Alıntı:
yolcu42 Nickli Üyeden Alıntı
Şunu diyebilirler,"müslüman adam para yığmaz ki mirası olsun"
Herkesin kendi düşüncesidir,ne kadar birikim yaptığı. Buna karışamayız.
Olması gereken ölçüyü kuran okuyan herkes,vicdanı ve inancı doğrultusunda belirler.
|
Bakalım öyle mi?
"Salat", karşındakine bir ücret istemeden, karşılıksız yardımdır. Toplu yaşadığımızdan, karşılıklı yardımlaşma olup, ekonomik ve sosyal yönden de kollektif bir toplumsal yaşamı anlatır, ve "salat'ı ikâme" emri de kollektivist bir yaşamı hayata geçirin emridir.
Bu yaşantının mâli kuralı olarak da:
a)-devlet kurulmamışsa vergiyi tahsil edecek "kurum" bulunmadığından kişi her günkü kazancından ihtiyaç/zaruri geçim/maişet fazlasını, zaman geçirmeden bizzat götürüp ihtiyaç sahibine teslim edecek;
b)-devlet kurulmuşsa bu yükümlülük devlete geçtiğinden, konulmuş"mizanda vezin" kuralına göre, bu fazlalığı vergi olarak devlete verecektir ki "zekat'ı ita" diye anılır
(yukarıdaki ilk yazımız dikkate alınmalıdır.)
Nimeti/Rızkı Allah verir. Bu gün rızkınızı verdiği gibi yarın da rızkınızı vereceğine yani Allah'a güvenmezseniz, zekat olarak vermeniz gerekeni vermez de başkasının hakkını yer yani biriktirirseniz harama düşer ve paraya tapan bir putperest ve cennete veda eden, emanete hıyanet eden bir hırsız olursunuz. (Kitaptan Adem'in cennetten cehenneme indirilmesi anlatısını hatırlayın)
Şimdi Allah'ın
Kitab'ında bu hırsızlık mallarının hırsızın mirasçılarının arasında nasıl bölüştürüleceğini düzenlediğini zannetmek kadar abes bir şey olabilir mi?
Hırsızlık kurallarının, "meallerde" miras adı altında düzenlendiğini söylemek ne kadar doğru olabilir?
Saygılarımla.
Galip Yetkin