Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. January 2010, 09:40 AM   #1
müslümanlardan
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
müslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud ofmüslümanlardan has much to be proud of
Standart Islamda din devleti varmıdır

İslam'da Teokrasi Yönetimi Varmıdır ? ( Din Devleti varmıdır ? )

İSLAM'DA TEOKRASİ YÖNETİMİ VARMIDIR ?

Selamunalaykum Kardeşlerim Öncelikle ''Teokrasi''yi tanıyalım...

Günümüzdeki ''TEVHİD EHLİ'' Müslüman kardeşlerimin arasında sık sık Konuşulan hatta Kısır Döngü-ye dönüşen ''İslam ve Teokrasi'' söylevlerini açmak ve konuya son noktayı koyamasakta ,Kardeşlerimizin Önüne Işık tutacak bir ''Objektif'' liği yakalamalarını ve Konuyu değerlendiriken Mukayese ederek Meseleyi Tanzim etmelerini sağlamak düşündesindeyiz..

1-Kur'an Tek Kaynak mı ? yoksa..

2-Kur'an Temel Kaynak mı ? Meselesine çözüm aramak..

Teokrasi: (Theokrasi)

Batı Tarzı ''Teokrasi''nin Tanımı;

Dine dayalı yönetim biçimini tanımlamak için kullanılan terim (Dinerki). Daha doğru bir anlatımla, diniotorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde tuttuğu devlet biçimidir. Her ne kadar farklı algılanış biçimleri ve yorumları mevcut olsa da, teokrasi en yalın anlamda "devlet işlerinden bir tür ruhban sınıfının sorumlu olduğu ve devlet işlerinin dini temellere dayandırılmaya çalışıldığı sistem" olarak tanımlanabilir.

Theokrasi teriminin kökeni Yunanca θεοκρατία (theokratia)'dan gelmektedir. Tanrı Düzeni (Josephus) demektir. Kelime Yunanca Teos'dan dönüşmüştür. Theos kelimesinin kökeni Hint Avrupa dillerinde dinî kavramlar içinde yer alır. Theos'un anlamı tanrı, Kratos'un anlamı ise düzen demektir. Kelime Yunancada Tanrı'nın Düzeni anlamına gelir. Teokrasi kelimesi hiçbir şilde de gerçek anlamında kullanılmamıştır. İngilizcede kaydedilen ilk kullanım 1622 tarihlidir. İlahi Esin Altındaki Papazların Hükümeti olarak (Tevratda Krallardan önce kullanıldığı şekliyle) anlaşılmıştır. 1825'ten sonra ise Din adamlığına ve dine dayalı politik ve sivil güce teokrasi denilmiştir.

Din kurallarının geçerli olduğu sistem olan teokraside, kurallar ya dini kuralların aynısıdır, ya bunlardan büyük ölçüde etkilenmiştir ya da dini kurallarla çelişik olsa dahi dini temellere dayandırılır veya meşrutiyet için dayandırılması gerekir. Teokrasi ile yönetilen ülkelerdehukuk sistemi dine dayandırılması gerekir, hukuki kararların en yüksek mercii bir tür ruhban sınıfıdır. Teokratik sistemin dayandırıldığı dine göre ağırlığı ve önemi çeşitli olsa da, bu sistemde doğma mantığı ve akli durum göz önünde tutulur; çoğu zaman mantıki, akli ve pratik durumlar kabul edilen dogmalara adapte edilmeye çalışılır. Teorik anlamda, sistemin temeli dogmadır, diğer her türlü bilgi ikincil önem ve plandadır. Toplumsal yapı, hukuki yorumlar, eğitim ve kişisel hak ve özgürlükler dini kurallara göre uygulanır...

Yazan:Melih Çakal (Çalışmasından dolayı teşekkür ederiz.)


En genel şekilde, din adamları sınıfı ta*rafından dinsel kurallarla yönetilen toplum*ların yönetim biçimi olarak tanımlanabilen teokrasi kavramı birbirinden farklı anlam*lara gelmektedir. Theos (ilâh-Tanrı) ve Kratos (kuvvet-güç) kelimelerinden oluşan teokrasi kavramı, tanrı kuvvetiyle idare edilen devlet anlamını vermektedir. Yöne*timin dine bağlı olduğu toplumlara teokra*tik toplum, devlete teokratik devlet ve siyasî-idarî sisteme de teokrasi denmekte*dir.

Teokrasi ile kavramlaştırılan dine bağlı siyasî idarî sistemlerde din, toplumsal siste*mi belirleyen tek kuvvet olup siyasî iktidar din adamlarının elinde ve tekelindedir. Toplumda bütün düzenlemeler din tarafın*dan yapılmakta ve idarî kadrolar din adam*larınca kullanılmaktadır. Toplumsal ilişki*leri ve örgütlenmeyi düzenleyen bütün hu*kuk normları, dine dayandırılmış olup dinin dışında hiçbir şey hukuka kaynaklık ede*memektedir. Devletin siyasî ve idarî ku*rumlan ile hukuk yapısı dinden ayrılmış bu*lunmamaktadır.

İnsanlık tarihinin en eski toplumları bi*rer teokrasidirler. Eski teokratik toplumlar*da siyasî iktidarın başında bulunan siyasî şef, aynı zamanda bir üstün din adamı idi. dinsel liderlikle siyasî liderlik bir kişinin şahsında birleşmişti. Hatta, eski Mısır yö*neticileri olan Firavunlarda görüldüğü gibi, siyasî lider bir Tann (Theos) olarak kabul edilmiştir. Afrika'nın klanik toplumlarında topluluğun şefi olan kişi, siyasî iktidarı şah*sında topladığı gibi geleneksel dinin en üs*tün temsilcisi ve Tanrısal nitelikleri haiz ka-rizmatik bir lider olarak kabul edilmiştir. Bolluk, kıtlık, yağmur vb. tabiat olaylarının düzenleyicisi olarak görülen bu şef, bir tür "Theos" olarak algılanmıştır.

Kendini ilah (theos) yerine koyan, ken*disine tabiat üstü kuvvetlerin izafe edildiği siyasal liderlerin toplumları yönetmelerine de teokrasi denmiştir. Eski Firavunlar, Ja*pon kralları, çağdaş bazı liderler tabiatüstü kabul edilen ve bu nitelikleriyle toplumları yöneten kişilerdir. Bir bakıma tanrı yerine konmuş olduklarından bunların yönetimle*ri bir tür teokrasi olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan bazı liderlere tabiatüstü bir kuvvet izafe edilmemekle beraber tabiatüs*tü kuvvet tarafından toplumu yönetmek için görevli olduğu iddiası öne sürülür ve bu kişi tarafından toplum keyfî şekilde yönetilirse, bu durumda da teokrasi söz konusu olur.

Aslında, bütünüyle Tanrı gücü île idare edilen, dünyevî güçlerin hiçbir etkisinin bu*lunmadığı toplumlar yoktur. Teokrasiler*de, siyasî ve idarî liderler, dini, daha çok meşrulaştıncı bir yapı olarak kullanmakta ve kendi düzenlemelerini dinî motiflerle su*narak otorite sağlamaktadırlar.

Kendini bir teo (Tanrı) olarak topluma kabul ettiren firavunların teokratik yöne*timlerini bir tarafa bırakırsak teokrasilerin Batı Hıristiyan toplumlarında ortaya çıktığı görülür. IV. yüzyılda Roma împaratorlu-ğu'nda yayılma imkânı bulan Hıristiyanlık, kısa zaman içinde Avrupa'da güçlü bir din haline geldi ve giderek taraftarları çoğaldı. İmparator Dioclatianüs'un yönetim organizasyonunu izleyerek benzer biçimde örgüt*lenen Hıristiyanlık kilise yapısı içinde piramidal biçimde güçlü bir örgüt haline geldi ve güçlenmesiyle beraber siyasal-yönetsel yapıyı etkilemeye başladı.

Kilise, dinsel alanın yanısıra siyasal ve yönetsel alanda da giderek fonksiyonlarını artırdı ve Roma İmparatorluğundan sonra Frankların Merovenjler döneminde (481-751) Kilise'deki görevlilere (din adamları) yönetimde yer verildi. Karolenjler döneminde (754-978) ise Kilise'nin siyasal etkisi iyice artü, kral*ların iktidar olmalarında Papa etkin rol oynamaya başladı. Charmagne zamanında (742-814) Kilise'nin başı olan Papa Kral se*viyesine yükseltildi ve siyasal sistem gide*rek dinin etkisine girdi.

Feodal çağda, güçlü imparatorlukların dağılarak çok sayıda prensliklerin ortaya çıkması dinin bu devletlerdeki etkisini artırmada olumlu işlev gördü. Kilise yönetimlere hâkim olarak bü*tün siyasal ve yönetsel kadroları ele geçirdi; böylece Avrupa'da Kilise devletleri doğdu. Kilise'de görevli din adamları (ruhban sınıfı Clericus) tarafından din kurallarına göre yönetilen bu devletler teokratik sistemlerin başlıca örneklerini teşkil ettiler. Bu çağda Kilise (Ruhban sınıfı) tarafından savunulan "doğrudan iktidar teorisi", dinin siyasal-yö*netsel sisteme egemen olmasını dile getire*rek teokrasinin teorik temellerini oluştur*maya çalıştı.

Ortaçağ'da Kilise'nin gücüne ve siyasal alandaki etkisine karşı ciddi muhalefet ha*reketleri gelişti. Kilise'nin kendini yenile*mek zorunda kalmasıyla gelişen reform ha*reketleri Kilise'nin birliğini ve gücünü sar*sarken yönetimde giderek etken olmaya ça*lışan yeni toplumsal sınıflar ortaya çıktı. Burjuva sınıfının büyük bir başarısı olan Fransız ihtilali (1789) ile Avrupa'da teokra*tik yönetimler iyice geriledi ve batıda Kilise'nin tamamen devletin dışına bırakıldığı laik yönetimler kuruldu.

İSLAM VE TEOKRASİ -TARİHİ SÜRECİNDE MUKAYESE

İslâm dünyasında batıdakine benzer te*okratik yönetimler kurulmamakla birlikte, İslâm dini kurallarına göre örgütlenen siya*sal sistemler yaşama imkânı buldular. İslamî yönetimlerin Batıdakilere benzeme*mesi, öncelikle İslâm dininin Özgün yapı*sından ve kuruluşundaki özelliklerden kay*naklanmıştır. Hz. Muuhammed dönemi tipik bir teokrasi olarak kabul edilebilse de batı teokrasilerinden oldukça farklı özel*likler göstermektedir. Hz. Muuhammed'den sonra ise İslâm yönetimleri, hiç bir şekilde bir din adamları sınıfının egemen olduğu si*yasal yapılar değildir. Sadece toplumun Kur'ân'ın ortaya koyduğu kurallara göre dü*zenlendiği bir hukuk devleti olarak ortaya çıkmışlardır.

İslâmiyet, kendisinin dışında bir dün*yevî gücü (Sezar- Melik) kabul etmediğin*den, Hıristiyan toplumlarında görülen Kilise-Kral çatışmasına benzer bir mücadeleye tanık olunmamıştır. İslâm dini, toplumsal ve siyasal hayatın her alanında "Tevhid" il*kesinin geçerli olduğunu savunmuş ve top*lumun örgütlenmesini tek bir güce vermiş*tir. Toplumda siyasal iktidarı, elinde tuta*nın din adamı olmasına ihtiyaç olmamakla birlikte dinsiz olması da kabul edilmemiş*tir. Samimi bir müslüman olmasının yanın*da bazı özel nitelikler aranmıştır.

Yönetim-din ilişkileri açısından Os*manlı Devleti'nin bir teokrasi olduğu iddia olunmakla birlikte bir "Yarı-dini Sistem" olduğu savunulmaktadır. Osmanlı yöneti*minde dinin yönetime bağlı oluşu, şeyhülis*lamlık örgütünün kamu bürokrasisi içeri*sinde yer alması, din gücünün siyasal güç tarafından denetlenmesi ve benzeri yapısal nitelikler Osmanlı'yı bir teokrasi olarak de*ğerlendirmeye imkân vermemektedir. Cumhuriyet Türkiye'si de anayasal olarak laik ise de, aslında "Yan Dinî Sistem" olma özelliğini nisbeten korumakta olduğunu söylemek daha anlamlı görülmektedir.

Yazar: DAVUT DURSUN [TEŞEKKÜRLER]

İSLAM VE TEOKRASİ (THEOKRASİ)

ÖNSÖZ-GİRİŞ

1.Kısım

Her şeyimizi Allah’a borçluyuz, kimse onun verdiğinden fazlasına sahip olamaz. "Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır." (Bakara 2/255) Buna her insan inanır ve inancını bir şekilde ifade eder.

Putlara tapanlar da buna inanır. Bunlar putları, Allah'a yakın saydıkları bir kısım ruhanilerin simgesi olarak görür ve onlara, kendilerini Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye taparlar. Ama bu inanç akla aykırıdır. Hayallere ve efsa*nelere dayanır. Doğruluğunu kanıtlayacak bir tek bilgi ve belge yoktur. Bu şirktir.

Günümüzde tanrıtanımaz diye adlandırılan ateistler de aslında Allah'a inanır*lar. Adına ister Doğa, ister Gök Tanrı isterse ne denirse densin, bütün varlıkları yaratan ve ev*renin tek hakimi olan Allah'ı inkar mümkün olmadığından tanrıta*nımaz, baba*sını tanımazlık eden kişiye benzer. O, sıkışık zamanında nasıl ba*basını ararsa bu da dara düşünce Allah'a sığınır. Aslında bunlar, Allah'ın kendi*lerine her şey vermesini ama emir vermemesini isterler.

Bazı kimseler de Allah'ın emir vermesini kabul ederler. Ama onları sınıflara ayı*rır, kimini uygun bulur, kimini de uygun görmezler. Bunların durumu, Kur'anda yer alan şekliyle, Şeytan'ın durumuna benzer. Şeytan'ın o hale gelmesi, Allah'ın bir tek emrini uygun görmemesi ile başlamıştır. Yoksa o Allah'a, ahiret gününe ve inanılması gereken bir çok şeye inanır.

İnanç, insanın bütün ilişkilerini etkiler. İster özel alanda olsun, ister kamu alanında olsun, her yerde etkisini gösterir. Fakat insan bir inançta kalmayabilir. Ama inancı değişti diye yaşadığı bir toplumdan çıkıp bir başka topluma geçe*mez. Bu sebeple her toplum, değişik inanç sahiplerine katlanmaya hazır olma*lıdır. Ulaşım ve haberleşmenin geliştiği, bir çok kimsenin doğup büyüdüğü topu*lumu terkedip başka yerlere göç ettiği çağımızda, kendimiz gibi inanmayanlara katlanmak, kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır. Çünkü köyünden kentinden ayrılıp başka yerlere gidenler inançlarıyla birlikte gitmektedirler.

Mantıklı düşünen her insan, hiç kimseyi kendi gibi inanmaya zorlayamaya*cağını anlar ama insanların çoğu mantıklı hareket etmezler. Bu sebeple de inanç farklılıkları, düzinelerce probleme yol açar.

Toplumlara doğru görüşlerin egemen olması gerekir. Bu konuda doğru gö*rüş, insanların inandıkları gibi yaşamalarına imkan vermektir. Ne yazık ki, etkili ve yetkili mevkide olanlar, doğruların değil, gücün egemen olmasına daha çok önem verirler. Bu da zulümlere ve haksızlıklara yol açar.

Doğruların yerine gücün egemen olmasını isteyenler, aslında insanların kendilerine köle olmasını istemiş olurlar. Onlardan kimi bu konuda maddi gü*cünü, kimi devlet gücünü, kimi de dini kullanır. Bu sebeple hürriyetler konusu, ta*rih boyunca insanlığın en önemli konu*su olmuştur. Hürriyet mücadelesine soyu*nan nicelerinin, etkili ve yetkili bir konuma gelince kendinden başkasına hürriyet tanımadığı çokca görülen bir gerçektir.
İlahi dinler, inançlara baskı yapmayı kesinlikle reddederler. Pey*gamberler hep bunun mücadelesini vermişlerdir. Onlar insanı, insana köle ol*maktan kurtar*maya ve Allah’tan başkasına köle olmamalarını sağlamaya çalış*mışlardır. Bütün pey*gamberlerin ortak isteği, insanların Allah’tan başkasına iba*det etmemesidir. “İbadet” sözlükte kulluk ve kölelik, yani kayıtsız şartsız boyun eğme anlamına ge*lir. Allah'tan başkasına ibadet etmemek, ondan başka kim*seye kayıtsız şartsız boyun eğmemek demektir. Ama dini, bir baskı aracı olarak kullanmak isteyenler, öncelikle onu, peygamberlerin gösterdiği çizgiden saptırıp tanınmaz hale getir*mek zorunda kalmışlardır.

Bunlar dini, kişisel olmaktan çıkarıp kurumsal hale getirmişler, insanları dine kabul ve dinden çıkarma işlemlerini törene bağlayarak inançları da kendi emirleri altına sokmuşlardır. Bir yandan da bu kurum sayesinde devlete hakim olma ve Allah adına devleti yönetme imkanına kavuşmuşlardır.

Yönetime Allah adına el koyunca devletin bütün nimetlerinden yararlanmış ama verdikleri ekonomik ve sosyal sıkıntılardan, yaptıkları zulüm ve baskılardan Allah'ı sorumlu tutmuşlardır.

Kimse Allah'a hesap soramayacağından kendileri sorumsuz bir mevkide bulun*muşlardır. İşte bu teokrasidir. Buna uygun teşkilatlanma hırıstiyanlarda vardır. Teokrasi, devletin kilisenin emrine girmesinin adıdır. Bunun kabul edilebilir bir ta*rafı yoktur. Onun için teokrasiye karşı verilen mücadele haklı bir mücadeledir. Laiklik bu mücadelenin adı olmuştur.

Teokrasiye başkaldırının simgesi olan laiklik, zamanla inançlara baskının aracı haline getirilmiştir. İnsanları kendilerine köle etme hırsı içinde olanlar şimdi, ya dini ya da laikliği kullanarak hürriyetleri ortadan kaldımaya çalışmaktadırlar.

Kiliseye benzer bir dini kurumu müslümanlıkta oluşturmak mümkün olmamış*tır. Kur'an'ın varlığı buna en büyük engeldir. Kur'an, din ve devlet ilişkilerinin ideal prensiplerini ortaya koymuştur.

Duygusal davranmayan herkes onları kabul eder. Bu çalışma ile biz, Kur'an ışığında din ve devlet ilişkilerinin nasıl olması gerekti*ğini araştırdık. Çünkü Kur'an Allah'ın son kitabıdır ve hiç bozulmadan bize kadar gelmiştir. Sonra da teokrasi ve laiklik konusunu ele aldık. Onu da Kitab-ı Mukaddes'e ve Kur'an'a göre açıklamaya çalıştık.

Konuyu, aşırılığa kaçmadan işlemek ana gayemiz olmuştur. İnsanlar üzerinde hakim olmak için dini kullananlarla laikliği kullananların açmazlarını kısa ve özlü biçimde tespite gayret et
Burada doğruları göstermek istedik. Doğruları aslında herkes, bü*yük ölçüde bilir ama onları uygulamak herkesin hesabına gelmez. Bunu iyi biliyoruz. Biz, eğer insaflı hareket edebilen kişilere faydalı olabilirsek ken*dinimizi başarılı sayaca*ğız. Böylelerinin sayısı da pek az olur.

DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİNE GİRİŞ

1- DEVLETİN DİNİ

2.Kısım

1. Devlet bir kurumdur. Kurumların dini olmaz, insan*ların dini olur. Devlet namaz kılmaz, oruç tutmaz ve ahi*retle ilgili bir endişe taşımaz. Devlet gibi diğer kurum ve kuruluşların da dini olmaz.

Devleti veya bir kurumu idare eden*ler, kendi inançla*rını idarelerine yansıtır*lar. Bu tabii bir durumdur. Müslümanların hakim ol*duğu devlete is*lam devleti, hı*rıstiyanların ha*kim olduğu devlete de hırıstiyan devleti denmesi bundandır. Tabii olmayan, idarecilerin halkı kendileri gibi inan*maya zor*lama*larıdır. İşte din devleti veya ideolojik dev*let böyle do*ğar. Bir inancı zorla de*ğiştir*mek mümkün ol*madı*ğından böyle yer*lerde iç çekiş*me*le*rin, baskı ve zu*lümlerin sonu gel*mez.

2. Dinin özü imandır. İmanın temeli de kalp ile tasdiktir. Kalp insanın iç dünya*sında*dır. İnsan bu*rada alabildiğine hür*dür. Hiçbir inanç, insana zorla kabul et*tiri*lemez. En baskıcı rejim*ler dahi bunu başaramazlar. Allah Teâlâ şöyle bu*yu*rur:
لاَۤ اِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنْ الغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدْ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لاَ انْفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (256)

256-“Dinde zorlama olmaz; ar*tık doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Bundan böyle kim zorbaları tanımaz da Allah'a inanırsa kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bi*lendir.”(Bakara 2/256)

Bu sebeple müslüman*lar kimseyi müslüman olmaya veya müslüman gibi dav*ranmaya zorlayamazlar; tam tersine herkese inandığı gibi yaşama imkânı verir*ler. Bu böyle olduğu için müslüman*ların devleti, din devleti yani teokratik devlet ola*maz[1]. Onlar, insan*ları Allah adına değil, kendi adlarına yönetirler. İyi yöne*ten sevap kazanır. Kötü yö*neten ise onun sorumlulu*ğunu üstlenir.

3. Türkiye'de din deyince İslam an*laşılır. Bu di*nin bir peygamberi, bir de Kitabı vardır. Müslüman olmak isteyen, o peygambe*rin gösterdiği ve bu Kitab'ın bildirdiği gibi inanır ve yaşar. Yani Kur'an'a uyar.

Bir de Kur'an'ı kendilerine uyduranlar vardır. Bunlar, hem diledikleri gibi ya*şamak hem de müslüman sayıl*mak is*terler. Onun için kendilerine uy*mayan ayet ve hadislerin bir kısmını eski çağ*larla ilgili görüp yürürlükten kalkmış sa*yarlar, bir kısmını da farklı yorumlarlar. Böylece hayatla dini ba*rıştırmış, dine çağdaş bir yorum ge*tirmiş oldukların dü*şünürler.

Kur'an'ı kendine uydurmaya çalış*manın doğru olmadığını onlar da bildi*ğinden içlerini rahatlatmak için destekçi*ler ararlar. Kendilerine yakın gördüklerini öne çı*ka*rır, diğerlerini geri iterler. Devlet adına ya da bir kurum veya kuruluş adına konuştukları hava*sını vererek güçlü görünmek isterler. Bu yanlış bir yoldur. Çünkü din konusunda kim konu*şursa konuşsun kendi adına konuşur.

Din devleti demek doğru olmadığı gibi dinsiz devlet demek de doğru de*ğildir. Dindarlık veya dinsizlik sadece insan*la ilgili bir kavramdır. Bu sebeple hiç kimse, din konusunda devlete ait bir kurum veya kuruluş adına ko*nu*şa*maz. Çünkü bu kurum ve kuruluşar, aynı inanca mensup kişilerin oluş*tur*duğu bir dinî cemaat değildir. Dinî bir konuda bun*lar adına konuşan kişi, kendi inan*cını o ku*rum veya kuruluşlara mensup kişi*lerin inancı gibi göstermiş olur ki, buna kim*senin hakkı yoktur.

Din ile ilgili olarak her müslümanı bağla*yan şey*ler; Kur'an ayetleri, sahih hadis*ler ve icma ile belirlenmiş şeylerdir. İcma, aynı devirde yaşayan İslam bil*ginlerinin ta*mamının dinle ilgili bir konuda görüş bir*liği sağlamasıdır.

4. Din hürriyetinin teminatı Kur'an'dır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَنْ فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا أَفَأَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ

99-“Rabbin dileseydi, yeryü*zünde bu*lu*nanların hepsi inanırdı. Öyle iken in*san*ları inanmaya sen mi zorlaya*cak*sın?” (Yunus 10/99)

İnsanın dış dünyası da içi gibi hür ol*malıdır. İşte gerçek kişiliğe o zaman kavu*şur.

5. Devletin vatandaşı ile iliş*kisi dinî veya ideolojik bo*yutta değil, adalet bo*yu*tunda olmalıdır. Devletin te*mel gö*revi, adaleti, iç ve dış güvenliği sağla*mak, vatan*daşların temel hak ve hürri*yetle*rine engel olan şeyleri ortadan kaldırmaktır.

Devlet baskısı ile inanmış gözüken*ler vücuda alınmış mikrop gibi olur, güçlü hale gelince hastalık yaparlar.

İnançlarına baskı yapıl*mayanlar da vücuda yapıl*mış aşı gibi ülkeyi koruma görevini üstlenirler. Osmanlı devletin*deki azınlıkların kendilerini azınlık değil, devle*tin şerefli bir vatandaşı saymaları çok önemliydi.

Devlet güneş gibi olmalı*dır. Güneş nasıl müslüman, hırısti*yan, yahudi, zen*gin, fa*kir ve ırk ayırımı yapmadan her*kese aynı mesafede ise devlet de va*tandaş*larına karşı hep aynı mesafede durmalıdır.

(Mekalenin Devamı Gelecektir Konunun devamında ''LAİKLİK NEDİR ?''gelecektir...) Selametle Kalınız

Gayret bizden başarı Allah'tandır.

KONU DEVAM EDECEK İNŞAALLAH YORUMLARI KONU BİTİNCE DEĞERLENDİRİRİZ.

Konu müslümanlardan tarafından (25. January 2010 Saat 10:37 AM ) değiştirilmiştir.
müslümanlardan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla