Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. November 2012, 01:40 PM   #41
mustafabey
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2012
Mesajlar: 108
Tesekkür: 19
41 Mesajina 61 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
mustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud of
Standart

Kuranda “ulûl elbab” diye geçen ifade akıl sahibi, sırların sahibi olarak çevrilmiş tam olarak derinlemesine anlamları nelerdir? Arapça bilenler bir yorum getirirse dinen “akıl sahibi olmak” nedir, daha iyi anlarız diye düşünüyorum.


Aşağıdaki ayetleri okuyunca “akıl sahibi olmak”, “ilim sahibi olmak”, “alim olmak” her babayiğidin harcı değil. Öyle biz kendi kafamıza göre akıl sahibiyiz demekle akıl sahibi olunmadığı ZUMER 18 de açıklanmış;

ZUMER 18: Onlar, sözü işitirler, böylece onun güzel olanına olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (akıl sahipleri).

Şimdi herkes kendine bir sorsun acaba bizi Allah hidayete erdirdi de, biz ulûl'elbab (akıl sahibi) olduğumuzu zannediyor, hidayete erdiğimizi kabul ediyoruz.

Günlük konuşma diliyle, dini terimleri birbirine karıştırıyoruz, buna her zaman dikkat etmek lazım gelir. Gözümüz kör aslında, gören akıldır. Aklı işletmek, elde etmek için çabalamalıyız, ancak elimizden bu gelir. Ama bu çabalamamız akıl sahibi olduğumuzu göstermez, Akıl sahipleri kitabı okuyan RESUL’lerdir.

TALAK 10: Allah onlar için çok şiddetli azap hazırladı. Ey iman eden ulûl'elbab! Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun. Allah size zikri indirmiştir.

TALAK 11: Resûl, iman edenleri ve salih amel işleyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder. Allah, gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.


Allahın ayetlerini (indirilen ve yaratılan ayetler) anlamak, keşfetmek için alim olmak bilgili olmak gerekir, açıkcası anlatılanlara objektif bakmalıyız. Kendi kafamızdan kendimize sıfatlar vermezsek, kendimizi yüceltmezsek(müminiz, akıl sahibiyiz, hidayete ermiş gibi kendimizi görmezsek) ayetleri daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum. Kelimelere karşı gözümüz kör, körlüğü aşmak için daha derin düşünmeliyiz.


HİCR 29: Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir beşer yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

Bizim durumumuz yukarıdaki ayette açıklanan gibi olsaydı, yani Allahın bize üfürdüğü bir RUH olsaydı her şeyi anlar, akıl sahibi olur, alim olurduk. Herşeyde önümüzde eğilirdi. Burda anlatmak istediğim bizim ruhumuz yok, yukarıdaki ayet beşerin yaratılışından bahsediyor, her gördüğümüze kendimize yamamak yanlışa götürür bizi. Burada kişiselleştirme yapmamak gerekli, genel ifade olarak beşerin yaratılışında bir ruh var, bizdeki can.

Ankabut 43: Bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak alimlerden başkaları bunlara akıl erdiremezler.
Furkan 44: Yoksa sen onların çoğunun duyduklarını veya akıl ettiklerini mi sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidirler belki yolca daha sapıktırlar.
Mülk 10: Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş(duymuş) veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”

AL-İ İMRAN-190: Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab(akıl sahipleri, sırların sahipleri) için elbette âyetler vardır.


AL-İ İMRAN-191: Onlar (ulûl elbab,), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Noksan sıfatlardan arısın sen, artık bizi ateşin azabından koru.


AL-İ İMRAN-7: Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir. Fakat kalplerinde eğrilik bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri (ilimde derinleşenler) ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (akıl ve sırların sahipleri) düşünüp anlar.


SAD 29: Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab(akıl sahipleri) tezekkür etsin(anlasın, düşünsün) diye


RAD 19: Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak ulul'elbab ( akıl sahipleri) anlar.


MÜMİNn 53-54 : Ve andolsun ki Musa'ya hidayet verdik ve Benî İsrail'i, kitaba varis kıldık. Ulûl'elbab için hidayet ve zikir olarak

İBRAHİM 52: Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve ulûl'elbabın (akıl sahipleri) tezekkür etmesi için insanlara bir bildiridir.

YUSUF 111: Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl' elbab için (akıl veya sır sahipleri için) bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü'min kavim için bir hidayet ve rahmettir.

Ölümlü ve fani olarak bizim yapacağımız aklı elde etmek, bütünlemek, Allahın yarattığı ve indirdiği ayetleri araştırmak, incelemek, idrak etmek, düşünmek, bilgilenmek Allahın yaratılışta insana, ademe verdiği bu rızıkları ortaya çıkarmaya gayret etmemiz(cihat) gerektiği ve bu sayede Allahın yücelik sıfatlarını(esmasını) anlamaya çalışarak insan vasıflarını ortaya çıkarmak, yaşama geçirmek olarak görüyorum.

Saygılar.
mustafabey isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla