünüz de oldukça iddialı bir söz ve kanıtlarıyla birlikte ortaya konulması gerekir. Bu sitede islam dışı iddianızı kanıtlayacak tek bir yazı bulabilirseniz lütfen buraya asınız.

الإسلام[islâm] sözcüğü, س ل م[silm] kökünden türemiş if‘âl kalıbında mastar bir sözcük olup isim ve mastar olarak kullanılır. Silm sözcüğü, “berâet/uzak tutma; korkudan, kuşkudan, beladan, huzursuzluktan, mutsuzluktan, kavgadan savaştan, ağrıdan, sızıdan, maddî ve manevî sıkıntılardan, zayıflıktan çürüklükten… tüm olumsuzluklardan uzak olma” demektir. Bu sözcük, sâlim, selâm, teslim, islâm vs. sözcüklerinin de köküdür. Sözcüğün islâm kalıbı, “sağlamlaştırma” [dertten, tasadan, korkudan, mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri şeylerden uzaklaştırma] demektir. Öyleyse İslâm dini de, “insanları sağlamlaştıran din” [dert, tasa, savaş, zayıflık, manevî hastalık, mutsuzluk ve benzeri şeylerden uzaklaştırıp sağlama, güvenceye alan ilkeler] demektir.

Türkçe karşılığını yukarıda belirttiğim "İslam" kavramına aykırı "İslam" dışı ne tür yazımız varsa lütfen buraya asar mısınız?

"Müslümanların hem halinden anlamıyorsunuz" idddianıza gelince, bu site ve bu sitede yazılanların müslümanların halinden anladığımızın kanıtıdır.

İslâm sözcüğünü, yukarıda izah etmiştik. Burada sağlamlaştırma, “kişinin İslâm dinini kabul ederek kendini sağlama alması, güvende olması” demektir. Müslüman da –ki aslı müslim'dir–, “sağlama alan” demektir. “Müslüman” dediğimizde, bu anlam dikkate alınmalıdır.

ALİ İMRAN;20. "Buna rağmen eğer seninle tartışırlarsa de ki: “Ben yüzümü [kendimi] Allah için sağlamlaştırdım [ben Müslüman oldum]. Bana uyanlar da (Müslüman oldular).” Kitap verilenlere ve Ümmilere [Anakentliler'e], “Siz de sağlamlaştırdınız mı [İslâm'ı kabul ettiniz mi]?” de. Eğer sağlamlaştırırlarsa [İslâm'a girerlerse] artık doğru yola ermişlerdir. Ve eğer sırt çevirirlerse, sana düşen sadece tebliğ etmektir [mesajı iletmektir]. Ve Allah, kullarını en iyi görendir."

Yukarıdaki açıklamalardan sonra, “Ben yüzümü [kendimi] Allah için sağlamlaştırdım [ben Müslüman oldum]. Bana uyanlar da (Müslüman oldular).” Kitap verilenlere ve Ümmilere [Anakentliler'e], “Siz de sağlamlaştırdınız mı [İslâm'ı kabul ettiniz mi]?” de. Eğer sağlamlaştırırlarsa [İslâm'a girerlerse] artık doğru yola ermişlerdir. Ve eğer sırt çevirirlerse, sana düşen sadece tebliğ etmektir [mesajı iletmektir]. Ve Allah, kullarını en iyi görendir buyurularak uyarı yapılmakta; herkesin kendisini sağlamlaştırması, işini sağlama alması istenmektedir:

De ki: “İşte bu, benim yolumdur; basiret üzere [aklın, bilginin, sağduyunun gereği olarak] Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar… Ve Allah münezzehtir. Ve ben müşriklerden değilim.” (Yûsuf/108)


Târih boyunca Allah tarafından gönderilen her peygamber, sadece İslâm'ı [sağlamlaştıran; barış, huzur güven sağlayan sistemi] tebliğ etmiş; her topluma kendi diliyle İslâm'ı öğretmiştir. Daha sonra egemen güçler, işlerine gelmediği için bu dini bozmuşlar, kendi çıkarları doğrultusunda yapay dinler oluşturmuşlardır.

Bu âyette, din'in Allah tarafından ortaya konulduğu, Peygamber'in din oluşturmadığı, aksine peygamberlerin Allah'ın dinine uyan ve yaşayanların ilki olduğu vurgulanmaktadır, ki bu, başka âyetlerde de ifade edilmektedir:

De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat Kendisi beslenmeyen Allah'tan başka velî mi edineyim?” De ki: “Ben İslâm kişilerin ilki olmakla emrolundum.” Ve sen sakın Allah'a ortak koşanlardan olma! (En‘âm/14)

De ki: “Benim salâtım [sosyal desteğim], ibâdetim, hayatım ve ölümüm sadece Kendisinin ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ve ben böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En‘âm/162-163)

De ki: “Ben kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi.” De ki: “Şüphesiz Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım.” (Zümer/12-13)

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

hal böyle olunca fikirleriniz müslümanların kafasında soru işareti oluşturuyor.Size göre namaz basit bir meseleymiş gibi algılanıp müslümanların namazlarını terketmesine sebep oluyorsunuz.
Rabbimiz Kur'an'da aklın işletilmesini ve tefekkürü emreder. Bizler "Müslümanım" diyen kardeşlerimizin kafalarında soru işaretleri oluşturabiliyorsak bundan büyük mutluluk duyarız.Hem Allah'ımıza hamdederiz hem de şükrümüzü artırması için dua ederiz.

Tefekkür”ün alt basamağı mahiyetinde olan “akletmek”, Kur’an’da mecazen “tefekkür” anlamında kullanılmıştır.
(Bakara; 44,73,76,164,170,171,242, Âl-i Imran; 65,118, Maide;58,103, En’âm 32,151, A’râf; 169, Enfal; 22, Yunus; 16,42,100, Hud; 51, Yusuf; 2,109, Rad; 4, Nahl; 12,67, Enbiya; 10,67, Müminun; 80, Hacc; 46, Nur; 61, Şuara; 28, Ankebut; 35, 63, Rum; 24, 28, Kasas; 60, Ya Sin; 62, 68, Saffat; 138, Mümin; 67, Zümer; 43, Zühruf; 3, Hadid; 17, Casiye; 5, Hucurat; 4, Haşr; 14).

Ancak, “akletmek (aklı kullanmak, akıl yürütmek)” ve bu yolla “tefekkür”e ulaşmak herkesin yapabileceği bir şey olmayıp, bilginlere özgü bir beceridir. Yani bilgisizler “tefekkür” edemezler:

Ankebut; 43: Bu örnekleri insanlara veriyoruz. Ama, bilginlerden başkası akletmez.

Vahye kulak vermek ise, vahyi kabul etmek ve onunla amel etmek demektir. Vahydeki haberler, Muhbir-ı Sadık (Doğru Haberci) olan Allah tarafından bildirildiği için mutlak doğrudur. İnsanoğlu, vahydeki haberlerin, uyarıların hepsine bilimsel bilgi olarak henüz ulaşamamış, onların doğruluğunu ilimle tespit edememiştir. Ama vahyin haberlerini, uyarılarını kabul edenler, yani vahye kulak verenler, bu doğru haber ve bilgiler sayesinde kendilerini kurtarırlar. Yine vahye kulak verenler, zihinlerinde oluşan ham düşünceleri, vesveseleri Kur’an terazisine götürüp tartarlarsa, yani bize göre Şeytan-ı Racim’den Allah’a sığınırlarsa, zihinlerinde oluşanların yanlışlarını hemen görme şansını elde ederler.
Vahye kulak vermek” de aynen “akletmek” gibi Kur’an’da “tefekkür” anlamıyla kullanılmıştır (A’râf; 100, Yunus; 67, Nahl; 65-69, Rum; 21-24, Secde; 26, Enfal; 21, 22, Kehf; 101, Kaf; 37).

Sonuç olarak, İslâm’ın çok önem verdiği “tefekkür”ün; düşünme yetisi başta olmak üzere insan beyninin bir çok melekesinin, aynı anda ve en mükemmel şekilde kullanılması olduğu söylenebilir. Tefekkür için önce akledebilmek, akledebilmek için de bilgili olmak lâzımdır. Yani tefekkür, insanın bilgisini arttırır, insanı taklitçilikten kurtarır. Bilgili insan, iyi ve kötü şeylerin ayrımını bilgi ile yapar, her zaman için kârlı çıkar ve doğru davranışları ile de başkalarına yol gösterir.

Tefekkürü konu alan ve tefekkür örneğini sergileyen Kur’an ayetleri aşağıda verilmiştir:

Yunus;99,100: Oysa Rabbin dileseydi elbette yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. Artık, inananlar olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın?
Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. Ve O [Allah] , kirliliği/azabı aklını kullanmayanların üzerine kılar [bırakır].

Mülk; 10: Ve yine derler ki: “Eğer kulak vermiş olsaydık veya akletmiş olsaydık, sair/ Cehennem halkı arasında olmazdık.”

Furkan; 44: Yoksa onların çoğunu vahye kulak verir veya akleder mi sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibidirler, hatta gidişatça daha sapıktırlar.

Âl-i Imran; 190, 191: Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır.

Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler (düşünürler). Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!.

Bakara; 219: Ey Muhammed! Sana uyuşturucu ve kumardan soruyorlar. De ki: “Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür.” Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan fazlasını infak edin.” İşte böylece Allah, size ayetlerini açıklı- yor. Umulur ki siz düşünürsünüz.

Bakara; 266: Hiç biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayıf çocukları olsun. Derken ona ateşli bir bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, ayetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz.

En’âm; 50: De ki: “Size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?

A’râf; 176: Ve eğer dileseydik onu o ayetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hâli o köpeğin hâline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, ayetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler.

A’râf; 184: Onlar arkadaşlarında herhangi bir cinnet bulunmadığını hiç düşünmediler mi? O, açık bir uyarıcıdan başka biri değildir.

Rum; 8: Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır? Gerçekten insanların çoğu, Rabblerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.

Rum; 21: Yine O’nun ayetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

Yunus; 24: Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için ayetlerimizi işte böyle açıklarız.

Rad; 3: O’dur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar var etti. Orada bütün meyvelerden iki çift yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda tefekkür eden (düşünen) bir toplum için ayetler vardır.

Nahl; 10, 11: O’dur ki, sizin için gökten bir su indirdi. İçecekleriniz ondandır ve hayvanları otlattığınız ağaçlar, bitkiler ondan sulanıp filizlenmektedir.

Onunla size ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her çeşit meyvelerden bitirmektedir. Şüphesiz bunda, tefekkür eden (düşünen) bir toplum için (yaratıcının varlığına, kudretine ve hikmetine) işaret vardır.

Nahl; 44: Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur’an’ı indirdik ki, insanlara vahyedi-leni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.

Nahl; 69: Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır.

Zümer; 42: Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

Casiye; 13: O, göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır.

Haşr; 21: Biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, Allah’ın korkusundan onu, baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri, tefekkür etsinler diye insanlara veriyoruz.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu nedenle, yarın o ruz-i mahşerde bunun hesabını ve vebalini çekeceksiniz.
Değerli Kardeşim!

Rabbımız Kur'an'da, peygamberimizin kıyamet gününde tanık olarak dinleneceği duruşmada vereceği bir ifadeyi bizlere nakletmektedir.

Furkan;30: Elçi de; "Ey Rabbim, hiç şüphesiz benim kavmim şu Kur’ân'ı mehcur [terk edilmiş bir şey] edindiler" dedi.


Yüce Allah'ın tüm Elçileri, mahşerde yapılacak duruşmada kendi toplumları için tanık tutulacak ve dinleneceklerdir:

(Mürselât: 11) …Elçiler, vakitlendirildikleri zaman,

(Zümer: 69) Ve yeryüzü Rabbinin Nuruyla aydınlanmış, kitap konulmuş, peygamberler ve tanıklar getirilmiş ve aralarında hakk ile karar verilmiştir. Ve onlar zulüm olunmazlar [onlara haksızlık edilmez].

(Nîsâ: 41) Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve seni de işte onların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman bak nasıl?

Furkan 30. Âyette "dedi" şeklinde geçmiş zaman kipinin kullanılması, te'kit ve tahakkukunun vukuuna binaendir, yani olayların mutlaka belirtildiği gibi gerçekleşeceğinden dolayıdır.
Buna göre, kıyamet günü tanıklığa çağırıldığında peygamberimizin Ey Rabbim, hiç şüphesiz benim kavmim şu Kur’ân'ı mehcur [terk edilmiş bir şey] edindiler diyerek Kur’ân'ı terk edenlerden şikâyette bulunacağı anlaşılmaktadır.



"Zikir"in terk edildiğine dair yapılacak olan bu tanıklık sadece peygamberimize özgü olmayıp 18. Âyette bildirildiği gibi uydurma tanrılar tarafından da yapılacaktır.

Âyette geçen mehcur sözcüğü Arapçada birçok anlamda kullanılabilir bir sözcük olmasına rağmen, içinde bulunduğu pasaj itibariyle Âyetteki anlamı şöyledir:

"Kavmim Kur’ân'ı dikkate değer görmedi. Kabul etmediği gibi, ardından da gitmedi. Onu eğlenme ve alay konusu haline getirdi."

İnşaAllah Peygamberimizin tanıklık yapacağı günde bu şikayetinin muhataplarından olmayız.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Aklı başında ve şuurlu müslümanlar sizin fikirlerinizi kabul etmez.
Değerli Kardeşim, bizler Allah'ın vahyedip Resulunun tebliğ ettiği Kur'an'da olanları olduğu gibi tebyin ederiz. Dileyen alır dileyen almaz. Herkes seçiminin sonucunu yaşar.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Ederlerse kendilerine yazık etmiş olup mezhepsizliği kabullenip farkında olmadan ve düşünmeden dinsizliğe doğu adım adım yaklaştığını seziyoruz ve bunu da çok iyi biliyoruz.Bu tehlikeli badireleri çok iyi bildiğimiz için mezhepsizliğin önünü kesmeye çalışıyoruz.
"La ilahe İllaAllah Muhammedin Resulullah" diyerek buna olan inanç ve güvenini sergileyerek müslimlerden olmak isteyenler Allah'ın Hakk dinini öğrenmek ve yaşamak zorundadırlar.

Allah'ın vahyedip Resulunun tebliğ ettiği Hakk din Kur'an'da belirtilmiştir. İnandık, güvendik, Allah'ın Hakk dini olan İslama girerek müslüman olacağız diyecek olanlar dinlerini ya Allah'ın vahyi olan Kur'an'dan öğrenecekler ya da Allah yerine din oluşturanlardan öğrenecekler. Yaptıkları bu seçimlerinin de sonucunu yaşayacaklar.


Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Siz ise buna karşılık olarak mezhepsizlikte ısrar edip kafaları karıştırmaya devam ediyorsunuz.Sizin gibi müslümanların sayesinde yakın gelecekte yeni nesil beynamaz olacağından bundan hiçbir şüphemiz yoktur.Allah,şuursuz müslümanları uyandırsın ve önünü açsın istiyoruz..
Gerçekten de "Allah şuursuz müslümanları uyandırsın ve önünü açsın." duanıza yürekten katılıyorum. Bu dualarımız kabul olur inşaallah.

Değerli Kardeşim!

Rabbımız olan Yüce allah Kur'an'da

En'am;159,160: Şüphesiz şu, dinlerini parça parça edip grup grup olanlar; sen hiçbir şeyce onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah'adır. Sonra O [Allah], onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir.
Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

diye buyurmaktadır.

Peygamberimize hitap edilmekle beraber onun şahsında tüm inananların muhatap alındığı bu Âyetlerde, önce dini birliği bozanlar kınanmakta, sonra da insanların bu dünyadan âhirete getirdiklerine karşılık Rablerinden alacakları mükâfat ve cezaların ölçüsünden söz edilmektedir.

En'am 159. Âyet, gelecekte olacaklar için bir uyarı mesajıdır. Çünkü burada konu edilen tefrikacılar, geçmişte ayrılığa düşüp birbirini sapık ilan eden Hıristiyanlar ve Yahudiler değildir. Burada, kimi Müslüman geçinenlerin mezhep mezhep, tarikat tarikat, cemaat cemaat ayrılacakları; her birinin hakk dinden ayrı bir takım inanç ve amel şekli oluşturacakları ve birbirilerinden kopacakları bildirilmekte, müminlerin ise bu duruma karşı uyanık olmaları istenmektedir. Aynı uyarı Rum Sûresinde de görülmektedir:

(Rûm: 31–32) Kalben O'na yönelenler olarak, O'na takvalı davranın, salâtı ikame edin, müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın. –Her fırka kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–

Rabbimiz, Kur'ân'da, dinin kaynağında bildirilen ilkelerin hepsini almayıp işine geleni almak ve helal - haram konusunda Allah'a iftira etmek suretiyle insanların dini parça parça etmelerine birçok örnek vermiştir:

(Bakara: 85) Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvalıktan başka nedir? Kıyâmet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

(Bakara: 91) Ve onlara, " Allah'ın indirdiğine iman edin." denildiği zaman, onlar; " Biz kendimize indirilene iman ederiz." dediler. Ve onlar, o, kendilerinin beraberindekileri tasdik eden hakk olmasına rağmen ondan ötesini inkâr ediyorlar.De ki; "Peki eğer müminler idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"

(Nahl: 116) Ve kendi dillerinizin yalan vasfetmesi ile Allah'a yalan uydurmak için, "şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi hâlde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler kurtulamazlar.

Oysa dinin kaynağı tektir ve o da Allah'ın vahyidir. Dolayısıyla dinde ayrılığa düşülmemeli, din adına daima içinde tefrika, ihtilaf olmayan o vahye müracaat edilmelidir.

(Şûrâ: 13) O [Allah], dinden Nûh'a tavsiye ettiği şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye ettiğimiz şeyi şeriat kıldı: "Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin." Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de ona kılavuzlar.

(Hucurât: 1) Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin! Allah'a karşı takvalı olun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

(Nisâ: 59) Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi'ye ve sizden olan emir sahibine itaat edin. Sonra eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi'ye havale edin. Bu, daha iyidir ve ilk iş olma bakımından daha güzeldir.

Dinin asıl kaynağından sapıldığında tefrika kaçınılmazdır. Bilindiği üzere, dinimizdeki ihtilafların pek çoğu, peygamberimize nispet edilen ve hadis, sünnet diye adlandırılan haberlerden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki Rabbimiz, 159. Âyetteki sen hiçbir şeyce onlardan değilsin ifadesiyle elçisini tefrika sebebi olmaktan uzak tutmakta, onu bu pisliklerden aklamaktadır. O hâlde dindar kişilerin de ilk günden beri "aynı" olan ve bugün de "aynı"lığı devam eden Gerçek Din'e uymaları, onda parçalanmalara yol açıp bölük bölük olanların yoluna uymamaları gerekmektedir. Aksi takdirde –ayette bildirildiği gibi– şüphesiz onların işi Allah'adır; yani onlar hakkındaki hüküm Allah tarafından verilecektir:

(Hacc: 17) Şüphesiz o iman etmiş kimseler, Yahudi olmuş kimseler, Sabiîler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve eş koşmuş olanlar; şüphesiz Allah, Kıyâmet günü bunların arasını ayıracaktır. Şüphesiz Allah her şeye en iyi tanıktır.

Gerçek Din'in temel ilkeleri şunlardır:

1.Kâinatın tek ilâhı ve rabbi Yüce Allah'tır.
2.Sıfatlarında, güç ve kudretinde kimse O'nun dengi ve ortağı tutulamaz.
3.Tüm insanların dünyada yaptıklarının hesabını vereceği bir başka âlem kurulacaktır.

En'am 160. Âyette Rabbimiz, Kıyâmet günündeki hükmünü ve adaletindeki lütfunu beyan etmiş; o gün kimsenin haksızlığa uğratılmayacağını, kötülüklerin misliyle cezalandırılacağını, iyiliklerin ise 10 misli ile mükâfatlandırılacağını açıklamıştır. Kur'ân'da bu Âyetin mesajını içeren birçok Âyet daha mevcuttur:

Bakara Sûresinin 62; M'aide Sûresinin 69; Nahl Sûresinin 97; Kehf Sûresinin 88; Meryem Sûresinin 60; Tâ-Hâ Sûresinin 75, 82; Furkân Sûresinin 70, 71; Kasas Sûresinin 67, 80; Rûm Sûresinin 44; Sebe' Sûresinin 37. Âyetlerine bkz.

Aşağıdaki Âyetler de aynı mesajı içermektedir:

(Mümin: 38–44) Yine o iman etmiş olan kimse: "Ey kavmim! Bana uyun ki, size reşadın [akıllı olmanın] yoluna kılavuzluk edeyim. Ey kavmim! Bu bayağı hayat ancak geçici bir kazanımdır. âhiret ise kesinlikle durulacak yurdun ta kendisidir. Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Ve erkek veya kadın, her kim mümin olarak sâlihi [düzeltmeye yönelik işi] işlerse, artık onlar, orada hesapsızca rızklanmak üzere cennete girerler." Yine: "Ey kavmim! Bana ne oluyor ki, siz beni ateşe davet ediyorken ben sizi kurtuluşa davet ediyorum! Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve benim için hiç bilgi olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi Azîz [o çok güçlü] ve Gaffâr'a [çok bağışlayıcı olan Allah'a] davet ediyorum. Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni kendisine davet ettiğiniz şey dünya ve âhirette kendisine bir çağrı olmayan şeydir. Ve şüphesiz dönüşümüz Allah'adır. Ve şüphesiz haddi aşanlar, cehennem ashabının ta kendileridir. Artık siz benim sizin için söylediklerimi yakında anacaksınız. Ve ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını en iyi görendir" dedi.

Görüldüğü gibi, yukarıdaki bu Âyetlerde insanlar güzel ve iyi işlere teşvik edilmektedir.



Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sadece namaz kılmak müslümanlığın tamamını icra ettiği anlamına gelmez.Müslümanların birbirinden kopuk oluşunun nedeni, saygı ve sevginin olmayışından,birlik ve beraber olmayı bilmememkten ve nasıl güzel ahlak sahibi olmanın yolunu bilmediğnden kaynaklanmaktadırBütün bu olumsuzluklar kısaca bu saydıklarımıdan olmaktadır..İşin sırrı şu ayette gizlidir buyurun hep beraber okuyalım ne dersiniz?...

Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ’ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir.(ALİ İMRAN SURESİ-11O)

Evet, bu ayeti kerimenin ışığı altında size sormak lazım.Bu hayırlı ümmet kim?Bu ümmet nasıl kimselerdir?.Bunlar sadece Arap, Türk, veya Çeçen midir yoksa başka ırklardan mı?.Bu zamanda hayırlı ümmet kalmış mıdır yoksa gelecekte var olacak kimseler midir?Veya ayeti kerimede bahsedilen kimseler sahabeler midir?Veya sizin gibi düşünenler midir?Dikkat edecek olursanız ehli kitabın iman etmesinden bahsediyor nedir bu iman etmek meselesi; yoksa onlar kafir midir ki onlardan bahsediliyor?Ehli kitap olanlar(yahudi ve hıristiyanlar yani kitap gönderilmiş kafirler)neye iman edecekler ki onlar için hayırlı olacak.

Bu ayetten anlaşılan odur ki iman meselesi basit bir mesele değildir.Öyle; peygamberin sözleri uydurmadır deyip de hadis düşmanlığı yapmanın sizin için bir hayrı olmaz siz kendinizi kandırmaya devam edin ve Allah'ın resulüne şartsız ve tam teslimiyetle ona tabi olun yoksa işiniz yaştır.]
Örnek verdiğiniz ayeti anlamak için ayetin geçtiği necme birlikte bakalım. Bu necmi okuduğunuzda sorunuzun da cevabını almış olacaksınız inşaAllah.

100. Ey iman etmiş kimseler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kâfirler olarak döndürürler.

101. Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve O'nun Elçisi aranızda iken de nasıl kâfir olursunuz? Kim de Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, dosdoğru kılavuzlanmıştır.

102. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a nasıl takvâlı davranmanız gerekiyorsa öyle takvâlı davranın ve ancak müslimler olarak can verin.

103. Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın/Allah'ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O [Allah], kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte, Allah, doğru yolu bulasınız diye âyetlerini sizin için böyle ortaya koyar.

104. Ve içinizden hayra çağıran, ma‘rûfu emreden, münkerden men eden bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

105-107. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi de olmayın. İşte bunlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı, birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Artık yüzleri kararan kimselere, “Siz inandıktan sonra yeniden kâfir mi oldunuz? Öyleyse, küfretmiş olduğunuzdan dolayı tadın cezayı!” Yüzleri ağaran kimseler de, biliniz ki, Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır.

108. Bunlar, Allah'ın âyetleridir. Biz, sana gerçek olarak okuyoruz. Allah âlemlere hiç bir zulmü istemez.

109. Ve göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Ve bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

110. Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Ma‘rûfu emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Kitap Ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mü’mindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler.

111. Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlar, yardım olunmazlar.

112. Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Ve –Allah'ın ipine ve insanların ipine bağlı kalanlar hariç– onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik vurulmuştur. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve hakksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyledir. Bu, isyan etmiş ve haddi de aşmış olmaları nedeniyledir.

113-114. Hepsi bir değildirler. Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet [önderi olan topluluk] vardır ki onlar, gecenin saatlerinde secde ederek Allah'ın âyetlerini okurlar. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar iyi insanlardandırlar.

115. Ve onlar hayırdan ne işlerlerse asla örtülmeyecektir [karşılıksız bırakılmayacaklardır]. Ve Allah, takvâlı davrananları en iyi bilendir.

116. Şu inkâr eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana, onlara asla bir fayda vermeyecektir. Ve işte onlar, ateş ashâbıdırlar. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.”

117. Onların bu basit hayatta harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir toplumun ekinlerine isâbet edip de onları helâk eden, içinde kavurucu soğuğu olan rüzgârın durumu gibidir. Ve Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlar.

Bu pasajda, muhatap alınan mü’minler uyanık olmaya davet edilmiş, özellikle de hakk dinden döndürme girişiminde bulunan misyonerlere karşı dikkatli olmaya çağırılmışlardır. Âyetlerin ifadeleri gâyet açık ve net olup herhangi bir açıklamaya ihtiyaç yoktur. O nedenle bu pasajdaki bazı ifadelerle ilgili ipuçları sunacağız.

Allah, Hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın/Allah'ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi de olmayın buyurarak, tüm mü’minleri Allah'ın ipine sarılarak tefrikaya düşmemeleri, dinde ihtilaf, düşmanlık yaratmamaları, kardeşliği zedelememeleri hususunda uyarmıştır, ki bu uyarı birçok yerde yapılmıştır:

De ki: “Sizi gökten ve yeryüzünden kim rızıklandırıyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim sahip oluyor? Ve ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Ve işleri kim düzenliyor?” Hemen “Allah” diyecekler. O zaman de ki: “O hâlde hâlâ takvâlı davranmayacak mısınız? Öyleyse işte O, sizin gerçek Rabbiniz Allah'tır. Artık gerçekten sonra sapıklıktan başka ne olabilir! O hâlde nasıl da çevriliyorsunuz?” (Yûnus/31-32)

O [Allah], dinden Nûh'a tavsiye ettiği şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye ettiğimiz şeyi şeriat kıldı: “Dini ayakta tutun [yerleştirin] ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini Kendine seçer ve kalpten yöneleni de O'na kılavuzlar. (Şûrâ/13)

Kalben O'na yönelenler olarak, O'na takvâlı davranın, salâtı ikâme edin, müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın. –Her fırka kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.– (Rûm/31-32)
De ki: “Siz, ‘bizi bundan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız’ diye gizli ve yakararak O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?” (En‘âm/63)

Ve şüphesiz ki, bu, dosdoğru olarak Benim yolumdur. Hemen ona uyun. Ve yollara uymayın da sizi O'nun yolundan ayırmasın. İşte bunlar, takvâlı davranırsınız diye O'nun [Allah'ın] size vasiyet ettikleridir. (En‘âm/153)

Şüphesiz şu, dinlerini parça parça edip grup grup olanlar; sen hiç bir şeyce onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah'adır. Sonra O [Allah], onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir. (En‘âm/159)

Allah'ı ve elçilerini inkâr ederek kâfir olan, “Biz, bir kısmına inanırız bir kısmına inanmayız” diyerek Allah ve Elçisi'nin arasını ayırmayı isteyen ve böylece imanla küfür arasında bir yol tutmaya çalışan kimseler; işte onlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir. Ve Biz, o kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. (Nisâ/150-151)

Allah tefrikaya düşenleri, İşte bunlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Artık yüzleri kararan kimselere, “Siz inandıktan sonra yeniden kâfir mi oldunuz? Öyleyse, küfretmiş olduğunuzdan dolayı tadın cezayı!” Yüzleri ağaran kimseler de, biliniz ki, Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır ifadeleriyle tehdit etmektedir. Tefrikaya düşenler [Allah'ın dininden-kitabından uzaklaşanlar], dünyadaki perişanlıklarının üstüne bir de âhirette perişan olacaklardır. Âyette zekredilen “yüz karalığı”, azabı hakk edenlerin bir göstergesidir. Bu nitelik birçok yerde dile getirilmiştir:

Ve o kıyâmet günü, Allah'a karşı yalan söyleyen kişileri yüzleri kararmış olarak göreceksin. Kibirlenenler için cehennemde yer yok mu? (Zümer/60)

Güzellik yapan kişiler için daha güzeli ve fazlası vardır. Yüzlerine kara bulaşmaz, zillet de. İşte bunlar cennet ashâbıdırlar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. (Yûnus/26)

Yüzler vardır o gün, pırıl pırıl. Gülen, müjdeleyen. Ve yüzler vardır o gün, üzerlerinde toz-toprak. Tozu-toprağı da bir is bürümüştür. (Abese/38-41)

Yüzler var ki o gün apaydınlıktır. Rabb'lerine nazar edicidirler. Ve yüzler de var ki o gün asıktırlar. Zannederler ki kendilerine belkıran yapılır. (Kıyâmet/22-25)

Şüphesiz ki “ebrâr”, elbette, naîm'in içindedirler, tahtlar üzerinde beklenti içindedirler. Yüzlerinde nimetin aydınlığını görürsün. Onlar, mühürlü saf bir içkiden sulanırlar. Ki onun mührü/neticesi misktir. Karışımı tesnim'dendir. Yaklaştırılmışların içecekleri bir pınardandır. Artık yarışanlar, işte bunda yarışmalıdırlar. (Mutaffifîn/22-28)

Suçlular simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler. (Rahmân/41)

Mü’minler uyarılırlarken 111. âyette, Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlar, yardım olunmazlar haberi verilmiştir. 100. âyette de, Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kâfirler olarak döndürürler uyarısı yapmıştı. Burada ise denilmektedir ki: “Eğer onları dikkate almazsanız, onlar size biraz eza, sıkıntı verebilir, ama sizi dininizden döndüremezler, âhiretinizi mahvedemezler. Sonra da onlar perişan olup giderler. Kimse de onlara yardımcı olmaz.” Bu ifadeleri aşağıda tekrar göreceğiz:

İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah'ın izniyledir. Ve mü’minleri bilsin ve münâfıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için, “Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi” diyen kimseleri– bilsin içindir. Ve onlara, “Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız” denilmişti. Onlar, “Biz savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık” dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, haydiyin kendinizden ölümü uzaklaştırınız.” (Âl-i İmrân/166-168)

112. âyette, Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Ve –Allah'ın ipine ve insanların ipine bağlı kalanlar hariç– onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik vurulmuştur. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve hakksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyledir. Bu, isyan etmiş ve haddi de aşmış olmaları nedeniyledir buyurularak onların; öldürülmeleri, esir edilmeleri, mallarının ganîmet olarak alınması ve topraklarına el konulması gibi nedenlerle sürekli perişan olacakları vurgulanmıştır.

113-114. âyetlerde Ehl-i Kitabın hepsinin aynı olmadığı, onlar içinde de Allah'ın âyetlerine saygılı olanların, vicdanının sesini dinleyenlerin bulunduğu ifade edilmektedir. Bu âyetin iniş sebebiyle ilgili kaynaklarda şöyle bir nakil vardır:

İbn İshâk İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakleder: Abdullah b. Selâm, Sa‘lebe b. Sa’ye, Esid b. Sa’ye, Esid b. Ubeyd ve Yahûdilerden İslâm'a giren diğerlerinin kalplerinde İslâm yerleşince, Yahûdilerin âlimleri ve küfre sapanları şöyle demişlerdi:
Muhammed'e iman edip tâbi olanlar, ancak bizim kötülerimizdir. Eğer bunlar bizim hayırlılarımız olsalardı, atalarının dinini terkedip bir başkasına gitmezlerdi.” Bunun üzerine şanı yüce Allah, Hepsi bir değildir, Kitap Ehlinden secdeye vararak geceleri Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk vardır... İşte onlar sâlihlerdendir buyruklarını indirdi.

İMANSIZ AMEL FAYDA VERMEZ

116-117. âyetteki, Şu inkâr eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana, onlara asla bir fayda vermeyecektir. Ve işte onlar, ateş ashâbıdırlar. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar. Onların bu basit hayatta harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir toplumun ekinlerine isâbet edip de onları helâk eden, içinde kavurucu soğuğu olan rüzgârın durumu gibidir. Ve Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlar ifadesiyle, imansızca yapılanların faydasının olmayacağı bildirilmiştir, ki bunu birçok kez detayıyla açıklamıştık.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Salat kelimesinin sadece namaz anlamına gelmediğini ben de biliyorum ama ayetin maksadı, neyi işaret ettiği kesin belli olduğu halde bazı namaza işaret eden ayetleri cımbızlayıp içinden çekerek başka mecralara süremezsiniz.Bunun hesabını Allah sizden kesinlikle soracaktır.Kuru bir dua edip de ben salat ettim yücelttim demekle işin içinden çıkamazsınız.Bakara Suresinin 45.inci ayeti kesinlikle namaza işaret ediyor sakın onu cımbızlamayın yoksa ben acizane olarak şuracıkta ne yapmak istediğinizi anlarım.Bu müslümanların başına ne geldiyse hep cehalet ve gafletten gelmektedir.Eğer bu müslümanlar azıcık uyanırlarsa sizi dinleyen olmayacaktır bunu da aklınızdan sakın çıkarmayın.Allahımızdan, şuursuz ve cahil müslümanları hidayet eylesin onları kalp gözlerini açsın istiyoruz...Müslümanların etrafına fitne ve basiretsizlik ağları örenleri Allah'a şikayet ediyoruz....
Gerçekten de müslümanların başına ne gelirse cehaletlerinden gelmektedir.
Salat ve Namaz ile ilgili olarak bu sitede ikiyüz sayfalık bir bölüm var. O başlıkta olanları okumuş olsaydınız yukarıdaki çıkarımlarda bulunmazdınız.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

"Eğer bu müslümanlar azıcık uyanırlarsa sizi dinleyen olmayacaktır bunu da aklınızdan sakın çıkarmayın.".
Allah razı olsun. Müslümanlar azıcık uyanırlarsa kimi dinlemeleri gerektiğini ve hidayetin nerede olduğunu kesinlikle bileceklerdir. Bu inancımızı asla aklımızdan çıkarmıyoruz. Bunun için de Allah'ın vahyinde olanları olduğu gibi tebyin ediyoruz.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Allahımızdan, şuursuz ve cahil müslümanları hidayet eylesin onları kalp gözlerini açsın istiyoruz...Müslümanların etrafına fitne ve basiretsizlik ağları örenleri Allah'a şikayet ediyoruz.." ....
Allahımız şuursuz ve cahil müslümanları hidayet eylesin onların kalp gözlerini açsın isteğinize yürekten katılıyor ve bizler de bunun için dua ediyoruz.

Müslümanların etrafına fitne ve basiretsizlik ağları örenleri Allah'a bizler de şikayet ediyoruz.

Bu dualrımızı yaparken bizler Müslümanım diyenlerin etrafını Allah'ın vahyedip Resulunun tebliğ ettiği Hakk dininde olanlarla örüyoruz ve aksini yapanları Allah'a şikayet ediyoruz.

Alıntı:
FEDAKARADAM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu sitede dikkat ettim de hadis bölümü hiç yok, neden?
Eğer bütün hadisler uydurma ve yalandır diyorsanız o zaman yüce peygamberimizi bu millete nasıl anlatacağız, adama sormazlar mı "yahu kardeşim bu peygamber hiç mi bir söz söylemedi ne yaptı davasını nasıl anlattı" diye sizlere sormayacaklar mı?

Şayet hadisler uydurma diyorsanız,bir hadis bölümü açalım orada uyduruk olan veya olmayan hadisleri tartışalım ki burada sizlerle hem fikir olalım ve bu teklifimi kabul ederseniz sahih hadisleri de ele alalım ve onları kendi aramızda mukayese edelim ki işin meselesi hal olunsun ve çözülsün.Yok eğer, "bizim hadislerle işimiz olmaz, sadece Kur'an'la yetineceğiz" diyorsanız, size söyleyeceğim hiçbir şey kalmamış demektir.Buyrun, admin kardeşlerimiz bu konuya el atsınlar biz de kendilerine şimdiden teşekkür edelim.

Şimdilik Allah'aısmarladık.Allah encamımızı hayırlı eylesin

Selamün aleyküm...[/b]
Ve aleykumusselam.
Daha önceki bir yazınızda da "Hadis başlığının" olmadığından şikayet etmiştiniz. Bizler de O başlıkların olduğunu belirtip bağlantı vermiştik.Bu yazdıklarınızdan yazılarınıza verilen cevapları yeterince okumadığınızı düşünüyorum.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Allah'a emanet olun.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 7 Kisi:
Anonymous (11. March 2011), aşık74 (11. March 2011), Barış (10. March 2011), hasanöktem (11. March 2011), Miralay (11. March 2011), TEBYİN (11. March 2011), yeşil (7. November 2011)
Alt 21. May 2011, 07:56 PM   #140
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Beyza Kardeşim!
Fedakar adama ait yazıyı buraya sadece "Allah encamımızı hayırlı eylesin." demek için mi astınız. Allah encamımızı hayırlı eylesin de adınızın altına "Forum yöneticisi" yazısını neden ekleme ihtiyacı duydunuz?
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (22. May 2011), Miralay (23. May 2011), yeşil (7. November 2011)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kuran, satan, tezgahında, şeytan


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:49 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam