Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20. September 2008, 10:59 AM   #2
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart

Ebu Hüreyre ile büyük kâhin, haham Ka’b-ül Ahbar ilişkisi:

Hadis bilginleri, hadis kitaplarında “Sahabenin Tabiundan Rivâyeti” veya “ Büyüklerin Küçüklerden Nakli” başlığı altında özel bir konuyu işlerler. Ve bu Bab’da Ebu Hüreyre, Muaviye, Enes ve daha bir çoklarının kâhin Ka’b-ül Ahbar’dan bir çok rivâyette bulunduklarını açıklamışlardır. Bu rivâyetçilerin içinde Ebu Hüreyre, Ka’b’dan en fazla etkilenen kişiydi. Ka’b ince zekasıyla onu uyutmuş, Yahudi hurâfe ve kültürünü, Tevrat cümlelerini, Yahudi mişnâlarını ona yutturmuştur. Ebu Hüreyre’nin biyografisini yazanlardan ez- Zehebî şunu rivâyet eder: Ka’b Ebu Hüreyre hakkında şöyle dermiş: “Okumadığı halde Tevrat’ın muhtevasını Ebu Hüreyre kadar iyi bilen birini daha görmedim.” Ebu Hüreyre okur yazar değildi. Arapça metinleri de okuyamazdı. Peki İbranice olan Tevrat’ı tüm mutevâsıyla nasıl bilebilmekteydi!!! Ebu Hüreyre rivâyetleri incelenince, rivâyetlerin İbranî, İsraîl kökenli hurâfeler olduğu görülür. Ki bunları Ka’b ona empoze edip ona söyletmiştir. “Hadislerde İsrâiliyât” adı altındaki incelemelerde hepsini görebilirsiniz, bulabilirsiniz.

Ebu Hüreyre ve Emeviler:

Bundan evvelki açıklamalarımızda, Ebu Hüreyre’nin Peygamber efendimizin yanında karnını doyurabilmek amacıyla bulunduğunu kendi ifadeleri doğrultusunda zikretmiştik. Rasülüllah, Ebu Bekr ve Ömer dönemlerinden sonra Müslümanlar arasında Emevi-Abbasi sürtüşmeleri dediğimiz gruplaşma günleri yaşandı. O dönemde Ebu Hüreyre tam kendine uygun gruba; Muâviye grubuna yanaştı. Eski aç, çıplak, fakir Ebu Hüreyre burada ipek, atlas urbalara, maziralara, köşklere kavuşturuldu. Lord oldu, baron oldu. Hatta hatta Bisr b. Artae tarafından Medine-i Münevvere’ye vâli bile yapıldı. Mervan b. Hakem de ara sıra Medine’ye niyabeten vali olarak bırakırdı Ebu Hüreyre’yi. Kendisine geniş geniş araziler verildi. El Atik’te bir köşk inşa edilip kendisine teslim edildi. Dahası da var: Yoksul günlerinde yanlarında karın tokluğuna hizmet ettiği Atabe b. Gazvan’ın kızı Büsre bnt. Gazvan ile evlendirildi. Bu evliliği ile ilgili çok seviyesiz, çok terbiyesiz laflar etmiştir. Ki ne insanlığa sığar ne Müslümanlığa. Teferrüat İbn-i Sa’d’da mevcuttur. Dileyen araştırsın.

Peki bütün bu nimetlere Ebu Hüreyre nasıl sahip oldu?

Ebu Hüreyre’nin tek sermayesi, Hz. Ali ve taraftarlarını kötüleyen, eleştiren, Muaviye ve taraftarlarını öven hadisler söylemesidir. Hz. Osman bile onun rivâyetleri karşılığı onbin dirhem ödülle ödüllendirdi. Şöyle ki:

Hz. Osman’ın kuşatma altındaki evine gitmiş Hz. Osman ile görüşmeye izin istedi. Kendisine izin verilince şöyle dedi: “Allah Rasülünü şöyle derken duydum. “ Siz benden sonra fitne ve ayrılıkla karşılaşacaksınız.” Orada bulunanlardan biri: “Bize kimi tavsiye edersin ey Allah’ın Rasülü!” dedi. O zaman Rasülüllah şöyle dedi: “-Osman’a işaret ederek- Size emin kişiyi ve arkadaşlarını tavsiye ederim.”

Hz. Osman Kur’ân nüshalarını çoğalttırdığı zaman Ebu Hüreyre O’na varıp şöyle dedi: “Doğru yaptın ve başardın. Şahit olurum ki, Rasülüllah’ı şöyle derken duydum: “Ümmetimden beni ençok sevenler, benden sonra gelip beni görmedikleri halde iman eden ve asılı kağıttakilerle amel edenlerdir...” Çok geçmeden mushafları teksir ettiğini gördüm.”

İşte bu rivayetler Hz. Osman’ın çok hoşuna gitmiş ve Ebu Hüreyre’ye onbin dirhem verilmesini emretmiştir.

Bunlar, Ebu Hüreyre’nin nasıl bir idare-i maslahatçı olduğunu gösterir.

Muaviye ile ilgili rivayetleri:

“Allah Rasülü Muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: “Bu oku al ve cennette beni bununla karşıla!”
“Allah vahyini üç kişiye emanet etti. Ben, Cebrail ve Muâviye.”
“Eminler üçtür: Cebrail, Ben ve Muaviye.”
Sürekli olarak, toplumda Muaviye’ye destek verip, halkı, Emevi vâlilerine istedikleri zekat ve sadakayı vermeye teşvik ederdi. Onlara küfretmekten, onları kötülemekten sakındırırdı.

Ebu Ca’fer el İskafî, A’meş Ebu Hüreyre’nin Hz. Ali aleyhinde uydurduğu bir çok hadisi zikreder. Bunlardan,
“ Rasülüllah buyurdu ki: Her nebinin bir haremi vardır. Benim haremim Ayr ve Sevr dağları hudunca Medine’dir. Kim burada bir kötülük yaparsa Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun.” Ve ben Allah’ı şahit tutarım ki, Ali orada kötülük yapmıştır.” rivâyeti Muaviye’ye aktarılınca, kendisini mükafatlandırmış ve tazimde bulunarak Medine emirliğini ona vermiştir.

Görüldüğü üzere Ebu Hüreyre artık eski ashab-ı suffe’den biri olan Ebu Hüreyre değildir. O lorddur, barondur.

Ebu Hüreyre’nin Ka’bül Ahbar tesirli İsrâiliyât’a ait rivâyetleri ve Emevi dalkavukluğu içeren rivâyetleri toplandığında ciltlerle kitaplar oluşur.

Evet sayın Çalış!

İşte Ebu Hüreyre bu kişidir. O sahabenin avamından birisidir. Ne Mühacirdir, ne Ensardan biridir ne de bu muhteremlere ihsan ile ( iyi düşünüp iyi davranmakla) uyan birisidir. Şimdiye kadar bize davulun sesi uzaktan hep hoş gelmiştir. O, Müslümanlara zarar vermiş, yüce dinimizin içerisine hurâfelerin girmesine vesile olmuş birisidir. İnşâallah tevbe etmiştir. Dileriz Rabbimiz tevbesini kabul eder.
Bu özellikleri dikkate alındığında Ebu Hüreyre’yi Enfal suresinin 103. âyeti ve de diğer Sahabe-i Kiramı öven âyetler (Hadid suresi 10. Fetih suresi 18, Ali Imran 110) kapsamında almak hem yanlış olur, hem dürüst sahabeye haksızlık olur. Bize de yakışmaz. Siz Tevbe suresinin tamamını okuyunuz Orada Peygamber fendimizin çevresine çöreklenmiş Münafıklardan bahsedilir. Onlar deşifre edilmez; “sen onları bilmezsin biz biliriz.” buyurur Rabbimiz. Kimdir onlar, bilir misiniz? Onlar, bizlerin “Sahabe-i Kiram efendilerimiz ve radıyallahü anhüm” dediklerimizden bazılarıdır. Uyumayalım! ( Bize ilettiğin âyet meallerde birçok eksik ve yanlış vardır. Ama onlar sizin kusurunuz değil. Ben onlara değinmeyeceğim. O kitapların dışında, herhangi bir meal ve tefsirden doğrusunu araştırınız.)

Hadis diye ilettiğiniz ifadelerin ısmarlama olduğunu, uydurma olduğunu izah etmeme gerek yok sanırım. Onların hiçbirisi sahih kitaplarda yoktur. Onlar, birilerini korumak amacıyla uydurtulmuş şeylerdir. Kime kalkan olacağını ise siz ifadelerinizin içinde yapıvermişiniz zaten. (Fetih suresinin 29. âyeti meâli sonrasında) O hadisleri peygamberimiz kimlere demiş. Arkadaşlarına demiş olamaz. Onların hepsi geleceğe yazılmış mektuplar gibi. O dönemlerde bu tip rivayetlerin uydurulması ve uydurtulması Müslümanların lanetine uğramış Ümeyyeoğulları’nın kendilerine duyulan lanet ve nefreti bertaraf edebilmek için başvurdukları sinsi bir yöntem idi. Birilerinin avukatlığına soyunmanın hiç gereği yok. Biz dinimize sahip çıkalım. Dine zarar verenlere değil. Kesinlikle kişileri dinimizden daha değerli bir konuma getirmeyelim.

Alıntıladığınız kitaplar bizde de mevcuttur. İşaret ediverseniz yeterdi. Hem biz de daha geniş, daha çok uydurma rivâyet kolleksiyonu durumunda olanları da var. Her yazılanı doğru sanmayınız! Bizim ifadelerimize gösterdiğiniz refleksi her okuduğunuz kitaba ve her duyduğunuza karşı da gösteriniz. İyi dikkat ediniz. Rasülüllah Sa.’in yüzyirmibin civarında sahabesi vardı. Hangisine uyarsak doğru yolu bulacaksak, söyle hangisine uyalım. Yüzyirmibin mezhep, tarikat ve cemaat mi olalım. Oysa cemaatlerin her biri diğerini tekfir ediyor. Tefrikaya düşmenin nelere mal olduğunu İslam tarihinden tekrar tekrar gözden geçiriniz. Uyacaksak, yalancıya uyacağımıza, yalanla mücadele edenine uysak daha iyi olmaz mı? Yüzyirmibin kişiye uyup perişan olacağımıza birlik olup top yekün Allah’ın ipine sarılıversek ne kaybederiz!

Sayın Çalış! Çok rivâyet sahibi olmak insana üstünlük getirmez. İstersen üstünlüğü tartışılmaz mübarek sahabelerden gelen rivâyetlerin sayısına bir göz atalım:

Hz. Ebu Bekr: Toplam 142 rivâyet. Buhârî bunların sadece 22 sini eserine almıştır.
Hz. Ömer: (İbn-i Hazm’ın tespitlerine göre) elli civarında rivâyet.
Hz. Osman: Buhârî’de dokuz, Müslim’de beş rivâyet.
Hz. Ali: (Süyutî’ye göre) elli sekiz. (İbn-i Hazm’a göre) elli kadar. Buhârî ve Müslim’de bunların yirmi kadarı yer alır.
Hz. Zübeyr: Buhârî’de dokuz, Müslim’de bir rivayet.
Hz. Talha: Buharî’de dört rivayet.
Hz. Ubeyd b. Ka’b: Buhârî’de sekiz rivayet.
Hz. Selman-ı Farisi Buhârî’de dört, Müslim’de üç rivayet.

Bu kadar bilgi size yeter sanırım. Bizim gayemiz ona buna özellikle de muhatabımız olmayan yıllar evvel bu dünyadan ayrılmış, işi artık Allah’a kalmış kişilere sataşmak değildir. Amacımız dinimize - diyanetimize sahip olmaktır. Bulaşmış tozları temizlemek, altını, elması değerine eski değerine ulaştırmaktır. Bu vesile ile size, Sahabe-i Kiramdan Ebu Zer Hazretlerini tanımanızı tavsiye ederim. Tanıyın ki, geceyle gündüzün farkını görün.

Bu açıklamalarımızla tatmin olacağınızı umarım. Yukarıda belirttiğim gibi konuyu çevrenizdeki din ve ilim erbabıyla da müzakere ediniz. Safsata kitaplara bağlanıp kalmayınız. Bilvesile selamlar.

30 10 2002 Hakkı Yılmaz

Alıntıdır: (işte Kur'an)
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Barış (23. May 2009)