Tekil Mesaj gösterimi
Alt 4. October 2009, 09:02 PM   #3
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Isa 'christ' mi nasrani mi?

İSA(a.s), “CHRİST” Mİ NASRANÎ Mİ?

(Av.İlhami Güler)



Bilindiği gibi Hıristiyan çevrelerinde Hıristiyan ismi “CHRİSTOS” kavramından türetilmiş ve bu inançla kullanılmaktadır. Kuran ise, Ensariyet ve yardımlaşma kavramlarının DA mastarı olan “NUSRET” türetilen “Nasranî” ismini kullanmaktadır. Hami-mahmi türü yardımlaşana Nasranî denilmez. Firavun bunda ısrar ettiği için helak oldu. Bunun için sınıflı toplumu garantiye alan liberalist-kapitalist kavramsal anlamda Nasranî değildir. Acaba böylelerine “CHİSTOS” denebilir mi? İlk bilmemiz gereken budur. Bunun için bu soruyu bölüm başlığı yaptık. Alt başlıkları da makalelere vererek izah edeceğiz. Bunu bilmezsek, Kuran’ın övgü ve yergilerinde kullandığı Hıristiyan kavramının terimsel mi, kavramsal mı kullanıldığını her bir ayetten istinbat edemeyiz. Karşılıklı yardımı keserek liberalistleşen sözde hıristiyanla, sanki Nasranîliği koruyormuş gibi bozuk düzenin devamı yolunda şerde diyalog kuramaya devam ederiz. Yardımlaşmanın hami-mahmi sisteminde değil eşitler arasında herkesten herkese emek sergileyerek yardımlaşmanın isim yapıldığı bir idealizmden isimlendirmiştir Kuran.

Öncelikle özet bilgiler için Larousse ve Britannica gibi ciddiyeti az tartışılan Ansiklopedik bilgilerle alıntı yapıp, açıklayarak işe girişeceğiz. Şimdi tercihimize göre Hıristiyanlık konusundaki anlatımı Britannica’dan izleyelim. Ansiklopedinin“H” maddesinin ilgili sayfasında şunlar yazmaktadır.”Hıristiyanlığın ilk dönemi” başlıklı paragraf tan biraz alıntı yapalım.”. Hıristiyanlık, Filistin de ki Yahudi toplumu içinde bir akım olarak doğdu.”

Buraya kadar kısmen doğru olan anlatımın bile içinde ki paradoksu düzeltelim. Öyle ise ta baştan alalım da paradoks açıkça ortaya çıksın. “Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın yaşamını, kişiliğini, öğretilerini ve tanrısal görevini temel alan din. Eski Ahit ile yeni Ahitten oluşan Kitabı Mukaddesi Vahye, yada tanrı esinine dayalı, Kutsal metin sayar... Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın adı dolayısı ile İsevilik, peygamberin görevine başlayıncaya değin yaşadığı Nasıra kenti dolayısı ile NASRANÎLİK olarak ta anılır.”


Bu paragrafın önceki paragrafla paradoksudur; Bu son kayıtta “VAHYİ” denmesine karşın, sonraki alıntımızda(ki ansiklopedi de birinci paragraftır) gördük ki, “Yahudi toplumu içinde bir akım olarak doğdu” ibaresi arasındadır. Çünkü bir şey Ya vahyi veya Allah esinidir. Yada bir din içinde mezhep akımı halindedir. Doğrusu ise, Yahudi toplumu içerisinde, din gelen bütün toplumlarda olduğu gibi çeşitli mezhepler vardı. Ama aslında iki yol vardır. Yani iki şeriat. Birisi Komşuluk dini hukukunun ihlali ile Liberalistleşme ve serbest yer ilkelerine göre yaşama. Diğeri ise yardımlaşma toplumu ve kollektivist hayat tarzı. Hak dine sadık kalanlar Ensariyet içinde tam dayanışmalı düzende karar kılarlar. Bunlar sadıklardır. Dalalete düşenler ise şeriat ve minhacı terk ederek liberalistleşirler. Bu son hale dini literatürde Liberalist(Laik) yaşam denilir. Ensariyete sadık dostlar toplumunu oluşturup, eşitler arsında karşılıklı yardımlaşmaya Vera ve takva üzere yaşamaktır ki, Allah ve İnsan haklarını kıst üzere tamamen teslim ederek yaşamaktır. Bunun eski ahitte ki ismi Melak-ı Sadak. Doğruluktan samimi dostlar toplumuna kadar güzel anlamları olan bir yaşama biçimidir. Mescid el haram, Havra, Manastır ne ise o da odur. Yani bir Muhsinler yurdudur. Selam ona İsa ve annesinin yaşam biçimi böyle bir mezhebe göre idi. Nasranî yer ismi değil, muttakilerin mülk de iştirak halinde yaşadıkları manastır-havra hayat tarzıdır. Bu havranın bulunduğu arz parçasına Nasara denildiği için selam Ona İsa bu isimle anılmıştır. Mescid El Haramlı Muhammed isimlendirmesi gibidir. Yani o yaşam biçimini kıble yapan doğruluk üzere yaşayan toplumu ifade eder.

Yine tarihin her toplumunda olduğu gibi, Yahudi toplumunda da, Vera ve Takva kollektivizminin gerekli olduğunu savunup öyle yaşayanlarla, buna itiraz edip, dua ve hediye vererek işi geçiştirip kıst üzere hakların ödenmesine yanaşmayan kesimler vardır. Bu sonuncular ise, çoğunluktadır. Tıpkı zamanımız gelenekçileri gibi. Vera toplumu içinde hayat sürenler ve şeraiti böyle anlayanlar yardımlaşma toplumu ismi almış ve Esrar olmuşlardır. Tıpkı İslam toplumunun medeniyeti tercih edip Ensar ismi alması gibi. Haşır haşır suresi 9. ayette nitelikleri sayılan toplumlardır. Nefsin cimriliğinden korunmuş ve diğerkâmlı kâmil insan haline gelmişlerdir. Selam ona Zekeriya Selam ona Meryem’in vasisi olup ayı havrada yaşamakta ve bu şeriat üzerinde bulunmakta iken, Liberalistler (Serbest yerciler) tarafından şehit edildiler. Şeriat yorum ve yaşamları arasında bu kadar derin uyuşmazlık vardır. İşte Selam ona İsa, zaten küçük bir toplum tarafından hak dinin Sosyo ekonomi politiğini benimsemiş ”Sadık dostlar” kesimini tasdik emek, serbest yercileri (Liberalistleri) yalancı ilan etmek için vahyi ile geldi. Bunu Maide suresinin 48. ayetinden öğreniyoruz. Hak peygamberlerin yolunu tasdik, yalancı sofistlerin izlerini silmek için geldi. Selam ona İsa Yahudi toplumuna elçi olarak gönderildiğinde bu toplumda iman konusunda bir sorun yoktu. Sorun, Kuran tarafından Icl, aculiyet v.b kavramlarla anlatılan Liberalist-kapitalist yola sapıp ihtiyaç fazlasının infakına sırt çevirdikleri için şeriat ve minhaç konusunda toplumculuğu terk etmelerinden dolayı idi. Selam ona İsa bir havra-Manastır kurarak dindar insanın yaşaması gereken Ekonomi politiği yaşayarak gösterecekti. Günümüzde selam ona İsa gelse kaç gelenekçi buna razı olur, kaç milyonu onu öldürmek için fırsat kollar bir düşünün…

Öyle ise Ansiklopedideki ifadeyi düzeltirsek, şöyle dememiz gerekir. Selam ona İsa Nasraniyeti kuran değildir. Bu hayat biçimi de zaten Tevrat kapsamı içerside bulunan yaşam biçimi idi. Buna havra, yani salavat veya salat sistemi deniyordu. Ama dalalet ehli buna aldırmıyor başka ve batıl bir şeriat içersinde(ferdiyetçi) yaşıyorlardı. İsa din şeraitinin antiliberalist olduğunu tasdik eden vahyi alarak, zaten annesi ve selam ona Zekeriya’nın ubudiyet biçimi olan Nasranîlerin tarafındı tutup onları tasdik etti. Yani ensar ve isâr yapmanın, zekâtı tam ve peşin ödemenin kolay yolu olan mülkte iştirak halinde yaşayarak mülk tutkusundan kaçınarak insan haklarından tam temizlenmiş biçiminde yaşanıyordu.

Diğer bir paradoks ise “ İsa peygamberlik görevine başlayıncaya değin yaşadığı Nasara kenti dolayısı ile Nasranîlik adı ile anılır yargısıdır. Bu kısmen doğrudur. Selam ona Meryem hamile kaldıktan sonra burayı terk etmiş olabilir. Nasaraya niçin Nasara denildiğini içermediği için de eksiktir. Asıl meselede buradadır. Böyle güzel bir yaşam biçimini anlatan bir isimden niçin vazgeçildi de Christo ismi alındı? İsa Vera’sının özü zaten Ensariyettir. Bunun doğru ve detaylı tanımı ise, Kuran Haşır haşır suresinin 9. ayetinde yapılmıştır. İştirak halindeki mülkiyette karşılıklı yardımlaşma hayat biçimidir. Tabi ki İsa doğmadan da bu yaşam biçimi bazı muttaki Yahudi kesimlerinde havra-manastır yaşam biçimleri vardı. Selam ona Zekeriya ve Meryem böyle bir havra-manastır yaşam biçime sadık kaldılar. Bunun için Liberalistler, Zekeriya ve Yahya’yı öldürdüler. Selam ona İsa’yı öldürmeye çalıştılar da, Allah yardımı ile bu badireden kurtarılıp, daha sonra eceli ile vefat ettirildi. Bütün bunları tutucu Yahudiler mülk şehvetleri nedeniyle yaptılar. Buna Yahudi milletine gelen büyük küçük nebi, Resul ve peygamberlerin geriye bıraktıkları kitaplardan anlıyoruz. İşledikleri konuların tamamına yakını din Sosyo ekonomi politiğinin çığırından çıkartılıp liberalleşmelerdir. Yani Yunan Laiklik anlayışına göre, lirik ve epik bir liberalist hayat sürmekte idiler. Yine, Yunanlılar gibi sadece dua ve kurbanlarla, küçük bağışlarla günahtan kurtulmayı umuyor ve kâmil insan olma projesini terk ediyorlardı.



.Mesele selam ona İsa’nın Nasara kentinden olmasından değil. Nasara’nın sözlük anlamında yatmaktadır. İmran ailesinin yüz yıllar boyunca “manastır” yaşam biçimini sürdürdükleri bir dini yaşam merkezidir orası. İmran ailesi de bir aile lakabı değil, manastır-Havra ehli demektir. İsmi de bu dini sosyo ekonomi politikten almıştır(Arapça umre ve El Umru kavramına bak). Zaten İmran da bir aile ismi değil “Ali imran” kavramının derinliklerinde yatmaktadır. İmran kızı demek, havra- manastır rahibesi gibi bir anlama gelir. Zaten daha önce gördük ki “Umru” manastır anlamına gelir. Açıklanacak kavramlar o kadar çok ki, bir metot takip etmemizi zorlaştırmaktadır. Zaten kavramların anlamlarını çarpıtmadan veya içlerini boşaltmadan hak dinleri bozmak zordur. Burada münafıklar barınamaz. Çünkü onlar ferdiyetçilik dışında bir sistemde yaşamaktan nefret ederler. Daha doğrusu Allah’ı birlemenin ve onu veli edinmenin yaşayarak kanıtlandığı, riyakârlık ithamından beri olmanın kanıtlandığı yerlerdir Salâvatlar. Namazla zekâtın birlikte yerine getirildiği yerlerdir. Maişet üzere yaşmak esas tutulmuştur. Bir komün ve Kollektif yaşam tarzı idi. Aynen Ahdi Yakin’in Haşır haşır süresi dokuzuncu Ayette övülen “Ensar” toplumsal yaşamı idi. Nefsin cimriliği olan ferdiyetçilikten arınmışlardı. Yani yardımlaşmak için zengin olmayı beklemeden ve buna lüzum görmeden, ihtiyaçlarını tamamen karşılamamış insanların bu hal içinde karşılıklı yardımlaşmalarıdır. Çünkü maun suresinde riyakâr olarak tanımlananlar, yardım etmek için zengin olmayı şart koşarlar. Bu ise istismar ve ipe un sermektir. Oysa Ensar-isâr toplumu böyle bir şarta bağlamaz yardımı ve karşılıklı yardımlaşarak sadakat ve samimiyetleri isbat etmiş olurlar. Herkesin veren, herkesin alan olduğu, kimsenin kimseyi minnet ve mihnet altında bulundurmasına müsait olmayan vekarlı bir hayat sistemi idi. Nimet arcısız sadece Allah’tan alınmış, teşekkürde O’na edilmiştir…



Hem de öyle bir yardımlaşma ve dayanışma ki din kardeşine teklif ve sunduğu şey, kendisine lazım ve ihtiyacı olan şey olduğu halde, içinde hiçbir kıskançlık duymadan, hatta sevinerek yapılan bir fedakârlık. Yani Eşitliğe gönül rızasıyla girmiş, bununla da içi ve vicdanı rahat etmemiş, eşitler arasında sonunculuğu isteyerek, severek benimsemiş bir erdem timsali toplumsal ortaklaşa yaşam biçimidir. İşin doğrusu bu olduğu için ve kısaca “ERDEMLİLİLİK” diye anılan bir güzel isim alınmışken niçin “Christos” gibi sosyo ekonomik bir mesaj içermeyen lakapla anılır oldu? Eğer Staoculuk (Sundurmacı) doğru yansıtılsa idi, Yunan çarpıtması işin içine girmese idi, buradan da doğru dini yaşama açılan kapıyı anlayabilirdik. Ama o da Epikürosçuluk la tersine çevrilerek istismar edildi. Şimdi paradoksları giderirsek, ortaya şu çıkar. Selam ona İsa zaten çocukluğunu, yüzyıllardır ontolojide vahdet, yaşamda birlik ve aynilik sosyal siyasetini titizlikle koruyan bir çevrede yetişti. Onun için, .bir türlü kavramsal manası ortaya çıkartılmayan “İsa” kavramını biz, “Amaca uygun insan” anlamına geldiğini sözlük diyalektiğinden çıkarmaya çalıştık. Tabi ki bu bir yönü. Diğer anlamları da var. Mesela Kamil insan.İsabet ettiğimizi de tahmin ediyorum..Amaç ise, erdemli yaşam Vera ve takva yaşam biçimine uygun ahlaki yapısı olan Kamil insan. Yani İsa bu vasıfları taşıdığı için onun ismi bir fiilden türetilmiştir. Kamil adam veya amaca uygun insan. Bu amaç ise mülk tutkusundan arınmaya tahammül etmeye uygunluktur. İsa bu anlama gelir ki, o daha dünyaya gelmeden Allah bu ismi vermiştir o’na.

Demek ki, Nasranîlik hak dinlerin, olmazsa olmazı olan Sosyal ve ekonomik siyasetinin anlamıdır. Bunun içinde Yuhanna incili, Mufassal bir İncil tasdiki için gelecek olan ”Nura”, yani Ahdi Yakin’e(Kuran) atıf yaparken, Ahdi Yakin de İncil ”fakirlere, ezilenlere zayıf bırakılmışlara müjde” den övgü ile bahseder. Bu atıf Ahdi Cedidin namuslu ve bilhassa iffetli (İtidal ve kavam üzerinde servet ve sermaye edinmeyen) insanları içindir. Hayâsından arsız ve yüzsüzlüğü beceremeyenlerin, nazik, kibar ve “ihtiyaç içinde iken dahi ikram ettiklerinden” arsız ve yüzsüzlerden aynı karşılığı bulamadıklarından müşkül duruma düşmüş olanlara bu mağduriyetlerine son verileceği ve Erdemden vazgeçmemeleri hususun da moral takviyesidir. Teselli budur. Çünkü erdem sistem haline getirilmezse, erdemin tercihi kısa zamanda sona erer. Ortalık, arsız, yüzsüz, iffetsiz, hayâsızlara kalır.

ALINTIDIR.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla