Konu: Hz. âişe
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 1. October 2008, 06:15 AM   #12
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

A. HZ. ÂİŞE’NİN İSLAM İLİM VE DÜŞÜNCE TARİHİNDEKİ YERİ

Hz. Âişe’nin İslam düşünce ve ilim tarihindeki yeri bağımsız bir eserin konusu olacak önemdedir. Biz burada onun İslam ilimlerine ve Kur’ansal düşünceye hizmetlerini çok genel çizgileriyle değerlendireceğiz.

Âişe, Ebu Bekir gibi ekonomik ve kültürel yönden seçkin bir kişinin kızı olarak iyi bir aile ve çevre içinde büyüdü. Bu maddesel imkânlara ek olarak tabiat ana onu hayranlık verici bir hafıza ile donatmıştı. 60, 70 hatta 100 beyitlik bir şiiri bir iki dinleyişte rahatlıkla ezberleyebiliyordu.

Hz. Peygamber’in okuma-yazma bilen üç hanımından biri de oydu. (Buharî. te’lifü’l-Kur’an) Hz. Peygamber’le çocuk denecek yaşta başlayan beraberliği Tanrı Elçisi’nin son nefesini verdiği ana kadar gece-gündüz devam etmiştir. Bu beraberlik, din ilimlerinin özellikle fıkıh ve tefsirin vazgeçilmez isimleri arasına Âişe’nin de girmesini sağlamıştır. Gerçekten de Hz. Âişe’yi yok saydığınızda din ilimlerinin kayıpları telafi edilmeyecek kadar büyük olmaktadır. Hz. Peygamber’le kesiksiz beraberliği diğer birçok insanın bilgisi dışında kalmış çok hassas konuların kaynaklara geçmesine yaramıştır.

Rivayet ettiği hadislerin sayısı ikibinin üstünde gösterilmektedir. Bunların bir kısmının, onun adına izafetle uydurulduğu kuşkusuz olmakla birlikte, oldukça önemli sayıda rivayetinin varlığını kabul zor değildir. Çünkü gece-gündüz Hz. Peygamber’in beraberinde idi. Âişe bu hadislerin temel hedeflerini, din, hukuk ve mantık açısından illetlerini göstermiş onları tahlil ve yorum konusu yapmıştır.
Esasen, Hz. Âişe’nin gözardı edilemez bilimsel ve fikirsel katkılarının temelinde onun bu yorum ve tahlil gücü yatmaktadır. Bu güç onun Arap dilini, özellikle Arap şiirini iyi bilmesi yanında hür düşünceye, kritiğe, hurafelerden nefrete saygı duyan yaratılışından da besleniyordu.

Arap diline vukuf, Arap şiirini iyi bilmekten geçer. Âişe bu bakımdan çok şanslıydı. Elinde yetiştiği babası Ebu Bekir, Arap şairlerinin, yazdıklarını tashih ettirdikleri bir edipti. Ebu Bekir’in bu seçkin durumu Âişe üzerinde çok etkili olmu yaşlarda şiirle meşgul olmaya başlayan Âişe ünlü Arap şairlerinin birçok şiirini ezberlemişti. Örneğin, şair Ka’b b. Mâlik’in çok uzun kasidelerini ezbere okurdu. Şunun da altını çizmek gerekir ki Müslüman şairlerin, Hz. Peygamber’i taşlamak için yazılan putperest şiirlere verdikleri cevap-şiirlerin hemen tamamına yakınının metinini Hz. Âişe’nin hafızasına borçluyuz. Onun hafızası depoluk görevi yapmasaydı bu şiirlerin tarih sayfalarına geçmeleri mümkün olmayabilir veya çok az kısmıyla mümkün olabilirdi.

Şunu da ekleyelim ki, başta Hassân b. Sabit ve Abdullah b. Revâha olmak üzere büyük sahabi şairler şiirlerini Hz. Âişe’ye gösterir, onun tashihine sunarlardı.

Şiire, bu demektir ki, Arap dili ve edebiyatına bu vukufu Hz. Âişe’yi dinsel metinler üzerinde tahlile ve fikirsel konular üzerinde diyalektik bir yaklaşımla tartışmaya götürüyordu. Tahlil ve tenkitlerindeki cesur tavrını Hz. Peygamber karşısında bile sergilemekten çekinmemiştir.

Onun, hür düşünce, tahlil ve kritiğe tutkunluğuna en güzel kanıtlardan biri de Mirac’la ilgili tavrıdır. Bilindiği gibi, genel kanı Mirac’ın ruh ve ceset beraberliğinde gerçekleştirdiği yolundadır. Bir başka genel kanı, Mirac’ta Hz. Peygamber’in Allah’ı gördüğü şeklindedir.ştur. Çok erken Hz. Âişe bu iki görüşe de karşı çıkmıştır. Ona göre Mirac gecesi Hz. Peygamber’in bedeni yatağından hiç ayrılmamıştır. Mucize yolculukta olup biten her şey ruhsaldır. (İbn İshak. Paragraf,462) Hz. Peygamber’in Allah’ı gördüğü iddiasına, Âişe’nin verdiği cevapsa şudur: “Bunu söyleyenler yalancıdırlar.” Hz. Âişe buradan hareketle, Allah’ın görülebileceği yolundaki görüşü de “tüyler ürpertici bir iddia” olarak nitelendirir ve kendi kanısını Kur’an ayetleriyle ispatlar.

Tam bu noktada Hz. Âişe’nin, din ilimlerinin çeşitli kollarında sergilediği tenkitçi ve yaratıcı tavrı gösterecek birkaç örnek daha verelim:
Halife Ömer, sabah ve ikindi namazlarından sonra güneşin doğuş ve batışına kadar namaz kılınmaz diyordu. Hz. Âişe, Ömer’i bu konuda kuruntu üretmekle itham etmiş ve şöyle demiştir: “Yasak olan, güneşin tam doğuşu ve tam batışı sırasında namaz kılmaktır. Çünkü bunda güneşe tapanlara benzeme söz konusu olur. Bunu, sabah ve ikindi namazlarının arkasından namaz kılınmaz şekline getirmek yanlıştır.”

Bazı sahabiler: “Sünnetlerin, özellikle vitir namazının terk edilmesi Allah’ın azabına sebep olur.” şeklinde konuşmuşlardı. Hz. Âişe bunu duyunca şöyle konuştu: “Böyle şey olmaz. Azap sadece kulluk borcu olan farzların terkinde söz konusu edilebilir. Kaldı ki, bunları dahi noksan kılanı Allah dilerse affeder.” Hz. Âişe din konusunda hüküm vermede temel kaynak olarak Kur’an’ı alıyor, Kur’an’a açıklık getirmek için de Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinden yararlanıyordu. Kur’an’ın ifadesinden açıkça anlaşılan hususlarda ise başka hiç bir şeye değer vermiyordu.

Fıkıhta otorite sayılan sahabilerle yine bir otorite olan Hz. Âişe’nin farklı görüşlere sahip olduğu konular Nedvî’nin eserinde sıralanmıştır. (Nedvî; Âişe, 205–215) Birkaç örnek verelim: Kocanın karısını öpmesi abdesti bozar fetvasına Hz. Âişe katılmıyor. Cenazeyi taşımanın abdesti bozacağı hükmüne de katılmıyor. Gusül abdesti sırasında kadının saç örgülerini açması gerektiği görüşüne de katılmıyor.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla