Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:36 PM   #27
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Cumartesi Yasağını Çiğneme ve Mesh Olayı:


163- Onlara, deniz kıyısında bulunan kent(halkın)ın durumunu sor. Hani onlar Cumartesine saygısızlık edip haddi aşıyorlardı. Çünkü (Cumartesi günü, avlanmaları yasaklanmıştı) Cumartesi (tatil) yaptıkları (yasağa riâyet ettikleri) gün, balıklar onlara akın akın gelirdi. Cumartesi yapmadıkları gün (yani Cumartesi olmayan günlerde veya Cumartesine saygı göstermedikleri zamanlarda) balıklar gelmezlerdi. (Avlandıklarını anladıkları için artık balıklar, gelmez olmuş ve Allah 'in koyduğu yasağa uymamalarından ötürü rızıkları daralmıştı.) Biz onları yoldan çıkma*larından ötürü böyle sınıyorduk. 164- İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helak edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azabedeceği bir kavme artık ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. Dediler ki: "Rabbinize maz'zeret (beyan edebilmek) için, bir de belki korunurlar diye (öğüt veriyoruz)" 165- Ne zaman ki onlar, kendilerine hatırlatılanı unuttular, biz de kötülükten mene-denleri kurtardık; zulmedenleri de, yoldan çıkmaları yüzünden çetin bir azâb ile yakaladık. 166- Kibirlerinden dolayı kendilerine yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince onlara: "Aşağılık maymunlar olun!" dedik. 167-Rabbin, "Elbette tâ Kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderecektir!" diye ilân etmişti. Şüphesiz Rabbin çabuk ceza verendir ve O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 168- Onları yeryü*zünde topluluklara ayırdık. Onlardan kimi iyi kişilerdi, kimi de alçak! Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle de sınadık. 169- Onların ardından, yerlerine geçip Kitaba varis olan birtakım insanlar geldi ki, onlar, şu alçak(dünyan)ın menfaatini alıyorlar: "Biz nasıl olsa bağışla*nacağız!" diyorlar. Kendilerine, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki "Allah hakkında, gerçekten başkasını, söylememeleri hu*susunda kendilerinden Kitâb mîsâkı alınmamış mıydı (Kitâbdabu hususta kendilerinden söz alınmamış mıydı)? Ve onun içindekini okuyup öğrenme*diler mi? Âhiret yurdu korunanlar için daha hayırlıdır. Düşünmüyor mu*sunuz? 170- O(koruna)nlar ki Kitaba sımsıkı sarılırlar ve namazı kılarlar; elbette biz, iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz. 172- Bir zaman da üzerlerine dağı, bir gölge gibi kaldırmıştık, üstlerine düşecek sanmışlardı: "Size verdiğimiKitâb)ı kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlay(ip yap)ın ki (azabımızdan) korunasınız!" (demiştik). (A'râf: 39/163-171)

163'ncü âyette yüce Allah,

Peygamberine, deniz kıyısında bulunan İsrâîloğlu kasabasının başından neler geçtiğini, İsrâîloğullanna sormasını emrederek olayı özetliyor:

Bu kent halkı Cumartesi çalışma ve avlanma yasağını çiğnemişlerdi. Cumartesi yasağına uydukları gün kendilerine çokça balık gelirdi. Ama yasağı çiğnedikleri gün balık gelmezdi. Allah böylece onları sınıyor, koyduğu sınırı aştıklarından dolayı rızıklarını kısıyordu.

164- Onların yaptıklarına katılmayan iyi kişiler, onlara öğüt veriyor, onları uyarıyor, yola getirmeğe çalışıyorlardı. Fakat bir türlü yola gelmediklerini, bütün öğütlerin boşa gittiğini gören bazı öğütçülerin, diğer öğütçü arkadaşlarına, söz dinlemeyen şu insanlara ne diye boş yere öğüt verdiklerini, nefes tükettiklerini sordular. Ama daha derin düşünen arkadaşları, iki şeyden dolayı öğüt vermeğe devam ettiklerini söylediler: Biri Allah'a karşı görevlerini yapmış olmak, özür beyan edebilmek; diğeri de belki bir gün yola gelirler ümidinde bulunmak. Söz dinlemez olanlar belki bir gün dinlerler. Bugün inkâr edenin, yarın inanmayacağı bilinmez. Öyle ise hayatın sonuna kadar teb*liğden geri kalmamak gerekir. Eğer âlimler tebliğ etmezlerse yarın Allah'ın huzurunda dileyecek özür bulamazlar. Yüce Allah: "Niçin tebliğ etmedi*niz?" dediğinde, Allah'a ne yanıt verecekler? İşte bundan dolayı Musa'dan sonra peygamberlerin vârisleri olan âlimler, öğüt vermeğe devam etmiş*lerdir.

165-166: Fakat sınırı aşan sapıklar, uyarıları dinlememekte ısrar edince yüce Allah, kötülükten menet*meğe çalışan öğütçüleri kurtardı, yoldan çıkanları şiddetli azaba çarptırdı. Allah'ın yasaklarını çiğneyenleri aşağılık maymunlara çevirdi.

167'nci âyette, Allah'ın, Kıyamet gününe dek onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler göndere*ceğini duyurduğu bildirilmektedir. Yani Allah, böyle sapıklıkları yüzünden Kıyamete dek her dönemde onlara azâbedecek insanları onlara saldırta-cağına karar vermiş, bunu böyle takdir etmiştir. Allah hem çabuk ceza veren, hem de çok bağışlayan ve affedendir!

168-169'ncu âyetlerde yüce Allah'ın onları gruplara, bölüklere ayırdığı, içlerinde iyilerin de, kötülerin de bulunduğu, yola gelmeleri için onları iyiliklerle ve kötülüklerle; nimet*lerle ve belâlarla sınadığı, fakat onların yerine gelip Kitabı mîrâs alan neslin, yani Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanındaki Yahudilerin "Biz bağış*lanacağız" diyerek bu alçak dünyâ malını aldıkları; aldıkları kadar bir daha olsa onu da alacakları; yalnız gerçeği söyleyeceklerine dair kendi*lerinden Kitâb mîsakı alındığı, ellerindeki Kitâbda bu hükmü okudukları halde dinlemeyip dünyâ malını aldıkları; oysa korunanlar için âhiret yurdunun daha hayırlı olduğu bildirilmektedir. Burada Yahudilerin rüşvet alıp rüşvet ile hüküm verdiklerine işaret bulunduğu gibi onların dünyâ tutkularına da işaret vardır.

İlk defa burada Yahudilerden, Allah hakkında gerçekten başkasını söylemeyeceklerine dair Kitâb mîsakı alındığı, bunu okuyup anladıkları halde dinlemeyip dünyâ malını yeğledikleri, oysa korunanlar için âhiret yurdunun daha hayırlı olduğu bildirilmektedir.

İbn Kesîr, 169'ncu âyetteki "

'Biz bağışlanacağız', derler, onlara benzeri bir dünyâ malı daha gelse onu da alırlar" cümlesi üzerine Süddî'den şu tefsîri aktarıyor: "İsrâîl-oğullarının hakim yaptıkları kimseler, rüşvet almadıkça hüküm vermez*lerdi. İsrâîloğutlarının iyileri toplanıp rüşvet almamak için birbirlerine söz verdiler. Sonra içlerinden biri hakim olup da rüşvet alınca, ona:

Ne yapıyorsun, rüşvetle mi hüküm veriyorsun? denildiğinde,

Ben bağışlanacağım (Allah beni affedecek) derdi.

Diğer İsrâîloğulları onu kınarlardı. Fakat o ölür veya azledilir de kınayanlardan birisi onun yerine atanırsa, yeni atanan da rüşvet alırdı: "Dünya malı, ötekilerine de gelse alırlar" derdi. [118]

170'nci âyette Kitabın emirlerine sarılıp

namazı kılanlar övülmekte ve Allah'ın, uslu, düzeltici insanların ödülünü zayi etmeyeceği vurgulanmaktadır.

171 'nci âyet de yine Yahûdî tarih*inden bir olayı anlatmaktadır: Yüce Allah, yoldan çıkan Yahudilerin başına

dağı kaldırıp bir, gölge gibi bekletmiş, bu vaziyette onlara, Kitabının hükümlerine sımsıkı sarılmalarını, aksi takdirde dağın altında ezileceklerini buyurmuştur. Bu olay Bakara Sûresinin 63'ncü âyetinde degeçer.

İbn Kesîr'in Haccâc ibn Muhammed- Ebûbekr ibn Abdullah'tan aldığı rivayete göre yüce Allah, İsrâîloğullarına, Kitabını alıp uygulama*larını emretmiş; Yahudiler, Kitâb açılıp da farzlarının ve cezalarının kolay olduğunu görmedikçe kabul etmeyeceklerini söylemişler, Allah da dağa, onların başlarının üstüne kalkmasını emretmiş, dağ başları üzerine yükselince Hz. Mûsâ: "Baksanıza yüce Rabbim buyuruyor ki: Eğer Tevrat'ı kabul etmezseniz, bu dağı başınıza atarım!" demiş. Hasan-ı Basrî bu rivayete devamla, dağı görenlerin, sol kaşı üzerine secdeye kapanıp sağ gözüyle dağın üstlerine düşüp düşmediğine baktıklarını söylemiştir. [119]

Bu konuda gelen rivayetler de gösteriyor ki bu dağın, Yahudilerin başına Dağın kaldırılması olayı da Hz. Peygamber dönemindeki Yahudiler arasında söyleniyordu.

Belki de âyet, heyelan dolayısıyla, dağ eteğinde yer alan kasabanın üstüne dağın düşer gibi bir durum almış olduğuna işaret etmektedir.

65- İçinizden, Cumartesi günü(avlanma yasağı)nı çiğneyenleri elbette bilmişsinizdir; işte onlara: "Aşağılık maymunlar olun!" dedik. 66- Ve bunu, önündekilere ve ardından geleceklere ibret bir ceza, (Allah 'in azabından) korunanlara da bir öğüt yaptık. (Bakara: 92/65-66)

Bu âyetlerde de Cumartesi yasağına uymadıkları için Allah'ın gaza*bına uğrayıp maymun kılığına sokulmuş olan Yahûdî cemâatinden söz edilmektedir.

İsrâîloğullarına, Cumartesi denizde avlanma yasaktı. Deniz kıyısında bulunan bir köy halkı, Cumartesi çok miktarda gelen balıkları avlamak için şöyle bir çareye başvurdular: Cumartesinden önce denize attıkları ağları, Cumartesinden sonra topladılar. Yahut Cumartesi, çokça gelen balıkları yakalamak için bir kanal açtılar. Kanala gelen balıklar, su azalınca tekrar denize dönemiyorlardı. Köylüler de ertesi gün, kanalda kalan balıkları yakalıyorlardı. [120]Böyle bir hîle ile Allah'ın yasağını çiğniyorlardı. Allah da yasağı çiğneyen bu insanları cezalandırıp maymunlar kılığına soktu.

Bir insanın şeklinin değiştirilip bir hayvan biçimine sokulmasına mesh denilir. Eski milletlerde meshin vukubulduğu rivayet edilir. Bu, bozulan insanlara, Allah tarafından verilen bir ceza idi. Ancak bunun gerçekten insanın maymun kılığına sokulması mı, yoksa ahlaken bozulup maymun gibi taklitçilik ve aç gözlülük durumuna düşürülmesi mi olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Eğer âyet, ahlâkî bir dejenerasyona (bozul*maya) işaret ise bu, her zaman ve her ulusta olur. İnsanlar nefislerinin zebunu oldukları zaman şeklen değil, fakat sîreten yani huy ve karakter itibarıyla herhangi bir hayvanın karakterine girmiş olurlar. Bunlar şeklen insan görünseler de mânâda hayvan mertebesindedirler.

Eğer âyet, şeklen bir değişim bildiriyorsa o takdirde ba.zı insanların, bozula bozula maymun kılığına dönmüş olmaları düşünülebilir. Ancak eski milletlerde vukubulduğu söylenen bu şeklî dönüşüm {mesh) olayı bu ümmetten kaldırılmıştır. Yalnız insan, ahlâkını korumalıdır ki insan ahlâk ve sıfatından çıkıp herhangi bir hayvanın huy ve sıfatına bürünmesin, nefsinin tutsağı olmasın.

Müfessirlerin çoğu, bu insanların görünürde meshedilip maymun kılığına sokulduklarını söylemişlerse de Mücâhid ve yandaşları, meshin ma'nevî olduğunu, şekillerinin değil, gönüllerinin (ruhlarının) maymun kılığına sokulduğunu söylemişlerdir. [121]

Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayan(hükümlerini uygulamayanların durumu, Kitâblar taşıyan eşeğin durumu gibidir." [122] âyetinde de Tevrat'ın hükümleri uyarınca hareket etmeyenler, Kitâblar taşıyan eşeğe benzetilmek*tedir. Bu âyetten de onların eşeğe ve maymuna benzetilmelerinin, bir kınama ve ma'nevî durumlarını anlatma amacını taşıdığı anlaşılır.

Maymun taklitçidir, düşünce ile hareket etmez, ancak gördüklerini taklid eder. İşte düşünmeden, gördükleri her hareketi taklidedenler de görünüşte olmasa bile gerçekte maymun huyuna, karakterine girmiş, may*mun sîretine bürünmüş olurlar. 60- De ki: "Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah kim(ler)e la'net ve gazab etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytâna tapanlar yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır." 61- (Onlar) Size geldiklerinde "inandık" derler. Oysa küfürle (yanınıza) girmişler, yine onunla (yanınızdan) çık*mışlardır. Allah onların (içlerinde) gizlediklerini daha iyi bilir. 62- On*lardan çoğunun günâh, düşmanlık ve haram yemede birbirleriyle yarış*tıklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kötüdür! 63- Rabbanilerin ve haham*ların, onları günâh söz söylemekten, haram yemekten menetmeleri gerek*mez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür! (Mâide: 110/60-63)

110/60'ncı âyette de İslâm'ın gelişmesini istemeyen, müslümanlar aleyhine kötü propagandalar yapan Yahudilere, Allah katında asıl yeri kötü olanların, Allah'ın la'net ve gazabına uğramış, putlara tapmış; bazıları Allah tarafın-dan maymun, domuz ve tâğûtatapar yapılmış kimseler olduğu belirtilmiştir.

Müfessirlere göre bu âyette de kıredeh (maymunlar) haline getirildik*lerinden söz edilenler, Cumartesi avlanma yasağını çiğneyen Yahûdî cemâ*atidir. Hanâztr (domuzlar) ile kasdolunanîar da îsâ'ya inen sofrayı inkâr edenlerdir. Başka rivayete göre de her iki Mesih de Cumartesi yasağını çiğneyenlere yapılmıştır. Bunların gençleri maymun kılığına, yaşlıları domuz kılığına sokulmuşlardır. [123]

Yahudilerin, çeşitli dönemlerde hak dinden saparak putlara taptıkları, tanrılara kurbanlar takdim ettikleri Kitâb-ı Mukaddes'te anlatılır. Kur'ân'ın amacı, tarihî bir olayı anlatmak değil, Yahudilerin bildiği, kendi uluslarının başından geçmiş olayları anımsatarak ders vermektir. Kur'ân, bazı Yahu*dilerin meshedilip domuz kılığına sokulmuş olduklarını birkaç yerde anımsatır. Mutlaka Yahudiler de kendilerinden bazı kimselerin meshedil-miş olduklarına inanıyorlardı. Aksi takdirde kendilerinin meshedildiğini belirten bu âyetleri duyan Yahudilerin, böyle bir şey olmadığını söylemeleri gerekirdi. Tarih, onlardan böyle bir itirazın geldiğini kaydetmemiştir. Demek ki onlar bu Mesih olayına inanıyor, öğüt ve ibret için bu olayı kendi aralarında anlatıyorlardı. Kur'ân-ı Kerîm de onların kendi aralarında rivayet edilen bu olayları kendilerine anımsatarak; olumsuz davranışları yüzünden Allah'ın la'net ve gazabına uğrayıp kılıkları değiştirilen, ya ma'nen veya şeklen domuz, maymun kılığına sokulan bazı ataları gibi olmamalarını anlatmak istiyor.

110/61. âyette, bazı kötü niyetli Kitâb ehli kimselerin, müslümanların yanına geldikleri zaman "İnandık" dedikleri, gerçekte inkâr duygusuyla gelip gittikleri; Allah'ın, onların içlerinde neler gizlediklerini gayet iyi bildiği belirtiliyor. Onlar günâha, düşmanlığa koş*mak, haram yemek gibi kötü işler yapan kimselerdir. Rabbaniler ve habr (haham)lar, onları, günâh söz söylemekten, haram yemekten men'et-meleri gerekirken bunu yapmamışlardır. Kötü işlerden men'etmeyen âlim-ler de bu önemli görevi yerine getirmemelerinden ötürü çok kötü bir duruma düşmüşlerdir.

İslâm'dan önce ekonomik bakımdan bölgeye hakim durumda bulunan Yahûdîler, müslümanların güçlenmesiyle bu hakimiyetlerini elden kaçır*maya başlamışlardı. İleride geniş toplum üzerinde hiçbir otoritelerinin kalmayacağını gayet iyi gördüklerinden, müslümanlardan nefret etmeğe başladılar. İslâm'ın gücü arttıkça Yahudilerin, Allah'ın Elçisi'ne ve Müs*lümanlara karşı kin ve nefretleri de artıyordu. Hz. Muhammed(s.a.v.)in amacı, dünya egemenliği kurmak değildi. Ama İslâm kardeşliği, egemenliği de beraberinde getirdi. Allah'ın buyrukları doğrultusunda yürüyenler, O'nun Kitabının ruhundan ayrılanlara egemen oldular. Allah, sâlih kullarını yeryüzüne egemen kılacağını va'detmiştir. [124]Allah'ın va'di yerini bulur.

110/61. âyetten anlaşılıyor ki bazı Yahûdîler, Peygamber (s.a.v.)in meclisine gelip oturur, onu dinler, gelirken de inanmadıkları halde inanmış görünürlerdi. Onların bu davranışlarına, Bakara Sûresinde de işaret edil*miştir.

63. âyet, iyilikle emir, kötülükten men'etmenin önemini vurgulamaktadır. Din adamları, haham*ları, iktidar sahipleri onları kötü işlerden menedeceklerine, tersine kendileri kötülüklere ön ayak olmuşlar, halkı yanlış yollara sürüklemişlerdir. Hasan-ı Basrfye göre Mâide: 63'ncü âyet, münkeri yapanları da, münkerden menet-

meyenleri de aynı biçimde yermiştir. Râzî diyor ki: "Bize göre münkerden nehyetmeyen, münkeri yapandan daha kötüdür. Çünkü yüce Allah günâha, düşmanlığa, haram yemeğe yönelenleri: 'Ne kötü işler yapıyorlardı!' şeklin*de kötülemiş; münkerden nehyetmeyenleri ise: 'Ne kötü işler sun'edi*yorlardı!' sözüyle kınamıştır. Sun', 'amelden kuvvetlidir. Çünkü iyice yerleşmiş olan, meleke (yetenek) kazanılmış bulunan işe sınâ'at denilir. Yüce Allah, münkeri yapanların suçunu yerleşmemiş günâh, münkerden nehyetmeyenlerin suçunu da yerleşmiş, meleke kazanılmış bulunan günâh saymıştır. Gerçekten öyledir. Çünkü ma'sıyeî bir rûh hastalığıdır. İlâcı da Allah'ı, sıfatlarını ve hükümlerini bilmektir. Bu bilgi mev-cudolduğu halde ma'sıyet gitmezse o kimsenin durumu, ilâç içtiği halde hastalığı geçmeyen hastanın durumuna döner. Nasıl bu durumda hastalığın, ilâçla geçmeyecek kadar ağır olduğu anlaşılırsa ma'sıyete yönelen âlimin hâli de kalb hasta*lığının, son derece katı olduğunu gösterir. İbn Abbas'ın: 'Bu âyet, Kur'ân'da en şiddetli âyettir' dediği, Dahhâk'in de: 'Bana göre Kur'ân'da bundan daha korkutucu bir âyet yoktur' dediği rivayet edilir." [125]

Hz. Alî de şöyle demiş: "Ey insanlar, sizden öncekiler günâh işleyip bilginleri de onları bundan menetmedikleri için helak oldular. Onların başlarına inen cezalar, sizin üzerinize de inmeden önce siz, iyiliği emredip kötülükten men'ediniz. Ve iyi biliniz ki iyiliği emir ve kötülükten men'et-mek ne insanın rızkına engel olur, ne de ecelini yaklaştırır." [126]Hz. Peygam-ber'in de şöyle buyurduğu rivayet edilir:

"İçlerinden günâh işleyen bir kimseyi bundan men'etmeğe güçleri yettiği halde bunu yapmayan toplulukları Allah cezalandırir. "[127]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)