Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. August 2009, 07:55 AM   #6
Ali Rıza Borazan
Uzman Üye
 
Ali Rıza Borazan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Ali Rıza Borazan will become famous soon enoughAli Rıza Borazan will become famous soon enough
Standart

KABİR AZABI
KABİRDE AZAP OLMAZ
Bakınız toplumların ve alimlerin yıllardır anladığı ve anlatıldığı dinden önce kimyayı saadetten aktarılma kabir azabı ile ilgili bir yazıyı aktarayım daha sonra da Kuranda geçenleri anlatmaya çalışayım inşallah.


Kabir Hayatı
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir.

Kabirlerde bulunan kimselerin tamamı "Berzah" hayatı ile diri olup;
• Bilirler,
• Akıl ederler,
• Duyarlar,
o "Hiç şüphe yok ki, ölü defnedilip arkadaşları, yanından ayrıldıkları zaman; yanından ayrılırken cenazesini kaldırıp kendisini ahirete yolcu edenlerin ayak seslerini işitir. (6)
o Peygamber efendimiz (s.a.v) Bedir'de öldürülen kâfirlerin içi taşlarla örülmemiş bir kuyuya atılmasını emretti. Ölümlerinden günlerce sonra gelip başında durdu ve son ferdine kadar, onları teker teker ey falanca oğlu falan şeklinde, isimleri ve babalarının isimleri ile çağırarak onlara şöyle buyurdu: "Siz Rabbinizin size va'dettiği azabın hak olduğunu gördünüz mü? Hiç şüphe yok ki ben; Rabbimin bana va'dettiği zaferin hak olduğunu gördüm." Bunun üzerine Hazret-i Ömer; "Yâ Resulallah! Sen, leş olmuş bir kimselerle mi konuşuyorsun, dedi". Bunun üzerine Peyganber Efendimiz de cevaben : " Beni hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki siz, beni onlardan daha iyi duymuyorsunuz dedi." (7)
• Görürler,
• Kendilerini ziyaret edenleri tanırlar,
o Herhangi bir kul kardeşinin kabrini ziyaret edip yanında oturursa, kalkıncaya kadar, o ölü onunla arkadaşlık eder ve ona karşılık verir. (8)
• Selam verenlerin selamlarını alırlar,
o Bir adam, tanıdığı bir kimsenin kabrinin yanından geçtiğinde, ona selam verirse, selmını alır. Bir adam da tanımadığı bir kimsenin kabrinin yanından geçtiği zaman selam verirse o da, onun selamını alır. (9)
Çok kimse kabir ehlinden istifâde edildiğine inanmıyor. "Ölü yardım yapamaz." diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Duâ eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâsının kabûl olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vâsıta yapmaktadır. Yâ Rabbî! Kendisine bol bol ihsânda bulunduğun bu sevgili kulunun hâtırı ve hürmeti için bana da ver demektedir. Yâhut, Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek; "Ey Allahın velîsi, bana şefâat et! Benim için duâ et! Allahü teâlânın dileğimi ihsân etmesi için vâsıta ol." demektedir. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız vesîledir, sebeptir. O da fânîdir, hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa gücü, kuvveti yoktur. Böyle söylemek, böyle inanmak şirk olsaydı, Allah'tan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de duâ istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden duâ istemek, bir şey istemek dînimizde yasak edilmemiştir. Hattâ müstehâb olduğu bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten sonra kerâmet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini isbât etmeleri lâzımdır. Evet, evliyânın bir kısmı öldükten sonra, âlem-i kudse yükseltilir. Huzûr-i ilâhîde her şeyi unuturlar. Dünyâdan ve dünyâda olanlardan haberleri olmaz. Duâları duymazlar. Bir şeye vâsıta, sebeb olmazlar. Dünyâda olan, diri olan evliyâ arasında da böyle meczûblar bulunur. Bir kimse, kerâmete hiç inanmıyor ise, hiç ehemmiyeti yoktur. Sözlerini isbât edemez. Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve asırlarca görülen, bilinen olaylar, onu haksız çıkarmaktadır. Evet bir câhil, bir ahmak, dileğini Allahü teâlânın kudretinden beklemeyip, velî yaratır, yapar derse, bu düşünce ile ondan isterse, bunu elbet yasak etmeli, cezâ da vermelidir. Fakat bunu ileri sürerek, İslâm âlimlerine, âriflere dil uzatılmaz. Çünkü, Resûlullah efendimiz kabir ziyâret ederken, mevtâya selâm verirdi. Mevtâdan bir şey istemeyi hiç yasak etmedi. Ziyâret edenin ve ziyâret olunanın hâllerine göre, kimine duâ edilir, kiminden yardım istenir. Peygamberlerin kabirde diri olduklarını her müslüman bilir ve inanır. (15)


Kabir Azabı

Kabir azabının aslı nedir?

Dünya sevgisidir. Fakat şiddet derecesi ayrıdır. Azlığı, çokluğu Dünya sevgisine göre değişir. Azap, kalbin Dünyaya bağlanmasının sonucudur. İtaat erbabı için kabir azabı yoktur. Ancak kabrin şiddet ve azametini hisseder.

Kafirlerin kabir azabı
Kafirlerin kabir azabı, kıyamete kadar devam eder. Yalnız Cuma ve Ramazan günleri kalkar.

Asilerin kabir azabı

Asilere gelince bunlar için kabir azabı vardır. Ancak kıyâmete kadar devam etmez. Cuma günleri kalkar. Hatta cuma gecesi ölen asi, bir saat kabir azabı görür.

Resulullah (sav) in dilinden kabir azabı

Kabir ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir.

Kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir.

Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.

Manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!.
Resulullah (a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında laf taşıyıcılık yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında:

"Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" buyurmuşlardır.
Hz. Adem zamanında ölen ile Hz. Muhammed zamanında ölen aynı azaba mı çekecek?
Daha sonra ölen daha avantajlı mı oluyor?
Her şeyden önce “Allah’ın adaleti” meselesinin basit ölçülerle ele alınamayacağını belirtelim. Bu dünyada 50, 60, bilemediniz 100 senelik bir ömür süresince küfür içinde yaşayanların, bunun karşılığında sonsuz bir azaba çarptırılması hangi maddî/beşerî adalet ölçüsüyle izah edilebilir?
Kabir azabının, kabirde kalış süresiyle bağlantılı düşünülmesi bu bakımdan ayrıca izaha muhtaçtır. Mesele böyle ele alındığında, daha önce ölenin azabının biraz daha hafif, sonra ölenin daha ağır tutulup, aradaki zaman farkının azabın şiddetiyle dengelenmesi şeklinde cevaplar verildiğini biliyoruz.
Keza kişinin kabirde gördüğü azabın şiddetine bağlı olarak cehennemdeki azabının şiddetinin değişiklik göstereceği söylenmiştir. Yani kabirdeki azabı şiddetli olan, kabirde daha kısa süre azap görene oranla cehennemde biraz daha hafif azaba çarptırılacaktır. Ancak bunların aklî izahlar olup kesinlik arz etmediğini unutmamak gerekir. (16)
Azabı sadece ruh mu çekecek?
Bir kısım alimler kabir azabını sadece ruhun, bir kısmı da ruh ve cesedin birlikte göreceğini söylemiştir. İkinci görüşün Ehl-i Sünnet kaynaklarının geneli tarafından benimsendiğini belirtelim.
Ancak Ceset toprağa konulduktan bir süre sonra çürüdüğüne göre nasıl azap görmeye devam edecektir?" sorusu önemlidir. İşte burada kabirdeki azabın mahiyeti meselesi gündeme gelmektedir. Kelam alimleri genellikle bu soruya, "mahiyetini ancak Allah Teala bilir" diye cevap vermiştir. Buna göre Allah Teala kabirdeki insana bir nevi hayat verecektir. Bu hayat, bizim bu dünyada yaşadığımız hayat boyutundan farklı olacaktır. Dolayısıyla oradaki farklı hayatta tadılan farklı bir azap söz konusu olacaktır.
Bu soruya, kabirde cesedin bir kısmına hayat verilecektir. Dolayısıyla azabı da, hayat verilen kısım tadacaktır şeklinde de cevap verilmiştir. (16)

35/40- De ki: "Siz, Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vaat etmiyorlar.
İşte kuranın dışındaki bize gelen haberler. Mutlaka kuran terazisiyle tartılmalıdır. Yoksa. Doğru bir yol oluşturulamaz. Kuran Her örnekten bir örnek verdiği, ve hiç bir eksik de bırakmadığı halde Ölçü Olarak alınmamıştır. Peygamberin yaşadıkları ve söyledikleri Kurandandır . o zaman kurandan ise onun söyledikleri zaten kuranda var ne diye hadis diyelim . eğer söylenenler. Kurana uygun değilse. Onu peygamber söylemez o zamn peygamberleri kuranın dışında bir atmosfere taşıyıp da. Yalanlar uydurup peygamber söyledi deyip de insanları kandırmıyalım.
Fıkıh kitaplarında daha önce de belirttiğimiz gibi Bilginin kaynağı kuran olarak belirtilmemiştir. Bilginin kaynağı asrı saadet döneminden yüzeli sene sonra.mezhepler dönemindeki dinin bu güne kadar doğru bir şekilde aktarılıp gelenleri ,ilim diye sunmuşlardır. Asıl Orijinalliği bozulmayan ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan bir kitap göz ardı edilmiştir. Yani Hadis ilmi diye yanlış mı doğru mu geldiği sorgulanması gereken bilginin üzerine bir bilgi aktarma ilmi kurulmuştur.
Zaten Müslümanlar Medine de devlet kurdukları zaman. Devletin nimetlerinden nemalanmak için münafıklar alabildiğine çoğalmıştı. İşte münafıkların en büyük silahı olan Hadis adı altında peygamber arkasına sığınarak-, ve onu kalkan olarak kullanarak, bir çok hadis olmadığı halde hadis uydurarak. Saf ve doğru olan kuran bilgisinin bozulmasına çaba harcamışlardır. İşte Yahudi dönmesi olan Abdullah ibni sebe dört yüz tane hadis uydurdum bu Müslümanların bozulmasına yeter ve artar bile demiştir. Akıllı olan her Müslüman, devamlı uyanık olmalı. Kendisine gelen bilgileri akıl süzgecinden geçirerek, Allah’ın Garantörlüğü altındaki kuran terazisiyle tartarak karar verip yola yürümelidir. İyi bilmelidir ki peygamber ne söylediyse kurandan söylemiştir. Eğer o kuranın dışında bir davranış ve sözde bulunamıyorsa, onun söyledikleri. Kurandır. Çünkü kuranda her örnekten bir örnek verilmiştir. Ve hiçbir eksik de bırakılmamıştır. Eğer o söyledi deyip de, söylenen sözler kuranda varsa ki vardır. O zaman. Allah’ın telif hakkını bir başkasına vererek zulüm yapılmış olacaktır. Diyebiliriz ki peygamberin her söylediği kurandan ise. O zaten kuranda var. Eğer peygamber söyledi diye peygamberin söylemediği bir şeyse. O kuranda yoktur. Onu peygamber söylememiştir.
Tövbe Haşa Allah’ın karşısında başka bir Allah daha varmış gibi, sanki başka bir Allah’ın dini dolaşıyor ortalarda. Akıl eden herkes iyi bilir ki yerleri ve gökleri yaratan bir tek Allah vardır. O Allah çelişkisiz bir kainat ve çelişkisiz bir kitap göndererek,insanlara sorumluluk yüklemiş. Ve her gün yeni bir yaratılışla bir şeyler yaratmaya devam eden, insanları öldüren ve dirilten, ve her şeye çeki düzen veren bir tek Allah’tır.
Ki O Allah insanların var oluşuşuyla birlikte kendisi ile insanlar arasında ardı arkası kesilmeyen elçiler ve resuller seçerek, çelişkisiz bir dinin göndericisi ve takipçisi olmuştur.
İşte insan oğlunun ağır ağır yüklenmiş olduğu görev ağır ağır sona doğru yaklaşırken, göç yolunun ayak seslerinin tıkırtıları duyulmaya başlamıştır. Son >Görevini yapan insan oğluna peygamberlik hayatının sona ererek noktalandığı ve yerine Allah İle diyalogun devamı kuran gibi bir kitapla sağlanmıştır.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Tabi ki Allah İnsanlara özgür iradeyi, Takvayı fısk-ı ve akılı vererek, gidilmek istenilen yola da gerekli malzemeyi de koyup, seçme hakkını da sonucuna katlanmak koşulu ile, kendisine vermiştir. Ama kendisine inanan kullarına nerde ne yapacağına kılavuz olarak peygamberler ve kitaplar göndererek, velisi olduğu kullarına bilmediği ve karşı karşıya kalacağı cehennemin acı sonuçlarına karşı uyarmıştır.
İşte bugünkü insanların içerisinden Allah’ı veli edinen kulların Yol Göstericisi ellerindeki çelişkisiz ve orijinalliği bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan kuran olmuştur.
Kim bu kuranı sahiplenmişse Helal ve haram doğru ve yanlış onun tarif ettikleridir. Kim de helalı ve haramı doğruyu ve yanlışı kuranın dışında bir yerlerde ararsa o düpedüz bir yoldan sapmıştır.
Bakınız Kuran Kabir hayatının azap ve işkence yeri olmadığını, söylerken, Kuranın dışında yolda yürüyenlerin Kurana Rağmen kabirde azap olduğunu söylemesi.Allah’tan başka bir Allah’ın olduğunu ve Allah’ın sözünün üzerine söz koymalarıyla Allah’a Ortak Koşmuyorlar mı? İşte Kuran Kabir ile ilgili neler söylüyor bir bakalım.
36/51- Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler.
36/52- Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın vaad ettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş"
Önce şu meseleyi iyi kavramak lazım.İnsan bedenle ruhtan meydana gelmiştir. Bedenle ruh bir araya gelmeden hiç birisi tek başına ne bir günah ne de bir sevap işleyemez. Ve aynı zamanda mükafat ve ceza da göremez. Su Bardağı içinde su olduğu zaman , Arabalar, çalışır halde oldukları zaman,bir anlam ifade ediyorsa.veya bir ampul cereyan geldiği zaman ışık veriyorsa. İnsanı ayakta tutan o candır ruhtur. Can veya ruh ortadan kalkınca. Beden bir et ve kemik yığınından başka bir şey değildir. O ölüdür.
Kuran İnsanın yaratılışından bahsederken, şöyle buyuruyor.
15/26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık
15/.27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
Ayetlere baktığımız Zaman insanın iki boyutundan bahsetmektedir. Birisi beden hammaddesi toprak. Diğeri ise Ruh ve ya candır. İşte bedenle can bir arada olduğu zaman o beden konuşur yer gezer hayat sürer diridir. Ama bedendeki can ortadan kalkarsa, giderse. Geriye ölü bir ceset ortada kalır. O topraktan geldi ve tekrar toprak olacaktır yeni bir yaratılışla yaratılıncaya kadar. İşte Kuran Onu Şöyle açıklıyor.
56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip yarattık.
Bedenlerle Ruhlar birleşerek azabı tatmaya, mükafatı da hissetmeye başlayacak. Bu da daha önce izah ettiğim zaman mefhumu ölçüler içerisinde gerçekleşecektir.
Diyorlar ki Hocalar telkin verdikleri zaman,Cenaze başını kaldırır saptırma taşına vurduğu zaman öldüğünü anlar. Bunlar ellerinde bir belge olmadan zan ve tahminle böyle konuşuyorlar. Ve devam ediyorlar nen kir ve münker melekler geliyormuş sorguya başlıyormuş ve Anlatıyorlar kaynak göstermeden anlatayım. Çünkü toplumlardaki genel anlayış budur. Hazreti Ömer öldüğü zaman. Kiramın katibin melekleri sorguya çekmeye başlayacakları zaman hazreti Ömer birini sağ eliyle birini de sol eliyle tutuyor. Siz ne kadar yoldan geldiniz. Dediğinde seksen bin yıllık yoldan geldiklerini söyleyince hazreti Ömer siz seksen bin yıllık yoldan geldiniz de rabbinizi unutmadınız. Be ise daha biraz önce geldim Rabbimi unuttum mu diyerek onların sorgulamalarına fırsat vermediği anlatılmaktadır.
Gördüğünüz gibi toprağın altına giren birini böyle şekillendirip kendi kafalarına göre konuşturup duruyorlar. Eğer onu peygamber biliyorsa o kuranda bildirilmiştir. Eğer o gayıp haberini peygamber bilmiyorsa o Kuranda bildirilmemiştir.Bakınız kuranda bildirilen bir gayıp haberine bir örnek verelim.
3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.

Eğer gayıp haberini kuranda bildirmemişse peygamber onu bilemez
7/187- Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Rabbimin Katındadır. Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir." Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Allah'ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler."

Tarih boyunca çeşitli ırklardan ve milletlerden zan ve tahminle konuşarak yanlış anlayışlı olan insanlar sürekli ola gelmiştir. İşte bunların vahye uygun olanları doğru vahiylere uygun olmayanları ise yanlıştır.
Bundan otuz beş sene önce lisede beraber okuduğum arkadaş beni ziyarete geldi. Arkadaş materyalist görüşlü idi.Allah Peygamber kavramları ona gülünç geliyordu.bana sordu sen dindar birisin. Ve seni de seviyor ve beğeniyorum dedi. Ama din konusundaki görüşlerine katılmıyorum dedi. Ben de dedim ki Hangisine dedim. Sorduğu soru kabir azabı ile ilgili idi. Dedi ki insanoğlunun var oluşu ne zaman önce dedi. Bende bu konuda kesin bir bilgi yok ama. Zamanımızdan tahminen elli bin yıl önce dedim.. peki kıyamet ne zaman kopacak dedi. Onu da Allah bilir dedim çünkü o konuda da bir bilgi yok dedim yine haydi o da zamanımızdan elli bin sene sonra kopsun dedi. Tamam dedim. Peki o zaman insanoğlunun var oluşu ile ölen ve yanlış yolda giden bir adamın kabir azabı ölmesiyle beraber başlıyorsa, kıyametin kopuş anındaki yanlış yolda giden bir adamın ölüp kabir azabı çekmemesi ve diriltilmesi adaletsizlik değil mi diye sordu. Ben de dedim ki neden adaletsizlik olsun dedim. Dedi ki birisi yüz bin sene kabir azabı çekiyor birisi hiç kabir azabı çekmiyor. İkisi de aynı yanlış yolda oldukları halde. Dedi. Arkadaş haklıydı böyle bir soruyu sormakta. Çünkü. Alışılagelmiş gerçek hedefinden saptırılmış Allah’ın dinini böyle anlatıyorlardı.
Ben de dedim ki. Kabir Azabı diye bir şey kuranın anlattıkları değil, kabir azabını kuranın dışındaki Allah’ın dini ile alakalı olmayanlar. Uydurmuş beynini kuran terazisiyle tartarak yol bulanlar. Asla böyle saçma sapan şeylere inanmazlar dedim. İnsanlar öldükleri zaman,bedenle ruh yani can biri birinden ayrılmıştır. Hiçbir zaman ne beden ne de ruh yalnız başına bir anlam taşımaz.sevap ve günah işlerlerse de beraber işlerler azap veya mükafat görürlerse de beraber görürler dedim bak kuran ne diyor dedim.
35/22- Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir; sen ise işittirecek değilsin.

36/70- (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).

Öldükten sonra ahiret aleminin olduğuna inanmak, herkese ait bir olay değildir. Zaten buna inananlara kuran iman eden diyor. İşte aklını kullananlar Allah’a inanır ve bulur . Allah’ı bulanlar da. Allah’ın gönderdiği kitap ve peygamber doğrultusunda inanır ve yaşar. O kitaplar ve peygamberler. Bir Ahiret aleminin olduğundan bahseder.
2/4- Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
İşte bu ayetler ışığında olayları değerlendirdiğimiz zaman, Kabir Zaman durdurularak, Dünya hayatından ahiret hayatına geçişin isterse aynı an ile. Milyarlarca yıl olsa bile bir andır. Ahiret hayatına geçişin ilk adımıdır. Yani imtihan edilen hayatın bitişi ve hesap görülecek yani ceza ve mükafatının başlangıcıdır. Orada artık zaman kavramı tekrar ortadan kaldırılarak ya ebedi bir ceza yada ebedi bir mükafat vardır. İşte birinin adı cehennem diğerinin adı da cennettir.
Bu Sadece iman edenler için olan bir olaydır bu gayıp olan bir haberdir bu günkü deyimle Allah’ın karanda ortaya attığı bir teoridir. İspatını Allah Ahiret aleminde yapacaktır. Ama şu bir gerçektir ki. Allahın Kuranda Bahsettiği iki türlü gayıp haberi vardır. 1- İnsan kültürünün araştırdıkça ve kainatın esrarını çözdükçe bulabilecekleri gayıp haberleridir. Mesela peygamber döneminde.Bilinmeyen ve kuranın bahsettiği gayıp haberleri
36/38- Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.
Daha dünyanın o dönemden çok uzun zaman geçmesine rağmen düz tepsi şeklinde olduğuna inanan Hıristiyan dünyası. Güneşin de döndüğünü ve bilinmeyen bir yere doğru akıp giden bilgiyi Allah’tan alan bir peygamberin varlığına inanmıyorlardı işte o peygamber, zamanımızdan bin beş yüz yıla yakın bir zaman geçen bir zamanda bunları söylemişti. Bu gün de bu günkü teknoloji bunu keşfetti. İşte insan oğlunun keşfettiği gayıp budur 2- İnsan kültürünün keşfedemeyeceği kuranın bahsettiği gayıp haberlerinden birisi de . Öldükte sonra diriliş ve hesaba çekilme ile ilgili bir haberdi. Bunu insanlığa peygamberler getirdikleri zaman delilik mecnunluk ve cinlenmişlikle suçlanmışlardı. Elbette bu ispat olunmamış bir gerçek ama. Onu söyleyen yerleri ve gökleri yaratan Allah’tır. Ben kendime ait konuşuyorum be o varlığa inanıyor ve güveniyorum şimdiye kadar söylediklerinde bir tek bile yanlış bulamadım o da doğru olduğuna aynel yakin halkkel yakin ve ilmel yakin inanıyorum. Ve ben öyle bir Allah’a inanıyorum ve ona kul oluyorum.
Ali Rıza Borazan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Ali Rıza Borazan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Derin Düşünce (28. March 2011)