Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12. June 2011, 09:35 PM   #12
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

C) ARAPLARIN YERLEŞİK KONUMLARINI SAVUNMA RUHU:
Kur'an'da pekçok ayet, kâfirler, ve münafıklar olarak Arapların Peygamber'e karşı düşmanca ve karşıt bir tavır aldıklarına işaret etmektedir. Onların sözlerim ve eylemlerini, hilelerini hikaye etmek¬te, delillerini ve tartışmalarını nitelemektedir.
Zorluklar ve karşı koyma, direnmeler hangi amaç uğruna ve ne zaman yapılırsa yapılsın, nedeni ne olursa olsun içinde, berabe¬rinde bir canlılık getirir. Bu tür karşıt ve düşmanca tavırları alma¬larına neden olan güçlü bir akıl gücünü içinde taşır. İsterse bu ta¬vırların kaynağı ve nedeni iman ve akide olsun, isterse egoizm, cimrilik ve taşkınlık, aç gözlülük ya da böbürlenme, büyüklük tas¬lama, kin gütme, inat etme ve tartışmada diretme gibi nedenler ol¬sun farketmez. Çünkü bunların hepsi hiçbir şeyden haberi olmayan geri zekâlı, zayıf ve ayak takımından, bayağı kimselerden beklene¬mez. Karşı koyuş ve zorluğun konusu ne ölçüde önemliyse, iki kar¬şıt taraf da maddi, aklî ve psikolojik guç yönünden ne kadar kuvvet¬li ve sağlam olursa, tabiatıyla sonuçlar ve görünümler de o kadar be¬lirgin olur.
İşte bu nedenle burada bu konuyu da ele alacağız. Peygamber top¬lumundaki kâfir ve münafıkların tavırlarıyla ilgili Kur'an ayetleri¬nin bir kısmını arz etmek istiyoruz ki, bu açıdan da Arap aklının güç¬lü yönlerim görebilelim. Bu tavır ve tutumların, onların aklî güçle¬rine delalet eden birer tezahür ve kriter olduklarından kuşku duy-muyoruz.
Kur'an ayetlerini derin bir nüfuzla inceleyenler orada bu tavır ve tutumların pekçok tablolarını göreceklerdir. Katı, acımasız tartış¬malar, inada dayalı alabildiğine düşmanlıklar, tartışmada delile baş¬vurmalar, polemikler, demagojiler, üstünlük taslamalarla dolu tab¬lolar gözleyeceklerdir. Meselelerde, problemlerde, isteklerde aldat-ma, kandırma, tuzak kurma ve zora koşmalarla dolup taşan olaylar¬la karşılaşacaklardır. Egoizmin, büyüklük taslamanın, dalga geçme¬nin, alaya almanın, horlamanın, aldatmanın, azdırmanın tablolarıy¬la yüzyüze geleceklerdir. İşte bu Kur'an tablolarının içinden güçlü bir akıllılığın, benliğine ve konumuna aşırı düşkünlük gösteren bir bilincin, cimri ve obur bir psikolojinin, ona sahiplenenlerce yıkılmak¬ta oldukları görülen gelenekleri ve maslahatları koruma uğruna cid¬di bir savunma ve direnmenin, büyüklenme, kendini beğenme ve ze¬ki olmaktan kaynaklanan bir inadın varlığını okuyacaklardır. Hiç
birşeyden haberi olmayan geri zekalı, zayıf ayak takımı, bilgisiz ve ahmak kişinin inadını değil.
Bunun içindir ki, araştırıcının bu tavır ve tutumları, bu tablola¬rı uzun uzadiya incelemesi doğru olur. Böylece o, peygamber çevre¬si ve asrındaki insanlarla ilgili olarak güçlü bir akılcılık ve akıllı¬ca hareketin güçlü tezahürlerini gözleyebilecektir, özellikle de şe¬hirlerde, daha özel bir anlamda Kur'an'm gelecek ayetlerde keşfet¬tiği bu zorlukların ve karşı koyup direnmenin önderliğini üstlenen sınıflarda bu güçlü akılcılığın tezahürleri rahatlıkla görülebilecek¬tir:
1 Böylece biz her ülkenin Önde gelenlerini oranın suçlu günahkârları kıl-
dık. Oysa onlar hileli düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şu¬uruna varmazlar. Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: "Allah'ın elçisine verilenin bir benzen bize verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız." Allah, elçiliğini nereye vereceğini daha iyi bilir. Bu, suçlulara kurageldikleri düzenleri nedeniyle şiddetli bir azab ve Allah katında bir küçüklük isabet edecektir. (En'am, 123-124)
2 Onlara "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın' dendiği zaman: 'Biz sa-
dece ıslah edicileriz' derler... Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiğine siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl dü¬şük akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara, 11-13). Kâfir ve münafık olarak bu zorluk çıkaranların Peygamberin pey-gamberliğinden önce o toplumda çeşitli alanlarda ileri gittiklerini ve düze eren adamlar olduklarını düşündüğümüzde, onların aklî güç¬lerini gösteren bu güçlü konumlarının aslında ve gerçekten onların peygamberlikten önceki güçlü akıllarını temsil etmekte olduğunu gö¬rürüz. Böylece de konumuz bu açıdan birbirine uygunluk arzeder. Bu münasebetle denebilir ki: Peygamberin Allah'ın gücü, hakkın ruhaniyetiyle desteklenen, dosdoğru ifade, parlak delile dayanan çağ¬rısından kuşku etmek ve onun karşısında yer almak akli muhake¬meleri ve kavrama güçleri sağlam olan insanlar tarafından takını¬lacak bir tavır değildir. Bu iddia az sonra açıklayacağımız gibi tu¬tarsız olmasına rağmen eskiden olduğu gibi şimdi de bir takım mü¬ellifleri, yazarları etkilemekte ve o devir ve tavır sahibi insanlardan akıl ve idraklarını çekip almakta Peygamberlikten önceki dönemin insanlarım cahillik ve geri zekalılıkta boğulmuş bir şekilde öyle bir tabloda tasvir etmektedirer. Dindarlık ve günahkârlıkta hayli aşa-
284
ğı yuvarlandıklarını, barbarlaştiklarmı ifade etmektedirler. Ve on¬ların bu hallerinin ve durumlarının, Peygamberin Allah tarafından insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması için vahyedilen Risa-let göreviyle çok uygun düştüğünü söylemeye getirmektedirler. Halbuki bu yaklaşım yanlıştır. Şöyle ki:
1- Burada kastedilen karanlıklar, şirk, putperestlik, ahlaki sa¬pıklıklar, dünya şehvetlerinde ve zevklerinde boğulmak, ahireti, he¬saba çekilmeyi, onun azabını ve nimetlerini unutmaktır. Cahillik, bilgisizlik, barbarlık, yabanileşme, kavrama yeteneklerinin düşüşü, gerileyici demek değildir. Akli güçlerini yitirmeleri anlamına gelmez. Nitekim bunu peygamberin görevini belirleyen ayetin siyakından an¬lamak mümkündür:
"Elif, Lâm, Ra. Bu bir Kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları ka¬ranlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için onu sana indirdik. O Allah ki göklerde ve yerde ne varsa O'nun-dur. Şiddetli azab dolayısıyla vay küfre sapanlara. Onlar, dünya ha¬yatını ahire te karşı severler, Allah'ın yolundan engellerler ve onda çar¬pıklık ararlar. İşte onlar uzak bir sapıklık içindedirler. Biz her pey¬gamberi, kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtır, dilediğini de hidayete iletir. O, üs¬tün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (İbrahim, 1-4).
2- İnsanların dini inançları ezici bir çoğunlukla gelenekseldir ve babadan oğula geçer. Kur'an'ın da nitelediği gibi bu onların lisanı hallerinden anlaşılabilecek bir olgudur:
«Hayır! dediler ki: "Gerçek şu ki biz atalarımızı bir ümmet üze¬rinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri üstünde doğru olana yö¬nelmiş (kimse)leriz." İşte böyle; senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı gönderdiysek, mutlaka onun refah içinde şımarıp da azan ön¬de gelenleri (şöyle) demişlerdir: "Gerçek şu ki, biz atalarımızı bir üm¬met üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine uymuşlarız".» (Zuhruf, 22-23).
3- Sağlam ve dosdoğru olan dine ulaşmak, Rabbani bir hidayet, gö¬nül ve kalbin genişlemesiyle, içsel bir hazırlık ya da hazırlanma ile ger¬çekleşebilir, ibrahim sûresinin az önce geçen ayetlerinden ve daha baş¬ka pekçok ayetlerden anlaşılan da budur. Birini örnek olarak verelim:
"Allah, kimi hidayete eriştirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü dar ve sıkıntılı kılar. Al¬lah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir." (En'am, 125).
285
4- Asılsız, anlamsız ve sapık inançların; aklî gücü ve kavrama ye¬teneği kuvvetli olan, medeniyetlerinde, bilimlerinde ve kültürlerin¬de üstün bir ilemleme kaydetmiş olan kişilerde bulunması da müm¬kündür. Bu kuşku götürmeyen apaçık bir olgudur. Şimdi olduğu gi¬bi geçmişte de realitede olan budur. Her zaman ve her yerde deği¬şik, farklı pekçok dinler bulunmuştur. Halbuki gerçek ancak bir ta¬nesinde olabilir. Öyle ise, bu tek ve gerçek olan dinde olmayanlar, sürekli olarak geri kalmış, anlayışsız, ahmak, anarşist ruhlu bilgi¬siz kimseler olmamıştır. Hatta onlardan pekçoğu akıllarında, kav¬rayış ve idraklannda, medeniyet içinde ve bilimlerinde, bilgilerin¬de bu hak olan tek dine bağlı olan kişilerin çoğunu aşmışlardır. Bu önemli bir noktadır ve hiçbir zaman kuşku ile karşılanmasına gerek yoktur.
Yahudiler ve bazı Hıristiyanlar da Peygamber toplumunda Arap kâfirlerinin tutumlarına benzer bir tavır içine girmişlerdi. Onun me¬sajını inkâr etmiş, onu yalnız bırakmış ve kendisine tuzak kur¬muşlardı, yahudilere yöneltilen eleştirilen özellikle de Yahudilere yöneltilenler bilgisizliklerinden, kavrayış zayıflıklarından değildi. Çünkü onlar hakkında böyle birşey denemez. Nitekim Mekki olan Kur'an'da Peygamberin mesajının doğruluğu ve Kur'an'm ona ini¬şi üzerine onları şahid olarak göstermiştir. Onları inkârlarının, tu¬zaklarının nedeni inad etmeleri, kin gütmeleri ve büyüklük tasla¬malarıdır. Onlar tüm bunları yaparken Peygamberin mesajının hak olduğunu, karakterinin, yanlarında bulunanı doğruladığını bi¬liyorlardı. Nitekim bununla ilgili pekçok ayetleri birinci bolümün üçüncü faslında nakletmiştik.
5- Şu ana kadar geçen ve ilerde gelecek olan Kur'an ayetleri kesin delillerle, fcat'i burhanlarla göstermektedir ki kâfir araplarm küfürlerinde, tuzak, aldatma ve zora koşma temeli üzerindeki tutum¬larında, tavırlarında ısrar etmelerinin nedeni bilgisizlik, anlayışsız¬lık, geri kafalılık, kavrama yeteneklerinin gerilemiş, kıtlaşmış ol¬ması değildi. Onların, özellikle de şehirli olanlarının daha özel bir anlamda liderlerinin, büyüklerinin ve zenginlerinin bu tutumu, sırf inad etmelerine, ısrarlarına, kin gütmelerine, gururlarına ye-dirememelerine, benlik davası etmelerine, menfaati arını, imtiyaz¬larını, konumlarını, statülerini ve nüfuzlarını yitirmelerinden kork¬malarına dayanmaktaydı.
Bunların hepsine ilave olarak özellikle Mekke'de uzun ya da kısa bir süre bu direnişe ve zorbalığa dayalı tutumları sergileyen-
286
lerin çoğu müslüman olmuştur. İslam'dan sonra, üstlenmiş bulun¬dukları savaşlarda, fetihlerde, siyasi, idari, yargı ve hükümle ilgi¬li eylemlerde, çalışmalarda üstün bir deha ve maharete kavuştular. Geniş hayalleriyle, güzel uygulamalarıyla, temiz duygularıyla, ile¬ri görüşlülükleriyle örnek şahsiyetler olmuşlardır.
Bu münasebetle başka bir noktaya da işaret etmek yerinde olur. Şöyle ki: Bu insanlar ve onların babaları; Hac, Haram Aylar ve da¬ha başka sosyal geleneklerin, kuralların, prensiplerin çoğunun ya¬pıcısı, icad edenidir. Ki bu gelenek ve prensiplerin çoğunu İslam ya olduğu gibi ya da bir nebze ıslahatla kabul etmiş, değiştirmemiştir. Ve bu gelenekler, kuralların hiç kuşkusuz pekçok yararları, menfa¬atleri, ileriye dönük yararlı amaçları olmuştur. Bunlar da isabetli bir basiretin, parlak bir düşüncenin ve üstün bir aklın varlığını göstermektedir.
Yine işaret edilmelidir ki, Kur'an'm Arapça olan dili bunların ve benzerlerinin ve yakın atalarının diliydi. Bu dil fesahat, belagat, be¬yan gücü, ushıb çeşitliliği ve tekniği, kaynak zenginliği, Sarf, Nahiv, İştikak ve Bedi' parlaklığı yönünden en üst seviyeye, en şaheser bir dereceye çıkmıştı, işte biz bunları göz önünde bulundurarak Peygam¬ber toplumu ve asrında yaşayan insanların canlı bir akla, parlak bir zekaya, keskin bir duyguya, sağlıklı bir zevke, engin bir basirete sa¬hip olduğunu çıkarıyoruz.
Hem Mekke, hem de Medine döneminde Arapların gösterdiği en¬gelleme ve muhalefet esasına dayanan tutumların birincisini Mek-kî Kur'an, ikincisini ise Medenî Kur'an sembolize etmektedir.
Birincisi işkence, eziyet yönünden daha katı ve düşmancı tavır alma yönünden daha kapsamlı olmuştur. Zira Mekke halkı bu sıra¬da güçlü ve üstün taraf konumundaydı. Müslümanlar ise zayıf ve azınlık idiler. Nitekim bu duruma Enfâl Sûresi ayetlerinden biri ha¬tırlatma türünden değinmiştir:
"Hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız ve yeryüzünde zayıf bıra¬kılmışlardandınız, insanların sizi yakalayıvermelerinden korku-yordunuz. İşte O, sizi barındırandı, sizi yardımıyla destekledi ve si¬ze temiz şeylerden rizıklar verdi. Umulur ki şükredersiniz." (26. Ayet).
Allah Peygamberine sebat verdi. Allah'ın kendisi için seçtiği büyük görevi yüklenmeye devam etti. Bu görevin, başına getirece¬ği tehlike ve zorluklara hiç aldırmadı. Psikolojik yönden güçlüydü. Kalb yönünden kuvvetliydi. Güçlüklere direnme açısından metindi.
287
Sağlam yürekliydi, iç alemi sarsılmaz, karar verme gücü sağlamdı. Böylece görevini sonuna kadar yerine getirmek için yoluna yürüdü. Liderler, zenginler, ileri gelenler, büyükler ve eşraf takımı ona kar¬şı dikildi. Katı, acımasız bir düşmanlık ettiler. Düşmanlıklarının tü¬münü boşboğazlık, anlamsız ısrar, delil getirme, cedelleşme, hafife alma, alay etme, zorlama ve yalanlama oluşturuyordu. Tüm bunla¬rı yaparken hayli güçlü, olabildiğince katı idiler. Güçlerinin ve var¬lıklarının bilincindeydiler. İnançları, gelenekleri ve atalarının kül¬türü uğrunda mücadele ediyorlardı. Zayi olmak üzere bulunduğu¬nu sandıkları menfaatlarmm, yıkılmak üzere bulunan makamları¬nın, yitirilmek üzere olan imtiyazlarının, dağılıp gidecek olan say¬gınlıklarının uğruna güçlü bir mücadele verdiler. Cedelleşme gücü, düşmanlık yapma, inad etme ve bunun için değişik, çeşitli yöntem¬ler deneme açısından alabildiğince katı bir savaşım verdiler. Bu da onların akıl, zeka, maharet, deha, kavrayış, tedbir/önlem alma alanında yavan olmadıklarını, küçümsenmeyecek bir yere sahip olduklarını göstermektedir. Onlar, Kur'an'ın lisanıyla yaptığı uya¬rılara, dünya ve ahiret azabına aldırmadılar. Bu uyarılan bazen yalanlamakla bazen alaya alma ve dalga geçmekle bazen de gelecek ayetlerde görüldüğü gibi, meydan okumakla karşılıyorlardı:
1 Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman "işittik" dediler. "İstesek biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir." Bir de: "Ey Allah'ımız, eğer bu (Kur'an) bir gerçek olarak senin katından ise, gökyüzünden üstümüze taş yağdır ya da acıklı bir azab getir" demişlerdi. (Enfal, 31-32). 1 Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda: "Bu, sizi babalarınızın tapmakta olduklarından alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir" dediler. Ve dediler ki: "Bu, uydurulmuş bir yalandan baş¬ka bir şey değildir." Küfre sapanlar da, kendilerine geldiği zaman hak için: "Bu, apaçık olan bir büyüden başka birşey değildir" dediler. (Se-be\43).
Şimdi de, Mekke kâfirlerinin özellikle de büyüklerinin, lider¬lerinin, eşrafının Önderlik ettiği genel olarak da diğer vatandaşların onları takip ettiği engelleme ve muhalefet esasına dayalı tutumlarını, konumlarını tasvir eden Mekkî ayetlerden bir kısmını vermeğe ça¬lışacağız. Bunları ayrıca açıklama ve uyarılarda bulunma zarureti görmüyoruz. Çünkü ayetler gerçekten delalet ve açıklık yönünden çok güçlüdür. Tavır ve tutumlara göre onları tasnif etme zorun-
luluğunu da gerekli görmüyoruz. Çünkü bu konu ancak Siret-i Ne¬beviye ile ilgilidir. Halbuki biz burada aklın gücünü, tuzağın ve hi¬lenin katılığını ve dehayı gösteren delilleri vermek istiyoruz. Biz bu ayetleri gerçek anlamda inceleyenlerin burada göstermeye çalış¬tığımız noktayı çok açık biçimde göreceklerine kesinlikle inanıyoruz. Burada ayrıca iki noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. Birin¬cisi: Biz söz konusu olan ayetlerin ancak az bir kısmını veriyoruz. Engelleme ve muhalefetle ilgili ayetler Kur'an'da gerçekten pek çoktur. Okuyucu, Kur'an'ı düşünerek, inceleyerek okumalı ki, bu düş¬manlığın kuvvetini gözleyebilsin. ikinci olarak: Arapların inançlarını ve dini düşüncelerini, bunlarla ilgili tartışmaları hikâye eden ayet¬lerden bir şey nakletmiyor onları dördüncü bölüme bırakıyoruz. Söz konusu Mekkî ayetlere gelince:
1 Biz Kitab'ı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar ona elleriy-
le dokunsalar bile, küfredenler, tartışmasız: "Bu apaçık bir büyüden başkası değildir" derler. Ve derler kî: "Ona bir melek indirilmeli de-ğİl miydi?" Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da kendilerine göz açtırılmazdı. Onu eğer bir melek kılsaydık, elbet¬te erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka (nefislerine) kat¬makta oldukları (şüpheleri) yine katardık. Andolsun, senden önceki peygamberler de alaya alındı da kendisini alaya aldıkları şey, onlar¬dan maskaralık yapanları çepeçevre kuşatıverdi. (En'am, 7-10).
2 Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri gerçekten seni üzüyor.
Doğrusu onlar seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler Allah'ın ayet¬lerini inkâr ediyorlar. Doğrusu, senden önce de peygamberler yalan-Iandı;onlara yardımımız gelinceye kadar yalanladıkları ve eziyete uğ¬ratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yok¬tur. Andolsun gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü'sana da geldi. Eğer onlarm yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven da¬yamaya gücün yetiyorsa (öyle yap). Eğer Allah dileseydi, onların tü¬münü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma. (En'am, 33-35).
3 Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıl-
dık. Onlardan bazısı bazısına aldatma için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak söy¬ledikleriyle başbaşa bırak. (En'am, 112).
4 "Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle
karşılaşmayı ummayantar, derler ki: "Bundan ^ka bir Kur'an ge¬tir, ya da onu değiştir..." (Yunus, 15).
289
5 Şimdi onların; "Ona bir hazine indirilmeli ya da onunla birlikte bir me-
lek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp vah-yolunanlardan bir kısmını mı terkedeceksin? Sen yalnızca bir uya¬rıcısın. Allah da her şeye vekildir. (Hud, 12).
6 Gerçek şu ki, onlar düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları
yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış bir düzen vardır. (İbrahim, 46).
7 Şirk koşmakta olanlar dediler ki: "Eğer Allah dileseydi, Ondan baş-
ka hiç bir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da ve O'nsuz hiç bir şeyi haram da kılmazdık". Onlardan öncekiler de böyle yapmış¬tı. Şu halde peygamberlere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı? (Nahl, 35).
8 Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı dürüp uy-
durman İçin seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman da seni dost edineceklerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, sen on¬lara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. (İsra, 73-74).
9 Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırmadıkça sana kesinlikle inan-
mayız." "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçen olup aralarından şırıl şırıl akan ırmaklar fışkırtmaksın." Veya Öne sürdüğün gibi gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Al¬lah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin." "Yahut altundan bir evin olmalı ya da gökyüzüne yükselmelisin, üzerimize bizim okuyabi¬leceğimiz birkitap indirinceye kadar senin yükselişine de inan¬mayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben elçi olan bir beşerden başkası mıyım?". (İsra, 90-93)
10 Dediler ki: "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimiz-
den çekilip kopartılırız"... (Kasas, 57)
11 İnsanlardan Öyleleri vardır ki, hiç bir bilgiye dayanmaksızın Allah'ın
yolundan saptırmak için sözün boş ve amaçsız olanını satın almak¬tadırlar. Ve onu bir eğlence konusu edinmektedirler. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki onları İşitmiyormuş ve kulaklarında da bir ağırlık varmış gibi büyük¬lük taslayarak sırtını çevirir. Artık sen ona acıklı bir azab ile müj¬de ver. (Lokman, 6-7).
12 Zaafa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır siz gece ve gün-
düz hileli düzenler kurup bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eş¬ler koşmamızı bize emrediyordunuz" dediler... (Sebe', 33).
13 Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir korkutucu gelecek ol-
sa, ümmetlerin herhangi birinden mutlaka daha doğru yolda olacak¬larına dair, Allah'a and içtiler. Ancak onlara korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını artırmadı. (Hem de) yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek... (Fatır, 42-43)
14 Ve dediler ki: "Bu Kur'an, iki şehirden büyük bir adama indirilmeli
290
değil miydi?" Senin Rabbinin hikmetini onlar mı paylaştırmak¬tadırlar?... (Zuhruf, 31-32).
15 Küfredenler dediler ki: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve onda yaygaralar
koparın. Belki üstün gelirsiniz." (Fussilet, 26).
16 Şu halde sen, öğüt ver; çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne bir kahin-
sin, ne de bir deli. Yoksa onlar: "Bir şairdir, biz ona zamanın felâkatlerini gözlüyoruz" mu diyorlar? De kİ: "Siz gözetleyİp-durun; çünkü ben de sizinle birlikte göze ti ey en] erdenim." Yoksa bunu kendilerine saçma akılları mı emretmektedir? Yoksa kendileri azgın bir kavim midir? Yoksa; "Onu kendisi uydurup söyledi mi? Hayır; onlara iman etmiyorlar. (Tur, 29-33).
17 O inkâr edenler, Zİkri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni göz-
leriyle devireceklerdi; "O delidir" diyorlardı. (Kalem, 51).
18 Çünkü, o düşündü ve bir ölçü tesbit etti. Kahrolası nasıl bir ölçü koy-
du? Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? Sonra bir makti. Sonra kaş¬larım, çattı yüzünü ekşitti. Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı. Böylece: "Bu yalnızca, aktarılarak öğrenilen bir büyüdür" dedi. "Bu bir beşer sözünden başkası da değildir." (Müddessir, 18-25). Ayrıca Bkz: (6/25, 60-68, 93, 123-124; 13/31-32; 16/22-25; 17/47-51; 18/54-56; 25/30-32; 34/7-8; 40/56; 43/57-58; 41/3-5; 45/8-9; 68/8-15; 83/29-32) Okuyucu naklettiğimiz ayetleri çok görmektedir. Bunlar bu kadarıyla bile Kur'an'daki benzerlerine oranla gerçekten çok azdır. Biz burada cedelleşme, tuzak kurma, rahatsız etme, aciz bırakma, zorlama, hafife alıp alay etme, anlamsız olarak ısrar etme, düş¬manlık besleme, büyüklük taslama, engelleme, yüz çevirme, düşman¬lıkta aşırı ve acımasız olmanın çeşitli ve değişik tablolarını vermeyi amaçladık. Tâ ki böylece dikkat çektiğimiz, belirtmeye çalıştığımız kavrayış ve akıllarının gücü, cedelleşme, düşmanlık besleme ve anlamsız olarak ısrar etmenin değişik yöntemlerinde gösterdikleri keskin zekâ ve basiret ortaya çıksın.
Burada bazı ayetlerin onları nitelemeye çalıştığı bir takım sıfat¬lara özellikle dikkat çekmek istiyoruz, Ayetlerin belirttiğine göre on¬lar gerçekten düşman bir tavra sahip bir topluluktu. Onlar düşman¬lıklarını açıktan açığa yürütüyorlardı. Onlar tuzak ve hilelere baş vurmada aşırılık gösteriyorlardı. Onlar bilmeyen kimselerdi, onlar bir takım planlan olan akıllı insanlardı. Bizzat Peygamberin onların tavır ve tutumlarından etkilendiğini o kadar güzel bir ahlâka, ge¬niş bir gönüle, kalbî ve psikolojik durumları bilmesine rağmen, öf¬kesini yenmesine ve bağışlamaya gücü yettiği, insanları idare etmeyi ve onların akıllarına (seviyelerine göre) onlara hitab etmesini bil¬mesine rağmen zaman zaman çıkmazlara maruz kalmasına işaret
291
etmemiz yerinde olur. Bu mesele de burada bir takım ayetlerde ol¬duğu gibi, Kur'an'da benzeri pekçok ayetlerle işlenen bir meseledir.
Medine dönemi ise, çok geçmeden Peygamber ve müslümanlar için bir güçlenme ve düşmanın şerrinden kurtulma dönemi olmuş¬tur. Onun için engellemeye kalkanlar ve muhalefet edenler zorun¬lu olarak nifak giysisine bürünmeye mecbur kalmışlardır. Hile, düzenbazlık, zayıflatmak, kökünden kesmek, gizli komplo, jurnal et¬mek, kaş-göz işaretiyle fısıldaşmak, ayıplamak, içten kıskanmak, müsait ortamlarda ve can alıcı, hayati önem taşıyan görevlerde, farz¬larda yılgınlığa düşürmek istemişlerdir.
Durum ne olursa olsun, onların tutum ve tavırları aklî, psikolojik, düzenbazlık, deha ve engelleme güçlerinde Mekke döneminden hiç de geri kalmayan bir yapıda olduğu, hatta karşıtlarına karşı daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Güç ve otürite sahibi olan kesime kar¬şı gelme, muhalefet etme, çoğu zaman bir cesaret, güçlü bir irade, geniş kapsamlı bir direnme gücü, bir deha işidir. Çünkü bu durum¬da kişinin tehlike ve işkence ile karşı karşıya gelmesi an meselesi¬dir. Onun içindir ki, Medine dönemindeki engelleme ve muhalefe¬tin de Medine ve Hicaz'ın diğer büyük şehirlerinde yaşayan Peygam¬ber toplumu ve asrının aklî gücünü ortaya koyan bir kriter olarak alınması, onun görünümlerinden biri olarak kabul edilmesi doğru olur. Tali olarak bu engelleme ve muhalefete dayalı tutumların gösterdiği aklî güce bir destek olmasıda doğrudur. Yani Peygamber asrında ve toplumundaki akli gücü genel olarak yansıtması özellik¬le de Hicaz şehirlerindeki akli yapıya ışık tutması doğru olacaktır.
Şimdi münafıkların tutumlarını, konumlarını belirleyen bir ta¬kım Medenî ayetleri vermek İstiyoruz. Okuyucu bunlara bakarak on¬ların cür'etlerini, güçlerini, pisliklerini, hilebazlıklarını ve tuzak¬larını görebilir. Gösterişlerinde, zayıflatma ve kökünü kurutma komplolarında, kâfirlere ve Yahudilere dostluklarında, bazı kritik durumlarda sözlerinde ve eylemlerindeki cüretkârlığı bir ölçüde gözleyebilir. İşte bu nedenlerden ayetler onlara katı, sert eleştiriler ve birbirini izleyen rezaletlerini ifşa etme bölümleri içermiştir. On¬lara karşı katı, keskin ve sağlam bir tavır takınmaya çağırmıştır. Bu ise Mekkî ayetlerin Mekke döneminde engellemeye kalkışanlara kar¬şı takınmadığı yeni bir tavırdı. Mekke döneminde ayetler yalnız on¬ları beyinsizlikle, uyarma ve ayıplarını ortaya dökmek, eleştirmek¬le yetinmişti. Tabiidir ki, bu tutum ve davranış her iki dönemin tabiatıyla uyum içindeydi. Peygamberin ve müslümanlarm durumuy¬la paralel bir uygulamaydı;
292
1 İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman et-
tik"' derler; oysa onlar inanmış değildirler. Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar yalnızca kendilerini aldatmaktadırlar da far¬kında değildirler. Kalplerinde hastalık vardır. Allah ta hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar İçin acık¬lı bir azab vardır. Kendilerine "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denil¬diğinde: "Biz yalnızca ıslah edicileriz." derler. Haberiniz olsun; gerçekten asıl fesatçılar bunlardır, ama farkında değildirler. Ve kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğin¬de: " Aptalların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki ger¬çekten asıl aptallar kendileridir; ama bilmezler. İman edenlerle kar-şılaştıkları zaman: "iman ettik" derler. Şeytanlanyla başbaşa kaldık¬larında ise, derler ki: "Kuşku yok, sizinle beraberiz. Biz onlarla alay edicileriz." (Bakara, 8,14).
2 İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden Allah'ın izniy-
le İdİ. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırd etmesi; münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındırlar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tut¬tuklarını daha İyi bilir. Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdİ" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğ¬ru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın." (Al-i îmran, 166-168).
3 Gerçek şu, iman edip de sonra küfre sapanlar, sonra yine iman edip küf-
re sapanlar, sonra da küfürleri artanlar.. Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azab vardır. Onlar, mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinirler. Kuvvet ve onuru onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz bütün kuvvet ve onur, Allah'ındır. O, size Kitapta: "Allah'ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edil¬diğini İşittiğinizde, onlar bir başka söze geçinceye kadar, onlarla otur¬mayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Al¬lah, münafıkların da, kafirlerin de tümünü cehennemde toplayacak olandır. Onlar sizi gözetleyip durmaktalar. Size Allah'tan bir fetih gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, mü'minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda hük¬medecektir. Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol ver¬mez. (Nisa, 137-141)
4 Sizinle beraber çıksalardı, size kötülük ve zarardan başka bir şey ilave
etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütür¬lerdi. İçinizde onlara haber taşıyanlar vardır. Allah zulme sapanları bi-
293
lir. Andolsun. daha önce de onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı bir takım işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi, onlar istemedikleri hal¬de Allah'ın emri galip geldi, onlardan bir kısmı da: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der- Sana gelen iyilik onları fenalaştım", sana bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler. Ve sevinç içinde dönüp giderler. (Tevbe, 47-50).
5 Zarar vermek, küfrü (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak ve da-
ha önce Allah'a ve Rasulüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin eden¬ler; Allah onların mutlaka yalancı olduklarına şahitlik etmektedir. (Tevbe, 107).
6 Hani münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar da: "Allah ve
Rasulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey va'detmedi" diyorlar¬dı. Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı, artık sizin için kalacak yer yok, şu halde dönün." Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye, peygamberden izin istiyor¬du; oysa onlarfm evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyor¬lardı. Eğer onlara (şehrin her) yanından girİlseydi sonra da kendilerin¬den gitme istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. Oysa andolsun onlar, daha önce arkalarını dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz ver¬mişlerdi; Allah'a verilen söz (ah'id) ise, (ağır bir) sorumluluktur. (Ah-zab, 12-15).
7 Görmüyor musun şu adamları ki, gizli gizli konuşmaktan menedildik-
leri halde yine o menedildİkleri işe dönüyorlar, günah düşmanlık, Ra-sule isyan hususunda gizli konuşuyorlar. Sana geldiklerinde seni, Al¬lah'ın selamlamadığı bir tarzda selamlıyorlar ve kendi içlerinden de: "Bu dediğimizden ötürü Allah bize azap etse ya" diyorlar... (Mü¬cadele, 8)
8 Münafıklar sana geldikleri zaman. "Biz gerçekten şehadet ederiz ki,
sen kesin olarak Allah'ın elçisisin" dediler. Allah da bilmektedir ki elbette sen O'nun elçisisin. Allah, hiç şüphesiz münafıkların yalan söylemekte olduklarına şahitlik etmektedir. Onlar, yeminlerini bir siper edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Doğrusu şu ki onlar, ne kötü şey yapmaktadırlar. (Münafıkun, 1-2).
Ayrıca Bkz: (2/204-206; 4/60-61, 72; 9/56, 58,61-62, 64-65,67,75-76, 79, 86,127; 33/18-19, 60-61; 63/7-8)
Bu ayetler münafıkların tavır ve tutumları hakkındaki ayet¬lerin tamamı değildir. Fakat bunlardan, istediğimiz tabloları iktibas edebiliriz sanırım. Bunlara bakarak onlardaki canlılığı, hareketi, keskin zekâyı ve inatçı mücadele ruhunu gözlemleyebiliriz.
294
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır