Bizler bize HERHANGİ BİR VESİLE İLE ulaşan ZİKİRden sorumluyuz.
Zikir ateist dahil olmak üzere HERHANGİ BİRİne ait bir sözde de olabilir, bir YAZIT'ta da olabilir, anonim bir masal/şiir/türkü/efsanede de olabilir.
Dolayısıyla; zikir içeren bir söz/hadis/rivayet/masal/şiir varsa o dikkate alınmalıdır.
Eğer zikiri dikkate almaz isek kendilerine gelen elçileri reddeden insanların durumuna düşeriz.
Daha önce yazdığım bir not:
Alıntı:
Hakkı söyleyen HERHANGİ birisinin söylediği hakka tabi olmak için (örneğin "hırsızlık yanlıştır, yapmayın" sözü için) o kişinin Allah tarafından vahiy alıyor olmasına, havada uçmasına, gözlerinden lazer çıkarmasına, yanında kanatlı melekler/varlıklar olmasına vb. gerek yoktur. Müşrikler o kadar istemelerine rağmen bu şekilde mucizevi bir olay da cereyan etmemiştir, çünkü buna gerek yoktur.
Eğer Rahman bize "doğru sözü" herhangi bir vesileyle ulaştırmışsa, fıtreten bildiğimiz doğruyu bir şekilde "hatırlatmışsa" ve biz bize ulaşan "söz"ün hak olduğunu hem FITRAT hem de başka kaynaklardan bize ulaşmış zikirler gereği bilmemize rağmen doğruya tabi olmak için bir takım şartlar öne sürüyorsak nankörün önde gideniyiz demektir.
|
Fakat dini YASA'lar tek hüküm koyucu olan yaratıcı tarafından belirlenir, elçinin dini hüküm oluşturma yetkisi yoktur. Yasalar "elçi&Allah ortak yapımı" değildir. ELÇİ; Allaha ait hükümleri diğer insanlara bildiren ve "kendisi de öğrenip uygulayan"dır. Dolayısıyla ilahi kaynağa/Allah'ın sözüne/Kuran'a dayanmayan bir dini hüküm içeren sözlere/hadislere itibar edilmemelidir.