Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30. January 2017, 11:41 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, değerli kardeşim,

Alıntı:
Abdullah Tanrıkulu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kuran'da İbrahim peygamber ile ilgili kullanılan Halilullah ifadesine dair bir yorumumu paylaşmak istedim:



Selamlar.
Kur'an Arabiyyendir.
HALÎL:
Araştırılmadan geçiştirilen ve bu nedenle de İslâmî anlayışa yakışmayacak bir anlayışın, sanki Kur'ân kaynaklıymış gibi kabulüne neden olan خليل - halîl sözcüğü, "mübalağa ism-i fail" kalıbında olup sözcüğün kökü, خلل - hll' dir.

خلل - hll kökünün esas anlamı, "bozmak"tır. Bu anlamdan hareketle yiyeceklerin ekşimesi [bozulması], meyve sularının şaraplaşması, herhangi bir nesnenin bozulması, bitişik iki nesnenin arasının açılması, iki arkadaşın arasının açılması [bozuşmaları], çölde kum üzerinde yürüyerek iz bırakmak [kumun yüzeyini bozmak], çölde kum üzerinde yol açmak, kişinin durumunun bozulması [fakirleşmesi] bu sözcükle ifade edilir. (Türkçedeki, "halel getirmek, halletmek" tabirleri de bu sözcükten dilimize girmiştir.)

Bu sözcüğün türevlerinden olan خُللة - hulle ve خِلّ - hıll kalıpları, "sadakat, dostluk, sevgi" anlamında kullanılır. [92–77] Lisânu'l-Arab; c. 3, s. 201–208, "Hll" mad.
Sözcüğün bu anlamda kullanılması, esas anlamın tam zıddı olup, arada bozukluk olmaması anlamına gelir. Öyleyse bu sözcüğün, eşbah'tan [zıt anlamlı kullanılan sözcüklerden] kabul edilmesi gerekir.
خلل - hll kökünün anlamları dikkate alındığında, خليل - halîl sözcüğü, "ileri derecede, en iyi şekilde bozan" anlamına gelir.

Bu sözcüğün içinde bulunduğu Âyet, sözcüğün إتّخاذ - ittihaz = edinme fiiliyle kullanıldığı ve Allah'ın yarattıklarına ihtiyaç duymaktan münezzeh olduğu dikkate alındığında, sözcüğün "çölde kum üzerinde yürüyerek iz bırakmak [kumun yüzeyini bozmak], çölde kum üzerinde yol açmak" anlamından hareketle, "en iyi iz bırakan, en iyi çığır açan" manasına geldiği anlaşılır. Bu durumda Âyetin meali şöyle olur: Ve din bakımından, iyilik-güzellik üreten biri olarak, yüzünü [kendisini] Allah için İslâmlaştırandan ve hafifçe, İbrâhîm'in dinine tâbi olan kimseden daha iyi-güzel kim olabilir? Ve Allah, İbrâhîm'i halîl [en iyi iz bırakan, çığır açan] edindi.
Bilindiği gibi toplumda, iz bırakanlara, çığır açanlara imam [önder] denir. Zaten Allah da İbrâhîm Peygamberi imam kıldığını, o'nun güzel örnek olduğunu, sonradan gelen elçilere o'nu izlemelerini emrettiğini beyan buyurmuştur:
(Bakara: 124) Ve hani Rabbi İbrâhîm'i, birtakım kelimeler ile belalandırmış [sınamış], o da onları tam olarak yerine getirmişti. O [Rabbi], "Ben seni insanlara imam [önder] yapacağım" demişti. O [İbrâhîm], "Zürriyetimden de (önderler yap!)" dedi. O [Rabbi], "Benim ahdim zalimlere ulaşmaz!" dedi.

(Mümtehine: 4–6) İbrâhîm'de ve onunla beraber bulunanlarda –İbrâhîm'in babası için, "Senin için mutlaka mağfiret dileyeceğim. Ve Allah'tan olan hiç bir şeye gücüm yetmez" demesi hariç– kesinlikle sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, "Biz sizden ve sizin Allah'ın astlarından taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi inkâr ettik. Ve siz bir tek olarak Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda ebedî bir düşmanlık ve buğz belirmiştir. Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, Sana yöneldik. Ve dönüş ancak Sanadır. Rabbimiz! Bizi inkâr edenler için bir fitne kılma! Bizi bağışla! Rabbimiz! Şüphesiz Sen Azîz ve Hâkim'in ta kendisisin!" demişlerdi. Andolsun, onlarda sizin için; Allah'ı ve âhiret gününü uman kimseler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, şüphesiz Allah, zenginin, hamde layık olanın ta kendisidir.

(Nahl: 122–123) Ve Biz o'na [İbrâhîm'e] dünyada iyilik-güzellik verdik. Ve şüphesiz o, âhirette de kesinlikle sâlihlerdendir. Sonra sana, "Hanif olan ve müşriklerden olmayan İbrâhîm'in milletine tâbi ol" diye vahyettik.

Halîl sözcüğü, tekil ve çoğul olarak başka Âyetlerde de geçmektedir:

(İsrâ: 73) Az kalsın onlar seni, sana vah yettiğimizden uzaklaştırarak ondan başkasını Bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi [sana yanlış yaptırıp seni ateşte yakacaklardı]. İşte o takdirde seni halîl [önder] edinirlerdi.

(Furkân: 26–29) İşte o gün gerçek hükümranlık, Rahmân'a özgüdür. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gün olmuştur. Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak; "Eyvah, keşke Elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı halîl [önder] edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir'den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!" der.

(Zuhruf: 67) O gün muttakiler hariç tüm izdaşlar [birbirinin izinden, ardından gidenler], birbirlerine düşmandırlar.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla