Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:40 PM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Bu ayetler, kıyametin kopmasından sonra kimsenin yapacağı bir şey kalmayacağı; bu nedenle herkesin sağ iken kendisine verilen fırsatı doğru değerlendirmesi gerektiği mesajını vermektedir.
Kıyamet gelince, o gün insan ne yaptığını iyice anlayacak. Gören kimseler için cehennem apaçık gösterilecek. Her azmış ve dünya hayatını tercih etmiş kimse kesinlikle cehenneme, Rabbinin makamından korkan ve nefsini hevâdan meneden kimse de cennete gönderilecektir.
O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir. (Mücadele/6)
Ve yeniden diriltilen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple [gerçek imanla] gelenlerden başkasına fayda vermediği ve cennetin muttakilere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme!” dedi. (Şuara/90, 91)
Ve Rabbinin üzerine almış olduğu kesinleşmiş bir hüküm olarak, içinizden oraya [cehennemin dış kenarına] uğramayacak hiç kimse yoktur.
Sonra Biz, takva sahibi olmuşları kurtarırız. Zalimleri de orada [cehennemin dış kenarında, mahşer alanında] dizleri üzerine çökmüş hâlde bırakırız. (Meryem/71, 72)
Şüphesiz tarafımızdan kendilerine “En güzel” hazırlanan kimseler; işte onlar, ondan [cehennemden] uzaklaştırılmışlardır. Onlar, onun [cehennemin] uğultusunu duymazlar. Onlar, nefislerinin istediği şeyler içinde sürekli kalıcıdırlar. (Enbiya/101)
O [çılgın alev] onları uzak bir yerden görünce, onun öfkelenmesini ve uğultusunu işittiler [işitecekler]. (Furkan/12)
35. ayetteki “O gün, insan ne yaptığını iyice anlayacak” ifadesiyle, kişininhenüz amel defteri eline verilmeden önce, dünyada tüm yaptıklarını tek tek hatırlamaya başlayacağı açıklanmaktadır.
Aslında onlara vaat edilen, o saattir. O saat cidden daha feci ve daha acıdır. (Kamer/46)
Hayır… Hayır… Yer üst üste sarsıntılarla dümdüz edildiği zaman, Rabbinin geldiği ve meleklerin saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem de getirilmiştir; o insanın, o gün aklı başına gelecektir, artık aklının başına gelmesinin kendisine ne yararı var ki! (Fecr/21, 23)
42- Sana o saatten soruyorlar; onun demir atması ne zaman?
43- Onun anılmasından sende ne var ki?
44 - Onun sonucu sadece senin Rabbine aittir.
45 - Sen ancak ona [saate; kıyametin kopuşuna] haşyet duyan kişilerin uyarıcısısın.
46 – Sonra onlar onu [kıyameti] görecekleri gün, dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamış gibidirler.
Bu ayetlerde, kıyametin ne zaman kopacağının sorulduğu açıklanıp onlara gerekli uyarıcı cevaplar verilmektedir. Daha evvel birçok kez açıkladığımız gibi, Mekkeli müşrikler Resulullah’a sık sık kıyametin ne zaman kopacağını sorarlardı. Asıl maksatları kıyametin tarih ve vaktini tespit etmek değil, sadece alay etmekti.
Ayetteki “onun demir atması ne zaman?” ifadesi, onun nihai ha­li demektir. Bilindiği üzere, geminin demir atacağı yer, geminin vardığı son yerdir.
Kı­yamete dair bilgi O'ndan başkasının yanında asla bulunmaz. Bu birçok kez açıklanmıştır.
Sana, Saat'ten soruyorlar: “Ne zaman gelip çatacak?” De ki: “Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun vaktini Kendisinden başkası açıklayamaz. Göklerde ve yerde ağır basmıştır. O size ansızın gelir.” Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
De ki: “Ben kendim için Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye mâlik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim, elbette ben hayırdan çoğaltmak isterdim. Ve bana hiçbir kötülük bulaşmamıştır. Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden bir kavme müjdeleyenim.” (A'raf/187, 188)
Şüphesiz ki Allah, saatin [kıyametin kopuş zamanının] bilgisi yanında olandır. Ve yağmuru O yağdırır, rahimlerde olan şeyleri O bilir. Ve kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah en iyi bilendir, en iyi haberi olandır. (Lokman/34)
Sonra onun yanına geldiğinde seslenildi: “Musa! Ben, senin Rabbin olan Ben’im. Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın / iki kere temizlenmiş bir vadidesin. Ve Ben seni seçtim; O hâlde vahyedilecek olan şeye kulak ver. Hiç şüphesiz ki Ben, Allah’ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikame et. Şüphesiz ki o saat [kıyamet] gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim.” (Ta Ha/15)
İnsanlar sana saatten [kıyametin kopuş vaktinden] soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi, Allahın, münafık erkekleri, münafık kadınları, müşrik erkekleri, müşrik kadınları azap etmesi; ve Allah’ın, mümin erkeklerin ve mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi için ancak Allah'ın nezdindedir. Ne bilirsin belki saat [kıyametin kopuş vakti] yakında olur. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Ahzab/63, 73)
Şüphesiz sen o zikre [Kur’an’a] uyan ve gaybde Rahman’a haşyet duyan kimseyi uyarırsın. Sen hemen onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir ödül ile müjdele. (Ya Sin/11)

Artık sürelerinin sonuna vardıklarında onları maruf ile tutun yahut maruf ile onlardan ayrılın. Ve sizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahitliği de Allah için ayakta tutun. İşte bu, Allah'a ve son güne inanan kimseye öğütlenendir. Ve kim Allah'a takvalı davranırsa Allah ona bir çıkış yolu kılar ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Şüphesiz Allah, kendi emrini ulaştırandır [yerine getirip, gerçekleştirendir]. O [Allah], kesinlikle her şey için bir ölçü kılmıştır [koymuştur, belirlemiştir]. (Talâk/3)
İşte böyle! Allah da şüphesiz kâfirlerin kurduğu tuzağı zayıflatandır. (Enfal/18)
Artık elçilerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için aceleci olma. Sanki onlar kendilerine vaat edilen şeyi gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kalmış gibidirler. [Bu], bir tebliğdir. Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi? (Ahkaf/35)
Sana, Saat'ten soruyorlar: “Ne zaman gelip çatacak?” De ki: “Onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun vaktini Kendisinden başkası açıklayamaz. Göklerde ve yerde ağır basmıştır. O size ansızın gelir.” Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (A’raf/187)
15- Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?
16, 17- Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde /iki kez temizlenmiş vadide seslenmişti: “ Firavun’a git! Şüphesiz o azdı.”
18, 19 – Sonra de ki: “Arınmaya var mısın? Ve de seni Rabbine kılavuzlayayım da ona haşyet duyasın!”
20 – sonra da o [Musa], ona [Firavun'a] o büyük mucizeyi gösterdi.
21- 24 – Sonra da o [Firavun], yalanladı ve karşı geldi. Sonra koşarak [çabucak] arka döndü. Sonra toplayıp seslendi de: “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.
25 - Allah da, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.
Bu ayet gurubunda azgın Firavun ve ona elçi giden Musa peygamberin kıssasına çok kısa olarak tekrar değinilmiştir. Böylece Resulullah teselli edilmiş ve sanki ona “Firavun, senin çağdaşın olan kâ­firlerden daha güçlü idi ama Biz, onu da [azabımızla] yakaladık. Bunlar da öyle olacaklardır” mesajı verilmiştir.
Musa ve Firavun'un haberlerine dair daha önceki surelerde birçok detay verilmişti. Bunlardan sadece bir kaçını hatırlatmakla yetiniyoruz:
“Firavun’a git, şüphesiz o azdı.” (Tâ Hâ/24)
Firavun da; “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak [tuğla imal et] da Musa’nın ilâhına muttali olmam için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki onun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi. (Kasas/38)
Ve bunda [bu dünyada] ve kıyamet gününde lânetle izlendiler -verilen bu vergi ne kötü vergidir!- (Hûd/99)
20. ayette konu edilen “en büyük ayet [mucize]” ile âsânın yılan olmasına işaret olunmaktadır. Bu konu birçok ayette geçmişti:
O [Allah]: “Tut onu, korkma! Biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Ve diğer bir mucize olmak üzere elini kanadına ekle, kötülük [çirkinlik] olmadan bembeyaz çıksın. [Tüm bunlar] Sana en büyük mucizelerimizden gösterelim diyedir” dedi. (Ta Ha/22, 23)
Kısaca özetlersek; Firavun, Musa'nın (as) diğer sihirbazlar gibi bir sihirbaz olduğunu ve elçilikle alakasının bulunmadığını ileri sürmüş ve ondan iddiasını ispat etmesini istemiştir. Sonra da Mısır'da bulunan en hünerli sihirbazları toplayarak Musa (as) ile müsabaka yapmalarını emretmiştir. Sihirbazlar, Firavun’un emrine uyup mükâfat da umarak sopa ve iplerden sahte yılanlar yapmışlar, ne var ki, kendilerinin hünerlerine karşılık Musa’nın (as) ortaya koyduğunun sihir değil, bir mucize olduğunu anlayarak derhal iman etmişlerdir. Böylece Firavun’un silahı geri tepmiş ve hakk karşısında mağlup olmuştur. Firavun, bu haletiruhiye içerisinde daha da azgınlaşarak toplumuna “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” demiştir.
Firavun’un bu ifadesi birkaç yerde daha geçmektedir. Firavun’un inanç durumunu kavrayabilmek için şu ayetlerin göz önünde bulundurulması gerekir:
O [Firavun]: “Benden başka ilâh edinirsen, ant olsun ki seni zindana kapatılmışlardan kılarım” dedi. (Şuara/29)
Firavun da; “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak [tuğla imal et] da Musa’nın ilâhına muttali olmam için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki onun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi. (Kasas/38)
Firavun kavminden ileri gelenler de, “Seni ve senin ilâhlarını/seni ilâh edinmeyi terk etsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Mûsâ'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?” dediler. [Firavun da] dedi ki: “Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve biz onlar üzerinde kahredicileriz [ezici bir güce sahibiz].” (A'raf/127)
Ve Firavun, kavminin içinde seslendi: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz? Yahut ben, şu zavallının ta kendisi olan; nerede ise açıklayamayan [meramını anlatamayan], kişiden daha hayırlı değil miyim? Hem onun üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber sımsıkı saflar halinde melekler gelmeli değil miydi?” dedi. (Zuhruf/53)
Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, Firavun, bu sözleri "Allah'a hiç inanmıyorum, kâinatın yaratıcısı benim" anlamında söylememiştir. O, yaratıcı anlamında değil, siyasî anlamda ilâhlığını ilân etmiştir. Bununla "İktidarın tek sahibi benim ve bu beldede benden başka iktidar sahibi kimse yoktur ve olamaz” demek istemiştir.
Firavun’un inancı ile ilgili olarak daha evvel A’raf/127’nin tahlilinde (Tebyinü’l-Kur’an; c: 3, s: 27-29) detaylı açıklama yapıldığından, konunun oradan okunmasını öneriyoruz.


طوى TUVA

Konumuz olan pasajda geçen sözcüklerden biri de “Tuva” sözcüğüdür. Bu sözcükle ilgili olarak Ta Ha suresinde şu açıklamayı yapmış idik:
Bu sözcüğün geçtiği cümle genellikle “Şüphesiz sen temizlenmiş vadidesin; Tuva’dasın” şeklinde çevrilerek “Tuva” sözcüğü özel bir vadinin adı olarak açıklanmıştır. Ancak Zebidi, en önemli Arap kaynakları arasında yer alan Tacü’l-Arus adlı eserinde böyle bir vadiden hiç bahsetmemiştir. Aynı konu üzerinde emek harcayanlardan biri olan Zemahşeri ise “tuva” sözcüğünün anlamının “iki kere” demek olduğundan yola çıkarak cümleye “sen iki kere temizlenmiş bir vadidesin” anlamını vermiştir. (Zemahşeri, el-Keşşaf; c:2, s:531)
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla