hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Namaz

 
 
Seçenekler Stil
Alt 22. October 2009, 08:20 PM   #1
mavera
Uzman Üye
 
mavera - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 126
Tesekkür: 43
65 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
mavera is on a distinguished road
Standart Geniş anlamı ile salat - ve sorularım

http://www.kubaru.net/sayfa11.html adresinden alıntıdır.

SALAT

''Salat'' sözcüğü ''salv'' kökünden türemiştir ve ''salv'' kelimesinin mastarıdır. Bunun gibi, Emir kipi olan ''salli'' ve çoğulu ''sallu'', geçmiş zaman belirten ''salla'' hep ''salv'' kökünden türemişlerdir.

Bugüne kadar yapılan Kur’an çevirilerinde ''salv'' kökünden türeyen yukarıda belirttiğimiz kelimelerin tümü ''namaz'' ve ''dua'' anlamlarında çevrilmiştir. En güvenilir kaynak olarak bilinen Ragıp El İsfahani her nedense ''salat'' kelimesinin açıklamasını geçiştirmiş; din bilginlerinin bildirdiğine göre salat ''namaz'' ve ''dua''dır demiştir. Ancak bu açıklamasına hiçbir kaynak göstermemiştir. Ne din bilgini ismi vermiş ne de bir kaynak eser belirtmiştir.

''(salv) sözcüğü, isim olarak ''uyluk'', fiil olarak da ''uylukları hareket ettirmek'' demektir. Bir kimsenin herhangi bir yüke destek vermek istediği zaman, uyluğunu (bacağın diz ile kalça arasındaki bölümünü) yatay hale getirip yükün altına sokarak destek sağlaması da bu sözcük ile ifade edilir. Emir kipi olarak (salv) kökünden türediği kabul edildiğinde (salli) sözcüğü, ''uyluklarını hareket ettir, ayağa kalk, yürü, çabala, şirke ve tağuta karşı çık, çok çalış, çok gayret et, destek ol, sosyal yardım yap'' anlamındadır''.101 ''salv'' sözcüğünün mastarı ''salat''tır. Aynı bizde olduğu gibi ''yürü'' fiilinin mastarı ''yürümek'', ''git'' fiilinin mastarı ''gitmek'' de olduğu gibi ''salv'' sözcüğünün mastarı da ''salat''tır. Bu anlamda salat destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak, sorunların çözümünü üzerine almak, gerekeni yapmak anlamlarındadır.

Bugüne kadar yapılan Kur’an çevirilerinde ''salat'' kavramı karşılığı olarak ''namaz'' ve ''dua'' kelimelerinin kullanılması doğru değildir. Salat ''namaz'' veya ''dua'' değildir. Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan ''Kur’an’da namaz yoktur'' anlamı kesinlikle çıkarılmamalıdır. Söylediğimiz şey şudur: Namaz İslam'da vardır ama salat sözcüğünün karşılığı değildir.

Sayın Hakkı Yılmaz'ın belirttiği gibi Kur’an’da namazın kaynağı olan ayet Araf 55'tir:

''Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez''.

Namazın tarifi bu ayette verilmektedir. Rabbinize tazarru ile dua edin; Rabbinize alçala alçala dua edin. Burada geçen ''tazarru'' kelimesi ''alçala, alçala'' anlamındadır. Ve namazdaki alçalmaları tarif etmektedir: 1.alçalma: el bağlayış ve boyun büküş. 2.alçalma: ellerimizi dizlerimize koyduğumuz bölüm. 3.alçalma: yere kapandığımız bölüm. Buradaki alçalma hem bedenen hem de gönül olarak alçalmadır. Rabbimizin büyüklüğü ve onun karşısında duyduğumuz acizlik duygusu gereği bedenen ve mannen tazarru ile alçalmak, bugün adına ''namaz'' dediğimiz eylemdir. ''Namaz'' kelimesi Türkçe değildir; dilimize Farsçadan geçmiş bir kelimedir. ''Namaz'' kelime olarak Arapçada da yoktur. Adına ''namaz'' dediğimiz eylemin Kur’an’daki aslı ve Türkçesi ''yakarmak''tır. Rabbimiz Araf 55 ile bizden alçala alçala yakarmamızı istemektedir.

Namazın Kuran'daki kaynağını tespit ettikten sonra biz asıl konumuz olan salata dönelim. Salatın uyluklamak, destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak, sorunların çözümünü üzerine almak, gerekeni yapmak anlamında olduğunu belirtmiştik.Salat kavramı içerisine tüm sorunlar girer; evin, ailenin, mahallenin, ülkenin, dünyanın sorunları salatın uğraştığı sorunlardır. Salat iki yönlüdür: 1.Zihinsel yön 2.Mali yön.

Zihinsel Yön: Eğitim, öğretim yolu ile bireyleri toplumları aydınlatmak, olgunlaştırmak.

Mali Yön: Çeşitli imkanlar ile bireylerin mali sıkıntılarını sırtlamak, iş imkanları sağlamak, emeklilere, hastalara yeterli güvenceyi vermek vs.

Yine Kur’an çevirilerinde yapılan bir diğer yanlışta ''ekimus salate'' kavramının ''namazı kıl'' ya da ''namazı dosdoğru kıl'' şeklinde tercüme edilmesidir. ''ikame'', ''kılmak'' ya da ''dosdoğru kılmak'' değildir. ''ikame'', dikmek ve ayakta tutmak anlamındadır. ''ekimus salate = salatı ikame et''tir. ''Salatı ikame et'', salatı dimdik tut, salatı ayakta tut demektir. Biraz önce salatın zihinsel ve mali yönünden bahsetmiştik. Bu anlamda salatı ikame etmenin zihinsel yönü: Eğitim öğretim için okullar açmak, düzenli bir eğitim sistemi kurmak ve bu sistemi ayakta tutmak, eğitim ve öğretim alanında sosyal sorumluluk almak. Bu görev devletin olmakla birlikte, kişilerin vakıflar dernekler vasıtasile yoksul çocukların özellikle kız çocuklarının okutulmasına ve aydınlatılmasına yönelik faaliyetleri de salatın ikamesidir. Salatın ikamesinin mali yönü ise: İş alanlarının açılması suretile işsiz ve aşsız kesimin kendi emeği ve onuru ile kendi ekmek parasının temini; Sosyal güvenlik kuruluşlarının teşkili ile emeklilerin ve kendine bakamayacak derecede yaşlıların sosyal güvencelerinin temini; yoksul ve yetimlerden bekar ve dul olanlarının her türlü çeyizleri ile birlikte evlerinin kurulması. Zihinsel ve mali yönü belirtilen tüm sorunların sırtlanması, dertlere deva olunması; tüm bunlar yapılıyor ise sistemin ayakta tuluması salatın ikamesidir.

Salat Peygamberimizden sonra namazlaşmıştır. Peygamberimiz cemaatini her gün üç vakit salata çağırırdı. Salata çağırmak için bugün ''ezan'' dediğimiz duyuru yapılırdı. Ancak peygamberimiz zamanında fazla sayıda riyakar insan vardı. Dinin emrettiği, İslam yolunda malıyla va canıyla didinmektir. Ancak o vakitler bu işi istemeden, sadece gösteriş amacıyla yapan insanlar vardı. Peygamberimiz bu riyakarları gerçek mümin Müslümanlardan ayırmak, onları samimi Müslümanlardan uzak tutmak istemiştir. Bunun için salatın önünden, yapılan tüm salat faaliyetinin ''Allah adına'' yapıldığı gösteren bir yakarış (namaz) ifa edilmiştir. Yakarış (namaz) bittikten sonra peygamberimiz cemaate dönmüş ve cemaatin ne sorunu varsa dinlemiş, gereken emirleri vermiş, aç varsa doyurulmuş, barınaksız varsa barınak temin edilmiş, zulüm varsa üstüne gitmenin yolları istişare edilmiş, savaş gerekiyorsa onun kararı verilmiştir. Yani Peygemberimiz zamanında uygulanan salat başta yapılan yakarıştan (namazdan) sonra başlamıştır. Emevi hükümdarları Muaviye ve oğlu Yezid zamanında yozlaşma başlamıştır. Mervan döneminde yozlaşma ve salatın terkedilmesinin ilk adımları atılmıştır. Bugün de camilerde hoca namazı kıldırdıktan sonra geriye döner. İşte salat bu geriye dönüşten sonra başlar, bütün sorunlar masaya yatırılır, uyluklanması gereken uyluklanır, desteklenmesi gereken desteklenir, eğitilmesi gereken eğitilir, her derde deva olunurdu. Bugün sadece dönmek kısmı kalmış, salat ifa edilmez olmuştur.

Şimdi Ahzab Suresi 56. ayete bir bakalım:

İnnellahe ve melaiketehu yusallune alen nebiyy, ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima.

Yukarıda Ahzab 56'nın transkripsiyonlu (çeviri yazı) çevirisini verdik. Dikkat edileceği üzere iki yerde ''salli'' kelimesinin çoğulu şeklinde olan ''sallu'' kelimesi geçmektedir. Şimdi Diyanetin çevirisine bakalım:

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.

Diyanet, Kur’an’da 75 yerde geçen ''salat'' kelimesi ve türevleri ''namaz'' ve ''dua'' anlamlarında çevirmiş olmasına rağmen burada ''salat''ı olduğu gibi bırakmış ellememiştir. Anlaşılacağı üzere Allah'ın peygambere namaz kılması ve dua etmesi anlamsız olacağı için, ''sallu'' kelimesi ''namaz'' ve ''dua'' anlamlarında çevrilememiş kelime olduğu gibi ''salat'' şekliyle tercümeye alınmıştır. Şimdi Süleyman Ateş çeviri bakalım:

Allâh'ı ve melekleri, Peygambere salât etmekte (onun şerefini gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salât edin, (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selâm edin (ona esenlik dileyin).

Süleyman Ateş de Kur’an çevirisinde ''salat'' kelimesini Diyanet gibi ''namaz'' ve ''dua'' anlamlarında almış, ancak o da bu surede salatı elleyememiş. Ancak diğer ayetlerde ''salat''ı hep ''namaz'' ve ''dua'' anlamlarında çevirdiği için, bu ayeti de diğerlerine uydurabilme gayreti içinde bolca parantez açarak bir yerde ''Allah dua etmez namaz kılmaz ama peygamberin şanını şerefini yüceltir'' demek istemiştir.

Şimdi Ahzab 56'yı burada yer alan ''salat'' kelimesinin anlamlarını vererek Sayın Hakkı Yılmaz çevirisinden görelim:

Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar/o'na yardım ediyorlar/ o'nun için gerekeni yapıyorlar. Ey müminler! Siz de o'na destek olun/o'na yardım edin/o'nun için gerekeni yapın ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!

''Allah ve melekleri peygambere destek oluyorlar siz de destek olun'' denmektedir. Buradaki destek bugün anlaşıldığı şekli gibi salavat yarışlarına girip, Allah'ın bize yüklediği destek olma vazifesini Allah'a havale ederek değil bilfiil uylukları hareket ettirerek, çalışarak, çabalayarak, destek olarak, yardım ederek, sorunları sırtlayarak, sosyal destekte bulunarak bir yardımcı olmak demektir. Bugün çokça bilinen ve ''Allahümme salli ala muhammed ve sellim.." bir salavattır. Burada ''Ey Allahım! Muhammed'e sen yardım et, gerekli desteği sen yap ve onun güvenliğini sen sağla'' diyoruz. Allah bize Peygambere destek ol diyor; biz Allah'a ''sen yap'' diyoruz.

Şimdi bir de Ahzab 43'e bakalım: Önce transkripsiyonlu çeviri.

Huvellezi yusalli aleykum ve melaiketuhu li yuhricekum minez zulumati ilen nur, ve kane bil mu'minine rahîma.

Burada ''salv'' kökünden türeyen ''salli'' kelimesi ile karşı karşıyayız. Diyanet ve Süleyman Ateş çevirilerine bakalım:

O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah, mü’minlere çok merhamet edendir.

O (Allâh)dır ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmet eder, melekleri de (size acıyıp mağfiret dilerler. Allâh) inananlara karşı çok esirgeyendir.

Burada ''salli'' kelimesi Diyanet tarafından ''merhamet eden'' şeklinde çevrilmiş, Süleyman Ateş'te ''rahmet eder'' şeklinde bir çeviri yapmış. Yine burada da görüleceği üzere Kur’an’da yer alan ''salat'' kelimelerinin tamamını ''namaz'' ve ''dua'' olarak çevirmelerine karşılık, konu Allah olduğunda ''salat'' kelimesine dokunamıyorlar. Yukarıda verdiğimiz örneklerde yer alan ''salat'' kelimesi çevirilerinin de kendi içinde tutarsız olduğunu anlamışsınızdır. Ahzab 56'da ''salat''a dokunulmazken, Ahzab 43'te ''merhamet'' ve ''rahmet'' olarak çevrilmiş. Buraya sadece örnek olması için iki tercüme aldık. Bugüne kadar Kur’an çevirisi yapan bütün çevirmenlerde aynı hatayı görebilirsiniz.

Şimdi de Şuara Suresi 217-218-219'a Diyanet çevirisinden bakalım:

Ve tevekkel alel azizir rahîm. Ellezi yerake hîne tekum. Ve tekallubeke fis sacidîn.

Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah'a tevekkül et.

Bu çeviriye göre, Hz. Muhammed gece ''namaza kalkmış!'', sonra da ''secde edenler arasında dolaşmış''. Bir insan neden namaz kılanlar (secde edenler) arasında dolaşır ki? Bunun anlamı nedir? Böyle anlamsız bir faaliyeti Kur’an neden konu etsin? ''Secde'' kelimesinin anlamı ''yere kapanmak'' değil ''teslim olmak, boyun eğmek, itaat etmek''tir. Transkripsiyonlu çeviride gördüğünüz gibi cümlede ne namaz kelimesi ne de salat kelimesi vardır. Olması gereken çeviri şöyledir.

''Ve sen kalktığın [elçilik görevini yapmak için ortaya çıktığın] ve boyun eğenler arasında dolaştığın zaman seni gören Aziz [mutlak galip] ve Rahîm'e [engin merhamet sahibine] güvenip dayan''.

Demek ki Hz.Muhammed gece namaza değil elçilik görevini yapmaya kalkmış ve yere kapananlar arasında değil saygıyla boyun bükenler arasında dolaşmış. Bu örneği ''salat'' kelimesi geçmeyen yerlere dahi ''namaz''ın yapıştırıldığı göstermek için veriyoruz.

Bir de Hud Suresi 87'ye bakalım; önce transkripsiyolu çeviri:

Kalu ya şuaybu e salatuke te'muruke en netruke ma ya'budu abauna ev en nef'ale fi emvalina ma neşa', inneke le entel halimur raşîd.

Süleyman Ateş çevirisi:

"Ey Şu'ayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Oysa sen, yumuşak huylu, akıllı(bir insan)sın!"

Diyanet çevirisi:

Dediler ki: “Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.”

Ayette müşrikler Şuayb'e bir soru yöneltiyor. Transkripsiyonlu çeviride görüleceği üzere ''Sana salatın mı emrediyor... ?'' deniliyor. Ancak her iki çeviride de ''salat'' kelimesi ''namaz'' anlamında çevrilmiş ve sonuç olarak ''Sana namazın mı emrediyor?'' cümlesi ortaya çıkmış. ''Namaz'' insandan Allah'a yönelik bir yakarmadır. İnsanın Allah'a yakarması, insana hiçbir şey emretmez. Ancak insanın dini insana yapması gerekenleri ve yapmaması gerekenleri emreder. Bu ayette ''salat'' kelimesi ''din'' karşılığı kullanılmıştır. Buradan da Rabbimizin ''salat''ı neredeyse ''din''le eşitlediğini ve ''salat''a ne denli önem verdiğini görüyoruz.

Namaz Allah'a yapılan yakarıştır. Peygamberimiz zamanında salattan önce ifa edilmiştir. Günde üç vakit beş vakit gitmemiz gereken şey salattır. Salat namaz ile başlar. Ama namaz salat değildir. Günde beş vakit toplumsal sorunlar için toplanıldığını düşünün. Aç mısınız? Yoksul musunuz? Mahallenizde huzursuzluk çıkaran insanlar mı var? Kur’an öğrenmek mi istiyorsunuz? Mahallenizde barınaksız biri mi var? Sokağınızdaki köpeklere işkence mi ediliyor? Haydi o zaman salata. Okumak istiyorsunuz ama üniversiteye gidecek paranız yok. Üniversiteye gidiyorsunuz ama harcınızı yatıramıyorsunuz. Mahallenizde hırsız var ama tek başınıza birşey yapamıyorsunuz. Haydi o zaman salata. Görevini yerine getirmeyen memurlar mı var? Mahallenizde yaşlı ve kendine bakamayan biri mi var? Devlet kuruluşlarını göreve davet etmek istiyorsunuz ama kimse ilgilenmiyor mu? Polise savcılığa şikayet edilmesi gereken biri var ama siz tek başınıza çaresiz misiniz? Haydi o zaman salata. Salatı bu denli ifa eden bir ülkenin önünde hiçbir şey duramaz. İnsanlık onur ve haysiyetine yaraşır bir yaşam istiyorsak salatı tekrar ifa etmek mecburiyetindeyiz. İnsanları ve toplumu cehaletten kurtarmanın tek yolu salat. İnsanları ve toplumu yoksulluktan kurtarmanın tek yolu salat. İnsanlara iş imkanı sağlamanın, karınlarını kendilerinin doyurmasını sağlamanın emeğinin karşılığında onuruyla yaşamasını temin etmenin yolu salat. İnsanın maddeten, manevi olarak ve kültürel yönden sömürülmesini önleminin tek yolu salat. Salatı bu denli ifa eden bir ülkenin önünde hiçbir güç duramaz.

Bugün namaz vakitleri olarak bilinen ve ezanla çağırıldığımız şey, namaz değil salattır. Namazdan önce yapılan ve adına abdest dediğimiz temizlenme işlemi de namaz için değil salat içindir. Bu anlamda çevirmenlerin bugün ''namaz'' diye çevirdiği ''salat'' kelimesinin geçtiği Kur’an ayetlerinin tümünün102 analizlerini tekrar yapmaları ve Türk Ulusunu bu hususta aydınlatmak zaruretleri vardır. 1500 senedir kimse bilemedi de siz mi bildiniz? Ya da bu kadar insan yanlış biliyor da siz mi doğruyu biliyorsunuz? Diye soranlara aşağıdaki ayeti hatırlatmak istiyoruz:

''Ve eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyuyorlar ve sadece saçmalıyorlar''(En'am, 116)
mavera isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
mavera Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (22. September 2010)
 

Bookmarks

Etiketler
anlamı, geniş, ile, salat, salat namaz farkı, salat nedir, sorularım


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:28 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam