Tekil Mesaj gösterimi
Alt 18. June 2012, 02:55 PM   #16
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Galip Yetkin Kardeşim!

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın Dost1.

Teşekkürler.

Fakat, bir yerden itibaren tatmin edici olamıyoruz, bazı tenakuzlar devam ediyor. Herhalde bu da iyi araştırılmadığından, üzerinde adalet ve rahmet yönünden iyi tefekkür edilmediğinden, lâkayt kalmaktan.....
Tatmin olamama ve tenakuz olduğunu varsayma Kur’an’a bütün olarak bakmamaktan kaynaklanan bir durum. Rabbimiz Nisa 82 de:” Hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı.” Der.

Kur’an kesinlikle iyi araştırılıp üzerinde tefekkür tedebbür ve tezekkürle birlikte akledilmesi gereken bir kitaptır.
Rabbimiz bu yönden de inanıp güvenenenleri uyarır:

(Secde: 2) Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbindendir.

(Sâd: 29) (Bu,) temiz akıl sahipleri onun Âyetlerini düşünsünler ve öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz bereketli bir kitaptır.

(Bakara: 2–4) İşte bu kitap; kendisinde hiç kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.

(Zümer: 27–28) Ve andolsun ki Biz, düşünüp öğüt alsınlar diye pürüzsüz Arapça bir Kur'ân[okuma] olarak; takvâlı davransınlar diye bu Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden örnek verdik.

(Kehf: 1–4) Hamd [tüm övgüler], katından şiddetli azaba karşı uyarmak, sâlihâtı işleyen mü'minlere, şüphesiz kendileri için, içinde sürekli kalıcılar olarak güzel bir mükâfat bulunduğunu müjdelemek ve "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarmak için kuluna, gözetici olarak, kendisi için hiç bir pürüz kılmadığı Kitabı indiren Allah içindir.

(Muhammed: 24) Peki, onlar, Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?

Kur’an’ın inananı Kur’an’a lakayt kalamaz. Kırkbeşyılı aşkındır Kur'an'ı Arapça orijinelinden okuyup anlamaya öğrenmeye çalışan bir Kur’an öğrencisiyim. Şüphesiz daha öğreneceğimiz çok şeyler vardır ve olacaktır. Hergeçen gün özellikle müteşabihat üzerinde farklı tevillere/önceliklemelere ulaşabileceğiz. Rabbim hepimizin de ilmini artıracak gayretler içerisinde olmamızı nasip eylesin.


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Mesala:
1-Eğer İslam karı-koca hukuku alanında bir sistem getirmişse, evlilik bir akte-bir şekle bağlanmışsa, boşanmanın da şeklî bir yönü olması gerekir. Öyle ''boşsun'' diyerek ''kapı önüne koymak'' yoktur.
Evet islam karıkoca hukuku alanında bir sistem getirmiştir.Evlilik bir akte bağlanmıştır. Sözkonusu mehir de evlilik aktinin gereklerindendir. Bu gerekler istenirse akte dahil edilmeyebilirler.

Kur’an’da boşanmanın da şekli bir yönü vardır. Öyle “boşsun” diyerek “kapı önüne koymak” yoktur. Ancak ne yazık ki, günümüzdeki uygulamalarda İkinci Halife Ömer’in getirdiği Kur’an’a aykırı olan boşanma biçimi uygulanmakta kadın kapının önüne koyulmaktadır.

Talak/boşanma Arapçada sözlük anlamı olarak, "bağı çözme" anlamına gelir. Terim olarak ise, kadınla erkek arasındaki evlenme akdi ile kurulan nikâh bağının çözülmesi demektir.

Pratik hayata baktığımızda ipin ucu hep erkeğin elinde, hanımına “boş ol” dedi mi, mesele bitiyor, hemen yuva yıkılıyor. Böyle bir hakkın elinde olduğunu bilen erkek sürekli eşini sömürüyor ya da ona zulmediyor.

Boşanmış kadınlarla ilgili çok özel ilkeler Kur’an’da yer almış ve hepsinde de kadına "ma’ruf/ herkesçe kabul gören iyi şeyler” ile muamele edilmesi hükme bağlanmıştır.


(87/2, Bakara/228-232) "Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç âdet dönemi süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Ve onların zararlarına olanlar gibi, örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde kendi yararlarına olanlar da vardır. Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Boşamak iki defadır. Bundan sonrası ya örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekil ile tutmak veya iyileştirmekle salmaktır. Onlara verdiklerinizden birşey almanız da sizin için helâl olmaz. Ancak ikisinin de Allah'ın sınırlarını yapamamaktan korkmaları başkadır. Artık eğer siz kamu görevlileri, bunların, Allah'ın sınırlarını yapamayacaklarından korkarsanız, kadının fidye/ayrılma bedeli vermesinde ikisine de vebal yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık bunları aşmayın. Her kim de Allah'ın sınırlarını aşarsa, artık işte onlar, kendi benliklerine haksızlık edenlerin ta kendisidir.
Eğer o, kadını boşarsa, artık bundan sonra o kadın, ondan başka bir koca ile nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. Sonra eğer ikinci koca onu boşarsa, Allah'ın sınırlarını yapabileceklerini zannettilerse, birbirlerine dönmelerinde her ikisine de vebal yoktur. Allah'ın, bilip duran bir toplum için ortaya koyduğu sınırlar, işte bunlardır.
Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini de bitirdiklerinde, artık onları ya ma‘rûf ile tutun veya ma‘rûf ile salın, haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa kendi benliğine haksızlık etmiş olur. Allah'ın âyetlerini oyuncak da edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayıp düşünün. Hem de Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın her şeyi en iyi bilen olduğunu bilin.
Ve siz kadınları boşayıp da onlar, sürelerinin sonuna geldikleri zaman, eşleriyle aralarında örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekil ile rızalaştıkları zaman, kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp engellemeyin. İşte bu, sizden Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimselerin kendisi ile öğütleneceğidir. İşte bu, sizin için daha uygun ve daha nezihtir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz."


(99/65, Talâk/1-7)"Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri için boşayın ve iddeti sayın. Ve Rabbiniz Allah'ın koruması altına girin. Apaçık bir aşırılık, iffetsizlik yapmaları hâli dışında, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Artık kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, kesinlikle kendine haksızlık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir iş ortaya çıkarıverir.
Artık sürelerinin sonuna vardıklarında onları örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde tutun yahut örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekilde onlardan ayrılın. Ve sizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şâhitliği de Allah için ayakta tutun. İşte bu, Allah'a ve son güne inanan kimseye öğütlenendir. Ve kim Allah'ın koruması altına girerse, Allah ona bir çıkış yolu sağlar ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a işin sonucunu havale ederse, O ona yeter. Şüphesiz Allah, Kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, kesinlikle her şey için bir ölçü koymuştur, belirlemiştir.
Ve kadınlarınızdan aybaşından kesilenler ve ay hâli olmayanlar; eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların da bekleme süresi, yüklerini bırakmaları; doğum yapmaları veya düşük yapmalarıdır. Kim Allah'ın koruması altına girerse, Allah ona işinde bir kolaylık sağlar.
İşte bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim de Allah'ın koruması altına girerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onun için ödülü büyütür.
O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için onlarla birbirinizin zararına olacak herhangi birşey yapmayın. Şâyet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onlara harcama yapın/nafaka verin. Sonra sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini verin ve aranızda örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde müşavere yapın. Ve eğer güçlük çekerseniz, artık ücreti babaya ait olmak üzere, başka bir kadın emzirecektir.
Geniş imkânları olanlar, geniş imkânlarına göre harcasınlar/ nafaka versinler. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah, hiçbir kişiye ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır."



Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
2-Evlilik eşlere, birbirlerine karşılıklı kişisel ve toplumsal bazı haklar verir, sorumluluklar yükler. Bu günkü sistemimiz, boşanma halinde ''nafaka'' diye bir ''şey'' kabul etmiştir. Bu, bu günkü kapitalist sistemde bize adil gelebilir.

Fakat, İslamda ''bakara:219-Nahl:71''e tâbi, itidal seviyesinde kalması gereken serbest meslek erbabı ile topluma ait kurumlarda çalışıp da maişet alan kişilerin, boşanma sebebiyle standart gelirinin-kazancının yarısını ''nafaka'' olarak vermesi, veren ve alanın itidal seviyesinin yarısı kadar yaşam şartlarının, ''kavam''ın altında kalmalarına sebep olur ki ''itidal'' prensibine aykırıdır. İslam evlenen kadına ''köşe yastığı'' payesi vermemiştir ki boşandıktan sonra da bu payesini devam ettirsin. Karı-koca olmak bireysel olduğu kadar da toplumsaldır. Toplum boşandılar veya evlendiler diye bir tek erkeğin veya kadının maişeti ile yetinmelerine, açlığa mahkum etmez ki.
Evet aynen katılıyorum. Üreme sistemlerinin dışında birbirleriyle aynı özellikleri taşıyan “kadın ve erkek”ten oluşan toplumda sadece erkek değil, kadın da hayatın içinde - ev, çarşı, işyeri, okul vb. - kimliklerini yitirmeden yerlerini almalıdırlar. Ev hanımlığının yanı sıra İş kadını, Bilim kadını da olmalıdırlar. Cahil kültürsüz içine kapanık, yaşadığı dünyadan haberi olmayan, doğurganlıktan başka üretkenliği bulunmayan silik, pasif kadının İslâm dininde yeri yoktur.

Allah Resulu’nun yaşadığı dönemlerde kadın, İslâm inanç ve terbiyesiyle toplumla iç içe yaşar, her türlü siyasal ve toplumsal olaylarda kendini gösterir ve tüm olaylarda belirleyici rol üstlenirdi. Cemaate katılır, mescitten; musalladan, sosyal etkinliklerden uzak kalmazlardı.

Söylemlerinize aynen katılıyorum. Günümüz sisteminde ne yazık ki erkek lehine büyük haksızlıklar yapılmaktadır.Değerli Kardeşim! Söylemlerimiz Kur’an’ın getirdiklerini yaşayan ve buna göre hukukunu oluşturan toplumlar içindir.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
3-Ruhsat diye kullanılan bir ifade var. Yalnış. İslam kimseye imtiyaz sağlamaz. Ruhsat islama saplanan bir bıçaktır.
Değerli Kardeşim! Bu görüşünüze katılmıyorum.Ruhsad bir imtiyaz değildir, kulanma izni ve yetkisidir.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
4- ...gücü olmayan kadın.., Gücü yoksa güç verilir, ''el'' verilir. Beytü'l mal bunun içindir. Ya eller kesilir, ya da eller güçlendirilir. Amaç standart yaşam seviyesi, harkes için. Kavam.
Evet Kur’an’ın inanıp güvenenlerin oluşturdukları sistemde aynen böyle olmalıdır.



Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
5- Sadaka, topluma ait kurumlarda-kamu kurumlarında çalışanların oradan aldıkları maişetin üzerinde sağladığı ve beytü'l mala terk ettiği kısma; ve beytü'l malda zekatlarla birlikte toplanan değerlerin bir bütçe kalemi olarak Enfal-41'de gösterilen kişilere dağıtılan kısmına denilir ki böylece kimse itidal, kavam sınırları altında yaşatılmaz.

6- ..........

Her neyse. Bu mehir konusu derin derin ve etraflı araştırılması gereken bir konu. Yüzeysel kalıyoruz, tenakuza düşüyoruz. Karıştırıyoruz. Vahşi kapitalist bir toplum yaşamı içerisinde yaşarken, toplumsal bir konuyu anlayabilmek biraz zor oluyor. Başarırız. Katılım olursa.

Sayın Dost1. Tekrar teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin
İnşaAllah başarabilenlerden oluruz. Katkınız için çok sağolun.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şuanda  online konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
sevginur (6. November 2012)