Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29. May 2010, 08:00 PM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Soru Sormak Aklın Dindarlığıdır

Batı kültürünün günbegün artan geniş kapsamlı güçlü ve köklü saldırıları karşısında toplumumuzu nasıl bir gelecek beklediğinin farkındayız. zira insanımız geleneksel bir ruha miras yoluyla elde edilen değerlere taklidi sorgusuz ve bilinçsiz bir İMAN ile ayakta durmaya çalışıyor. sorgulamıyor düşünmüyor akletmiyor. işte tamda bu perspektifte kimler soru sorar'ın cevabını arayacağız ...

Kimler soru sorar ? ..



Soru soran zihin nasıl bir zihindir ? ..

Bir toplumda SORU SORAN ADAM olmak ne demektir ? ..

Örneğin bir peygamberi SORUN SORAN ADAM olarak hiç düşündünüz mü ? ..

Eğer öyleyse gelin Hz.İBRAHİM'in SORULARI üzerine düşünelim ! ..

Bakın Hz.İBRAHİM [selam o'na] neler sormuş ? ..



[ALLAH'a] [ALLAH'ım] Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster dedi.
YOKSA İNANMIYORMUSUN deyince Evet, inanıyorum ama KALBİM TATMİN OLSUN dedi...] [BAKARA SURESİ 260. AYET]


[KENDİ KENDİNE] [Gece çökünce yıldız gördü: İŞTE BU BENİM RABBİM dedi. Yıldız batınca Batanları sevmem dedi. Ayı doğarken görünce: İŞTE BU BENİM RABBİM dedi. O da batınca Eğer Rabbim yol göstermezse şaşıranlardan olurum dedi. Güneşi doğarken görünce İŞTE BU RABBİM DEDİ bu daha büyük dedi. O da batınca Ey halkım! Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım dedi][EN'AM SURESİ 76,77,78. AYETLER]


Kanaatimizce bu ayetlerde, İBRAHİM'in SORULARI üzerinden, bir aklın nasıl yürütüleceği ve bir vicdanın nasıl uyanacağı dersi veriliyor; SORU SORARAK DÜŞÜNEREK AKLEDEREK

Çünkü insanoğluna ilk vacip olan şey sanıldığının aksine iman etmek veya teslim olmak değil; kuşku duymak, düşünmek, cevap aramaktır. İMAN VE TESLİMİYET BUNDAN SONRA GELECEKTİR

Zira cevabını aradığınız sorulara tatminkar bir cevap bulduğunuzda içinizde bir itminan hali oluşur.

İşte buna İMAN denir. Aksi halde, demirin ateşten geçip çelikleşmesi gibi kuşkulardan geçmemiş, soruya cevap olarak gelmemiş, bir arayışın sonucu oluşmamış olana iman denmez.

O, olsa olsa taklit, önyargı veya kuruntu olur ki bir üfürüklük işi vardır ! ..

Bu nedenle KUR'AN

ÖNCE İMAN ET SONRA DÜŞÜN değil
ÖNCE DÜŞÜN SONRA İMAN ET der.


Ekin hasattan, acıkma doymadan, soru cevaptan önce gelir
Bir meseleyi önce etraflıca konuşur sonra kararını alırız, önce kararını alıp sonra konuşmayız.
Bunların aksini yaptığınızı düşünün. Ne kadar manasız oluyor, değil mi ? ..

İBRAHİM’in soruları işte bize bunu öğretiyor ..

Sorular sorarak SOYLU BİR HAKİKAT ARAYIŞININ peşine düşmek ...
Yerleşik doğrulardan kuşku duymak, onları sorularla sarsmak ...


Hz.İBRAHİM’in bu tür soruları bir çok yerde sorduğunu görüyoruz:
ALLAH’a, babasına, oğluna, ileri gelenlere, halka, devlete, gelen elçilere ...
İtminana, imana ve teslimiyete bu sorulardan sonra ulaşıyor.

Hz.MUHAMMED'de [selam o'na] de öyle değil miydi ? ...

Genç yaşındayken MEKKE’de hüküm süren hayat hakkında vicdanında sorular oluştu:

-TAHTADAN TAŞTAN YONTMA TAŞLARA İNSAN NEDEN TAPAR ? ..
-BU KIZ ÇOÇUKLARI NEDEN GÖMÜLÜYOR ? ..
-İNSANLAR NEDEN ALINIP SATILIYOR ? ..
-İNSANLIK NEREYE GİDİYOR ? ..
-ALLAH ONLARI GÖRMÜYORMU ? ..



Sonra bu tür soruların cevabını bulmak için dağlara, mağaralara çekildi.
Geçmiş ve gelecek, dün ve bugün, yerler ve gökler, görünenler ve görünmeyenler, insan, hayat ve tabiat vs. ÜZERİNE DERİN DERİN DÜŞÜNCELERE DALDI. Bazen kırk gün kırk gece eve dönmediği, gözünü mehtapta tek bir noktaya dikip sabahlara kadar öylece daldığı anlar oldu ...

ALLAH bu arayışı cevapsız bırakmadı ! ..

Daha önce İMAN nedir KİTAP nedir bilmiyordu ! ..

Yani bu soruların cevabı konusunda İTMİNANA/İMANA ulaşmamıştı ! ..

Göğsü daralıyor, sıkıntı çekiyordu ! ..

ALLAH onu bu soruların cevabını arar vaziyetteyken buldu ! ..

Onu arayışlar içindeyken seçti ve sorularına cevap vererek yol gösterdi [Ve vecedeke dâllen feheda]

İşte, bu, sorular sorarak işleyen bir aklın, hisseden bir kalbin ve uyanan bir vicdanın itminana ulaşması, ne yapacağını bilir hale gelerek karar sahibi olması ve bu karalılıkla tarihin önünü çıkması, meydana atılması olayıdır ..

Bu sorulara gelen cevaplar tarihin akışını değiştirdi ! ..

Aslında her soruya cevap arayış böyle bir etki yaratır ! ..

AKIL işler, KALP hisseder, VİCDAN uyanır, GÖZLER görür, KULAKLAR duyar, DİL konuşur hale gelince insanın meydana atılası ve kollarını makas gibi açarak DURUN KALABALIKLAR BU YOL ÇIKMAZ SOKAK diye bağırası gelir ...

İBRAHİM, MUSA, İSA ve MUHAMMED’in [hepsine selam olsun] yaptığı işte buydu.

Onlar esastan sorular sordular, ALLAH da onlara esastan cevaplar verdi.

İnsanlık tarihinde derin etkiler bırakmalarının bir nedeni de budur.

Baktığımızda en aykırı soruları onların sorduğunu görüyoruz ..

Öyle ya dini düşünce alanında [İbrahim’in] ÖLÜLERİ NASIL DİRİLTİĞİNİ GÖSTER veya [Musa’nın] BANA KENDİNİ GÖSTER veya [Havarilerin] BİZE GÖKTEN BİR SOFRA İNDİRMESİNİ RABBİNDEN İSTEYEBİLİRMİSİN sorularından/isteklerinden daha aykırı ne olabilir ? ..



[SORU sözcüğünün Arapçası SUAL [se-e-le] aynı anda hem soru sormak hem de istekte bulunmak anlamına gelir. Dolayısıyla soru sormak istekte bulunmak, istekte bulunmak soru sormak demektir. Mesela MES'E'LE soru sorulmayı/sorgulanmayı/isteklerin neler olduğunu öğrenmeyi gerektiren şey demektir]

BURADAN ŞUNU ANLIYORUZ; soylu bir hakikat arayışına girmişseniz, her tür soru mübahtır. Yeter ki gerçeği sadece gerçeği öğrenmeye çalışın. ALLAH bu tür soruların hiç birisini terslememiştir. Aksi halde laf olsun torba dolsun diye soru sormanın, cevabı gelince altından kalkamayacağı soruların peşine düşmenin manası yoktur ! ..


Hz.İBRAHİM'in, sadece ALLAH, kıyamet ve ahiret ile ilgili değil; toplumsal konularda da; yaşanan hayat, siyaset, devlet ve imparatorluk tanrıları hakkında da esastan sorular sorduğunu görüyoruz !..

[DEVLET ERKANINA] Nelere tapıyorsunuz ? .. Bunlar, çağırdığınız zaman sizi işitirler mi veya size bir fayda veya zarar verirler mi ? .. Eski atalarınızın ve sizin nelere taptığını görüyor musunuz ? .. [ŞUARA SURESİ 70,71,72,73,74,75. AYETLER]

[İLERİ GELENLERE] Şu karşılarında dikilip durduğunuz heykeller nedir öyle ? .. [ENBİYA SURESİ 52. AYET]

[SARAY EŞRAFINA] Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorsa ona sorun bakalım ? .. Onların konuşmadığını biliyorsun deyince ‘O halde, ALLAH’ı bırakıp ta size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek durumda olan putlara mı tapıyorsunuz ? .. Size de, ALLAH’ı bırakıp taptıklarınıza da yuh olsun. Bu akıl tutulması neden ? .. [ENBİYA SURESİ 57,58,59,60,61,62,63,64,65,66,67. AYETLER]



Bu ayetlerde de, yerleşik siyasi ve sosyal düzene karşı esaslı sorular soruyor ..
İçinde yaşadığı Babil İmparatorluğu’nun dini/ideolojik köklerini sarsıyor.

Aynı şeyi Hz.MUSA Mısır, Hz.İSA da Roma İmparatorlukları için yapmıştı ...

Burada ÖZGÜR RUHLU insan örneğini görürüz ...

Özgür ruhlar yerleşik olana teslim olmazlar ! ..
Herkes Mersine giderken onlar tersine gidebilir ! ..

Doğruyu söylediği için dokuz köyden kovulmayı, ateşe atılmayı veya çarmıha gerilmeyi göze alırlar. Sözün namusuna inanırlar. Eleştirilemeyeni eleştirir, sorulamayanı sorar, düşünülemeyeni düşünür, söylenemeyeni söyler KRAL ÇIPLAK derler.

Gönüller fethetmeyi değil; zihinler açmayı misyon bellerler.

Egemeni eleştirir, zorbanın karşısına dikilir, zenginin önünde eğilmezler.

Böyle yapanın dininin yarısının gideceğine inanırlar.

Haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmazlar.

Sultan sofralarından beslenmez, gerçeği sadece gerçeği söyler, ACI KONUŞURLAR ...

Bir toplum, içinden böyle ÖZGÜR RUHLU insanlar çıkaramazsa katı geleneklerin, donmuş yasaların, kendi elleriyle ürettiği statükoların girdabında boğulur. İleriye doğru açılım ve atılım yapamaz ..

Devrim yapmış toplumlar, içinden özgür ruhlar çıkarabilmiş toplumlardır ..

Halklar özgür ruhlu insanların sayesinde sıçrama yapabilmiş, insanlık onların sayesinde ileri gidebilmiştir. Tarihine bakın, bütün büyük devrimlerin ve insanlık sıçramalarının kökünde özgür ruhlu insanların soruları vardır ..

Hz.İBRAHİM’in ALLAH’a , devlete, imparatorluğa dair olduğu gibi babasına, oğluna, halkına ve de gelen elçilere de sorular sorduğunu görüyoruz:



[BABASINA] Putları tanrı mı ediniyorsun? [EN'AM SURESİ 74. AYET]

Babacığım İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? [MEYREM SURESİ 42/45. AYETLER]

[BABASINA HALKINA] Nelere kulluk ediyorsunuz? ALLAH’ı bırakıp ta uydurma tanrılar mı istiyorsunuz? Alemlerin Rabbi hakkında nedir bu kuruntularınız? Sundukları yiyecekleri yemiyor musunuz? Ne o konuşmuyor musunuz? Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? [SAFFAT SURESİ 85-97. AYETLER]

[OĞLUNA] Oğlum Ben uykuda iken seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi [SAFFAT SURESİ 102. AYET]

[ELÇİLERE] Ben yaşlı bir adamken bana müjde mi veriyorsunuz? Nedir müjdeniz? [HİCR SURESİ 54. AYET]

Görülüyor ki İBRAHİM'in SORULARI hayatın her alanını kapsıyor.

Daha kimbilir neler ve kimler hakkında sorular sormuştur ? ..

KUR'AN bize bu kadarını aktararak EVRENSEL MESAJLAR veriyor ve demek istiyor ki:

Geleneksel anlayış bundan pek haz etmese de. Siz de böyle sorular sorun. ALLAH, KİTAP, PEYGAMBER, İNSANLIK, DÜNYA, TOPLUM, DEVLET, GEÇMİŞ, GELECEK hakkında her şey ..



Size söylenenlere körü körüne inanmayın, araştırın ! ..
Kimsenin sözünü duyar duymaz teslim olmayın ! ..
Teklif olarak kabul edin ve kendiniz araştırın ! ..
Sorularınızın cevabını buldukça, itminan oldukça doğruluğunu kabul edin ! ..
Her sözü ve iddiayı dinleyin fakat DOĞRU OLANINA uyun ! ..


İNANMIYORMUSUN denince, EVET AMMA İTMİHAN OLMAK İSTİYORUM.
Yani delillerini görmek, bizzat kendim benimsemek istiyorum, körü körüne inanmak istemiyorum deyin.

Elçiler dahi olsa birisi gelip tarihe, hayata ve tabiata aykırı bir şey söylerse NASIL OLUR ? Bunu AÇIKLA, İZAH et, İSPAT et deyin. ALLAH’ın kavlî ayetleri ile kevnî ayetleri arasında çelişki olamayacağından hareketle ikisi arasında UYUM arayın.

ALLAH’ın kudretinden şüphen mi var, yapamaz mı ? .. diyen olursa EVET ŞÜPHEM YOK AMA İTMİHAN OLMAK İSTİYORUM ONUN BENZERİNİ GÖSTER deyin ...

Öyle ya Hz.İBRAHİM bile peygamber olduğu halde itminan olmak istiyorsa bizim bin kat daha fazla itminana ihtiyacımız yok mu ? .. dersiniz

İBRAHİM’in soruları, kıyamete kadar insanların elinde olacak bir Kitaba alınarak neden ayet yapılmış dersiniz ? .. Kime mesaj veriliyor bu soru örnekleriyle ? .. Peygamberlerde bizim için en güzel örnek olduğuna göre onun benzeri soruları bizim de sormamız gerekmiyor mu ? .. Kaldı ki İbrahim soruları ile tabiri caizse [tavan] yapmış. en olmadık soruları sormuş.

Bu soruların cevabı ona var da bize niye yok ? ...



Aslında var ...

Hz.İBRAHİM’e, MUSA’ya, İSA’ya, MUHAMMED’e cevap olarak ne gösterilmişse bize de gösterilip duruyor. Fakat bizim gözlerimiz var görmüyor, kulaklarımız var işitmiyor, dilimiz var konuşmuyor.


Gerçeğin ta kendisi yanı başımızda fakat onu görecek gözler körleşmiş, duyacak kulaklar sağırlaşmış, hissedecek kalpler taşlaşmış, bulacak vicdanlar donmuş, bağını kuracak akıllar tutulmuş, idrak edecek zihinler dumura uğramış .. YOKSA NE UÇAN VAR NE KAÇAN Her şey normal ve olağan. deyip durmazdık



DEMEKKİ SORULAR SORMAK LAZIM

Gözleri açmanın, kulakları işittirmenin, kalpleri hissettirmenin, vicdanları sızlatmanın, zihinleri açmanın yolu sorularda ...

Zira soru sormak meselesi olmaktır ..
Sorusuzluk meselesizliktir ..
Meselesizleşme ise sürüleşme ile eşdeğerdir ..
Sürülerde soru soran bir tek hayvan görülmemiştir ..


Soru sormak tehlikeli görünmektir ..

Sürüleşmiş topluluklara konuşmaya alışmış birisi için en riskli ve tehlikeli şey topluluğun içinden soru sormak için kalkan eldir. Ya cevaplayamazsa ? .. Ya bilmediği bir şey sorarsa ? .. Ya konunun cahili olduğu ortaya çıkarsa ? ..

Soru sormak gerçeği aramaktır ..

Gerçeğin ortaya çıkması için sorulur bütün sorular ..

Savcı soru sorar, hakim soru sorar, gazeteci soru sorar, filozof soru sorar, çocuk soru sorar ...

Düşünün; sorular olmazsa insan hayatı nice olurdu ? ..

soru evet soru bu makalemizin asıl nedeni bundan sonra yapacağımız paylaşımlarda akleden sorgulayan bir tavrın önünü açmak içindir çünkü bundan sonraki paylaşımlarımız birçoklarını rahatsız edeceğe benziyor. onun için diyoruz ki SORU SORMAK AKLIN DİNDARLIĞIDIR

Peki FAZLA SORU SORMAYIN SİZDEN ÖNCEKİLER BU YÜZDEN HELAK OLDU SORU SORMAK ŞEYTAN İŞİDİR İLK AKIL YÜRÜTEN ŞEYTANDIR yollu rivayetlere ne diyeceğiz ? ..

Yıllar yılı Akıldan, zekadan ve soru sormaktan rahatsız olanlarca uydurulmuş sözlerdir bunlar ...

Karşılarında sürü görmek isteyenlerin hezeyanlarıdır bunlar ...

Bunlar KUR'AN’ın ruhuna, İBRAHİM’in misyonuna aykırıdır ve reddedilmelidir ...


Çünkü ilk soruyu melekler sordu:

..Kan dökecek birini mi yaratacaksın ? .. [BAKARA SURESİ 30. AYET]



Evet, ilk soruyu MELEKLER sordu ! ..

İnsana dair gerçekler meleklerin bu sorusuyla açıklığa kavuştu.

İnsanlık tarihinin en büyük cevabı ve açıklaması bu sorunun ardından geldi.

Şeytan soru sormaz, aldatır ..

Sorsa bile aldatmak, kandırmak için sorar VE ona da soru denmez.

Kibir, kıskançlık, haset, yanıltma, aldatmadır şeytanın işi; gerçeğin ortaya çıkması için soru sorma değil.
Asıl soruyu melekler sordu, dikkat edin ! ..

Onun için insana ilk vacip soru sormak; bunların cevabını aramak, onun için düşünmek, araştırmak, yollara düşmektir ...


Bu şu demek:

Sorunuz yani arayışınız, yollara düşmeniz yoksa ALLAH sizi ne yapsın ? ...

İlk soruyu soran MELAİKE'ye selam olsun ! ...

Pirimiz İBRAHİM’e ve muhteşem sorularına selam olsun ! ...



KURAN ARAŞTIRMALARI PLATFORMU
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
dost1 (31. May 2010), gul (4. April 2013), hiiic (30. May 2010), Miralay (31. May 2010)