Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:39 PM   #30
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

İnsan Öldürmenin Büyük Sorumluluk ve Cezası:


Bundan dolayı İsrâîloğullanna şöyle yazdık: Kim, bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu (koruyup) yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur. Andolsun elçilerimiz onlara açık deliller getirdiler, ama bundan sonra da onlardan çoğu, yine yeryüzünde israf etme kte( aşırı gitmek-te)dir-ler. (Mâide: 110/32)

Bu âyette, bir cana kıymak, bütün insanları öldürmeğe denk bir suç; bir canı yaşatmak da bütün insanları yaşatmağa denk bir sevâb gösteril*miştir. Çünkü bir insan, türünü temsil eder. Bir insanın haksız yere öldürül*mesi, toplumda öldürme olaylarının yayılmasına, sonunda bütün insanların birbirine düşmesine, haksızlıkların ve düşmanlıkların çoğalmasına, toplum düzeninin bozulmasına yol açar. Birinin hayatını koruyup kurtarmak da toplumda can güvenliğini sağlar. Toplumu gönül huzuru içinde yaşatır. Yüce Allah, bireyin hayatını, toplumun hayatı kadar değerli görmüş, birey*lerin hayatlarına saygının, toplumun hayatı, güvenlik ve mutluluğu ve toplumda cinayetleri önlemek için kısasın gerekliliğini anlatmak istemiştir. [136]


Cimrilik, Düşmanlık ve Bozgunculukları:


181- Allah: "Allah fakirdir, biz zenginiz" diyenlerin sözünü işitti. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve: "Yangın azabını tadın!" diyeceğiz. 182- "Bu, sizin ellerinizin yapıp öne sürdürdüğünün karşılığıdır." Allah, kullara asla zulmedici değildir. 183- Onlar: "Allah bize and verdi ki, bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayalım" dediler. De ki: "Size benden önce açık deliller ve bu dediğinizi de getiren elçiler gelmiştir. Eğer doğru iseniz niçin onları öldürdünüz?" 184- Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sahifeler ve aydınlatıcı Kitâb 'ı getiren peygamberler de yalanlanmıştı. (ÂI-i İmrân: 94/181-184)

94/181-184'ncü âyetlerde Allah'ın, "Allah fakirdir, biz zenginiz" diyenlerin sözlerini işittiği; onların sözlerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağı ve onlara yangın azabını tadmalarını, elleriyle yap*tıkları işler yüzünden bu duruma düştüklerini; yoksa Allah'ın, kullarına haksızlık etmeyeceğini söyleyeceği belirtilmektedir. "Allah'ın, ateşin yi*yeceği bir kurban getirmeyen hiçbir peygambere inanmamaları hakkında kendilerinden söz almış olduğunu" söyleyenlere hitaben de, doğru söylü-yorlarsa, dedikleri mu'cize yanında daha birçok kanıt getirmiş olan Tanrı elçilerini neden öldürdükleri sorulmakta, daha sonra da kendisini yalan*layanların tutumuna üzülen Hz. Muhammed'e hitaben, kendisini yalanla*dılarsa, kendisinden önce açık kanıtlar, sahîfeler ve aydınlatıcı Kitâb ge*tirmiş olan elçilerin de yalanlanmış olduğu hatırlatılarak Peygamber (s.a.v.) teselli edilmektedir.

Bir rivayete göre Peygamber (s.a.v.), Hz. Ebûbekir'i, müslümanların müttefiki olan Yahudilerden, yapılacak bir savaş için borç istemeğe gön*dermiş, Hz. Ebûbekir onlardan Allah için borç isteyince bir Yahûdî, âyette anlatıldığı biçimde söz söyleyerek Ebûbekir'in talebimle alay etmiştir. Peygamber'in, Ebûbekir'i onlardan yardım istemeğe göndermesi de onlarla yapılmış olan ittifaka dayanmaktaydı. Hz. Peygamber Medine'ye geldiklerinde Yahudilerle bir ittifak andlaşması imzalamıştı. Bu andlaşmaya göre bu ittifaka giren Yahudiler müslümanlara karşı bir savaş vukuunda, müslumanların savaş masraflarına katılacak, mal ve para yardımı yapacak*lardı. Kendilerine bir saldırı vukuunda da müslümanlar onlara yardım edeceklerdi1. İşte bu ittifak uyarınca Hz. Ebûbekir, onlardan savaş masraf*larına katkıda bulunmalarını isteyince Yahudiler Allah'ın âyetleriyle alay etmiş: "Demek Allah fakir ki bizden borç istiyor" demişler. İşte âyetlerde bu olaya işaret edilmiştir.

Âyetler, Hz. Peygamber'i teselli etmekte, Yahudilerin, daha önceki peygamberlere de karşı geldikleri, bu davranışlarından ötürü hesaba çekile*cekleri belirtilmektedir.

Yahudiler, inanmamak için: "Allah bize, herhangi bir peygamber bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe ona inanmamayı tavsiye etti." demişlerdir. Oysa onlara, daha birçok mu'cize yanında ateşin yakıp kül ettiği kurbanı da getiren peygamberler geldiği halde onlara da inanma*mışlardı.

Tevrat'ın Birinci Krallar Kitabında Yahûdîlerin, birçok peygamber öldürdükleri anlatılmaktadır. 183'ncü âyette işaret edilen kurban olayı da yine Tevrat'ın bu Kitabında yer almıştır ki özeti şöyledir:

"İsrâîloğulları arasında puta tapma yaygınlaşmıştı. Putlara tapmaya çağıran, dörtyüzden fazla insan vardı. Krallar, özellikle Kral Ahab ve karısı İzabel, insanları puta tapmağa teşvik ediyordu. Allah'ın peygamberi İlyâ ile Ba'l (put) peygamberleri arasında bir tartışma oldu. Gerçek peygam*ber İlyâ, Ba'l peygamberlerine meydan okuyup: "Bir boğa siz alıp boğaz*layın, parçalayın, odunların üstüne koyun,ateş yakmayın. Tanrınız Ba'[137]'den ateş isteyin. Bir boğa da ben alıp keseceğim, odunların üstüne koyacağım, altına ateş yakmayacağım. Allah'tan ateş isteyeceğim. Hangimizin kurba*nını, gökten ateş gelip yakarsa o haklıdır, onun Allah'ı İsrâîlin Rabbidir" dedi. İki taraf da hayvan boğazlayıp odunların üstüne koydular. Ba'l'in peygamberleri ne kadar yalvardılarsa da onların kurbanına ateş inmedi. Fakat İlyâ'nın kurbanına "Rabbin ateşi düştü ve yakılan ve odunları ve taşları ve toprağı yeyip bitirdi ve hendekte olan suyu yaladı." [138]

Bütün bu kanıtlara rağmen yine Yahûdî kralları yola gelmemişler, peygamberleri yalanlamışlar, öldürmüşlerdir. Konuyu anlatan âyetler, Peygamber'i tesellî ile son bulmaktadır. Yahudiler "Allah'ın eli bağlıdır (Allah cimridir)." dediler. Kendi elleri bağlandı ve söyledikleri sözden ötürü lanetlendiler. Hayır. Allah 'in iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Biz onların aralarına ta Kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakınışlarsa Allah onu söndürmüştür. (Onlar) Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah da bozguncuları sevmez. (Mâide: 110/64)

Bu âyette Yahudilerin Allah'a karşı saygısızlıkları, Allah için "Eli bağlı" dedikleri anlatılıyor. "Eli bağlı" deyimi, cimrilikten,"Eli açık" deyimi ise cömertlikten kinayedir. Âyette, İsrâîloğullannın, müslümanların inançlarıyla alay eden bu sözlerine cevaben Allah'ın elinin açık olduğu, dilediğine bol nimet verdiği belirtilmekte ve Hz. Muhammed'e indirilen Kur'ân'ın, Yahudilerin taşkınlık ve inkârını artıracağı bildirilmektedir. Fakat onların taşkınlık ve inkârları yalnız kendilerine zarar verir. Müslü*manlara kin besleyen bu adamların, kendi aralarında da sevgi yoktur. Birbirlerinden de hoşlanmazlar.

Bu âyetten Yahudilerin pintilikleri anlaşılmaktadır. Kendilerinden Allah için yardım istenince, yardım etmemek için ellerinin darlığından yakınmışlar, Allah'ın, kendilerine bir şey vermediğini söylemişlerdir.

Demek ki Yahudiler, bir projeye yardım etmemek için böyle söy*lemişlerdir. Bu sözler câhiller tarafından söylenir. "Sanki verse Allah'ın hazinesinden bir şey mi eksilir?" diyenler vardır. Yahudilerin sözü de buna benzer saygısız bir sözdür. Âyet bu sözü söyleyenleri kınamaktadır.

Bazı kimseler Allah'a inandıklarını söylerler, fakat Allah yoluna, yoksul insanlara yardım etmemek için: "Allah fakir mi ki bizden isti*yorsunuz? Allah versin!" derler. Bu, Yahudiler arasında böyle olduğu gibi, her toplumda da böyledir. Ama özellikle Yahûdî, cimrilikle ünlüdür. Yardım etmemek için böyle mantık oyunları yaparlar. Allah için yardımdan kaçınan herkes bu Yahûdî karakterini taşır.

Biz onların aralarına ta Kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin atmışızdır." âyeti, Yahûdîler arasında birbirlerine karşı düşmanlık hüküm sürdüğünü bildirmektedir. Bu, "Sen onları toplu, dayanışmalıbir topluluk sanırsın ama kalbleri dağınık ve birbirine düşmandı[139]âyetinin bildirdiği üzere onların kendi kabileleri arasında da düşmanlık hüküm sürmektedir. Küstahça davranışları yüzünden Allah, onların aralarına düşmanlık ve kin düşürmüştür. Bir*birlerine karşı düşmanlıkları, tâ Kıyamete dek sürecektir. Allah'ın Elçisi 'ne karşı ne zaman bir savaş ateşi yaksalar, Allah onu söndürür, tuzaklarını boşa çıkarır. Seciyeleri fesat çıkarmaya elverişlidir. Yeryüzünde bozgun*culuk yapmaya, insanları birbirine düşürmeğe çalışırlar. Allah da bozgun*cuları sevmez. Bu ulusal soğukluk, düşmanlık, Yahûdî mezhepleri arasın*daki sürtüşmeden kaynaklanmıştır. Bu âyetin, Yahûdîlerle Hıristiyanlar arasında düşmanlık bulunduğunu ifade ettiğini söyleyenler de vardır. Fakat sözgeliminden, bu düşmanlığın, Yahudilerin kendi aralarında olduğu anla*şılmaktadır.

Gerçekten Hz. Peygamber zamanında Medîne Yahûdîleri arasında düşmanlık vardı. Câhiliyye döneminde Yahudilerden bazıları Evs kabilesi*yle, bazıları da Hazrec kabilesiyle ittifak yapmışlardı. Birbirine düşman olan Evs ve Hazrec kabileleri çarpıştıkça, müttefikleri olan Yahûdî ler de tarafını tuttukları Arap kabilesiyle birlikte öteki tarafı tutan Yahûdî kabi*lesiyle savaşırdı. Bu hususu, Bakara Sûresinin 84-85'nci âyetlerinden de anlamaktayız

Kitâb-ı Mukaddes'in Krallar ve Günün Haberleri Kitâbları, Yahûdî kabilelerinin, ötedenberi nasıl bölündüğüne ve birbirlerine karşı savaştık*larına tanıktır.

65- Eğer Kitâb ehli inanıp (Allah'ın azabından) korunsalar di, onların kötülüklerinden geçerdik ve onları nimeti bol cennetlere sokardık. 66- Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rab'lerinden kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, muhakkak ki üstlerinde(ki ağaçların meyvelerinde)n ve ayaklarının al-tın(daki ürünler)den yerlerdi. İçlerinde (ileri geri gitmeyen) ılımlı bir ümmet var, ama onlardan çoğu, ne kötü işler yapıyorlar? 67- Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni duyur; eğer bunu yapmazsan, O'nun mesajını duyurmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu yola iletmez. 68- De ki: "Ey Kitâb ehli, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz." (Ey Muhammed), Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır. Sen o kafirler toplumu için üzülme! 69- İnananlar, Yahudiler, Sabitler ve hıristiyanlar(dan) Allah'a ve âhir et gününe inanan ve iyi işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (Mâide: 110/65-69) âyetlerde Kitâb ehli, lâyıkıyla inanmış ve Kitâblarının hükümlerini uygula*mış olsalar, Allah'ın, onları bolluğa kavuşturacağı; içlerinde orta yolu izleyen ılımlı insanlar bulunmakla beraber çoklarının kötü işler yaptıkları belirtilmektedir.

67'nci âyette Hz. Peygamber 'e hitaben, kendisine indirileni duyurması buyurulmakta ve Allah'ın kendisini koruyacağı vurgulandıktan sonra Allah'a ve âhirete inanan dört din men*subunun, Allah tarafından âhirette ödüllendirileceği vurgulanmaktadır.

Âyetlerde Peygamber'e, kimseden çekinmeden, kendisine inen İlâhî buyrukları teblîğ etmesi ve çeşitli kuruntular içerisine giren, hayallerle başkalarına üstünlük taslayan Kitâb ehli kimselere; Tevrat'ın, İncil'in ve Allah tarafından kendilerine indirilen diğer vahiylerin gereklerine göre hareket etmedikçe bir temel üzerinde olmayacaklarını bildirmesi emredil*miştir.

Burada iki yerde Allah'tan indirilen ifadesi geçer. Biri 66'ncı âyette: "Rablerinden kendilerine indirilen" şeklindedir. Bu âyette, üçüncü çoğul şahıs kipiyle, Kitâb ehline, şayet Rablerinden kendilerine indirileni uygula-

dıkları takdirde bolluk içinde yaşatılacakları bildirilmektedir. 68'nci âyette de Kitâb ehline hitaben, "Rabbinizden size indirilen" uygulamadıkça bir temel üzerinde olmayacakları bildirilmektedir.

Her iki âyette, Rablerinden kendilerine indirilen ile kasıt, Kur'ân değil,Tevrat ve İncîl'den ayrı olarak ara peygamberler vasıtasıyla kendi*lerine, kendi dillerinde gelmiş olan vahiylerdir. Bu ta'bîr ile kasdedilenin Kur'ân olması ihtimali üzerinde durulursa da gerçekte "Rablerinden ken*dilerine indirilen" Kur'ân değil, Habakkuk, Dânyâl gibi İsrâîl peygam*berlerine ve azizlerine verilen vahiy ve ilhamlardır. Zaten aynı âyetin devamında, Hz. Muhammed'e hitaben "Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun tuğyanını ve küfrünü artırır!" ifâdesi, "Rablerinden onlara indi*rilenin", Hz. Muhammed'e indirilenden ayrı olduğunu kanıtlar. Âl-i İmrân Sûresinin 199'ncu âyetinde de Allah'tan onlara indirilen ile, Hz. Muham*med'e indirilen ayrı ayrı anılmaktadır: "Kitâb ehlinden öyleleri var ki, Allah 'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar; Al*lah'a karşı saygılıdırlar; Allah'ın âyetlerini birkaç paraya satmazlar. Onların da Rableri katında ödülleri vardır! Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir."

Gerek 66'ncı âyetten, gerek 68'nci âyetten anlaşılıyor ki Kitâb ehli, Yahûdî ve Hıristiyan kaldıkları halde Kur'ân'ı inkâr etmez, onun gereklerine aykırı davranmazlarsa -ki bu üç Kitabın ana çizgilerinde ve temel konularında birlik vardır, aykırılık yoktur-, meselâ üçlemeyi bırakıp Kur'ân'ın tanımladığı biçimde Allah'a ve âhirete inanırlarsa müslüman sayılır ve cennete giderler. Bu husus, Bakara: 92/62'nci âyette belirtildiği gibi, Mâide: 110/68-69'ncu âyetlerde de açıkça vurgulanmaktadır. Bakara Sûresinin 62'nci âyeti, burada yinelenerek: Allah'a, âhirete inanıp iyi işler yapan mü'minlerin (yani müslümanların), Yahudilerin, Sabitlerin ve Hıristiyanların korku ve üzüntü çekmeyecekleri belirtilmektedir. Fakat Hz. Muhammed(s.a.v.)e gelen vahiyleri inkâr eden ve ona düşman olan, böylece kendi Kitâblarının ruhundan da uzaklaşmış bulunan Yahûdî, Sâbiî ve Hıristiyanlar bir esas üzerinde değillerdir. Çünkü onlar, Tevrat'ın ve İncil'in gereklerine ters düşmüş, tevhîdi bozmuş, Allah'ın vahyini reddet*mişlerdir. Bütün dinlerin ruhu: "Allah'ın buyruğuna saygı ve O'nun yara*tıklarına şefkattir."

77- De ki: "Ey Kitâb ehli, dininizde haksız yere aşırılığa dalmayın ve önceden sapmış, birçoğunu da saptırmış, düz yoldan şaşmış bir milletin keyiflerine uymayın!" 78- İsrâîloğullarının nankörlerine, Dâvûd ve Mer*yem oğlu îsâ diliyle lanet edilmiştir. Çünkü (onlar) isyan etmişlerdi ve saldırıyorlardı. 79- Yaptıkları kötülükten vazgeçmiyorlardı. Ne kötü işler yapıyorlardı! 80- Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle dostluk ettiklerini görürsün. Gerçekten nefislerinin, kendileri için yapıp gönderdiği ne kötüdür (ki o yüzden) Allah onlara gazabetmiştir ve azabda sürekli kalacaklardır.

81- Eğer Allah'a, Peygambere ve ona indirilene inansalardı, o(inkâr ede)nleri dost tutmazlardı. Ama onlardan çoğu yoldan çıkmış insanlardır.

82- İnsanlar içerisinde, inananlara en yaman düşman olarak Yahudileri ve (Allah'a) ortak koşanları bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da "Biz Hıristiyanlar iz." diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. (Mâide: 110/77-82)

77'nci âyette Kitâb ehline –ki burada hitabedilen Kitâb ehli Hıristiyanlardır-, aşırı gitmemeleri; daha önce sapmış, birçoğunu da saptırmış, doğru yoldan şaşmış olan kimselerin, yani Yahudilerin keyiflerine uyarak sapıklık içine düşmemeleri emredili*yor.

78'nci âyette, saldırganlıkları yüzünden İsrâîloğullarından bazı nankörlere, gerek Dâvûd, gerek Meryem oğlu îsâ tarafından lanet edildiği belirtiliyor; 79'ncu âyette de bu lanete uğramalarının sebebi açıklanıyor: Onlar yapılan kötü*lüklere göz yumuyor, ses çıkarmıyorlardı. Hakk'ın buyruklarının çiğnen*mesine razı olmakla çok kötü bir iş yapıyorlardı. Geçmişteki İsrâîloğulla*rının davranış tarzı böyle idi. âyetlerde de Hz. Peygamber dönemindeki Yahudilerin durumu anlatıl*maktadır: Onlardan çoğu, mü'minlerle dost olacakları yerde Allah'a ortak koşanlarla dostluk kuruyor, böylece kendi canları için kötü işler yapı*yorlardı. İnsanların davranışları, canlarının arkadaşı olur. İyi davranışlar, can için cennet ni'metleri, kötü davranışlar da cehennem azabıdır. İşte inananları bırakıp kâfirlerle dost olan kimseler, bu davranışlarıyla kendi canlarına kötülük etmektedirler. Onlar böylece Allah'ın gazabına uğrayıp azaba çarpılacaklardır. Zaten Allah'ın gazabı, azabın tâ kendisidir. Ama onlar Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilene inanmış olsalardı, müşrikleri değil, müslümanları dost tutarlardı. Çokları yoldan çıktıklarından dolayı mü'min-leri bırakıp müşrikleri dost tutmuşlardır.

82'nci âyette de müslümanların en yaman düşmanlarının Yahudiler ve müşrikler; en yakın dostlarının da Hıristiyanlar olduğu bildiriliyor ve bu da Hıristiyanlar içinde iyi niyyetli din bilginlerinin varlığına ve güzel yönlendirmesine bağlanıyor. [140]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)