Tekil Mesaj gösterimi
Alt 4. November 2017, 06:48 AM   #3
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 811
Tesekkür: 0
155 Mesajina 223 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

Devam.

Kamyonu bir binbaşı sürüyordu.
Genel Kurmayın önüne geldik.
Ordan yine ateş ediliyordu. Durmak zorunda kaldık.

Binbaşı,
elinde tabanca,
indi.

"Arkadaşlar!" dedi, "şu anda neler hissettiğinizi biliyorum çünkü ben de harbiyeliyim."

Şimdi sizi teker teker bırakacağım,
istediğiniz yere gidin.
Ama belli bir disiplin içinde.

Benim başımı yakmayın.

İki küçük çocuğum var
beni emekli ettirip
onların ahını almayın.


Bir arkadaş kamyondan atlayacak oldu,
binbaşı, "Yoo," dedi. "Daha değil! Bekle.
Ben zamanı gelince söyleyeceğim"

Sonra binbaşı yok oldu,
sürücü mahalline bir teğmen bindi.

Geriye dönüp
hızla Çankaya'ya doğru yol almaya başladık.

Ama tam olarak
nereye gittiğimizi bilmiyorduk.

Dokunsalar ağlayacak gibiydik,
halimizden utanıyorduk.

Korkuyorduk çünkü yarınımız artık belirsizdi.

En yüreklimiz her halde Ali Nihat Erhan’dı,
bölük baş çavuşumuz.
Onun da dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi; dişleri takır takır bir birine vuruyordu.

Bir yerde durduk,
kamyonun çevresini tomsonlu erler aldı.
Bir yüzbaşı karşıladı bizi.

"Niye geldiniz, yahu?"
Getirdiler, efendim.
"İyi. Hoş geldiniz."

Silahlarımızı aldılar. Artik kimse vermem demiyordu.

Silahını veren,
bir odaya giriyordu.

Bir arkadaşımız
"Efendim, erler karışmasın bana!" diye bağırdı.
"Ben bir ay sonra subay çıkacağım."

Yüzbaşı erlere, "Siz çekilin," dedi.

Sınıf arkadaşım İbrahim Nazlısöz:
"Yüzbaşım! Erler dipçikle vuruyor. Vuruyor, yüzbaşım!"
Erler uzaklaştırıldı.

Burası Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı imiş.

Sandalye dolu bir odadayız,
bi derslik.

Sandalyelere perişan oturduk.

Başımıza tomsonlu bir teğmen koydular.
Vakit ilerledikçe ona "Durum nasıl?" diye soruyorduk. Karışıkmış.
"Kimin ne mok yedigi belli değil. En iyisini siz ettiniz."

Bazı arkadaşlar "Sigaramız yok" dediler,
bi yüzbaşı kendi sigara paketini ortaya attı.

Teğmen yedek subaydı,
sivilde kaymakammış. Hukuk mezunuymuş.
Hukuk fakülteleri hakkında sorular sorduk
Harb Okulundan atılırsak gireriz diye.

Ortalık ağarınca uçaklar dolaşmaya başladı,
bir uçak geldi gümbür diye bir şey bıraktı.

Kendimizi yerlere attık.
Teğmen, silahını üstümüze doğrultarak
"Kıpırdamayın, yakarım!" diye bağırdı.

Ortalık yatışınca bir öğrenci,
"Noluyor, teğmenim?" dedi, "Bizi vuracak mıydınız?"
Kaçana şakam yok.
"Kim kaçacak, teğmenim? Siz kovsanız bile giden kim?"

Sonra öğrendik;
darbe girişimi sırasında Muhafız Alayı
ÜÇ ŞEHİT vermiş.

Alayın komutanı mahkemede tanıklık ederken söyledi.

Yargıç: Olayda can kaybınız nasıl oldu?
Tanık.: UÇAKLARIN ATEŞİYLE şehid oldular.

Sonra gelenlere soruyorduk: Dışarda durum nasıl?

Uçaklar Genel Kurmaya sabah 7.00'ye kadar süre tanımış,
teslim olmazsa Genel Kurmay bombalanacakmış.

Sonra gelenler bizden perişan…
üst baş yırtılmış, çamur içinde, bet beniz atmış.
Onlar bize bakıyor, şaşkın… biz onlara.

Hangi taraf kazanırsa kazansın halimiz dumandı
çünkü biz hiç kimseden yana değildik.
Darbecilere göre haindik, hükümete göre asi.

Tuvalete, baş vuru sırasına göre,
iki erin gözetiminde gidebiliyorduk.
Erin biri önde, biri arkada.

Çevredeki erler
yüz numaraya giden arkadaşa
fena sövüyormuş.

Erlere
"Harbiyeliler hemşerilerinizi vurdu" diye
gaz vermişler.


DAYAK

Odaya savaş giysili bir yüzbaşı girdi.
Belinde tabanca, ayağında botlar. Yüzünden düşen bin parça.

"Kalkın ayağa!" diye bağırdı.

Kalkış o kalkış,
bi daha "Oturun!" demedi.

Kimliğimizi tesbite başladı.

Bir yandan tesbit
bir yandan dayak.

"Sen nerelisin?"
İzmir'li.
"Ulan sen Rum tohumusun, ulan!"

Ve yumruk, tekme, tokat...

Payını alan
dışarı çıkıyor.

"Sen nerelisin?"
Kars'lı.
"Ulan, senin ananı Ruslar mı sin kaf?"

Isparta'lıları şehit Ali İhsan Kalmaz'ın kentinden diye dövdü,
Malatya'lıları İnönü'nün kentinden diye,
babası çiftçi olanları "Baban senden ihtilal yapmanı mı istedi?" diye,
babası subay olanları "Baban sana darbe yapmayı mı öğretti?" diye.

Dayak yiyen Harbiyeli
hüngür hüngür ağlıyordu.

"Ulan sen katilsin!"
Hayır, değilim.
"Katilsin, katilsiiiin!"

Dayak yiyenin çevresinde
sekiz tane tomsonlu er.

Öz saygının yerlerde süründüğü an.

Herkes
bir an önce sırasını savmak için
öne atılıyor.

Ben arkadayım.

Yüzümü avuçlarima aldım.
Ağlıyayım diyorum ağlıyamıyorum,
başımı kaldırıp bakamıyorum.

Biri kapıdan
"Yüzbaşım, sizi çağırıyorlar" dedi,
yüzbaşı işini teğmene bırakp çıktı:
"Şimdi gelirim."

Teğmen alabildiğine nazikti.

Sıramı savmadan yüzbaşı geliverirse diye
herkesin içi cız ediyordu.

Ve sıra bendeyken çıkageldi.

Cebimde ne varsa
masaya boşalttım:

Bir dolmakalem, cüzdan, mendil, babamdan gelen bir mektup, tarak.

Kimlik tesbitim bitti. "Mektubu bırak, ötekileri al," dedi. Dediğini yaptım.
"Çık!" Yüzüne bakıyorum. Tokatı ne zaman çakacak? I-ıh, tokat yok.
Elimi kalçama götürdüm bi tekme bekliyerek. I-ıh, tekme de yok.
Çıktım ama dayak yemişten beter oldum. Dayak bekleyip dövülmemek te zor.

Ondan sonra kimseyi dövmedi.

Sonradan öğrendik,
alayın komutanı
"Harbiyelileri dövmeyin!" demiş.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Hasan Akçay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (3. March 2024)