Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11. September 2013, 12:05 PM   #1
mustafabey
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2012
Mesajlar: 108
Tesekkür: 19
41 Mesajina 61 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
mustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud ofmustafabey has much to be proud of
Standart Kuranda geçen Furkan kavramı

Bakara53: Ve iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne leallekum tehtedûn

Ve, umulur ki siz hidayete erersiniz diye Musa (a.s)'a kitap ve furkan vermiştik.




Ali İmran 3-4: Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl. Min kablu huden lin nâsi ve enzelel furkân(furkâne), innellezîne keferû bi âyâtillâhi lehum azâbun şedîd(şedîdun), vallâhu azîzun zuntikâm(zuntikâmin).

Sana kitabı hak ile kısım kısım indirdi, önlerindeki şeyi(tevrat ve incili) tasdik edici olarak. Tevrat ve incili indirdi. Daha önceden insanlara hidayet(doğru yol) olarak Furkanı indirdi. . Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler (örtenler) için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.



Bakara 120 : inne hudallahi huvel huda (muhakkak ki Allahın yol göstermesi var ya,işte o hidayettir)

Ali İmran 73: kul innel hudâ hudallâhi (de ki, muhakkak ki hidayet Allahın yol göstermesidir)[/b]



Enfal 41: Va'lemû ennemâ ganimtum min şey'in fe enne lillâhi humusehu ve lir resûli ve li zîl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furkâni yevmettekal cem'âni, vallâhu alâ kulli şey'in kadîr

Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü kulumuza indirdiğimiz şeye iman ettiyseniz, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).




Enfal 29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey iman edenler! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan sahibi kılar! Ve sizin günahlarınızı örter ve size mağfiret eder . Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.




Furkan 1: Tebârekellezî nezzelel furkâne alâ abdihî li yekûne lil âlemîne nezîrâ(nezîren).

Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.




Bakara 185: Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).

[Ramazan o Ay’dır ki; Furkan (doğruyu eğriden ayıran) ve hidayetten kanıtlar(beyinat) getiren ve hidayete erdiren(asla, esasa, hakikate ulaştıran rehber), Kur'an(okunan, toplananlar), onda(şehri ramazan) indirilmiştir. O halde bu Ay’a, ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, iddeti(müddeti, sayıyı) başka günlerde tamamlasın. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. İddeti (sayıyı) tamamlamanızı, sizi doğru yola(hidayete) kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.




Ali İmran 166-167 İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.



Furkan sözcüğü, “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamındaki fark kökünden türemiştir ve farika sözcüğü ile aynı anlama gelir.
Yaygın kullanımına bakıldığında, fark sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler duyu organlarıyla algılanır.

Farikat, Faruk ve furkan sözcükleri ise soyut şeyler için kullanılır, duyu organlarıyla algılanamaz.

Farika ayıran anlamındaki sıfattır.
Faruk doğruyu eğriyi ayırmada mahir olan.
Furkan doğru ile eğrinin ayrılması


Furkan 43-44
Hevasını(istek ve arzularını) ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?
Yoksa onların çoğunun, işittiğini veya akıl ettiğini mi sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidir. Hayır, onlar yolca daha çok sapanlardır.




Furkan 43-44 de anlaşılacağı üzere kelamları söylemek, tekrar etmek, duymak işitmek veya akletmek değildir.

Bir şeyi söylemek, ağızdan tilavet etmek, söyleneni anlamak, idrak etmek değildir.

Bir kelamı duymak da, o kelamın içeriğini, anlamını idrak etmek, işitmek değildir.

Bir kulağından girer öbür kulağından çıkan şey anlaşılmamış, idrak edilmemiş olandır.

Kelamları anlayacak olan akıldır. Akıl oluşmamışsa idrak de olmaz. İdrak olmazsa hayvan gibi olunur, yani ne söylediğini bilmeyen, idrak etmeyen, duyduğunu kelamları işitmeyen bir halde olmaktır.

Furkan yani doğru ile eğriyi ayıran, fark eden akıldır.

Akıl bir duyu organı değildir

Duyu organları ile somut alemi algılanı, elle tutulan, gözle görülen şeyler.

Düşünce soyut aleme geçiş kapısıdır. Akıl düşüncenin yoğunlaşmış özel bir halidir.

Soyut şeyleri algılayan, yani aynı zamanda kelamları algılayan, anlayan, aralarında bağ kuran, kelamlar arasındaki farkı anlayan, kelamları çözende akıldır.

İşte bu Furkanda aklın bir özelliğidir. Kuranda sık sık tekrarlanan, akletmez misiniz?, düşünmezmisiniz? Gibi vurgular sürekli yapılmaktadır.
Din de akıl sahiplerine, indirilmiştir. Asıl akıl sahibi olanlar Resullerdir.

Resuller sahip oldukları Furkan ile her türlü olaya makul yaklaşmışlar ve olması gereken aklı, akletmeyi sergilemişlerdir.

Kuranın içerisinde bulunan ibretler, uyarılar, öğütler, açıklamalar hidayete erdirmek, doğruya kılavuzlamak ve bu şekilde insanlarda Furkanın oluşmasını sağlamaktır.

Anlaşılmayan bir kelamın insanlar için hiçbir hükmü yoktur. Kelamları anlayacak olanda akıldır.

Akla sahip olmak yani, vahiyle Allahın hidayet etmesi, klavuzlaması ile insanlarda oluşması istenen akletmek, düşünmek, idrak etmek, muhakeme etmek iradesine kavuşmaktır. Böyle bir iradeye kavuşunca insanlar dengeye ulaşır, akıl sağlığına kavuşur.

Furkan günü, bu istenen aklın toplumda eğemen olduğu, ortaya çıktığı, oluştuğu bir durumdur, bunun için mücadele etmeli, aklımızı başımıza toplamalıyız.

Enfal 41: Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaştığı gün, furkan günü kulumuza indirdiğimiz şeye iman ettiyseniz, ganimet olarak bir şey aldığınız zaman artık onun beşte birinin muhakkak ki Allah'ın ve Resûl'ün ve yakınlarının ve yetimlerin ve miskinlerin ve yolculukta olanların olduğunu biliniz. Ve Allah, herşeye kaadirdir (gücü yetendir).


Hayat bir imtihandır, sınavdır, bu hayata gelen herkes bu sınavı verir, ama eğri ama doğru.

Hayatta mücadele vardır, cihat vardır.

İnsanlar hayatın içindeki her şeyle mücadele eder, anlamaya çalışır, yaşamını bir düzene dengeye oturtmaya çalışır.

Allahın yarattığı her şey(yarattığı ayetler) bilgi kaynağıdır. Burada yaratılan ayetlerin incelenmesi, araştırılması, insanlık hizmetine sunulması işini de akıl üstlenir. Bir yerde insan varsa orda akıl ve düşüncenin unsurları, türevleri vardır.

Bu mücadele sonucu elde edilen akıl ve düşüncenin ürünlerinden beşte de biri toplumda dini öğretmek, insanları eğitmek için yetimlere, miskinlere, bu yolun yolcusu olanlara verilmeli, paylaşılmalıdır. Ulaşılan akıl ve düşüncenin her ürününün toplumun hizmetine sunulması, yaşama geçirilmesi paylaşılmasıdır.

Enfal 29: Ey iman edenler! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan sahibi kılar! Ve sizin günahlarınızı örter ve size mağfiret eder . Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.

İman edecek olan akıldır. İnsanlar duygularının, istek arzularının ve hayallerinin kendilerine hakim olmasını engelleyecek bir akla sahip olmak aklın iman etmesidir. Yoksa aklı istek arzular, hayeller, duygular esir alır, hakimiyet onlara geçerse, insan aşağılanmış olur, hayvandan daha kötü duruma düşer. Takvalı olmak, iste iste aklın iman etmesi durumudur. Bilen insan Allahtan korkar, doğruyu eğriden ayırır, sonuçlarını öngörebildiği, yaşamdan ibret aldığı için yanlışlara düşmemeye gayret gösterir. Yaşam içinde her şeyden ibret alıp, uyarıları dikkate alan bu yolda ilerleyenlere Allah Furkanı nasip eder, bu Allahın vaadidir.

Aklı olmayanın, aklını başına almayanın toplamayanın böyle bir gayreti, doğruyu eğriden ayırma ve uyma çabası ve öngörüsü de olmaz, tedbir de alamaz. Zaten doğru ile yanlışı ayıracak fark etme, idrak etmeyi kazanamayan Allahtan da korkmaz. Allah korkusu olmayanlarda cahil cesareti vardır. Herşeyi bilerek yanlışı yapanlar ise esas günahkar olanlardır, aklını kötüye kullanan, istek ve arzusuna uyan, hayallerinin peşinden gidenlerdir. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

Din akıl sahiplerine indirilmiştir, anlasınlar, yaşasınlar diye.

Konu mustafabey tarafından (11. September 2013 Saat 12:12 PM ) değiştirilmiştir.
mustafabey isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
mustafabey Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (11. September 2013)