Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11. July 2014, 09:23 AM   #5
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bölüm-5.

Yakub mektubundan verilecek örnek, "SALİH AMEL"in ne kadar önemli olduğunu vurgulayan ayetlerdir. Bu da bize iki şeyin öneminin vurgulandığını gösterir.
Birincisi, kurtuluşun imanla tamamlanmadığını, SALİH AMEL'in MUTLAKA BULUNMASININ ŞART OLDUĞUnu anlatır. Hem de bu Salih amelin dua ile bitmeyip, bütün beşeriyete ve hatta bütün yaratılmışlara hayırlı, adil ve rahmet adamı olmak gerektiği bu bölümde bize anlatılır.
İkinci olarak vurgulanan önemli husus ise, ŞEFAATLE KURTULMANIN BOŞ ümit olduğu ve mutlaka ADALET ve ŞEVKÂT'in Salih amel olarak var olması gerektiği bu satırlarda önemle vurgulanır. Hatta öyle ki, günahların bir kısmından kaçınarak, diğerlerinin ihmal edilmesi hak dinin şeriat anlayışına aykırı olduğu anlatılır. Zamanımızın, “İnanıyor mu, ateist mi” gibi sığ ve afakî bir ayrımla işin geçiştirilmesinde hakka aykırı günümüz kıstasları yanlıştır. O toplumun somut amellerine bakılarak bir yargıya varmak gerekir. Bu cümleden olmak üzere Yakub Mektubu Bab–2 ayet 8’den itibaren şöyle yazılmıştır.
[Eğer mülükane kanunu: “Komşunu kendin gibi seveceksin”(bkz. Levililer Bab–19 ayet 18) yazısına göre İKMAL ederseniz(hayatınızı düzenlerseniz); fakat eğer şahsa riayet ederseniz(komşunuzun yaşamına uyarsanız) günah işlersiniz(şahsa tabi olmanın Resulullah hadislerinde de yasaklandığını görmüştük), şeriat tarafından suçlular gibi ilzam olunursunuz. Fakat bir kimse bütün şeraiti tutar, fakat bir şeyde sürçerse, hepsinde suçlu olur. Çünkü “zina etmeyesin”(bkz. Çıkış 20: 13, 14, Tesniye:17, 18) demiş olan(şeriat=Vahyi), "katletmeyesin" de demiştir. Şimdi sen, eğer zina etmez, fakat katledersen, Şeriatin mütecavizi(ihlâl edeni) olmuş olursun].

Dinde ayrıntılar bile çok önemlidir. Bununla burada kastetmek istediğimiz şey şudur. "Niçin ayetler bize 'katletmeyeceksin' demiş olan(şeriat), 'zina etmeyeceksin' de demiştir" denilebilir idi. Niçin önce zinanın yasaklığı anlatılarak, sonra da katletmeyeceksin ile mukayese edilmiştir. Yoksa tesadüfen mi sıralama böyledir diye sorulduğunda biz, “hayır aksine bilinçli bir sıralamadır deriz. Zaten bunu Kuran dahi bize farkı ortaya koymuştur. “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” hükmünü hatırlayalım. Ama ne eski ve ne de yeni ahitte ve Kuranda “Bir insanla zina eden bütün insanlıkla zina etmiş veya bütün insanlığı katletmiş gibidir” diye bir hüküm yoktur. Çünkü Katilde Merhamet duyguları gitmiş ve yüreği kabuk bağlamıştır. Hak dinde Adalet ve rahmet çok önemli iki ilkedir. Adam öldürmek fiili bu açıdan zinadan daha vahim bir suçtur da onun için ihlal misaline zinadan başlanıp, katilden örnekle mukayese yapılmıştır.

Çok önemli bir vurgu da bu babın 13. ayetinde verilmiştir. Hem de sebep göstererek(Çünkü diyerek) açıklama yapar. Sebep bize hem günah ve hem de merhametsizlik niteliği bulunan cürümler diğerlerinden daha ağır suçlardır. İşte zina elbetteki, bütün dinlerde ve ahlak felsefesinde günah ve yasaktır. Katletmek ve sair katı kalplilik bencillik içeren cürümler daha vahim sayılmıştır. Mesela Maun suresinde insanların her birinin uygun maunete kavuşmasına mani olan liberalizm gibi ferdiyetçilik sistemleri hak din nazarında zina gibi mağduru sadece Allah yasağını ihlal olan ve içinde kul hakkı bulunmayan zina suçundan çok ağırdır. Haksız yere adam öldürmek de öyle. İncelediğimiz Kitab-ı mukaddesin bu değerler sıralamasındaki ehem mühim değerlendirmesine günümüzde çok ihtiyaç vardır. Din istismarcılarının eski tarihlerden beri yaptıkları hile şöyledir. Bırakınız zinayı, katl ve diğer insan haklarını ihlal eden fiillerin aşırı tesettürden dahi önemsiz değerde gören ferdiyetçilerin, tesettürü abartıp kabartarak hem de Sebilullah’ın(Kamu işletmeciliği) ilgasına kasdetmiş kadroların iktidar yapılması için manivela olarak kullanılması hilesi son asırlarda çok pervasızca uygulamaya konulmuştur. Bu eski bir ehem-mühim sıralamasında akıl çelme olarak bilindiği kadarıyla Yahudilerde çok uygulanmış olsa da, zamanımızda çok hayâsızca akıllar çelinmektedir.

İşte Yakub mektubu bu açıdan önemlidir. Biz de özel bir önem atfederek bu konuyu analiz etmek gereğini çok önemsedik. Hak dinin hak olan ilkelerini By-Pass etmenin en tehlikeli iki yönteminden birisi şefaat öğretisi, diğeri ise cinselliğin abartılarak adalet ve rahmete ilişkin ihlalleri gözden kaçırma hilesidir. Öyle ise merhametin hak dinde çok önemli olduğunu vurgulayan Bab–2 Ayet 13 verelim ki, katı kalpliliğin veya yeteri kadar merhametli olmamanın ne kadar ağır bir günah, merhametli olmanın ise yargıyı ne kadar çok etkilediğini vurgulayan çok çok önemli bir ilkedir.

“Çünkü merhamet etmemiş olana hüküm merhametsizdir. Merhamet hükme karşı övünür”

Bu ayetin benzeri hadis şudur: Yerdekilere merhamet etmeyene, göktekiler merhamet etmez”.

Merhamet ile iman öyle birbirine bağlanmış ki neredeyse en ağır cürümleri işlemiş olanlar gadretmemişse bütün bu günahlara galebe edecek ve onlardan beraat ettirecek olan şey merhametli bir mizaca sahip olmaktır. “Merhamet hükme karşı övünür” ayeti işte bunu bize anlatır. Gadareti benimsememiş ve adalet etmekle kalmayıp, üstelik merhamet etmeyi mizacının bir parçası yapmış insanı Allah affeder demektir. Gerçekten de hicabı dahi aşarak tesettürde ısrar edilen bir dini öğretiyi aşılayarak, kapitalizmi, ferdiyetçiliği yürürlüğe koyan ve önünü açan politikaları benimsemiş gadaret ehline siyasi destek sağlayarak iktidar edenler bakalım hesap günü bu merhametsizliklerinin cezasını nasıl ödeyecekler?

Aynı babın 14 ve sonraki ayetleri bize Salih amel içermeyen kuru imanın ne işe yarayacağını sorar:

”Ey kardeşlerim, eğer bir kimse amelleri yokken, imanı olduğunu söylerse, faide nedir? Kendisini o iman kurtarabilir mi?”(Yakup mektubu Bab–2 ve ayet 14)

Yine olayı güncelleştirelim. Tarikat ve cemaatler öğretisinde yine dindarlık ve dinsizlik kadın üzerinde döner durur. Sanayi devrimi sonrası yürürlüğe giren gadaretin vicdanları yaralamasına mani olmak için Salih amel olan sosyal devleti yürürlüğe sokmak yerine, aksine inanıyor mu, inanmıyor mu veya hicabı da aşarak tesettür ediyor mu, etmiyor mu diye semavi dinlere KENDİ KAFASINA GÖRE helal ve haramlar getiren tassub ehli türetilmiştir. Bakınız bu önderlerin risalelerine ve Allah kitabı yerine bunları koymuş olan tabilerine. Aynı şeyi görürüz. Ateist mi, değil mi gibi bir kuru kıstas hem öğretide ve hem de uygulamalarında vardır. Ama devam eden ayet bize gadaretin kıstas olması gerektiğini açıklar. Bu ise gadaretten uzak durmakla başarılır. Gadaret ise, çevrede açlık veya fakirlik sınırının altında çok sayıda komşu veya vatandaş olduğu halde, o kişi veya kişiler refah içinde yaşamayı içlerine sindirirler ki, işte gadaret denilen vicdansızlık budur. Bu insanlar ister iman edenlerden olsun, isterse rutin ibadetlerine devam eden formal bir amel ve iman sahibi olsun, gaddar insanın başka amelleri de makbul değildir. Yine bir hadisi hatırlatalım. “Sizler merhametli olmadıkça iman etmiş sayılmaz, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” hadis hakikatidir. “Biz merhametliyiz diyen çevredekilere Resulullah açıklama yapar. Der ki, “Ben size çoluk çocuğunuza merhametinizi kastetmiyorum, halka karşı olan merhametinizden bahsediyorum” der.

Demek ki sınıflı toplum ve bunu kabullenen ferdiyetçi sistemleri içine sindirenler gaddar olmuş oluyorlar. Halka merhamet ise halkçı ve sosyalistlere özgü bir güzel ahlak olmuş oluyor. İşte Kuran dışı İslam’dan beslenenler bunun için kamu işletmeleri karşıtıdırlar. Onun için sosyal devlet düşmanıdırlar. Bunların birer ferdiyetçi ehli gadaret olan Feodalist, liberalist kesim oldukları Kitab-ı mukaddes'de de açıkça bildirilir. Öyle ise Yakub mektubu Bab–2 ayet 15 den sonrasına göz atarsak bize merhametin ancak sosyal hukuk devletini savunan merhametli sosyalist ve kollektivist kesimde bulunduğunu bildirmiş olur.

“Eğer bir kardeş veyahut kız kardeş çıplak ve gündelik yiyecekten mahrum iken, sizden de birisi onlara selametle gidin, ısının ve doyun derse, fakat bedenin muhtaç olduğu şeyleri vermezse fayde nedir?”(Yakup’un mektubu Bab–2 ve ayet 15)

Hani bazı cahiller der ya: “Allah versin”. İşte Allah böylelerinin ne namazını ve ne de orucunu ve buna benzer dua cinsinden eylemlerini kabul eder. Bir önceki ayeti şimdi hatırlayalım. Neydi özü? Kuru bir iman ve imana bitişik amellerden olan dua, ayin ve seccade namazı ve ramazan orucu gibi şeylerin kurtuluşa yetmediğiydi.
“Amel” denilince bunlardan ziyade sosyo ekonomik içerikli(yani bütün toplumu kapsayan) hayır işlemede yarışma alanındaki işlerin işlenmesi anlaşılması gerektiğini işte bu 15. ayet bize açmıştır. HAK DİNDE İMAN SONRASI EN MÜHİM AMEL FAKİRLİK SINIRI ALTINDA HİÇ KİMSEYİ BIRAKMAMAKTIR. İşte bunun din literatüründeki ismi “İNFAK’TIR” İşte kimse ben iki buçuk zekât verdim diyerek kesip atamaz. Geçimini rahatlıkla sağlamayana bir tek ferd varsa o toplumun kilise, cami ve havradan çıkmayan dindarları olsa da bir kıymet ifade etmez. Çünkü bu insanlar hak nazarında gadaret fiilini işlemişlerdir.
Ya açlık sınırının altında maaş aldıran ve veren toplumların yöneticileri siz ne yapacaksınız? İnsanları “dindar başkan” diye aldatmaktasınız. Peki, Allah’ı aldatamayacağınızı siz de biliyorsunuz. Allah elbette ki bağışlayıcıdır. Ama merhamet edene merhamet edilir kuralı dinin özüdür. Gaddarların inanmaları Allah indinde bir kıymeti olmayan şeydir. Salih amel ise yaratılmışlara çok faydalı olmaktır.
(devam edecek)

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (11. July 2014 Saat 02:50 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (11. July 2014)