Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. May 2014, 09:41 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Dinde Peygamberlerin Yeri

DİNDE PEYGAMBERİN (SÜNNETİN, HADİSİN) YERİ

Müslüman toplumlar asırlarca gaflet; duyarsızlık içinde yaşadı. Sahiplendikleri dinin mahiyetini hiç sorgulamadı. Zannettiler ki din, Allah’ın indirdiği din idi veya Peygamber de din konusunda Allah’ın ortağı idi.

Toplumlarda akletme, aklını kullanma hareketi başlayınca doğal olarak Allah, peygamber, din konuları da sorgulanmaya başladı.

İşte bu nokta da din, dinin kaynağı da sorgulanmaya başladı. Dinin kaynağının sadece Allah (Kur’an, vahy) olduğu Kur’an’da görülünce bu defa peygamberin/ peygamberlerin dindeki konumu da gündeme düştü. Sorgulama başladı ve genişledi.

Görüldü ki, dinde, peygamber Allah’tan da öne geçirilmiş, yaşanan din Allah’tan çok peygambere ait bir dindi. Ama bir şey daha dikkat çekiyordu; Rasülülllah zamanında din sadece Allah kaynaklı iken, asırlar sonra rivayetler ile Rasülüllah dinin ortağı yapılmış, dinde şâri (şeriat koyucu) kılınmıştı.

İşte bu tespitler din ve peygamberlerin dindeki konumunun Kur’an ışığında sorgulanması zaruretini ortaya koydu.

Bu konunun iyi anlaşılması için önce “din”, “halis din”, “elçinin elçi yapılmazdan evvelki durumu”, “elçilerinin görevi” ve “sünnetin ne olduğu” hususlarının bilinmesi gerekiyor. Bu hususlar ayrı ayrı ele alınıp değerlendirilmezse konu kesin olarak anlaşılamaz, dolayısıyla da mesele öğrenilemez.

Din

Hak din; “Yüce Allah’ın kullarını hakka ulaştırmak üzere peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah’ın koyduğu hükümler”dir.

Halis din

Kur’an’dan kesin olarak ve açıkça öğrendiğimize göre, Din, Allah’a aittir ve Din Halis; katışıksız olmalıdır.

2Şüphesiz ki, Biz bu kitabı sana gerçekle indirdik. Öyleyse Din’i sadece O’nun için arındırarak Allah’a kulluk et.

3Dikkatli olun, halis din sadece Allah’a aittir. O’nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler: “Allah’ın astlarından edindiğimiz yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.” Şüphesiz kendilerinin ayrılığa/ anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez.

(Zümer/ 2, 3)

11,12De ki: “Ben, kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah’a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi.”

13De ki: “Şüphesiz Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım.”

14-16De ki, “Dinimi yalnız Kendisine arındırarak Allah’a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O’nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız.” De ki: “Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyâmet gününde kendilerini ve ailelerini ve yakınlarını kayba uğratanlardır.” –Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Benim korumam altına girin.–

(Zümer/ 11-16)

14Öyleyse, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler hoşlanmasa da dini sadece Kendisine ait kılarak Allah’a dua edin.

(Mü’min/ 14)

29De ki: “Rabbim hakkaniyeti emretti. Her mescidin yanında; toplum içinde yüzünüzü; tüm benliğinizi O’na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak Rabbinize yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O’na döneceksiniz.”

(Araf / 29)

65O, diridir, O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Bu nedenle, dini sadece O’nun için arındıranlardan olarak O’na dua edin. Tüm övgüler yalnız âlemlerin Rabbi Allah’adır; başkası övülemez.”

(Mü’min/ 65)

5Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah’a kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaları; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları, ayakta tutmaları], zekâtı/ vergiyi vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/ eksiksiz/ aşınmaz dindir.

(Beyyine/5)

27,28Kesinlikle, Biz kendi komşularınız olan memleketleri değişime/ yıkıma uğrattık. Âyetleri, onlar dönsünler diye tekrar tekrar açıkladık. Öyleyse Allah’ın astlarından güya O’na yakınlığa vesile edindikleri düzme tanrılar, onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme tanrılar kendilerinden ayrılıp kayboldular. Bu, onların yalanlarıdır/ uydurmakta oldukları şeydir.

(Ahkaf/ 27, 28)

145,146Şüphesiz ki münâfıklar –tevbe edenler, düzeltenler, Allah’a sıkıca sarılanlar ve dinlerini Allah için arıtan kimseler müstesna; artık bunlar, mü’minlerle beraberdirler ve Allah, mü’minlere büyük bir ecir verecektir –, Ateş’ten, en aşağı tabakadadırlar. Sen de onlara bir yardım edici bulamazsın.

(Nisa/ 145, 146)

110De ki: “Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa sâlih ameli işlesin ve Rabbine kullukta, hiç kimseyi ortak etmesin.”

(Kehf/ 110)

22,23Toplayın o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları, eşlerini ve Allah’ın astlarından tapmış oldukları şeyleri. Sonra da onları cehennemin yoluna kılavuzlayın. 24,25Ve durdurun onları, şüphesiz onlar sorguya çekilecekler: “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?”

(Saffat/ 22-25)

36Ve andolsun ki Biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin ve tağuttan sakının” diye bir elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına doğru yolu gösterdi, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?

(Nahl/ 36)

25Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona; “Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.

(Enbiyâ/ 25)

Bu ayetlerde konu edilen dinin ihlası; dine hiçbir şeyin karışmaması, Allah’tan geldiği gibi tertemiz olması, içinde Allah’ın koymadığı hiç bir inanç ve amelin bulunmamasıdır. Nitekim Rasülüllah’a kendisinin bir hüküm getirmesi, mevcut ilkelerin değiştirilmesi de teklif edildi. Yine karşılarında bizzat Allah’ı buldular.

15Ve âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar; “Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu kendimin öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım.”

(Yunus/ 15)

Şeriat; koyma yetkisi sadece Allah’a aittir. Geçmiş ümmetlere de bize de dini Allah göndermiştir. Dini kendisi tamamlamıştır. Kimsenin dinenine müdahalesine izin vermemiştir.

13Allah, dinden Nuh’a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Mûsâ’ya ve İsa’ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah, dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar.

(Şûra/ 13)

3Size leş, kan, domuzun eti, Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yiyip de canlı iken kesmedikleriniz, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, sizin dininizden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın. Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm’a razı oldum. Artık kim son derece açlık içinde, günaha istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.

(Maide/ 3)

Bu ayetlerin ifadesinden, dinin sadece Allah’a ait olduğu (her ilkeyi bizzat Kendisinin belirlediği) peygamberimizin de dine hiçbir şey karıştıramayacağı, karıştırılmasına da müsaade etmemesi gerektiği mesajı verilmiştir. Din, Allah’ın gönderdiği özgün haliyle kalmalıdır. Mezhep imamlarının, âlimlerin, fakihlerin, tağutların, zorbaların, zorba yönetimlerin ve benzer kimselerin dine bir şey katmaları söz konusu edilemez. Beşer tarafından bir şeylerin katıldığı din “Saf Din” değildir.

Âyetteki Allah’a hâlis kılınmış din ifadesinden, bir de hâlis olmayan, Allah’a özgü kılınmamış bir dinin varlığı anlaşılmaktadır. Bize göre bu din, azizlerin, şeyhlerin, papazların, hocaların, hahamların, efendilerin, Firavun’la türdeş olan ceberut liderlerin ekledikleri katkı maddeleriyle bozulmuş, yozlaştırılmış kalp dindir. Oysa Rabbimizin bu konu üzerindeki hassasiyeti bize göstermektedir ki, yaşanan din Allaha özgü, saf, katkısız, katışıksız, bir bakıma “hâlis süt” gibi olmalıdır. Hâlis süt nasıl hiçbir katkı maddesi içermezse, hâlis din de Allah’tan başkasının hükümlerini içermemelidir.

Müslümanlar, yaşadıkları dini, ellerindeki ilmihal ve fıkıh kitaplarındaki ilkeleri Kur’an ışığında sorgulayıp halis dine sahip olmalıdırlar.

Ne var ki, yüzyıllardır insanlar Allah’ın saf ve tertemiz dininden farklı, katkılı ve yozlaşmış bir dini hayat sürdürmektedirler. Çünkü Allah’ın saf ve tertemiz dininin içerisine şeyhler, imamlar, üstadlar marifetiyle hevâ-hevese, paraya, siyasete, ideolojiye dayalı birçok katkı maddesi karıştırılmıştır. Yaşanan dinî hayatın bu durumda olup olmadığını anlamak aslında çok kolaydır. Yapılacak iş, sürdürülen inançların ve ortaya konan amellerin Allah tarafından mı yoksa başkaları tarafından mı belirlendiğine bakmaktan ibarettir. Allah’ın saf dini, Fâtiha’nın “besmelesi” ile Nâs sûresi’nin “ve’n-nâs” ifadesi arasındadır. Din adına ne varsa, iman ve ameliyle hepsi Kur’ân’dadır. Kur’ân’da yer almayan inanç ve ameller, Allah’ın saf dini dışında kalan din dışı inanç ve amellerdir.

Bu konuda bize düşen görev, her zaman için Allah’ın gerçek dinini bu katkı malzemelerinden arındırmak ve onu Allah’tan geldiği gibi saf ve hâlis bir halde insanlara ulaştırmaktır. İnsanların zor durumda iken halis dine dönmeye çalışmaları Kur’an’da (Yunus/ 22, Ankebut/ 65, Lokman/ 32) yerilmiştir.

Dine, Allah ile ilgisi bulunmayan ilkelerin karıştırılması Kur’an’da şöyle örneklenmiştir:

136Ve onlar, Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah’a bir pay ayırdılar da kendi sapık inançlarına göre, “Bu, Allah için, şu da ortaklarımız içindir” dediler. İşte, ortakları için olan pay Allah’a ulaşmaz, Allah için olan şey ortaklarına ulaşır. Verdikleri hüküm ne kötüdür!

138Ve onlar, yanlış inanışları sebebiyle, “Bunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar sırtları yasaklanmış hayvanlardır” dediler. Ve bir kısım hayvanları Allah’a yalan uydurarak üzerlerine O’nun adını anmazlar. Allah, onları iftira ettikleri şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.

139Ve onlar, “Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır. Eğer ölü olursa o zaman onlar onda ortaklardır” dediler. Allah, onların nitelemelerini onlara ceza olarak verecektir. Şüphesiz O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır, çok iyi bilendir.

137Ve onların ortakları, kendilerini mahvetsinler ve dinlerini karıştırıp bozsunlar diye ortak koşanların çoğuna, yük, utanç nedeni ve ilâhlara kurban edilmesi gerekçeleriyle, çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi. Ve Allah dileseydi bunu yapmazlardı. O hâlde onları ve onların uydurdukları şeyleri bırak!

140Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah’a iftira ederek haram kılanlar kesinlikle zarara uğradılar. Onlar, kesinlikle sapmışlardır ve onlar kılavuzlandıkları doğru yola ermiş kimseler değillerdir.

(En’am/ 136-140)

Yukarıda belirtildiği gibi birilerinin, bunlar peygamber bile olsalar, dine herhangi bir ilke koyması veya dinden bir ilkeyi çıkarması dinin halis olma özelliğini kaybettirir; din halis din olmaktan çıkar, katkılı bir din haline gelir.

Dine katkı genellikle şirk ile girer. Kişiler, peygamber bile olsa birilerini (şeyh, mürşit, mezhep imamı, cemaat lideri, sultan, padişah, kral vs) ilahlaştırdı mı, rabbleştirdi mi artık onun ağzından çıkanı, yaptıklarını dinleştirirler. O nedenle bu bağlamda rab ve ilah kavramlarının da göz önünde tutulması gerekiyor.

Rabb

Rabb, “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak birtakım hedeflere götüren, gelişmeyi programlayıp yöneten” demektir. Bu sözcük, mutlak anlamda sadece Allah için kullanılır. İnsanlar için, “evin rabbi”, “işyerinin rabbi” şeklinde kullanılır. Bu ifadeye en yakın anlamlı sözcük, Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiş olan “patron” sözcüğüdür. Bu sözcük, her ne kadar yakın anlam ifade etse de, sadece ticarete özgü bir ifade olması nedeniyle rabb kelimesinin birebir anlamı sayılmaz. Bu nedenle, “rabb” kelimesini bir iki sözcükle ifade imkânı olmadığından bu makalemizde sözcüğü Arapça haliyle bırakmak zorunda kaldık. O nedenle okurlarımız, yukarıdaki tanımı belleklerinde iyi tutmalıdırlar.

İlah

Sözlük anlamı; “örtünmek, gizlenmek, alışmak ve kulluk” demek olan ilâh sözcüğü, genelde “ibâdet edilen, tapınılan, ululanan” nesnelerin ortak adı olmuştur. İlâh sözcüğünün “ibâdet edilen varlık” anlamında kullanılmasının sebebi olarak; bu sözcüğe “ihtiyaçları gideren, işlenen amelin karşılığını veren, huzur, rahatlık veren, yücelik, hükmü altına alıp koruyan, musibet anında koruyan” anlamlarının yüklenmiş olması gösterilebilir.

İlâh sözcüğü Kur’ân’da hem “hak olsun bâtıl olsun, ayırım yapılmaksızın, insanların tapındığı varlık” anlamında, hem de “gerçekten ibâdete lâyık olan hak mabut” anlamında kullanılmıştır.

Âl-i İmran/ 64

64De ki: “Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz. Buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim müslimler olduğumuza şâhit olun” deyin.

Âl-i İmran/ 80

80Ve Allah size, doğal güçleri; zorbaları, zorba yönetimleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size küfrü; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmeyi emreder mi?!

Tevbe/ 31

31Onlar, Allah’ın astlarından bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Îsâ’yı kendilerine rabler edindiler. Oysa onlar sadece bir tek olan ilâha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Allah’tan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, ortak koşanların ortak koştuğu şeylerden de arınıktır.

Bu ayetlerde görüldüğü üzere Allah, kendi astlarından kimseye; peygamber, iktidar sahipleri, imam, rahip haham gibi din bilginleri vs’nin rabb ve ilah edinilmemesi yönünde gerekli uyarıları yapmıştır.

Peygamberleri Rabb edinmek, Onların vefatından sonra ama ifrat neticesinde veya dini yozlaştırmak amacıyla hain düşmanlar marifetiyle yapılır. Onlar adına hükümler uydurulup dine ilaveler, katkılar yapılır.

Hıristiyanlar da İsa peygamberi Rabblaştırdılar, ilahlaştırdılar ve Halis din bozuldu. Bu gün Allah’ın gönderdiği dinden eser yok. Bu olay Kur’an’da şöyle özetlendi:

Meryem /34İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı] ve zekâtı/ vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O’na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34diyen Meryem oğlu Îsâ’dır.

Maide/ 116- 118

116-118Ve hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi insanlara, ‘Beni ve annemi, Allah’ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?” Îsâ; “Sen arınıksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen, bunu kesinlikle bilmiştin. Sen, benim içimde/ özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem. Şüphesiz Sen; görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin! Ben, onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ dedim. Ve ben, içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen, beni vefat ettirdin; geçmişte yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı bir bir hatırlattırdın/ beni öldürdün, Sen, onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar, senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapanın ta kendisisin” dedi.

Geçmişte zorbaların ilahlığına ve Rabbliğine en iyi örnek firavun ve Mekke ileri gelenleridir. Onlar da kendilerini rabb ve ilah olarak görüyorlardı ve dünyada düzenleri akıllarınca kendileri kuruyorlardı.

Naziat/ 21-25

21-24Sonra da Firavun, yalanladı ve karşı geldi. Sonra çabucak arka döndü. Sonra toplayıp seslendi de: “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi.

25Allah da, dünya ve âhiret azabıyla yakalayıverdi.

Kasas/38

38Firavun da, “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak; tuğla imal et de Mûsâ’nın ilâhı hakkında bilgilenmem için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki o’nun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi.

Alak/ 3-5

3-5Öğren -öğret!

Senin Rabbin ise kendilerini üstün biri sayan o kişilerden daha üstün olandır. Senin Rabbin ki kalemle öğretti. O, insana bilmediğini öğretti.

İnsanların aracı ilahlar edinme sapkınlığı, onlarda bir takım görünmez güçlerin, fonksiyonların olduğuna, onların Allah’ın yakınları, hatırlı kulları olduğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ihtiyaçlarını Allah’tan isterken kendileri ile Allah arasında bu sözde hatırlı varlıkları devreye sokarlar. Onların aracı olmasını, kendilerini Allah’a yaklaştırmasını isterler.

Kulluk yaparken, dini yaşarken, Allah’tan istekte bulunurken birini ara*cı koymak kişiyi şirke sokacak davranışlardandır. Gerçek mümin “Biz sadece sana kulluk eder ve sadece senden yardım isteriz” inancını korumak zorundadır. Allah’a dua ve kullukta araya birilerini sokmak hem Allah’ı takdir edememek, hem de Allah’a ait olmayan şeyleri dine katmak demektir. Duada aracı yapılan kişilerin Allah katında değeri olduğu kabulünün hiçbir aklî ve nakli delili yoktur. Allah, mahlûklarına kendilerinden daha yakın, kalplerinden geçenleri en iyi bilendir. Bu nedenle, ibadette bir aracıya ihtiyaç hissetmek halis din anlayışına tamamen aykırı bir davranıştır.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
beyazasi (25. May 2014), Bilgi (26. May 2014)