Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16. June 2010, 02:40 PM   #7
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim.

“Din”, ister Hakk ister batıl olsun, ister Allah ister insanlar tarafından kurulmuş olsun, her türlü toplum nizamı, yaşam kuralları bütünü demektir.

İnsanların kurdukları düzenlere de “din” denmesinin Kur`an`daki örnekleri şunlardır: Âl-i Imran; 73, En`âm; 70, A`râf; 51, Yusuf; 76, Mümin; 26.

Bu durumda Mekkelilerin, Mısırlıların oluşturdukları düzenler de, bugünkü toplumlarda oluşmuş kapitalizm, sosyalizm, liberalizm, komünizm gibi ekonomik düzenler de birer din sayılmalıdır.

Kurallarını Allah`ın koyduğu Hakk Din ise Kur`an`da; “Allah`a ait din”, “Ed Din-ül Hanif”, “Ed Din-ü Kayyim”, “Muhlisine lehüddin”, “Ed Din-ül Halis” ve “İslâm” adlarıyla yer almıştır ve örnekleri şunlardır:

Bakara;132,193,217,256;Ankebut;65; Âl-i Imran;19,83;Rum;30,43;Nisa;46,146 Lokman;32;Maide;3,54,57; Ahzab;5;Enâm;161;Zümer;2,3,11,14;A`râf;29 ;Mümin;14,65;Enfal; 39,49,72; Şûra;13,21;Tövbe;11,12,29,33,36,122; Fetih;28;Yunus:22,104,105 Mümtehıne;8,9:Yusuf;40; Saff;9;Nahl;52; Beyyine;5;Mâûn;1; Hacc;78;Kâfirun;6 Nur;2; Nasr; 2


Bu ayetlere dayanarak Kelâm bilginleri “Hakk Din”i şöyle tarif etmişlerdir: “Hakk Din, Yüce Allah`ın, kullarının kendisi vasıtası ile hakka ulaşmaları için peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah`ın koyduğu hükümlerdir.”

Burada, Hakk Din ile diğer dinler arasındaki çok önemli bir farka dikkat etmek gerekmektedir:

Hakk Din dışındaki dinlerde kurallara inanmadan uymak veya kurallar karşısında pasif (edilgen) kalmak mümkün iken, Hakk Din, konulmuş kurallara hem samimiyetle inanmayı hem de bu kuralları can-ı gönülden uygulamayı emretmektedir.

Yani Hakk Din`de, iman olmadan yapılan amel “taklit” olarak kınanıp “boşa çıkmış” olarak nitelenmekte, amele dökülmemiş imanın ise “… inandık deyince bırakılacaklarını mı sandılar…” sözleriyle yanında amel olmadan değerlendirmeye alınmayacağı bildirilmektedir.

Hakk Din`de iman ile amelin birbirini tamamlayan ögeler olduğu unutulmamalı ve şu ayetler yardımıyla bu konu sık sık hatırlanmalıdır:
Müminun; 1-11, Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler salatlarında huşû sahipleridir onlar. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar. Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar. Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar. Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar. Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. Namazlarını korumaya devam ederler onlar. İşte bunlardır mirasçı olanlar; Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.

Enfal; 2-4, İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. Namazı dosdoğru kılarlar onlar. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden bol bol dağıtırlar. Gerçek anlamda müminler, işte bunlardır. Rableri katında dereceler, bağışlanma ve bol bir rızık var onlar için.

Tövbe; 16, 111, Allah; içinizden cihat edenleri, Allah'tan, resulünden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe, bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah'ın; Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah'tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.

Saff; 10, 11, Ey iman sahipleri! Dikkatlerinizi, sizi korkunç bir azaptan kurtaracak bir ticarete çekeyim mi: Allah'a ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz. İşte bu, sizin için en hayırlısıdır; eğer bilirseniz.

İbrahim; 23-25, İman edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlar ise rablerinin izniyle altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulmuşlardır. Sürekli kalıcıdırlar orada. Birbirlerine esenlik dilemeleri, "selam" şeklindedir. Görmedin mi Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler.

Furkan; 63-77, Rahman'ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden/rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, "selam" derler. Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler. Ve şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut. Doğrusu, onun azabı inatçı ve yapışkandır." Ne kötü bir durak yeridir o, ne kötü bir dinlenme yeri! Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu.

Bakara; 103, 214, Eğer onlar iman edip sakınsalardı, Allah katından bir sevap elbette daha kıymetli olurdu. Keşke bilebilselerdi. Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah'ın yardımı çok yakındır.

Â`l-i Imran; 142, Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Yunus; 62, 63, Gözünüzü açın! Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar. Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.

A`râf; 156, Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım."

Maide; 93, İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.

Ankebut; 1-7, Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar! Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir. Yoksa o kötülükleri sergileyenler bizi geçeceklerini mi sandılar! Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir. Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir. İman edip hayra ve barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz.

Hucurat; 14-16, Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz./güvenmediniz Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman/güven sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." Müminler ancak şu kimselerdir ki, Allah'a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte bunlardır, özü-sözü birbirine uyanlar. De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysaki Allah, gökte ne var, yerde ne var hepsini bilir. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir."

Ahzab; 35, 36. Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler, Allah'ı çok anan kadınlar. Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.

Hakk Din ile diğer dinler arasındaki bir diğer fark ise; diğer dinlerde konulan hükümlere uymakla zorunlu kılınan insanın, Hakk Din`de tamamen özgür bırakılmasıdır:

Kehf; 29: Ve de ki: “Hakk Rabbinizdendir. Öyleyse dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. …”

Ancak, Hakk Din`de özgür bırakılan insanların, eksilterek veya arttırarak Hakk Din`in bütünlüğünü bozma ya da tamamen değiştirme gibi bir yetkileri olmamasına karşılık, diğer dinleri istedikleri gibi değiştirmeleri mümkündür.

Hakk Din`de dinin birazına inanıp birazına inanmamak, başka dinlerle sentez yapmak suretiyle Hakk Din`i yozlaştırmak; Hakk Din`in dışına çıkmak demektir ve Hakk Din kendisini bozmak isteyenlerle savaşılmasını emretmiştir.

Bakara;193, Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

Maide; 33, Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.

Enfal; 39: Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir.


Hakk Din ile yapay dinler, yasama ve yürütme açılarından birbirinden farklıdırlar, ayrıktırlar, birleşemezler, kesişemezler. Zaten birleşmemelidirler ve kesişmemelidirler.

Hakk Din`in Allah tarafından belirlenmiş, siyasî, iktisadî, hukukî ana ilkeleri vardır. Doğal olarak beşerî dinlerin de bu konularda ilkeleri vardır. İşte bu noktada Müslüman kendi dinini Müslüman olmayan da kendi dinini/ düzenini yaşamalıdır.

Kimse bir diğerininkine, özellikle de Müslüman, Hakk Din dışındaki bir düzene müdahele etmemelidir. Bu da Rabbimizin Bakara suresinin 85. ayetindeki beyanı gereği kâfirliktir. Herkesin mertçe, sonucuna katlanmak kaydıyla Mümin ve kâfir olma özgürlüğü vardır.
Kâfirun suresi, son ayetindeki “Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir” ifadesi ile, Müslümanlar ile kâfirlerin yollarının ayrıldığını net bir şekilde vurgulamaktadır. Bu ifade aynı zamanda, kâfirlerin din konusunda Allah`a iman eden Müslümanlar ile hiçbir zaman uzlaşamayacaklarını ve bu konudan ümit kesilmesi gerektiğini de anlatmaktadır. Bu tavır Kur`an`da bir çok yerde zikredilmiştir.

Yunus; 104, De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."

Şuara; 216, Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: "Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım."

Sebe; 25-26, De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz." De ki: "Rabbimiz hepimizi biraraya toplayacak, sonra da aramızı hak ile ayıracak. O'dur Fettâh, O'dur Alîm."

Zümer; 14,15, De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum." "Siz O'nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur."

Mümtehıne; 4 İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!"

Mü'min, Müslüman, kesinlikle tevhidî inanış ve yaşayıştan taviz vermemeli ve kesinlikle de hiçbir batıl dinle senteze girmemelidir. İslâm`ın benzeri olarak ileri sürülen görüşlere itibar etmemelidir. Tüm sistemler daima benzerleri ile yozlaştırılmıştır. Bu akıldan çıkarılmamalıdır. Allah`ın dini ana sütü gibi halis olmalıdır. Müslümanlar her koşul altında saf dini yaşamalıdır.

Din mezheplere ayrılmamalı ve parçalanmamalıdır.

EN AM 159. Şüphesiz şu, dinlerini parça parça edip grup grup olanlar; sen hiçbir şeyce onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah'adır. Sonra O [Allah], onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir.
160. Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Peygamberimize hitap edilmekle beraber onun şahsında tüm inananların muhatap alındığı bu Âyetlerde, önce dini birliği bozanlar kınanmakta, sonra da insanların bu dünyadan âhirete getirdiklerine karşılık Rablerinden alacakları mükâfat ve cezaların ölçüsünden söz edilmektedir.

159. Âyet, gelecekte olacaklar için bir uyarı mesajıdır. Çünkü burada konu edilen tefrikacılar, geçmişte ayrılığa düşüp birbirini sapık ilan eden Hıristiyanlar ve Yahudiler değildir. Burada, kimi Müslüman geçinenlerin mezhep mezhep, tarikat tarikat, cemaat cemaat ayrılacakları; her birinin hakk dinden ayrı bir takım inanç ve amel şekli oluşturacakları ve birbirilerinden kopacakları bildirilmekte, müminlerin ise bu duruma karşı uyanık olmaları istenmektedir. Aynı uyarı Rum Sûresinde de görülmektedir:
(Rûm: 31–32) Kalben O'na yönelenler olarak, O'na takvalı davranın, salâtı ikame edin, müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın. –Her fırka kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–

Rabbimiz, Kur'ân'da, dinin kaynağında bildirilen ilkelerin hepsini almayıp işine geleni almak ve helal - haram konusunda Allah'a iftira etmek suretiyle insanların dini parça parça etmelerine birçok örnek vermiştir:
(Bakara: 85) Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvalıktan başka nedir? Kıyâmet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir.

(Bakara: 91) Ve onlara, " Allah'ın indirdiğine iman edin." denildiği zaman, onlar; " Biz kendimize indirilene iman ederiz." dediler. Ve onlar, o, kendilerinin beraberindekileri tasdik eden hakk olmasına rağmen ondan ötesini inkâr ediyorlar.De ki; "Peki eğer müminler idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"

(Nahl: 116) Ve kendi dillerinizin yalan vasfetmesi ile Allah'a yalan uydurmak için, "şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi hâlde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler kurtulamazlar.

Dinin kaynağı tektir ve o da Allah'ın vahyidir. Dolayısıyla dinde ayrılığa düşülmemeli, din adına daima içinde tefrika, ihtilaf olmayan o vahye müracaat edilmelidir.

(Şûrâ: 13) O [Allah], dinden Nûh'a tavsiye ettiği şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye ettiğimiz şeyi şeriat kıldı: "Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin." Senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de ona kılavuzlar.

(Hucurât: 1) Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin! Allah'a karşı takvalı olun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

(Nisâ: 59) Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi'ye ve sizden olan emir sahibine itaat edin. Sonra eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi'ye havale edin. Bu, daha iyidir ve ilk iş olma bakımından daha güzeldir.

Dinin asıl kaynağından sapıldığında tefrika kaçınılmazdır. Bilindiği üzere, dinimizdeki ihtilafların pek çoğu, peygamberimize nispet edilen ve hadis, sünnet diye adlandırılan haberlerden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki Rabbimiz, En'am;159. Âyetteki sen hiçbir şeyce onlardan değilsin ifadesiyle elçisini tefrika sebebi olmaktan uzak tutmakta, onu bu pisliklerden aklamaktadır.

Dindar kişilerin de ilk günden beri "aynı" olan ve bugün de "aynı"lığı devam eden Gerçek Din'e uymaları, onda parçalanmalara yol açıp bölük bölük olanların yoluna uymamaları gerekmektedir. Aksi takdirde –ayette bildirildiği gibi– şüphesiz onların işi Allah'adır; yani onlar hakkındaki hüküm Allah tarafından verilecektir:

(Hacc: 17) Şüphesiz o iman etmiş kimseler, Yahudi olmuş kimseler, Sabiîler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve eş koşmuş olanlar; şüphesiz Allah, Kıyâmet günü bunların arasını ayıracaktır. Şüphesiz Allah her şeye en iyi tanıktır.

Gerçek Din'in temel ilkeleri şunlardır:
1.Kâinatın tek ilâhı ve rabbi Yüce Allah'tır.
2.Sıfatlarında, güç ve kudretinde kimse O'nun dengi ve ortağı tutulamaz.
3.Tüm insanların dünyada yaptıklarının hesabını vereceği bir başka âlem kurulacaktır.

En'am160. Âyette Rabbimiz, Kıyâmet günündeki hükmünü ve adaletindeki lütfunu beyan etmiş; o gün kimsenin haksızlığa uğratılmayacağını, kötülüklerin misliyle cezalandırılacağını, iyiliklerin ise 10 misli ile mükâfatlandırılacağını açıklamıştır. Kur'ân'da bu Âyetin mesajını içeren birçok Âyet daha mevcuttur:

Bakara Sûresinin 62; M'aide Sûresinin 69; Nahl Sûresinin 97; Kehf Sûresinin 88; Meryem Sûresinin 60; Tâ-Hâ Sûresinin 75, 82; Furkân Sûresinin 70, 71; Kasas Sûresinin 67, 80; Rûm Sûresinin 44; Sebe' Sûresinin 37. Âyetlerine bkz.

Aşağıdaki Âyetler de aynı mesajı içermektedir:
(Mümin: 38–44) Yine o iman etmiş olan kimse: "Ey kavmim! Bana uyun ki, size reşadın [akıllı olmanın] yoluna kılavuzluk edeyim. Ey kavmim! Bu bayağı hayat ancak geçici bir kazanımdır. âhiret ise kesinlikle durulacak yurdun ta kendisidir. Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Ve erkek veya kadın, her kim mümin olarak sâlihi [düzeltmeye yönelik işi] işlerse, artık onlar, orada hesapsızca rızklanmak üzere cennete girerler." Yine: "Ey kavmim! Bana ne oluyor ki, siz beni ateşe davet ediyorken ben sizi kurtuluşa davet ediyorum! Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve benim için hiç bilgi olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi Azîz [o çok güçlü] ve Gaffâr'a [çok bağışlayıcı olan Allah'a] davet ediyorum. Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni kendisine davet ettiğiniz şey dünya ve âhirette kendisine bir çağrı olmayan şeydir. Ve şüphesiz dönüşümüz Allah'adır. Ve şüphesiz haddi aşanlar, cehennem ashabının ta kendileridir. Artık siz benim sizin için söylediklerimi yakında anacaksınız. Ve ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını en iyi görendir" dedi.
Görüldüğü gibi, yukarıdaki bu Âyetlerde insanlar güzel ve iyi işlere teşvik edilmektedir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen AllaH'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla