hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kur’an

Konu Kapatılmıştır
 
Seçenekler Stil
Alt 10. January 2011, 10:32 PM   #1
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selamünaleyküm kardeşlerim

Hakkı ağabey çok değer verdiğim,ilmine saygı duyduğum bir abimdir. Gerek kendi sitesinde makalelerini,gerekse "Tebyinul Kur'an" adlı şaheserini okumuş ve istifade etmiş bir kardeşinizim.

Dost1,Ali Rıza Borazan ve Haluk ağabeylerim nezaketleriyle gönlümde taht kurmuş çok değerli,paha biçilemez insanlardır.

Haluk abim büyük bir cesaretle pekçok siteye girerek,hakaretlere maruz kalarak Kur'anı anlatmış;uğradığı hakaretlere nazaran nezaketini elden bırakmamış çok kıymetli birisidir. Kendi tabiriyle Kur'anı,İslamın güzelliklerini anlatmak için meyhanedeki sarhoşlara bile gidebilecek birisidir.

Kur'anı anlatmak için kapıdan kovulsa, bacadan girerek tebliğine devam etmiştir.

Bizler sitemize gelerek bize olmadık hakaretler eden,gelenekçilere bile kucağımızı açmışken; malesef bu değerli abimizi bir başlığa mahkum ettik. Yoksa korktuğum başıma mı geldi? Hanif olan bizlerde de mi alim taassubu meydana geldi. Bundan rabbime sığınırım.

Kendisine diğer sitelerde o kadar ağır itham ve hakaretler edilirken,hiç ummadığım bir şekilde hanif kardeşlerim tarafından da şevk ve onur kırıcı sözler altında kalmıştır.

Malesef en başta Hanif Murat kardeşimiz,daha sonra da bu sitedeki kardeşlerim onu yerden yere çalmıştır. Düşmanın attığı taş değil;dostun attığı gül bizi incitir.

Ama biliyorum ki,Haluk abi küsmeyecek,kırılmayacak;her zamanki nezaketiyle burada da yazmaya devam edecektir.

Haluk abi, aciz bir kardeşin olarak;bizleri hoş görmeni ve asla şevkinin kırılmamasını sizden rica ediyorum.

Tüm kardeşlerime selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle.
Allah'a emanet olunuz.
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Derin Düşünce (18. February 2011), dost1 (10. January 2011), Soncemre (14. January 2011)
Alt 11. January 2011, 07:16 AM   #2
snobyx
Katılımcı Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 62
Tesekkür: 201
49 Mesajina 158 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
snobyx is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
Miralay Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamünaleyküm kardeşlerim
Aleyküm Selam Miralay kardeşim,
Hakkı ağabey çok değer verdiğim,ilmine saygı duyduğum bir abimdir. Gerek kendi sitesinde makalelerini,gerekse "Tebyinul Kur'an" adlı şaheserini okumuş ve istifade etmiş bir kardeşinizim.

Dost1,Ali Rıza Borazan ve Haluk ağabeylerim nezaketleriyle gönlümde taht kurmuş çok değerli,paha biçilemez insanlardır.

Haluk abim büyük bir cesaretle pekçok siteye girerek,hakaretlere maruz kalarak Kur'anı anlatmış;uğradığı hakaretlere nazaran nezaketini elden bırakmamış çok kıymetli birisidir. Kendi tabiriyle Kur'anı,İslamın güzelliklerini anlatmak için meyhanedeki sarhoşlara bile gidebilecek birisidir.

Kur'anı anlatmak için kapıdan kovulsa, bacadan girerek tebliğine devam etmiştir.

Bizler sitemize gelerek bize olmadık hakaretler eden,gelenekçilere bile kucağımızı açmışken; malesef bu değerli abimizi bir başlığa mahkum ettik. Yoksa korktuğum başıma mı geldi? Hanif olan bizlerde de mi alim taassubu meydana geldi. Bundan rabbime sığınırım.

Kendisine diğer sitelerde o kadar ağır itham ve hakaretler edilirken,hiç ummadığım bir şekilde hanif kardeşlerim tarafından da şevk ve onur kırıcı sözler altında kalmıştır.

Malesef en başta Hanif Murat kardeşimiz,daha sonra da bu sitedeki kardeşlerim onu yerden yere çalmıştır. Düşmanın attığı taş değil;dostun attığı gül bizi incitir.

Değerli kardeşim,cevap veren ben olduğum için merak edip sorduğunuz sorunun ilk muhatabı benim.Alim taassubu bir kişinin mutlak doğru kabul edilmesidir.Ben kimseyi mutlak doğru kabul etmiyorum,önceki iletilerimde açıkça ifade ettim.Ama değer verdiğim bir insanın gıyabında yapılan haksızlığada susamam.Bu bir kere emeğe yapılmış bir haksızlık olur.Sakın olaki aklımıza şeyh-mürid ilişkisi şeklinde bir teslimiyetçilik gelmesin.Ben söz konusu kişiyi sadece gıyabında tanırım,telefonda bile görüşmüşlüğüm yoktur.Aynı şey her kime yapılırsa aynen tepki veririm.Tıpkı başka başlıklarda Yaşar Nuri Hocaya yapıldığı gibi(ki birçok görüşünü paylaşmıyorum) Sanırım bu kısım iyice anlaşılmıştır.

Değerli kardeşim,siz Haluk Beyin şevk ve onurunun kırılmasına neden olacak sözler söylediğimizi düşünmüşsünüz.Onur kırıcı ne demişiz.Gerçekleri tesbit edip yüzüne söylemek bir insanın bir başkasına yapacağı en büyük yardımdır.Ben uyarılarımın hala arkasındayım.Yukarda sorduğum sorunun cevabını burada hala bekliyorum.Şevk kırma meselesine gelince,bu yazılanlardan şevki kırılan sadece Haluk Bey değildir dikkatinizi çekerim.11 ciltlik bir eseri oluşturmak ve bizlere ulaştırmakta şevk gerektiren bir iştir.Bir söz vardır,''Evi camdan olan başkasının evine taş atmasın''.Eleştiri yayınlayan kişi kendisininde eleştirileceğini baştan kabul eder.Bu sebeple ben bir haksızlık görmüyorum.

Ama biliyorum ki,Haluk abi küsmeyecek,kırılmayacak;her zamanki nezaketiyle burada da yazmaya devam edecektir.

Haluk abi, aciz bir kardeşin olarak;bizleri hoş görmeni ve asla şevkinin kırılmamasını sizden rica ediyorum.

Tüm kardeşlerime selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle.
Allah'a emanet olunuz.
Selametle...
__________________
Yusuf 76:Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
snobyx isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
snobyx Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi:
Barış (11. January 2011), dost1 (11. January 2011), Miralay (11. January 2011), pramid (11. January 2011), TEBYİN (11. January 2011)
Alt 10. January 2011, 10:55 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Haluk Kardeşim!

Fitne ve fesattan algıladığınız nedir?

Fitneden algıladığınız, insanlar tarafından yapılan zulüm, işkence gibi başkalarına acı veren eylemler ile yine bizzat insanlar tarafından yapılan ve yaptırılan kışkırtma, ayartma, yanlış yönlendirme gibi toplumlarda karışıklığa, kargaşaya yol açan ve toplumun düzenini bozan eylemler midir?

Fesattan algıladığınız, bozukluk,karışıklık kargaşalık arabozuculuk, herhangi bir konuda iyimser olmayan kötü yorumlayan,karıştırıcı, arabozucu ve hile midir?

Fitne ve fesat karıştırmak yukarıda sayılan eylemleri yapanlar mı oluyor?

Yazdığınız bu yazı ile "İslam ın içindeki başıbozukluğu, fitne ve fesat karıştıranları içimizden ayıklamakta, hiçte zorluk çekmeyeceğimize" inanmamızı istiyorsunuz ve Hakkı Yılmaz’ın “salat ve Namaz” yazısının fitne ve fesat çıkarttığını anlatmaya çalışıyorsunuz öyle mi?

Hakkı Yılmaz’ın Salat ve Namaz başlığı altında yazıları bu site de dahil olmak üzere birçok sitede yayınlanmış ayrıca İşte Kur’an adlı 11 ciltlik eserinin 7:cildinin 379-537. Sayfalarında da tüm detayları ile açıklanmıştır.

Fitne ve fesat çıkarttığını düşünerek aramızdan ayıklanmasını istediğiniz Hakkı Yılmaz’ın Okuduğunuzu belirttiğiniz yazılar "SALAT ve NAMAZ" başlığı altındaki 158 sayfalık bölümün tama mıdır?

Yazar, "Salat ve Namaz" başlıklı yazısında :

(Sonuç olarak [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür.

“salâtın ikamesi”;
• Zihnî yönü ile eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Malî yönü ile iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir. )

ifadelerini kullanmıştır.

Yazarca, bu sonuca nasıl ulaşılmıştır? Arapça olan Kur’an’ın Arapça olan “salat ve salatı ikame” kelimeleri hakkında sizin yaptığınız gibi mantık yürütülerek mi ulaşılmıştır yoksa Arapça dil gramerine uygun tahlil yapılarak mı ulaşılmıştır?

Değerli Kardeşim!

Kur'an arabiyyen gelmiştir ve Cumua 3, Şura 7 de tüm insanlığa öğretilmesi emri verilmiştir.Kur'an başka dillere metne sadakat kalınarak yapılacaktır.

“ عربيّاarabiyyen” sözcüğünün sadece “Arapça, Arap dili” olarak anlaşılması ve açıklanması doğru değildir. Zira bu sözcük “ عربًarabe” kalıbından türeme olduğu kadar “عرُب arube” kalıbından da türemiştir. Sözcüğün “arube” kalıbına göre anlamı “fesahat, fasih konuşmak” demektir. (Lisanü’l-Arab; s. 153-159, a-r-b mad.)

“Fesahat [fasih konuşmak]” ise “sözün ses ve mana kusurlarından arınmış olması, yani kolay anlaşılması, rahat telâffuz edilmesi, diziminin mükemmel olması” anlamına gelmektedir. (es-Sekkakî; Miftahu’l Ulum)

Bu durumda ayetin anlamı “Şüphesiz ki, Biz onu akledersiniz diye ‘kolay anlaşılır, rahat telâffuz edilir, dizimi mükemmel, dilbilgisi kurallarına uyumlu’ bir Kur’an olarak indirdik” demek olur.

Kur’an’ın indirildiği toplumun dilinin Arapça olması dolayısıyla, o toplumun Kur’an’ı anlayıp akledebilmesi için Arapça indirildiği birçok ayette vurgulanmıştır:

Ve kesinlikle Biz, onların “kesinlikle ona bir beşer öğretiyor” deyişlerini biliyoruz. Kastettikleri o kişinin dili yabancıdır. Bu [Kur’an] ise, apaçık Arapça bir lisandır. (Nahl/103)

Ve eğer biz onu yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık, elbette “Ayetleri detaylandırılmalı değil miydi? İster yabancı dilde ister Arapça!” diyeceklerdi. De ki: “O, iman edenler için bir kılavuz ve bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur’an onlar üzerine bir körlüktür. Onlara çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.” (Fussılet/44)

Ve Biz onu [apaçık kitabı] yabancılardan [Arapça bilmeyenlerden] birine indirseydik de, bunu o, onlara okusaydı, onlar, buna iman ediciler değillerdi. (Şuara/198, 199)

Apaçık kitaba ant olsun ki Biz onu aklınızı kullanasınız diye Arapça bir Kur`an [okuma] yaptık. (Zühruf/2, 3)

Onunla [apaçık kitapla], uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Emin Ruh [Güvenilir Can, sağlam bilgi] indi. (Şuara/193-195)

Ve Biz böylece onu [Kur’an’ı] Arapça bir hüküm [mükemmel bir yasa] olarak indirdik. Ve eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, Allah’tan sana bir Yakın Kimse ve bir koruyucu yoktur. (Ra’d/37)

Ve bundan [Kur`an`dan] önce bir rehber ve rahmet olarak Musa`nın kitabı vardı. Ve bu [Kur`an] ise zulmeden kimseleri uyarmak, iyilik-güzellik üretenleri müjdelemek için Arap lisanı üzerine tasdik eden bir kitaptır. (Ahkaf/12)

Ve işte böylece Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Onda tehditlerden tekrar tekrar açıklama yaptık. Belki takva sahibi olurlar yahut onlara yeni bir öğüt oluşturur. (Ta Ha/113)

Ve ant olsun ki Biz, düşünüp öğüt alsınlar diye pürüzsüz Arapça bir kur`an [okuma] olarak; takvalı davransınlar diye bu Kur`an`da insanlar için her türlüsünden örnek verdik. (Zümer/27, 28)

Bu, Arapça bir Kur`an [okuma] olarak, bilen bir kavim için ayetleri detaylandırılmış bir kitaptır. (Fussılet/3)

İşte böylece Biz kentlerin anasını ve onun kıyısındaki kişileri uyarasın ve kendisinde hiç şüphe olmayan toplanma günü ile uyarasın diye sana Arapça bir Kur`an vahyettik. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir. (Şûra/7)

Değerli Kardeşim!

SALAT VE NAMAZ başlıklı bölümde “salat ve salatı ikame” konuları hakkında yapılan tahlili buraya asıyorum.

الصّلوة[SALÂT] ANLAMI

الصّلوة [salât] sözcüğünün yapı olarak, ص ل ى [saly] ve ص ل و [salv] köklerinden türemiş olması mümkün görünmektedir. Dilbilgisi kurallarına göre her iki kökten de türemiş olabilir. Zira hem ص ل ى [saly] hem de ص ل و [salv] sözcükleri, son harflerinin “harf-i illet” olması sebebiyle “nâkıs”tırlar ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde ortaya bazı karışıklıklar çıkabilmektedir. Nitekim ص ل و [salv] kökünden olan kalıpların bir çoğunun çekimlerinde و [vav] harfi, “galb” [değişim] neticesi ى ]ya]ya dönüşmekte ve bu şekilde türeyen sözcükler, ilk bakışta ص ل ى [saly] kökünden türemiş gibi görünmektedir.

Bu gibi durumlarda Kur’ân'ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Bu sebeple biz de tahlilimize, الصّلوة [salât] sözcüğünün türemiş olabileceği ص ل ى [saly] veص ل و [salv] köklerinin anlamları ile başladık.

صلى [saly, sıla]; “pişirmek, yakmak, ateşe atmak-ateşe girmek, yaslamak” anlamına gelir. Sözcük bu manada Hâkka sûresi'nde geçmektedir:

Sonra cahîme [cehennem] sallayın onu [صلّوه/sallûhû]. (Hâkka/31)
Bundan başka, sözcük Kur’ân'da birçok kez, bu kökten türemiş olan إصلوها [islavhâ], يصلى [yeslâ], وسيصلون [veseyeslavne], ساصليه [seüslîhi], لايصلاها [lâ yeslâhâ] gibi farklı kalıplar hâlinde yine aynı anlamda yer almıştır. Meselâ, صلى [s-l-y] kökünden türemiş olan المصلّين [musallîn] sözcüğü, “destek veren, yardım eden” anlamında değil, “hayvanının sırtına, uyluğuna yaslanan” anlamında kullanılmaktadır.

صلى[saly] sözcüğü, Türkçe'deki “sallamak” ve “yaslamak” sözcüklerinin de kaynağıdır.

Ancak, konumuz olan salât sözcüğünün kökünün saly olduğu varsayılırsa, Kur’ân'da geçen tüm الصّلوة [salât] sözcüklerinin ve türevlerinin “ateşe atmak, yaslamak” anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, meselâ Kevser sûresi'ndeki صلّ [salli] emrinden, “onu ateşe at” veya Ahzâb/56'daki صلّواعليه [sallû aleyhi] ifadesinden, “o'nu [Muhammed'i] ateşe sallayın/atın” anlamı çıkarmak gerekecektir. Sonuç olarak, “yardım, destek, çaba, gayret” anlamlarına gelen الصّلوة [salât] sözcüğüyle, “ateşe atmak, ateşe yaslamak, pişirmek, yakmak” anlamındaki صلى [saly] sözcüğü arasında herhangi bir mana ilişkisi kurma imkânı yoktur.

ص ل و[salv]: İsim olarak “uyluk, sırt” demek olan sözcük şöyle açıklanır: صلو [salv], “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası” anlamına gelir.
Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; “uyluklamak, sırtlamak” anlamına gelir ki, uyluğun [bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün] yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan “uyluklamak” da, bir yükü sırta almak demek olan “sırtlamak” da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder.

Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv'dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve 6

ğazve'nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ'nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklindeو [vav] ile yazılır.

Diğer taraftan, صلو [s-l-v] kökünden türemiş olan صلّى [sallâ] (mastarı salât) sözcüğünün anlamı, Kıyâmet/31-32'de, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde net olarak açıklanmıştır:
فلا صدّق ولا صلّى ولاكن كذّب و تولّى [felâ saddaqa velâ sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ=O, ne tasdik etti ne de çaba harcadı/destekledi. Ama yalanladı ve geri durdu].

Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Şöyle ki: صدّق [saddaqa]nın karşıtı olarak كذّب [kezzebe], yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, صلّى [sallâ] fiilinin karşıtı olarak da تولّى [tevellâ] fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellâ sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek” demek olduğuna göre, تولّى [tevellâ]nın karşıtı olan صلّى [sallâ] da; “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak” anlamına gelmektedir.

Anlamı Kur’ân'da bu kadar açık olarak belirtilmesine rağmen salât sözcüğü, ünlü bilgin Râgıb el-İsfehânî'nin Müfredât adlı eserinde, “Lügat ehlinin çoğu, salât; ‘dua, tebrik ve temcit’tir demiştir” ifadesiyle âdeta geçiştirilmiştir.

Sonuç olarak الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır:

• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.

إقام الًصّلوة[İQÂMİ'S-SALÂT=SALÂT'IN İKÂMESİ]

Kur’ân'daki, “salât'ın ikâmesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.
Görüldüğü gibi ifade إقام[iqâm] ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام[iqâm] sözcüğünü tahlil edeceğiz.



7
ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام[iqâm] sözcüğü, “oturmak” fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; “ayağa kaldırmak,

dikmek, ayakta tutmak” olarak belirtilmiştir.

Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; “zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması” demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın iqâmesi”;

• Zihnî yönü ile, eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Mâlî yönü ile, iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.

Değerli Kardeşim!

“İslam ın içindeki başıbozukluğu, fitne ve fesat karıştıranları içimizden ayıklamakta, hiçte zorluk çekmeyeceğimize inanıyorum.” Diye yazıyorsunuz ancak yazdıklarınızı mantığınıza göre yapıyorsunuz.

Ayetler asarak mantığınıza göre açıklamalarda bulunuyorsunuz ve “Salata birçok anlam verirsek hangisini nerede kullanacağımıza nasıl karar vereceğiz?” Diye soruyorsunuz

Yazınızda

“İşte bizlere düşen, sözcüklere değişik anlamlar vermek değil, kur’an bütünlüğünde bu sözcüğün, emrin ne anlama geldiğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Dikkat ederseniz aynı kelime bazen eğitim, öğretim sosyal faaliyetler oluyor, bazen zihni ya da mali yardım oluyor. Bu durumda herkes istediği anlamı verip, kur’ana uymak yerine, kur’anı kendisine uydurmuş olmuyor mu?”

diyorsunuz ancak kendiniz:

Ankebut 45 de: “…salata dua etmek, Rabbim i anmak, ondan yardım dilemek …”
Hud;87 de: “…senin ibadetin, inandıkların, yalvarıp yardım istediğin mi…”
Nur;56 da “…dua…”
Nisa 103 de “…belirlenmiş ibadet…”
Bakara 45 de “… Allahtan yardım isteme, dilekte bulunmanın bir yolu, yöntemi…”
Cumua9 da “… Allah ı anmak onu zikretmek, ona şükranlarımızı sunmak…”
anlamını veriyorsunuz . Sonunda da bunun Farsça bir kelime olan “namaz” olduğuna vurgu yapıyorsunuz.

“İslam ın içindeki başıbozukluğu, fitne ve fesat karıştıranları içimizden ayıklamakta, hiçte zorluk çekmeyeceğimize inanıyorum diyerek suçlamada bulunduğunuz yazar “Salat ve Salatı ikame” ile ilgili anlamları Arapça dil kurallarına göre yapıyor peki siz yukarıdaki anlamları neye göre yapıyorsunuz.

Şöyle bir savunmada bulunabilirsiniz. Ben birçok mealden bunu takip ediyorum hemen hepsinde bu kelimeler “namaz, namazı kılınız,dua, dua ediniz” şeklinde ancak bu Hakkı Yılmaz’ın mealinde farklı anlamda. O zaman o kadar meal tefsir yazanlar bilmiyor da bu mu biliyor ?

Bu durumda iki şıktan biriyle karşılaşırız.

Birincisi:Tefsir ve meal yazanlar “Salat ve salatın ikamesi” ile ilgili gerçek anlamı biliyorlar ancak açıklanınca gelecek saldırılardan korktukları için saklıyorlar.

İkincisi:Tefsir ve meal yazanlar “Salat ve salatın ikamesi” ile ilgili anlamı çarpıtarak keyiflerine göre yazıyorlar.

Hakkı Yılmaz’ın “Salat ve Namaz” başlıklı yazısının içeriği yazarın, “salat ve salatı ikame” kelimelerinin anlamlarını gelecek tepki ve saldırılara aldırış etmeden metne sadakat içerisinde korkusuzca yazdığını gösteriyor.

Bunun böyle olmadığını düşünenler yazarın ”Salat ve Namaz” ile ilgili yazdıklarını Arapça dil yapısına göre değerlendirir yanlışlığını ortaya koyarlar.


Türkiyede bunca ilahiyat ve Edebiyat Fakülteleri ile bunların ilgili bölümleri olduğu halde bugüne kadar Hakkı Yılmaz’ın “Salat ve Namaz” başlıklı bu çalışmasına hiçbir ilahiyatçı ve dil bilimci gerekçelerini de yazarak itirazda bulunmamıştır.

Değerli Kardeşim!

Kur'an'da namaz olarak çevrilen salat kelimesi namaz ve dua demek değildir. Ancak Kur'an'da namaz vardır. Anlamı da tazarru ile Allah'a yakarmaktır. Bu konudaki yazılarımızı "namaz" bölümünden bulup okuyabilirsiniz. Namazı olmayan insan Allah'a kul olma gibi bir derdi olmayan insandır.

Kur'an yaşam kitabıdır.
Rabbim olan Yüce Allah,cümlemizi de Kur'an'ı yaşam kitabı kılabilenlerden eylesin.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
Derin Düşünce (18. February 2011), hiiic (11. January 2011), kamer (11. January 2011), Miralay (10. January 2011), snobyx (11. January 2011), Taner (19. January 2011)
Alt 11. January 2011, 08:34 AM   #4
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

Selam Snobyx kardeşim

Aslında sizin haksızlığa tahammül etmeyen (ki haklısınız) yapınızı biliyorum ve her seferde takdir ediyorum.

Benim üzüntüm Haluk abinin özellikle gelenekçi sitelerde uğradığı ağır hakaretler nedeniyledir. En azından kendi içimizde kırıcı olmadan eleştiri yapabiliriz. "Kol kırılır,yen içinde kalır."

Haluk abinin en çok eleştirilen "başlık" kısmına ve "fitne,fesatla" ilgili yazısına ben de katılmadım. "Salat" a yönelik yazdığı eleştirlere de katılmadım. Haaa, Hakkı abi "salat" mevzusunda isabet mi etmiştir. Allah bilir. Zaten kendisi de "Kusursuzluk Allah'a aittir.En doğrusunu Allah bilir" diyerek,sözün doğrusunu söylemiştir.

Hakkı abinin tebyinlerini içeren kitaplarını Kur'anı incelerken, her zaman başvuru kaynaklarımdan birisi (hatta en önemlisi) olarak gören bir kardeşinizim. Her takıldığım konuda ilk başta değerli abimin çalışmalarını gözümün önüne koyar,öyle değerlendiririm.

Salat'ın da bildiğimiz namazla alakasının olmadığına,Hakkı abinin yorumlarının daha çok akla,mantığa hitap ettiğine kaniim. Sonuçta ömrü boyunca arapça gramer ve lügat bilgisi üzerinde yoğunlaşmış bir abimizdir. Hayatını bu yolda vakfetmiş bir insan için ne benim,ne de eserlerini ve makalelerini okuyan başka bir kişinin ard niyetle eleştiri yapması haksızlıktır.

Eleştirilmez mi? Eleştirilir. Ama saygı,sevgi içerisinde olabilir. En başta ilme ve emeğe saygı açısından diye değerlendiriyorum.

Selametle
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Miralay Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Barış (11. January 2011), dost1 (11. January 2011), kamer (11. January 2011), snobyx (11. January 2011)
Alt 11. January 2011, 12:05 PM   #5
aşık74
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 297
Tesekkür: 328
166 Mesajina 472 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aşık74 will become famous soon enoughaşık74 will become famous soon enough
Standart

Selamlar...

Haluk abi ; şu kısım benim kafama takıldı...

Fetih 29:…. Sen onları, Allah'ın fazlından ve bir hoşnutluk isteyerek rükû edenler, secde edenler olarak görürsün. Onların secde izinden [Allah'a teslimiyetlerinden] nişanları, yüzlerindedir [tüm varlıklarındadır]…..

Yukarıdaki ayet de konuya açıklık getiriyor. İman eden müminleri sen rükû ve secde edenler olarak görürsün diyor. Onların secde izinden bahsediyor Allah. Peki, secde ettiğimizde nerede iz kalabilir? Tabiî ki alnımızda, çünkü yalnız orası yere değiyor. Fakat meali çeviren yazar nedense secde izi konusuna açıklık getirmek için, Allaha teslimiyetlerinden açıklamasını yapmış. Hâlbuki Allah açıklamayı netleştirircesine, bu izin yüzlerinde olduğunu, söylediği ve açıklık getirdiği halde, yine yazar bu kelimeye de bir başka anlam verip, tüm varlıklarındadır demiş. Bu parantez içindeki anlamlara baktığımızda ayetin akışını bozduğunu, anlam bütünlüğünden saptırdığını görüyoruz. Allah her şeyi açık ve net söylerim dediği halde, açık olan sözlerin, anlam saptırıldığı anlaşılıyor. Ayette açıkça Allah için secde edenlerin izleri yüzlerindedir diyor. Bu cümle çok açık değil mi sizce? Bu cümlenin parantez içinde açıklamaya ihtiyacımı var?


Ben bir belgeselde seyretmiştim. Uzak doğu kökenli bir gurubun din'i ritüellerini anlatan bir belgeseldi.
Kişiler sürekli secde hareketi yapıyorlardı ! Hatta şu yorum yapıldı. En çok secdeyi yapmak demek ! Tanrilarını daha çok sevindirmek demekmiş !

Artı, yahudi ve hristiyanlarında şimdiki gibi yapılan bir namaz ritüel leri var,dolayısıyla secde de yapıyorlar !

O zaman bunların alınlarındaki iz daha fazla olur bence

Sanki kuran'da bildirilen secde, bizim bildiğimiz yere başımızı koyarak yapılan secde değil gibi geliyor bana...

Cehaletimi hoş görün , bir şey öğretmek değil , kafamdaki soru işaretlerini yanıtlamak ve öğrenmek için yazıyorum ..

sevgiler.. selamlar....
aşık74 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
aşık74 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (11. January 2011)
Alt 16. January 2011, 05:13 AM   #6
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

Alıntı:
aşık74 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamlar...

Haluk abi ; şu kısım benim kafama takıldı...

Fetih 29:…. Sen onları, Allah'ın fazlından ve bir hoşnutluk isteyerek rükû edenler, secde edenler olarak görürsün. Onların secde izinden [Allah'a teslimiyetlerinden] nişanları, yüzlerindedir [tüm varlıklarındadır]…..

Yukarıdaki ayet de konuya açıklık getiriyor. İman eden müminleri sen rükû ve secde edenler olarak görürsün diyor. Onların secde izinden bahsediyor Allah. Peki, secde ettiğimizde nerede iz kalabilir? Tabiî ki alnımızda, çünkü yalnız orası yere değiyor. Fakat meali çeviren yazar nedense secde izi konusuna açıklık getirmek için, Allaha teslimiyetlerinden açıklamasını yapmış. Hâlbuki Allah açıklamayı netleştirircesine, bu izin yüzlerinde olduğunu, söylediği ve açıklık getirdiği halde, yine yazar bu kelimeye de bir başka anlam verip, tüm varlıklarındadır demiş. Bu parantez içindeki anlamlara baktığımızda ayetin akışını bozduğunu, anlam bütünlüğünden saptırdığını görüyoruz. Allah her şeyi açık ve net söylerim dediği halde, açık olan sözlerin, anlam saptırıldığı anlaşılıyor. Ayette açıkça Allah için secde edenlerin izleri yüzlerindedir diyor. Bu cümle çok açık değil mi sizce? Bu cümlenin parantez içinde açıklamaya ihtiyacımı var?


Ben bir belgeselde seyretmiştim. Uzak doğu kökenli bir gurubun din'i ritüellerini anlatan bir belgeseldi.
Kişiler sürekli secde hareketi yapıyorlardı ! Hatta şu yorum yapıldı. En çok secdeyi yapmak demek ! Tanrilarını daha çok sevindirmek demekmiş !

Artı, yahudi ve hristiyanlarında şimdiki gibi yapılan bir namaz ritüel leri var,dolayısıyla secde de yapıyorlar !

O zaman bunların alınlarındaki iz daha fazla olur bence

Sanki kuran'da bildirilen secde, bizim bildiğimiz yere başımızı koyarak yapılan secde değil gibi geliyor bana...

Cehaletimi hoş görün , bir şey öğretmek değil , kafamdaki soru işaretlerini yanıtlamak ve öğrenmek için yazıyorum ..

sevgiler.. selamlar....


Selam sevgili kardeşim;

"Onların secde izinden bahsediyor Allah." demişsiniz fakat ayetin tamamı şu şekildedir:

Muhammed, Allah'ın peygamberidir. Onun beraberindekiler ise, kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında son derece merhametlidirler. Onları cemaatle rükü ve secde ederek, Allah'ın lütfunu ve hoşnutluğunu dilerken görürsün. Nişanları yüzlerindedir secde eserinden. Bu onların Tevrat'taki misalleri. İncil'deki misalleri ise, kendileriyle kafirleri öfkelendirmesi için, filizini çıkarmış, onu güçlendirmiş sonra kalınlaşıp sapı üzerine dimdik doğrulmuş, çiftçilerin hoşuna giden bir ekin gibidir. Onlardan iman edip de iyi iyi işler yapanlara Allah hem bir bağışlama vaad buyurdu hem de büyük bir mükafat.

Mavi ve yeşil yazılar, Kırmızı olan kısmın yani peygamberimiz ve BERABERİNDEKİLERİN Tevrat ve İncildeki FARKLI ÖRNEKLEMELERİDİR. Bu ayetler Yahudi ve Hristiyanlara birer sinyaldir diye düşünüyorum.


Mavi olan kısımı tekrar inceleyelim. Bu kısımla ilgili bilgiyi İncilde aradığımızda şununla karşılaşıyoruz:

Tohum benzetmesi (Mat.13:1-9; Luk.8:4-8)
Mar 4:1 İsa göl kıyısında halka yine ders vermeye başladı. Çevresinde öyle büyük bir kalabalık toplandı ki, kendisi göldeki bir kayığa binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında, karada duruyordu.
Mar 4:2-3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey öğretiyordu. Öğretirken, «Şunu dinleyin» dedi. «Ekincinin biri tohum ekmeye çıkmış.
Mar 4:4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düşmüş. Kuşlar gelip bunları yemiş.
Mar 4:5 Kimi, toprağı az olan kayalık yere düşmüş. Toprak derin olmadığından hemen filizlenmişler.
Mar 4:6 Ne var ki, güneş doğunca kavrulmuşlar ve kök salamadıkları için kuruyup gitmişler.
Mar 4:7 Kimi, dikenler arasına düşmüş. Dikenler büyümüş, filizleri boğmuş ve filizler ürün verememiş.
Mar 4:8 Kimi ise iyi toprağa düşmüş, büyüyüp çoğalmış, ürün vermiş. Bazısı otuz, bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün vermiş.»
Mar 4:9 Sonra İsa şunu ekledi: «İşitecek kulağı olan işitsin!»
Benzetmelerin amacı (Mat.13:10-17; Luk.8:9-10)
Mar 4:10 Onikilerle diğer izleyicileri İsa'yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular.
Mar 4:11 O da onlara şöyle dedi: «Tanrı'nın Egemenliğinin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır.
Mar 4:12 Öyle ki, `Bakıp bakıp görmesinler, duyup duyup anlamasınlar da, dönüp bağışlanmasınlar.'»
Tohum benzetmesi açıklanıyor (Mat.13:18-23; Luk.8:11-15)
Mar 4:13 İsa sonra onlara, «Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?» dedi. «Öyleyse bütün diğer benzetmeleri nasıl anlayacaksınız?
Mar 4:14 Ekincinin ektiği, Tanrı sözüdür.
Mar 4:15 Bazı insanlar sözün ekildiği yerde yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, Şeytan gelir, yüreklerine ekilen sözü alır götürür.
Mar 4:16-17 Kayalık yerlere ekilenler ise, işittikleri sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşerler.
Mar 4:18-19 Yine bazıları dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Bunlar sözü işitirler, ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller.
Mar 4:20 İyi toprağa ekilenler ise, sözü işiten, onu benimseyen, kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir.»


Kısacası mavi olan bölüm incildeki bu tohum benzetmesine işaret ediyor. Dolayısıyla Fetih suresindeki yeşil olarak yazdığım kısım ile ilgili benzer bir bilgi de Tevratta olabilir. Tevratı bütünüyle okuma fırsatım olmadığı için bilemeyeceğim.

Detaylı bilgi için alttaki videoyu izlemenizi öneririm.


Yararlandığım Kaynak (Video):
http://www.facebook.com/video/video....20523024630467


Selamlar.

Konu Anonymous tarafından (16. January 2011 Saat 07:53 AM ) değiştirilmiştir.
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Anonymous Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
aşık74 (16. January 2011), Barış (16. January 2011), hiiic (16. January 2011), Miralay (16. January 2011)
Alt 11. January 2011, 08:23 PM   #7
mavera
Uzman Üye
 
mavera - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 126
Tesekkür: 43
65 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
mavera is on a distinguished road
Standart

farklı kaynakları araştırmayıp, olaya tek tarafından bakan kişi tembeldir.

bir kişiyi kendisine ilah edinerek, kendi aklını kapatıp, onun her söylediğine körü körüne bağlanan kişi köledir.

bilmediği halde konuşan cahildir.

kendisini Rabbin anlattığının sözcüsü sayan kibirlidir.
mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
mavera Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
Barış (11. January 2011), Derin Düşünce (18. February 2011), dost1 (11. January 2011), kamer (12. January 2011), Miralay (12. January 2011), pramid (11. January 2011)
Alt 11. January 2011, 11:46 PM   #8
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
mavera Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
farklı kaynakları araştırmayıp, olaya tek tarafından bakan kişi tembeldir.

bir kişiyi kendisine ilah edinerek, kendi aklını kapatıp, onun her söylediğine körü körüne bağlanan kişi köledir.

bilmediği halde konuşan cahildir.

kendisini Rabbin anlattığının sözcüsü sayan kibirlidir.
Selam Mavera,

Ne zamandır sesini duyamıyorduk. Ama bir geldin pir geldin.

Ne güzel sözler, sağolasın paylaştığın için.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
dost1 (12. January 2011), mavera (12. January 2011), Miralay (12. January 2011)
Alt 11. January 2011, 09:19 PM   #9
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

ben acizene bir fikrimi siz değerli arkadaşlara açmak istiyorum.

salat(tevella'nın tersi): desteklemek, destek istemek(dua), destekleyici faaliyetler(i devamlı halde tutmak.)

salat 3 vakitli olarak farz ve salat toplumun eğitimi ve mali yönden desteklenmesi.

salattan sonra allahı tesbih etmek.

tesbih: ay güneş dünya yıldız ve gezegenlerin programlanan çizgilerinde yüzercesine gitmesi.

tesbih 5 vakit(rum 17-18) olarak farz. buna namaz ritüeli de denebilir; ayakta, oturarak, ve yatar iken de yapılır.

rum 17, 18- O halde, Allah’ın arındırılması! Akşama girerken de sabaha erdiğinizde de... Gece sırasında da öğleye erdiğinizde de… Göklerde ve yerde hamd de sadece O’na aittir.


Cuma namazında yapılan hutbe SALAT, sonrası yapılan namaz ritüeli ise TESBİH diye biliriz.

sabah akşam yatsıda imamın sesli olarak fatiha ile birlikte kuran okuyuşu (isra-17)SALAT,

ikindi, öğle ve diğer üç vakit içten okuyuşu tesbihtir.

salat(eğitim esnasında) yaparken toplum olarak yapılmalı ve abdestli olunmalıdır.

nebi uygulamasnda 3 vakitli salatı her gün cuma(vusta) namazı şeklinde önce hutbe sonra tesbih, öğle ve ikindini sadece tesbih olarak yapmımıdır????

Konu pramid tarafından (11. January 2011 Saat 09:29 PM ) değiştirilmiştir.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
hiiic (11. January 2011), Miralay (12. January 2011)
Alt 11. January 2011, 09:42 PM   #10
hiiic
Uzman Üye
 
hiiic - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
hiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud ofhiiic has much to be proud of
Standart

Müminin yaptığı hizmet eğitim/imar, onun vechinden görülebilir.
Zaten herkesin durumu yaptığı işten belldir. kafirler ağızlarıyla aksini bile söylese ayetlerle dalga geçerler. münafıklar aksinide söylese her ağır sözü üzerlerine alınırlar,,geri kalan bilgiler yine ayetlerle bize bilfirilmiştir.

Müminin secdesi de onun vechinden görülebilir. Kısaca müslüman gibi yaşar. Halk arasında şöyle deriz, dervişin fikri neyse zikri de odur..

***

ya aslında diyecek çok şey var ama ALlah hepsini söylemiş, en güzel şekilde Kuranda açıklamış. Allah okuyan öğrenen ve paylaşanlardan razı olsun.
hiiic isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
hiiic Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 6 Kisi:
aşık74 (16. January 2011), Barış (11. January 2011), dost1 (11. January 2011), Miralay (12. January 2011), pramid (11. January 2011), Taner (19. January 2011)
Konu Kapatılmıştır

Bookmarks

Etiketler
anladığı, anlattığı, arasındaki, fark, hakkı, ile, rabbin, salat, sözünden, yılmaz


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:11 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam