Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13. March 2011, 04:09 PM   #2
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart

Neden savaş?

Durum bu iken ortada çıkarı için, insanları mutsuz eden, toplumu harabeye çevirerek bundan çıkar sağlayan nankör insan tipleri vardır:


Soluk soluğa koşanlar, sonra ateş saçanlar, sonra sabahtan baskın yapanlar, derken orada tozu dumana katanlar, sonra bir topluluğun en değerli kaynaklarına, varlıklarına kadar dalanlar kanıttır ki kesinlikle insan, Rabbine karşı çok nankördür, kendisi de buna kesinlikle tanıktır. Şüphesiz o, mal sevgisinden dolayı da kesinlikle çok katıdır. (Âdiyât suresi)

Peki, o vurguncu insanlar, kabirlerde olanların diriltilip dışa atıldığı, göğüslerde olanların derlenip toparlandığı zaman, hiç şüphesiz o gün, Rablerinin kendilerine gerçekten haber verici olduğunu bilmezler mi?

İşte bu noktada bu muharipleri; toplumu maddi ve manevi açıdan harabeye çevirecek kimseleri defetmek, ortadan kaldırmak gerekecektir. Kısacası yoz sürgünlerin budanması gerekecektir; kıtâl, mukâtele (savaş; ölme- öldürme) zorunlu hale gelecektir.

Hacc suresinin 40. âyetindeki “Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yerle bir edilirdi.” ifadesi ile Bakara suresinin 251. âyetindeki “Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı (bozulur giderdi)” ifadesi, savaşın meşru kılınma nedenlerini açıklamaktadır.

Bu konuyu aslında şu ifade ile açıklayarak detaylandırmak durumundayız. Allah, sadece ve sadece Kendisine muhârib olan; Kendisinin koyduğu ilkeleri bozuma uğratmaya; ortadan kaldırarak insanları ve tabiatı harap etmeye yeltenen kimselerden kurtulmak için onlarla savaşılmasını ve bunların yargılama yoluyla idam edilerek öldürülmesini emretmiştir.

Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. (Maide 33, 34)

Burada konu edilen Allah ve elçisine yapılan muharebe, başka âyetlerde “fitne” olarak açıklanmıştır. Fitne, “onların zorladıkları küfre dönmek ve yurttan olmak” demektir. Bu fitnenin, insanı öldürmekten daha şiddetli olduğu vurgulanmıştır.

Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye sürüklemek, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Harâm/dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezi yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Allah'ın ilâhlığını, rabliğini örtenlerin cezası işte böyledir. (Bakara; 191)

O nedenle de Rabbimiz fitne ortadan kalkıncaya kadar mukatele; öldürme ve ölme emri vermiştir.

Ve de insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye sürüklemek faaliyeti kalmayıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık eğer vazgeçerlerse, düşmanlık, kendi benliklerine haksızlık edenlerden başkasına yoktur. (Bakara; 193)

Ve insanları dinden çıkarma faaliyeti kalmayıp din tamamıyla Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık vazgeçerlerse bilinsin ki, şüphesiz Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir. (Enfal; 39)

İslam’ın savaş gerekçesini sadece “fitne” olarak da açıklayabiliriz.

Bunun bir örneğini Kehf suresinde (60- 82. ayetler) görmekteyiz. Rabbimiz, Mûsâ'ya Firavun'u, suda boğup öldürerek İsrâîloğulları'nı Mısır'dan çıkarma görevi verdiğinde, daha evvel işlediği bir cinayetten dolayı duyduğu vicdan azabı nedeniyle Musa bunalıma girmiştir. Bunalımdan kurtulmak için yaptığı seyahatte buluştuğu Bilgin ve kendisine rahmet verilmiş kuldan (adı bildirilmeyen elçiden) Allah'a savaş açanların öldürülmesi gerektiğini; öğrenmiş ve böyle birinin öldürülmesine tanık olmuştur.

Savaş kararını kamu otoritesi Allah adına alır. Yoksa herhangi bir Müslüman veya bir grup, İslâm adına istediği zaman savaş ilân edemez, kendi kendine karar verip terör ve intihar saldırısı düzenleyemez. Bilindiği üzere Mekke şartlarında, Müslümanlar devlet düzeyinde organize olmadan mü’minlere savaş izni verilmemiş, savaşla da yükümlü tutulmamışlardır.

Belirli kişi ve kuruluşların kendi inanış ve davranışlarına uymayan kişilere hayat hakkı tanımamaları, onları yıpratmak için bir takım gayri insani davranışlara başvurmaları zulümdür, terördür.

Ne yazık ki, Kur’an’ın üçte biri, akıl etme, tefekkür, gözlem ve araştırmayı emrederken, bu görevleri ihmal etmiş, sözde Müslümanların, İslâm’ı savunmak için kaba güçten başka yöntemleri kalmamıştır. Meşhur hikâyedir. Cahil çobanın birine Allah’ın varlığını ve birliğini ispat edip edemeyeceği sorulduğunda, göksünü gere gere ispat edebileceği cevabını vermiş. Orada bulunan kimseler, bu cahil çobanın bunu yapamayacağından emin olduklarından, bunu nasıl yapacağını sormuşlar. O da, elindeki sopasını göstermiş. İşte bununla ispat ederim demiş. Bu defa nasıl? Sorusuna da:

İnkâr eden kişiye, Allah vardır, birdir dedirtinceye kadar basarım sopayı demiş.
İşte bu gün dünyada Müslüman geçinenlerin portresi budur. O nedenle de dünyanın her yerinde Müslüman geçinenler ve gerçek Müslümanlar, kan döken, kargaşa çıkaran, cani ve terörist olarak görülür oldu.

Durum bu olmasına rağmen Rabbimiz, özel durumlarda savaşa izin vermekte ve savaşı emretmektedir. Yalnız savaşın hangi şartlarda olacağına dair savaş iznini şöyle vermektedir:

Kendilerine savaş açılan kimselere kendileri zulme uğramaları; onlar, başka değil, sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarılmaları, nedeniyle izin verildi. Ve şüphesiz ki Allah onları zafere ulaştırmaya gücü yetendir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir. (Hacc; 39, 40)

Ve sizinle savaşan kimselerle Allah yolunda savaşın; ölün, öldürün. Ve sınırı aşmayın. Şüphesiz Allah, sınırı aşanları sevmez. (Bakara; 190)


Dokunulmazlık ayı, haram aya karşılıktır. Ve bütün dokunulmazlıklar/ bağlayıcı hükümler, birbirine karşılıktır. O hâlde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyla saldırın. Ve Allah'ın koruması altına girin. Ve bilin ki Allah, Kendi koruması altına girmiş kişiler ile beraberdir. (Bakara; 194)

Ve savaş sizin için hoş olmayan birşey olmasına rağmen, size zorunlu görev olarak verildi. Olabilir ki siz, sizin için hayırlı olan bir şeyden hoşlanmazsınız. Yine olabilir ki, siz, sizin için kötü, zararlı olan bir şeyi seversiniz. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara; 216)


Bakara; 190’da “Ve sınırı aşmayın. Şüphesiz Allah, sınırı aşanları sevmez.” buyurarak savaşta özen gösterilecek noktaları da hatırlatmıştır. Âyetteki “sınırı aşmayın…” ifadesi düşman topraklarının yakıp yıkılmasını, henüz savaş nedir bilmeyen masum çocuklara Kadınları yaşlılara, hastalara, felçlilere, körlere, mâbedlere, düşman arazilerindeki meyveli meyvesiz ağaçlara, sebze ve meyvelere, ekinlere, yerleşim birimlerindeki evcil hayvanlara, zarar vermeyi yasaklamıştır. Bunun yanında ele geçen ganimetlere askerlerin el sürmesini, kadınların, kızların iffetlerine dokunmayı, düşmanın savaşamayacak durumdaki yaralı askerlerini öldürmeyi, silahını bırakıp kaçanlarını kovalayıp da arkadan vurmayı, esirlere işkence etmeyi yasaklamıştır.

(Devam edecek)
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (14. March 2011)