Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:37 PM   #28
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Dinin Özünde Birlik Çağrısı:


64- De ki: "Ey Kitâb ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka tanrılar edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse: "Şahit olun, biz müslümanlarız!" deyin. 65- Ey Kitâb ehli, neden İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncîl de ondan sonra indirilmiştir. Düşünmüyor musunuz? 66- Haydi siz, biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız; ama hiç bilginiz olmayan şey hakkında neden tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. 67- ibrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyandı; dosdoğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi. 68- Doğrusu, insanların İbrahim 'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu peygamber ve mü'minlerdir. Allah da mü'minlerin dostudur. (Al-i İmrân: 94/64-68) âyetleri, Kitâb ehlini tevhîd çizgisinde birleşmeğe çağır*maktadır.

İbn Abbâs'tan gelen rivayete göre Necrân hey'eti Medine'de iken Yahûdî hahamları da toplantıya katıldılar ve Hz. Peygamber'in huzurunda Hıristiyanlarla tartıştılar. Yahudiler İbrâhîm'in Yahûdî, Hıristiyanlar da onun Hıristiyan olduğunu iddia ediyorlardı.

Bu âyetlerde İbrâhîm'in Yahûdî, ya da Hıristiyan olmayıp, tevhîd ehli bir müslüman olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü Yahûdîlik ve Hıris*tiyanlık İbrahim'den çok sonra ortaya çıkmıştır. İbrâhîm dini, tek Allah'a teslîm olma demek olan İslâm idi. Bu bakımdan evrenin tanrısını millîleş-tiren Yahûdîler de, Allah'a çocuk yakıştıran Hıristiyanlar da İbrâhîm dininin özünden ayrılmışlardır. İbrâhîm dinine en yakın olan, onu olduğu gibi yaşayan, son dinin Peygamberi ve ona uyan mü'minlerdir. Ayetlerde Kitâb ehli olan ve İbrâhîm'i ataları kabul eden Yahûdîler de, Hıristiyanlar da ve daha başka Kitâblılarda İbrâhîm'in tevhîd çizgisinde birleşmeğe çağrılmak*tadır.

69- Kitâb ehlinden bir grup istedi ki sizi saptırsınlar. Onlar sadece kendilerini saptırıyorlar; fakat farkında değiller. 70- Ey Kitâb ehli, (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? 71- Ey Kitâb ehli, niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? 72- Kitâb ehlinden bir grup dedi ki: "İnananlara indirilmiş olana, günün önünde inanın, sonunda inkâr edin; belki (size bakarak onlar da) dönerler."73- "Sizin dininize uyandan başkasına güvenmeyin!" (dediler.) De ki: "Hidâyet Allah'ın hidâyetidir. Birine, size verilenin benze*rinin verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize deliller getire*ceklerinden ötürü mü (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir, Allah(ın lütfü) geniştir, (O her şeyi) bilendir.

74- Rahmetini dilediğine has kılar. Allah, büyük lütuf ve ikram sahibidir.

75- Kitâb ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet bıraksan, onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen, devamlı olarak başına dikilmeden onu sana ödemez. Onlar "Ümmîlere karşı bize bir sorumluluk yoktur." dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah'a karşı bile bile yalan söylüyorlar. 76- Hayır, kim sözünü yerine getirir ve (günâh*tan) korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever. 77- Fakat Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların âhirette bir payı yoktur; Allah Kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları yüceltmeyecektir. Onlar için acı bir azâb vardır. (Âl-iİmrân: 94/69-77)

69-74'ncü âyetlerde Kitâb ehlinden bir grupun, müslümanları kuşkuya düşürüp dinlerinden döndürmek için çeşitli entrikalar çevirdiği, hakkı bâtılla sarıp gizledikleri; yandaşlarına, müslümanlara inen Kur'ân'a sabahleyin inanıp, akşamleyin inkâr ederek müslümanları kuşkuya düşürmeği önerdikleri; kendi dinlerine uyandan başkasına güvenmemeyi söyledikleri anlatılmakta ve Allah'ın hidâyet ve rahmetinin hiç kimseye özgü olmadığı, Allah'ın dilediği kuluna rahmetini vereceği, dilediği kuluna doğruluk rehberi vahiylerini indireceği; Allah'ın vahyini hiçbir ferdin veya ulusun tekeline alamayacağı vurgulanmaktadır.

75-77'nci âyetlerde Kitâb ehli içinde sözünde duran, güvenilir kimseler yanında, aldığı emaneti, borcu ödemeyi düşünmeyen kimseler de bulunduğu; bunların, ümmîlerin mallarını yemenin kendilerine günâh olmadığına inandıkları için böyle yaptıkları anlatılmakta; oysa sözünde durup korunanları Allah'ın sevdiği; fakat verdikleri sözden cayan, yeminlerini satan kimselerin âhiretten bir payları olmayacağı, Allah'ın onlara konuşmayacağı, onların yüzüne bakma*yacağı ve onları temizleyip yüceltmeyeceği; onlar için acı bir azâb bulun*duğu vurgulanmaktadır.

Yahûdîlerin veya daha geniş anlamıyla Kitâb ehlinin hepsi bir değil*dir. İçlerinde öyle güvenilir kimseler vardır ki kantarlarca mal emanet edilse, inkâr etmez, onu sahibine verir. Öylesi de vardır ki kendisine bir dinar dahi verilse sürekli başına dikilip istemedikçe onu geri vermek istemez. Bu Yahûdîlerin, Yahûdî olmayanlardan aldıkları borç ve emaneti iade etmek istememelerinin bir sebebi de, "Ümmîlere karşı kendilerine bir sorumluluk olmadığı", yabancıların hakkını yemekten ötürü sorumlu olmayacakları düşüncesinde bulunmalarıdır.

Allah hiçbir kuluna karşı haksızlık edilmesini kimseye helâl kılma-mıştır. Haksızlıkla alınan bütün mallar haramdır. Yahûdîlerin ellerinde bulunan Tevrat'ta da ümmîlere karşı haksızlık ve hiyânet edebileceklerine dair bir hüküm yoktur. Kitâb lan onlara doğruluğu, adaleti emretmektedir. Ancak Yahûdî din adamları, zamanla Yahûdîlerin, Yahûdî olmayanların mallarını yiyebileceği düşüncesini yaymışlar ve böylece bu düşünce onlara egemen olmuştur. Yoksa Allah'tan gelen hiçbir din insanlara haksızlık edilmesini emretmez. Dinin ruhuna bağlı hiçbir insan da haksızlık etmez ve bunu emretmez. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm de Kitâb ehlinin hepsinin bir olmadığını, onların içinde bulunan, güvenilir, aldığını ödeyen iyi insanları, kötülerinden önce anmıştır. Bir dini veya ulusu tümden karalamamış, dini çıkarlarına âlet eden, dinin ruhundan ayrılan insanları kınamıştır.

Reşîd Rızâ'nın dediği gibi nasıl sonradan gelen din adamlarının yanlış yorumlarıyla Yahûdîlerin çoğunluğu, dinin ruhundan uzaklaşmış, akşamleyin inkâr ederek müslümanları kuşkuya düşürmeği önerdikleri; kendi dinlerine uyandan başkasına güvenmemeyi söyledikleri anlatılmakta ve Allah'ın hidâyet ve rahmetinin hiç kimseye özgü olmadığı, Allah'ın dilediği kuluna rahmetini vereceği, dilediği kuluna doğruluk rehberi vahiylerini indireceği; Allah'ın vahyini hiçbir ferdin veya ulusun tekeline alamayacağı vurgulanmaktadır.

75-77'nci âyetlerde Kitâb ehli içinde sözünde duran, güvenilir kimseler yanında, aldığı emaneti, borcu ödemeyi düşünmeyen kimseler de bulunduğu; bunların, ümmîlerin mallarını yemenin kendilerine günâh olmadığına inandıkları için böyle yaptıkları anlatılmakta; oysa sözünde durup korunanları Allah'ın sevdiği; fakat verdikleri sözden cayan, yeminlerini satan kimselerin âhiretten bir payları olmayacağı, Allah'ın onlara konuşmayacağı, onların yüzüne bakma*yacağı ve onları temizleyip yüceltmeyeceği; onlar için acı bir azâb bulun*duğu vurgulanmaktadır.

Yahudilerin veya daha geniş anlamıyla Kitâb ehlinin hepsi bir değil*dir. İçlerinde öyle güvenilir kimseler vardır ki kantarlarca mal emanet edilse, inkâr etmez, onu sahibine verir. Öylesi de vardır ki kendisine bir dinar dahi verilse sürekli başına dikilip istemedikçe onu geri vermek istemez. Bu Yahudilerin, Yahûdî olmayanlardan aldıkları borç ve emaneti iade etmek istememelerinin bir sebebi de, "Ümmîlere karşı kendilerine bir sorumluluk olmadığı", yabancıların hakkını yemekten ötürü sorumlu olmayacakları düşüncesinde bulunmalarıdır.

Allah hiçbir kuluna karşı haksızlık edilmesini kimseye helâl kılma-mıştır. Haksızlıkla alınan bütün mallar haramdır. Yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat'ta da ümmîlere karşı haksızlık ve hiyânet edebileceklerine dair bir hüküm yoktur. Kitâb lan onlara doğruluğu, adaleti emretmektedir. Ancak Yahûdî din adamları, zamanla Yahûdîlerin, Yahûdî olmayanların mallarını yiyebileceği düşüncesini yaymışlar ve böylece bu düşünce onlara egemen olmuştur. Yoksa Allah'tan gelen hiçbir din insanlara haksızlık edilmesini emretmez. Dinin ruhuna bağlı hiçbir insan da haksızlık etmez ve bunu emretmez. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm de Kitâb ehlinin hepsinin bir olmadığını, onların içinde bulunan, güvenilir, aldığını ödeyen iyi insanları, kötülerinden önce anmıştır. Bir dini veya ulusu tümden karalamamış, dini çıkarlarına âlet eden, dinin ruhundan ayrılan insanları kınamıştır.

Reşîd Rızâ'nın dediği gibi nasıl sonradan gelen din adamlarının yanlış yorumlarıyla Yahûdîlerin çoğunluğu, dinin ruhundan uzaklaşmış,

Yahûdî olmayanın malını yemekte bir sakınca görmemişlerse; sonradan gelen bazı hîle-i şer'iyyeci sözde müslüman din adamları da, dâr-i harbde gayri müslimlerin, hattâ müslümanların mallarını (tefe yoluyla) yemeğe cevaz vermişler ve dâr-i harb'i de kendi istedikleri biçimde yorumlamaktan çekinmemişlerdir. Bu adamlar arasında müslümanların yurdu güzelim Tür-kiyemizi dâr-i harb kabul edip, müslümanların karısını, kızını câriye hükmünde görecek kadar ardan, edepten yoksun insanlar dahi görülmüştür.

Kitâb ehlinin, "Ümmîlerin mallarını yemek bize günâh değildir" şeklindeki sözlerini duyan Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah'ın düşmanları yalan söylemişlerdir. Câhüiyye dönemine ait her şey şu iki ayağımın altındadır. Yalnız emanet hariç. Çünkü iyinin de kötünün de emâneti geri verilir."

Bir adam Abdullah ibn Abbâs'a:

"Biz savaşta zimmîlere âidolan tavuk, koyun ele geçiriyoruz. Bunun bize günâhı yoktur, diyoruz", diyerek bu düşüncenin doğru olup olmadığını soran bir adama Abdullah ibn Abbâs:

" Bu söz, tıpkı 'Ümmîlerin malını yemek bize günâh değildir' diyen Kitâb ehlinin sözüne benziyor. Zimmîler cizyelerini verdikten sonra, kendi gönül rızalarıyla verdikleri dışında, malları size helâl değildir" demiştir. [128]

: 76-77'nci âyetler münâ*sebetiyle Eş'as ibn Kays'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Benimle bir Yahûdî arasında bir tarla sorunu vardı. Benim hakkımı inkâr eden o adamı Allah'ın Elçisi(s.a.v.)e götürdüm. Peygamber bana:

Kanıtın var mı? dedi.

Hayır, dedim.

Yahûdîye yemîn etmesini emretti. Dedim ki:

Yâ Resûlallah o halde malımı alıp götürür (yani çekinmeden yemîn eder).

Bunun üzerine 77'nci âyet indi. [129]

Herhalde bu gibi birkaç olaydan sonra inen bu âyetlerde, böyle davranışlar sergileyen Yahudilere işaret edilmiştir.

Son âyetin tefsîri ile ilgili olarak bazı hadîsler zikredilir:

"Allah'ın Elçisi şöyle buyurdu: Üç kişi vardır ki Allah, Kıyamet günü onlara konuşmaz, onların yüzüne bakmaz, onları temizlemez. Onlar için acı bir azâb vardır." Allah'ın Elçisi, bunu üç defa okumuştur. Hadîsi rivayet eden Mu'âz:

Yâ Resûlallah, bu ziyana uğrayıp mahvolanlar kimlerdir? diye sordu.

Allah'ın Elçisi:

Müsbil (elbisesini yerden sürüye sürüye yürüyüp kibreden, çalım satan), yalan yeminle ticaretinde sürüm yapmağa çalışan ve verdiklerini başa kakan kimselerdir! dedi." [130]

"Kim birinin malını ele geçirmek için yalan yere yemîn ederse Allah'a kavuştuğu zaman Allah kendisine kızgın olur." [131]

"Üç kişi vardır ki Allah, Kıyamet gününde onlara konuşmaz, bakmaz; onları temizlemez: çölde yanında bulunan fazla suyu yolcuya vermeyen, ikindiden sonra malını satmak için yalan yere yemîn eden, dünyâ için devlet başkanına bey1 at edip de başkan ona mal verince ona verdiği sözde duran, başkan kendisine mal vermeyince verdiği sözde durmayan kimse." [132]

Bu âyetlerde geçen ahd ve eymân'\n tefsîri için ilgili maddelere bakınız.

Yahudiler: "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler. Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur." dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini,) Önceden inkâr etmiş(olan müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da (haktan batıla) çevriliyorlar!? (Tevbe: 113/30) [133]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)